hanımlar taifesi ile bir muhavere...

Muvahhid1

Well-known member
1- بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Ehl-i iman âhiret hemşirelerim olan kadınlar taifesi ile bir muhaveredir

Bazı vilâyetlerde taife-i nisâdan samimî ve hararetli bir surette Nurlara karşı alâkalarını gördüğüm ve haddimden pek ziyade, onların Nurlara ait derslerimeitimadlarını bildiğim sıralarda, mübarek Isparta’ya ve mânevî Medresetü’z-Zehrâya üçüncü defa geldiğim zaman işittim ki, o mübarek âhiret hemşirelerim olan taife-i nisâ, benden bir ders bekliyorlarmış. Güya vaaz suretinde camilerde onlara bir dersim olacak. Halbuki, ben dört beş vecihle hastayım. Ve hem perişan, hattâ konuşmaya ve düşünmeye iktidarsız bulunduğum halde, bu gece şiddetli bir ihtarla kalbime geldi ki:

“Madem on beş sene evvel gençlerin istemeleriyle Gençlik Rehberi’ni onlar için yazdın ve pek çok istifade edildi. Halbuki hanımlar taifesi, gençlerden daha ziyade bu zamanda öyle bir rehbere muhtaçtırlar.”
Ben de bu ihtara karşı gayet perişan ve zaaf ve aczimle beraber, Üç Nükte ile, gayet muhtasar bazı lüzumlu maddeleri, o mübarek hemşirelerime ve mânevî gençevlâtlarıma beyan ediyorum.


BİRİNCİ NÜKTE

Risale-i Nur’un en mühim bir esası şefkat olmasından, nisâ taifesi şefkatkahramanları bulunmaları cihetiyle daha ziyade Risale-i Nur’la fıtraten alâkadardırlar. Ve lillâhilhamd bu fıtrî alâkadarlık çok yerlerde hissediliyor. Bu şefkatteki fedakârlık,hakikî bir ihlâsı ve mukabelesiz bir fedakârlık mânâsını ifade ettiğinden, şimdi bu zamanda pek çok ehemmiyeti var.
Evet, bir valide veledini tehlikeden kurtarmak için hiçbir ücret istemeden ruhunu


[BILGI]Dipnot-1 Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.[/BILGI]


Gençlik Rehberi: Risale-i Nur içinde bulunan, gençlere ait meselelerden oluşan bir kitapçıkIsparta: (bk. bilgiler)
Medresetü’z-Zehrâ: (bk. bilgiler)acz: güçsüzlük
alâkadar: ilgili, bağlantılıbeyan etmek: açıklamak
cihet: yön, şekilehemmiyet: değer, önem
ehl-i iman: Allah’a Ondan gelen herşeye inananlar, mü’minleresas: temel
evlât: çocuklarevvel: önce
fıtraten: yaratılış itibariylefıtrî: doğal, yaratılıştan gelen
had: sınır, yetkihakikî: asıl, gerçek
hararetli: çok isteklihemşire: kız kardeş
ihlâs: içtenlik, samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetmeihtar: hatırlatma, uyarı
iktidarsız: güçsüz, kuvvetsizistifade etmek: faydalanmak
itimad: güvenlillâhilhamd: Allah’a hamd olsun
muhavere: karşılıklı konuşmamuhtasar: kısa, özet
mukabele: karşılık vermekmübarek: bereketli, hayırlı
mühim: önemlinükte: ince anlamlı söz
suret: biçim, şekiltaife: grup, topluluk
taife-i nisâ/nisâ taifesi: kadınlar topluluğuvalide: anne
vecih: yönveled: çocuk
vilâyet: ilzaaf: zayıflık, güçsüzlük
ziyade: çok, fazlaâhiret: öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat
şefkat: içten ve karşılık beklemeden duyulan merhamet, sevgi

