Şualar 4. Ders - Sırr-ı Vahdetle Kâinatın Kemâlâtı Tahakkuk Eder...

Eddaî2

Well-known member
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ


Esselamün aleyküm ve rahmetullahi ve berakatühü ebeden daimen.



Derslerimiz devam ediyor inşaallah. Katılımlarınızı bekliyoruz.


[BILGI]Birinci Meyve Hâlik-ı Kâinat olan Zât-ı Akdese baktığı gibi, İkinci Meyve dahi kâinatın zâtına ve mahiyetine bakar.

Evet, sırr-ı vahdetle kâinatın kemâlâtı tahakkuk eder. Ve mevcudatın ulvî vazifeleri anlaşılır. Ve mahlûkatın netice-i hilkatleri takarrur eder. Ve masnuatın kıymetleri bilinir. Ve bu âlemdeki makàsıd-ı İlâhiye vücud bulur. Ve zîhayat ve zîşuurların hikmet-i hilkatları ve sırr-ı îcadları tezahür eder. Ve bu dehşet-engiz tahavvülât içinde kahhârâne fırtınaların hiddetli, ekşi simaları arkasında rahmetin ve hikmetin güler, güzel yüzleri görünür. Ve fenâ ve zevâlde kaybolan mevcudatın neticeleri ve hüviyetleri ve mahiyetleri ve ruhları ve tesbihatları gibi çok vücutları kendilerine bedel âlem-i şehadette bırakıp sonra gittikleri bilinir. Ve kâinat baştan başa gayet mânidar bir kitab-ı Samedânî ve mevcudat ferşten Arşa kadar gayet mu’cizâne bir mecmua-i mektubat-ı Sübhaniye ve mahlûkatın bütün taifeleri gayet muntazam ve muhteşem bir ordu-yu Rabbânî ve masnuatın bütün kabileleri mikroptan, karıncadan tâ gergedana, tâ kartallara, tâ seyyârâta kadar Sultan-ı Ezelînin gayet vazifeperver memurları olduğu bilinmesi ve herbir şey, âyinedarlık ve intisap cihetiyle binler derece kıymet-i şahsiyesinden daha yüksek kıymet almaları ve “Seyl-i mevcudat ve kàfile-i mahlûkat nereden geliyor ve nereye gidecek ve niçin gelmişler ve ne yapıyorlar?” diye halledilmeyen tılsımlı suallerin mânâları ona inkişaf etmesi, ancak ve ancak sırr-ı tevhid iledir. Yoksa, kâinatın bu mezkúr yüksek kemâlâtları sönecek ve o ulvî ve kudsî hakikatleri zıtlarına inkılâp edecek.

İşte şirk ve küfür cinayeti, kâinatın bütün kemâlâtına ve ulvî hukuklarına ve kudsî hakikatlerine bir tecavüz olduğu cihetledir ki, ehl-i şirk ve küfre karşı kâinat kızıyor ve semâvât ve arz hiddet ediyor ve onların mahvına anâsır ittifak edip, kavm-i Nuh (aleyhisselâm) ve Âd ve Semud ve Firavun gibi ehl-i şirki boğuyor, gark ediyor. [SUP]1[/SUP] تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ âyetinin sırrıyla, Cehennem dahi ehl i şirk ve küfre öyle kızıyor ve kızışıyor ki, parçalanmak derecesine geliyor. Evet, şirk kâinata karşı büyük bir tahkir ve azîm bir tecavüzdür. Ve kâinatın kudsî vazifelerini ve hilkatin hikmetlerini inkâr etmekle şerefini kırıyor. Nümune için binler misallerden birtek misale işaret edeceğiz.

