Lahika Analizi 53:Asâ-yı Mûsâ’-Beşinci Mes'ele

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
.
Bismillahirrahmanirrahim.

Esselamün aleyküm ve rahmetullahi ve berakatühü ebeden daimen.


Bu haftaki Lahika Analizi dersimize Asâ-yı Mûsâ’ Beşinci Mes'ele,den devam ediyoruz insallah. Anladiklarinizi paylasarak katilimlarinizi bekliyoruz kardesler.


[BILGI]


Beşinci Mesele

Gençlik Rehberinde izah edildiği gibi, gençlik hiç şüphe yok ki gidecek. Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat’iyetinde, gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecek. Eğer o fâni ve geçici gençliğini iffetle hayrata istikamet dairesinde sarf etse, onunla ebedî, bâki bir gençliği kazanacağını bütün semâvî fermanlar müjde veriyorlar.

Eğer sefahete sarf etse, nasıl ki bir dakika hiddet yüzünden bir katl, milyonlar dakika hapis cezasını çektirir; öyle de, gayr-ı meşru dairedeki gençlik keyifleri ve lezzetleri, âhiret mes’uliyetinden ve kabir azabından ve zevâlinden gelen teessüflerden ve günahlardan ve dünyevî mücâzâtlarından başka, aynı lezzet içinde o lezzetten ziyade elemler olduğunu aklı başında her genç tecrübeyle tasdik eder. Meselâ, haram sevmekte, bir kıskançlık elemi ve firak elemi ve mukabele görmemek elemi gibi çok ârızalarla o cüz’î lezzet zehirli bir bal hükmüne geçer. Ve o gençliğin suiistimâliyle gelen hastalıkla hastahanelere ve taşkınlıklarıyla hapishanelere ve kalb ve ruhun gıdasızlık ve vazifesizliğinden neş’et eden sıkıntılarla meyhanelere, sefahethanelere veya mezaristana düşeceklerini bilmek istersen, git hastahanelerden ve hapishanelerden ve meyhanelerden ve kabristandan sor. Elbette, ekseriyetle gençlerin gençliğinin suiistimalinden ve taşkınlıklarından ve gayr-ı meşru keyiflerin cezası olarak gelen tokatlardan eyvahlar ve ağlamalar ve esefler işiteceksin.

Eğer istikamet dairesinde gitse, gençlik gayet şirin ve güzel bir nimet-i İlâhiye ve tatlı ve kuvvetli bir vasıta-i hayrat olarak âhirette gayet parlak ve bâki bir gençlik netice vereceğini, başta Kur’ân olarak çok kat’î âyâtıyla bütün semâvî kitaplar ve fermanlar haber verip müjde ediyorlar.

Madem hakikat budur. Ve madem helâl dairesi keyfe kâfidir. Ve madem haram dairesindeki bir saat lezzet, bazan bir sene ve on sene hapis cezasını çektirir. Elbette, gençlik nimetine bir şükür olarak, o tatlı nimeti iffette, istikamette sarf etmek lâzım ve elzemdir.
[/BILGI]




Bu risaleyle ilgili sorular




[NOT]"Haram sevmekte, bir kıskançlık elemi ve firak elemi ve mukabele görmemek elemi gibi çok ârızalarla o cüz’î lezzet zehirli bir bal hükmüne geçer..." cümlesinin izahı nasıldır?

"Eğer istikamet dairesinde gitse, gençlik gayet şirin ve güzel bir nimet-i İlâhiye ve tatlı ve kuvvetli bir vasıta-i hayrat..." Bu cümleyi devamıyla birlikte izah eder misiniz?

"Haram sevmekte, bir kıskançlık elemi ve firak elemi ve mukabele görmemek elemi gibi çok ârızalar,.." bazen helal sevmekte de bu elemler olabiliyor, cümleyi nasıl anlamalıyız?

Üstad'ın gençken işlenen günahların yaşlılıkta pişmanlık vereceğini söylemesi ile, bazı ihtiyarların keşke gençliğimi yaşasaydım, bazı günahları daha fazla işleseydim gibi ifadelerini nasıl telif edebiliriz?
[/NOT]

 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Haram sevmekte, bir kıskançlık elemi ve firak elemi ve mukabele görmemek elemi gibi çok ârızalarla o cüz’î lezzet zehirli bir bal hükmüne geçer..." cümlesinin izahı nasıldır?

