kenz-i mahfi
Sorumlu
İNSİCAM (انسجام) (Arapça) Suyun dökülüp devamlıakışı, düzgünlük, sağlam ve ıttırad ile arızasız tertip üzere olmak, devamlı yağmur yağmak, Edebiyatta: Düzgün tertipli pürüzsüz söz, kitabın ifadesi güzelce ve düzgün tertip üzere olmak. manalarına geliyor.
İnsicam kelimesi "seceme" (akıp gitmek, akmak) fiilinden türetilmiştir. İnsicam kelimesi aynı zamanda konuşmada akıcılık, düzen, ahenk, uyum, düşüncede hemfikir olmak manalarında da kullanılmaktadır.
İnsicam kelimesiyle mana olarak hemen hemen aynı olan intizam kelimesi arasında küçük bir fark vardır. İnsicam kelimesi bir şeyin daha çok kevni yani varlıkla ve vücutla ilgili yani maddi yönüyle alakalı olarak düzgün ve sıralı oluşunu ifade ettiği halde, intizam kelimesi bir şeyin daha çok manevi ve cismanilikten uzak, soyutluğa yakın yönünü ifade etmekte kullanılır. Mesela: Bir çekirdeğin içindeki latif ve ince düzen yani programı onun intizamını gösterirken, çekirdekten çıkan ağacın hal ve vaziyetindeki düzgünlük ise insicamı göstermektedir. Hem mesela: Bir şehirdeki idare kanunları ve inzibat düsturları intizamı gösterirken, şehrin binalarının ve görünümünün düzgünlüğü insicamı göstermektedir.
İnsicam kelimesini Kur'an-ı Kerim için kullandığımızda, Kur'an'ın sureleri ve ayetleri arasında hem tenasüp, hem de mükemmel bir insicam vardır. Kur'an'daki insicam, aynı zamanda onun mucize oluşunun bir yönüdür. Kur'an'daki ifadeler öylesine birbiriyle insicam içerisindedir ki onda insanı rahatsız edecek, zevk-i selim sahiplerini usandıracak bir husus yoktur.Kur'an'daki insicamdan kasıt, bütününde anlatılan şeyin en küçük cüzünde de mevcut olmasıdır. Onun içindir ki, Kur'an, Bakara Suresinde, Bakara Suresi Fatiha Suresinde, Fatiha Suresi, Besmele'de, Besmele ise "B" harfinde münderiçtir denilmiştir. Bu hususta ehl-i keşf müttefiktirler. Buna dair Risale-i Nur'da 7. Lem'anın hatimesinde: "Elif Lam Mîm" hem müsemmasını tazammun eden bir isimdir, hem El-Bakara'ya isim, hem Kur'an isim, hem ikisine muhtasar bir fihriste, hem ikisinin enmuzeci ve hülasası ve çekirdeği, hem "bismillahirrahmanirrahim"in mücmelidir." denilmiştir. Onun içindir ki herhangi bir sureye bakarak, bütün Kur'an bu surededir denilebilir. Çünkü Kur'anda öyle bir insicam ve tenasüp vardır ki, en küçük bir sure dahi bütün Kur'an'da anlatılmak istenen esasları havidir.
Kur'an-ı Kerim, 23 senede ayrı ayrı yerlerde, ayrı ayrı sebeplerle ve ayet ayet indirildiği halde, öyle bir bütünlük arzetmektedir ki sanki bir defada indirilmiş gibidir. Evet "Besmele"nin "B" harfi bütün Kur'an için bir çekirdek hükmündedir. Onun için Birinci Söz'de "Biz dahi başta ona başlarız" denilmiştir.
Kur'an ayetleri ve sureleri arasındaki insicamı tamamen gösterebilmek imkansızdır. Öyle münasebetler vardır ki beşer onun idrakinden acizdir. Nasıl ki bir ağacın kökünden, dalından, yaprağına, çiçeğine, meyvesine, budağına kadar bir münasebet vardır ve o ağacın bütünlüğünü bozmaz, öyle de Kur'an aynen bu şekildedir.
