Hadis Sohbetleri 89- Bizi aldatan bizden değildir

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
besmele-arapca1.jpg



Selamünaleyküm Degerli Kardeslerim;

avatar.jpg


Bu haftaki Hadis Sohbetleri dersimiz basladi.

avatar.jpg

Buyrun beraber mütaala edelim anladiklarimizi paylasalim insallah..





Hadis Sohbetleri 89- Bizi aldatan bizden değildir



[BILGI]
Ebû Hureyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Bizi aldatan bizden değildir.”

[Müslim, Îmân 164, Fiten 16]
[/BILGI]
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
.
Yalnız yaşamanın mümkün olmadığı, başkalarıyla iletişim halinde olmanın kaçınılmaz olduğu bir ortamda yaşıyoruz. Böyle bir ortamda huzur ancak karşılıklı güvenle temin edilebilir. Bu da “emin” yani özü ile sözü bir olan insanlarla mümkündür. Böyle insanları peygamberimiz şöyle tanımlamıştır: “Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir. Mü’min de, halkın, can ve mallarını kendisine karşı emniyette bildikleri kimsedir.”[SUP]1[/SUP]


Bu sebeple, şerefli olarak yaratılan bir insanın, yine aynı güzellikle yaratılan başka bir insana karşı dürüst davranmaması, her şeyden önce yaratana karşı saygısızlık olacaktır.

Zira aldatmak; yalanla eş anlamlı olup karşı tarafı yanıltmak, hile ve oyuna getirmek, kandırmak, dolandırmak, sözünde durmamak demektir.

Aldatmak; beklenmedik bir davranışla yanıltmaktır.

Aldatmak; birine verilen sözü tutmamak, yalan söylemektir.

Aldatmak; hayatın paylaşıldığı eşe karşı sadakatsizlik etmek demektir.


Hangi şartlar altında olursa olsun, kimsenin kimseyi veya herhangi bir canlıyı aldatma hakkı yoktur. Zira dinî geleneğimiz hayvanları aldatmayı bile hoş karşılamamıştır.

Müslüman sözleriyle başlar güven vermeye. Ve bu sözü önce Yaratanına karşı verir. Bu durum onu Mü’min yapar. İnsanlarla olan ilişkilerinde dürüst olur, bu da onu Müslüman yapar.

Günümüzde Müslümanlarin birbirine olan güveni kayboldu herkez bir digerinden sikayetci Yalan ve kandirmacilik almis basini gidiyor islama hizmet edecegim diye yalan söyleyip inananlari kandiranlar her seyi mubah sayanlar kirli isliskiler icine girenler havada ,ucusan kasetler, vs islama hizmet ettigini sananlar Islam adina kendi nefis ve heva.sinin pesinden kosmaktalar malesef..

Resûlullah (s.a.v.) “Bizi aldatan bizden değildir.” buyurmus Rabbim cümlemizi bu hadisi serifi anlayanlardan ve uyguluyanlardan eylesin insallah..
 

Livza

Well-known member
Aldatan bizden değildir!

Evet, aldatan bizden değildir. Ama hangi manada aldatan?Hemen ifade etmeliyim ki, hangi manada olursa olsun aldatan bizden değildir.

Hatta aldatmaktan Müslüman o kadar çekinip kaçınmalıdır ki, gerekirse aldanmayı dahi göze almalı, fakat aldatmaya asla razı olmamalıdır.

Aldatarak kul hakkı yüklenmenin kötü sonucundan dolayıdır ki bazı maneviyat büyükleri: Biz aldanırız fakat aldatmayız! diyecek kadar aldatmaktan kaçınma mecburiyeti hissetmişlerdir.

Allah Resulü Efendimiz (sas) ucuz malı pahalı fiyatına, defolu malı defosuz yerine satan bir satıcıyı görünce bu konudaki kitaplık çaptaki ikazını şöyle yapmıştır:

- Aldatan bizden değildir!

Bu ikazın ağırlığını anlayan okuyucum:

- Hangi malda aldatan bizden değildir acaba, diye sorma gereği duymuş?

Hemen ifade etmeliyim ki, yeri, zamanı, cinsi yoktur aldatmanın. Müslüman hiçbir yerde, hiçbir zaman, hiçbir şekilde aldatmaz! Hatta, aldanmayı göze alır, yine aldatmaya tenezzül etmez.

Şayet, helal kazancına haram karıştırmak istemiyorsa, çoluk çocuğunu, aile efradını haram lokmayla besleyen hayırsız aile reisi durumuna düşmekten titriyorsa tabii.

Hatta Müslümanlar aldatmaktan öylesine uzak durmalı ki: Muhatabım Müslüman’dır, öyle ise beni aldatmaz!. diyebilmelidir insanlar.

- Müslüman pazarda malın sağlamını öne, çürüğünü de arkaya dizerek, müşterisini aldatmaz diye düşünebilmelidir müşteriler.

Nitekim Medine pazarında gezerken sattığı malın görünen kısmı ile görünmeyen kısmı aynı olmadığını anlayan Efendimiz (sas) Hazretleri, soruyor:

-Bu nedir böyle ey Allah’ın kulu? Malın üstü başka, altı başka? Görünen kısmında iyisi, görünmeyen kısmında ise başka türlüsü var? İşte bundan sonra tarihî ikazını yapıyor:

- Aldatan bizden değildir! Malın üstü nasılsa altı da öyle olmalı, önünde ne varsa arkasında da aynı olmalıdır. Alıcı sonunda bir aldatma ile karşılaşmamalı, Müslüman aldatmaz diye emin olmalıdır.

Tezgâhın önünde dizili mallar cazip görüntüde. Ancak arkasındakilerin kimi çürük, kimi ezik, kimi de ham... Size öndeki sağlam ve olgunlar gösterilmekte, poşete arkadaki çürükler, ezikler, defolular sıkıştırılmakta, eve gelip de masanın üzerine boşaltınca aldatıldığınızı anlamakta, üzülmektesiniz.. Tabii sizin içinizde bir aldatılmışlık hissi, aldatanın içinde de bir kurnazlık, akıllılık duygusu... Hani nerede kaldı o müthiş ikaza uymak:

-Aldatan bizden değildir!

İsterseniz bu ikaz, Resulüllah’a gerçek manada ümmet olanlarda nasıl etki yapıyor, ne türlü bir dikkate vesile teşkil ediyor, bir de onu görelim..

İmam Azam Efendimiz’in giyim eşyası sattığı dükkânında çalışan tezgâhtarı, sattığı elbiselerin parasını patronuna teslim ederken bir defolu takımı da defosuz elbise içinde sattığı anlaşılıyor. Kusurlu malın kusursuz mal fiyatına satıldığını anlayan Hazret-i İmam, fazla parayı elinde yılan, akrep tutar gibi tutarken:

-Çabuk diyor, malı sattığın müşteriyi bul, aldığın fazla fiyatı özür dileyerek sahibine iade et ve helallık dile! Yoksa ben şu anda müşterisini aldatan Müslüman gibi hissetmeye başladım kendimi.

