Lahika Analizi 54. Kastamonu Lahikası 31.Mektup -

kenz-i mahfi

Sorumlu
Lahika derslerimize Kastamonu Lahikası'nda kaldığımız yerden devam edeceğiz inşaallah. Abdullah Ağabeyimiz gücenmez ümit ediyorum.

[BILGI]
(Ahmed Nazif'in bir fıkrasıdır)
Kıymetli Üstadım,

Yüksek şahsiyetinizin aczi ve fakrı içinde inayet-i Rabbaniye ve rahmet-i İlahiyeyle Kur'an-ı Mucizü'l-Beyânın i'câzlarını güneşin parlak ve keskin şuaları gibi kalblerimize nüfuz ettiren ve hakaik-i diniye ve imaniyenin, dalâlete yüz tutan zayıf ve aciz müminlerin halâsı ve selameti ve hidayete çıkarılmasına hâdim ve kudsi Risale-i Nur'un, elbette bir hâdi ve bu zamanın muhtaç bulunduğu bir sahib-i zuhur namını taşıyacağı şüphesizdir. Binaenaleyh, hem Kur'an'ın tercümanı ve dellalı ve hem de bu Risale-i Nur'un müellif ve hâdim-i yegânesi bulunmanız, hem de aciz ve fakir bir nefer iken manevi hizmetinizle müşiriyet derece-i âliyesine terfi ve tefeyyüze istihkak kesb etmiş bulunmanızdadır ki, Alîm-i Mutlak, Hakim-i Mutlak, Kadîr-i Mutlak olan Zülcelâl Hazretleri, bu kudsi vazife-i âliyeyi, kıymetsiz gördüğünüz, çok kıymetli ve faziletli ve feyizli ve âlî derecelerde yüksek bir dellala tevdi ve nasip ve bilhassa memur etmiştir. Hâzâ min fadli Rabbî.
Biz aciz ve âsi ve günahkâr hizmetkârlarınızı dahi lütuf ve keremiyle irşada ve hidayete siz Üstadımızı rehber ve mürşid ve vasıta buyurmuştur ki, ebedî minnet ve şükranlarımızı edâdan aciz bulunuyoruz.

İşte, Üstadım, çok kıymetli arkadaşımız ve hizmet-i Kur'aniyede kıymetli refikimiz ve şerikimiz Küçük Hüsrev ve Mehmed Feyzi'nin mektubundan, başka yerde ve mahalde mevsimsiz olduğunu idrak ederek, bu hakikî kelimeyi ve mübarek ism-i şerifi Risale-i Nur'a dahi henüz zahiren takmak haddim değildir ve istimalinden hazer ediyorum. Çünkü Üstadımın izin ve müsaadesi olmadıkça bu gibi lâkapların kıymeti olamaz. Ancak Risale-i Nur'dan aldığım ilham üzerine muhitimizde birinciliği ihraz eden bir kardeşimiz olan Feyzi'nin mektubunda bahsedilmesi, sırf hüsn-ü niyet ve fart-ı merbutiyet ve sadâkatten ve ihlastan doğmuştur.

Bu izharın hatasından hâdis olan meşguliyetinize sebebiyet verdiğimden çok müteessir oldum, af buyurunuz. İkaz ve irşad edici nimet ve himmet-i itabınızla af buyurulmasını ve Risale-i Nur'un manevi tokatlarından muhafaza edilmekliğimizi kemal-i hulûsla istirham eylerim.

[/BILGI]
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Bu mektubu tahlil etmeden önce mektubun sahibi olan Ahmet Nazif Çelebi'yi tanımak lazımdır. Bu zat, İnebolulu olup, üstadın en halis ve has talebeleri arasındadır. Oğlu Selahattin Çelebi ile beraber nur hizmetine dahil olup, nurların ilk olarak teksir makinasıyla basılmasını sağlamışlar ve bu yolda canla başla çalışmışlardır. Bu sayede nurların neşrinde yeni bir çığır açılmış oluyordu.

