Futuhu'l - Gayb Altıncı Makale

ASHAB-I BEDR

Well-known member
310427_283204558376050_179407708755736_1124016_878981688_n.jpg


HALKI BIRAKMAK



Halkı Allah'ın izni ile bırak, yine O'nun emri ile arzularından geç. Bir ayet-i Kerimede şöyle buyrulur:

- "Eğer inanıyorsanız, Allah’a güvenin..."

Kendini Allah’ın fiiline, iradesine terket.

Saydıklarımızı yaparsan, ilahi emirlere bir kab olursun.Halkı bırakmak; onların elinde hiçbir iyilik veya kötülük olmadığına ve olamayacağına inanmakla olur.

Bütün kuvveti Allah'tan görüp, halkın elinde mevcut olan bir şey görmeden Allah'ın kudretini tasdik etmekle mümkün olur.Kendini bırakmana gelince:

Hak’ka teslim olman ve sebepleri bir yana atmanla olabilir.

Kendinden hiçbir hareket görme, gücüne kuvvetine mağrur olma. Bu halinde kendini hor görüp, özünden nefret etme. Hak’ka teslim ol; O’nun emirlerine göre hareket et.

Şunu iyi bil ki, her şeyi evvel ahir yapan Allah'tır...

Sen ana karnında bilinmez bir nesne iken, O besledi ve bu aleme getirdi. Ve yine sen, beşikte her şeyden habersiz yatarken esirgeyen O oldu.

İşte o eski hallerini düşün ve Hak'ka güven.

İlahi tecelliler önünde yok olmak şöyle olur: Başta hiçbir istek sahibi olmamak gerekir. Bunu yaptığın an, her arzun yavaş yavaş ölmeğe başlar. Dileklerin yok olur.

Daha sonra iraden ölmeğe başlar. İşte bundan sonradır ki, ilahi tecelli seni kaplar. Hiçbir meramın olmaz. Hak'kın isteğinden başkası sende hüküm süremez olur. Kalbin sakin, vücudun rahat, gönlün geniş, yüzün nurlu...

Her şeyden elini çeker, yalnız yaratanla meşgul olursun. Hak varlığı ile zengin olursun...

Bu halinle seni kudret eli çevirir, ezel dili seni çağırır. Hak sana bilgiler öğretir. Türlü nevi kisveler giydirir. Ezeli ilimlerden sana nasip gelir. Gönlün açık olur.

Kötülükler onda eğlenmez. Her kötülük onda erir.

Varlığın Hak arzusu ile dolar.

Böylece senden çeşitli kerametler zuhura gelir. O haller senden görünür, ama aslında Hak’tan gelir.

İşte böylece, Hak için gönlü kırıklar zümresine dahil olursun.

Bunlara, "Münkesiret’ül – Kulub "tabiri kullanılır.

Zikrettiğimiz o değerli insanlar için Allah-ü Teala şöyle buyurur:

-"Benim için kalbi mahzun olanlarla olurum."

Bu Kudsi bir hadistir.

Muayyen bir zaman için halin böyle gider, ardan zaman geçer; evvelce mahrumu olduğun pekçok dünyaca hoş tanınan nefsi zararsız isteklerine kavuşursun. Peygamber S.A. efendimiz bu duruma işaret ederek şöyle buyurur:

-" Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi. Kadın, güzel koku, gönlümü hoş eden namaz..."

Bütün kötü arzun, hevesin kırılmadıkça, Hak, seninle olmaz.

Bu hevan ve hevesin yok olunca da sende hiçbir şey durmaz olur artık. Sende ne iyilik eğlenebilir, ne de kötülük. Ne akıl kalır, ne de fikir. Hiçbir şeyi seçemez olursun.

Varla yok arasında bir hal alırsın. Allah seni öldürür, yeniden diriltir. Sende, yeni ve bambaşka bir irade zuhura getirir. Her isteğini o irade ile istersin.

Bu hale ki geldin ve her isteğin buna ki uydu; Hak Teala kendine izafe ettiğin mevhum varlığını alır, seni yok eder. Bu halle sonunda: Münkesiret’ül-kulüb zümresine dahil olursun...

Bu makamda haberin olmadan çeşit çeşit hikmetli işler olur. Sonra benliğin erimeğe başlar. Böylece iş sonuna varmış olur. Ve Hak’ka kavuşmuş olursun; yani, lika hasıl olur...

