Risale Açıklamalı 3 - Hazreti Yunus Aleyhisselam ve Biz

Huseyni

Müdavim

besmele.jpg



Es Selamün Aleyküm.

Yunus aleyhisselamın içine düştüğü durum ile bizim bugünkü halimizin bir kıyaslaması niteliğinde olan dersimizi birlikte mütalaa edelim inşaallah.

Selam ve dua ile.

[BILGI]İşte, Hazret-i Yunus Aleyhisselâmın birinci vaziyetinden yüz derece daha müthiş bir vaziyetteyiz. Gecemiz istikbaldir. İstikbalimiz, nazar-ı gafletle, onun gecesinden yüz derece daha karanlık ve dehşetlidir. Denizimiz, şu sergerdan küre-i zeminimizdir. Bu denizin her mevcinde binler cenaze bulunuyor; onun denizinden bin derece daha korkuludur. Bizim hevâ-yı nefsimiz, hûtumuzdur; hayat-ı ebediyemizi sıkıp mahvına çalışıyor. Bu hut, onun hûtundan bin derece daha muzırdır. Çünkü onun hûtu yüz senelik bir hayatı mahveder. Bizim hûtumuz ise, yüz milyon seneler hayatın mahvına çalışıyor.

Lem'alar[/BILGI]
 

Denis

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 23 - Hazreti Yunus Aleyhisselam ve Biz

Aleyküm Selam ve Rahmetullah HuSeYni kardeşim, çok güzel bir konu, gelecek yorumları merakla bekliyorum..
 

teblið

Vefasýz
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 23 - Hazreti Yunus Aleyhisselam ve Biz

Öteden beri hz Yunusun (as) hayatı beni çok etkilemiştir..Bu mubarek hayattan çıkarılacak okadar çok ders ve hikmet var ki..Görmek isteyene tabii;

Allahu Teala adildir..Bu darı dünya ademoğluna imtihan tarlası..Bu peygamberde olsa durum ve şartlar değişmez değil mi ??

Bela ve musibet, hedefine isabet eden bir mermi gibi, insana şiddetle dokunur. Eflatun’un dediği gibi; “Musibetler Allah’ın oku, hedef ise insandır. “eynelmefer” nereye kaçacaksın.”Bu dar-ı imtihanda hiç kimsenin asude bir hayat yaşadığı vaki olmamıştır. İnsanın yaratılışından beri hal, bu minval üzere devam etmektedir. Bu değişmez ezeli bir kanundur, kıyamete kadar da böyle gidecektir. Bu dünya bir imtihan salonu olduğundan insanlar çeşitli şekillerde imtihana tabi tutulmaktadırlar. Peygamber Efendimiz (s.a.v); “Dünya dar-ül meşakkattır.” buyurarak, dünyada rahat, huzur ve gerçek saadetin olmadığını vurgulamışlardır.

Ağır belâ ve musibetlerin insanların üzerine yağmur gibi dökülmesinin nice hikmetleri vardır ki, onu Allah'tan (c.c) başka kimse bilemez. Cenab-ı Hakk’ın kullarına emrettiği ibadetlerin bir kısmı malî, bir kısmı da bedenîdir. Namaz, oruç, zekât, hac ve tefekkür gibi ibadetlerin dışında hastalıklara ve musibetlere sabır ve tahammül etmek de bir ibadettir, tevekkül ve kulluğun esasıdır. Bu bakımdan başa gelen bela ve musibetlere sabır ve tahammül zaruridir.

Tıpkı hz yunusun yaşadığı darlık gibi..ve dönüşün yine Cenabı Allaha oluşunun en gzüel örneği Hz yunusun kıssasıdır..Ve hz yunusun duası tam bir diriliş ve teslimiyet zikridir..

Rabb teala bu muhteşem duayı dilimizin virdi eylesin inşl...
 

topraktoprak

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 23 - Hazreti Yunus Aleyhisselam ve Biz