Burada kullanılan "haram sevmek" ifadesi, mecazi aşklar için kullanılıyor. Allah insana kalbi, kendi Zatını sevmesi için vermiştir. İnsan ise bu kalbi mecazi sevgililere sarf ediyor. Allah da insana ceza olsun diye sevdiği şeyler üzerinde bir takım azaplar yaratmıştır. En belirgin azap ise mecazi sevgililerin fani olmasıdır. Mevcudat üzerindeki fena ve zeval, sevgiye layık olmadıklarının en büyük ispatıdır.

İnsan bütün şiddeti ile mecazi sevgilisini sever, ama sevdiği şey fani olduğu için, ölümle ayrılıp gidiyor. Bu da seven kişide çok ciddi bir ayrılık acısına dönüşüyor. O aşktaki cüzi lezzete karşılık, ölümle gelen ayrılıkta bin katı acı ve azap çekiyor. Üstad'ın firak eleminden kast ettiği mana budur.

Kıskançlık elemi ise insanın sevdiği şeylerin üzerinde başka nazarların olmasıdır. İnsan bir şeyi sever ve elde etmek ister, ama onu başkaları da sevip talep ettiği için insanda ciddi bir kıskanma hastalığı başlar. Halbuki sevdiği şey onun mülkünde ve tasarrufunda değil ki, başkaların müdahale etmesine meşru kıskançlık duysun. İnsan, kalbini sadece Allah’a tevcih etse, başkaların mevcudat üzerindeki talebi insanı pek etkilemez. Ama mevcudata kalbimizi yöneltsek o zaman niza ve kıskançlık ateşi başlar.

Bir diğer boyutu ise, insan sever ama karşılık görmez. Bu da insan için esaslı bir azaptır. Kara sevda deyip türküler yazılması bu azabın bir terennümüdür. Sevgisine karşılık göremediği için intihar eden çok insanlar vardır. Şu var ki, Allah sevgisinden dolayı intihar eden yoktur. İşte "karşılık görmeme" de insanın kalbini gayri meşru şeylere sarf etmesinin neticesi bir cezadır.

Sorularla risale
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
"Eğer istikamet dairesinde gitse, gençlik gayet şirin ve güzel bir nimet-i İlâhiye ve tatlı ve kuvvetli bir vasıta-i hayrat..." Bu cümleyi devamıyla birlikte izah eder misiniz?



İbadetlerin en güzel ve en sağlam yapılacağı dönem, gençlik dönemidir. İhtiyarlıkta insanın kuvvet ve takati zayıfladığı için, ibadetlerin hakkını tam veremez. Ama gençlikte insan enerjik ve kuvvetli olduğu için, ibadetleri daha bir kolay ve daha bir güzel yapar.

Mesela, namazı çevik ve tadil-i erkanına uygun bir şekilde kılar, sıhhati yerinde olduğu için orucu daha güzel tutar. Ama yaşlılıkta bel büküldüğü, takat kalmadığı için namazın rükünlerini yarım yamalak yapar, oruçta zorlanır, kimi zaman da hiç tutamayıp fidye vermek zorunda kalır. Dini hizmetlere bir küheylan gibi koşturmanın en önemli bir dönemidir gençlik.

İşte gençliğin tatlı ve kuvvetli bir vasıtayı hayrat olması, ibadetlere güç ve takatin en dorukta bir dönem olmasına işaret içindir. Sadece namaz ve oruç için değil, diğer bütün ibadetlerde de gençlik ihtiyarlığa nispetle daha güzel ve daha avantajlı bir çağdır. İnsan cenneti de cehennemi de gençlik döneminde kazanır.
Gençlik zinde ve enerjik bir dönem olduğu için günahlara da müsait bir dönemdir. Bu sebeple cehennem amellerinin büyük bir kısmı, yani günahlar bu dönemde işlenir.

Hapishane, hastane, meyhane gibi yerlerdeki adamlara sorulsa buraya neden düştün diye, hepsi gençliğin taşkınlıkları yüzünden diyeceklerdir. Demek gençlik hayırlı işleri yapmakta kuvvetli bir vasıta olduğu gibi, aynı zamanda şerli işleri yapmakta da kuvvetli bir vasıtadır.

