Salâvat, Ümmetin Peygamberine Borcudur

molla_zehra

Well-known member
Her firsatta, Peygamber Efendimiz'e (aleyhissalâtu vesselâm) salât u selam getirmemiz ona karsi vefamizin geregidir.

Cunku, salât u selamlarla O'nu her anisimiz, hem O'nun peygamberligini bir tebrik, hem getirdigi saadet-i ebediye mujdesine karsi bir tesekkur ve hem de bildirdigi fermanlara itaatimizi ve biatimizi yenilememiz manasina gelmektedir.

Bizler Efendiler Efendisi'ne salât u selâm okumakla, ahd-u peymanimizi yenilemis, ummeti arasina bizi de dahil etmesi istegi ile kendisine muracaat etmis oluyoruz. "Seni andik, Seni dusunduk; Allah Teala'ya Senin kadrini yuceltmesi icin dua ve dilekte bulunduk" demis ve "Dâhilek ya Rasulallah - Bizi de nurlu halkana al ey Allah'in Resulu!.." talebimizi tekrar ederek O'nun engin sefkat ve sefaatine siginmis oluyoruz. Dolayisiyla, salât u selama Efendimiz'den daha cok biz muhtac bulunuyoruz. O'na muracaatimizla mevcudiyetini, buyuklugunu kabullenmis ve kucuklugumuzu, hicligimizi ilan etmis; aczimiz ve fakrimizla beraber, siddetli ve cok buyuk bir gunun endisesiyle melce ve mencâ olarak Resul-u Ekrem'e dehâlet etmis, arz-i ihtiyac ve arz-i halde bulunmus oluyoruz.

Kur'ân-i Kerim'de soyle buyurulur: "Allah ve O'nun melekleri Peygamber'e hep salât ederler. Ey mu'minler, siz de O'na salât (ve dua) edin ve samimiyetle selam verin." (Ahzab, 33/56) Bu âyeti kerimeyle, Peygamberimiz'e salât ve selamlar getirerek hurmetlerini arz etmek her Musluman'in yapmasi gerekli olan bir gorevdir. Her Musluman en azindan "Âllâhumme salli alâ Muhammed - Allâh'in rahmet ve bereketin Efendimiz Hazreti Muhammed uzerine olsun" diyerek salât getirmek mecburiyetindedir.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Ummetimden bana salât ve selam gonderenin salât u selamini Allah bana ulastirir." buyurmustur. Bununla beraber, Peygamberimiz'in ismi her isitildiginde veya anildiginda salât getirilip getirilmeyecegi hususunda; bazi âlimler, bir yerde, Hz. Peygamber'in adi ne kadar anilirsa anilsin bir defa salât edilmesi yeterlidir derken, âlimlerin cogunlugu ise, Efendimiz'in adi her anildiginda salât u selam getirilmesi gereklidir demistir. Bazilari, insanin, omrunde bir kere salât u selam getirmesinin vâcib oldugunu soylerken, Imam Sâfi gibi kimseler de nâm-i celil-i Muhammedî ne zaman anilirsa anilsin hemen salât u selamla O'na senâda bulunmak gerektigi kanaatindedirler.

Salât u selami biz Muslumanlarin Efendimiz'e karsi bir vefa borcu olarak degerlendirmemiz gerekir. Cunku biz Efendimiz'e karsi borcluyuz. Allah, bazilarimiz icin agir gelebilecek sekilde her an o borcu oduyor olma suuru icinde bulunmakla bizi mukellef kilmamis. Hayatimizin her saniyesinde O'nu hatirliyor olma, O'na hic durmadan salât u selam getirme teklifinde bulunmamis. Fakat biz zaten Onun getirdigi dinin hukumlerine riayet ettigimizde bir yonuyle Ona karsi bagliligimizi da surekli ve fasilasiz dile getirmis oluyoruz.

Cenab-i Hakk'in isminin yaninda Efendimiz'in de adinin bulunmasiyla alakali Enduluslu buyuk âlim Kadi Iyaz, Sifa-i Serif'inde sunu nakleder: Hazreti Âdem, kendisine yasaklanan meyveden yedikten sonra Cenâb-i Allah'a Efendimizi sefaatci ederek yalvarmis; "Muhammed hurmetine beni affet!" demistir. Allah Teâlâ'nin, "Sen Muhammed'i nereden biliyorsun?" sorusuna karsilik da, "Ben, Cennet'in kapisinda 'Lâ ilâhe illallah, Muhammedun rasûlullah' yazisini gordum. Ismi, Senin Ism-i Serif'inin yaninda anilan biri, Sen'in yaninda en kiymetli olsa gerek!" seklinde cevap vermistir.

Evet, suurlu ya da suursuz, ama keyfiyeti nasil olursa olsun bu vefa borcumuzu ve sukran hissimizi ezanla, ikametle, namazla, tesehhud ve tahiyyatla.. bir sekilde ifade ediyoruz. Keske, seker-serbeti dilimizle tattigimiz ve tatlarini tam aldigimiz gibi, bu kelimelerin hepsini de ayni sekilde duysak, her kelimenin tadini tam alabilsek. Keske, marifetullah ve diger manevi zevkler nasil duyuluyor, onlardan nasil tat aliniyorsa, onun icin hangi sistem harekete geciriliyorsa, iste o sistemi harekete gecirerek Efendimiz'e karsi vefa borcumuzu tam duyabilsek. Fakat gereken olcude olmasa da bir gunluk hayatimizi hatta tek bir namazimizi dusunsek onda bile Kâinatin Iftihar Tablosu'na karsi vefamizi ifade etme gayretinde oldugumuz gorulecektir.

Hâsili, salâvatin manasi rahmettir. Allah Teala, Efendimiz'e bizzat salât etmis, meleklerinin de Peygamberimize salât ve selâm ettiklerini bildirmis ve bize de onu bir vazife olarak tahmil buyurmustur. Bizim salâtimiz, Ustad'in ifadesiyle, "Ya Rab! Yanimizda elciniz ve dergâhinizda elcimiz olan reisimize merhamet et ki, bize sirayet etsin." manasina bir duadir. Bununla beraber salât u selamin ayri bir hususiyeti daha vardir. Salât u selam makbul bir duadir; yapilan diger dualarin basinda ve sonunda salât u selam okununca, iki makbul dua arasinda istenilen seyler de makbul olur. Onun icin hem duanin basinda, hem de sonun da salât u selam okumak lazimdir.


Allahumme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve ashâbihî ecmaîn. (Allah'im, Efendimiz Hazreti Muhammed'e, O'nun aile fertlerine ve ashabina salât ve selam eyle.)

-zaman-
 

nurhadimi

üye Sorumlusu
Kur'ân-i Kerim'de soyle buyurulur: "Allah ve O'nun melekleri Peygamber'e hep salât ederler. Ey mu'minler, siz de O'na salât (ve dua) edin ve samimiyetle selam verin." (Ahzab, 33/56)


ne kadar muhtacız salavat'a
 
Üst