Hadis Sohbetleri 74: Cennet ve Cemaat

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
.







besmele-arapca1.jpg



Selamünaleyküm Degerli Kardeslerim;

avatar.jpg


Bu haftaki Hadis Sohbetleri dersimiz basladi.

avatar.jpg

Buyrun beraber mütaala edelim anladiklarimizi paylasalim insallah..


Hadis Sohbetleri 74: Cennet ve Cemaat



[BILGI] Sahabe efendilerimizin en önde gelenlerinden, insanlığın yüz akı,adalet timsali Hazreti Ömer (radıyallahü anh), İki Cihan Güneşi Peygamber Efendimiz’in (sallallahü aleyhi vesellem) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
[/BILGI]
[NOT] “Cennetin en güzel yerini isteyen(cennetin göbeğine taht kurmak isteyen)

kimse cemaate sımsıkı sarılsın!”



(Tirmizi, Sünen, Fiten, 7; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/26)

[/NOT]


 
Son düzenleme:

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cennet ve Cemaat

Allah Teâlâ insanoğlunu beşerî ihtiyaçlarında birbirlerine bağlı yarattığı gibi, ahirete bakan meselelerde de onları birbirlerine muhtaç olarak yaratmıştır. İnsanların toptan huzur ve mutluluğa kavuşmaları için Cenab-ı Hak onlara doğru yolu gösteren peygamberler ve kitaplar göndermiştir.

İlahi Kitapların en mükemmeli Kur’an-ı Kerim, pek çok beyanında gerek şeytanın tuzaklarına düşmememiz, oyunlarına aldanmamamız, gerekse cennete ulaştıran yolda Allah Rasülü (alehissalâtü vesselâm)’ın ardında mü’minlerle birlikte sabit-kadem olmamız için bizlere altın nasihatler vermiştir:

“Ey İman edenler! Allah’tan sakınıp daima takvâ dairesi içinde hareket ediniz ve her zaman sâdık kullarla beraber olunuz.” (Tevbe Suresi, 9/119)

“Her kim, hidâyet yolu kendisine belli olduktan sonra Allah’ın Rasülüne karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola tâbi olursa, Biz onu döndüğü yolda bırakırız ve ahirette onu cehenneme koyarız. Orası ne fena bir varış yeridir!” (Nisâ Suresi, 4/115)

İnsanlığı iki cihan mutluluğuna davet eden en son ve en yüce elçi Allah Rasülü (sallallahü aleyhi ve sellem) de pek çok hadis-i şeriflerinde cemaatin önemine vurguda bulunarak yalnız kalmanın zararlarına karşı bizleri uyarmıştır. Her biri inci tanesi bu kutlu beyanlardan bazıları şöyledir:
“Allah’ın rahmet ve inayet eli cemaat ile beraberdir.” (Tirmizî, Fiten, 7; Nesâî, Tahrim, 6)“Mutlaka cemaatle beraber olun ve yalnız kalmaktan kesinlikle kaçının. Unutmayın ki şeytan, tek başına hareket edenleri boş bırakmaz.” (Tirmizî, Fiten, 9) “Allah’ın rahmet ve inayet eli cemaatin üzerindedir. Öyleyse siz sevâd-ı azama (doğru yoldaki selîm çoğunluğa) uyun. Çünkü cemaatten ayrılıp uzak duran, kendini ateşe ayırmış olur.” (Hâkim, el-Müstedrek; Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru’l-Usûl)

Sahih-i Buhari’de geçen bir rivayette Peygamber Efendimiz’in anlattığına göre; sırat köprüsünü geçip cennete giren salih mü’minler, köprüyü geçemeyip cehenneme düşen mü’min arkadaşları için o derece üzüleceklerdir ki dünyadaki hiç kimse herhangi bir dünyevî isteği için o kadar üzülemez. Daha sonra cennetteki bu bahtiyar mü’minler, ateşteki arkadaşlarının kurtulması için Allah Teâlâ’ya yalvarıp yakaracak, Cenab’ı Hak ta arkadaşlarını cehennemden çıkarmaları için onlara izin ve yetki verecek, nihayet onlar gidip kalbinde zerre kadar imanı olan arkadaşlarını ateşten çıkaracaklardır. (Sahih-i Buhari, Tevhid, 24)

Cemaat şuuruyla hareket etmek, cehennemden kurtarıp cennete ulaştırmasının çok çok üstünde rıza-i ilahiye kavuşturması yönüyle pek büyük bir kıymete sahiptir. Böyle hareket eden kimseler her işlerini istişare ile yaptıkları için kararlarındaki isabet oranı artmakta ve hataları da en aza inmektedir. Nitekim bir hadiste; “İktisat eden fakir olmaz. İstişare eden de hüsrana uğramaz, pişmanlık yaşamaz.” (Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, 10/108) buyrulmuştur.

