Hâce Musa Topbaş (Sâdık Dânâ) Efendiden İnciler

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Tasavvuf böyle anlaşılır

Tasavvufu yaşadığını zanneden birtakım liyâkatsiz veya kötü niyetli insanların tatbikâtına bakarak onu anlamak imkânsızdır. Zîrâ Tasavvuf, her kantarın çekebileceği bir yük olmadığından, ehil olmayan kimselerin davranışlarında ortaya çıkan muhtevâ ile işin aslı arasındaki muazzam fark, insaf ve mantık ölçüleriyle bakıldığında sathî bir nazarla bile kavranabilir.

Tasavvufu, kaba ölçülerle anlamak imkânsızdır. Zîrâ Tasavvuf, gönül ufkuna âit bir hâdise olup temel harcı aşk ve muhabbettir. Muhabbetten nasîbsiz kimselere o ne kadar anlatılsa fayda vermez. Bu, tıpkı doğuştan gözleri görmeyen bir insana renk târif etmek gibi faydasız bir çaba olur.

İnsan, ne kadar kendi iç âleminin tefekküründen uzaklaşırsa, o nisbette otomat ve taklitçi olmaya mahkûmdur. İçindeki rûhânî âleme güçlü olarak dalamayan, onu tanımayan ve feyz mahrûmu bir insan, etrâfındakileri taklîd eder. Umûmî cereyâna kendini kaptırır. Bir şahsiyet ve karakter vaz edemez.

İlâhî vuslata nâiliyet, gönlü servet, şöhret ve dünyevî endişelerden vazgeçirebilmekle mümkündür.

Tasavvufun hedefi ise, kemâl sıfatlarla muttasıf, noksan sıfatlardan münezzeh ve müteâl olan Allâh'ı kalben de tanıyabilmek, yâni mârifetullâhtır.
musa topbaş
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
tasavvufun gayesi

Tasavvuf, dünyanın süsünden yüz çevirmek, insanların meyil edegeldiği geçici lezzetlerden korunmak, halk ile beraber, Hakk‘a yönelmektir.
Tasavvufun gayesi Hakk’ın rızâsını kazanmak için nefisleri temizlemekten, güzel ahlâk sahibi olmaya çalışmaktan, kısaca Allah ve Resûlü’nün ahlâkiyle ahlâklanmaktan ibarettir.

Önceleri tasavvufun zuhûrunden maksat, ahlâkı güzelleştirmek, nefsi terbiye etmek, yani nefsi dine râm, dini nefs için vicdan kılmak, nefsi dinin hükmü altına sokmak, sâlih ameller ve güzel ahlâk ile süslenmekti.

Hazret-i Peygamber Efendimiz hâtemü’l-enbiyâ olarak gönderilmelerinin sebebini kendileri bizzat şöyle buyurmuşlardır: “Ben mekârim-i ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta, “Hüsnü’l-Huluk”, 8 )

Binâenaleyh tasavvufun ulaşmak istediği gaye, ahlâkın kemâl mertebesine varmak için her hususta Peygamberimizin gittiği ve gösterdiği yoldan yürüyüp, iç ve dış olgunluğu itibariyle insanlığın kemâline en güzel örnek olan Fahr-i Kâinat‘ın hakikî vârisi olmaktır

Devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
tasavvufun gayesi (devamı)

Yine tasavvufta gâye, istîdâdı olanları zühd ve takvâ yolunda istîdâdları nisbetinde tekâmül ettirerek insan-ı kâmil, mükerrem insan, kendini ve Rabbini hakkıyla bilen, Hakk'a yakınlık neşvesini tadan, nefsin düşmanlıklarına mukâvemetle Rabb'e dost olan insan olma yolunda merhaleler kat etmeye teşvik etmektir.

Kur'ân-ı Kerîm'de:
"Biz emâneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (mes'ûliyetinden) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o, çok zâlim ve çok câhildir." (el-Ahzâb, 72) âyetinde buyurulduğu üzere fısk içinde bocalayan insanı "zulm" ve "cehâlet" sıfatından kurtarıp kâmil insan hüviyetine kavuşturmaktır. "Zulm"ün zıddı "adl"dir. Yâni kulun amelinin sâlih olmasıdır. "Cehl"in zıddı ise "ilim"dir. Gerçek âlim olabilmek için zâhirî ilme olduğu kadar, bâtınî ilme de sâhib olmak gerekir.