Her iş tamam olur. Bütün çalışmalar bunun içindi zaten...

İşte:

Münkesiret’ül kulüb’un asıl manası budur.

Yukarıda bahsedilen cümlesini biraz izah edelim:

Bunun manası; tam bir sükun ve tumaninet halidir...

Yani yukarıda arzedilen hale girmek ve onda tambir olgunluk peyda etmek demektir. Bunu daha açık anlatmak için Allah'u Teala'nın, Peygamberi (S.V.) lisanı ile buyurduğunu dinleyelim:

-"Kulum bana ibadet etmekle yaklaşır, ve onu severim... Sevince de tutan eli, işiten kulağı, gören gözü, yürüyen ayağı olurum, hep işlerini benimle görür..."

Diğer bir rivayette şu cümleler de vardır.

-"Benimle işitir, benimle tutar, benimle aklı erer..."


Bu hal ancak - kendinden geçiş – ile başlar. Bu iş, güç değildir, halkı bırakman kafi...

Halk; hayır ve şerden ibarettir. Sen de böylesin, hem hayırlısın heh de şerli... Halkın hayrını ve şerrini isteme...

Yalnız Hak’kı tut, ötesini bırak. Yine Kader-i İlahide hayır ve şer vardır. Sen bu halde bulunmadıkça Allah seni şerrinden korur, hayrı denizine atar.


O zaman hayrına kab olur, her çeşit nimete kavuşursun... Süküna rahata, hoşluğa ve nihayet her güzelliğe kaynak olursun...

Fena (1), Müna (2), Müptega (3) bunlar ayrı ayrı tasavvuf mertebesidir.

Velilerin son durağı buralardır. Bunlara yönelmek öyle bir istikamettir ki, geçmişteki evliya ve ebdal hep bunları istediler.

Ta ki, iradelerini Allah'a bırakalar ve O’nun iradesine göre hareket edeler. Zaten bu yolun yolcularına demek, bu manayı anlatmak içindir.

Bunların günahı nefsani arzularını Hak’kın iradesine ortak etmektir. Haddi zatında onlar bunu unutarak yaparlar.

Manevi bir hale kapılı, dehşete düşerler, bu arada kendilerini kaybederler. İsteklerine kapılma neticesi Hak'ka şirk koşmuş olurlar.


Sonra, Allah tarafından kendilerine bir ayıklık gelir; Allah’ın rahmeti, merhameti yetişir, blundukları halden uyandırır.

Onlar da hatalarını anlar, istiğfar eder, tövbe ederler... Allah da tövbelerini kabul eder. Çünkü yalnız melekler iradeden masumdur...

Peygamberler de iradeden değil, kötülükten masumdur. Geri kalan mükellef insan ve cinler, ne iradeden, ne de kötülükten masumdur. Şu var ki; veliler, kötü arzudan, ebdal de iradeden mahfuzdur, ama masum değildir.

Bu şu manaya gelir; bazen ufak tefek meyil ederler, sonra Allah merhameti icabı onlara yine doğru yolu nasib eder...
 

pendüender

Well-known member
67. MAKALE
NEFİSLE CENK VE ŞEKLİ…
Muhalefet kılıcı ile nefsini her öldürdükçe Allah (CC), onu yeniden diriltir. Dirilince yine senden birçok şeyler istemeye, seninle nizaa
tutuşur. Kötülük kanatlarını açar; yine uçmaya başlar. İşte., bu sırada sana yine cihad düşer. Nefis ölmez; sen sağ oldukça o da olur. Yalnız, o islah olur.

İşte sen, onu islah etmeye çalışacaksın. Ve bu yolda sana mükafat verilecek. İman sahibinin daimî vazifesi nefsi yenmektir… Peygamber (SAV) Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyurur:

- “Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz.”

Bunu bir muharebe dönüşünde söylemişti. Bu büyük sözler, nefisle mücadelenin devamlı olduğunu ve nefsin yok olmayacağını anlatmak istemişti. En büyük ibadet ve en güç iş, nefisle uğraşmaktır. Daima onunla mücadele yolunda olmak gerektir. Çünkü Allah-ü Teala (CC) da buna işaret olarak şöyle buyurdu:

- “Ölüm gelinceye kadar Rabbine (CC) ibadet et.”