İştirak-i âmâl-i uhrevî (ahirete ait hayırlı işlerde ortaklık) düsturuyla hareket eden bu salih kulların her birine, bütün cemaatin kazandığı kadar sevap verilmesi de Allah’ın (celle celâluhû) cemaate bahşettiği ayrı bir lütuftur. İnsanın tek başına yapmaya kalktığı takdirde saatlerini, hatta yerine göre ay ve yıllarını alabilecek pek çok işte sâir insanların yardımına başvurup işlerini kolay ve hızlıca yapabilmesi gibi bir durum, cemaatle yapılan hayırlı amellerde de aynen hatta daha fazlasıyla mevcuttur.

Sahihayn’da anlatıldığına göre Allah Teâlâ, kendisini anıp zikretme amacıyla bir araya gelmiş bir topluluğun hepsini affettiğini meleklerine bildirdiğinde onlar hayretle “Aralarında onlardan olmayan, bir ihtiyacı için oraya gelmiş olan birisi var.” demişler, bunun üzerine Allah (azze ve celle) de, “Onların hepsi hayırlı bir meclisin sâkinleridir. Böyle bir toplulukla beraber olan kimse bedbaht olmaz.” buyurarak onu da affettiğini bildirmiştir. (Sahih-i Buhari, Sahih-i Müslim)

Allah dostlarının ifade ettiği üzere, güzel kokular satan ıtriyât çarşısına girenlerin üzerine güzel kokuların sinip, kötü kokulu bir yere gidenlere de kerih koku bulaşması gibi birlikte olduğumuz insanların da manevi ve uhrevi hayatımızda tesirleri vardır. Bu yüzden Hak aşığı insanlar hep “Allah’ım! Beni, salih kullarından ayırma. Ahirette beni onlarla birlikte haşret!” şeklinde Allah’a yalvarmışlardır. Ayrıca vifak ve ittifak, tevfik-i ilahinin ihlastan sonraki en büyük vesilesidir.

Buradan hareketle duamız Hz. Süleyman’ın duası gibidir Allah’ım!) Lütfunla beni hayırlı kullarının arasına dahil eyle!” (Neml Suresi, 27/19)


Herkul org,dan alintidir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cemaatsiz Cennet Bulunmaz​


Nimetlere ulaşmanın bir çok yolu vardır; ancak bir yol var ki bütün yolların en emniyetlisi, en sevimlisi ve en verimlisidir. Bu, sırf Allah rızası ve muhabbetullah üzere kurulmuş bir takva cemaatına katılıp, Allah sevgisi üzerinde yaşamak ve o sevgi içinde dünyadan ayrılmaktır.
Kim istemez şerefli, edebli, terbiyeli, sevgili bir müslüman olmayı? Kim arzulamaz Yüce Mevla’nın sevgi ve rızasına ulaşmayı? Kim dilemez Hz. Rasulullah’ın (A.S.) iki cihana bedel bir tebessümüyle karşılaşmayı ve sevinçten ağlamayı? Kim düşünmez Cehennemi selametle geçip ebedi saadet ve selam yurdu Cennet’te bulunmayı?..

Bütün bu nimetlere ulaşmanın bir çok yolu vardır; ancak bir yol var ki bütün yolların en emniyetlisi, en sevimlisi ve en verimlisidir. Bu, sırf Allah rızası ve muhabbetullah üzere kurulmuş bir takva cemaatına katılıp, Allah sevgisi üzerinde yaşamak ve o sevgi içinde dünyadan ayrılmaktır.