<tbody>
</tbody>
 

Muvahhid1

Well-known member
feda etmesi ve hakikî bir ihlâs ile vazife-i fıtriyesi itibarıyla kendini evlâdına kurban etmesi gösteriyor ki, hanımlarda gayet yüksek bir kahramanlık var. Bu kahramanlığıninkişafı ile hem hayat-ı dünyeviyesini, hem hayat-ı ebediyesini onunla kurtarabilir. Fakat bazı fena cereyanlarla, o kuvvetli ve kıymettar seciye inkişaf etmez. Veyahutsû-i istimal edilir. Yüzer nümunelerinden bir küçük nümunesi şudur:O şefkatli valide, çocuğunun hayat-ı dünyeviyede tehlikeye girmemesi, istifade ve fayda görmesi için her fedakârlığı nazara alır, onu öyle terbiye eder. “Oğlum paşa olsun” diye bütün malını verir, hafız mektebinden alır, Avrupa’ya gönderir. Fakat o çocuğun hayat-ı ebediyesi tehlikeye girdiğini düşünmüyor. Ve dünya hapsinden kurtarmaya çalışıyor; Cehennem hapsine düşmemesini nazara almıyor.Fıtrî şefkatin tam zıddı olarak, o mâsum çocuğunu, âhirette şefaatçi olmak lâzım gelirken dâvâcı ediyor. O çocuk, “Niçin benim imanımı takviye etmeden bu helâketime sebebiyet verdin?” diye şekvâ edecek. Dünyada da, terbiye-i İslâmiyeyi tam almadığı için,validesinin harika şefkatinin hakkına karşı lâyıkıyla mukabele edemez, belki de çok kusur eder.

Eğer hakikî şefkat sû-i istimal edilmeyerek, biçare veledini haps-i ebedî olan Cehennemden ve idam-ı ebedî olan dalâlet içinde ölmekten kurtarmaya o şefkatsırrıyla çalışsa, o veledin bütün ettiği hasenâtının bir misli, validesinin defter-i a’mâline geçeceğinden, validesinin vefatından sonra her vakit hasenatlarıyla ruhuna nurlar yetiştirdiği gibi, âhirette de, değil dâvâcı olmak, bütün ruh u canıyla şefaatçiolup ebedî hayatta ona mübarek bir evlât olur.Evet, insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir. Bu münasebetle, ben kendi şahsımda kat’î ve daima hissettiğim bu mânâyı beyan ediyorum:

Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasemediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum

Avrupa: (bk. bilgiler)beyan etmek: açıklamak
biçare: çaresiz, zavallıcereyan: akım
dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inkârcılıkdefter-i a’mâl: amel defteri
ebedî: sonsuzesaslı: köklü
evlât: çocukfena: kötü, çirkin
fıtrî şefkat: doğal, yaratılıştan gelen şefkat, merhamethafız mektebi: Kur’ân-ı Kerimi ezberlemek için gidilen okul
haps-i ebedî: sonsuz bir hapishasenât: iyilikler, sevaplar
hayat-ı dünyeviye: dünya hayatıhayat-ı ebediye: sonsuz hayat, âhiret hayatı
helâket: mahvolmaidam-ı ebedî: dirilmemek üzere sonsuz yok oluş
ihlâs: içtenlik, samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetmeinkişaf: açığa çıkma
istifade: faydalanmaitibarıyla: özelliğiyle, bakımından
kasem etmek: yemin etmekkat’î: kesin
kıymettar: değerlimerhum: Allah’ın rahmetine kavuşmuş, vefat etmiş
misli: benzerimuallim: öğretmen
mukabele etmek: karşılık vermekmâsum: günahsız
mübarek: hayırlımünasebet: ilişki, bağlantı
nazara almak: göze almaknümune: örnek
ruh-u canıyla: ruhu ve canıylasebebiyet vermek: sebep olmak
seciye: karakter, üstün özelliksû-i istimal: kötüye kullanma
takviye: kuvvetlendirme, güçlendirmeterbiye etmek: yetiştirmek, büyütmek
terbiye-i İslâmiye: İslâm terbiyesitesirli: etkili
valide: annevazife-i fıtriye: yaratılıştan gelen görev
veled: çocukâhiret: öldükten sonra yaşanacak olan sonsuz hayat
üstad: öğretmen, hocaşefaatçi: af için aracılık eden
şefkat: içten ve karşılık beklemeden duyulan merhamet, sevgişekvâ etmek: şikâyet etmek

<tbody>
</tbody>

 

Muvahhid1

Well-known member
feda etmesi ve hakikî bir ihlâs ile vazife-i fıtriyesi itibarıyla kendini evlâdına kurban etmesi gösteriyor ki, hanımlarda gayet yüksek bir kahramanlık var. Bu kahramanlığıninkişafı ile hem hayat-ı dünyeviyesini, hem hayat-ı ebediyesini onunla kurtarabilir. Fakat bazı fena cereyanlarla, o kuvvetli ve kıymettar seciye inkişaf etmez. Veyahutsû-i istimal edilir. Yüzer nümunelerinden bir küçük nümunesi şudur:

