Hadis Sohbetleri 29 : Kim Kötü ve Çirkin Bir İş Görürse...

Ukbaa

Well-known member


40hadis11.png



بِسْمِاللَّهِالرَّحْمَنِالرَّحِيم


Bu haftaki Hadis-i Şerifimiz;




[BILGI]
Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; Eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; Buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir.

(Müslim)

[/BILGI]


Buyrun mütalaa edelim. Katılımlarınızı bekliyoruz.




[NOT]Önceki Hadis Sohbetlerine ulaşmak için TIKLAYINIZ[/NOT]
 

Muvahhid1

Well-known member
İyiliğin emredilmesinde olduğu gibi kötülükten alıkoyma da söz ve davranışlarla olacaktır. Mü'min kişi gördüğü kötülükleri, ister büyük ister küçük olsun, eliyle düzeltmeye, o fenâlığa engel olmaya çalışmalıdır. Bunu yapamayanların kötülük yapanlara nasihat etmeleri, yaptıklarının çirkinliğini anlatmaları, sözle onları kötülükten vazgeçirmeye çalışmaları ahlâkî görevleridir.
Eğer bu görev yapılırsa kötüler ve kötülükler azalır, iyilik yaygınlaşır, toplum huzur bulur. Aksine davranış kötülüklerin bir salgın gibi her tarafa yayılmasına, toplumu içten çökertmesine sebep olur. Bunun içindir ki, dinimiz, iyiliği emir ve kötülükten alıkoymayı (emr bi'lma'rûf, nehy ani'l-münker) Müslümanların yapmaları gereken önemli görevler arasına almıştır.

İyilikte yardımlaşmak kadar kötülükten alıkoymaya çalışmak da Müslümanların dinî-ahlâkî görevleri arasındadır. Allah Teâlâ; "Günâh ve düşmanlıkta yardımlaşmayın." diye emretmiştir.

Kur'an-ı Kerim'de, "iyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak", faziletli insanların özelliği olarak zikredilir. Bütün peygamberler bu emri yerine getirmiş ve kendilerine gönderildikleri toplulukları fenâlıktan alıkoymaya çalışmışlardır. Peygamberlerinin öğütlerini dinlemeyen isyankâr İsrâiloğulları hakkında Cenab-ı Hakk;"Onlar, birbirlerini, yaptıkları kötülükten alıkoymazlardı. Gerçekten ne kötü iş yapıyorlardı." (Mâide, 5/79) buyurmuştur.
 

NuraMeftun

Active member
Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; Eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; Buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir.

(Müslim)



bismillahi ya allah

bu hadis-i şerif aslında günümüz vurdumduymaz insanlarına kocaman bir cevaptır.hani alışılagelmiş sözler vardır ya:"bana dokunmayan yılan bin yaşasın." "her koyun kendi bacağından asılır."... gibi aslında çokda doğru olmayan davranışlardır.
biz mü'min inanmış kulların bir mesuliyet duygusu vardır ki biz bu duygusuna emr-i bil ma'ruf nehyi anil münker doğrultusunda bakıyoruz bakmamız gerekmektedir.
bir hocam vardı bu hadisi şerifi anlatırken şöyle demişti: misal yolda patika bir yoldasınız ve o yolun ortasında bir taş var işte o taşı dahi kaldırmanız kocaman bir iyiliktir.
günümüz maalesef nefsimizi cezbedecek malayanilerle dolu ve maalesef birçok yanlış artık hayatımızda normalmiş görünüyor.bize düşen küçücük bir şeyden başlayarak hak yolda doğru olanı anlatmaktır.bu tebliğ görevimizdir.ve bunu yaparken de kırıcı olmadan müjdeleyerek güzel bir üslupla anlatmalıyız.
çevremizde bir olumsuzluk görünce aman banane beni ilgilendirmez dememeli ve allah rızası için güzel bir şekilde doğru olanı anlatmalıyız.Mü'min mesuliyet insanıdır.veçevresindekilerden de sorumludur.

Dinimiz üzerinde önemle durduğu bir konu "kötülüğe karşı tepki"dir.Mümin, gücü yettiği yerde, fitneye sebep olmadan zulmü önlemekle mükelleftir: “İnsanlar zâlimi görür de elinden tutup mâni olmazlarsa, Allahın, hepsine ulaşacak bir ceza vermesi yakındır”.
inşaallah bizlerde gerek elimizle gerek dilimizle çevremizdeki eksiklik yanlış ve çirkinlikleri düzeltmeyi kendize şiar edinmiş kullardan oluruz...
emr-i bil maruf nehyi anil münker çizgisinde hak rızası doğrultusunda daima hakkı tavsiye edenlerden oluruz inşaallah...
haklarınızı helal edin şuan bunlar aklıma getirildi...
eksiklik cahilliğimdendir.
 

