Vecize Analizi ;19 Ders;Ömür Sermayesi

teblið

Vefasýz
Bismillahirrahmanirrahim;

Risale_i Nurlarda geçen her vecize bizlere birer nasihat ,belkide vicdan muhasebesini yenileme ,Ve anlayanada Maneviyatta bir diriliş vesilesidir aslında,

Bu hafta da yeni bir vecizeyle gönül kapısının tokmağını vurmak istedik ,dirilmeye vesile olmak ümidiyle inşl;

Yeni vecizemiz;

[BILGI]Ömür sermayesi pek azdır. Lüzumlu işler pek çoktur. Lem. - 202
i

[/BILGI]
Dersimizle alakalı sorularımız;

Soru :1=Ömür sermayesi nedir ?
Soru :2=Yarın ahirette bizim beraatlerimize yarayacak Lüzumlu işler nelerdir ?

Sizlerden gelen sorularla ve cevaplarla dersi işlemeye niyet ettik...hadi bismillah
 
Son düzenleme:

NİSANUR

Well-known member
Ömür sermayesi nedir ?

Tarikatte, zikr-i kalbî ile ve tefekkür-ü aklî ile kazandığı teveccüh ve huzur ve kuvvetli niyetler vasıtasıyla âdetlerini ibadet hükmüne çevirmek ve muamelât-ı dünyeviyesini a'mÂl-i uhreviye hükmüne getirip sermaye-i ömrünü hüsn-ü istimal etmek cihetiyle, ömrünün dakikalarını, hayat-ı ebediyenin sümbüllerini verecek çekirdekler hükmüne getirmektir.

Yirmi Dokuzuncu Mektup
 
Son düzenleme:

NİSANUR

Well-known member
Dördüncü Mesele

Yine Gençlik Rehberinde izahı var Bir zaman bana hizmet eden kardeşlerim tarafından sual edildi ki:
"Küre-i arzı herc ü merce getiren ve İslâm mukadderatıyla alâkadar olan bu dehşetli Harb-i Umumîden elli gündür (şimdi yedi seneden geçti aynı hâl) Haşiye hiç sormuyorsun ve merak etmiyorsun. Halbuki bir kısım mütedeyyin ve âlim insanlar, cemaati ve camii bırakıp radyo dinlemeye koşuyorlar. Acaba bundan daha büyük bir hadise mi var? Veya onunla meşgul olmanın zararı mı var?" dediler. Cevaben dedim ki:

Ömür sermayesi pek azdır; lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedâhil dâireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve ceset ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre-i arz ve nev-i beşer dairesinden tut, tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var. Herbir dairede, herbir insanın bir nevi vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimi vazife var. Ve en büyük dâirede en küçük ve muvakkat arasıra vazife bulunabilir. Bu kıyasla, küçüklük ve büyüklük makûsen mütenasip vazifeler bulunabilir.
Fakat büyük dairenin câzibedarlığı cihetiyle küçük dairedeki lüzumlu ve ehemmiyetli hizmeti bıraktırıp lüzumsuz, mâlâyani ve âfâkî işlerle meşgul eder. Sermaye-i hayatını boş yerde imha eder. O kıymettar ömrünü kıymetsiz şeylerde öldürür. Ve bazen bu harp boğuşmalarını merakla takip eden, bir tarafa kalben taraftar olur. Onun zulümlerini hoş görür, zulmüne şerik olur.

On Birinci Şuâ
 
Son düzenleme:

NİSANUR

Well-known member
Beşinci İkaz
Ey dünyaperest nefsim! Acaba ibâdetteki fütûrun ve namazdaki kusurun, meşâgil-i dünyeviyenin kesretinden midir? Veyahut derd-i maîşetin meşgalesiyle vakit bulamadığından mıdır? Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki, bütün vaktini ona sarf ediyorsun?
Sen istidad cihetiyle bütün hayvanâtın fevkınde olduğunu ve hayat-ı dünyeviyenin levâzımâtını tedârikte, iktidar cihetiyle, bir serçe kuşuna yetişemediğini biliyorsun. Bundan neden anlamıyorsun ki, vazife-i asliyen hayvan gibi çabalamak değil, belki hakiki bir insan gibi, hakiki bir hayat-ı dâime için sa'y etmektir.