İmam Gazâlî -rahmetullâhi aleyh-:
"Veresetü'l-enbiyâ, zâhir ve bâtın (kalbî) ilme sâhip olanlardır." buyurmuştur.
devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
tasavvufun gayesi (devamı)

İnsanın kurtuluşa ermesi, nefsindeki kötü sıfatlardan arınmasına, böylece amellerinin "amel-i sâlih"e, ilminin de şahsiyet kazanmasına, yâni "irfan"a dönüşmesine bağlıdır. İşte tasavvuf, bunu temin edebilecek âdâb ve erkânın kavranıp yaşanmasını gâye edinir.

Bu gâyeyi gerçekleştiren evliyâ, yani Cenâb-ı Hakk'ın kendisine dost edindiği velîleri, îmân ve takvâda kemâli yaşayan müstesnâ insanlardır. Cenâb-ı Hak onlardan şöyle bahseder:

أَلا إِنَّ أَوْلِيَاء اللّهِ لاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ الَّذِينَ آمَنُواْ وَكَانُواْ يَتَّقُونَ

"Bilesiniz ki, Allâh'ın dostlarına korku yoktur. Onlar, mahzun da olmayacaklardır. Onlar îmân edip de takvâya ermiş olanlardır." (Yûnus, 62-63)

Kalbde tezâhür eden îmân, kulu bütün bâtıl inançlardan kurtarıp Hakk'a yaklaştırırken, takvâ da kalbi mâsivâdan arındırır. Böyle bir kulun kalbi artık bir nazargâh-ı ilâhî vasfını kazanır. İlâhî hikmet ve esrârın tecellî mekânı olur.
musa topbaş
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
TEVBE ZAMANI ..:: 1 ::..

Allah Teâlâ ve tekaddes hazretleri buyurur:
-Ey mü'minler! Hepiniz Allah'a tevbe edeniz ki, felâh bulasınız. (Nûr 31)
-Ey mü'minler! Bir daha dönmeyecek tevbe ile Allah'a tevbe ediniz. (Tahrim, 8)
-Eğer yasak edildiğiniz büyük günahlardan kaçınırsanız sizin öbür kabahatlerinizi de örter ve sizi şerefli bir mevkie sokarız. (Nisa, 31)
-O, kullarının tevbesini kabul eden, kötü hareketlerini bağışlayan, ne işlerseniz bilendir. (Şûra, 25)

Resûlü ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz buyurdular:
-Kalbime öyle şeyler gelir ki, her gün ve gece yetmiş def'a Allah'a istiğfar ederim.
Ashab-ı Kiram:
-Bizim en büyük derdimiz nedir? dediler.
-Derdiniz günah derdidir, buyurdular. Ashab-ı Kiram:
-Bunun ilâcı nedir?dediler.

Resûlü Ekrem efendimiz:
-Günah işleyenin gece karanlığında dili ile istiğfar etmesidir, buyurdular. (Riyâzü'n-Nasihîn)

-İblis tard edildiği zaman, "izzetine yemin ederim ki, insanların canı bedenlerinde durdukça kalblerinden çıkmam," dedi. Allah Teâlâ da buna karşılık "canları bedenlerinde bulundukça, izzetime yemin ederim ki, tevbe kapısını onlara kapamam" buyurdu.

devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
TEVBE ZAMANI ..:: 1 ::.. (devamı)

Bir hadis-i şerifde:
-Kul vardır ki günah sebebi ile cennete girer, buyurdu.
-Bu nasıl olur ey Allah'ın Rasûlü? dediler.
Buyurdular:

-Günah işler ve sonra pişman olur ve onu hep gözünün önünde tutar, nihayet cennete girer, o zaman şeytan, keşke onu bu günaha sokmasaydım, der. (Kimya-yı Saadet'den)

-Kul günahından tevbe etdiği zaman, Cenâb-ı Hak bu günahı, kiramen kâtibin meleklerine, kulun günah işlediği azalarına ve kulun günah işlediği mekâna ve o zamana unutturur ve böylece de kıyamet gününde o tevbe eden kulun işlediği günah için bir şahid bulunmaz.
-İstiğfar mü'minin sahife-i amâlinde nur gibi parlar. (Ramuz)