Emir, Peygamber (SAV) Efendimizedir. Dolayısıyla bütün ümmete… Buradaki ibadetin manası, nefse karşı olmaktır. Kaldı ki bütün hayırlar da nefse karşı olmakla başlar. Daima onun zıddını, istemediğini yapmak lazımdır.

Burada bir soru akla gelir ve söylenebilir:

- “Neden Peygambere (SAV) bu hitap vaki oluyor? Peygamberin (SAV) nefsi islah olmuştu, O’nun (SAV) hevası yoktu.”

Allah-ü Teala (CC) o büyük Peygamber (SAV) için şöyle buyurdu:

- “O (SAV), boştan konuşmaz. O’nun (SAV) her sözü bir ilahi vahiydir.”

Ne buyurulur?…

Buna cevap olarak şunları söylerim:

- “Allah (CC) bu emrini İslam yolunun istikrarı için buyurmuştur. Bununla dini emirler önünde Peygamberle (SAV) ümmetten birini eşit göstermek ve İslami emirler karşısında herkesin aynı olduğunu anlatmak istemiştir.

Sonra Peygamberimizde (SAV) nefse karşı manevî bir kuvvet vardır. Bunu O’na (SAV) Allah (CC) vermiştir. Bu kuvvetin varlığı önünde nefsin ve şahsi arzuların hiçbir kötülüğü Peygamberi (s.a.v.) şaşırtamaz. Fakat diğer müminler böyle değildir. Onlar daima cihadla nefse karşı gelmeye mecburdurlar. Resul (SAV) bu yolda bir gayret sarfetmese dahi işleri daima nefsin arzusu hilafına olur.

İman sahibi, daima yalın kılıç olmalıdır. Taa ölünceye kadar nefsin karşısında bir muhafız gibi beklemelidir. Onun kötülüğe atılmasına meydan vermemelidir.”

Her iman sahibi, Allah’ın (CC) huzuruna çıktığı zaman kılıcı nefsin kanına batırılmış olmalı. İş bu hal, o imanlı insanı cennete götürür. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri bir ayetinde şöyle anlatır:

- “Bir kimse Yaradanın (CC) saltanatından çekinir, nefsine uymazsa onun yeri cennettir.”

Cennet adıyla bildirilen mekan, kudsî bir yerdir. Oraya yalnız iman sahipleri girer.

Oraya bir defa giren sonuna kadar kalır; bir daha çıkarılmaz. Tekrar dünyaya gönderilmek, başka bir yere nakil gibi şeyler akla gelmez.

Orada güzelliklere sınır yoktur. Her an yenisi gelir. Her nefes bir ilkinin daha güzeli, daha hoşu zuhur eder. Bunların önü, sonu, tükeneceği yoktur. Bu güzellikler, dünyada her an ve her gün yapılacak nefisle mücadelenin karşılığıdır.

Kafir ve içi bozuk olan münafıklara gelince, onlar da bunun tersine en güç felaketlere uğrarlar. Çünkü onlar, hiçbir kötü işe karşı durmadılar, nefislerine uydular; şeytanlara bağlandılar. Küfür, şirk, her türlü kötülüğü işlemekten çekinmediler. Neticede küfür üzerine ölüp gittiler. Buna ceza olarak öbür alemde onlara azap çeşitleri hazırladı. Cehennem zaten bunlar için hazırlanmıştır. Cenab-ı Hakk (CC) iman sahiplerini ihtar için şöyle buyuruyor:

- “Kafirler için hazırlanan ateşten kendinizi koruyun.”

İman sahipleri, cennette sonuna kadar kalacakları gibi imansızlar da bu cehennemde sonuna kadar kalacaklardır. Orada, dünyada yaptıkları kötülükler yüzünden en çetin azaplara uğrayacaklardır. Derileri dökülerek, yerine yeni deri bitecek, azapları böylece tattırılacak. Bu hususu anlatan ilahi sesi dinleyelim:

- “Onların derileri çürüdükçe-yanıp harap oldukça yeniden derilerini değiştireceğiz.”

İşte bu cefa, onlara dünyada yaptıklarının cezasıdır. Her an çekinmeden dünyanın kötülüğünü yaptılar. Nefislerine, şeytanlarına kapılarak yapmadıkları rezalet kalmadı. Öbür alemin de azabını böylece göreceklerdir. Azabın, cefanın benliklerine işlemesi için her an eriyen, çürüyen derilerinin yerine yenisi getirilecektir. Cennet ehli ise her an o alemin iyi şeyini alacakları için daima güzelliklerin amiline gelince onu da:

- “Bu iman sahiplerinin dünyada yaptıkları nefse karşı cihaddır.”

