SERDENGEÇTİNİN DİLİNDEN:DR.İBRAHİM SADULLAH NUTKU

Sergerdan

Well-known member
1950'li yıllarda Beşiktaş'ın Vişnezade Camii'nde imamlık yapan, emekli Yüzbaşı Refet Barutçu tarafından Dr. İbrahim Sadullah Nutku'ya, Haşir Risalesi verilmiş ve böylece Bediüzzaman Hazretleri'ni ve Risale-i Nur Külliyatı'nı tanıması temin edilmişti.
Tanıdığı bu hazineleri dünyaya tanıtmak için her türlü fedakârlığa ve cefâkârlığa katlanan Dr. Sadullah Bey, hapislere de düşmüştü. Osman Yüksel Serdengeçti bu hususla ilgili olarak "Yeni İstanbul" gazetesinde şunları yazmıştı:
"Konya Hapishanesi'nde bir Dr. Sadullah vardı ki, Allah'ım ne adamdı o! Nasıl imandı ondaki. Adam hapishanede idi, fakat gül-gülistan içinde idi. Gülen gözlerle bakardı insana. Her şeyi unutuyordum onun yanında. Adam âdeta teneffüs edilen bir şey gibiydi. Yanımdan bir ruh gibi uçuverip gideceğinden korkardım. Yanımdaki arkadaşa: -Şu pencereleri kapat. Sonra doktor uçar gider bu demirlerin aralarından demiştim. Fakat onun uçmaya gitmeye niyeti yoktu. Bu kadar yüksek olduğu halde bizim gibi sürünenlerle beraberdi, bizi bırakmıyordu; kurtaracaktı o..."
"Evet, Dr. Sadullah Nutku, sanıktı. Karakola götürmüşler, dövmüşler; bayılıncaya kadar. Kendine geldiği zaman, zâlimlerin affı için Allah'a dua etmişti. (...) Bunları bana o anlatmıyordu. (...) 1961'de Konya'da seçimlere girmiştim ve propagandanın ikinci günü bilâ sebep, bilâ tereddüt tevkif olunmuştum. İşte, doktorla o zaman orada karşılaşmıştım. Beni gıyâben tanıyordu. İlk karşılaşmamızda, ilk hitabı şu oldu: 'Gazanız mübarek ola...' Cevap vermedim; çok öfkeli ve hınçlı idim. O mütemadiyen yüzüme bakıyor, bana yakın olmak istiyordu. 'Cenab-ı Hak lütfetti de sizi buraya gönderdi. Sizi esirgedi, acıdı..' gibi lâflar ediyordu. 'Şu adama bak.' dedim içimden. Meczubun biri. Bunun neresi lütuf. Mebus olacakken mahpus oldum. Öyle öfkeliyim ki, bir hamlede, mahkemeleri, hapishane duvarlarını yıkmak istiyordum. Doktordan yüz çevirdim. Fakat nereye çevrilsem, o da o tarafa çevriliyordu. Her yönde onu görüyordum. Aynı sözler: 'Cenab-ı Hak lütfetti... Nedir o dışarıda olanlar? Nutuklar, kendini övmeler, öbür tarafa sövmeler... Bir felâket... Ciyfe...' Bir an gözlerim, gözlerine geldi. Öyle değil mi? Öyle... Bu suali sessizce, tasdik ettim. Hakikaten öyle içime bir huzur yayıldı. Meydanlar, nutuklar, alabildiğine karşı tarafa sövmeler, kendini ve partisini övmeler. Kazanmak için türlü dolaplar, dalavereler... Yâ Rabb'i, beni bunlardan kurtardığın için sana binlerce şükürler."
"Doktor, yaşlı gözlerle hapishanenin penceresinden göklere, göklerdeki bulutlara bakar, Kur'an-ı Kerim'den gökler ve bulutlarla ilgili, o temâşâ-yı şâirane âyetleri okurdu. Hapishanenin bahçesindeki ağaca bakar, Said Nursî'nin tohum ve ağaç teşbihlerini, nispetlerini dile getirirdi. Ara sıra benim yine öfke nöbetlerim tutar. 'Namussuzlar!..' diye nutka başlardım. Dr. Sadullah Nutku'ya bakınca nutkum tutulurdu. Onda söz yoktu, öz vardı. Susmak, susmak. Tezekkür, tefekkür, temâşâ..." "Doktor, derdim. Sen dünyayı üçten dokuza boşamışsın, kurtulmuşsun. Ben hâlâ dünya ile evliyim. Tatlı tatlı gülümserdi. 'Sen büyük mücahitsin derdi"
"O beni büyüttükçe küçülür giderdim. Kendisini küçülttükçe gözümde ve gönlümde o daha fazla büyürdü."
"O sıralarda ihtilalin başı, Cemal Gürsel, Türkiye'de huzur yok demişti. Kendisine bir tel çekecektim. Yazdım da. Sonradan vazgeçtik. 'Türkiye'de huzur, Konya Hapishanesi'nin falan koğuşunda, Dr. Sadullah'ın yanında, huzura kavuşmak istiyorsanız, buraya buyurun.' İmza, Serdengeçti..." Merhum Dr. İbrahim Sadullah Nutku'yu, güzellikleri aksettiren bir ayna olarak, yine kendisi gibi Hakk'ın rahmetine kavuşmuş O. Y. Serdengeçti'nin bir yazısı ile takdim etmek istedim. Cenab-ı Hak, rahmet ve ğufranı ile onlara muamelede bulunsun...
_________________________________________________Doktor İbrahim'in fıkrasıdır.)