O şefkatli valide, çocuğunun hayat-ı dünyeviyede tehlikeye girmemesi, istifade ve fayda görmesi için her fedakârlığı nazara alır, onu öyle terbiye eder. “Oğlum paşa olsun” diye bütün malını verir, hafız mektebinden alır, Avrupa’ya gönderir. Fakat o çocuğun hayat-ı ebediyesi tehlikeye girdiğini düşünmüyor. Ve dünya hapsinden kurtarmaya çalışıyor; Cehennem hapsine düşmemesini nazara almıyor. Fıtrî şefkatin tam zıddı olarak, o mâsum çocuğunu, âhirette şefaatçi olmak lâzım gelirken dâvâcı ediyor. O çocuk, “Niçin benim imanımı takviye etmeden bu helâketime sebebiyet verdin?” diye şekvâ edecek. Dünyada da, terbiye-i İslâmiyeyi tam almadığı için,validesinin harika şefkatinin hakkına karşı lâyıkıyla mukabele edemez, belki de çok kusur eder.

Eğer hakikî şefkat sû-i istimal edilmeyerek, biçare veledini haps-i ebedî olan Cehennemden ve idam-ı ebedî olan dalâlet içinde ölmekten kurtarmaya o şefkatsırrıyla çalışsa, o veledin bütün ettiği hasenâtının bir misli, validesinin defter-i a’mâline geçeceğinden, validesinin vefatından sonra her vakit hasenatlarıyla ruhuna nurlar yetiştirdiği gibi, âhirette de, değil dâvâcı olmak, bütün ruh u canıyla şefaatçiolup ebedî hayatta ona mübarek bir evlât olur.

Evet, insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir. Bu münasebetle, ben kendi şahsımda kat’î ve daima hissettiğim bu mânâyı beyan ediyorum:

Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasemediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum



Avrupa: (bk. bilgiler)beyan etmek: açıklamak
biçare: çaresiz, zavallıcereyan: akım
dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inkârcılıkdefter-i a’mâl: amel defteri
ebedî: sonsuzesaslı: köklü
evlât: çocukfena: kötü, çirkin
fıtrî şefkat: doğal, yaratılıştan gelen şefkat, merhamethafız mektebi: Kur’ân-ı Kerimi ezberlemek için gidilen okul
haps-i ebedî: sonsuz bir hapishasenât: iyilikler, sevaplar
hayat-ı dünyeviye: dünya hayatıhayat-ı ebediye: sonsuz hayat, âhiret hayatı
helâket: mahvolmaidam-ı ebedî: dirilmemek üzere sonsuz yok oluş
ihlâs: içtenlik, samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetmeinkişaf: açığa çıkma
istifade: faydalanmaitibarıyla: özelliğiyle, bakımından
kasem etmek: yemin etmekkat’î: kesin
kıymettar: değerlimerhum: Allah’ın rahmetine kavuşmuş, vefat etmiş
misli: benzerimuallim: öğretmen
mukabele etmek: karşılık vermekmâsum: günahsız
mübarek: hayırlımünasebet: ilişki, bağlantı
nazara almak: göze almaknümune: örnek
ruh-u canıyla: ruhu ve canıylasebebiyet vermek: sebep olmak
seciye: karakter, üstün özelliksû-i istimal: kötüye kullanma
takviye: kuvvetlendirme, güçlendirmeterbiye etmek: yetiştirmek, büyütmek
terbiye-i İslâmiye: İslâm terbiyesitesirli: etkili
valide: annevazife-i fıtriye: yaratılıştan gelen görev
veled: çocukâhiret: öldükten sonra yaşanacak olan sonsuz hayat
üstad: öğretmen, hocaşefaatçi: af için aracılık eden
şefkat: içten ve karşılık beklemeden duyulan merhamet, sevgişekvâ etmek: şikâyet etmek
 

Muvahhid1

Well-known member
validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhumamerhum validemin ders ve telkinâtını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyükhakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.

Ezcümle: Meslek ve meşrebimin dört esasından en mühimi olan şefkat etmek ve Risale-i Nur’un da en büyük hakikati olan acımak ve merhamet etmeyi, o valideminşefkatli fiil ve halinden ve o mânevî derslerinden aldığımı yakînen görüyorum.
Evet, bu hakikî ihlâs ile hakikî bir fedakârlık taşıyan validelik şefkati sû-i istimaledilip, mâsum çocuğunun elmas hazinesi hükmünde olan âhiretini düşünmeyerek,muvakkat fâni şişeler hükmünde olan dünyaya o çocuğun mâsum yüzünü çevirmek ve bu şekilde ona şefkat göstermek, o şefkati sû-i istimal etmektir.