Risale-i Nur'da kainatın tefekküründe kullanılan kelimelerden birisi de "insicam" kelimesidir. Çok sık kullanılmamakla birlikte ifade ettiği mana itibariyle fevkalade ehemmiyeti haizdir. Yukarıda denildiği gibi Kur'an'ın en küçük bir cüzü, bütün Kur'an ile alakalıdır ve tenasüp içindedir. Aynı şekilde Kur'an-ı Kebir olan şu kainatın ayetleri hükmünde olan mevcudat sahifelerinin satırları dahi birbirleriyle alakalı ve düzgünlük ve insicam içerisindedir. Kainatta zahiren görünen karmaşıklık ve karışıklık gibi ise de, aslında zerresinden yıldızına kadar müthiş bir düzgünlük yani insicam mevcuttur. Risale-i Nur'da bu hususiyet baştan sona kadar işlenmekte ve bu manaya bir kelime olarak "insicam" konulmaktadır. Onun için insicam kelimesinin neyi ifade ettiğini çok iyi idrak etmek lazımdır.
İngilizce'de "harmony" kelimesiyle (aynı zamanda tevafuk kelimesi için), Fransızca'da "harmonie" İtalyanca'da "armonie", Yunanca'da "armonia" kelimeleriyle ifade edilmektedir.
25. Söz'de: "Hattâ, vahyin bir kâtibi şu âyeti yazarken, daha şu kelime gelmezden evvel, şu kelimeyi söylemiştir. "Acaba bana da mı vahiy gelmiş?" zannında bulunmuş. Halbuki, evvelki kelâmın kemâl-i nizam ve şeffâfiyetidir ve insicâmıdır ki, o kelâm gelmeden kendini göstermiştir." denilmektedir. Bütün Kur'an'da öyle bir hassa vardır ki, kelam gelmeden önce kendini ihsas ettirmiştir." Üstadın inceliğine bakar mısınız, buradaki vahyin katibinin ismini vermiyor, ta ki ona karşı bir su-i zan hissi uyanmasın. O sahabenin ismi "Abdullah bin Sa'd"dır.
(devamı gelecektir....)
İnsicam kelimesi "seceme" (akıp gitmek, akmak) fiilinden türetilmiştir. İnsicam kelimesi aynı zamanda konuşmada akıcılık, düzen, ahenk, uyum, düşüncede hemfikir olmak manalarında da kullanılmaktadır.
İnsicam kelimesiyle mana olarak hemen hemen aynı olan intizam kelimesi arasında küçük bir fark vardır. İnsicam kelimesi bir şeyin daha çok kevni yani varlıkla ve vücutla ilgili yani maddi yönüyle alakalı olarak düzgün ve sıralı oluşunu ifade ettiği halde, intizam kelimesi bir şeyin daha çok manevi ve cismanilikten uzak, soyutluğa yakın yönünü ifade etmekte kullanılır. Mesela: Bir çekirdeğin içindeki latif ve ince düzen yani programı onun intizamını gösterirken, çekirdekten çıkan ağacın hal ve vaziyetindeki düzgünlük ise insicamı göstermektedir. Hem mesela: Bir şehirdeki idare kanunları ve inzibat düsturları intizamı gösterirken, şehrin binalarının ve görünümünün düzgünlüğü insicamı göstermektedir.