Efendim!



Nuranî ve ziyâdar cadde-i kübrâ-yı mâneviyede seyr ü seyahat eden umum âhiret kardeşlerimle her hafta görüşüyor ve âramsız tulû eden Risale-i Nur eczaları gibi, feyiz ve mârifet güneşlerinin haberlerini işittikçe, ruhum güller gibi açılıyor. Hubur ve ibtihaca müstağrak oluyor. Ve istidadım nisbetinde bir-iki mes'elecik öğrenmeye sa'y ediyor isem de, bu envâr-ı bahr-i muhîtten kardeşlerimin ruhlarına in'ikâs eden mesâilden bâhis arîzaları tahrir ve takdim ettiklerini gördükçe, adem-i muvaffakıyetimden mütevellid esef ve kederim hasebiyle cehlimden elemân çekiyorum. Ümmîlik ne güç imiş, diye ruhum ağlıyor. Mu'terifane, İbrahim,



(Sh: B-187)

müstehaksın diyorum. Nihayet yine ümidimi Rabbimden kesmiyerek diyorum. Bir müessesenin baş müdürü, muavini, kâtibi, müvezzii, tahsildarı, hademesi olur. Fakir kısmen müvezzilik, kısmen hademelik sıfatiyle bulunsam ne zararı var? deyip tesellli oluyorum.



İbrahim



_________________________________________________
BU YAZIDA ABDULLAH AYMAZ,zaman gazetesinden alıntıdır

Dr. Sadullah Nutku


Dr. İbrahim Sadullah Nutku, 1908'de Preveze'de doğmuştu. Babası Süleyman Nutku bir deniz subayı idi. Barbaros Hayreddin Paşa'mızın devletimize kattığı Preveze'de dünyaya gözlerini açan Dr. Sadullah, hayatının sonlarını da Beşiktaş'ta, Hayreddin Paşa'ya komşu olarak yaşadı.
Vefatına yakın günlerde ise, Barbaros Hayreddin Paşa türbesinin yakınındaki Barbaros Apartmanı'nda ikamet ediyordu. Dr. Sadullah Nutku'nun dedesi, Trabzon'un Of kazasında liman reisiydi. Of kazasının Yakıntaş köyünde hâlen akrabaları bulunmaktadır. Dr. Sadullah, 1950 yılında kıdemli binbaşı iken askerlikten istifa etti. Sivil hayatta büyük zatları ziyarete başladı. Sami Efendi'ye, Mahmud Efendiye, Hacı Veyis Zâde Mustafa Efendi'ye gitti. Çocuklarını muhafaza gayesiyle Konya'ya hicret edip oraya yerleşti. Sonra da o zaman Emirdağ'da bulunan Bediüzzaman Hazretleri'ni ziyarete gitmişti. Zamanın kötülüğünden bahsedip Konya'ya yerleşme maksadını anlatınca, Bediüzzaman Hazretleri "Kardeşim, sen gül bahçesindesin, gübrelere fazla bakma, çiçeklere, güllere bak, iyiliklere, güzelliklere bak. Bu dünyada tam istediğin gibi bir yer bulamazsın." dedi.

