Hadis Sohbetleri 42 : Kıymetini bilemediğimiz iki büyük nimet: "Sıhhat ve Boş Vakit"

memluk

Hatim Sorumlusu
Hadis Sohbetleri 42 : Kıymetini bilemediğimiz iki büyük nimet: "Sıhhat ve Boş Vakit"



بِسْمِاللَّهِالرَّحْمَنِالرَّحِيمِ

Selamünaleyküm Değerli Kardeşlerim;

Bu haftaki Hadis Sohbetleri dersimiz başladı.
Buyrun beraber mütaala edelim, anladıklarımızı paylaşalım inşallah...





[BILGI]
İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır : Sıhhat ve boş vakit.”

( Buhârî)
[/BILGI]





Önceki Derslerimize ulaşmak için TIKLAYINIZ...
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

pendüender

Well-known member
Cevap: Hadis Dersleri 42Kıymetini bilemediğimiz iki büyük nimet "sıhhat ve boş vakit"

Ve aleykümselam...

Rahman ve Rahim olan ALLAH'ın adıyla.

Bu kutsi Hadis-i Şerife binaen;

Yüce Rasulümüz, “İki günü birbirine eşit olan ziyandadır” buyuruyor. Rasulullah Efendimiz her gece yatarken “Allah’ım, beni bir an, bir andan da kısa bir zaman nefsime bırakma” buyururdu. Bizlerin bu karmakarışık ortamda yapacağımız şey, elimizden geldiği kadar Peygamber Efendimizin Hadis-i Şeriflerini okumak ve onları günlük hayatımıza intikal ettirmek olacak.
 

pendüender

Well-known member
Cevap: Hadis Sohbetleri 42 : Kıymetini bilemediğimiz iki büyük nimet: "Sıhhat ve Boş

İbn Müflih (rh.) de der ki: “Ben bazılarını boş görüyorum. Uzun gecelerde boş boş konuşurlar. Lüzumsuz mevzûlarla dolu kitapları okurlar. Gündüzleri ise uyurlar. Ben bunları; gemi onları alıp götürürken aralarında çene çalmaya devam eden, fakat durumdan haberleri olmayan kimselere benzetiyorum. Boş konuşanların sohbetinden Allâh’a sığınırım.”



İnsanoğlunun gaflet ve nisyanı sebebiyle en çok içine düştüğü hatâlardan biri de zaman isrâfıdır.



Hayat, Cenâb-ı Hakk’ın her canlıya bir defâ kullanmak üzere bahşettiği ve muayyen bir zamanla tahdîd buyurduğu son derece kıymetli bir nîmettir. Zamanı, onun değerine en lâyık amellere sarf etmek şarttır. Çünkü hayatta her an yapılabilecek birden fazla iş vardır. Fakat bunların o an için en ehemmiyetli olanlarını öne almak ve diğerlerini de ehemmiyet derecelerine göre sıraya koymak, zamanı gereği gibi kullanabilmek için dikkat edilmesi gereken mühim bir düsturdur.



Son derece kıymetli bir sermâye olan zamanı, boş ve abes şeylerle isrâf etmek, âhiret hayâtını tehlikeye atmaktır. Bu yüzden, gaflet perdelerini aralayabilenler için zaman, hiçbir şeyle kıyaslanamayacak derecede kıymetli bir nîmettir. Cenâb-ı Hak Asr Sûresi’nde:

“Asra (zamana) yemin ederim ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak îmân edip sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnâdır.” (el-Asr, 1-3) buyurmaktadır.

Zamana yemin ile başlayan bu sûrede; îman, amel-i sâlih, hakkı tavsiye ve sabrı tavsiye ile ihyâ edilmeyen zamanların israf edildiği ve bir hüsran vesîlesi olduğu bildirilmektedir. Zamanı hakkıyla değerlendirenlerden istisnâ kaydıyla bahsedilmesi de, insanların bu hususta ekseriyetle aldandıklarına işâret eden acı bir hakîkattir.