Tezgâhtar Yunus bin Ubeyd, Kufe sokaklarında koşar adımlarla müşteri arar ve nihayet bulur, aldığı fiyat fazlasının yeni farkına vardığını anlatarak hemen iade eder. Bundan sonra rahatlayan İmam da son ikazını yapar:

-Bir daha ucuz malı pahalı mal fiyatına satma yanlışlığı yapar da, müşteriyi aldatma hatasına düşersen, seni bu tezgâhta tutmam mümkün olmaz, bunu böyle bil!

Bundan dolayı İslam’ı geriden seyreden tüm insanlara bir daha tekrar ediyoruz ki:

-Bilerek aldatan bizden değildir!. Şefaate layık ümmetten sayılmazlar. Bu böyle bilinmeli, aldatan Müslüman’ın yanlışı İslam’a değil o Müslüman’ın şahsına mal edilmelidir.

Ahmed Şahin
 

garp

Active member
.

Ebu Hüreyre (r.a) bu sadakatin test edildiği bir olayı şöyle anlatmaktadır: “Resûlullah (S.A.V) çarşıda bir yiyecek yığınına rastlayınca elini yığına daldırıp çıkardı. Parmaklarına rutubet bulaştı. Adama: “Ey satıcı nedir bu?” diye çıkıştı. Adam: “Ey Allah’ın Resulü, yağmur ıslattı,” deyince: “Bu yaşlığı üste getirip, herkesin görmesini sağlayamaz mıydın? Kim bizi aldatırsa o bizden değildir”.1


Resûl-i Ekrem Efendimiz (sav) ticaret hayatında emin, dürüst ve güvenilir olmanın insana sağlayacağı mânevî kazanca işaretle: “Doğru sözlü ve kendine güvenilir tâcir, (âhirette) peygamberler, sıddîkler ve şehidlerle birliktedir”2müjdesini vermiştir.


Dünyada insanları aldatmak mümkündür, fakat ilmiyle her şeyi kuşatan Allah’ı aldatmak asla mümkün değildir. Başkalarını aldatmak için yola çıkanlar aslında kendilerini aldatmaktadırlar. Bu gerçek yüce kitabımızda şöyle ifade bulur: “Onlar Allah’ı ve inananları aldatmaya çalışırlar, oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değildirler.”3

Aldatma ve hilenin sadece alış verişte değil, hayatın her alanında olabileceğine işaret etmek için Hz. Peygamber, “Bizi aldatan bizden değildir” şeklinde genel bir ifade kullanmıştır. Ayrıca yalan ve aldatmanın kişiyi nifaka götüreceği uyarısını yaparak şöyle buyurmuştur: “Dört haslet vardır; kimde bu hasletler bulunursa o kimse halis münafıktır. Kimde de bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir haslet var demektir: Emanet edilince hıyanet eder, konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, husumet edince haddi aşar.”4


1- Müslim, İman 164, (102); Tirmizî, Büyû 74, (1315).

2- Tirmizî, Büyû 4; İbniMâce, Ticârât 1).

3-Bakara Suresi 9. Ayet

4-Buharî, İman 24, Mezalim 17, Cizye 17;


alinti
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Ebû Hureyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Bizi aldatan bizden değildir.”

[Müslim, Îmân 164, Fiten 16]





Bizi aldatan bizden değildir


Aldatmak; karşı tarafı yanıltmak, hîle ve oyuna getirmek, kandırmak, iğfâl etmek, dolandırmak, sözünde durmamak demektir. Hakikatin zıddı anlamına gelen yalanla eş anlamlıdır. Ferdi ve toplumsal yıkımlara sebep olacak nitelikte kötü bir davranıştır.


Birinin diğer birini aldatması, bilerek hakikat dışı bilgi vermesi, yanıltarak kendi lehine hak etmediği birtakım menfaatler elde etmesi, her şeyden önce Allah’ın en şerefli yaratığı olan insana büyük bir saygısızlıktır; insanın değer ve konumunu anlayamamaktır. Savaş ortamında düşmanı aldatmak dışında, hangi şartlarda olursa olsun başkasını aldatmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Dolayısıyla aldatmak bir hak ihlâlidir.


Hayat, doğruluk ve güven üzere kurulmuştur. Karşılıklı güven olmadan hayat yürümez. Bu güven, bütün beşeri ilişkileri kapsar. Çünkü insan sosyal bir varlıktır. Tek başına yaşaması mümkün olmadığına göre, başkalarıyla karşılıklı ilişkiler kurması da kaçınılmazdır.


İslam inancının değer yargılarına göre her ne suretle ve hangi şartlarda olursa olsun, hile yapmak ve insanları aldatmak kesinlikle yasaktır. Kur’an, aldatmayı, münafıklara yakışan çirkin bir davranış olarak ifade eder. Çünkü münafıkların en belirgin özelliği, Allah’a inanmadıkları hâlde, ‘inandık’, diyerek, Allah’ı ve başkalarını kendilerince kandırmaya kalkışmalarıdır. Hâlbuki onlar, aslında kendilerini aldatmaktadırlar. Çünkü Allah onların hîle ve aldatmalarını bilir. Kur’an’ın ifadesiyle; “Onlar Allah’ı ve inananları aldatmaya çalışırlar, oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değildirler.” [Bakara, 2/9]


Bir gün Allah’ın Resûlü (s.a.v.) pazarda bir buğday sergisine uğradı. Elini buğday yığınının içine daldırınca parmakları ıslandı. Bunun üzerine satıcıya; “Bu ıslaklık ne?” diye sordu. Adam; ‘Ey Allah’ın Resûlü! Yağmur ıslattı’, dedi. Kutlu Nebî; “İnsanların görüp aldanmaması için o ıslak kısmı ekinin üstüne çıkarsaydın ya!” karşılığını verdi. Ardından da; “Bizi aldatan, bizden değildir.” buyurdu. [Müslim, Îmân 164]


Aldatma ve hile sadece alış verişte değil, hayatın her alanında olabileceği için,Hz. Peygamber’in, “Bizi aldatan bizden değildir” ifadesi son derece anlamlı ve önemlidir. Bu sebeple aldatma ve hile, bir müslümanın mal ve hak kaybının yanı sıra canına bile mal olabilir. Yalan, aldatma ve hilenin olduğu yerde, adalet ve hukuk olmaz. Bu sebeple hile ve aldatma, her türlü olumsuzluğa neden olabilir. Bu yüzden hile ve aldatma, Müslüman olmayanların ancak yapabileceği bir davranıştır. Çünkü müslümanın malı da canı da dokunulmazdır; bir başka müslümana haramdır.


