Gıybet Sisi

yozgati

Well-known member
Gıybet Sisi

♥Gıybet odur ki:Gıybet edilen adam hazır olsa idi ve işitse idi, kerahet edip darılacaktı. Eğer doğru dese, zâten gıybettir. Eğer yalan dese; hem gıybet, hem iftiradır. İki katlı çirkin bir günahtır.



♥Gıybet, katil gibidir. Demek gıybette öyle bir ferd bulunur ki, katil gibi bir zehr-i katilden daha muzırdır.

Sözler ( 347 - 348 )



♥ zemm ve gıybet, aklen, kalben ve insaniyeten ve vicdanen ve fıtraten ve asabiyeten ve milliyeten mezmumdur. Sözler ( 381 )



♥sen gündüz uyanık iken güzel bir söz söylersin; bazan rü'yada güzel bir elma şeklinde yersin. Gündüz çirkin bir sözün, gecede acı bir şey suretinde yutarsın. Bir gıybet etsen, murdar bir et suretinde sana yedirirler. Öyle ise, şu dünya uykusunda söylediğin güzel sözlerin ve çirkin sözlerin; meyveler suretinde uyanık âlemi olan âlem-i âhirette yersin ve yemesini istib'ad etmemelisin. Sözler ( 581 )



♥Eğer dersen: "İhtiyar benim elimde değil; fıtratımda adavet var. Hem damarıma dokundurmuşlar, vazgeçemiyorum."



Elcevab: Sû'-i hulk ve fena haslet eseri gösterilmezse ve gıybet gibi şeylerle ve muktezasıyla amel edilmezse; kusurunu da anlasa zarar vermez. Madem ihtiyar senin elinde değil, vazgeçemiyorsun. Senin manevî bir nedamet, gizli bir tövbe ve zımnî bir istiğfar hükmünde olan kusurunu bilmen ve o haslette haksız olduğunu anlaman; onun şerrinden seni kurtarır. Zâten bu mektubun bu mebhasını yazdık, tâ bu manevî istiğfarı temin etsin; haksızlığı hak bilmesin, haklı hasmını haksızlıkla teşhir etmesin.

Mektubat ( 267 )



***



♥(Gıybet Hakkındadır)


بِاسْمِهِ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ



Yirmi beşinci Söz'ün Birinci Şu'lesinin Birinci Şuaının Beşinci Noktasının makam-ı zemm ve zecrin misallerinden olan birtek âyetin, mu'cizane altı tarzda gıybetten tenfir etmesi; Kur'an'ın nazarında gıybet ne kadar şeni' bir şey olduğunu tamamıyla gösterdiğinden, başka beyana ihtiyaç bırakmamış. Evet Kur'anın beyanından sonra beyan olamaz, ihtiyaç da yoktur.


İşte اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخِيهِ مَيْتًاâyetinde altı derece zemmi, zemmeder. Gıybetten altı mertebe şiddetle zecreder. Şu âyet bilfiil gıybet edenlere müteveccih olduğu vakit, manası gelecek tarzda oluyor. Şöyle ki:



Malûmdur: Âyetin başındaki hemze, sormak (âyâ) manasındadır. O sormak manası, su gibi âyetin bütün kelimelerine girer. Her kelimede bir hükm-ü zımnî var.



İşte birincisi, hemze ile der: Âyâ, sual ve cevab mahalli olan aklınız yok mu ki, bu derece çirkin bir şey'i anlamıyor?



İkincisi,يُحِبُّlafzıyla der: Âyâ, sevmek ve nefret etmek mahalli olan kalbiniz bozulmuş mu ki, en menfur bir işi sever?



Üçüncüsüاَحَدُكُمْkelimesiyle der: Cemaatten hayatını alan hayat-ı içtimaiye ve medeniyetiniz ne olmuş ki, böyle hayatınızı zehirleyen bir ameli kabul eder?



Dördüncüsü,اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَkelâmıyla der: İnsaniyetiniz ne olmuş ki, böyle canavarcasına arkadaşınızı diş ile parçalamayı yapıyorsunuz?