Cenâb-ı Hak kullarının zamanı kullanma husûsunda hüsrandan kurtularak ilâhî ikramlara nâil olabilmeleri için şu tavsiyede bulunmaktadır:

“Bir işi bitirince, hemen başka işe giriş, onunla uğraş! Hep Rabbine yönel, O’na yaklaş!” (el-İnşirâh, 7-8)

Yâni ibâdet ve hayırlı işlerin biri bittiğinde hemen diğerine koşmak, herhangi bir zamanın ibâdetsiz ve hayırdan uzak geçmesine fırsat vermemek îcâb eder. Çünkü hayat, bize uhrevî saâdeti kazanmak için verilmiş bir nîmettir. Ölüm ise bir borç senedinin îfâ zamanını gösteren ödeme târihi gibidir.
Tasavvufî terbiyenin en mühim esaslarından biri olan “Vukûf-i Zamânî” de zaman nîmetini çok hassas bir şekilde kullanmanın zarûrî olduğunu ifade etmektedir. Buna göre nefsini tezkiye, kalbini de tasfiye etmek isteyen bir mü’min, ecelin meçhûliyeti dolayısıyla her an kendini muhâsebe mecbûriyetinde bulunduğunun idrâki içinde olup vaktini sâlih amellerle değerlendirmelidir. Lü*zum*suz işleri terk ederek mânâsız konuşmalardan uzak durmalı, yâni Hazret-i Mevlânâ’nın ifadesi ile lisânını “sözün maskarası” olmaktan muhâfaza etmelidir. Zîrâ Cenâb-ı Hak Kur’ânî ifade ile “kurtuluşa eren” mü’minlerin bir vasfını da şöyle beyân buyurmaktadır
:




“Onlar boş ve faydasız şeylerden yüz çevirirler.” (el-Mü’minûn, 3)

“…Boş söz ve işlere rastladıklarında vakarla oradan geçip giderler.” (el- Furkân, 72)




Sâlih bir mü’min, her an kendi iç âleminden haberdâr olup, istiğfar, hamd, şükür ve rızâ hâlinin hangi seviyede olduğunu tefekkür etmelidir. Her bir uzvunda mevcut olan sayısız nîmetleri ve onların şükrünü muhâsebe ederek gafletle tükettiği zamanlar için tevbekâr olmalıdır. Gafletten sakınarak lüzumsuz istikbâl endişelerinden kurtulmalı ve içinde bulunduğu hâlin ihyâsıyla meşgûl olmalıdır. Diğer bir ifadeyle “İb*nü’l-Vakt” yâni ömrünün ve husûsiyle fiilen içinde yaşadığı vaktin kıymetini bilen ve onunla en güzel şekilde âhiretine hazırlık yapan kâmil bir mü’min olmalıdır. Zîrâ zamanın boşa harcanması, en büyük nedâmet sebeplerindendir. Nitekim Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Cennet halkı, başka bir şeye değil, sadece dünyâda Allâh’ı zikretmeksizin geçirdikleri anlara, hasret ve nedâmet duyacaklardır!” (Heysemî, X, 73-74) buyurarak vakitlerin, ebedî hayat sermâyesi olacak hayırlı amellerle değerlendirilmesi gerektiğini hatırlatmıştır. Çünkü nîmetler elden gittiğinde, pişmanlık fayda vermez. O hâlde, fırsat eldeyken hayâtımızı sâlih amellerle değerlendirmek zorundayız. Her uzvun şükrünü hakkıyla edâ etmeye çalışmalıyız. Meselâ lisan nîmetini, kalplerimize şifâ olan zikrullâh ile ihyâ etme gayreti içinde olmalıyız.