Gene buyurdular: (Ebu Hureyre radıyallahu anh'den)
-Bir kimse herhangi bir suretle günah işlemiş duruma düşer fakat hemen peşinden nâdim olub tevbe ve istiğfar eder ve bir daha işlememeğe azmederek "Ya Rabbi, ben bir günah işledim. Beni mağfiret eyle!" derse Allah da şöyle buyurur:

-Kulum bir günah işledi. Hemen peşinden, kendisinin bu günahını afvedebilecek bir Rabbı bulunduğunu düşünerek işlemiş olduğu günahdan dolayı pişmanlık duydu. Tevbe ve istiğfar etdi. Ve bir daha işlememeğe azmetdi. Ben de bu kulumu mağfiret eyledim.

Resûlü ekrem sallallahu aleyhi ve sellem buyurur: (Hazreti Ali radıyallahu anh'den)
-Mahlûkat yaratılmazdan dört bin sene önce, Arş'ın etrafına şöyle yazılmıştır: Ben (Allah) günahlarına tevbe edib imân eden ve salih ameller işleyen, sonra da istikamete gelen kullarımın günahlarını çok mağfiret ediciyim.
devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
TEVBE ZAMANI ..:: 1 ::.. (devamı)

-Göklere kadar yükselen günahı işleseniz de sonra nedâmet etseniz Allah Teâlâ tevbelerimizi kabul eder. (İbn Mâce)

-Gündüz günah işleyenin tevbe etmesi için, Allah geceleyin elini açar (tevbeyi kabul eder) gece günahkâr olanların tevbe etmeleri için de gündüzün elini açar, bu hal güneş batdığı yerden doğuncaya kadar (yani kıyamete kadar) devam eder. (Müslim)

Rasûlü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem buyurur:
-Kul, Allah Teâlâya itaat etdiği zaman Allah ona marifetullahı bahşeder. Taatı terkedince, daha önce vermiş bulunduğu bu marifetullahı geri almaz. Bilakis kıyamet gününde, aleyhinde bir delil olarak kullanmak üzere kalbinde bırakır. Kıyamet günü olunca da kendisine der ki:

-Seni marifetullah ile mümtaz kılmış onu sana bahşetmiştim. Bildiğinle niçin amel etmedin? İlminle niçin âmil olmadın?

-Günahdan tevbe eden kimse günah işlememiş gibi olur. Fakat bir taraftan istiğfar diğer taraftan da günahda ısrar eder ise el-iyazü billah Cenâb-ı Hakk ile istihza eden kimse gibi olur. (Müslim)
devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
TEVBE ZAMANI ..:: 1 ::.. (devamı)

-Mü'min; günahlarını, bir dağ altında oturup da üzerine dağın hemen çöküvereceğinden korkan bir kimse gibi görür. Fâcir ise günahlarını burnunun üzerine konub uçmuş bir sinek gibi görür.

Yahya İbni Muaz kuddise sirruh buyurmuşdur ki:
-Samimi bir tevbenin alâmeti üçdür:
Oruç tutmak için az yemek.
Namaz kılmak için az uyumak.
Hak Teâlâ'yı zikretmek için az konuşmak.

Gene buyurdular:
-Tevbe, günahların hepsini yok eder. Tevbe bunu yaparsa, acaba onun rızası ne yapar? Rızası bunu yaparsa, sevgisi ne yapmaz ki, sevgisi akılları dehşete düşürür, sevgisi bunu yaparsa, dostluğu ne yapmaz ki. Dostluğu ondan gayrı her şeyi unutturur. Dostluğu bunu yaparsa, lütfu ne yazmaz ki?