Beşincisi,اَخِيهِkelimesiyle der: Hiç rikkat-i cinsiyeniz, hiç sıla-i rahminiz yok mu ki, böyle çok cihetlerle kardeşiniz olan bir mazlumun şahs-ı manevîsini insafsızca dişliyorsunuz? Ve hiç aklınız yok mu ki, kendi âzanızı kendi dişinizle divane gibi ısırıyorsunuz?



Altıncısı,مَيْتًاkelâmıyla der: Vicdanınız nerede? Fıtratınız bozulmuş mu ki, en muhterem bir halde bir kardeşinize karşı, etini yemek gibi en müstekreh bir işi yapıyorsunuz?



Demek şu âyetin ifadesiyle ve kelimelerin ayrı ayrı delaletiyle: Zemm ve gıybet, aklen ve kalben ve insaniyeten ve vicdanen ve fıtraten ve milliyeten mezmumdur. İşte bak nasıl şu âyet, îcazkârane altı mertebe zemmi zemmetmekle, i'cazkârane altı derece o cürümden zecreder.



Gıybet, ehl-i adavet ve hased ve inadın en çok istimal ettikleri alçak bir silâhtır. İzzet-i nefis sahibi, bu pis silâha tenezzül edip istimal etmez. Nasıl meşhur bir zât demiş:



اُكَبِّرُ نَفْسِى عَنْ جَزَاءٍ بِغِيْبَةٍ ٭ فَكُلُّ اِغْتِيَابٍ جَهْدُ مَنْ لاَ لَهُ جَهْدٌ Yani: "Düşmanıma gıybetle ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. Çünki gıybet; zaîf ve zelil ve aşağıların silâhıdır."



Gıybet odur ki: Gıybet edilen adam hazır olsa idi ve işitse idi, kerahet edip darılacaktı. Eğer doğru dese, zâten gıybettir. Eğer yalan dese; hem gıybet, hem iftiradır. İki katlı çirkin bir günahtır.




♥Gıybet, Mahsus Birkaç Maddede Caiz Olabilir:



Birisi: Şekva suretinde bir vazifedar adama der, tâ yardım edip o münkeri, o kabahati ondan izale etsin ve hakkını ondan alsın.



Birisi de: Bir adam onunla teşrik-i mesaî etmek ister. Senin ile meşveret eder. Sen de sırf maslahat için garazsız olarak, meşveretin hakkını eda etmek için desen: "Onun ile teşrik-i mesaî etme. Çünki zarar göreceksin."



Birisi de: Maksadı, tahkir ve teşhir değil; belki maksadı, tarif ve tanıttırmak için dese: "O topal ve serseri adam filan yere gitti."

Birisi de: O gıybet edilen adam fâsık-ı mütecahirdir. Yani fenalıktan sıkılmıyor, belki işlediği seyyiatla iftihar ediyor; zulmü ile telezzüz ediyor, sıkılmayarak aşikâre bir surette işliyor.



İşte bu mahsus maddelerde garazsız ve sırf hak ve maslahat için gıybet caiz olabilir.



Yoksa;gıybet, nasıl ateş odunu yer bitirir; gıybet dahi a'mal-i sâlihayı yer bitirir.



Eğer gıybet etti veyahut isteyerek dinledi; o vakit اَللّٰهُمَّ اغْفِرْلَنَا وَ لِمَنِ اغْتَبْنَاهُdemeli, sonra gıybet edilen adama ne vakit rast gelse, "Beni helâl et" demeli.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Said Nursî



Mektubat (275 - 278)

* * *



♥ Gıybet, alçakların silâhı olduğu cihetle, izzet-i nefis sahibi bu pis silâha tenezzül edip istimal etmediğine dair denilmiştir. Mektubat ( 499 )



♥Ne kadar hakikatsız bir insan idi, diye o bîçareyi gıybet ettim, günaha girdim. Lem'alar ( 74 )



♥Üstadımız ne kimseyi zemmeder ve ne de yanında kimseyi gıybet ettirir. Bunlardan asla hoşlanmaz. Kusur ve hataları setrederler. Hem o kadar hüsn-ü zanna mâliktir ki, hattâ kendisi hakkında bir nâseza söz tebliğ edene; "Hâşâ, bu yalandır. Bu sözü söyledi dediğin zât, böyle söylemez." buyururlar.