Ömrünü ziyân edenlerin feryatlarını ve mâzeretlerinin geri çevrilişini canlandıran şu âyet-i kerîme de, ne kadar ibretlidir:

“Onlar orada imdâd istemek için: «–Ey Yüce Rabbimiz! Ne olur, bizi buradan çıkarıp dünyâya geri gönder de, daha önce yaptıklarımızdan başka, sâlih ameller yapalım!» diye feryâd ederler. Allah Teâlâ onlara şöyle buyurur: «–Biz size, düşünüp ibret alacak ve hakîkati görecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Hem size peygamber de gelip îkâz etti. Öyleyse tadın azâbı! Zâlimlerin hiçbir yardımcısı yoktur!” (Fâtır, 37)

Feridüddîn Attar -kuddise sirruh-, öğütlerinde şöyle buyurur:

“Elden gittikten sonra dört şey geri döndürülemez: Ansızın ağızdan çıkan bir söz, yaydan fırlayan bir ok, olmuş bir kazâ ve boşuna harcanan bir ömür.”




Zamanın kıymetini takdîr edip onu kalbî bir teyakkuz içinde değerlendirmenin mecbûriyetini bildiren hadîs-i şerîflerde şöyle buyrulur:

“Beş şey gelmeden önce beş şeyi ganîmet bil:

İhtiyarlığından önce gençliğini, hastalanmadan önce sıhhatini, fakirliğinden önce zenginliğini, meşgul zamanlarından önce boş vakitlerini ve ölümünden önce hayâtını!” (Hâkim, Müstedrek, IV, 341; Buhârî, Rikak, 3; Tirmizî, Zühd, 25)

“Kıyâmet gününde dört şeyden sorgulanmadıkça, kulun ayakları yerinden kımıldamaz:

1. Ömründen; onu ne ile yok etti?

2. Gençliğinden; onu nerede çürüttü?

3. Malından; onu nereden kazandı ve nereye sarf etti?

4. İlminden; onunla ne yaptı?” (Tirmizî, Kıyâme, 1)


İmam Gazâlî Hazretleri’nin vakit isrâfına karşı şu îkâzı çok ibretlidir:

“Oğul! Farzet ki bugün öldün. Hayâtında geçirdiğin gaflet anlarına ne kadar üzüleceksin. Âh, keşke diyeceksin. Lâkin heyhât!”




Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri de şöyle buyurur:

“Dünyânın bir günü, âhiretin bin yılından hayırlıdır. Zîrâ kazanç ve kayıp keyfiyetleri bu dünyâya âittir. Âhirette artık kazanmak veya kaybetmek yoktur.”




“Zaman zaman hastahanelere giderek hastaları ziyâret et! O muzdaripler gibi hastalıklara müptelâ olmadığını ve üzerindeki sıhhat nîmetini düşünerek hâline şükret!


Cenâb-ı Hak, âyet-i kerîmede buyurduğu vechile,(ölüm) gelinceye kadar kulluk hâlinde bulunmamızı ve müslümanlar olarak can verebilmemizi ihsân eylesin.
Selametle...


(Bu Paylaşımda alıntı mevcuttur.)
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cevap: Hadis Sohbetleri 42 : Kıymetini bilemediğimiz iki büyük nimet: "Sıhhat ve Boş

Cenâb-ı Allah bizleri en mükemmel bir şekilde yaratmış ve bizlere sayılamayacak kadar çok nimetler ihsan etmiştir. Bu nimetleri saymaya kalksak saymakla bitiremeyiz. Bu konuda yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır. “Allah'ın verdiği nimetleri sayacak olsanız bitiremezsiniz; doğrusu Allah bağışlar, merhamet eder.” (Nahl 16/18)


Bu nimetlerin başında İman gelmektedir. Gerçekten insanı insan yapan, diğer varlıklardan ayıran imandır. Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy bu gerçeği şu beytinde ne güzel dile getirmektedir. İmandır ilahi o cevher ki ne büyüktür,İmansız olan paslı yürek sinede yüktür.