Meselâ, sırr-ı vahdetle kâinat öyle cesîm ve cismanî bir melâike hükmünde olur ki, mevcudatın nevileri adedince yüz binler başlı ve her başında o nevide bulunan fertlerin sayısınca yüz binler ağız ve her ağzında o ferdin cihazat ve ecza ve âzâ ve hüceyrâtı miktarınca yüz binler dillerle Sâniini takdis ederek tesbihat yapan İsrafilmisâl ubudiyyette ulvî bir makam sahibi bir acâibü’l-mahlûkat iken; hem sırr-ı tevhidle âhiret âlemlerine ve menzillerine çok mahsulât yetiştiren bir mezraa ve dar-ı saadet tabakalarına a’mâl-i beşeriye gibi çok hasılatıyla levazımat tedarik eden bir fabrika ve âlem-i bekàda, hususan Cennet-i Âlâdaki ehl-i temâşâya dünyadan alınma sermedî manzaraları göstermek için mütemadiyen işleyen yüz bin yüzlü sinemalı bir fotoğraf iken; şirk ise, bu çok acip ve tam mutî, hayattar ve cismanî melâikeyi câmid, ruhsuz, fâni, vazifesiz, hâlik, mânâsız hâdisatın hercümerci altında ve inkılâpların fırtınaları içinde, adem zulümatında yuvarlanan bir perişan mecmua-i vâhiyesi, hem bu çok garip ve tam muntazam, menfaattar fabrikayı mahsulâtsız, neticesiz, işsiz, muattal, karmakarışık olarak şuursuz tesadüflerin oyuncağı ve sağır tabiatın ve kör kuvvetin mel’abegâhı ve umum zîşuurun matemhanesi ve bütün zîhayatın mezbahası ve hüzüngâhı suretine çevirir. İşte [SUP]2[/SUP] اِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ sırrıyla, şirk birtek seyyie iken ne kadar çok ve büyük cinayetlere medar oluyor ki, Cehennemde hadsiz azaba müstehak eder. Her ne ise... Sirâcü’n-Nur’da bu ikinci meyvenin izahatı ve hüccetleri mükerreren beyan edildiğinden, o uzun kıssayı kısa bıraktık.


1 : “Neredeyse öfkeden parçalanacak!” Mülk Sûresi, 67:8.
2 : “Muhakkak ki şirk pek büyük bir zulümdür.” Lokman Sûresi, 31:13.

Şualar[/BILGI]


[TAVSIYE]Benzer derslerimiz: Açıklamalı Risale Dersleri 15 - Tevhid Nazarıyla Bakmak
Açıklamalı Risale Dersleri 34 - Kesretten Vahdete Deliller

Açıklamalı Risale Dersleri 41 - Vahidiyet İçinde Ehadiyet


Diğer derslerimiz: Risale Açıklamalı
[/TAVSIYE]
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Eddaî2

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 44 - Sırr-ı Vahdetle Kâinatın Kemâlâtı Tahakkuk Ede

[NOT]Birinci Meyve Hâlik-ı Kâinat olan Zât-ı Akdese baktığı gibi, İkinci Meyve dahi kâinatın zâtına ve mahiyetine bakar.

Evet, sırr-ı vahdetle kâinatın kemâlâtı tahakkuk eder. [/NOT]


Bir işin idaresine birden fazla el karıştığında o işteki kalitenin düşeceği malumdur. Bir köye iki muhtar verilse, ikisi de ayrı telden çalar, bir köyü ya da bir mahalleyi bile idare edemezler. Çünkü iki tane olduğunda aynı yetkiye sahip olduklarından, her biri kendi keyif ve çıkarlarına ya da anlayışına göre görevini icra edecektir. Bu da anlaşmazlığı netice vereceğinden sağlıklı bir yönetim söz konusu olamaz.

Bunun gibi hangi makamda olursa olsun, bir şirkette iki müdür, bir şehirde iki vali vs. olduğunda idarede zorluklar baş gösterecektir. İki muhtar olduğunda küçük bir köy bile yönetilemezken koca kainatın farklı ellerden çıktığı, birden fazla idarecisinin olduğu düşünülse, elbette aklı olan buna ihtimal vermeyecektir.

Gözümüzle görüyoruz, kainatta bir mükemmellik var. Her şey yerli yerince dizilmiş. Milyarlarca yıldızları, galaksileri, ayı, dünyası, güneşi, denizi, dağları birbiri ile uyum içerisindeler. Bu uyumu Mutasarrıfı’nın bir olmasından başka bir şekilde açıklamak mümkün değildir.

Cenab-ı Hak Celle Celalühü Enbiya Suresi 22. ayette mealen buyuruyor ki; “Eğer göklerde ve yerde Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, ikisi de harab olup giderdi.” Ayetin ve Üstad Hazretleri’nin “Evet, sırr-ı vahdetle kâinatın kemâlâtı tahakkuk eder.” İfadesinden anladığımız, kainatta mükemmellik adına her ne var ise, tek bir İdarecisi, tek bir Müdebbiri, tek bir Mutasarrıfı olduğundandır.
 
Üst