1891 yılında, Kastamonu’nun İnebolu ilçesinde doğdu. Henüz 17 yaşlarındayken, gazetelerin “Bediüzzaman” lâkaplı birinden övgüyle bahsettiğini görmüş, ilk olarak bu gelişme sonucu Üstad Bediüzzaman kalbinde yer etmişti.

Bediüzzaman 1908’de İnebolu’yu ziyarete geldiğinde, yolcu edildiği sırada, çarşıda Nazif Çelebi ile göz göze geldiler. Bir anlık selâmlaşmanın üzerinde bıraktığı sıcak sevgiyi, uzun zaman kalbinde yaşattı. Nihayet 1938 senesinde Üstad’ın Kastamonu’ya sürgüne gönderildiğini haber aldı ve hemen ziyaretine gitti. “Yâ Rab, bana bir mürşid-i kâmil ihsan buyur” dualarının neticesiyle kavuştuğu Risale-i Nurları, ömrünün sonuna kadar bırakmadı ve kendisini Nur hizmetine adadı.

Üstad Bediüzzaman’ı ziyarete gittiğinde beraberinde Dördüncü Şua olan Âyet-i Hasbiye Risalesi’ni getirdi. Bu risâleyi çoğalttı ve daha sonra Kur’ân hizmetinde büyük işler başaracak oğlu Salahaddin’i, bu risâleyi Üstad’a vermesi için gönderdi. Üstad Bediüzzaman, Salahaddin Çelebi’ye birden dokuza kadar Küçük Sözler’i, kendisine de 11. ve 12. Sözleri yazması için verdi ve Selahaddin Çelebi de bunları yazmaya başladı. Bu yolla Nur Risaleleri İnebolu’ya girmiş oldu. Ve bu tarihten sonra İnebolu’da yüzlerce parmak Nurları yazmaya başladı.

Daha sonra oğlu Salahaddin Çelebi’nin İstanbul’da teksir makinesi görüp, satın almasıyla risâleler hızla çoğaltılmaya başlandı. İlk defa, “Kâinat Seyyahının Müşahadeleri” olan Âyetül-Kübra Risalesi (Yedinci Şua) teksirle çoğaltıldı.Böylece Risaleler yazılmaya başlandığı 1926 yılından tam 18 yıl sonra, elle yazım çalışmaları yerini teksir makinesine bıraktı. Artık Nurlar “İnebolu Baskısı” ismini almıştı. Üstad Bediüzzaman bundan dolayı “Ya Rabbi! Bir kalemle beş yüz nüsha yazan Nazif Çelebi ve mübarek yardımcılarını Cennetü’l-Firdevste mes’ûd kıl” diye dua etti.

Bu gibi dualara çokça mazhar olan Çelebiler için Üstad yine şöyle demişti:
“Bu iki zatın, Risale-i Nur’un neşrinde iki yüz adam kadar çalıştıklarını görüyoruz. “

Denizli ve Afyon hapishanelerinde de Üstad Bediüzzaman’la birlikte olan Nazif Çelebi, bütün sıkıntılara rağmen hizmetine burada da devam etti.

Üstad’ın “Sarsılmaz sadakat”te dediği Nazif Çelebi, yaptığı hizmetlerle, Üstad Bediüzzaman’ın ifadesiyle “O mühim mevkide, Âlem-i İslâmın şimal hududunda hizmet-i imaniyenin bir kutbu” haline gelmişti.

Risale-i Nur’un İnebolu kahramanı Nazif Çelebi, 1964 yılında vefat etti.

Bu mektub ve devamındaki 2 mektub yine Ahmet Nazif Çelebiye Aittir. Risale-i Nur'a işaret eden 32.ayetin istihracını keşfeden bu zattır. Anılan mektup, bu mektubun devamında olup, sayfa 43'tedir. Aynı zamanda bu mektub, Barla Lahikası'nın sonunda da aynen geçmektedir.
 
Üst