Evet, kadınların şefkat cihetiyle bu kahramanlıklarını hiçbir ücret ve hiçbirmukabele istemeyerek, hiçbir faide-i şahsiye, hiçbir gösteriş mânâsı olmayarak ruhunu feda ettiklerine, o şefkatin küçücük bir nümunesini taşıyan bir tavuğun yavrusunu kurtarmak için arslana saldırması ve ruhunu feda etmesi ispat ediyor.

Şimdi terbiye-i İslâmiyeden ve a’mâl-i uhreviyeden en kıymetli ve en lüzumlu esas,ihlâstır. Bu çeşit şefkatteki kahramanlıkta o hakikî ihlâs bulunuyor. Eğer bu iki nokta o mübarek taifede inkişafa başlasa, daire-i İslâmiyede pek büyük bir saadete medarolur. Halbuki erkeklerin kahramanlıkları mukabelesiz olamıyor; belki yüz cihettemukabele istiyorlar. Hiç olmazsa şan ve şeref istiyorlar. Fakat maattessüf biçaremübarek taife-i nisâiye, zalim erkeklerinin şerlerinden ve tahakkümlerinden kurtulmak için, başka bir tarzda, zaafiyetten ve aczden gelen başka bir nevide riyâkârlığa giriyorlar.


İKİNCİ NÜKTE

Bu sene inzivâda iken ve hayat-ı içtimaiyeden çekildiğim halde, bazı Nurcu kardeşlerimin ve hemşirelerimin hatırları için dünyaya baktım. Benimle görüşen



acz: güçsüzlüka’mâl-i uhreviye: âhirete yönelik àmeller, işler
bina etmek: kurmakbiçare: çaresiz, zavallı
cihet: yön, şekildaire-i İslâmiye: İslâm dairesi
esas: temelezcümle: meselâ, örneğin
faide-i şahsiye: kişisel faydafâni: gelip geçici, ölümlü
fıtrat: yaratılış, mizaçhakikat: asıl, esas
hakikî: asıl, gerçekhayat-ı içtimaiye: sosyal hayat
hemşire: kız kardeşihlâs: içtenlik, samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme
inkişaf: açığa çıkma, gelişmeinzivâ: yalnız başına bir yere çekilip dünya işleriyle uğraşmamak
kıymetli: değerlimaattessüf: ne yazık ki
medar olmak: sebep olmak, vesile olmakmerhamet: acıma, şefkat etme
merhum: Allah’ın rahmetine kavuşmuş, vefat etmişmeşreb: hareket tarzı, metod
mukabele: karşılık vermemuvakkat: geçici olarak
mübarek: hayırlımüşahede etmek: gözlemlemek
nevi: çeşit, türnükte: ince anlamlı söz
nümune: örnekriyâkârlık: iki yüzlülük
saadet: mutluluksair: başka, diğer
sû-i istimal: kötüye kullanmatahakküm: baskı, zorbalık
taife: grup, topluluktaife-i nisâiye: kadınlar topluluğu
telkinat: telkinler, öğütlerterbiye-i İslâmiye: İslâm terbiyesi
valide: annevalidelik: annelik
yakînen: kesin olarakzaafiyet: zayıflık
zalim: haksızlık edenâhiret: öldükten sonra yaşanacak olan sonsuz hayat
çekirdek-i esasiye: temel çekirdekşefkat: içten ve karşılık beklemeden duyulan merhamet, sevgi
şer: kötülük
 
Son düzenleme:

Muvahhid1

Well-known member
ekserî dostlardan, kendi ailevî hayatlarından şekvâlar işittim. “Eyvah!” dedim. “İnsanın, hususan Müslümanın tahassungâhı ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır. Bu da mı bozulmaya başlamış?” dedim. Sebebini aradım. Bildim ki, nasıl İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesine ve dolayısıyla din-i İslâma zarar vermek için, gençleri yoldan çıkarmak ve gençlik hevesâtıyla sefahete sevk etmek için bir ikikomite çalışıyormuş. Aynen öyle de, biçare nisâ taifesinin gafil kısmını dahi yanlış yollara sevk etmek için bir iki komitenin tesirli bir surette perde altında çalıştığını hissettim. Ve bildim ki, bu millet-i İslâma bir dehşetli darbe, o cihetten geliyor. Ben de siz hemşirelerime ve gençleriniz olan mânevî evlâtlarıma kat’iyen beyan ediyorum ki:

Kadınların saadet-i uhreviyesi gibi saadet-i dünyeviyeleri de ve fıtratlarındaki ulvîseciyeleri de, bozulmaktan kurtulmanın çare-i yegânesi, daire-i İslâmiyedeki terbiye-i diniyeden başka yoktur. Rusya’da o biçare taifenin ne hale girdiğini işitiyorsunuz.