İmandan yoksun olan kişinin insanlıktan da yoksun olacağı, Allah’ü Teâlâ’nın insanı en mükemmel varlık olarak yarattığı halde, imandan yoksun olan kişilere insan olarak değer vermediği Kur’anı Kerimde şu şekilde ifade edilmektedir. “Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar.” (Furkan 25/44, A’raf 7/19)İmandan sonra gelen en büyük nimet ise sağlıktır. Rasûlüllah (sav) Efendimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır. “İman müstesna, hiçbir kişiye sıhhatten daha hayırlı bir nimet verilmemiştir.” (Tirmizi H.No: 3553)




.İnsan cemiyet halinde, toplu olarak yaşamak zorundadır. Tek başına yaşaması, bu şekilde hayatını devam ettirebilmesi mümkün değildir. O halde toplu olarak yaşarken bir takım kurallara uymak zorunluluğu vardır. Temizlik kurallarına uymayan sadece kendisinin değil başkasının hayatını da etkiler. Trafik kuralların uymayan sadece kendisinin değil başkalarının hayatını da tehlikeye atar. Araba benim kardeşim ben yolda istediğim gibi araba kullanırım diyemez. Böyle yapan kimsenin kaza yapması ve onlarca masum insanın canına kıyması ya da sakat kalmasına sebep olması kaçınılmazdır. Bu da bir nevi cinayettir. Bu şekilde sorumsuzca davranan başkalarının hakkına saygılı olmayan insanlar toplum tarafından da sevilmez. İnsanın hem kendi sağlığına, hem de başkalarının sağlığına dikkat etmesi gerekmektedir. Yine aynı şekilde çevreyi kirleterek dünyayı yaşanamaz, nefes alınamaz hale getirmek de hem kendisinin, hem de başkalarının hayatını tehlikeye atmak demektir. Bu da en temel insan haklarından yaşama hakkına kastetmek demektir. Oysa bizleri yaratan ve yaşatan Yüce Mevlâmız şöyle buyurmaktadır. “…Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Yaptığınızı güzel yapın; Allah güzel yapanları sever.” (Bakara 2/195)Sağlığımızı korumak için elimizden geleni yapmamız, koruyucu hekimlik konusunda bütün tedbirleri almamız, buna rağmen hastalık gelmiş ise tedavisi için elimizden gelen bütün imkânları seferber etmemiz gerekmektedir. Zira Peygamber Efendimiz bu konuda da şöyle buyurmaktadır. Te­davi olmak ta Allah'ın takdiridir. Tedavi olunuz, zira Cenâb-ı Hak hiçbir hastalık yaratmamıştır ki, devâsını da ya­ratmış olmasın. Sadece biri müstesna (o da yaşlılık)”. (Tirmizi, Tıb, 21, hadis no: 2065; Ebû Dâvud; Tıb, 91, hadis no: 3855; İbn-i Mâce, Tıb, 1, hadis no: 3487)

İnsan genellikle sahip olduğu değerlerin ve nimetlerin kıymetini onlara sahip olduğu esnada anlayamamakta, o nimetleri kaybettiği zaman o nimetlerin ne kadar değerli olduğunu kavrayabilmektedir. Ondan sonra artık ne kadar pişman olsa ve dövünse de eline bir şey geçmemektedir.

Sağlığın yanında kıymetini bilemediğimiz nimetlerden birisi de boş vakittir. Peygamber Efendimiz bu iki nimet konusunda şöyle buyurmaktadır. “İnsanların çoğunun (değerlendirme konusunda) aldandığı iki nimet vardır. Bunlar; sağlık ve boş vakittir.” (Tirmizi 12/177)



.Aslında Müslüman’ın boş vakti olmaz, olmamalıdır. Müslüman boş boş oturmaz. Ya hayırlı işler yapar, ya hayırlı sözler söyler, ya da susup tefekkür eder. O da ibadettir. Dolayısıyla Müslüman her anını ibadet anlayışı içerisinde geçirebilir. Hatta uykusu bile ibadet olabilir. Ameller niyetlere göredir. Kişi “Ben Rabbime ibadet edebilmem için vücudumu dinlendirmeliyim, uykumu almalı ve sağlıklı olmalıyım ki Rabbime huşû içerisinde, aşkla ibadet edebileyim” anlayışı ve niyeti ile istirahat etse, uyusa, uykusu ibadet olmuş olur.