Cüneyd Bağdâdî kuddise sirruh buyurdular:
-Tevbenin üç mânâsı ve merhalesi vardır:
İlk olarak peşimânlık duymak, ikinci olarak yapılan kötü işi tekrar etmemeye azmetmek. Üçüncü olarak da yapılan haksızlıkları (kul haklarını) helâl etdirib husûmetden arınmaktır.
musa topbaş
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Asıl Olan Gönül Terbiyesi

Bir bayram günü ahbab ziyaretleri arasında Aksaray’daki kardeşimiz Oğuz Aydınol Bey’in pederleri Ali Haydar Aydınol Bey’e uğranıldı.
Misafir odasına girdiğimizde odanın tabandan tavana kadar resimlerle dolu olduğunu gördük.
Bunlar, muhtelif zamanlarda çekilmiş yüzlerce insan sureti idi.

Muhterem Üstazımız-kuddise sirruh– Hazretleri, orada mutad sohbetlerinden birinin açıklamasını yaptılar. Sohbet çok verimli ve huzurlu oldu. Ne duvardaki resimlerden bahsedildi, ne de Muhterem Üstazımızın nurlu yüzlerinde bir neşesizlik, huzursuzluk müşahede edildi.
O muhterem insân-ı kâmil; kalb, gönül mevzuları üzerinde titizlikle dururlardı.

Oradan ayrıldıktan sonra devlethaneye dönünceye kadar da, o mevzu ile alâkalı bir kelâm etmediler. O büyük Allah dostu bilirdi ki, kalb-i selime vasıl olan her şeye vasıl olmuştur. Her şeye kavuşan da, Allah’ın izniyle, her hatalı halini kolaylıkla terk eder. Ve her işi Rabbısının izniyle yerli yerinde olur. Nitekim, bir sene sonra aynı şahıs ziyaret edildiğinde, o duvardaki yüzlerce resmin kaldırıldığını ve onların yerinin Beytullah ve Türbe-i Saadet resimleri ile tezyin edildiğini gördük.

Denilirse ki muhterem üstaz hazretleri, şeriata muhalif bu vaziyeti gördüğü halde niçin emr bi’l ma’ruf, nehy ani’l münker yapmadı?

Cevaben deriz ki: Yüksek derecedeki mürşid-i kâmillerde Allah’ın izniyle tasarruf etme selâhiyetleri vardır. Bu, Cenab-ı Hakk’ın kendilerine bir lütf u ihsanıdır. Onlar, muhatablarının kabiliyetlerini bildikleri için sessizce Cenab-ı Hakk’ın zikrini ilka ederler, yani onunla ihya ederler, diriltirler. Bu sayede sâlik hatasını görür ve tashih etme yoluna gider.
devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Asıl Olan Gönül Terbiyesi (devamı)

Sultanü’l-Ârifîn Muhterem Üstazımız herhangi bir evlâdına;
– Niçin sakal bırakmadın? Yahud sarık sarmadın? Yahud şu başındaki lengeri niye hâlâ taşıyorsun? Gravat takmanın ne lüzumu var? gibi sualler sormazlardı. Çünkü bilirlerdi ki ihlâslı, çalışkan salikler, manevi derslerini yerine getirdikçe, letâiflerinde inkişaf olur. Görüş ve sezişlerinde değişiklikler görülür. Evvelce çok sevdikleri,

ehemmiyet verdikleri şeyler, gözlerinden silinir ve mühim olanları mühim olarak görüp nefislerinde seve seve tatbik ederler. Gururlanarak sakal bırakmazlar, sünnet-i se-niyye olduğunu bilerek, engin bir tevazu ve mahviyet içindedirler. Sakal bırakmayanlara karşı düşmanlık beslemezler.
Hulâsa bilerek yapılanla gâfilâne yapılan bir olur mu?
devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Asıl Olan Gönül Terbiyesi (devamı)

Fakir, üç beş sene evvel, Mescid-i Nebevî’nin geri saflarında oturuyordum. Bir kaç saf ileriye bir Türk hacısı geldi. Giyimi kuşamı pek güzeldi. Bir ara yanına başka bir şahıs oturdu. Ya Lübnan’lı, veya Filistin’li idi. Sakalsızdı. Onunla musafaha yapmak ve yakınlık göstermek istedi. Ne mümkün? Sarıklı şahıs öfkelenmişdi. Kendi

başındaki sarığı ve sakalını eliyle işaret ederek homurdandı ve ona arkasını çevirdi. “Sen ne biçim Müslü-mansın” diye onu ayıbladı. O da cevab vermeyib, edebini muhafaza ederek oradan ayrıldı. Kalbi kırılmışdı, küskündü. Sebebsiz yere kalb kırmak, gönül yıkmak ne kadar mes’uliyetlidir. Halbuki, farzlardan sonra en verimli ibadet mü’min kardeşlerimizin gönüllerine sürür vermekdir. Hazreti