Müslüman bir malı satarken iyi ve kötü, malının her şeyini karşı tarafa bildirmelidir. Malın ayıbını gizlemek veya söylememek aldatmadır. Bu sebeple bir malı ölçüp tartmadan kabala satmak, yanıltıcı olduğu için doğru değildir. Örneğin malın kötüsünü yığının altına veya tezgâhın arka kısmına koymak, süte su katmak, yüksek kaliteli mala düşük kalitelisini karıştırmak, para veya kıymetli kâğıtların sahtesini yapmak ve müşteriyi aldatacak her türlü sahtecilik, “Bizi aldatan bizden değildir.” hadîs-i şerîfinin tehdidine muhataptır. Çevremize ve dünyaya bakıldığında milletlerarası sahtekârlıklar, büyük ihâle yolsuzlukları, mal stoklayarak yapılan fiyat artırımları göz önüne getirildiğinde, Hz. Peygamber’in tehdidinin ne kadar manidar, İslam’ın hedeflediği hayat düzeninin ne kadar insan merkezli ve âdil olduğu daha iyi görülecektir.


Şu geçici dünya için bir menfaat uğrunda insanları aldatan ve yalan söyleyen kimselerin insan kalitelerinin düşüklüğünü gösterir. İmanları zayıf olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü İslamî kuralları, Kur’ânî ve peygamberî öğütleri, yaşanması için öngördükleri kuralları özümsememiş demektir. Allah’ı ve ahiret sorgusunu hesaba katmadan yaşadıkları anlaşılmaktadır. Allah öbür dünyada bunların hayır ve iyiliğini dilemez.


Çözüm olarak, özelikle ticaretle uğraşanlar, daha fazla hak ihlali ile karşı karşıya kaldıklarından, kendilerini hak ihlalinden koruyabilmeleri için Allah’ı ve âhiret gününü hatırlarından hiç çıkarmamaları gerekir. Kalpleri/gönülleri sürekli Allah’a bağlı olmalıdır.


Şunu iyi bilmeli ki hîle ile rızık artmaz. Aksine hile malın bereketini giderir. Hîle ile azar azar biriktirilen mallar, ansızın gelen bir felâketle, birden bire elden çıkar; hile yapanların yanına da sadece günâhları kalır.



İslamiyet hiçbir şekilde ve hiçbir alanda hile ve aldatmayı kabul etmez. Ona büyük bir uhrevi ceza takdir etmiştir. Çürük ve sakat iş yapmayı da, eksiklikleri gizlemeyi de haram kabul eder.

İnsanlarla olan ilişkilerde dürüst olmak İslam’ın şiarıdır. Başta alış-veriş olmak üzere herhangi bir konuda başkalarını aldatmak ahlâksızlıktır. Dünyada insanları aldatmak mümkündür, fakat ilmiyle her şeyi kuşatan Allah’ı aldatmak elbette mümkün değildir. Asıl aldanan aldattığını sanan hilekârlardır.


“(Bu münafıklar) müminlerle karşılaştıkları vakit «(Biz de) iman ettik» derler. (Kendilerini saptıran) şeytanları ile baş başa kaldıklarında ise; Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz, derler.”[Bakara, 2/14]


Hilekârlık münafıklık alametidir. Akıllı bir müslüman her şeyden önce imanının gereği, hile ve aldatmaya tevessül etmemeli, böyle bir lekeyi üzerinde taşımamalıdır.

Sonuç olarak söylemek gerekirse, aldatma ve hile Müslümanlık vasfıyla bağdaşmaz. Mümin, imanıyla ve imanının bir yansıması olan eylemleriyle müslümandır. Yalanın, hile ve aldatmanın, onun hayatında yer almaması gerekir. Dünyanın geçici olduğunu, yaptığı her şeyden ahirette sorguya çekileceğini düşünerek adımlarını atması, hayatını Allah’ı ve ahireti hesaba katarak sürdürmesi gerektiğini unutmamalıdır.


Velhasıl doğruluk ve hakkaniyet, müslümanın şiarı olmalıdır.
***
[27. 04. 2008]
Doç. Dr. Cemal AĞIRMAN
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
.Bizden değil ne demek?



Sual: Bazı hadis-i şeriflerde, (Şunu yapan bizden değildir veya benden değildir) deniyor. Böyle demek, (Müslüman değildir, kâfirdir) demek midir? Aşağıdaki hadislerdekiler aynı anlamda mıdır?


CEVAP
Kimi küfür, kimi haram, kimi de mekruhtur. Muteber kitaplara göre açıklaması şöyledir:

1- (Emr-i maruf ve nehy-i münker yapmayan bizden değildir.) [Tirmizi](Emr-i maruf farz-ı kifayedir. Bir yerde emr-i maruf yapılmazsa, gücü yeten herkes mesul olur. Yani haram işlemiş olur.)

2- (İbadetleri bizim gibi yapmayan, bizden değildir.)
[Miftah-ül cenne](İbadetleri sünnete aykırı yapmak bid’at olur. Bid’atin bir kısmı mekruh, bir kısmı haram, bir kısmı ise küfürdür.)

3- (Başkasının karısını, kızını ayartan bizden değildir.)
[İ. Ahmed](Haramdır.)

4- (Yılandan korkup öldürmeyen bizden değildir.)
[Ebu Davud](Öldürme imkanı varken, yılandan korktuğu için, onu öldürmeyen, sünnete uymamış, mekruh işlemiş olur.)

5- (Irkçılık yapan bizden değildir.)
[Ebu Davud](Dinimizde ırkçılık yoktur. Bir ırkı sevmenin mahzuru olmaz. Hıristiyan bir Türk, Müslüman Arap’tan üstündür denmez. Böyle demek küfürdür.)

6- (Tırnaklarını kesmeyen bizden değildir.)
[İ. Ahmed](Sünnete uymamış, mekruh işlemiş olur.)

7- (Büyü yapan ve yaptıran ve bunlara inanan bizden değildir.)
[Bezzar](Büyü yapmak haramdır. (Büyücü, büyü ile istediğini elbette yapar, büyü muhakkak tesir eder) diye inanmak küfür olur. Allahü teâlâ takdir etmişse, büyü tesir eder demelidir.)

8- (Müslümana zarar veren, hile yapan, onu kandıran, bizden değildir.)
[Müslim] (Haramdır.)

9- (Bela gelince, üstünü başını yırtan, bağırıp çağıran bizden değildir.)
[Buhari](Belaya isyan etmek, bağırıp çağırmak haramdır. Elde olmadan üzülmek, ağlamak caizdir.)

10- (İlim öğrenmeyen bizden değildir.)
[Deylemi](Farz-ı ayn olan ilmi öğrenmemek haramdır.)