İnsicam kelimesini Kur'an-ı Kerim için kullandığımızda, Kur'an'ın sureleri ve ayetleri arasında hem tenasüp, hem de mükemmel bir insicam vardır. Kur'an'daki insicam, aynı zamanda onun mucize oluşunun bir yönüdür. Kur'an'daki ifadeler öylesine birbiriyle insicam içerisindedir ki onda insanı rahatsız edecek, zevk-i selim sahiplerini usandıracak bir husus yoktur.Kur'an'daki insicamdan kasıt, bütününde anlatılan şeyin en küçük cüzünde de mevcut olmasıdır. Onun içindir ki, Kur'an, Bakara Suresinde, Bakara Suresi Fatiha Suresinde, Fatiha Suresi, Besmele'de, Besmele ise "B" harfinde münderiçtir denilmiştir. Bu hususta ehl-i keşf müttefiktirler. Buna dair Risale-i Nur'da 7. Lem'anın hatimesinde: "Elif Lam Mîm" hem müsemmasını tazammun eden bir isimdir, hem El-Bakara'ya isim, hem Kur'an isim, hem ikisine muhtasar bir fihriste, hem ikisinin enmuzeci ve hülasası ve çekirdeği, hem "bismillahirrahmanirrahim"in mücmelidir." denilmiştir. Onun içindir ki herhangi bir sureye bakarak, bütün Kur'an bu surededir denilebilir. Çünkü Kur'anda öyle bir insicam ve tenasüp vardır ki, en küçük bir sure dahi bütün Kur'an'da anlatılmak istenen esasları havidir.
Kur'an-ı Kerim, 23 senede ayrı ayrı yerlerde, ayrı ayrı sebeplerle ve ayet ayet indirildiği halde, öyle bir bütünlük arzetmektedir ki sanki bir defada indirilmiş gibidir. Evet "Besmele"nin "B" harfi bütün Kur'an için bir çekirdek hükmündedir. Onun için Birinci Söz'de "Biz dahi başta ona başlarız" denilmiştir.
Kur'an ayetleri ve sureleri arasındaki insicamı tamamen gösterebilmek imkansızdır. Öyle münasebetler vardır ki beşer onun idrakinden acizdir. Nasıl ki bir ağacın kökünden, dalından, yaprağına, çiçeğine, meyvesine, budağına kadar bir münasebet vardır ve o ağacın bütünlüğünü bozmaz, öyle de Kur'an aynen bu şekildedir.
Risale-i Nur'da kainatın tefekküründe kullanılan kelimelerden birisi de "insicam" kelimesidir. Çok sık kullanılmamakla birlikte ifade ettiği mana itibariyle fevkalade ehemmiyeti haizdir. Yukarıda denildiği gibi Kur'an'ın en küçük bir cüzü, bütün Kur'an ile alakalıdır ve tenasüp içindedir. Aynı şekilde Kur'an-ı Kebir olan şu kainatın ayetleri hükmünde olan mevcudat sahifelerinin satırları dahi birbirleriyle alakalı ve düzgünlük ve insicam içerisindedir. Kainatta zahiren görünen karmaşıklık ve karışıklık gibi ise de, aslında zerresinden yıldızına kadar müthiş bir düzgünlük yani insicam mevcuttur. Risale-i Nur'da bu hususiyet baştan sona kadar işlenmekte ve bu manaya bir kelime olarak "insicam" konulmaktadır. Onun için insicam kelimesinin neyi ifade ettiğini çok iyi idrak etmek lazımdır.
İngilizce'de "harmony" kelimesiyle (aynı zamanda tevafuk kelimesi için), Fransızca'da "harmonie" İtalyanca'da "armonie", Yunanca'da "armonia" kelimeleriyle ifade edilmektedir.
25. Söz'de: "Hattâ, vahyin bir kâtibi şu âyeti yazarken, daha şu kelime gelmezden evvel, şu kelimeyi söylemiştir. "Acaba bana da mı vahiy gelmiş?" zannında bulunmuş. Halbuki, evvelki kelâmın kemâl-i nizam ve şeffâfiyetidir ve insicâmıdır ki, o kelâm gelmeden kendini göstermiştir." denilmektedir. Bütün Kur'an'da öyle bir hassa vardır ki, kelam gelmeden önce kendini ihsas ettirmiştir." Üstadın inceliğine bakar mısınız, buradaki vahyin katibinin ismini vermiyor, ta ki ona karşı bir su-i zan hissi uyanmasın. O sahabenin ismi "Abdullah bin Sa'd"dır.
(devamı gelecektir....)