1)Yûnus aleyhisselâm, Asûr Devletinin başşehri ve önemli bir ticâret merkezi olan Ninova şehrine peygamber olarak gönderildi. Putlara tapan Ninova halkını senelerce Allahü teâlâya imân ve ibâdet etmeye dâvet etti. Kavmi ona imân etmedikleri gibi birçok ezâ ve cefâda bulundular. Onunla alay ettiler. Fakat Yûnus aleyhisselâm yılmadan ve ümitsizliğe kapılmadan onları hak dine dâvet etti. Allahü teâlânın azâbıyla korkuttu. Fakat Ninova halkı, ''Tek bir kişinin hatırı için azap inip herkesi yok edecekse müsâde et bu azap gelsin.'' deyip alay ettiler. Yûnus aleyhisselâm kavminin küfürde isrâr etmesine üzülüp onların arasından ayrıldı. Allahü Teâlâ ona vahyedip; ''Kullarımın arasından ayrılmakta acele ettin. Geri dön, kırk gün daha onları imâna çağır.'' buyurdu. Yûnus aleyhisselâm bu ilâhi emir üzerine kavmine döndü ve onları hak dine dâvete devâm etti. Otuz yedi gün aralarında kaldı. Kavmi yine inanmadı. Bunun üzerine Yûnus aleyhisselâm ''O hâlde üç güne kadar başınıza gelecek azâbı bekleyin deyip Ninovadan ayrıldı. Dicle Nehri kenarına vardı. Fakat buraya Allahü Teâlâdan emir almadan gelmişti.Çünkü Rabbi ona kırk gün onların içinde kal demişti o ise otuz yedi gün kalmıştı. Dicle Nehri kenarındayken yolcularla dolu olan bir gemiye bindi. Gemi hareket edip kıyıdan uzaklaştı. Gemi bir müddet seyrettikten sonra durdu ve kımıldamaz oldu.Hava da aniden bozuldu denizin dalgaları hırçınlaşmaya başladı. Gemidekiler durumu uğursuzluk kabul edip: ''Burada efendisinden kaçan bir kul vardır. Kur'a atalım o meydana çıkar!'' diye söyleştiler. O zamâna kadar âdetleri kur'a kime isâbet ederse onu cezâ olarak denize atmaktı. (Yûnus da şüphesiz resullerdendi. Hani o, Rabbinden izinsiz kaçıp yolcusunu doldurmuş gemiye kendini atmıştı. Kur’a çekmiş, kur’ada kaybedenlerden olunca denize atılmıştı.(SÂFFÂT-139,140,141))


Âdetleri gereği kur'a çektiler. Kur'a Yûnus aleyhisselâma çıktı. O zaman Yûnus Aleyhisselâm bunun kendisi hakkında ilâhi bir imtihan olduğunu kabul edip tevekkülle; ''O âsi kul benim!'' dedi. Gemidekiler Yûnus aleyhisselâma bakıp sâlih bir kimse olduğunu anlayıp; ''Bu zât köleye benzemiyor!'' diyerek yeniden kur'a çektiler. Kur'a yine hazret-i Yûnus'a isâbet etti. Üçüncü defâ çekilen kur'a da Yûnus aleyhisselâma isâbet etti. Bâzıları; ''Şüphesiz bu kişinin suçu olmalı!'' dediler.Böylece onu denize attılar.


2) Yûnus Aleyhisselâm denize atıldığında çaresiz kalmıştı.Çünkü bir tarafta denizin azgın dalgaları diğer tarafta çakan şimşekler,fırtına ve bardaktan boşalırcasına yağmur.Bütün bu olumsuzlukların yanında kendisini yutmak için yaklaşan bir balık.Şu halde kurtulması imkansız görünüyordu.Kurtulmanın sebepler olarak imkansız olduğu anda bütün sebeplerin sahibi olan Rabbini hatırladı.Rabbine yalvarışa ‘’Senden başka ilâh yoktur, sen noksanlıklardan münezzehsin, Şüphesiz ben haksızlık edenlerden oldum"(ENBİYA 87) yakarışıyla başladı.O’na zarar vermede ittifak etmiş gibi görünen gökyüzü,deniz ve balık hakkında Rabbinden yardım istedi.Böylece Sırr-ı Ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf etti.Şöyle ki:

TEVHiD Birleme. Bir Allah'tan başka ilâh olmadığına inanma
Kainattaki umumi düzen bir elden çıktığının ispatıdır.Nasıl kiKüçük bir köyde iki muhtar bulunsa, köyün nizamı bozulur. Bir nahiyede iki müdür, bir vilayette iki vali bulunsa, kargaşa yaşanır.Aynen öyle de Kainatta sinek kanadından tut,yıldızlara kadar öyle bir nizam var ki eğer zerre miktar müdahale olsaydı nizam bozulacaktı. Halbuki, nazar-ı beşer ne kadar çabalasa şu muhteşem kainatta, hiçbir yerde kusur bulamayacak.Demek bir elden çıkmıştır.Bu inanaca TEVHİD denir.