Risale-i Nur’un bir parçasında denilmiş ki:

Aklı başında olan bir adam, refikasına muhabbetini ve sevgisini, beş on senelik fânive zâhirî hüsn-ü cemâline bina etmez. Belki, kadınların hüsn-ü cemâlinin en güzeli vedaimîsi, onun şefkatine ve kadınlığa mahsus hüsn-ü sîretine sevgisini bina etmeli—tâ ki, o biçare ihtiyarladıkça, kocasının muhabbeti ona devam etsin. Çünkü onunrefikası, yalnız dünya hayatındaki muvakkat bir yardımcı refika değil, belki hayat-ıebediyesinde ebedî ve sevimli bir refika-i hayat olduğundan, ihtiyarlandıkça dahaziyade hürmet ve merhametle birbirine muhabbet etmek lâzım geliyor. Şimdikiterbiye-i medeniye perdesi altındaki hayvancasına muvakkat bir refakatten sonraebedî bir mufarakate mâruz kalan o aile hayatı, esasıyla bozuluyor.

Hem Risale-i Nur’un bir cüz’ünde denilmiş ki: Bahtiyardır o adam ki, refika-iebediyesini kaybetmemek için saliha zevcesini taklit eder, o da salih olur. Hem



Rusya: (bk. bilgiler)ailevî: aile ile ilgili
bahtiyar: talihli, mutlubeyan etmek: açıklamak
bina etmek: kurmakbiçare: çaresiz, zavallı
cihet: tarafcüz’: bölüm
daimî: devamlı, süreklidaire-i İslâmiye: İslâm dairesi
dehşetli: korkunç, ürkütücüdin-i İslâm: İslâm dini
ebedî: sonsuzekserî: çoğunluk, pekçok
esas: temelfâni: gelip geçici, ölümlü
fıtrat: yaratılış, mizaçgafil: Allah’ı düşünmeyen ve sorumluluklarından habersiz
hayat-ı ebediye: sonsuz hayat, âhiret hayatıhayat-ı içtimaiye: sosyal hayat
hemşire: kız kardeşhevesât: gelip geçici arzu ve istekler
hususan: bilhassa, özelliklehüsn-ü cemâl: güzellik
hüsn-ü sîret: ahlâk güzelliğikat’iyen: kesinlikle
komite: bir maksat çerçevesinde toplanmış cemiyetmerhamet: acıma, şefkat
millet-i İslâm: İslâm milletimufarakat: ayrılık
muhabbet: sevgimuvakkat: geçici olarak
mânevî evlât: mânevi çocukmâruz kalma: yüz yüze gelme
nevi: çeşit, türnisâ taifesi: kadınlar topluluğu
refakat: arkadaşlıkrefika: eş, hanım
refika-i ebediye: sonsuza kadar arkadaş olarak kalacak olan eş, hanımrefika-i hayat: hayat arkadaşı, eş
saadet-i dünyeviye: dünyaya ait mutluluksaadet-i uhreviye: âhiret hayatındaki mutluluk
salih: dinin emir ve yasaklarına eksiksiz olarak uyan kişisaliha: dinin emir ve yasaklarına uygun hareket eden kadın
seciye: karakter, üstün özelliksefahet: yasak zevk ve eğlenceye düşkünlük
sevk etmek: yöneltmeksuret: biçim, şekil
tahassungâh: sığınma yeri, sığınaktaife: grup, topluluk
terbiye-i diniye: dinî eğitim, ahlâkî terbiyeterbiye-i medeniye: çağdaş eğitim
ulvî: yüce, büyükzevce: eş, hanım
ziyade: çok, fazlazâhirî: dış görünüşteki
çare-i yegâne: tek çareşefkat: içten ve karşılık beklemeden duyulan merhamet, sevgi
şekvâ: şikayet, yakınma
 

Muvahhid1

Well-known member
bahtiyardır o kadın ki, kocasını mütedeyyin görür, ebedî dostunu ve arkadaşını kaybetmemek için o da tam mütedeyyin olur, saadet-i dünyeviyesi içinde saadet-i uhreviyesini kazanır. Bedbahttır o adam ki, sefahete girmiş zevcesine ittibâ eder, vazgeçirmeye çalışmaz, kendisi de iştirak eder. Bedbahttır o kadın ki, zevcinin fıskına bakar, onu başka bir surette taklit eder. Veyl o zevc ve zevceye ki, birbirini ateşe atmakta yardım eder. Yani, medeniyet fantaziyelerine birbirini teşvik eder.