11- (Elinde varken ailesini sıkıntı içinde yaşatan bizden değildir.)
[Cami-us-sagir](Haramdır.)

12- (Karşı cinse benzemeye çalışan bizden değildir.)
[İ.Ahmed](Haram işlemiş olur.)

13-
(Evlenmeyen benden değildir.) [İbni Mace](Mazeretsiz evlenmeyen sünnete uymamış olur. Ahir zamanda bir mazeretle evlenmemek sünnete aykırı değildir.)

14- (Selamı almayan bizden değildir.)
[ İ. Sünni](Selamı almak farzdır. Almamak haramdır.)

15- (Guslettikten sonra abdest alan bizden değildir.)
[Ebu Davud](Gusleden abdest almış oluyor. Abdestini kullanmadan abdest üstüne abdest almak mekruhtur.)

16- (Bize silah çeken bizden değildir.)
[Buhari, Müslim](Müslümana Müslüman olduğu için silah çekip, onu öldürmek küfür olur. Fakat başka bir sebeple Müslüman ile dövüşmek, savaşmak küfür değildir. Eshab-ı kiram arasında savaşlar olmuştur. Timur Han, kendisi gibi Müslüman sultanlarla savaşmıştır. İki tarafa da kâfir denmez. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin.)
[Hücurat 9]

17- (Yahudi ve Hıristiyanlara benzemeyin. Bizden başkasına benzeyen bizden değildir.)
[Tirmizi](Haram olmayan âdetlerde kâfirlere benzemek caizdir. Onlar gibi ceket, kravat, gömlek giymek caizdir. İtikad yönüyle onlara benzemek küfür olur. Mesela kutsal bilerek haç takmak, âyinlerine iştirak edip onlar gibi ibadet etmek küfür olur.)




Bizden değil


Sual:
Mutezile itikadında birisi, salih bir Müslümana, (Bizi aldatan bizden değildir) hadis-i şerifini naklederek, (Müstear isim kullandın, bizi aldattın, küfre girdin) demiş. Müstear isim kullanan arkadaş da, (Elbette sizden değilim, yani mutezile değilim) demiş. (Bizden değildir) ne demek?
CEVAP

Herkes hadis-i şerifleri kendi aklına göre açıklıyor. Hele mutezile fırkası, tamamen aklı esas alır, akıl ile Allah’ın varlığını ispat etmeye kalkar. Bu fırka mensupları, hep iman bilgileri üzerinde uğraştıkları için, fıkıh bilmezler. Neyin küfre sebep olup olmadığını da anlayamazlar. Günümüzde bu fırka mensupları kalmamıştır. Fakat o fırkanın metodunu kullananlar az da olsa vardır.

Şimdi, bizden değil denilen hadis-i şerifleri İslam âlimleri nasıl açıklıyor, onu görelim. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Büyüğünü saymayan, küçüğüne acımayan bizden değildir.)
[Biz Müslümanlar, büyüklerimizi sayar, küçüklerimize acırız, acımayan bu güzel ahlaka sahip değildir. Fakat kâfir de değildir.]

(Tırnağını kesmeyen ve bıyığını kısaltmayan kimse, bizden değildir.)
[Yani sünnete uymamış olur. Kâfir olmaz. Her hafta saç, sakal, tırnak kesmek, koltuk altını temizlemek sünnettir.]

(Guslettikten sonra abdest alan bizden değildir.)
[Gusletmekle abdest de alınmış olur. Ayrıca namaz abdesti almak mekruh olur. Burada bizden değil demek, bizim sünnetimize uymamış olur demektir.]

(Alışverişte hile yapan bizden değildir.)
[Müslüman kendi menfaati için, başka Müslümanı kandırmaz. Kandırırsa haram işlemiş olur. Fakat haram işlemekle kâfir olmaz.]

(Soygun yapan bizden değildir.)
[Hırsızlık eden, gasp eden, soygun yapan haram işlemiş olursa da kâfir olmaz. Günah işleyen Müslümana kâfir denmez. Mutezile kâfir diyor.]

(Korktuğu için yılan öldürmeyen bizden değildir.)

[Zararlı hayvanları, suda boğmamak, ateşte yakmamak şartı ile öldürmek gerekir. Yılandan korktuğu için, onu öldürmeyen, dinimizin emrine uymamış olur, fakat yine Müslümandır.]

(Verilen selamı almayan bizden değildir.)
[Verilen selamı almayan, günah işlemiş olur, fakat yine Müslümandır.]

(Irkçılık yapan bizden değildir.)
[Biz Müslümanlarda ırk üstünlüğü yoktur. Buna rağmen, iyi kimseler geldiği için Arabı severiz, Türkü severiz. Sevmemizin mahzuru olmaz. Fakat Müslüman bir Arabı, Müslüman Fransız’dan üstün tutamayız. Böyle bir ırkçılık yapmak dinimize aykırıdır. Hele hıristiyan bir Türk, Müslüman Araptan üstündür demeyiz. Böyle söyleyen Müslümanlıktan çıkar.]

Dinimiz İslam
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
ALDATAN BİZDEN DEĞİLDİR



Otuzuncu Ayet


يُخَادِعُونَ اللّهَ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَمَا يَخْدَعُونَ إِلاَّ أَنفُسَهُم وَمَا يَشْعُرُونَ


“Allah’ı ve iman edenleri aldatmaya çalışıyorlar; oysa kendilerinden başkasını aldatmıyorlar da farkında değiller”[320]


يُخَادِعُونَ aldatmaya çalışıyorlar اللّهَ Allah’ı وَ ve الَّذِينَ edenleri آمَنُوا iman وَمَا يَخْدَعُونَ oysa aldatmıyorlar da إِلاَّ başkasını أَنفُسَهُم kendilerinden وَمَا değiller يَشْعُرُونَ farkında


Ayetin Nüzulü ve Açıklaması


İbn Abbas, bu ayetin ehl-i kitabın münafıkları hakkında nazil olduğunu söylemiştir. Abdullah b. Ubeyy, Mu'teb b. Kuşeyr ve Cedd b. Kays bunlardandır. Bunlar, müminlerle karşılaştıklarında iman ve tasdik ettiklerini söyleyerek, "Şüphesiz biz, kitabımızda O'nun niteliklerini ve sıfatlarını görmekteyiz" diyorlar; halbuki, başbaşa kaldıklarındaysa, böyle olmuyorlardı. [321]