EHADiYYET : Allah’ın her bir eserindeki birlik tecellisi.Yani nazarımızı umum kainattan bir varlığa çevirseniz yine Allah’ın varlığını göre bilirsiniz.Mesela Yûnus Aleyhisselâm’ı yutacak balığı ele alalım.Balığın kalbinin çalışması göz yapısı ve vücudundaki herhangi bir organı ele alınsa muazzam bir ilim müşahede edilecektir.Madem mükemmellikler tesadüflere verilemez öyleyse bu balığın bir sahibi,bir yaratanı olmalıdır.Onu yaratan da Allah’tır.Bu şekilde Rabbin varlığını bulmayada EHADiYYET denir.


Sırr-ı Ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf etmesi;balığın denizin ve gökyüzünün Yûnus Aleyhisselâm’ın hayatının kurtulması için üzerlerin düşeni yapmalarına denir.Yani Sırr-ı Ehadiyetle gece ,balık ve denize ayrı hitapta bulunulurken Nur-u tevhidle de birbirinden bağımsız bu üç varlığın Yûnus Aleyhisselâm’ın kurtuluşunda beraber hareket etmeleridir.


3)Evet Yûnus Aleyhisselâm’ın durumuna göre bizim durumumuz çok daha hassasadır.Bizim GECEMİZ yani sonumuz meçhuldür.Kainatın Efendisi "Ölen bir nefis ölüm anında Allah’ın bir ve benim Allah elçisi olduğuma şehadet eder, kalbi de bunu tasdik ederse, Allah mutlaka ona mağfiret kılar." Hadis-i Şerifiyle bize verilen hayat emanetinin geri alınma anının nasıl en güzel olabileceğini anlatıyor. Acaba ömrümüzü hüsn-ü hatimeyle bitirebilecek miyiz.Acaba dünya meşgaleleriyle hemdem olduğumuz bir anda aniden gelecek ölüm bizi hazırlıksız yakalayabilir mi?İnsanlığın sultanı(sav): "Ölüp de pişman olmayan yoktur, mutlaka herkes nedamet duyar: İyi yolda olan hayrını daha çok artırmadığı için pişman olur, nedamet duyar. Kötü yolda olan da nefsini kötülükten çekip almadığına pişman olur, nedamet duyar." (Tirmizi, Zuhd 59, (2405).Hadis-i Şerifiyle insanın ölmesiyle dünyadaki her şeyin boş olduğunu esas olanın Allah’a kulluk olduğunu anlayacağını ifade ediyor.Ölüm gelmeden Rabbe yöneliş çok önemlidir.Zira peygamberimiz(sav) dünyayı ebedi zannedip ona sımsıkı sarılan kişinin Rabbi karşısında düştüğü durumu şöyle anlatır: "Kıyamet günü kul (hesap vermek üzere huzur-u ilahiye) getirilir. Allah Teala Hazretleri:

"Ben sana kulak, göz, mal ve evlat vermedim mi?Hayvanları ve ekimi emrine vermedim mi? Seni bunlara baş olmak, onlardan istifade etmek üzere serbest bırakmadım mi? Acaba, benimle bugünkü Şu karsılaşmanı hiç düşündün mü?" diye soracak. Kul da: "Hayır" diyecek. Allah Teali Hazretleri: "Öyleyse bu gün ben de seni unutacağım, tıpkı senin (dünyada) beni unuttuğun gibi!" buyuracak." (Tirmizi, Kiyamet 7, (2430).O gün Rabbin unutacaklarının akıbeti malumdur.
Evet dönüşün imkansız olduğu ahiret yolculuğuna hazırlıksız yakalanma ihtimali insan için hep vardır.

Bizim DENİZİMİZ içinde yaşadığımız toplumdur.Bir tarafta sokaklar günah seli olmuş diğer tarafta televizyon insanların en mahrem hallerini serrişte ederek insanları ısrarla günaha teşvik ediyor.Bütün bunların yanında anne babalar da gaflet içinde.Çocuğunun 20-30 sene hayatını rahat yaşaması için maddi-manevi birçok zorluklara katlanan aileler kendilerine emanet olarak verilen yavrularının ebedi hayatlarını hiç düşünmüyorlar.Toplumda hemen herkes sanki ebedi dünyada kalacakmış gibi dünyaya yapışmış durumdalar.Muhakak gelecek ölüm yüzde yüz yaşanacak hesap günü hiç akla getirilmiyor.İnsanlar büyülenmiş gibi dünyanın peşinden koşuyorlar.Elbette herkesin bu melun ortamdan etkilenme tehlikesi var.

