Rahmetli Osman Demirci Hocaefendi

tuncerr

Active member
Yetmiş yedi senelik hayatını üç ayların girişinde, kandil gecesinin gelişinde noktalayarak cuma gününde Erzurum'da ebedi hayatına uğurladığımız kırk senedir tanıdığım muhterem Osman Demirci Hoca Efendi, hayatına son noktayı koyacağını sezdiği hastanede geriye dönüp bakınca, (Allahü âlem) hiç de pişmanlık duymamış, aksine hedefine uygun şekilde yaşadığı hayatına büyük bir mutlulukla veda etmiştir. Halkımızın tabiriyle, gözleri açık gitmemiştir. Neden gitmemiştir?

Çünkü Hoca Efendi, hayatının yarısını değil tümünü hizmete adamış biri olarak yaşamıştır. Tanıdığım kırk senenin 28 senesi aynı apartmanda ev komşuluğu içinde birlikte geçmiştir. Bu süre içinde onu tek gün kendine yönelik şahsi bir işiyle meşgulken görmedim, cumartesi, pazar tatili diye bir dinlenme devresine de şahit olmadım. Bu ifadelerim abartılı sözler gibi gelebilir bazılarına. Ama onu yakından tanıyanlar bu ifadeleri eksik bile bulabilirler. Çünkü Demirci Hoca Efendi'ye tatilsiz günler de yetmiyor, gece dersleri, sohbetleriyle geceleri de hizmetlerini sürdürüyor, dinlenme diye bir mefhum bilmiyordu..

Hastanedeki son telefon konuşmamızda, yine gençlerin bile dayanamayacağı yoğunlukta toplantıdan toplantıya koştuğunu, böylece iyice yorgun düştüğünü öğrenince hatırlatmada bulundum:

- Hocam, dedim, siz kırk yaşında ilk tanıdığım günlerin genci değilsiniz. Bu bünye artık bu tempoyu kaldıramaz, biraz yavaşlayın, hiç olmazsa davetlerin bazılarına, 'bünyem tahammül etmiyor' diye cevap verin!.. Daralan nefesini zorlayarak konuştu:

-Yakınlarım hep böyle ikazda bulunuyorlar, ama gönlüm ömrümün sonunda çekilip de bir köşede beklemeye razı olmuyor.. dedikten sonra, beni şaşırtan asıl hayat anlayışını şöyle anlattı:

- Eğer bugünlerde bir İlahi davet gelecekse başımız, gözümüz üstüne, buyursun gelsin, ama bizi de köşemize çekilmiş halde değil de, at üstünde hizmet meydanında bulsun!..

Ahmet Şahin
 
Üst