Tarihçe-i Hayat (326)



♥İnsafsızlık, yalancılık, hırs, israf, fuhuş, hıyanet, gıybet; bunların hepsi Kur'an tarafından en şiddetli surette takbih olunmuş ve bunlar, reziletin tâ kendisi tanınmıştı. İşarat-ül İ'caz ( 222 )



♥Gelelim gıybet hakkındaki mesleğine:

Bu zât bende gıybet hakkında ne kadar şiddetli bir nefret olduğunu bildiği cihetle, beni kızdırmamak için, mümkün olduğu kadar cevaz da olsa, söylemiyor. Ve bilhâssa Ramazanda, bütün bütün içtinab eder. Zâten ahlâkında, başkasına muzırlık yok.



İnsafsızların işaasına sebeb, bu kadar olmuş:

Birisi sormuş:Hoca Efendi, filan adama şöyle demiş mi?

O da geldi, bana aynı sözü söyledi ki, o adama cevab versin.

Halbuki o sözde ne gıybet var, ne de bir şey. Her ne ise... Barla Lahikası ( 200 )



***
(Yirmi ikinci Mektub'un Hâtime'sindeki Bahse Bir Zeyildir)



اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ ...الخ



♥ Gıybet, şu âyetin kat'î hükmüyle nazar-ı Kur'anda gayet menfur ve ehl-i gıybet gayet fena ve alçaktırlar.

Gıybetin en fena ve en şenii ve en zalimane kısmı, kazf-ı muhsanat nev'idir. Yani gözüyle görmüş dört şahidi gösteremeyen bir insan, bir erkek veya kadın hakkında zina isnad etmek; en şeni' bir günah-ı kebair ve en zalimane bir cinayettir, hayat-ı içtimaiye-i ehl-i imanı zehirlendirir bir hıyanettir, mes'ud bir ailenin hayatını mahveden bir gadirdir.



Evet, Sure-i Nur bu hakikatı o kadar şiddetle göstermiş ki, vicdan sahibini titretiyor ve tüylerini ürperttiriyor. لَوْلاَ اِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُمْ مَا يَكُونُ لَنَا اَنْ نَتَكَلَّمَ بِهذَا سُبْحَانَكَ هذَا بُهْتَانٌ عَظِيمٌşiddetle ferman ediyor ve diyor ki:Gözüyle görmüş dört şahidi gösteremeyen merdud-uş şehadettir. Ebedî şehadetlerini kabul etmeyiniz. Çünki yalancıdırlar. Acaba böyle kazfe cesaret eden hangi adam var ki, gözüyle görmüş dört şahidi gösterebilir. Kur'an-ı Hakîm bu şartı koşturmakla, böyle şeylerde şakk-ı şefe etmeyiniz, bu kapıyı kapayınız demektir.



Said Nursî

Barla Lahikası ( 267-268 )

***

♥kat'î bir kanaatı ile işarat-ı Kur'aniyeden bir müjdeyi hem kendine, hem musibetzede arkadaşlarına bir teselli niyetiyle beyan ettiği için onu gıybet ve galiz tabiratla teşhir etmek ve onun dersleriyle imanlarını kurtaran masum şakirdlerini ondan tenfir edip şübheler vermek; güya ortalıkta medar-ı inkâr hiçbir şey yok ve hiçbir münkeratı ve cinayeti görmüyor gibi, yalnız o bîçarenin mevhum bir hatasını, sekiz senede seksen müdakkiklerin nazarında saklanan ve sathî ve inadî nazarına göre bir içtihadî yanlışını görüyor zannıyla galiz tabirler ile zemmetmek; elbette bu asırda, bu memlekette Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın kasden işaretine medar olabilir azîm bir hâdisedir. Bence, Kur'an'ın nasılki her sure ve bazan bir âyet ve bazan bir kelime bir mu'cize olur; öyle de bu âyetin tek bir işareti, ihbar-ı gayb nev'inden bir lem'a-i i'caziyedir. Kastamonu Lahikası ( 191 )



♥Bu âyet bizi şiddetle gıybetten men'ettiğinden, bizi gıybet edenleri unutmalıyız, medar-ı gıybet etmemeliyiz. Kastamonu Lahikası ( 192 )