Bizim hûtumuz yani BALIĞIMIZ nefsimizdir. Yûnus Aleyhisselâm balığın yutmasıyla ölseydi ne olurdu. Dünyada beş on sene daha yaşamamış olurdu.Zaten sonunda ölüm yine onu yakaladı.Peki onun balığına mukabil bizim nefs-i emaremiz bizi yutarsa.Yani bütün kötü emellerine bizi mahkum ederse.Ebedi hayatımız mahv olacak.Bir çakmağın ateşinden vaveyla eden insan eğer Allah’ın emirlerini nefsinin isteklerinden geride tutarsa‘’Onların varacakları yer cehennemdir ve orası ne kötü bir yerdir’’.(Enfal 73) ayetinde ifade edilen cehhennme girecektir.Evet insan nefsinin isteklerine baş kaldıra bilmelidir ki Allah’ın rızasını kazanabilsin.
Bu konuyla alakalı Efendimiz(sav) kifl kıssasını anlatır; İbnu Ömer radiyallahu anhuma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Sizden önce yasayanlar arasında Kifl adında biri vardı. Bildiğinden hiç şaşmazdı. İhtiyaç içinde olduğunu bildiği bir kadına gelerek, altmış dinar verdi. Kadından kam almak üzere teşebbüse geçince kadın, titredi ve ağladı. "Niye ağlıyorsun?" diye sorunca, kadın:
"Bu benim hiç yapmadığım (haram) bir amel. Bu günaha beni razı eden de fakrımdır!" dedi. Adam da:
"Yani sen simdi Allah korkusuyla mi ağlıyorsun? Öyleyse, Allah'tan korkmaya ben senden daha layıkım! Haydi git, verdiğim para da senin olsun. Vallahi ben bundan böyle Allah'a hiç asi olmayacağım!" dedi. Adam o gece oldu. Sabah, kapısında şu yazılı idi:
"Allah Kifl'i affeti etti!"
Halk bu duruma şasırdı kaldı. Allah o devrin peygamberine Kifl'in durumunu vahyen bildirinceye kadar şaşkınlık devam etti." (Tirmizi, Kiyamet 49, (2498).

Nefsimiz bize cenneti kazanmada imtihan edilmek için verilmiştir.Tıpkı üniversiteyi kazanmamız için verilen soru kitapçıkları gibi.Eğer biz onu isteklerimize boyun eğdirirse cennete gideriz.

4)Madem son nefesimizi kelime-i şehadet getirerek vereceğimizi şimdiden bilmek elimizde değil.Madem toplumda bizi günaha sevk eden bütün olumsuzlukları ortadan kaldırmaya muktedir değiliz.Madem nefsimizin istekleri her ne kadar zehirli bir bal gibi bir lezzet verip binler acı verse de(Mesela zina,güzel görünür fakat nesebi gayrisahih nesiller,yıkılan yuvalar,milletin namusundan emin olamaması,zani kişinin topluma rezil olması hatta kendi çocuklarına bile rezil olur.)bizi aldatma ihtimali var.Elbette her şeyin hakimi ve her şeyin sahibi olan Allah’ımızdan bizleri günahlardan koruması için yardım talebinde bulunmalıyız.’’Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız’’(KAF16)Ayetin de de ifade edildiği gibi bize şah damarımızdan daha yakın ve nefsimizin bize fısıldadıklarını bilen Rabbimiz var.Öyleyse Rabbimize rızası dairesinde ömür geçirmemizde bize yardım etmesi için O’na yalvarmalıyız.


5) لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ’’ Senden başka ilâh yoktur’’ cümlesiyle istikbalimize yani ölüm anımıza(çünkü her mümin bu sözün son sözü olmasını ister) سُبْحَانَكَ ‘’sen noksanlıklardan münezzehsin’’ kelimesiyle dünyamıza.Yani senin her şeye gücün yeter.Ahiret hayatımızın zararına olan bütün tehlikelerden ancak sen bizi korursan kurtulabiliriz. اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ‘’Şüphesiz ben zulmedenlerden oldum’’ fıkrasıyla nefsimize.Yani ben günah işlemekle rahat ediyormuş gibi görünsem de aslında sonu cehennem olduğu için nefsime zulmetmiş oluyorum.Çünkü burada aldığı cüzi keyif yüzünden ahirette şiddetli azaba maruz kalacak.