Fakat günahlardan kaçınmak vacip olduğu, vacip de çok sünnetlere mukabil geldiği için, gençlikte kaçındığımız günahların bize kazandırdığı sevapların da daha yüksek olduğunu düşündüğümüzde, bu açıdan da önemli bir hayrat vesilesi olduğu anlaşılacaktır. Bu yüzden hayatımızın en önemli dönemi gençlik dönemidir. Zira Cennet de Cehennem de bu dönemde kazanılıyor.


Sorularla risale
 

Huseyni

Müdavim
.
Bismillahirrahmanirrahim.

Esselamün aleyküm ve rahmetullahi ve berakatühü ebeden daimen.



Madem hakikat budur. Ve madem helâl dairesi keyfe kâfidir. Ve madem haram dairesindeki bir saat lezzet, bazan bir sene ve on sene hapis cezasını çektirir.




Ve aleyküm selam ve rahmetullahi ve berakatühü ebeden daimen.

Helal dairesi, insanın hayattan lezzet alabilmesi için yeterlidir. Hem haram birşeyi reddettiğimizde Allah cc. yerine helalinden lezzetler veriyor insana. Harama girmeye lüzum yok.

Hem haramların insan hayatına çok olumsuz etkileri var. Lezzetin içinde azabını da peşin çekiyor. Üstad yukarıda birkaç misalini vermiş. Daha aklıma gelmeyen çok menfi neticeleri vardır muhakkak. Ahiret boyutu daha da feci.

Bütün bunlara rağmen, insanlar neden haramlara bu kadar rağbet gösteriyor olabilir ?
 

garp

Active member
Asa-yı Mûsâ’nın Beşinci Meselesi’ndeki, ‘Haram sevmekte bir kıskançlık elemi ve firak elemi ve mukabele görmemek elemi vardır’ ne demektir? Açıklar mısınız?”



Her insanda kıskançlık damarı vardır. Keza, sevdiklerinden ayrılma söz konusu olduğunda bundan elem duymayan insan yoktur. Ve keza, sevgisine karşılık görmeyen insan da bundan ıztırap duyar. Bu hisler ve duygular fıtrîdir ve her insanın fıtratında ortak olarak yerleştirilmişlerdir.

Haram seven insan, bu ortak duyguların verdiği ıztıraplarla çok acılar yaşar. Çünkü haramcı, gümrükten mal kaçıran insana benzer. Başka hırsızlar da çıkacak ve aynı mala, aynı anda başka eller de uzanacaktır. Kendisi kadar harama tamah eden başkaları da vardır. Ve işin tehlikeli boyutu: Haram sevmekte hak değil; güç esastır. Güçlü olan, varlıklı olan, yakışıklı olan harama daha çabuk ulaşır ve zayıf olan kıskançlığı ile kahrolur.

Öte yandan, haram sevgi, büsbütün ayrılık demektir. Sevgi bittiği anda ayrılık başlar ve hançerden okunu haramcının kalbine saplar. Keza haram sevmekte, sevdiğin kişinin seni sevme zorunluluğu ve borcu yoktur. Bu bakımdan mukabele etmez. Bu da haram severin yüreğini yakan bir diğer hançerdir.

Fakat helâl ve meşrû sevgilerde bu ıztıraplar yoktur. Çünkü:

1- Helâl sevgide güç değil, hak esastır ve senin nikâhında olan birisine başka eller uzanmaz. Çünkü hakkı yoktur! Bu durumda kıskançlığa gerek kalmaz. (Herkesin kendi eşini harama karşı kıskanması başkadır.)

2- Helâl sevgi meşrû olduğundan ayrılık elemi vermez. Çünkü helâl sevgiler Cennete kadar ve ebedî Cennette dahi yaşanmayı hak eden saygın ve Allah katında makbul sevgilerdir.

Bu bakımdan, helâl sevgilerde fanilik damgası yoktur. Çünkü helâl sevgi, Allah’ın izin verdiği ve razı olduğu sevgi olduğundan, üzerinde ebediyet mührü vardır, insana huzur verir ve insanı harama karşı ilgi duymaktan kurtarır.

3- Helâl sevgide sevdiğin kişi de seni sever. Çünkü sevgin makbuldür. Karşı tarafa zarar verici değildir. Bilakis, karşı tarafı koruyucu ve şefkat edicidir. Bu açıdan, makbul bir sevgi, makbul ölçüler içinde mukabele görür. Bu da kişiye lezzet ve huzur verir. alinti
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
"Haram sevmekte, bir kıskançlık elemi ve firak elemi ve mukabele görmemek elemi gibi çok ârızalar,.." bazen helal sevmekte de bu elemler olabiliyor, cümleyi nasıl anlamalıyız?