Mevlânâ -k.s.– “Gönül Kibriya’nın nazargâhıdır” buyurur. Bu gibi sözlerin emsali çokdur. Böyle çirkin muamele etmekden ise, o sarığı sarmayıb sakal bırakmasa idi daha isabetli olurdu. Çünkü o kisvenin insana tevazu ve vakar vermesi lâzımdı.
Bir insanın yaptığı ibadet ve bulunduğu hal, onu gurura götürüyor ise, bilmelidir ki, o kemal ehli değildir. İslâmî ahlâk ve edebden nasibi yokdur. Avamın tâ kendisidir.
devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Asıl Olan Gönül Terbiyesi (devamı)

Muhterem Üstazımız kuddise sirruh hazretleri, sâliklerde zuhur eden bazı hususlarla meşgul olmaz ve dinlemezlerdi. Çünkü onun yegâne emeli, onu hakkıyla, kâinatın yaratıcısı olan Halik Teâlâ ve tekaddes hazretlerine bağlamakdı.

Her kalb bir gönül âlemidir. Onun ehemmiyetini idrak edib, kalbe Allah Teâlâ’dan gayrı hiçbir şeyin sevgisini sokmamağa gayretli olunmalıdır ki, lâyıkı veçhile Allah Teâlâ’ya vasıl olunabilsin.

Muhterem Üstazımız, rüya ve kerametlerden ziyade “En büyük keramet, Cenab-ı Hakk’ı görürcesine, ubûdiyyet vazifemizi kemaliyle ifa edebilmekdir” buyururlardı.
musa topbaş
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
.


İHLÂS VE HÜSN-İ NİYET
..:: 1 ::..
Allah Teâlâ ve Tekaddes hazretleri buyuruyor:
"İnsanlar, ihlâsli ibadetden baskasiyla emir olunmadi." (Beyyine :5)
"Hâlis din Allah için olandir." (Zümer:3)

Rasûlü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor:
"Allah Teâlâ buyuruyor ki: Ihlâs benim sirlarimdan bir sirdir. Onu, sevdigim kulun kalbine yerlestiririm."

Ahmed ibn Hadraveyh Allah Teâlâ'yi rüyasinda gördü, buyurdu ki :
-Bütün insanlar benden isterler, yalniz Ebu Yezid beni ister."'

Siblî' yi -kuddise sirruh- rüyada gördüler. "Allah Teâlâ sana ne yapti?" dediler. Dedi ki :
-Bana biraz gazaplandi. Çünkü bir defa dilimden ,"Cenneti kaçirmaktan büyük hangi ziyan vardir?" sözü çikmisti.
Sonra buyurdu ki:
-Hayir öyle degildir. Seni görmeyi kaçirmakdan, daha büyük hangi ziyan vardir. " demeliydim.

Niyet amelin fevkîndedir. Bir kimsenin kulluk niyeti cehennemden korkmak yahud cennet nimetlerine kavusmak olabilir. Cennet için kulluk eden, mide ve fercin kulu olur. Kendisini; mide ve ferç arzularinin bulundugu yere çeker ve götürür.

Cehennemden korkdugu için amel eden, kötü köle gibidir,ancak korkusu yüzünden is yapar. Bunlar her ikisi de Allah için amel yapmis sayilmaz. Begenilen kul, yapdiklarini cennet ve cehennem sebebiyle degil,Allah için yapan kuldur. Bu, bir

kimsenin, sevgilisine , sevgili oldugu için bakmasi, onu sevdigi için olub, altun ve gümüs beklememesine benzer. Altun ve gümüs için bakanin niyeti, altun ve gümüs olur. O halde Allah Teâlâ'nin cemâl ve celâlinin, mahbub ve mâsûku olmayanlar, böyle niyet edemez. Böyle olan kimsenin ibadeti Allah Teâlâ 'nin cemâlinde tefekkür ve onunla münacaat olur. Bunlar hakikatte Allah'in dostlari âriflerdir."

devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
İHLÂS VE HÜSN-İ NİYET ..:: 1 ::.. (devamı)

Kulluk vazifelerimizi Hak celle ve âlâ hazretinin rizasi için yapmaliyiz. Baska maksadlarla yapilan islerde hayir yokdur. Ibadet Allah Teâlâ için yapilirsa, degeri çok büyük olur. Baskalarinin senâsina veyahud ihsanina nail olmak gayesiyle

yapilirsa, bilakis Hak celle ve âlâ hazretlerinin gadabina sebep olur, ki zâhiren kusursuz gibi görünen bu ameller sahibinin cehenneme girmesine bile sebep olur.
Ibâdetler ne niyetle yapilirsa, karsiligi da ihlâs ve niyet ölçüsünde olur. Hâlis bir niyetle vazifesini ifa edenler hem dünya hem de âhiret nimetlerine nail olurlar.

Niyetlerinde samimi olmayanlar ihlâssizliklarinin neticecesi olarak hüsrana ugrarlar.
Allah Teâlâ ve Tekaddes hazretleri, kullarinin hatasiz, ihlâsla yapmis olduklari dis ibâdetlerini mükâfatlandirdigi gibi, kullarinin kalplerinde beslemis olduklari saf, temiz niyetlerini de belki daha ziyadesiyle degerlendirir. Elhamdülillah.
devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
İHLÂS VE HÜSN-İ NİYET ..:: 1 ::.. (devamı)

Allah Teâlâ ve Tekaddes hazretlerini sevmek ve kendisine karsi hüsnü zan sahibi olup, teslim olmak ne büyük seadettir. Keza Fahr-i Kâinat, Esref-i mahlûkat olan Sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin ve Ashab-i Kiram -radiyallahu anhum- hazeratini sevmek kendileri hakkinda iyi niyet beslemek, Rabbimizin bizlere ne güzel ihsanidir. Allah Teâlâ hazretlerinin velilerini sevmek, onlara karsi hürmetli olmak, hüsn ü zan beslemek, tarifi kabil olmiyan büyük besâretdir.

Allah Teâlâ ve Tekaddes hazretleri:
"-Ben kulumun zanni üzereyim", buyurmaktadir.

Cenab-i Hakkin afvinden ümidvar olup hüsn ü zan besleyen bir fâsik, Cenab-i Hakkin rahmetinden ümidini kesen, ye'se düsen bir âbidden Rabbisina daha yakin olmus oluyor.

Seytanin tuzaklarindan birisi de, daima mü'minleri ümidsizlige düsürmek suretiyle kalblerine vesvese vermektir. Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem buyurur:

- Allah Teâlâ rahmeti yüz parça kilmis,doksan dokuzunu kendi yaninda tutup, bir cüz'ünü yeryüzüne indirmistir. Bütün halk, mahlûkat bu bir cüz sâyesinde birbirlerine merhamet ederler. Hatta yavrusunu incitme korkusuyla kisragin ayagini kaldirmasi bu rahmetten dolayidir." (Buhârî, Kitabü'l Edeb)

devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
İHLÂS VE HÜSN-İ NİYET ..:: 1 ::.. (devamı)

Ebû Hüreyre radiyallahu anh'den:

Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem -'den isittim. Buyurdu ki:
-Kiyamet gününde, halkdan ilk sorgulanacak üç kisiden biri, sehid olmus bir kimsedir ki, huzura getirilir. Cenab-i Hak ona ihsan ettikleri nimetleri sayar. O da mazhar oldugu nimetleri ikrar eder, Hak Teâlâ :
-Bu nimetlere mukabil ne yaptin , der. O da :
- Ya Rab senin ugrunda savasdim da sehid düstüm, deyince:
-Hayir, yalan söylüyorsun. Sana cesûr desinler diye savasdin. Nitekim bu söz de söylenmistir, buyurur. Sonra verilen emir üzerine yüzü koyun sürüklene sürüklene cehenneme atilir.
Ikincisi ilim ögrenip ögretmis, Kur'an okumus bir kimsedir ki, bu da celbolunup

Cenab-i Hak ona lütuf ve ihsan buyurdugu nimetleri sayar. O da bu nimetleri ikrar ve itiraf eder. Hak Teâlâ ve Tekaddes hazretleri :
-Bu nimetlere karsilik ne yapdin? der. O da :
-Ya Rab! Ilim ögrendim ve ögretdim,Kur'an okudum, cevabini verince; Cenab-i Hak ve Tekaddes hazretleri:
-Hayir yalan söylüyorsun. Ilmi, sana âlim desinler deye ögrendin. Kur'an'i sana kârî desinler deye okudun. Nitekim bu söz de söylenmistir, buyurur. Verilen emir üzerine yüzü koyun sürüklenerek atese atilir.