Evet istikamet içersinde olabilmek ancak Kuran’ın gösterdiği yoldadır.Unutulmamalıdır ki Nefsimiz bize cenneti kazanmak için bir imtihan unsurudur eğer onun her istediğine uyarak kontrolü nefse verirsek bizi götüreceği yer ateştir. Eğer Allah’ın bize verdiği iradeyi kullanarak biz nefsimizi kontrol altına alırsak gideceğimiz yer ebedi mutluluk diyarı olan cennettir.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 23 - Hazreti Yunus Aleyhisselam ve Biz

İşte, Hazret-i Yunus Aleyhisselâmın birinci vaziyetinden yüz derece daha müthiş bir vaziyetteyiz. Gecemiz istikbaldir. İstikbalimiz, nazar-ı gafletle, onun gecesinden yüz derece daha karanlık ve dehşetlidir. Denizimiz, şu sergerdan küre-i zeminimizdir. Bu denizin her mevcinde binler cenaze bulunuyor; onun denizinden bin derece daha korkuludur.


Kur'an-ı Kerimde geçen Peygamber kıssaları, hayatımızı tanzim etme açısından büyük önem taşıyor. Hazreti Yunus aleyhisselamın başına gelenlerde bu kıssalardan sadece biri. Allah cc. Yunus aleyhisselamı kavmini izinsiz terketmesinden dolayı bir imtihana tutuyor. Bizlerde hem bu imtihanı Kur'andan okuyor hem de ondan dersler çıkarıyoruz.

Mesela bu kıssada, samimi bir pişmanlığın ve duanın, sebepleri nasıl etkisiz hale getirdiğini görüyoruz. Yine bu kıssada sebeplerin aslında hiçbir tesiri olmadığını görüyoruz. Allah cc. onları bir perde olarak yaratmış ve gerektiğinde de asıl iş görenin, herşeyi idare edenin Kendi Zatı olduğunu bildirmek için, sebepleri etkisiz hale getiriyor. Yine bu kıssada kendi hayatımızla Yunus aleyhisselamın hayatını kıyas ederek o hazretten ne derece daha ziyade Allaha yalvarmak, pişman olmak durumunda olduğumuzu farkediyoruz.


Kıssada Üstad Hazretleri, Hazreti Yunus aleyhisselamın denize düştüğü ve balığın karnına girdiği hali ile bizim hayatımızdaki benzerlikleri nazara veriyor. Yunus aleyhisselamın balığın karnına düştüğü an gece ve fırtınalı bir andı. Denizler dalgalıydı, balık karnında Onu sıkıyordu. Üstad bizim de istikbalimizi tıpkı Hazreti Yunusun o gecesi gibi karanlık olarak nitelendiriyor. Çünkü gaflet heryerimizi sarmış, Allah'ı ve verdiği nimetleri unutmuş herşeyi kendimizden görür olmuşuz. Zamanla gaflet nerden geldiğimizi ve nereye gideceğimizi, neden burada olduğumuzu, bir imtihana tabi tutuluyor olduğumuzu unutturmuş. İşte istikbalimiz bu kıyas itibariyle Hazreti Yunusun o gecesinden yüz derece daha karanlıklı hale gelmiş. Bu kıssa bize unuttuklarımızı tekrar hatırlatıyor. Dünya istikbali için mi yoksa ahiretteki istikbalimiz için mi çalışıyoruz, bunu gözden geçirmemiz konusunda bizi uyarıyor.

Yunus aleyhisselamın içinde bulunduğu deniz bizim dünyamıza benzetiliyor. Nasıl ki onun denizinde ölü balıklar vardı, bizim dünyamızda da her asırda milyonlarca cenazeyi içinde barındırıyor. Gözümüz önünde sürekli gelenlerin gittiğini, baki kalmadığını görüyoruz. Bu kıyas itibariyle Üstad Hazretleri hayatımızın baki olmadığını, gözümüz önündeki ölümü şahit göstererek ihtar ediyor. Kur'andaki bu kıssayı bizim hayatımıza bir kıyas yaparak nasihatte bulunuyor.

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 23 - Hazreti Yunus Aleyhisselam ve Biz


Bizim hevâ-yı nefsimiz, hûtumuzdur; hayat-ı ebediyemizi sıkıp mahvına çalışıyor. Bu hut, onun hûtundan bin derece daha muzırdır.
Çünkü onun hûtu yüz senelik bir hayatı mahveder. Bizim hûtumuz ise, yüz milyon seneler hayatın mahvına çalışıyor.