Burada "haram sevmek" mecazi aşklar için kullanılıyor. Allah insana kalbi kendi Zatını sevmesi için vermiştir. İnsan ise bu kalbi mecazi sevgililere sarf ediyor. Allah da insana ceza olsun diye sevdiği şeyler üzerinde bir takım azaplar yaratmıştır. En belirgin azap ise mecazi sevgililerin fani olmasıdır. Mevcudat üzerindeki fena ve zeval damgası, bunların sevgiye layık olmadıklarının en büyük ispatıdır.

İnsan bütün şiddeti ile mecazi sevgilisini sever, ama sevdiği şey fani olduğu için ölümle ayrılıp gidiyor; bu da seven kişide çok ciddi bir ayrılık acısına dönüşüyor. O aşktaki cüzi lezzete karşılık ölümle gelen ayrılıkta bin katı acı ve azap çekiyor. Üstad Hazretlerinin firak eleminden kast ettiği mana budur.

Kıskançlık elemi ise, insanın sevdiği şeylerin üzerinde başka nazarların olmasıdır. İnsan bir şeyi sever ve elde etmek ister, ama onu başkaları da sevip talep ettiği için insan da ciddi bir kıskanma hastalığı başlar. Halbuki sevdiği şey onun mülkünde ve tasarrufunda değil ki başkalarının müdahale etmesine meşru kıskançlık duysun. İnsan kalbini sadece Allah’a tevcih etse başkalarının mevcudat üzerindeki talebi insanı pek etkilemez. Ama bizde başkaları gibi mevcudata kalbimizi yöneltsek o zaman niza ve kıskançlık ateşi başlar. O da seveni yakar.

Bir de insan sever, ama karşılık görmez. Bu da insan için esaslı bir azaptır. Kara sevda deyip türküler yazılması bu azabın bir terennümüdür. Sevgisine karşılık göremediği için intihar eden çok insanlar vardır, ama Allah sevgisinden intihar eden yoktur. İşte karşılık görmeme de insanın kalbini gayrı meşru şeylere sarf etmesinin bir neticesi bir cezasıdır.

Helal sevmekte bu azapların hiç birisi yoktur. Zira helal sevmek kalp ile Allah’ın buluşması demektir. Yani kalbinde Allah sevgisi yerleşmiş birisi hiçbir zaman mahlukatı ve mevcudatı bizatihi sevmez, ancak vesile ve vasıta olarak sever. Mesela, baba evladını Allah’ın bir hediye ve ikramı olarak sever ve şefkat eder, aslında evladını değil evlat aynasında Allah’ı sever. Hanımını Allah’ın bir emaneti ve cennette ebedi bir arkadaş olarak sever, bu sevmekte Allah’ın sevgisine su taşır. Malını Allah yolunda cihat etmek için sever, bu sevmek dte Allah sevgisi hesabınadır...

Helal sevmekte firak elemi olmaz, zira arkası kesilmiyor daimi bir memlekete daimi bir hayat için gidiyor. Mesela, gençliğimiz elimizden gitse de cennette ebedisi verileceği için firakı azap vermez. Ama mecazi sevenlerde bu mana olmadığı için firakı tam hisseder.


Sorularla risale
 

Sergerdan

Well-known member
...insanda akıl ve fikir olduğu için, hayvanın aksine olarak hazır zamanla beraber geçmiş ve gelecek zamanlarla da fıtraten alâkadardır. O zamanlardan dahi hem elem, hem lezzet alabilir. Hayvan ise, fikri olmadığı için, hazır lezzetini, geçmişten gelen hüzünler ve gelecekten gelen korkular, endişeler bozmuyor. İnsan ise, eğer dalâlet ve gaflete düşmüş ise, hazır lezzetine geçmişten gelen hüzünler ve gelecekten gelen endişeler o cüz'î lezzeti cidden acılaştırıyor, bozuyor; hususan gayr-i meşrû ise, bütün bütün zehirli bir bal hükmündedir. Demek hayvandan yüz derece, lezzet-i hayat noktasında, aşağı düşer. ( 13 ncü Söz )
 
Son düzenleme:

Sergerdan

Well-known member
"Hasbünallahü ve nimel-vekil"in mertebeleri hakkındadır. Beş Nüktedir.