İlim adamlarımız der ki: "Allah'ı... aldatmaya çalışırlar" buyruğu, kendilerince ve kendi kanaatlerine göre onu aldatmaya çalışırlar demektir. Allah'ın bu şekilde buyurmasının sebebi, yaptıkları işin, aldatmak isteyen kimsenin işine benzediğinden dolayıdır. Bu ifadede bir hazf (söylenmemiş bir lafız)ın olduğu da ileri sürülmüştür. Bunlara göre ifadenin takdiri şöyledir: "Onlar Rasûlullah (a.s)'ı aldatmaya çalışırlar." Bu görüş el-Hasen ve başkalarından rivayet edilmiştir. Bu şekilde onların Allah'ın Peygamberini aldatmaya çalışmaları bizzat Allah'ı kandırmaya çalışmak gibi değerlendirilmiş olur. Çünkü Allah onları peygamberine verdiği risalet aracılığıyla çağırmaktadır. Aynı şekilde mü'minleri aldatmaya çalıştıkları vakit de Allah'ı aldatmaya kalkışmaları demektir.[322]


Bu aynı zamanda Allah'ı tanımadıklarını da göstermektedir. Çünkü onlar Allah'ı tanımış olsalardı O'nun asla aldatılamayacağını da bilirlerdi. Hz.Peygamber'in şöyle buyurduğuna daha önce dikkat çekilmişti: "Allah'ı aldatmaya çalışma. Çünkü her kim Allah'ı aldatmaya kalkışırsa Allah onu aldatır ve o kişi eğer farkında ise aslında kendisini aldatır." Bunu duyanlar: Ey Allah'ın peygamberi, Allah nasıl aldatılmaya çalışılabilir ki? deyince, Hz. Peygamber şöyle buyurur: "Sen Allah'ın sana emrettiği şeyi yaparsın, fakat bu işi yaparken O'ndan başkasını amaç olarak gözetirsin."[323]


Ayetin Nüzûlünün tespitinden sonra şimdide müslümana yakışmayan aldatma nedir ve nasıl olur izahını yapmaya çalışalım.


Aldatmak: Yanıltmak, hîle ve oyuna getirmek, kandırmak, iğfâl etmek, dolandırmak, sözünde durmamak.


Kur'an-ı Kerim'de aldatma, münâfıklara yakışan çirkin bir huy olarak belirtilmiştir. Münâfıkların en belirgin özellikleri Allah'a inanmadıkları hâlde, "inandık", diyerek başkalarını kandırmalarıdır. Allah'ı ve müminleri aldatmaya çalışan münâfıklar aslında kendilerini aldatmışlardır. Allah mutlaka onların hîle ve aldatmalarını boşa çıkarır.


İnsanlarla olan ilişkilerde de dürüst olmak gerekir. Başta alış-veriş olmak üzere her konuda başkalarını aldatmak ahlâksızlıktır. Dünyada insanları aldatmak mümkün olsa bile, Cenâbı Hakk her şeyi kuşatan ilmi ile yapılanları bilecek ve ahirette bunun hesabını hilekâr yalancılardan soracaktır. Bunun için asıl aldananlar, geleceklerini düşünmeden başkalarını aldatmaya çalışanlardır.


Bütün bunlar düşünülerek, insanlarla olan her türlü münasebette dürüst olmak, doğruluktan ayrılmamak, yalana, hîleye başvurmamak; kısaca hiç kimseyi, hiçbir konuda aldatmamak müminlerin vazgeçilmez prensibi olmalıdır.


Ayette müşriklerin inananlara karşı yaptıkları çirkinliğin tuzak olduğunu buyururken aşağıdaki hadisi şerif ise Müslümanların birbirlerine karşı yaptıkları çirkinliğin ise hile olduğunu beyan etmektedir. Ama sonuçta ikisi de aynıdır.


Hile ile yolunu tesis edenlerin sonu hüsrandır. Yukarıdaki ayeti kerimin ifadesi bu mihvalde iken aşağıdaki hadisi şerifin ise aldatarak kazananların servetleri boşa çıkacağınıvurguluyor.


Düzenbazların düzeni çürüktür.


Hilekarların aldatması beyhudedir.


Yüce Allah cümlemizi şerlilerin tuzağından ve hilekarların aldatmasından korusun

alıntı


 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi

قَالَ رَسُولُ للّهِ:مَنْ غَشَّنَا فليْسَ مِنَّا.


Allah Resulü (a.s) buyurdular ki: "Kim bizi aldatırsa o bizden değildir." [324]


قَالَ buyurdu ki رَسُولُ Resulü (a.s) للّهِ Allah:مَنْ Kim غَشَّنَا bizi aldatırsa فليْسَ değildir مِنَّا o bizden



Hadisin Vürûdu ve Açıklaması

Vürûdu: Bu hadisin iki Vürûdundan bahsedilir.

a-Ebu Dâvud,[325] Ebu Hureyre[326] (r.a)'dan: "Hz. Peygamber (a.s) yiyecek satan bir adama uğradı ve ona "ne satıyorsun?" diye sordu. O da ne sattığını haber verdi. Bu arada Yüce Allah, Hz.Peygamber (a.s) vahyederek, elini satılan yiyeceğin içerisine sokmasını buyurdu. O da elini yiyeceğin içerisine soktu. Bir de ne görsün, o yiyecek ıslatılmış. Bunun üzerine buyurdu ki: "Hile yapan bizden değildir."[327]

b-Ahmed ve Buhari, Zeyd b. Sabitin şöyle dediğini rivayet ederler: "Resulullah Medineye gediği dönemde biz, meyveleri olgunlaşmadan satıyorduk. Hz.Peygamber (a.s) bir münakaşa ve kavga işitti ve, "bu ne ola?" diye sordu. Denildi ki: "Bunlar meyveleri satın aldılar, şimdi de diyorlar ki, onlara bir takım afat ve ayıp isabet etti." Bunun üzerine Hz.Peygamber (a.s) buyurdu ki: "Meyveler olgunlaşıp, afet tehlikesi geçmeden satmayın."[328]

Bu rivayet, Hz. Peygamber (a.s)'ın devlet reisi vasfıyla zaman zaman çarşıpazarı teftiş ettiğini gösterir. Ma'mafih çarşıya alışveriş için de gelmiş bulunsa, bu esnada kontrol ve murâkebe işini de yürüttüğünü ve dolayısıyla, devletin bu işlere ehemmiyet vermesi gereğini ifâde eder.

Hz. Peygamber (a.s)'ın buğdaydaki yaşlığı gizlememesini söylemesi, bu yığnı toptan satmak üzere koyduğunu ifade eder. Çünkü ölçek ölçek satılma durumunda alttaki yaşlılık meydana çıkacağından, burada bir aldatma niyeti söz konusu olamaz. Şu halde bağ, sandık, sepet, çuval, toptan satışlarda üst kısma kalitelisini, kusursuzunu koyarak, müşterinin nazarından bazı kusurlarını gizlemek haram olmaktadır. Üst kısım ile alt kısım arası fark büyük olduğu takdirde müşteri akdini bozabilir, az farkı böyle bir hak tanımaz, çünkü alışverişte bir tarafın az miktarda aldanması normal karşılanır.