İmam Gazali’nin İhyasında Hadis olarak zikrettiği “Âlim’in uykusu ibadettir.” (Keşfül Hafâ 2 H.No:2865) sözü bu durumu anlatmak için söylenmiş olsa gerek.
Yüce Rabbim bu anlayış içerisinde yaşamayı, sağlığımızın kıymetini bilmeyi, vaktimizi verimli kullanmayı ve değerlendirmeyi nasip eylesin. alinti.
 

pendüender

Well-known member
Cevap: Hadis Sohbetleri 42 : Kıymetini bilemediğimiz iki büyük nimet: "Sıhhat ve Boş

Şeytan ve yolunu izleyen itaatli ordusundan oluşan oyun ve oyalama organizasyonunun çok çeşitli faaliyetleri var. İnsanı doğru yoldan saptırmayı hedefleyerek verdiği telkinlerden biri de boş vakit geçirmeyi güzel görmek. Daha yaygın deyimle ‘zaman öldürmek’. Dünya hayatında şeytanın süslü gösterdiği boş uğraşlar, berrak bir zihinle gereği gibi derin düşünmeyi engeller.

Vaktimizi sıklıkla boş ve yarar sağlamayacak konularla geçiririz. Gün boyu düşündüğümüz birçok şeyin ahiretimiz için yararlı olmadığı çok açık değil mi? Oysa Allah müminleri, “tümüyle boş şeylerden yüz çevirenler” olarak tarif eder. Tümüyle boş şeylerin çapı ise oldukça geniştir. Yarar sağlamayan işler, beyni uyuşturan boş konuşmalar. Kanepede uzanarak elde televizyon kumandası, saatlerce kanal kanal dolaşmak, hiçbir yarar sağlamayan boş programları izlemek. Veya arkadaşlarla saatler süren dedikodular. Hepsinin sonunda da çok önemli şeyler yapılmış gibi, "vakit nasıl geçti bilemedik” demek. En boş söz de bu olsa gerek...

Dinlenen ya da söylenen sözde bir anlam bulunmalı, insana yararı olmalı. Zaman her saniye beklenen sona doğru akarken o her saniye "öldürmek" yerine değerlendirilmeli.

Zaman çok değerli ve en iyi şekilde kullanılması gerekir. Zaman boşa kullanıldığında, insan bedenini yıpratmaya başlar, canını yakar. Zaman insanın aleyhine de görev yapar. Örneğin boş insan "sıkılıyorum" dediğinde, adeta içten içe erimeye başlar. Sıkılmak, bedenin kendi kendine saldırması gibi. Neden sıkılır insan?.. Çünkü bir amacı bir hedefi yoktur. Ancak Allah’ın hoşnutluğunu amaçlar, iyi ve hayırlı işler yaparsa, bedeni enerjisini, gücünü oraya aktarır. Sonucunda da başarı gelir. Samimi inanan insan boş kaldığında yorulur, çalıştığında dinlenir.

Boş vakit yoktur boşa geçen vakit vardır. Mevlana’nın söylediği gibi, bu dünya yaptıklarımızın yankılanıp tekrar bize döneceği bir dağdır, unutmayalım.