Deriz. Dünyada ne yapıldı ise öbür alemde o görülür.

Bu mevzu ile ilgili Hadis-i Şerif şöyledir:

- “Dünya, ahiretin ekeneğidir…”
 

pendüender

Well-known member
44. MAKALE

ARİF-İ BİLLAH’IN DUASINA NEDEN İCABET OLUNMAZ


Başta şunu söylemek iyi olur. Arif insan için iki kanat vardır. Biri korku, diğeri ümit.Bir kuşun zayıf kanadı diğerine tesir ettiği gibi, arifin de bu iki halinden birizayıflarsa yol alamaz. İmanı tekamül etmez.Hal ve makam da, bir insandaki ümit ve korku gibidir. Şu da var ki: Her halin vemekânın korku ve ümitleri kendilerine göredir. Şunu da diyelim ki, her makamınkendine has halleri vardır. Bazı derecenin korkusu, bazısının da ümit fazlalığıvardır. Şu da var ki. Arif bunları bilemez. O yakınlık derecesine kavuşmuştur.Arzusu yalnız Mevlâsıdır (CC). Dua, ümid, korku; bunlar onun için bir şey ifadeetmez. Yalnız Hakk’la (CC) olur. O’ndan (CC) gayrini sevemez, başkası ile ünsiyetedemez. Duasının kabulü, ahdinin yerine gelmesi onun için bir şey ifade etmez.“Bu hal benim şanıma layık değildir. Benim işim böyle olmalıdır, şöyle olmalıdır”,gibi sözler onu alakadar etmez. Daha doğrusu o böyle şeylerle uğraşmaz.Burada iki şey meydana çıkar. Bunun biri, dua kabul olduğu, istek yerine geldiğitakdirde, bazı sebepler yüzünden edep ve terbiye yolları unutulur. Diğeri ise, şirkkoşma gibi bir hal zuhur eder. Bu da insan için bir çeşit mekir gibi olur… İşte bunlariçin de, duanın kabul edilmeyişi yerinde tefsir edilmelidir. Çünkü, zahirdePeygamberlerden (AS) başka nefse uymayacak ve günah işlemekten masum yoktur.

Bütün Peygamberler (AS), bilhassa bizim Peygamberimiz (SAV), O’na salat ve selamolsun…Eğer bir arifin duası her zaman makbul olsa, kendine gurur gelmesi muhtemeldir.Bunu bir adet haline getirebilir. Emre imtisalen değil de keyfine göre hareket etmeyolunu seçebilir.Yukarıda belirtilen zararlardan daha fenası, şirk yolunun tutulmasıihtimali vardır. Şirk ise her halde fenadır. Hangi makama ererse ersin, bir arifancak emir dahilinde iş yapmaya mecburdur. Bilhassa namaza, oruca ve diğer farzibadetlere dikkat etmek yerinde olur. Peygambere (SAV) ittibaen nafile ibadete devam edilmesi iyidir. Duaların da bu zamanlarda yapılması lâzımdır.
 

pendüender

Well-known member
26. MAKALE EDEP PERDESİNİ AÇMAMAK

Yüzünden edep, namus ve

kanaat perdesini açma... Bunun aksine yaptığın an halka rüsvay olursun...

Halkın yardımını kalbinden çıkar, onlara güvenme... Kudreti, kuvveti Allah’tan gör!..

Hakkı ve hakikatı gör, her halinde manevi meşgalen bu olursa, benliğin ölür, şahsi arzuların söner. Şahsiyetçilik davasından kurtulur, herkesin iyiliğini gözetmeğe başlarsın... Dünya gözünden silinir yalnız ahiret, cennet sevgisi ve cehennem korkusu ile işlerini yapmaz olursun. Ruhunda sonsuz bir huzur duyar, Hak’kın iradesini görürsün... Kalbin, Hak ve hikmetle dolar. Zulmet kaybolur, nura boğulursun.

Daima, Hak’kı gözet ki; kalbinde yalnız Allah sevgisi yaşasın. Başkasına giriş hakkı kalmaz olur. Bu durumda İlâhi Vahdetin kapısı olan kalb basiretinin bekçisi olursun. Elinde tevhid, azamet, ceberut kılıcı olur. Her gördüğün aşağılık duyguları ruhundan kovar ve lüzumsuz şeyleri kökünden yok edersin.