Huseyni

Müdavim

Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; Eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; Buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir.

(Müslim)

Genellikle bizler bu hadise tersinden uyuyoruz. Kolay olanı ilk başta yapıyoruz. Bizi rahatsız etme derecesine geldiğinde sözlü ikaz, daha da ileriye giderse elimizle düzeltmeye çalışıyoruz. Sebebi de muhtemelen yadırganmak istemiyoruz.

Misalen bir ortamda günahlar anlatılıyor ya da müslüman olduklarını söyledikleri halde dini konularda bir lakaytlık sözkonusu oluyor. Müslümanım denmelerine rağmen ayetlerle, hadislerle, cemaat ve tarikat mensuplarıyla alay ediliyor. Uyarmaya kalksak tartışma çıkabiliyor. Daha da ötesi, sanki sizin yaptığınız anormal birşeymiş gibi alay konusu olabiliyorsunuz. Zaman ve zamane insanı çirkinlikte sınır tanımıyor. Şahsen ben de doğru olanın ne olduğuna böyle zamanlarda net bir karar veremiyorum.

Hem böyle durumlarda bazı ayetler böyle durumlarda oradan uzaklaşmayı emrediyor. Hal böyle olunca kalıp düzletmek mi yoksa terkedip buğzetmek mi daha doğru olur bu konuda mütalaalarınızdan şahsım adına istifade etmek isterim. Mesela birkaç ayet meali:

[NOT]
Not
Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanlardan ve kâfirlerden, dininizi alay ve eğlence konusu yapanları dost edinmeyin. Eğer (gerçekten) iman ediyorsanız, Allah'dan gereğince korkun. Maide - 57


Gerçek dindarların ve din bilginlerinin, onları günah olan bir söz söylemekten ve haram yemekten men etmeleri gerekmez miydi? Yaptıkları şey ne kötüdür! Maide - 63


Âyetlerimiz hakkında münasebetsizliğe dalanları gördüğün zaman hemen onlardan uzaklaş ki, ondan başka söze dalsınlar. Eğer şeytan bunu sana unutturursa hatırladıktan sonra hemen kalk, o zalimler topluluğuyla oturma. Enam - 68

[/NOT]

Dua ile.
 

Ukbaa

Well-known member

Genellikle bizler bu hadise tersinden uyuyoruz. Kolay olanı ilk başta yapıyoruz. Bizi rahatsız etme derecesine geldiğinde sözlü ikaz, daha da ileriye giderse elimizle düzeltmeye çalışıyoruz. Sebebi de muhtemelen yadırganmak istemiyoruz.

Misalen bir ortamda günahlar anlatılıyor ya da müslüman olduklarını söyledikleri halde dini konularda bir lakaytlık sözkonusu oluyor. Müslümanım denmelerine rağmen ayetlerle, hadislerle, cemaat ve tarikat mensuplarıyla alay ediliyor. Uyarmaya kalksak tartışma çıkabiliyor. Daha da ötesi, sanki sizin yaptığınız anormal birşeymiş gibi alay konusu olabiliyorsunuz. Zaman ve zamane insanı çirkinlikte sınır tanımıyor. Şahsen ben de doğru olanın ne olduğuna böyle zamanlarda net bir karar veremiyorum.

Hem böyle durumlarda bazı ayetler böyle durumlarda oradan uzaklaşmayı emrediyor. Hal böyle olunca kalıp düzletmek mi yoksa terkedip buğzetmek mi daha doğru olur bu konuda mütalaalarınızdan şahsım adına istifade etmek isterim
.
Üstad özellikle imana dair meselelerin tartışma ortamında tartışılmasının doğru olmadığından 12. Mektub'da bahsediyor. Hatta bu ortamda kendisine soru sorulmasına rağmen cevaplamıyor. Eğer ortam müsait değilse, muhatabımız düşüncesinde inat edip tartışma zemini oluşturacaksa münakaşaya girmek hem o kişinin inadını arttırır hem de yanımızda başka insanlar varsa onlarında kafalarını karıştırabilir. Böyle meseleler için uygun bir zemin hazırlayıp, yumuşak bir üslupla, düşünerek hareket ederek, fikir alışverişi şeklinde tartışmak daha muvafık olduğunu düşünüyorum.