Buna “Allah’ın ipine yapışmak” denir. Allahu Tealâ’nın kopmayan ipi Hz. Kur’andır. Kur’anın tek isteği iman ve takvadır. Onun bir ucu Rabbül Âlemin’de, bir ucu bizdedir. Kim ona sıkıca tutunur ve ölene kadar bırakmaz ise korkmasın, sonuçta yeri Cennet’tir. Bu, Rabbimizin açık vaadidir. Rasulullah (A.S.) Efendimiz de aynı müjdeyi vermiştir.
Allahu Tealâ, “sakın huzuruma imansız ve İslam’sız gelmeyin” diyor ve dünyadan selametle ayrılmanın yolunu şöyle gösteriyor:

“Hep birlikte, (kalbiniz ve kalıbınızla, erkek ve kadınınızla, yaşlı ve ihtiyarınızla) topluca Allah’ın ipine sarılın. Sakın parçalanıp dağılmayın. ”(Âl-i İmran/102-103)

“Takvaya ulaşmak için birlik olun, biribirinize yardımcı olun.” (Mâide/2)

Kur’an’ın en önde gelen hafızlarından Hz. İbnu Mes’ud (R.A.), “Allah’a götürecek ip taat ve cemaattır” diyor ve ekliyor: “Nefsinize acı ve ağır gelse de birliğinizi muhafaza edin. Sakın yalnızlıkta huzur aramayın bulamazsınız.” (Taberi)
Büyük müfessir İmam Katâde’yi dinleyelim: “Allahu Teâlâ, sizin ayrılık içinde olmanızı çirkin görüyor. Onun için önce ‘sakın parçalanmayın’ emrini verdi ve dağınıklıktan sakındırıp nehyetti. Allahu Tealâ sizin hakkı dinleyen ve ona itaat eden, biribirini seven ve dostça geçinen bir cemaat olmanızı istiyor. Siz de, gücünüz yettiği kadar Allah’ın razı olduğu bu hale razı olun ve ona sahip çıkın. Bütün kuvvet Allah’a aittir.” (Taberi)

Allah Rasulü (A.S.), şeytanın her an mü’min avında olduğunu, tek başına kalan kimsenin kalbine ve imanına saldırdığını haber verip sığınılacak kaleyi gösteriyor:

“Allah yolunda Allah rızası için cemaat olun. Yoksa şeytana yem olursunuz. İman selameti ile ölmek ve Cennete girmek isteyen kimse cemaata sarılsın.” (Tirmizi, Hakim)

Tek kalanı kurt kapar sözü, yalnız başına kalan insan için söylenmiştir.

Başka bir ilaç:
“Üç şey var ki, onlara riayet eden bir mü’min, katiyyen aldanmaz, yanılmış olmaz:
* Allah için amelde ihlaslı olmak.
* İşlerini sevk ve idare eden imamına karşı samimi davranmak.
* Cemaata sımsıkı sarılmak.” (Ahmed, Hakim)

Evet, bir kimse yaptığı işlerde Allah rızasını hedefe alır, Hakk yolunda kendisine tabi ve talebe olduğu kimseye özü ve sözüyle samimice davranır ve bu uğurda beraber olduğu cemaate sımsıkı sarılırsa, onun kalbinde şeytan taht kuramaz. Şeytanlaşmış insanlar da onu yolundan ayıramaz. Çünkü onun destekçisi Allahu Tealâ’dır.

“Allah’ın eli cemaatin üzerindedir.” (Tirmizi, Tabarani) hadisi, cemaatın kerametini anlatmaya yeterlidir. Buradaki elden maksat, Allah’ın kudreti, desteği, muhabbeti, koruması ve melekleriyle takviyesidir.

Mü’min, Allah yolundaki kardeşleriyle kuvvetlenir. İhlas ve edeb ilahi rahmeti çeker. Rahmet kalbi destekler. Rahmetle desteklenen kalbin şüphesi gider. İlahi nur ile aydınlanan kalp, fani olan eşyayı bırakıp baki olan Mevla’yı tercih eder; hep O’nu zikreder. Boş işlerden ve haramlardan muhabbetini çeker. Ahireti özler, ölümü sever.

Cemaatla kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmiyedi derece daha faziletlidir ve daha bereketlidir. Cemaatla yapılan dua ve zikirler, tek başına yapılandan daha makbuldur. Cemaat halinde yapılan herşeyde ayrı bir bereket ve kazanç mevcuttur.