İşte, Risale-i Nur’un bu mealdeki cümlelerinin mânâsı budur ki: Bu zamanda aile hayatının ve dünyevî ve uhrevî saadetinin ve kadınlarda ulvî seciyelerin inkişafının sebebi, yalnız daire-i şeriattaki âdâb-ı İslâmiyetle olabilir. Şimdi aile hayatında enmühim nokta budur ki, kadın, kocasında fenalık ve sadakatsizlik görse, o da kocasının inadına, kadının vazife-i ailevîsi olan sadakat ve emniyeti bozsa, aynen askeriyedeki itaatin bozulması gibi, o aile hayatının fabrikası zîrüzeber olur. Belki o kadın, elinden geldiği kadar kocasının kusurunu ıslaha çalışmalıdır ki, ebedîarkadaşını kurtarsın. Yoksa, o da kendini açıklık ve saçıklıkla başkalara göstermeye ve sevdirmeye çalışsa, her cihetle zarar eder. Çünkü hakikî sadakati bırakan, dünyada da cezasını görür. Çünkü nâmahremlerin nazarından fıtratı korkar, sıkılır, çekilir. Nâmahrem yirmi erkeğin on sekizinin nazarından istiskal eder. Erkek ise,nâmahrem yüz kadından, ancak birisinden istiskal eder, bakmasından sıkılır. Kadın ocihette azap çektiği gibi, sadakatsizlik ittihamı altına girer, zaafiyetiyle beraber;hukukunu muhafaza edemez.


Elhasıl: Nasıl ki kadınlar kahramanlıkta, ihlâsta, şefkat itibarıyla erkeklere benzemedikleri gibi, erkekler de o kahramanlıkta onlara yetişemiyorlar. Öyle de, omâsum hanımlar dahi, sefahette hiçbir vecihle erkeklere yetişemezler. Onun için,fıtratlarıyla ve zayıf hilkatleriyle nâmahremlerden şiddetli korkarlar ve çarşaf altında saklanmaya kendilerini mecbur bilirler. Çünkü, erkek sekiz dakika zevk ve lezzet içinsefahete girse, ancak sekiz lira kadar birşey zarar eder. Fakat kadın sekiz dakikasefahetteki zevkin cezası olarak, dünyada dahi sekiz ay



bahtiyar: talihli, mutlubedbaht: talihsiz, bahtsız
cihet: yöndaire-i şeriat: Allah tarafından bildirilen emir ve yasaklara dayanan hükümlerin bulunduğu daire
dünyevî: dünyaya aitebedî: sonsuz
elhasıl: kısaca, özetleemniyet: güven
fantaziye: eğlence, zevk ve heveslere hitap eden davranışlarfenalık: kötülük, çirkinlik
fısk: günahfıtrat: yaratılış, mizaç
hakikî: gerçekhilkat: yaratılış
hukuk: haklarihlâs: içten ve karşılık beklemeden yapılan davranış, samimiyet
inkişaf: açığa çıkma, gelişmeistiskal etmek: ağır bulmak, sıkılmak
itaat: emre uyma, boyun eğmeitibarıyla: açısından
ittibâ etmek: tâbi olmak, uymakittiham: suçlama
iştirak etmek: katılmakmeal: anlam
mecbur: zorunlumuhafaza etmek: korumak, saklamak
mâsum: günahsız, safmühim: önemli
mütedeyyin: dinin emirlerini eksiksiz yerine getiren, dindarnazar: bakış
nâmahrem: nikahlanmanın haram olmadığı kişi, yabancı kişisaadet: mutluluk
saadet-i dünyeviye: dünyaya ait mutluluksaadet-i uhreviye: âhiret hayatındaki mutluluk
sadakat: içten bağlılıkseciye: karakter, üstün özellik
sefahet: yasak zevk ve eğlenceye düşkünlüksuret: biçim, şekil
teşvik etmek: yönlendirmek, özendirmekuhrevî: âhirete ait
ulvî: yüce, büyükvazife-i ailevî: aile ile ilgili görev
vecih: yönveyl: yazık
zaafiyet: zayıflık, güçsüzlükzevc: erkek eş, koca
zevce: eş, hanımzîrüzeber olmak: alt üst, darma dağınık olmak
âdâb-ı İslâmiyet: İslâmiyetin terbiye kurallarııslah: düzeltme, iyileştirme
şefkat: içten ve karşılık beklemeden duyulan merhamet, sevgi
 

Muvahhid1

Well-known member
ağır bir yükü karnında taşır ve sekiz sene de o hâmisiz çocuğun terbiyesininmeşakkatine girdiği için, sefahette erkeklere yetişemez, yüz derece fazla cezasını çeker.

