Mükemmeli Arıyorum...

Eyvàh!

Well-known member
Mükemmeli Arıyorum...
Kategori: Mukemmeli_Arayis
Mükemmeli arayış;

· Mevcut ile yetinmek istemeyen insanla, kabuğuna sığmayan hayallerinin savaşıdır,

· İnsanın aynanın karşısında kendisi ile hesaplaşmasıdır,

· Yeni bilginin eskisinin yerini alabilme mücadelesidir,

· Mantığın kendisini sorgulayabilmesidir,

· “İyi”nin kendiyle savaştığı bir süreçtir,

· Duymak istemediklerimizi duymaya başlamamızdır,

· Dünyayı tanımlayabildiğimiz gibi görmemek, gördüğümüz gibi tanımlamaya çalışmaktır,

“Mükemmeli bulmak bir “son”, aramak ise yeni bir “başlangıçtır”.

Mükemmeli arayış, bir türlü tatmin olmayan, sürekli daha iyiyi sorgulayan, tırnaklarıyla paradigmalarında delikler açıp, içinden sızan anlamsız ışığa ve arkasındaki kaynağa bakmaya çalışan bir süreçtir. Mükemmeli arayış, açılan delikleri büyük bir hırsla kapamaya gayret eden içimizdeki egoyla, varlığının anlamını arayan mantığın savaşıdır. Bu savaş bildiğimiz hiçbir savaşa benzemez, insanın önündeki en büyük engel olan kendisine karşı verdiği bir mücadeledir. Galip gelmeyi başarabilenler geçmişte farkı yaratmışlardır, gelecekte de şartlar ne olursa olsun farkı yaratacaklardır.

Benliğin gerçeğini arama savaşındaki taraflar eşit güce sahip değildir. Mantığın elindeki tek silah “sorgulama”dır. Ego ise daha şanslıdır. Onun kabul görmüş paradigmaları, yaşanmış ve denenmiş tecrübeleri, geçmişte öğrenilmiş bilgileri, önceden görülebilecek sonuçları vardır. Mantık, savaşı kendi sahasına çekme mücadelesi verir. Nedensiz bir sorgulama ile gerçeği arar. İnsanın kendisini ve kurumunu sorgulamasındaki en üst aşama “alay edebilme” seviyesidir. Kendisi ve kurumuyla alay edebilen insan, egosunun ve çevresinin baskısından kurtulmuş olmanın rahatlığı ile kendinde açık arar, daha doğrusu var olan açıkları görmeye başlar. Aynaya baktığında hiç görmek istemediği öfke kusan bakışlarını görüp, kendi kendisine acımasız lakaplar takabilir. Ne kadar kötü giyindiğini fark edebilir, gözlerinin insanlara hiç güven vermediği gerçeği ile yüzleşebilir. Sonuç olarak bunların hiçbirisi bir “son” değil, yeni bir başlangıçtır. Geliştirilebilecek esnek paradigmalar ile öfke kusan gözler insanları davet eden ışık demetlerine, uyumsuz kıyafetler çevrenizdekilerin gözlerini okşayan bir ahenge, güven vermeyen bakışlar, çelikten bir kararlılığa dönüşebilir.

Gelecekte farkı yaratabilmek için kendimizi, kurumumuzu, çevremizi, hayallerimizi, yaşantımızın her anını adeta bir çocuk gibi sorgulamalıyız. Geliştireceğimiz esnek paradigmalar ile sevmek ve nefret etmek gibi çok zıt olan duyguları bile kontrol altına alabilmeliyiz. Doğallığın ve saflığın, belki de gerçeğin en belirgin görüntüsü olan doğaya bakıp yapmamız gerekenler konusunda fikir sahibi olabiliriz. Sadece gecenin ya da sadece gündüzün olduğu bir dünyada yaşamayı düşünebiliyor musunuz?

Beşinci Disiplin kitabının yazarı Peter Senge “Dünyayı tanımlayabildiğimiz gibi görürüz, gördüğümüz gibi tanımlamayız” diyor. Mükemmeli arayanlar, çevresini gördüğü gibi tanımlayanlar, her defasında kendisinin, kurumunun ve hayatının sözlüğünü yeniden yazabilme cesaretini gösterenlerdir.

En bildik gerçekler gözümüzün önündeki gerçeklerdir. Hep oradadırlar ama biz onlar yokmuş gibi davranırız. Bakarız görmeyiz, dokunuruz hissetmeyiz, duyarız hatırlamayız...

Acaba olmayan onlar mı yoksa biz miyiz?

Gerçek, var olan mı yoksa tanımlanan mıdır?

Peki bu işin bir hakemi var mıdır?

Bütün soruların cevapları zihnimizin bir köşesinde mevcut. Yüzleşmek istediğimiz anda bizi bekliyorlar. O farkındalık seviyesine ulaşmak çok zor değil. Doğaya ve kendimize bakalım ve şu soruyu soralım. Gördüklerimi mi yaşamak istiyorum yoksa görmek istediklerimi mi yaşıyorum?
 
Üst