Canım Üstadım, Kürt olduğunu defalarca belirtmiştir. Bazı risale baskılarında fark ettim ki bu ifadeler özellikle çıkarılmış.
“Ey hürriyet-i Şer’i! Öyle müthiş ve fakat güzel ve müjdeli bir sada ile çağırıyorsun BENİM GİBİ BİR KÜRD’Ü, tabakat-ı gaflet altında yatmışken uyandırıyorsun. Sen olmasaydın, ben ve umûm millet zindan-ı esarette kalacaktık…” (Divanı Harb-i Örfî, S: 82, Tenvir Yayınları)
“Ve cesaret, sadâkat, diyanetin ünvanı olan tabii KÜRDLÜKLE İFTİHAR EDİYORUM. Nasıl ki, zaman-ı istibdadda bu tabii Kürdlük için tımarhaneye düştüm. Divanelerin hekimine dedim:... Ve divanelikle iftihar ediyorum. Ey Kürdler! Tımarhaneyi kabul ettim. Ve Kürdlüğü lekedar etmemek için irâde-i padişahı ve maaş ve ihsan-ı şahâneyi kabul etmedim…" (Nutuklar, 7. Hakikat, S: 265, Tenvir Yayınları)
“BİZ Kİ KÜRDÜZ. Aldanırız, fakat aldatmayız. Bir hayat için yalana tenezzül etmeyiz…” (Divân-ı Harb-i Örfî, Yarı Cinâyet, S: 54, Tenvir Yayınları),
“…Ey bu Cami'deki kardaşlarım ve kırk-elli sene sonraki Âlem-i İslâm Mescid-i Kebirindeki ihvanlarım! Zannetmeyiniz ki, ben bu ders makamına size nasihat etmek için çıktım. Belki buraya çıktım, sizde olan hakkımızı dâva ediyoruz. YÂNİ, KÜRD GİBİ KÜÇÜK TAİFELERİN MENFAATİ VE SAADET-İ DÜNYEVİYELERİ VE UHREVİYELERİ, SİZİN GİBİ BÜYÜK MUAZZAM TAİFE OLAN ARAP VE TÜRK GİBİ HÂKİM OLAN ÜSTADLARLA BAĞLIDIR. Sizin tenbelliğiniz ve füturunuz ile biz bîçâre küçücük kardaşlarınız olan İslâm taifeleri zarar görüyoruz. Hususan ey muazzam ve büyük ve tam intibaha gelmiş veya gelecek olan Araplar! En evvel bu sözler ile sizinle konuşuyorum. Çünki, bizim ve bütün İslâm taifelerinin üstadlarımız ve imamlarımız ve İslâmiyet'in mücâhidleri sizlerdiniz. Sonra muazzam Türk Milleti o kudsî vazifenize tam yardım ettiler…” (Hutbe-i Şamiye Sayfa; 118, Tenvir Yayınları)
Bediüzzaman Hazretleri’nin 1920’lerin başında yazdığı bir makalesi:
“…BEDİÜZZAMAN-I KÜRDÎ’NİN Fihriste-i Makasadı ve Efkârının Programıdır: Ey şu müşevveş (düzensiz) sözlerimi temâşâ eden (bakan, seyreden) zât! Gayet dikkat ve muhakeme ile mütâlaa et. Yoksa sathî nazardan hasıl olan (yüzeysel bakıştan kaynaklanan) sû-i tefehhüm (kötü anlayış) ve zannınıza helâl etmem. Sen de atla da, okuma… Ben ki; İslâmiyet’e, maârif-i İslâmiye’ye (İslami eğitim-öğretim sistemine), ulemâya, talebeliğe ve Osmanlılığa ve Hilâfet’e ve İttihad-ı Muhammedîye’ye VE KÜRDLÜĞE İNTİSABIM (MENSUP OLMAM) CİHETİYLE...” (Makaleler, S: 269, Tenvir Yayınları)
Üç sene Rusya’da, esaretimde çektiğim zahmet ve sıkıntıyı, burada bu dostlarım bana üç ayda çektirdiler.Halbuki, Ruslar BENİ KÜRT GÖNÜLLÜ KUMANDANI SURETİNDE, Kazakları ve esirleri kesen gaddar adam nazarıyla bana baktıkları halde, beni dersten men etmediler. Arkadaşım olan doksan esir zabitlerin kısm-ı ekserisine ders veriyordum. Bir defa Rus kumandanı geldi, dinledi. Türkçe bilmediği için, siyasî ders zannetti, bir defa beni men etti; sonra yine izin verdi. Hem aynı kışlada bir odayı cami yaptık. Ben imamlık yapıyordum. Hiç müdahale etmediler, ihtilâttan men etmediler, beni muhabereden kesmediler. (13. Şua Denizli Hapisanesi Mektupları)
“…Lütfen, ruh ve hayalinizi misafireten YENİ MEDENİYETE KARIŞMIŞ ASÂBÎ BİR KÜRD TALEBESİNİN hâl-i ihtilâlde olan cesed ve dimağına gönderiniz. Tâ tahtie ile hataya düşmeyiniz…’ (Müdâfâlar, Divan-ı Harb-î Örfi’den Sayfa; 7, Tenvir Yayınları)