Efendimiz (A.S.), mü’minleri biribirlerini temizleyen iki ele benzetiyor. Allah için kardeş olan mü’minlerin her birisi, diğerinin günahlara düşmemesi için bir kalkan vazifesi görür. Önce, onu kusur ve günaha çağırmaz, hata içinde bırakmaz. Yanlış yaparsa ikaz eder; hayır işlerse dua ile destekler. Bazen onun için gözyaşı döker. Ne mutlu Allah için sevdiği kardeşi için gözyaşı dökebilenlere. Bu hal, peygamberlerin ve sıddıkların ahlâkıdır. Az bulunur, çünkü çok kıymetlidir.

Nereden bakılsa cemaat rahmettir. Cemaatın temeli Allah için muhabbettir. Onu ayakta tutacak esaslar ise ihlas ve edebtir. Birisi bulunmasa, sonuç felakettir.
Mü’minler Cennet’e grup grup cemaat halinde gireceklerdir. Tek kişilik bir cennet yoktur. Cennetin süsü ve gülü olan Rasulullah (A.S.) Efendimize bile aşıklar ve sıddıklar komşu edilecektir. Cennet’te herkes sevdikleriyle beraber sevinecektir. .alinti
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
[h=1]Huzur Cemaattedir, Yalnızlıkta Değil[/h]Muhammed Saki Erol


İslam tevhid dinidir ve bizden tevhid (Allah rızası etrafında birlik) istemektedir. Bir mümin olarak bu tevhide (birliğe, cemaate) kalben, fikren, fiilen, kısacası hayatımızla iştirak etmemiz gerekmektedir. Ne yazık ki günümüzde müslümanların en büyük sıkıntısı birlik şuurundan uzak bulunmaları ve cemaatin ne kadar gerekli olduğunu unutmuş olmalarıdır.

Dinimiz ancak cemaatle yaşanır. İnsanın kemalâtı cemaatle tamam olur. Cemaat ne denli zahmetli olsa bile, kişinin yalnızlıkta bulduğunu zannettiği bütün rahatlıklardan daha hayırlıdır. İslamın öngördüğü cemaatte Allah’ın emirleri karşısında herkes; kuvvetlisi, zayıfı, efendisi, kölesi, hakimi, mahkumu, amiri, memuru eşittir. Üstünlük sadece takva iledir. Hz. Peygamber (A.S.) “insanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olanıdır” (Tabaranî) buyurmuştur. Bu Hadis-i Şerifde işaret edilen faydalı olabilme, ancak insanlarla diyalog kurup kaynaşmakla, yani cemaatle mümkündür.

Müslümanın Allah yolunda takva için birlik olmaları farz-ı ayndır. Müminin asıl yaratılış gayesi tevhid akidesi üzere ve cemaat disiplini içinde ilahi hükümleri hayatına tatbik etmektir. Cenab-ı Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Allah’tan tam manasıyla korkun ve ancak müslüman olarak can verin. Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a, ihlasa, taata, cemaate) sımsıkı sarılın, dağılıp parçalanmayın.” (Âl-i İmran/102-103) Görülüyor ki Rabbimiz, müminlere önce kendisinden tam manasıyla korkmayı emretmiş, sonra müslüman olarak ölmelerini istemiş ve bunun yolunun hep birlikte Allah’ın ipine, yani Kur’an ve Sünnet çizgisinde cemaate sarılmakta olduğunu bildirerek bu ipe tutunmayı farz kılmıştır.

Cenab-ı Allah, ayrılığı, bozgunculuğu ve çekişmeyi de yasaklamıştır. Ayet-i celilede, “kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. Böyle davrananlar için büyük bir azap vardır.” (Âl-i İmran/105) buyuruluyor. Başka bir ayet-i kerimede Rabbimiz, müminlerin nasıl birlik halinde olmalarına işaret ederek şöyle buyuruyor: “Allah kendi yolunda, kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever.” (Sâf/4)

Hz. Peygamber (A.S.) Efendimiz de bir çok hadis-i şeriflerinde, cemaat olmayı emretmiş, ayrılıktan, tefrikadan müminleri şiddetle men etmiştir:

“Cemaat halinde olmanız gerekir. Ayrılıktan sakının. Şüphesiz şeytan tek kalanla beraberdir. Kim iman selametiyle ölüp cennetin tam ortasında olmak istiyorsa cemaate yapışsın. Kim iyileri sevindiriyor, kötüleri üzüyorsa o kâmil bir mümindir.” (Tirmizî)
“Şüphesiz Allah Tealâ ümmetimi sapıklık ve fitne üzerinde bir araya getirmez. Allah’ın eli (rahmet desteği) cemaatle birliktedir. Kim cemaatten ayrılırsa ateşe gider.” (Tirmizî)

Dünyevî çıkar ve hesaplarımıza uymasa da bütün müminleri kardeş bilip onlara kalbimizde değer, meclisimizde yer vermemiz icap etmektedir. İnsanın yaradılışındaki cevher, birlik ve hizmet içinde ortaya çıkar.

Cemaat topluluktur. Topluluk olunca, idare edenlerin olması da kaçınılmazdır. “Ulu’l-emr” diye de vasıflandırılan bu toplum idarecisine itaat, Cenab-ı Hakk’ın bir emridir.

Allah rızasını taleb eden her müminin en önemli vazifesi, kendi nefsinin keyfine değil, tabi olduğu imama, yani ulu’l-emre uymaktır. Bu konuda Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere ve sizden olan ulu’l-emre de itaat edin.” (Nisâ/59)

Fahr-i Cihan (A.S.) Efendimiz de ulu’l-emre itaatin ölçü ve çerçevesini şöyle belirlemiştir: “Müslümanın, başındaki imama (ulu’l-emr) hoşuna giden ve gitmeyen her hususta itaat etmesi gerekir. Ancak emredilen masiyet (Allaha isyan) ise, o zaman durum değişir. Bu durumda (hiç kimse) dinlenmez ve itaat edilmez” (Buhari, Müslim)

“Hiç şüphesiz bana itaat etmeniz, Allah’a itaattir. Başınızdaki (benim vekilim, emirim olan) imamlarınıza itaat etmeniz de bana itaat olmaktadır.” (Suyuti)

Allah yolunda tabi olunan imama, verilen emir ve yapılan tavsiye hak olduktan sonra, acı-tatlı her durumda itaat edilmelidir. Verilen bir emrin nefse hoş gelmemesi onun haksız olduğunu göstermez ve şahsi çıkarların zedelenmesi isyanı gerektirmez. Allah için yapılan bir işte nefsin keyfi amir olamaz, olursa o iş hak olmaz.

Hz. Peygamber (A.S.) Efendimiz, “Kim başındaki imamdan hoşlanmadığı bir şey görürse, sabretsin (hemen cemaatten ayrılmasın). Çünkü kim hak üzre giden cemaatten bir karış ayrılırsa cahiliye ölümüyle ölür” (Müslim) ikazıyla, müminin hak olduğu müddetçe cemaatten ayrılmaması ve ulu’l-emre itaat etmesi gerektiğini belirtmiştir.


Kısaca: Allahu Tealâ tektir, kullarından tek bir hedef etrafında tevhid (birlik, cemaat) istemektedir. Tevhid dini İslam aynı hedef ve halde olmayı gerektirmektedir. Kalp ve düşüncesi, dert ve hesapları hak yolda bir olmayan kimseler tevhidin tadını alamaz. Bir çizgide buluşamaz, aynı atmosferi paylaşamaz ve İslamın güzelliğine ulaşamaz. Allah rızası için birlik ruhu taşımayan, bu ruh ile cemaat olmayan, cemaat disiplinini gereksiz veya ağır bulan müslümanların bu dini temsil etmeleri mümkün değildir. Dinine cemaat ruhuyla ve birlik halinde sahip çıkmayanların, düşmanların oyununa gelip, bilmeden dinden çıkmaları muhtemeldir. Sırf kendi derdine düşmüş kimselerin en azından zillet içinde yaşamaları kesindir. İşte bunun için Allah yolunda cemaat olmanın hedefini, şeklini ve hukukunu bilip gereğini yerine getirmek farzı ayn olmaktadır.
Allah’a emanet olunuz.
 

Livza

Well-known member
Cemaatin önemi hakkında Risalelerde bilgi var mıdır?