İlgili kısım;

[BILGI]Mezkûr mesâil gibi dakik mesâil-i imaniyeyi, mizansız mücadele suretinde cemaat içinde bahsetmek caiz değildir. Mizansız mücadele olduğundan, tiryak iken zehir olur. Diyenlere, dinleyenlere zarardır.

Belki böyle mesâil-i imaniyenin itidal-i demle, insafla, bir müdavele-i efkâr suretinde bahsi caizdir.
[/BILGI]
 

Huseyni

Müdavim
Allah rcc. razı olsun. Yalnız benim anlatmak istediğim daha çok dindarların alaya alınması. Dini tartışma gibi bişey olmuyor. Kulaktan duydukları yada kendilerine göre mantık mihengine vurdukları şeyleri alaycı bir tarzda dile getiriyorlar. Sorduğunuzda ise müslümanlığı kabulleniyorlar. Orada bulunup dinleyenlerde haliyle bu konuşmalardan etkileniyor. Tahrip kolaydır kaidesince alay eden kişinin söyledikleri rağbet görüyor ne hikmetse. İşte bu durumda terketseniz 1. si hadisin manasına zıt bir durum ortaya çıkıyor. Ya da en zayıf olan buğzetmeyi seçiyoruz. 2. si de orada zehirlenen insanları düşündüğünüzde buda insanı üzüyor.
 

Ukbaa

Well-known member
Allah rcc. razı olsun. Yalnız benim anlatmak istediğim daha çok dindarların alaya alınması. Dini tartışma gibi bişey olmuyor. Kulaktan duydukları yada kendilerine göre mantık mihengine vurdukları şeyleri alaycı bir tarzda dile getiriyorlar. Sorduğunuzda ise müslümanlığı kabulleniyorlar. Orada bulunup dinleyenlerde haliyle bu konuşmalardan etkileniyor. Tahrip kolaydır kaidesince alay eden kişinin söyledikleri rağbet görüyor ne hikmetse. İşte bu durumda terketseniz 1. si hadisin manasına zıt bir durum ortaya çıkıyor. Ya da en zayıf olan buğzetmeyi seçiyoruz. 2. si de orada zehirlenen insanları düşündüğünüzde buda insanı üzüyor.

Evet dediğiniz gibi tahrip kolay.. İşte bu yüzden 2 kat dikkatli olunmalı. Ya konu tartışma ortamından çıkartılıp yumuşak bir üslupla detaylarıyla anlatılmalı yada ortam terkedilmeli. yarım kalan yada münakaşaya dönüşen bir konu ortamdaki kişilere daha çok zarar verir. hem de kişilerin inadını arttırır. Eğer mümkün ise o kişilerle müsait bir ortamda görüşülmesi daha güzel olur. Böyle durumlarda yapabileceğimiz başka birşey yoksa kalben dua ederek, o kişinin günahında ısrarcı olmasına mani olmaya çalışmak en güzeli..
 

teblið

Vefasýz
Bana öyle geliyor ki müslümanlar bu hadisini anlamını ya tam anlayamadılar yada ,işlerine gelmiyor anlamak;

Her zaman kolayı seçer olduk asrın müslümanları olarak..Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın felsefesi bir akım gibi büyümekte..bananecilik almış başını gidiyor..

Dilimizin, gücümüzün yettiği yerdede pek sükun olmuşuz toplum olarak değil mi?

Bence her yerde yumşaklık olmaz yeri geldimi yumruğu masanın ortasına vurmak gerek...Mesala müslümanlar her asırda zulumle inim inim inletiliyor ,güçse güç sesse ses..Kısassa kıssas olmalı öyle değil mi?
 

memluk

Hatim Sorumlusu
şimdi bir soru ; Kötülük bir irade midir? yoksa hal mi?