Yunus aleyhisselamın karnına düştüğü balıkla bizim nefsimiz, benzerlikler taşıyor. Büyük bir fark var ki; balık onu sıkmaya çalışırken dünyadaki fani ömrünü bitirmeye çalışıyordu. Nefsimiz ise sadece dünya değil, ahiret saadetimizi de bitirmeye, mahvetmeye çalışıyor. Dünya hayatı ile ahiret hayatını karşılaştırdığımızda bizim hûtumuzun yani nefsimizin ve nefsimizin isteklerinin, Yunus aleyhisselamın hûtundan kat kat daha zararlı olduğunu görüyoruz.

Yunus aleyhisselamın o günkü durumundan her halikarda çok daha fazla tehlikeler içindeyiz. O bir kere kavmini terkedip böyle bir imtihana tabi tutuldu. Bizler ise günahlar içinde yüzüyoruz. Hal böyle iken Yunus aleyhisselamdan çok daha fazla onun ettiği münacaata, Allahtan medet dilemeye muhtacız.

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

فَنَادٰى فِى الظُّلُمَاتِ اَنْ لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ [SUP]1

[/SUP]
اِذْ نَادٰى رَبَّهُ اَنِّى مَسَّنِىَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ [SUP]2
[/SUP]​
[SUP]
[/SUP]
[SUP]1[/SUP] : “Karanlıklar içinde niyaz etti: ‘Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.’” Enbiyâ Sûresi, 21:87.

[SUP]2[/SUP] : “Rabbine şöyle niyaz etmişti: ‘Bana gerçekten zarar dokundu. Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin.’” Enbiyâ Sûresi, 21:83.


 

teblið

Vefasýz
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 23 - Hazreti Yunus Aleyhisselam ve Biz

küçük bir sorum olacak;

Hz yunus (as) hayatından bizlerin çıkaracağı en büyük ders ne olmalıdır..Hz yunus (as) kıssası insanlığa ne anlatmış olabilir?
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 23 - Hazreti Yunus Aleyhisselam ve Biz

küçük bir sorum olacak;

Hz yunus (as) hayatından bizlerin çıkaracağı en büyük ders ne olmalıdır..Hz yunus (as) kıssası insanlığa ne anlatmış olabilir?

Burdan çıkarılacak en büyük ders benim anladığım kadarıyla, kulun kendi vazifesini yapıp, Allah'ın cc. vazifesine karışmaması. Yunus aleyhiselam bu konuda bize en büyük örneklerden birini teşkil ediyor. Nübüvvet kapısı Efendimiz Hazret-i Muhammed aleyhissalatü vesselam ile kapandı. Ancak tebliğ kapısı kıyamete kadar baki kalacak. Haliyle 14 asır öncesine kadar Peygamberlerin yapmış olduğu tebliğ vazifesini onların yolundan giden bizler yapmakla mükellefiz. Ve bu vazife esnasında karşımıza Yunus aleyhisselam misali engeller, maniler çıkabiliyor. Bu da bizlerin şevkini kırıp vazifeden geri durmamıza neden olabiliyor. Oysa bizim vazifemiz insanları hidayete getirmek veyahut onların bizi onaylamasını beklemek değil. Bu bahsettiğimiz kısım Cenab-ı Hakkın vazifesi. Bizler ise sadece lisanı hal ve kalle tebliğle mükellefiz. Sonucu Allaha bırakacağız. İnsanlar beni dinlemiyor, sözümün tesiri yok, muvaffak olamıyorum gibi düşünceler, hizmetten geri durmaya yönelik mazeretler bizi haklı çıkarmıyor. Çünkü Allah bize öyle bir vazife yüklememiş.

Risale-i Nurda vazifemizi yapmak ve Allahın vazifesini Ona bırakmakla ilgili konuyu çok güzel izah etmiş. Bir kısmını paylaşalım inşallah.


[BILGI]Ey sevaba hırslı ve a’mâl-i uhreviyeye kanaatsiz insan! Bazı peygamberler gelmişler ki, mahdut birkaç kişiden başka ittibâ edenler olmadığı halde, yine o peygamberlik vazife-i kudsiyesinin hadsiz ücretini almışlar. Demek hüner, kesret-i etbâ’ ile değildir.

Belki hüner, rıza-yı İlâhîyi kazanmakladır. Sen neci oluyorsun ki, böyle hırsla “Herkes beni dinlesin?” diye, vazifeni unutup vazife-i İlâhiyeye karışıyorsun?

