Kelime Analizi 125: Lâübali

kenz-i mahfi

Sorumlu
LÂÜBÂLÎ (Arapça) (لاأبالي)

Alakasız, kayıtsız, hürmetsiz, dikkatsiz, senli benli manalarına gelmektedir.

Bu kelime Arapça'da olumsuzluk bildiren "La" kelimesi ile "önemserim, aldırırım, dikkat ederim," manalarına gelen "übâlî" muzari fiilinin birleşmesinden meydana gelmiştir ve "beni ilgilendirmez, aldırmam!, umursamaz" gibi manalarda kullanılmaktadır. "Übâlî" kelimesinin kökü olan "belî" ve "beleve" kelimesi "denemek, sınamak, teste tabi tutmak, tecrübe etmek, yaşamak, çok yormak, hırpalamak, başını belaya sokmak, sıkıntıya sokmak" gibi manalara gelmektedir. Bu kök kelimeden aynı zamanda çok kullandığımız "bela, belva, beliyye, mübalât, mübtelâ ve ibtilâ" kelimeleri de türetilmektedir.

"Laübâlî" veya "mâ übâlî" ibaresi "beni ilgilendirmez, aldırmam, benim için farketmez" manalarına gelmektedir.

"Laübâlî" kelimesi kısaca, önemsediklerinizi önemsemiyorum ve ciddiye aldıklarınızı ciddiye almıyorum; dünyayı umursamıyorum ve dolu zannettiklerinizin dolu olmadığını bildiğim içindir ki onlara boşveriyorum gibi manalarda istimal edilmektedir. Tek başıyla bir fiil cümlesidir.

29 Haziran 1925’te Şark İstiklal Mahkemesi tarafından idam edilen Şeyh Said, idam sehpasında iken son isteği sorulduğunda, kâğıt kalem ister ve kâğıda Arapça olarak şunları yazar: "ve lâ ubâlî bi sulbî fî cuz'u-ir râda. İn kâne mesre'i fî- Allâh'i ve fî'd- dîn." (Benim bu değersiz dallarda asılmama pervam yoktur. Muhakkak ki mücadelem Allah ve dini içindir.) der ve kelime-i şehadet getirerek idam edilir.

Erzurumlu Alvarlı Efe Hazretleri'nin bir şiirinde şöyle geçmektedir:
Bilirsin, haram helali
Bilirsin sevab vebali
Aman olma lâ-übâli
Terk eyle boş kîl u kaali
Sakın incitme bir cani
Yıkarsın arş-ı Rahman'i
Araplar bir kişiye halini soracakları zaman "ma bâluke" diye sorarlar yani bir kişinin hâlini sormak ile bâlini sormak aynı manada görmektedirler. Bâl, önem verilmesi, dikkat edilmesi gerekendir, bir tür hâldir, hâledir, ciddiyettir, titizlik göstermektir, herşeyden evvel önemsenmesi gerekeni önemsemektir. Dolayısıyla bâli olmayanın hâli de olmaz.

"Laübali" kelimesi Risale-i Nur Külliyatı'nda 14 defa zikredilmiştir. Risale-i Nur'da "laübali" kelimesinin geçtiği yerler şöyledir:
"Evet hürriyetçilerin ahlâk-ı içtimaiyede ve dinde ve seciye-i milliyede bir derece lâübalilik göstermeleriyle, yirmi-otuz sene sonra dince, ahlâkça, namusça şimdiki vaziyeti gösterdiği cihetinden; şimdiki vaziyette de, elli sene sonra bu dindar, namuskâr, kahraman seciyeli milletin nesl-i âtisi, seciye-i diniye ve ahlâk-ı içtimaiye cihetinde, ne şekle girecek elbette anlıyorsunuz." (Emirdağ Lahikası I, 21.sayfa ve Tarihçe-i Hayatı 471.sayfa)
"İslamiyet milliyeti ile dörtyüz milyon hakiki kardeşin her gün "Allahümmeğfir lil mü'mini ve'l mü'minât" dua-yı umumisiyle manevi yardım görmek yerine, ırkçılık dörtyüz milyon mübarek kardeşleri, dörtyüz serseriye ve laübalilere yalnız dünyevi ve pek cüz'i bir menfaati için terk ettiriyor." (Emirdağ Lahikası II, sayfa 174 ve Tarihçe-i Hayatı, 620.sayfa)
"...dinde laübali kısmını dahi cidden ikaz edip "Aman çabuk hakikat-ı İslamiyeye yapışınız" ihtar ediyoruz ki; vatan ve millet ve onların hayatı ve saadeti, hakaik-i Kur'aniyeye dayanmak ve bütün alem-i İslamı arkasında ihtiyat kuvveti yapmak ve uhuvvet-i İslamiye ile dörtyüz milyon kardeşi bulmak ve Amerika gibi din lehinde ciddi çalışan muazzam bir devleti kendine hakiki dost yapmak, iman ve İslamiyet'le olabilir." (Emirdağ Lahikası II, sayfa 209)
"Lâübaliler ruhsatlarla okşanılmaz; azimetlerle, şiddetle ikaz edilir." (Mektubat, 478)
"Ve keza bir insan yalan söylediği takdirde pervasız, lâübali bir tarzda söyleyemez." (Mesnevi-i Nuriye, 26)
"Görülmüyor mu ki, İttihadçılar o kadar hârika azm ü sebat ve fedakârlıklarıyla, hattâ İslam'ın şu intibahına da bir sebep oldukları halde, bir derece dinde lâübalilik tavrını gösterdikleri için, dâhildeki milletten nefret ve tezyif gördüler.....ve dahili bütün fırak-ı dalle-i İslamiye de, birer kemmiye-i kalile-i muzırra suretinde mahkûm kaldığı; ve İslamiyet metanetini ve salabetini sünnet ve cemaatle muhafaza eylediği bir zamanda, lâübaliyane, Avrupa medeniyet-i habise kısmından süzülen bir cereyan-ı bid'atkârane, sinesinde yer tutamaz." (Mesnevi-i Nuriye, sayfa 100 ve Tarihçe-i Hayatı 140 ve 141.sayfa))
"Sakın ey ihvan-ı vatan! Sefahetlerle ve dinde lâübaliliklerle tekrar öldürmeyiniz." (Tarihçe-i Hayatı, 56)
"Yazık! Eyvahlar olsun! Saadetimiz olan meşrutiyet-i meşrûa, bir menba-ı hayat-ı içtimaiyemiz ve İslamiyete uygun olan maarif-i cedideye, millet nihayet derecede müştak ve susamış olduğu halde, bu hâdisede ifratperver olanlar meşrutiyete garazlar karıştırmakla ve fikren münevver olanlar da dinsizce harekat-ı lâübaliyane ile milletin rağbetine karşı maatteessüf sed çektiler. Bu seddi çekenler, ref'etmelidirler. Vatan namına rica olunur." (Tarihçe-i Hayatı, 72)
"Eğer medeniyet böyle haysiyet kırıcı tecavüzlere ve nifak verici iftiralara ve insafsızcasına intikam fikirlerine ve şeytancasına mugalatalara ve diyanette lâübalicesine hareketlere müsait bir zemin ise; herkes şahid olsunki, o saadet-saray-ı medeniyet tesmiye olunan böyle mahall-i ağraza bedel, vilayat-ı şarkiyenin hürriyet-i mutlakanın meydanı olan yüksek dağlarındaki bedeviyet ve vahşet çadırlarını tercih ediyorum." (Tarihçe-i Hayatı, 77)
 
Üst