"Sağlık ve boş vakit, insanlardan pek çoğunun bunlardan faydalanmak hususunda aldandıkları iki büyük nimettir." [Hz. Muhammed (sav), Buharî, Rikâk 1]
 

pendüender

Well-known member
Cevap: Hadis Sohbetleri 42 : Kıymetini bilemediğimiz iki büyük nimet: "Sıhhat ve Boş

Vaktini boşa geçiren bir insan gereği gibi ölümü, cenneti, cehennemi derin düşünemez. Halbuki mümin, herkes gibi kendisinin de süratle ölüme doğru gittiğini, dünyadaki her şeyin imtihanın bir gereği olarak yaratıldığını aklından çıkarmaması gerektiğini bilir. Bu nedenle Allah’ın gün içinde kendisine gösterdiği acizliklerini düşünüp kendisini Allah’a yaklaştıracak konulara yönelir. Örneğin, Müslümanların Kuran ahlakını insanlara anlatma konusunda verdikleri samimi fikri mücadeleyi gördüğü halde, şeytanın ona süslü gösterdiği hayatı tercih eden, hayatını boş amaçlar uğruna harcayan birini düşünelim. Ahirette, hesap gününde bu kişiye bu yönde çaba harcamak varken, neden boş işlerle vakit geçirdiği elbette ki sorulacaktır. Dolayısıyla mümin bir kişi, hesap gününde böyle bir durumla karşılaşmadan, vicdanını kullanarak böyle bir tavırdan sakınmalıdır.

Kuran’ın, “Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına cehd etmiyorsunuz (çaba harcamıyorsunuz)?” (Nisa Suresi, 75) ayetinde bildirildiği gibi, müminler hayatlarını, Allah’ın razı olacağı umulan şekilde Allah’ın rızası için çalışarak, tebliğ yapıp, derin düşünerek, İslam ahlakını yaymak için çaba göstererek geçirmelidirler.

Bu gerçeğin bilincinde olan bir kişinin tek bir anını bile boşa geçirmemesi Allah’ın rızasına uygun olandır. Kuran’da bu yönde samimi çaba gösteren müminler şöyle müjdelenmişlerdir:

“İman edip salih amellerde bulunanları müjdele. Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: “Bu daha önce de rızıklandığımızdır” derler. Bu, onlara, (dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur. Orada, onlar için tertemiz eşler vardır ve onlar orada süresiz kalacaklardır.” (Bakara Suresi, 25)

Müminler Dünyada Kendilerine Verilen Zamanın Çok Değerli Bir Nimet Olduğunun Bilincindedirler

Yüce Allah’ın samimi iman eden kullarına vaat ettiği cennet nimetleri, bir insanın dünyada elde edebileceği her şeyden çok daha üstün ve kıymetlidir. Bu nedenle müminler kendilerine sunulan ve ne zaman biteceği yalnızca Rabbimiz tarafından belirlenen ömürlerini, Yüce Allah’ın rızasını kazanmaya ve sonsuz cennet hayatına layık olmaya adarlar. Bu amaçla Yüce Allah’ın rızasını kazanacak salih amellerde bulunmaya büyük bir özen ve titizlik gösterir, vakitlerini daha iyi kullanmak için ince hesaplar yaparlar. Örneğin, günlük rutin işlerini pratik bir şekilde yaparak, bunlara harcadıkları zamanı ellerinden geldiğince azaltırlar, güne erken başlar veya yapacaklarını bir gün önceden planlarlar. Ahiret günü, yapmış oldukları her salih amelden Allah’ın razı olacağını umdukları için kendilerine nimet olarak sunulan işleri ertelemez ve büyük bir şevkle hemen yaparlar.

Müminler zamanlarını Allah’ın rızasına uygun olarak değerlendirmenin büyük bir ecir kaynağı olduğunu bildiklerinden daima Rabbimiz’in “Şu halde boş kaldığın zaman, durmaksızın (dua ve ibadetle) yorulmaya-devam et.” (İnşirah Suresi, 7) hükmüne uygun şekilde hareket ederler.

Bediüzzaman’ın hayatı Müslümanlara zamanlarını Allah’ın rızasına uygun değerlendirmeleri konusunda yol gösterecek çok hikmetli bir örnektir...