Nefsin de, sana baş kaldıramaz. Hele kötü arzu timsali olan heva; şahsiyetçiliği temsil eden irade ve arzu, sana hiçbir zaman dünya ve ahiret işlerinde yol gösteremez.

Kalbinde, bir Hak ölçü vardır. İşittiğin her söz, gördüğün her hareketi Hak ölçülere vurursun. Daha ileri giderek Hak’kın rızası önünde boyun eğer, bütün varlığınla ona teslim olursun. Bu halinde Allah’ın kulu ve emrine bağlı kalır, halka uymaz ve onların arzularına gidemezsin. Bir zaman böyle gider.

Zaman olur, benliğin tamamen ölür. Bir hayali varlık gibi gezersin. Allah-ü Taâlâ bütün kuvveti ile seni muhafaza eder. Azamet ve sultanlığı hisarına sokar, hakikat ve tevhid askeri ile etrafını çevirir. Her adım atışında gayri ihtiyari dikkatli olmağa başlarsın. Çünkü, İlâhi bekçiler senindir. Nefis, şeytan, heva, irade, boş ümit, yalancı çağrı ve daha tabiatın nice kötülük ve şaşkınlıkları sana yol bulamaz. Ama her halde kader kendini gösterir.

Halk sana gelir nur almak için. Halk sana uyar doğruyu bulmak için... Halk seni ister, maddi ve manevi bataklıklardan kurtulmak için.

Sen halka yol gösteren, dinin inceliklerini öğreten örnek bir insan olursun. Sende çeşitli kerametler görülür, ama onlara aldanmadan Allah’a ibadet edersin. Hak yolunda mücadele ederek, çeşitli güçlüklere göğüs gererek Allah’a kullukta, yani ibadette sabredersin. O’nun yardımı ile, her kötülükten mahfuz ve örnek bir insan olarak kalırsın.

Halkın meyli seni aldatmaz. Onların sevgi gösterisi seni yoldan çıkaramaz. Onların seni büyütmeleri, elini eteğini öpmeğe koşmaları, kendini olduğundan fazla göstermeğe yaramaz. Sen onlardan lüzumunda istifade etmeği de bilirsin. Hak ölçüler dahilinde, ihtiyacın kadar alır, ötesini terkedersin...



ALLAH-Ü TAÂLÂ, o sultan hakkında şöyle buyurdu:

- “Biz Yusuf’u o yere sultan yaptık.”

Yine buyurdu:

- “O, dilediğini yapar oldu. Biz rahmetimizi istediğimize kondururuz, iyi kişilerin mükafatını eksiltmeyiz. “

İşte, bu cümleler, Hz. Yusuf’un meleki sıfatını anlatır.Onun nefis tarafını anlatırken de şöyle buyurulur:

- “Biz, böylece ondan bütün kötülükleri çevirdik, çünkü o, bizim ihlas sahibi kullarımızdandır. “

Hz. Yusuf’un marifet tarafı da şöyle dile geliyor:

- “Bunlar, Rabbımın bana öğrettiklerindendir. Allah’a inanmayan cemaatı kati olarak terkettim. Onlar ahiret gününe de inanmıyorlardı...”

Bu kitaplar, bir gün sana da gelir; o zaman büyük bir dost sayılırsın. Büyük nasibini almış olursun. Sonsuz ilim, sonsuz kudret, seni kaplamış olur. Saltanatın her yere şamil; emrin her yerde geçerli... Nefsin, senin için faydalı olur. Allah’ın izni ile her şeye sözün geçtiği gibi nefsine de sözünü dinletirsin.

Dünya ve ukba işlerinin sahibi Allah’dır. Cennet O’nun elindedir. Nazarlarımız, O’nun kuvveti, kudreti yüzüne çevrili. O bizim zengin, cömert mevlamızdır. Her şeyi bol ve ziyadesi ile verir.

İsteklerin son durağı orasıdır. Ondan öteye yol yoktur. El açacak ve yalvaracak kimse bulunamaz.

Bu anlatılanlar bir sırdır... Ve sözde kalır... Hakikatına Allah eriştirir. Çünkü O Rahimdir...

 
Üst