Hilekar: Hileci, hile yapan, düzenbaz, oyuncu. Hilekarlık, aynı kökten Arapça, Farsça bileşik isimdir. Bir işi, muhatabını yanıltarak yapmaya sevk eden kimseye "hilekar" denir. Hile ahlâka aykırı bir davranış olup, bütün semavî dinlerde yasaklanmıştır.

Hîle, ya sözle veya fiille karşı tarafı etkilemek suretiyle vuku bulur. Sözlü hile; tarafların birbirini etkilemek ve akde razı etmek için, bir takım aldatıcı ve yanıltıcı sözler konuşmasıdır. Amaç, ayıplı bir malı, müşteriye ayıpsız gibi satmak veya normalin üstünde bir fiyatla satışı gerçekleştirmektir. Meselâ, satılan malı mevcut olmayan sıfatlarla övmek, malın kusurunu gidermek, üçüncü bir kişi aracılığı ile fiyatın yükselmesini sağlamak bunlar arasındadır.[329]

Fiili hile ise; taraflardan birisinin diğerini etkilemek ve alışverişe razı etmek için birtakım hîleli hareketler yapmasıdır. Meselâ; kalitesi düşük bir mala, aynı cins fakat kalitesi yüksek bir malın damgasını vurmak; kalan değeri yüksek olan kömüre düşük kalitelisini karıştırmak; sütsüz ineğin memelerini bağlayarak süt biriktirmek ve alıcıya çok süt varmış gibi göstermek ve böylece normal fiyatının üstünde fahiş derecesinde bir satış bedeli ile satmak gibi hilelerdir. Günlük hayatta buna benzer pek çok hile ve aldatma çeşitleri görülmektedir.


KAYNAKLAR

[320] Bakara,2/9.

[321] Râzi, a,g,e. 2/28.

[322] Kurtubi, a,g,e. 1/451-453.

[323] Süyû-tî, ed-Durru'l-Mensûr, Beyrut, 1403/1983, I/ 74.

[324] Müslim, İman 164; Tirmizî, Büyû 74; Ebu Dâvud, Büyû, 52; İbnu Mâce, Ticarât, 36. Metin, Müslim'inkidir.

[325] Ebu Davud, buyu',2/227.

[326] Kettani "Nazmul Mutenasir minel Hadisi’l Mütevatira" h. no. 167;bu hadisin mütevatir olduğunu kaydeder ve 17 Sahabi ismini zikreder.

[327] Suyutı, “Esba-il Vürudi’l- Hadis” S,142-143.

[328] Suyuti, a,g,e. S,145.

[329] Abdülkerîm Zeydan, İslâm Hukukuna Giriş. S, 521.





alıntı
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
“Bizi aldatan bizden değildir”. [Müslim, Îmân 164, Fiten 16]

Sözlükte aldatmak kelimesinin karşısında yazanlar şunlar: beklenmedik bir davranışla yanıltmak; bir şeyin görünürdeki durumu, o şeyin niteliği bakımından yanlış bir kanı vermek, karşısındakinin dikkatsizliğinden, ilgisizliğinden, gereği gibi uyanık olmayışından yararlanarak onun zararına kazanç sağlamak; ayartmak, kötü yola sürüklemek. Birine verilen sözü tutmamak, yalan söylemek; (karı ya da koca) eşine sadakatsizlik etmek.

Hangi şartlar altında olursa olsun, nasıl bir durumda olursa olsun, nerede ve nasıl yaşıyor olursa olsun kimsenin kimseyi ya da daha geniş bir ifade ile herhangi bir canlıyı aldatmaya hakkı yoktur, uzun lafın kısası aldatmak bir hak ihlalidir.

Güven. Karşılıklı güven olmadan hayatın yürümesini zor, belki imkânsız. Güven tüm beşeri ilişkileri kapsar, insan eşittir güven olmalı esasında, biz Allah’ın yeryüzündeki halifesi değil miyiz? Ayrıca insan sosyal bir varlık denir hep. Sosyal bir varlık tek başına yaşayamaz demektir. Elbette istisnalar kaideyi bozmaz. Tek başına yaşayamayan insan için güven esastır öyleyse, çünkü sosyal bir canlı diğerleriyle ilişkiler kuracaktır ve bunları hayatta tutması için güven şart.


Meşhur hikâyedir anlatılır;

İsmail el-Buhari’ye birçok sahabe ile görüştüğü bilinen birinden söz edildi. Çok zaman yaptığı gibi uzun bir yol kat ederek bahsedilen adamı buldu. Ama adamı bulduğu sırada kazığından boşanmış olan devesini, elindeki boş torba ile aldatarak yakalamaya çalıştığına şahit oldu.

Bu halde hiçbir şey sormadan geri döndü. Niçin boş döndüğünü, birkaç hadis not etmediğini soranlara şöyle cevap verdi: “Ben devesini aldatarak yakalamaya çalışan adamın rivayet edeceği hadise güvenmem”.
İşte konu bu kadar hassas.

İslam’da ise güven önemli. Aldatmak münafıklık alametlerinden. Çünkü inandık dedikleri halde aslında inanmış değiller, özellikleri arasında “emanete hıyanet etmek, söz verip sözünde durmamak” var. “Onlar Allah’ı ve inananları aldatmaya çalışırlar, oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değildirler.” [Bakara Suresi 9. Ayet]

Bir gün Allah Resûlü (sav.) pazarda bir buğday sergisine uğradı. Elini buğday yığınının içine daldırınca parmakları ıslandı. Bunun üzerine satıcıya; “Bu ıslaklık ne?” diye sordu. Adam; ‘Ey Allah’ın Resûlü! Yağmur ıslattı’, dedi. Kutlu Nebî; “İnsanların görüp aldanmaması için o ıslak kısmı ekinin üstüne çıkarsaydın ya!” karşılığını verdi. Ardından da; “Bizi aldatan, bizden değildir.” buyurdu. [Müslim, Îmân 164]

Aldatmak ve hile, sadece mal ve hak kaybına neden olmaz, can kaybına da neden olabilir. Bizler için hayat sadece bu dünyadan ibaret değil, bunun ahreti, sorgusu, mizanı, sıratı, cenneti ve cehennemi var.

Bizi aldatan bizden değildir ile Peygamber, İslam’ın esas aldığı ve hedeflediği hayat düzeninin ne kadar adil ve dolayısıyla insan merkezli olduğunu gösteriyor. Günümüz yaşamı ise emtia ve haksızlık merkezli, bencil bir düzen.