Birinci Nükte: Bu sözler beşerin acizlik hastalığı ve insanlığın fakirlik marazı için denenmiş bir ilaçtır.


"Allah bize kafidir. O ne güzel vekildir."O, Mucid ve Mevcud-u Baki olduktan sonra, mevcudatın zevale gitmesinin hiçbir önemi yoktur. Çünkü Vâcibü'l-Vücud olan Mucidlerinin bekasıyla, o sevimli varlıklar devam ediyorlar.


O, Sani ve Fatır ı Bakidir. O halde, masnuun zevaliyle mahzun olmamalı. Çünkü; muhabbete vesile olan husus, Saniinde aynen devam etmektedir.


O, Melik ve Malik-i Bakidir. O halde, ayrılık ve gidiş içerisinde tazelenen mülkün zevalinden teessüf edilmemeli.


O, Şahid ve Alim-i Bakidir. Öyle ise, sevgililerin dünyadan kaybolmasına hasret çekilmemeli. Çünkü, onları müşahede eden Zatın ilim ve nazar dairesinde varlıkları devam ediyor.


O, Sahip ve Fatır-ı Bakidir. O halde, güzellikleri takdir edilen şeylerin zevalinden kederlenmemeli. Çünkü, onların güzelliklerinin kaynağı Fatırlarının esmasında devam etmektedir.


O, Varis ve Bais -i Bakidir. O halde, ahbabın firakından dolayı "Ah!" çekilmemeli. Çünkü, onlara varis ve onları tekrar diriltecek olan Zat bakidir.


O, Cemil ve Celil-i Bakidir. O halde, güzel isimlere ayna olan güzel masnuatın zevalinden hüzne düşülmemeli. Çünkü, o esma, aynalarının zevalinden sonra da güzellikleriyle baki kalmaktadır.


O, Mabud ve Mahbub-u Bakidir. O halde, mecazi mahbubların zevalinden elem duyulmamalı. Çünkü, Mahbub-u Hakiki bakidir.


O, Rahman, Rahim, Vedud ve Raûf-ü ü Bakidir. O halde, görünürde nimet veren şefkatli varlıkların zevalinin hiçbir ehemmiyeti yok ve bu yüzden gam çekip meyus olunmamalı. Çünkü rahmet ve şefkati herşeyi ihata eden Zat bakidir.


O, Cemil, Latif ve Atuf ü Bakidir. O halde, o latif ve müşfik mevcudatın zevalinin önemi yok. Bu yüzden, yanılıp, yakınılmamalıdır. Çünkü, bütün o zevale gidenlerin yerini tutacak Zat bakidir. Onlar ise, onun tecelliyatından tek bir tecellinin dahi yerini tutamaz. Onun bu vasıflarıyla devam ve bekası herbir ferdin dünyadaki her nevi sevdiklerinin yerini tutar. "Hasbünallahü ve nimel-vekil."


Evet, dünya ve içindeki şeylerin bekasına bedel, bunların Malik, Sani ve Fatırının bekası bana yeter. [SUP](Dördüncü Şua)[/SUP]
 

pendüender

Well-known member
Bir dakikalık bir hiddet....
Eğer ki , bir insan bir dakikalık bir hiddetle , misal bir cinayet işleyip bunun cezasını çok uzun yıllar dünya hayatında hapisle görüyor ise elbetteki karakayanın üzeründeki kara karıncanın dahi hakkını verecek olan yüce yaradanımız kişioğlunun yapmış olduğu haksız fiillerin de cezasını vercektir.Burda anlamamız gereken nokta kişinin dünyevi hayatta işlediği bir suça , yine bir kişi tarafından verilen ceza hükmü toplum tarfından nasıl kabul görüyor ise yüce yaradanımızın bizlere bahşetmiş olduğu hayat içinde an be an yapılan amellerin de karşılığının bulunacağı olmasıdır.
 

pendüender

Well-known member
Bütün semâvî dinlerin ittifakla haber verdiği “âhiret”i, bilhassa Kur’ân-ı Kerîm, aklî, hissî ve ahlâkî nice delilleriyle tafsîlâtlı bir şekilde izah etmiştir. Cenâb-ı Hak, dünya hayatında varlık sahnesine çıkışımızın hikmetini, Mülk sûresinin 2. âyetinde şöyle beyân eder:

“O, hanginizin daha güzel davranacağını denemek için ölüm ve hayatı yaratmıştır.”
 
Üst