Üçüncüsü de Hak Teâlânin kendisine vüs'at verdigi ve türlü servetten ihsan buyurdugu kimsedir ki, huzura getirilir. Cenab-i Hak ona ihsan buyurdugu nimetleri sayar. O da onlari itiraf eder. Cenab-i Hak ve Tekaddes hazretleri :
- Bunlara mukabil ne yaptin? der.
-Ya Rab! Servetimi sirf senin ugrunda, sevdigin yollarda harcadim, deyince:
-Hayir yalan söylüyorsun. Riyâkârsin,bunlari sana cömerd desinler deye yaptin; bu söz de söylenmistir, buyurur. Sonra emrolunup o da sürüklene sürüklene atese atilir. (Riyâzü's-Sâlihîn. Hadisi Müslim rivayet etmistir.)

devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
İHLÂS VE HÜSN-İ NİYET ..:: 1 ::.. (devamı)

Ebu Hüreyre radiyallahu anh'den:

Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem buyurur:
-Aziz ve Celil olan Allah'in rizasini kazanmaya yarayan bir ilmi sirf dünyaligini elde etmek için tahsil eden kimse, kiyamet gününde cennetin kokusunu duymaz. (Riyâzü's-Sâlihîn,
hadisi Ebû Davud rivayet etmisdir.)

Ebû Abdullah b. Câbir b.Abdullah el-Ensârî radiyallahu anh'den:
Bir gazada Rasûlullah ile berâberdik.
Buyurdular ki :
-Hastaliklarindan dolayi Medine'de kalan öyle adamlar vardir ki, her yürüyüsünüzde ve herhangi bir vâdiyi geçtiginizde (niyetleri sâyesinde) sizinle beraberdir. Bir rivayetde "onlar ecirde sizinle müsterekdirler."

Buhârî'nin rivayetine göre, Enes radiyallahu anh söyle demistir:
Peygamberle Tebük Gazvesi' nden dönüyorduk. Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem söyle buyurdu:
-Bir cemaat bizim arkamizda Medine'de kaldilar. Her hangi bir kisiga girer veya bir vâdiyi geçersek onlar bizimle beraberdirler. Onlari mâzeretleri alikoymustur. (Riyâzü's-Sâlihîn, Buhârî ve Müslim'den)
devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
İHLÂS VE HÜSN-İ NİYET ..:: 1 ::.. (devamı)

Imam Ebu'l-Kâsim el-Kuseyrî - kuddise sirruh- rivayet eder:

Horasan Sultan ve kahramanlarindan Saffar ismiyle bilinen Amr bin el-Leys öldükten sonra rüyada görünüp kendisine sorulur:
- Allah sana ne yapdi?

Cevap verir:
- Allah beni afvetti.
- Allah seni ne ile afvetti! Ne is yaptin ki hayatta Allah seni afvetti?
- Günlerden bir gün yüksek bir tepeye çikdim. Orada askerlerimin çoklugundan gurur duydum ve Rasûlullah'in zamaninda vâkî olan savaslara katilsaydim deye duygulandim. Bunun için Allah günahlarimi bagislayarak beni mükâfatlandirdi.

Ömer bin el-Hattab radiyallahu anh'den:

Rasûlü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem buyurur :
"Ameller ancak niyetlere göre degerlenir. Herkesin ancak niyetine göre amelinin karsiligi verilir. " (Buhârî ve Müslim)
Zamanimizdaki insanlarin her hangi bir hadise vukuunda niyetlerinin muhtelif oldugunu müsahede etmekteyiz.