Netice itibariyle aldatmak, yalan, dolan, hile vb Müslüman vasfı ile örtüşmüyor. Bunlar bir müslümanın hayatında görünmemesi gereken noktalar. Dünya geçici, ahiret ebedi. Bu akılda tutularak dikkatli adımlar atmak ve sonsuz olanı geçici olana tercih etmek üzere hayatımızı Allah’ı da hesabın içerisine katarak sürdürelim.



muslim-academy.com
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
“Aldatan bizden değildir!” Ya Aldanan?
Kemal Özer




Peygamber s.a.v. Medine’ye hicretinden sonraki ilk işlerinden biri Medine Pazarı’nı kurmak olmuştur. Tıpkı bugünün piyasalarında olduğu gibi Medine’nin o anki mevcut pazarlarına da büyük oranda müşrikler ve Yahudiler hâkimdir.
Peygamber s.a.v. Medine'deki pazarları gezer ve bu pazarların ‘Müslümanların pazarı alanı olamayacağının’ kanaatine varır.

Efendimiz s.a.v., ehli küfrün ‘aldatmaya dayalı ticari sistemini ortadan kaldırmak ve insanlığa örnek olacak Müslüman tüccarlar yetiştirmek’ için Medine Pazarı’nı kurar.

Bugün, Medine Büyük Çarşısı’nın bulunduğu bölgede “Medine Pazarı” kurulur ve iki maddeden oluşan bir pazar nizamnâmesi hazırlatılır. Bunlar: ‘pazarda tüccarın sabit mekânlar edinilmemesi ve vergi alınmaması’dır.

Bu pazarın denetçilerinden biri Hz Ömer r.a., diğeri de hanım sahabelerden Şifa Bint-i Abd’illah r.a.’madır.


Medine Pazarı’nın ana amacı: Müslümanları üretimde, ticarette ve tüketimde Kâfirlere benzemekten korumak ve kendi ilkelerini insanlığa vazetmektir. Hz. Peygamber s.a.v. ‘hilenin haram, dünyada ve ahirette sorumluluğa neden olduğunu’ bildirmiş ve ana ilke olarak “… Bizi aldatan bizden değildir” buyurmuştur.

Alışverişlerde tüccara doğruluğu telkin etmiş, dürüst tüccarın Peygamberler ve şehitlerle birlikte haşr olunacağını haber vermiştir. (Tirmizî, III, 514-516)

İslam, tüketicinin inanç ve sağlık konularında korunması için gerekli tüm önlemleri almış; haram, sağlıksız (çürük ve bozuk) malı satmayı, nitelikli ürünün niteliksiz ürünlerle karıştırılmasını yasaklar.

Bunun en önemli örneği zikredilen Hadis-i Şerif’tir. Bu durum, helal bir ürün olsa bile, ayıplı malı ayıbını tüketiciye ve müşteriye anlatmadan satmanın helal olmayacağını bildirir. Bir adım daha atan Efendimiz s.a.v. aldatanların “Müslüman olmadığını” ifade ederek tüketiciyi kâmil bir manada korurken, üretici ve satıcının yapacağı hilesinin dinine yani ebedi hayatına mâl olacağını ortaya koyar.

Günümüz endüstri ve tüketim alışkanlıkları, haz ve tahrip üzerine bina edilmiştir. Materyalistlerin yürüttüğü ve yönettiği bu süreçte “aldatmak ana ilke” haline gelmiştir.

Reklâmla desteklenen haz kültürü, sağlık, çevre, din gibi ne kadar olumlu değer üreten kaynak varsa tamamının önerilerini göz ardı ettirmek ve unutturmak hatta tahrif etmek için elinden geleni yapmaktadır. Başta televizyon olmak üzere ne kadar iletişim aracı varsa bir haz pompacısı gibi çalışmaktadır.

Ne acıdır ki hazzın esiri olmak, sadece batılı düşünce ve inanç sahiplerinin yakalandığı bir hastalık olmayıp ister üretici, ister satıcı isterse de tüketici olsun Müslümanların ezici çoğunluğu için de geçerlidir.

Medine Pazarı’nın ilkelerini Batılı ticaret kurallarına tercih eder duruma düşen Müslümanlar da hem “aldatan” hem de “aldanan” olmaya razı olmuş durumdalar.

Bugün namazını kılan, orucunu tutan, haccını ifâ eden, zekatını veren, bir Müslüman’ın ürettiği bir tüketim maddesinden hem sağlık, hem hijyen, hem de dini açıdan emin değiliz.

Kimileri bir kişinin dini kimliğine bakarak ürettiği ürünlerin helalliği, temizliği yahut da sağlıklılığı konusunda öylesine eminler ki: Kendi hallerinden bile emin olmayanların başkalarının ürünlerini hiçbir inceleme ve sorguya tabi tutmadan tüketmeleri basiretsiz kolaycı bir yaklaşımdır.

Bugün görüyoruz ki; domuz jelâtinini ürününe ekleyip, sığır jelâtini yahut da yenilebilir jelâtin yazanda bu güvene(!) mahzar olmuştur.

Kaldı ki çoğu Müslüman üretici bile jelâtinin ya da benzer bir hammadde yahut da katkı maddesinin içeriği konusunda hemen hiçbir tasnif ve inceleme gayreti içinde değildir. Hemen hepsi sistemin böyle kurulduğu ve başka bir alternatifin bulunmadığı saplantısındadır.

Bu yüzdendir ki: Mensubu olduğu mezhep tarafından da haram sayılan hayvanlar ve böceklerden mamul katkı maddelerini de;

Kanserojen olduğu konusunda hiçbir şüpheye mahal kalmayan katkı maddelerini de;

Şeker yerine kullanılan ve sayısız tehlike içeren tatlandırıcıları da;


En basitinden alerjiye neden olduğu ortada iken bunu ürünün etiketine bile yazamayan yazsa bile Latince yazarak anlaşılmaması için gereken her türlü önlemi alan bir üretici, ithalatçı ve satıcı modeli oluşmuştur.

Buna karşın yazılsa bile bunları okuma zahmetine girmeyen yazılanları anlamayan ve anlamak için hiçbir gayreti olmayan, önüne gelen her şeyi tüketen hazzın doruğunda bir tüketici modeli oluşturulmuştur.

İşte bu modeller, sahurunu bu ürünlerle tamamlıyor, iftarını bu ürünlerle ediyor.

İçinde bulunduğumuz durum, Medyen ehline rahmet okutacak kadar, her türlü hileyi barındıran, din ve sağlık referanslarının neredeyse tümüyle yok sayıldığı bir çağdır.