Az olmayan bu nevi vukuat da gösteriyor ki, mübarek taife-i nisâiye, fıtraten yüksek ahlâka menşe olduğu gibi, fısk ve sefahette dünya zevki için kabiliyetleri yok hükmündedir. Demek onlar daire-i terbiye-i İslâmiye içinde mes’ut bir aile hayatını geçirmeye mahsus bir nevi mübarek mahlûkturlar. Bu mübarekleri ifsad eden komiteler kahrolsunlar! Allah, bu hemşirelerimi de bu serserilerin şerlerinden muhafaza eylesin. Âmin.

Hemşirelerim, mahremce bu sözümü size söylüyorum: Maişet derdi için, serseri, ahlâksız, frenkmeşrep bir kocanın tahakkümü altına girmektense, fıtratınızdaki iktisatve kanaatle, köylü mâsum kadınların nafakalarını kendileri çıkarmak için çalışmaları nev’inden kendinizi idareye çalışınız, satmaya çalışmayınız. Şayet size münasipolmayan bir erkek kısmet olsa, siz kısmetinize razı olunuz ve kanaat ediniz. İnşaallah,rızanız ve kanaatinizle o da ıslah olur. Yoksa, şimdiki işittiğim gibi, mahkemelere boşanmak için müracaat edeceksiniz. Bu da, haysiyet-i İslâmiye ve şeref-i milliyemize yakışmaz.


ÜÇÜNCÜ NÜKTE

Aziz hemşirelerim, kat’iyen biliniz ki, daire-i meşruanın haricindeki zevklerde, lezzetlerde, on derece onlardan ziyade elemler ve zahmetler bulunduğunu, Risale-i Nur yüzer kuvvetli delillerle, hadisatlarla ispat etmiştir. Uzun tafsilâtını Risale-i Nur’da bulabilirsiniz.

Ezcümle, Küçük Sözler’den Altıncı, Yedinci, Sekizinci Sözler ve Gençlik Rehberibenim bedelime sizlere tam bu hakikati gösterecek. Onun için, daire-i meşruadaki keyfe iktifâ ediniz ve kanaat getiriniz. Sizin hanenizdeki mâsum evlâtlarınızlamâsûmâne sohbet, yüzer sinemadan daha ziyade zevklidir.


Gençlik Rehberi: Risale-i Nur içinde bulunan gençlere ait meselelerden oluşan bir kitapçıkKüçük Sözler: Sözler kitabı içerisinden alınmış olan bazı bölümlerden oluşan kitapçık
aziz: çok değerli, izzetlidaire-i meşrua: dinin uygun gördüğü helâl daire
daire-i terbiye-i İslâmiye: İslâmiyetin terbiye dairesielem: acı, keder
evlât: çocuklarezcümle: örneğin
frenkmeşrep: Avrupalıları taklit edenfısk: günah
fıtrat: yaratılış, mizaçfıtraten: yaratılış itibariyle
hadisat: hâdiseler, olaylarhakikat: gerçek
hane: evharicinde: dışında
haysiyet-i İslâmiye: İslâmiyetin değeri, şerefihemşire: kız kardeş
hâmisiz: koruyucusuzifsad eden: bozan
iktifâ etmek: yetinmekiktisat: tutumlu olma
inşaallah: Allah izin verirsekabiliyet: yetenek
kanaat: Allah’ın nasip ettiği rızka razı olma, yetinmekanaat getirmek: elindekiyle yetinmek
kat’iyen: kesin olarakkomite: heyet, komisyon
mahlûk: yaratılmış, varlıkmahrem: gizliliği olan
mahsus: has, özelmaişet: geçim
menşe: kaynakmes’ut: mutlu
meşakkat: güçlük, zorlukmuhafaza: koruma, saklama
mâsum: günahsız, temiz, safmâsûmâne: suçsuz, günahsız bir biçimde
mübarek: hayırlımünasip: uygun
müracaat etmek: başvurmaknafaka: geçim için gerekli olan şey
nevi: çeşit, türnükte: ince ve derin anlamlı söz
rıza: hoşnutluksefahat: yasak zevk ve eğlenceye düşkünlük
tafsilât: ayrıntılartahakküm: baskı, zorbalık
taife-i nisâiye: kadınlar topluluğuterbiye: eğitim, yetiştirme
vukuat: meydana gelen olaylarziyade: çok, fazla
âmin: “Allahım kabul eyle”ıslah olmak: kötülüklerden kurtulup doğru yolu bulmak
şer: kötülükşeref-i milliye: millete ait şeref
 