Bediüzzaman Said Nursi dünya nimetlerini hep eksiklikleriyle birlikte düşünmüş, eksiksiz olanın ise ancak ahirette olduğunu bilerek hareket etmiştir. Bu nedenle vaktini dünyaya yönelerek gereksiz yere harcamamış ve önündeki zamanın tümünü ahiretini kazanmaya ayırmıştır. Allah’ın ona verdiği imkanların tümünü O’nun rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmak için harcamıştır. Nitekim Bediüzzaman Hazretleri’ne yaşarken çok zulüm yapılmıştır. Bediüzzaman Hazretleri’nin içinde bulunduğu ortamda yaşayan ve iman etmeyen birçok insan, tüm vaktini kendisini bu zulümden kurtarmaya, öldürülmekten korunmak için tedbirler almaya, kaçmaya ya da saklanmaya ayırırdı. Örneğin Said Nursi Hazretleri’ni çok kez zehirlemeye çalışmışlardır. Hatta bir keresinde hayatı mucize eseri kurtulmuştur. Böyle bir durumdaki insanların çoğu, çevresindekilerden kaçar, kimseyle konuşmak istemez, ikram edilenleri geri çevirir, evinden dışarı hiç çıkmamaya özen gösterir, sürekli korku ve tedirginlik içinde yaşarlar. Bütün vakitlerini kendilerini korumak için tedbir almaya ayırır ve tüm dikkatlerini kendi yaşamlarını devam ettirmeye yöneltirler. Ancak Bediüzzaman Hazretleri gereken tedbirleri aldıktan sonra Allah’a tevekkül etmiş, Allah’ın dilemesi dışında kendisine kimsenin zarar veremeyeceğini bildiği için dikkatinin ve vaktinin tümünü İslam dinine hizmete ayırmıştır.

İnsanlardan kaçmak yerine aksine insanlarla görüşebilmek, konuşabilmek, onlara tebliğ yapabilmek, tavsiyelerde bulunmak ve onları uyarmak için elinden geleni yapmıştır. Sahip olduğu tüm imkanları müminleri ve mazlum insanları korumaya, Allah’ın dinini tebliğ etmeye ayırmıştır.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cevap: Hadis Sohbetleri 42 : Kıymetini bilemediğimiz iki büyük nimet: "Sıhhat ve Boş

İbni Abbas (r.a.)’dan dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu:

“İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.” (Buhârî, Rikak 1)


Dünya insanlar için imtihan yeridir. İmtihan dünyasında insanın sınırlı bir ömrü vardır. Ömür, her birimizin dünya pazarında kalma süresidir. Onu takdir eden ise Yüce Rabbimizdir. Bizim bu süreyi ne tayin etme ne de bilme imkânımız vardır. Her geçen saniye ömür sermayesinden bir eksilme yaparak ömrü bitirip ölüm noktasına doğru hızla ilerletmektedir. Bizler bu hakikatin idrakine çoğu kez kulak vermeyerek sınırlı bir ömre uzun emelleri sığdırmak için gayret sarf etmekteyiz.

Bir ömür içerisinde neler olmalıdır? Ya da bir ömür nasıl geçirilirse mutluluğa ulaşılır? Mutluluk nedir?

İsterseniz son sorumuzla işe başlayalım. Mutluluk; ilk bakışta belki dünyada her şeye sahip olma gibi anlaşılsa da, dünyada her şeye sahip olanların mutlu olmadıkları da aşikârdır. O zaman kul için mutluluk kulluk ile mümkündür. Nitekim Allah Teâlâ, “Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur” (Ra’d Suresi, 28) “Secde et ve Rabbine yaklaş” (Alâk suresi, 19)
buyurarak “Allah’a kul olma” vasfı en büyük mutluluk olarak ifade edilmiştir.