Hz Peygamber s.a.v. yağmur yağınca ıslanıp güneşte üstü kuruyan bir mahsule elini daldırınca parmakları ıslanır. Bunun üzerine satıcıya; “Bu ıslaklık ne?” diye sorar. Satıcı; ‘Ey Allah’ın Rasülü! Yağmur ıslattı’, der. Efendimiz s.a.v.; “İnsanların görüp aldanmaması için o ıslak kısmı ekinin üstüne çıkarsaydın ya!. Bizi aldatan, bizden değildir.” buyurur. [Ebu Hureyre: Müslim, Îmân 164]

Bir Peygamber bugünkü hile ve aldatmalar karşısında çok basit denebilecek bir olayda bile “bizden değildir” ifadesini kullanabiliyorsa, bugünkü her türlü haram ve sağlıksız ürünleri tüketime sunan Müslümanlar kimden olmuş olurlar?

Müslüman bir üretici ve satıcı ürettiği veya sattığı bir ürünü, Hz Peygamber s.a.v.’e ikram edemiyor ya da satamıyorsa; onu, bırakınız bir Müslüman’ı, hiçbir insana ve canlıya vermemelidir.

Müslüman bir tüketici yaşadığı bir coğrafyada şayet helâl ve haram ayracı konusunda sağlıklı bir mekanizma söz konusu değilse ve Türkiye gibi her şeyi Laiklik gibi bir muammaya tahvil eden bir sistemde yaşıyorsa, helâl ve haramları araştırmak buna göre tüketmek gibi farziyet hükümlülüğü vardır. “Bu şirket dindar, o halde …” diyerek hiçbir ürünü tüketemez. Bu bağlam da tüketicileri bilgilendiren www.gidahareketi.org adlı sitesi takip etmeyi öneriyorum.

Aldananlar unutmamalıdırlar ki: Aldatanlar, aldananlar aldandığı için aldatırlar. Aldanan yoksa aldatan da yoktur. Aldatan bir suç işlerken aldanan, hem aldanma hem de aldatanlara yaşama fırsatı sunma suçunu işlemiş olur. Aldatan Müslüman değilse bu durumda aldanan Müslüman olabilir mi? Tıpkı zalim olmak ne kadar suçsa mazlum olmak zalim olmaktan daha büyük bir suç olduğu gibi.

Ben konuyu ticaret ve tüketim olarak özetlemeye gayret ettim. Siz bunu ekonomiye, siyasete, bilime, kültüre vs tahvil ediniz.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hile, aldatma, düzen kurma, insanın içinde gizlediği şeyin aksini açığa çıkarması. Dilimizdeki "aldatmak" kelimesi, hud'a kelimesinin karşılığıdır.

İslâm'da fertlerin birbirini aldatması yasak olduğu gibi, müslümanın aldanmaması da bir esastır. Çünkü müslüman bir başkasının hakkına tecavüz etmeyeceği gibi, kendi hakkını da başkasına çiğnetmez. Gerek alışverişte olsun, gerek diğer sosyal münasebetlerde olsun bir müslüman ne aldatır, ne de aldanır. Böyle bir yola asla tenezzül de etmemeli ve bir müslümanı asla aldatmamalıdır. Her müslüman diğer müslümanın kardeşi olduğu için (el-Hucurât, 49/10) toplumun birlik ve beraberliğini, bozmak bundan da öte kardeşliğini temelinden sarsan böyle bir yola tevessül etmek haramdır. Nitekim Hz. Peygamber çarşıda ıslak buğdayı, çuvalın altında kuru buğday ile kapatarak sattığı malın hatasını gizlemek suretiyle halkı aldatmaya çalışan kişiye: "Bizi aldatan bizden değildir" (Müslim, İmâm, 164; Ebû Dâvud, Büyü', 50; Tirmizi, Büyü', 72) ihtarında bulunmuştur.

Kur'an-ı Kerim'de de "hud'a" kelimesi bazı ayetlerde geçmektedir: "Münafıklar Allah ve mü'minleri aldatmaya çalışırlar; halbuki yalnız kendilerini aldatırlar da, farkında bile olmazlar" (el-Bakara, 2/9); "Münafıklar Allah'ı aldatmaya çalışırlar, halbuki O, onların aldatmalarını kendilerine çevirir. Namaza kalktıkları zaman da üşene üşene kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah'ı pek az anarlar" (en-Nisâ, 4/142); "Eğer sana hile yapmak isterlerse, Allah sana yeter. Yardımı ile seni ve mü'minleri destekleyen O'dur" (el-Enfâl, 8/62).

Görüldüğü gibi, âyetlerde münafıkların aldatıcılığından söz edilmekte, fakat Allah Teâlâ'nın onların aldatmasına müsaade etmediği belirtilmektedir. Münafıkların, küfürlerini içlerinde gizleyip, sonra da dilleri ile müslüman olduklarını söyleyerek, Allah'ı mü'minleri aldatmaya çalıştıkları vahiyle açığa çıkarılmıştır. Çünkü yüce Allah insanın içinden geçenleri ve niyetlerini de bilir. Zira O, insana şah damarından daha yakındır (Kaf, 50/16). Dolayısıyla her şeye hâkim olan Allah, asla aldatılamayacağını âyetleri ile açıklamıştır. Bu durum karşısında münâfıkların böyle bir yola tevessül etmeleri, kendilerini aldatmaktan başka bir şey değildir.

Âyetlerde geçen "münafıkların Allah'ı aldatmaları" sadece bir mecazdır. Çünkü aldatma, insanın içindeki bir çeşit hainlik olduğu için, âdeta münafıklar da şirklerini gizleyip, hile ve gurur ile iman ettiklerini ifade etmekle, hud'a yapmaya çalışmaktadırlar. Bu sebeple âyetteki aldatma ifadesi, münafıkların, normal bir insanı aldatmak için hilelere başvuran bir kişinin yaptığı işleri yaptıkları için kullanılmıştır.

Münafikların bu hareketlerinin günahı kendilerine dönecektir. Bu sebeple de, kendilerinden başkasını aldatamamışlardır (el-Cessâs, Ahkâmü'l Kur'ân, I, 26).

Ayetteki bu kelimeler, münafıkların Allah'ı aldatabileceklerini sanmalarına da hamledilebilir. Çünkü münafık bir kişi, gerçek mânada Allah'ı ve sıfatlarını tanıyamamıştır (ez-Zemahşeri, el-Keşşâf, Mısır 1354, I, 31).

Talat SAKALLl
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
[BILGI]
.
Bizi aldatan bizden değildir.” [Müslim, Îmân 164, Fiten 16]


Aldatmak; karşı tarafı yanıltmak, hile ve oyuna getirmek, kandırmak, dolandırmak, sözünde durmamak demektir. Hakikatin zıddı anlamına gelen yalanla eş anlamlıdır.
Yani müslüman bir din kardeşine yalan konuşup, gerçekleri saklamak veya dolandırmak veya yüzüne güler yüzlü olup arkasından onun üzüleceği şeyler yapmak son derece tehlikelidir. Dinimizde bu gibi şeyler şiddetle men edilmiştir.
[/BILGI]
 
Üst