♥ Bir sâlih âlim, fikr-i siyasîsine muhalif bir büyük sâlih âlimi tekfir derecesinde gıybet ettiği ve İslâmiyet aleyhinde bir zındığı, onun fikrine uygun ve tarafdar olduğu için hararetle sena ettiğini gördüm. Ve şeytandan kaçar gibi otuzbeş seneden beri siyaseti terkettim. Emirdağ Lahikası-2 ( 175 )



♥beni gıybet etmek, dünyada buna hangi mezheble fetva verilebilir, hangi fetvayı buluyorlar? Ben herşeyden vazgeçerim, fakat adalet-i İlahiyenin huzurunda bu dehşetli gıybete karşı hakkımı helâl etmem! Titresin!.. Bütün sâdâtın ceddi olan Fahr-i Âlem (A.S.M)'ın Sünnet-i Seniyesini muhafaza için hayatını ve her şeyini feda eden bir mazlûmun şekvası, elbette cevabsız kalmayacak!.. Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 61 )





♥Bin incecik saçlar dahi toplansa kuvvetli bir ip olduğu gibi, sarahata yakın bir delalet oluyor. Vahdet-i mes'ele cihetiyle o işaretler birbirine kuvvet verir. Bazı işaratı zaîf görmekle onu inkâr etmek, insafa, hakperestliğe muvafık olamaz. İnkâr eden mazur olamaz.

Hususan lüzumsuz ve zararlı ve müfritane bir gıybet olsa, bu zamanda ehl-i ilim ortasında ehl-i hakikatı ağlattıracak bir hâdise-i elîmedir. Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 62 )



♥Ya başlarımızdan kalksınlar yahut inad, gıybet ve tarafdarlığı mabeynlerinden kaldırsınlar. Zira bir kısım dalalet ve bid'at fırkalarının teşekkülüne, bazı bidatkâr müteşeyyihler sebebiyet vermiştir. Münazarat ( 75 )






♥Gıybetin derece-i şenaatı:



Kur'an der: اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخِيهِ مَيْتًا



Altı kelime ile, altı derece şiddetle gıybeti takbih ediyor.



Yani, hemze ile der:



Aklına bak, böyle şeye cevaz verir mi?



Müstakim aklın yoksa kalbine bak!



Böyle şeye muhabbet eder mi?



Selim kalbin yoksavicdanına bak, böyle dişinle kendi etini parçalamak gibi hayat-ı içtimaiyeyi bozmaya rıza gösterir mi?



Vicdan-ı içtimaiyen olmazsainsaniyetine bak, böyle canavarvari iftirasa iştiha gösterir mi? Manen insaniyetin olmazsa, rikkat-i cinsiye ve karabet-i rahmiyene bak!



Böyle kendi belini kıracak harekete meyleder mi?



Rikkat-ı cinsiyen olmazsa hiç sağlam tabiatın yok mu ki, ölüyü dişlerinle parçalıyorsun.



Demek akıl, kalb, vicdan, insaniyet, rikkat-i cinsiye, tabiat, şeriat nazarında gıybet merduddur, matruddur. Hutbe-i Şamiye ( 141-142 )



♥Sizi temin ederim; eğer bilseydim ki benden teberri etmekle kurtulacaksınız, beni tahkir ve ihanet ve gıybet etmeye izin verip helâl ederdim. Fakat, bizi ezmek isteyen gizli kuvvet sizi biliyor, aldanmıyor; za'fınızdan, teberrinizden cesaret alır, daha ziyade ezer. Hizmet Rehberi ( 46 )



♥Eğer mesleği tenkis-i gayr ile meziyetini izhar ve husumet-i gayr ile muhabbetini telkin ve inşikak-ı asâyı istilzam eden hiss-i taraftarlık ve meyelan-ı gıybeti intac eden kendine muhabbeti, başkalarına olan husumete mütevakkıf gösterilse; o bir müteşeyyih-i müteevviğdir, bir zi'b-i mütegannimdir. Din ile, dünyanın saydına gider. Ya bir lezzet-i menhuse veya bir içtihad-ı hata onu aldatmış, o da kendisini iyi zannedip büyük meşayihe ve zevat-ı mübarekeye sû'-i zan yolunu açmıştır!. (Münazarat 77)



Sayfalar Envar Neşriyat’a Göredir!

Selam ve Dua ile

Muhammed Numan ÖZEL
 
Üst