Asıl mutluluk kulluk olunca ömür de kullukla geçirilirse bir şeyler ifade eder. Kulluğun tezahürü de inanç ve amellerle ortaya konulur.

Yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi ömür sınırlıdır. Bir gün mutlaka son bulacaktır. Öyle ise bu ömrü iyi değerlendirip ebedi mutluluğa kavuşmak bizlerin ideali olmalıdır.

Onun için mü’minlerin geçireceği boş vakti olmamalıdır. Dinimiz de gayesiz ve faydasız vakit geçirmeyi hoş görmemiştir. Boş vakit ve sıhhat, değerlendirilmesi gereken en önemli nimetlerdendir.

Manasız işler ile meşgul olan kimse vaktini boşa harcamakla zarar etmektedir. "Faydasız şeyleri terk etmesi bir kimsenin iyi müslüman olduğunun alâmetlerindendir" (et-Terğib ve't-Terhib, IV/319) buyuran Efendiler Efendisi iyi bir müslümanın nasıl olması gerektiği konusunda bize bir yol çizmiştir. Bu bağlamda boş vakitler muhakkak dünya ve âhirete faydalı olacak bir işle doldurulmalıdır.

Allah'ın zikri olmayan her şey, ya faydasız işler veya vakti boşa geçirmektir. Gündüzü koşuşturma, gecesi televizyon işgali altında geçen bizler, manevî hayatı için değerlendirebileceği boş vakte, ya da vakitlerini bu manevî mutluluğu için kullanmaya ne kadar muhtaçtır? Oysaki bazen namaz kılmak için veya diğer kulluk vazifelerimizi yerine getirmek için veya dinimizi daha iyi öğrenmek için oluşturulan meclislere katılmamak için bahanelerle boş vaktimizin olmadığını söyleyerek kendimize karşı dürüst olmamaktayız.

Her insanın rızkını kazanması için, yorulan vücudunu dinlendirmesi için ayıracağı bir zamanı olduğu gibi dünya ve ahiret mutluluğu olan kulluk vazifesini yerine getirmesi için de bir zamanı olmalıdır. Hafta içinde hafta sonlarında ve yaz günlerinde boş zamanlarımız mevcuttur. Bu vakitleri dinimizi öğrenmeye öğrendiklerimizle amel etmeye gayret etmek en güzelidir. Kur’an okumasını öğrenmek ve anlamaya çalışmak, Efendimiz (s.a.v.)’in yaşayışını, hadislerini öğrenmek ve yaşayışımızı O’nun yaşayışına benzetmeye çalışmak için gayret sarf etmek, bu hususlarda yapılan sohbetlere devam etmek nefsimizin kötü ahlâklarının izale olmasına yardımcı olup bizleri yanlış yollardan alıkoyduğu gibi Cenâb-ı Hakk’ın da hoşnutluğunu kazandıracaktır. Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.); “Her sünnet bir nefis tezkiyesidir”
buyurarak sünnet yolunu tutmakla, öğrenmekle ve öğrendiklerimizi yaşamakla kötü ve istenmeyen hallerimizin birer birer üzerimizden atılacağını haber vermektedir.

Öyle ise bizler her gün Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i şerifler okuyarak eksikliklerimizi gidermeye çalışmalıyız. Böylelikle de ibadet ve itaatlerimizdeki noksanlıkları tamamlamalıyız. Yaz tatilinde çocuklarımızı bu yöne sevk ederek yani yaz tatillerinin boşa geçirilen günler olmaktan çıkararak dinimizi öğrenmelerini sağlamalıyız. Bu zamanlar tekrar geri gelmeyecektir. Taatten uzak olan heba edilen ömrün geri gelmemesi en büyük kayıplardan olarak geride ancak pişmanlık bırakacaktır.
Herkesin boş vakti olsun ama boşa harcayacak vakti olmasın. Herkesi Allah Teâlâ’nın razı olacağı mutlu bir gelecek bulsun.
 
Üst