Konya'da altı yıl kalan Dr. Sadullah, buradan da Arabistan'a, Mekke'ye, Medine'ye gitmek ve yerleşmek istemişti. İstişare ettiği hocalar da gitmesini tavsiye etmişti. Fakat Bediüzzaman Hazretleri kendisine "Evet kardeşim, gitmek vâciptir, fakat kumandanlar gitmez, bizler gidemeyiz!" demişti. Bir müddet Arabistan'da doktorluk yaptıktan sonra tekrar İstanbul'a dönmüştü.

Konya'da bulunurken, teybin Türkiye'ye yeni girdiği o günlerde 2500 lira verip bir teyp satın almıştı. Muhtelif kişilerin ağzından Risale-i Nur'u bu âlete kaydedip yirmi metre kadar uzatma kordonuyla bunu namazlardan sonra camide çalıştırmaya başladı. Durum emniyete bildirilince, polisler tarafından ikaz edildi fakat o "Ben doktorum, burada okunanlar da, dini bahislerdir, kimseye zararı yoktur, bize mâni olmayın." dedi. Mesele Konya Valisi Cemil Keleşoğlu'na intikal edince, onu yanına getirtti. Vali, bir müddet bağırıp çağırdıktan sonra "Camilerde teyp çaldırmayacaksın!" dedi. Dr. Sadullah Nutku "Çaldıracağız!" diye karşılık verince "Sizin kökünüzü kazırım!" diye tehdit etti. O da "Hiçbir şey yapamazsın!" dedi. Valinin odasından çıkarken polis kendisini tartakladı. Kulak tozuna vurulmanın neticesi, kulağı rahatsız oldu ve bundan dolayı ağır işitmeye başladı. Bunu, Bediüzzaman Hazretleri o daha anlatmadan keramet haliyle fark ederek "Kızmayacaksın, o polisler senin elini öpecekler, sana hürmet edecekler." dedi. Seneler sonra bu keramet tahakkuk etti. Çünkü son yıllarında Beşiktaş'ta otururken, polis memurları, evine gelip, gerçekten Sadullah Nutku'nun elini öpüyor, ondan istifade ediyor, nasihatını dinliyor ve ona hürmet ediyorlardı.

Konya'da kendisine zulmeden Vali Cemil Keleşoğlu, 27 Mayıs ihtilalinden sonra Yassıada'da bilek damarlarını keserek intihar etmişti.

Konya'da bir gün yine Dr. Sadullah bir caminin kapısı önünde Risale-i Nur'ları cemaate tanıtmaya çalışıyordu. O sırada karşıdaki bir berberde tıraş olmakta olan Tâhir Büyükkörükçü Hocaefendi, berber dükkanında doktor aleyhinde konuşanlara cevap verdiği gibi, cuma vaazında da onu ve yaptıklarını müdafaa etmişti. Gece rüyasında da Bediüzzaman Hazretleri tarafından Hocamız mükafatlandırılmıştı. Bu olayı, ben bizzat Konya Erenköy'deki evinde Tâhir Büyükkörükçü Hoca'mızdan dinlemiştim.

Elli iki yaşında Kur'an-ı Kerim'i ezberlemeye başlayan Dr. Sadullah Nutku, üç senede yani elli beş yaşında hâfız olmuştu.

Babıâli'de Sabah, İttihad ve Yeni Asya gazetelerinde tıpla ilgili yazılar yazmıştı.

Dr. Sadullah Ağabey'imiz 1972 Ağustos'unun sonlarında bir trafik kazası ile Cenab-ı Hakk'ın rahmetine kavuştu. Zaten o ruhen âhirete gitmeye hazırdı. "Resulullah, altmış üç yaşında vefat etmiş. Bunda da hikmet var. Demek ki, altmış üç yaşından sonra erzel-i ömür devresi başlıyor" sözünü sık sık tekrarlıyordu. Hicrî takvime göre olan 63 yaşa uygun olarak vefat etmişti. Hatta vefatından az önce "Ben ölürsem, şöyle şöyle yaparsınız..." diye evlat ve yakınlarına da talimatlarını vermişti.

Not: Bu bilgilerin çoğunu Necmeddin Şahiner Bey'in, "Şahitlerin Dilinden Bediüzzaman" isimli kitabından bazı tasarruflarla naklediyorum.
 
Üst