Bu konu hakkında Risale-i Nurlarda doğrudan bir izah ve tafsil yoktur, lakin bu manaya işaret eden bazı noktalar vardır; biz onlardan bir kaçını takdim edelim:
"İşte, hacda pek kesretli Allahu ekber denilmesi şu sırdandır. Çünkü, hacc-ı şerif, bil'asale herkes için bir mertebe-i külliyede bir ubudiyettir. Nasıl ki bir nefer, bayram gibi bir yevm-i mahsusta, ferik dairesinde, bir ferik gibi padişahın bayramına gider ve lütfuna mazhar olur. Öyle de, bir hacı, ne kadar âmi de olsa, kat-ı meratip etmiş bir velî gibi, umum aktâr-ı arzın Rabb-i Azîmi ünvanıyla Rabbine müteveccihtir, bir ubudiyet-i külliye ile müşerreftir. Elbette, hac miftahıyla açılan meratib-i külliye-i Rububiyet ve dürbünüyle nazarına görünen âfâk-ı azamet-i Ulûhiyet ve şeâiriyle kalbine ve hayaline gittikçe genişlenen devâir-i ubudiyet ve meratib-i kibriyâ ve ufk-u tecelliyatın verdiği hararet, hayret ve dehşet ve heybet-i Rububiyet Allahu ekber, Allahu ekber ile teskin edilebilir. Ve onunla, o meratib-i münkeşife-i meşhude veya mutasavvire ilân edilebilir."

"Hacdan sonra, şu mânâ-yı ulvî ve küllî muhtelif derecelerde, bayram namazında, yağmur namazında, husuf, küsuf namazında, cemaatle kılınan namazda bulunur. İşte, şeâir-i İslâmiyenin, velev sünnet kabilinden dahi olsa ehemmiyeti şu sırdandır."(1)
"Arkadaş! نَعْبُدُ ’deki ن ’un ifade ettiği cem’ ve cemaat, fikri ve kalbi ayık olan musallînin nazarında sath-ı arzı bir mescid şekline getirir. Ve bütün mü’minlerden teşekkül etmiş, şarktan garba kadar dizilmiş safları hâvi o cemaat-i kübrâ içinde namaz kıldığını ihtar ettirir."

"Ve keza, لاٰ اِلٰهَ ِالاَّ اِللهُ olan kelime-i zikriyeyi bir insan vird-i zeban ettiği zaman, zamanı bir halka-i zikir tahayyül etmekle, o halkanın sağ tarafı olan mâzi cihetinde enbiyanın, sol tarafı olan istikbal cihetinde de evliyanın oturup cemaatle zikrettiklerini ve kendisi de, o cemaat-ı uzmâ içinde bulunarak şu kubbe i minâyı dolduran yüksek, İlâhî ve tatlı sadâlarına iştirak ettiğini tahayyül etsin. Kuvve-i hayaliyesi daha keskin olanlar da kâinat mescidinde bütün masnuatın teşkil ettikleri halka-i zikirlerine girsin, şu fezayı velvelelendiren o sadâları dinlesin."(2)
Cemaatle kılınan namazlarda veya ibadetlerde, Allah en ami kulunu bile veli derecesinde kabul edip ona büyük sevaplar vermesi çok hoş ve manidar bir tespittir. Burada velayeti kazanan sır cemaatin şahs-ı manevisidir. Yani Allah bu şahs-ı maneviyi muhatap alıp öyle muamele ediyor. Ama ferdi ibadetlerde bu manayı yakalamak kolay değildir, en azından ami ve avam insanlar için bu çok zordur.
Ayrıca her bir fert her hususta mükemmel olamıyor, yalnız birkaç noktada mükemmel olabiliyor. İşte cemaat manası bu dağınık ve dağılmış mükemmellikleri toplayan ve mükemmel bir fert haline dönüştüren mükemmel bir iksirdir. Bu iksirden faydalanmanın yolu cemaat manasına iltica etmektir.
Hem Üstad Hazretlerinin bu ifadelerinden hareketle cemaatin şeklini ve boyutlarını tefekkür kuvveti ile mazi ve müstakbele yaymakta mümkündür. Sadece hazır haldeki cemaatle iktifa edilmez. Bu bakış açısı Risale-i Nurların orijinal bir tespitidir.
(1) bk. Sözler, On Altıncı Söz
(2) bk. Mesnevî-i Nuriye, Katre

sorularlarisale
 
Üst