Kabul ettirmek, senin etrafına halkı toplamak Cenâb-ı Hakkın vazifesidir. Vazifeni yap, Allah’ın vazifesine karışma. Hem hak ve hakikati dinleyen ve söyleyene sevap kazandıranlar yalnız insanlar değildir.

Cenâb-ı Hakkın zîşuur mahlûkları ve ruhanîleri ve melâikeleri kâinatı doldurmuş, her tarafı şenlendirmişler. Madem çok sevap istersin; ihlâsı esas tut ve yalnız rıza-yı İlâhîyi düşün.

Tâ ki senin ağzından çıkan mübarek kelimelerin havadaki efradları, ihlâs ile ve niyet-i sadıka ile hayatlansın, canlansın, hadsiz zîşuurun kulaklarına gidip onları nurlandırsın, sana da sevap kazandırsın.

Çünkü, meselâ sen “Elhamdü lillâh” dedin. Bu kelâm, milyonlarla büyük küçük Elhamdü lillâh kelimeleri, havada izn-i İlâhî ile yazılır. Nakkaş-ı Hakîm abes ve israf yapmadığı için, o kesretli mübarek kelimeleri dinleyecek kadar hadsiz kulakları halk etmiş.

Eğer ihlâs ile, niyet-i sadıka ile o havadaki kelimeler hayatlansalar, lezzetli birer meyve gibi ruhanîlerin kulaklarına girer. Eğer rıza-yı İlâhî ve ihlâs o havadaki kelimelere hayat vermezse, dinlenilmez.

Sevap da yalnız ağızdaki kelimeye münhasır kalır. Seslerinin ziyade güzel olmadığından, dinleyenlerin azlığından sıkılan hafızların kulakları çınlasın!

Lem'alar[/BILGI]
 

teblið

Vefasýz
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 23 - Hazreti Yunus Aleyhisselam ve Biz

Allah (c.c) razı olsun hocam ..Faydalı bir açıklama (sohbet ) olmuş..

Bu kıssadan bize yansıyan da şu oldu ;

İnsan oğlu bu imtihan dünyasında ,sekaratül mevte kadar sürekli nefisle mücadele halinde..İmtihanın gereğide budur zaten;

Ve kul her günah girdabına girdiğinde dönüşün Yanlız ve yanlız Yüce Rahmana olması gerektiğini görmekteyiz bu mubarek kıssada;

Nasuh tevbeleriyle ,Tevbe kapısından hiç ayrılmadan ,hemde tüm acizliğimizle ...bu abd ister peygamber olsun ister sıradan bir mü'min ,şartlar aynı ..Emre itaat etmeyenin sonu aynı ..Çünkü yüce Rahman Adl 'dir amenna;

Amma velakin hazin sonun tek freni nasuh tevbeleri;fakr ve acziyetle.............

bunun en güzel örneği yine Hz yunus (as) ve tevbesinin samimiyeti ve affa mazhar oluşu ....
 

teblið

Vefasýz
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 23 - Hazreti Yunus Aleyhisselam ve Biz

bir sorumdaha olacak ..Daha doğrusu bir istek ;

Hz yunus /as/ Kur'an-ı Kerim'dede geçen duasına değinebilirmiyiz acaba ?İnanıyorum ki bu muhteşem duadan çıkarılacak çok dersler var;

Neydi o mubarek dua hatırlayalım ;

lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü min'ez-zâlimîn...
 

müzahref

Member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 23 - Hazreti Yunus Aleyhisselam ve Biz

bir sorumdaha olacak ..Daha doğrusu bir istek ;

Hz yunus /as/ Kur'an-ı Kerim'dede geçen duasına değinebilirmiyiz acaba ?İnanıyorum ki bu muhteşem duadan çıkarılacak çok dersler var;

Neydi o mubarek dua hatırlayalım ;

lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü min'ez-zâlimîn...

Zaten bu konu baştan sona giriş gelişme sonuç olarak bu duayı anlatıyor.
Allah Razı olsun hepinizden.

"Gaflet ve dalâletimiz sebebiyle aleyhimize ittifak eden istikbal, dünya ve hevâ-yı nefsin zararlarını def edecek yalnız o zat olabilir ki, istikbal taht-ı emrinde, dünya taht-ı hükmünde, nefsimiz taht-ı idaresindedir."