Mesela bir yangin vukuunda, civarda bulunan herkes heyecanla kosarlar. Kimisi kosar, niyetinde samimidir, ihlâslidir. Allah rizasi için kurtarilacak bir kimse veya esya varsa, kurtarmak için, kendini atese atmayi göze alir.
devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
İHLÂS VE HÜSN-İ NİYET ..:: 1 ::.. (devamı)

Kimisi kosar merhametlidir, üzülür, faideli olmak ister, beceriksizdir, elinden bir sey gelmez.

Kimisi olanlari seyretmek için kosar, seyir etmekten adeta zevk alir, üzülmez, hissizdir.

Kimisi, kosar, olanlarin sebebini dahi bilmez, herkes kosusdugu için o da kosar.

Kimisi kosar, kötü niyet sahibidir. Bu hengamede acaba bir sey çalabilir miyim,deye.
Trafik kazalarinda, zelzele ve emsali felâketlerde vaziyet aynidir. Zahiren yani dis görünüse göre, kosusmalar heyecanlar aynidir. Fakat niyetler ayridir.
Hüsnü niyetle yardima kosan, istedigi yardimi yapamasa bile gene temiz niyetinin mükâfatini görür.

Bakiniz o büyük sultan ve kumandan Amr ibni el-Leys zâhiren Fahr-i Kâinat Sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin gazasinda bulunamadigi ve hiçbir yardimi, hizmeti dokunamadigi halde, o, saf, temiz, pürüzsüz niyetiyle Allah Teâlâ ve Tekaddes hazretlerinin rizasini kazaniyor ve mükâfatlandirili yor.
Iman ve niyet temizligi ile manevi dereceler alinir. Her sey Cenab-i Hakkin yardimi ile fethedilir. Iman, samimiyet ve niyet temizligi gene onun en büyük atiyyesidir. O bahsettiginin muhafizi ve yardimcisidir.

Muhterem Üstaz Mahmud Sâmî kuddise sirruh hazretleri asagidaki menkibeyi sik sik tekrar ederlerdi.
Bir gencin içinde Yusuf Hemedânî hazretlerini ziyaret etmek, onun manevi halinden istifade etmek, hem de duâsini almak arzusu vardir

devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
İHLÂS VE HÜSN-İ NİYET
..:: 2 ::..
Nihayet kararini vermis ve bu istegini komsusu terziye açmisti. O da " Ben de gelmek isterim, sebebi ise kalbimde o zâta karsi bir tereddüt var. Bu zât hakikaten Allah'in dostu mu, degil mi?" aslini ögrenmek isterim, dedi.
O gâyenin tahakkuku için yola çikmislar ve bu esnada âlim bir kimse ile karsilasmislardi. Âlim sordu:
-Nereye gidiyorsunuz?

Onlar cevaben:
- Yusuf Hemedânî isminde bir sahis varmis, onu ziyarete gidiyoruz, dediler.
Zâhiri âlim dedi ki:
- Ben de uzun zamandan beri, su adamla karsilasip soracagim suallerle, onu mahcûb etmek isterdim, dedi.

Üçü yola çikdilar, zâhiri halleri ayni, yani ziyaret... Fakat niyetleri degisik.
Genç, temiz saf bir niyetle ziyâret etmek arzusunda.
Terzi sübhesini gidermek niyyetiyle ziyaret etmek arzusunda.
Zâhiri âlim, hasedi sebebiyle, mahcup etmek niyyetiyle ziyaret arsuzunda idi.
Nihayet Allah dostunun bulundugu yere gelmisler, ziyaretçi odasina kabul olunmuslar ve oda kapisi da kapatilmis.

O gâyenin tahakkuku için yola çikmislar ve bu esnada âlim bir kimse ile karsilasmislardi. Âlim sordu:
-Nereye gidiyorsunuz?

Onlar cevaben:
- Yusuf Hemedânî isminde bir sahis varmis, onu ziyarete gidiyoruz, dediler.
Zâhiri âlim dedi ki:
- Ben de uzun zamandan beri, su adamla karsilasip soracagim suallerle, onu mahcûb etmek isterdim, dedi.
Üçü yola çikdilar, zâhiri halleri ayni, yani ziyaret... Fakat niyetleri degisik.
devamı var
 
Üst