Her insan doğarken İslam fıtratı üzerine ve tertemiz olarak doğmaktadır
Temiz fıtrat kirletilip bozulunca, insan ikinci bir fıtrat kazanmış demektir.bu kirlenme ve ikinci fıtrat şeytanın vesvesesi ile olur


Peygamberimiz s.a.v. şeytanın nasıl bir hilebaz, ne tür bir vesveseci olduğunu şöyle bildiriyor: “Muhakkak ki şeytan, ademoğlunun bütün yollarında oturur. Önce İslâm yolu üzerinde oturur ve ona (vesvese vererek) der ki: ‘Ananın babanın dinini terk edip müslüman mı olmak istiyorsun?’ Kul onu dinlemez müslüman olursa, bu sefer de (İslâm uğruna hicret etmesini önlemek için) hicret yolu üzerine oturur ve ona (yine vesvese verip) der ki; ‘Şu vatanını, şu havayı terk edip nereye gideceksin?’ Eğer onu dinlemez de hicret ederse, bu sefer cihat yolu üzerine oturur. Der ki: ‘Savaşmak, öldürmek ve nihayet ölmek değil mi? Sonuçta ailen ve servetin başkalarına kalacak değil mi?’ Kim şeytanın vesvesesine kapılmadan cihada gider de ölürse, onu cennetine koymak, Allah Tealâ üzerine hak olur. Eğer düşman tarafından öldürülürse, cennetlik ve şehit olur. Cihada giderken hayvanından düşüp ölse dahi Allah onu cennetine koyar.” (Ahmed b. Hanbel, Neseî)
anlaşılıyor ki, şeytanın vesvesesi ancak Rahman’ın yolunu terk edenleri, onu umursamayıp nefsini arkadaş edinenleri etkileyebilir.
burdan yola çıkarak diyebilirizki kötülük irade meselesidir.

 

Bahtiyar

Active member
ittifak ile bir şahs-ı mânevî çıkarıp,kötü ve çirkin işlere set olalım inşaallah..

Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; Eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; Buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir.
(Müslim)

Bu zamanda küfür şahsi manevi olarak hucum ediyor.Bilbordlarla,flimlerle,yayınlarla,hikmetsiz felsefele , hakikatsız fen ile , yalan ile uydurma ile ,iftira ile,cebren zorla, baskı ile hucum ediyor .Her yeri cepe etmiş evimizin içinde televizyonda , internette,anaokulunda. Bu hücuma karşı en büyük ferdi mukavemet başarısız kalmaya mahkumdur. Onun için bu külli hücuma mukabil bir şahs-ı manevi çıkarmak gerekir.
Herhalde Kötü ve çirkin işleri düzeltmek için, hadise mazhar olmak için, şahsı manevi çıkarmak gerekiyor , peki nasıl; ittifak ile ,tesanüd ile , dahilî münakaşâtı terk etmek ile o dehşetli hucuma karşı hakkaniyeti muhazafa etmek gerekiyor.

cesaretli kardeşlerim ,Şahsı maneviyi çıkarmak için neler yapmak gerekiyor, hangi durumda nasıl müsbet hareket edicez?
[BILGI] Risale i nur'dan istifade ettiğim kısımlar.
Bu zaman şahıs zamanı değildir. Eski zamanda bazı harika şahıslar çıkmışlar, kıymettar hizmetlere vesile olmuşlar. Ama bu zamanda küfür şahs-ı manevi olarak hücum etmektedir. Bu hücuma karşı en büyük ferdi mukavemet başarısız kalmaya mahkumdur. Onun için bu külli hücuma mukabil bir şahs-ı manevi çıkarmak gerekir.

Hem ehl-i dalâlet ve haksızlık, tesanüd sebebiyle, cemaat suretindeki kuvvetli bir şahs-ı mânevînin dehâsıyla hücumu zamanında, o şahs-ı mânevîye karşı, en kuvvetli ferdî olan mukavemetin mağlûp düştüğünü anlayıp, ehl-i hak tarafındaki ittifak ile bir şahs-ı mânevî çıkarıp, o müthiş şahs-ı mânevî-i dalâlete karşı hakkaniyeti muhafaza ettirmek,20.lema

Hattâ, hadis-i sahihle, âhirzamanda İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur'ân ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi; şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek, belki Hıristiyanların hakikî dindar ruhanîleriyle dahi, medar-ı ihtilâf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve nizâ etmeyerek, müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar

Ve haricî düşmanın hücumunda dahilî münakaşâtı terk etmek ve ehl-i hakkı sukuttan ve zilletten kurtarmayı en birinci ve en mühim bir vazife-i uhreviye telâkki edip, yüzer âyât ve ehâdis-i Nebeviyenin şiddetle emrettikleri uhuvvet, muhabbet ve teavünü yapıp, bütün hissiyatınızla, ehl-i dünyadan daha şiddetli bir surette meslektaşlarınızla ve dindaşlarınızla ittifak ediniz, yani, ihtilâfa düşmeyiniz.
[/BILGI]
 
Son düzenleme:
Üst