Bu kıssada anlatılan musibetler inanca dair oluşan musibetler mi? İstikbali karanlık görmek, dünyanın emvacı dediği ölümlerden dehşet almak ve heva-yı nefsimizin esiri olup ahiret hayatımızın mahvolması. Bilsem de gaflete düşüp içimin karardığı çok oluyor demek ki bir defa bilmek yetmiyor her zaman anmak lazım çünkü çok çabuk unutuyorum.
لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ
 

müzahref

Member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 23 - Hazreti Yunus Aleyhisselam ve Biz

Sırr-ı Ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf etmesi;balığın denizin ve gökyüzünün Yûnus Aleyhisselâm’ın hayatının kurtulması için üzerlerin düşeni yapmalarına denir.Yani Sırr-ı Ehadiyetle gece ,balık ve denize ayrı hitapta bulunulurken Nur-u tevhidle de birbirinden bağımsız bu üç varlığın Yûnus Aleyhisselâm’ın kurtuluşunda beraber hareket etmeleridir.

Çok teşekkür ederim. Çok güzel anladım :)
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 23 - Hazreti Yunus Aleyhisselam ve Biz

"Gaflet ve dalâletimiz sebebiyle aleyhimize ittifak eden istikbal, dünya ve hevâ-yı nefsin zararlarını def edecek yalnız o zat olabilir ki, istikbal taht-ı emrinde, dünya taht-ı hükmünde, nefsimiz taht-ı idaresindedir."

Bu kıssada anlatılan musibetler inanca dair oluşan musibetler mi?

لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ


İnsanın Cenab-ı Hak'tan gafleti ve dalalette gitmesi, Rabbini unutması, kendisine musibet olarak yeter. Bu da dininden uzaklaşmak anlamına geldiğinden, herhalde dini musibetler sınıfına girecektir..
 

müzahref

Member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 23 - Hazreti Yunus Aleyhisselam ve Biz

İnsanın Cenab-ı Hak'tan gafleti ve dalalette gitmesi, Rabbini unutması, kendisine musibet olarak yeter. Bu da dininden uzaklaşmak anlamına geldiğinden, herhalde dini musibetler sınıfına girecektir..

Peki diğer musibetler de aynı yola çıkmıyor mu?
Mesela bir hastalık veya maddi sorun veya ailesel sorunlar da insanın nazarını karamsarlaştırabiliyor. Belki esasında bu yukardaki sorunlar var fakat bunlar bir felaketle açığa çıkıyor.
Adam ben Allah'a inanıyorum ahirete de, ölümün de hak olduğunu güzel olduğunu biliyorum fakat başıma gelen musibetlerden müteessir oluyorum dese ne dememiz gerekir. Sonuçta her duaya karşılık musibet kalksaydı imtihan bozulurdu. Esasında Allah'a inanan bunlarla üzülmez mi? Öyleyse bunu nasıl söyleriz?
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 23 - Hazreti Yunus Aleyhisselam ve Biz

Peki diğer musibetler de aynı yola çıkmıyor mu?
Mesela bir hastalık veya maddi sorun veya ailesel sorunlar da insanın nazarını karamsarlaştırabiliyor. Belki esasında bu yukardaki sorunlar var fakat bunlar bir felaketle açığa çıkıyor.

Adam ben Allah'a inanıyorum ahirete de, ölümün de hak olduğunu güzel olduğunu biliyorum fakat başıma gelen musibetlerden müteessir oluyorum dese ne dememiz gerekir. Sonuçta her duaya karşılık musibet kalksaydı imtihan bozulurdu. Esasında Allah'a inanan bunlarla üzülmez mi? Öyleyse bunu nasıl söyleriz?

Müzahref kardeşim;

İster gaflet ve dalalet, ister bir musibet veya hastalık her ne olursa olsun, eğer neticesi dinden uzaklaşmak ise, hepsi de dini musibete girer benim anladığım. Gaflet ve dalalet zaten dini musibettir. Hatalıklar ya da normal hayat seyrinin içindeyken birden gelen musibetler (bir yakının ölmesi, malıyla zarar görmesi gibi), eğer şükre ya da sabra vesile olmayıp, isyana ve dinden soğumaya sebeb oluyorsa, bu dini musibet yani insanın dinine gelen musibettir. Bunun haricinde ezanın yasaklanması gibi, dinimizi yaşamamıza mani olan türden şeyler de dine gelen musibetlerdir. Bu bütün müslümanları ilgilendirirken, diğeri insanın bizzat kendini ilgilendiren, kendi imtihanıyla ilgili bir durumdur. Her halikarda müslümanın vazifesi, bu musibetleri iyi okuyup, üzerine düşen vazifeyi en güzel şekilde yerine getirmek ve musibetten istifade etmektir..
 
Son düzenleme:
Üst