Muvahhid1

Well-known member
Hem kat’iyen biliniz ki, bu hayat-ı dünyeviyede hakikî lezzet iman dairesindedir ve imandadır. Ve a’mâl-i salihanın herbirisinde bir mânevî lezzet var. Ve dalâlet vesefahette, bu dünyada dahi gayet acı ve çirkin elemler bulunduğunu Risale-i Nur yüzer kat’î delillerle ispat etmiştir. Adeta imanda bir Cennet çekirdeği ve dalâlette vesefahette bir Cehennem çekirdeği bulunduğunu, ben kendim çok tecrübelerle ve hadiselerle aynelyakin görmüşüm ve Risale-i Nur’da bu hakikat tekrar ile yazılmış. Enşedit muannit ve muterizlerin eline girip, hem resmî ehl-i vukuflar ve mahkemeler ohakikati cerh edememişler. Şimdi sizin gibi mübarek ve mâsum hemşirelerime veevlâtlarım hükmünde küçüklerinize, başta Tesettür Risalesi ve Gençlik Rehberi veKüçük Sözler benim bedelime sizlere ders versin.

Ben işittim ki, benim size camide ders vermekliğimi arzu ediyorsunuz. Fakat benim perişaniyetimle beraber hastalığım ve çok esbab, bu vaziyete müsaade etmiyor. Ben de sizin için yazdığım bu dersimi okuyan ve kabul eden bütün hemşirelerimi, bütün mânevî kazançlarıma ve dualarıma Nur şakirtleri gibi dahil etmeye karar verdim. Eğer siz benim bedelime Risale-i Nur’u kısmen elde edip okusanız veya dinleseniz, o vakit,kaidemiz mûcibince, bütün kardeşleriniz olan Nur şakirtlerinin mânevî kazançlarına ve dualarına da hissedar oluyorsunuz.

Ben şimdi daha ziyade yazacaktım. Fakat çok hasta ve çok zayıf ve çok ihtiyar ve tashihat gibi çok vazifelerim bulunduğundan, şimdilik bu kadarla iktifâ ettim.

endOfSection.gif
endOfSection.gif


اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى 1
Duanıza muhtaç kardeşiniz
Said Nursî


[BILGI] Dipnot-1 Bâkî olan sadece Odur.[/BILGI]

Gençlik Rehberi: Risale-i Nur içinde bulunan gençlere ait meselelerden oluşan bir kitapçıkKüçük Sözler: Sözler kitabı içerisinden alınmış olan bazı bölümlerden oluşan kitapçık
Nur şakirtleri: Risale-i Nur talebeleriTesettür Risalesi: 24. Lem’a örtünmeyle ilgili olan kitapçık
aynelyakîn: gözle görerek kesin bilgi edinmea’mâl-i saliha: dinin emir ve yasaklarına uygun davranışlar
bedel: karşılıkcerh etmek: çürütmek
dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inkârcılıkehl-i vukuf: bilirkişi
elem: acı, kederesbab: sebepler
evlât: çocuklarhakikat: doğru gerçek
hakikî: gerçekhayat-ı dünyeviye: dünya hayatı
hemşire: kız kardeşhissedar: pay sahibi
iktifâ etmek: yetinmekkaide: kural, prensip
kat’iyen: kesin olarakkat’î: kesin
muannit: inatçımuteriz: itiraz eden
mâsum: günahsız, temiz, safmûcibince: gereğince
mübarek: uğurlu, hayırlımüsaade etmek: izin vermek
perişaniyet: perişanlıksefahet: yasak zevk ve eğlenceye düşkünlük
tashihat: bir eser üzerinde, yanlışları gidermek amacıyla yapılan düzeltmelervaziyet: durum
ziyade: çok, fazlaşedit: şiddetli
 
Üst