Bununla beraber, meşâgil-i dünyeviye dediğin, çoğu sana âit olmayan ve fuzûlî bir sûrette karıştığın ve karıştırdığın mâlâyânî meşgalelerdir. En elzemini bırakıp, güyâ binler sene ömrün var gibi en lüzumsuz mâlûmât ile vakit geçiriyorsun. Meselâ, "Zühalin etrafındaki halkaların keyfiyeti nasıldır?" ve "Amerika tavukları ne kadardır?" gibi kıymetsiz şeylerle kıymettar vaktini geçiriyorsun. Güyâ, kozmoğrafya ilminden ve istatistikçi fenninden bir kemâl alıyorsun!

Eğer desen:
"Beni namazdan ve ibâdetten alıkoyan ve fütur veren, öyle lüzumsuz şeyler değil, belki derd-i maîşetin zarûrî işleridir."


Öyle ise, ben de sana derim ki: Eğer yüz kuruş bir gündelik ile çalışsan, sonra biri gelse, dese ki, "Gel on dakika kadar şurayı kaz. Yüz lira kıymetinde bir pırlanta ve bir zümrüt bulacaksın." Sen ona, "Yok, gelmem. Çünkü on kuruş gündeliğimden kesilecek. Nafakam azalacak" desen, ne kadar divânece bir bahane olduğunu elbette bilirsin.

Aynen onun gibi, sen, şu bağında nafakan için işliyorsun. Eğer farz namazı terk etsen, bütün sa'yin semeresi, yalnız dünyevî ve ehemmiyetsiz ve bereketsiz bir nafakaya münhasır kalır. Eğer, sen, istirahat ve teneffüs vaktini ruhun rahatına, kalbin teneffüsüne medâr olan namaza sarf etsen, o vakit bereketli nafaka-i dünyeviye ile beraber, senin nafaka-i uhreviyene ve zâd-ı âhiretine ehemmiyetli bir menba olan iki mâden-i mânevî bulursun:

Birinci mâden: Bütün bağındaki [SUP]Haşiye[/SUP] yetiştirdiğin, çiçekli olsun, meyveli olsun, her nebâtın, her ağacın tesbihâtından, güzel bir niyet ile, bir hisse alıyorsun.

İkinci mâden: Hem, bu bağdan çıkan mahsülâttan kim yese-hayvan olsun, insan olsun, inek olsun, sinek olsun, müşteri olsun, hırsız olsun-sana bir sadaka hükmüne geçer; fakat o şart ile ki, sen, Rezzâk-ı Hakiki nâmına ve izni dairesinde tasarruf etsen ve Onun malını Onun mahlûkatına veren bir tevzîât memuru nazarıyla kendine baksan.

İşte, bak, namazı terk eden ne kadar büyük bir hasâret eder, ne kadar ehemmiyetli bir serveti kaybeder! Ve sa'ye pek büyük bir şevk veren ve amelde büyük bir kuvve-i mânevî temin eden o iki neticeden ve o iki mâdenden mahrum kalır, iflas eder. Hattâ, ihtiyarlandıkça bahçecilikten usanır, fütur gelir. "Neme lâzım," der. "Ben zâten dünyadan gidiyorum. Bu kadar zahmeti ne için çekeceğim?" diyecek, kendini tenbelliğe atacak. Fakat evvelki adam der: "Daha ziyâde ibâdetle beraber, sa'y-i helâle çalışacağım. Tâ, kabrime daha ziyâde ışık göndereceğim. Âhiretime daha ziyâde zahîre tedârik edeceğim."

Elhâsıl: Ey nefis! Bil ki, dünkü gün senin elinden çıktı; yarın ise, senin elinde senet yok ki, ona mâliksin. Öyle ise, hakiki ömrünü bulunduğun gün bil. Lâakal, günün bir saatini ihtiyat akçesi gibi, hakiki istikbâl için teşkil olunan bir sandukça-i uhreviye olan bir mescide veya bir seccâdeye at.

Hem bil ki, her yeni gün, sana, hem herkese bir yeni âlemin kapısıdır. Eğer namaz kılmazsan, senin o günkü âlemin zulümâtlı ve perişan bir halde gider. Senin aleyhinde âlem-i misâlde şehâdet eder. Zîrâ herkesin, her günde, şu âlemden, bir mahsus âlemi var. Hem o âlemin keyfiyeti o adamın kalbine ve ameline tâbidir. Nasıl ki aynanda görünen muhteşem bir saray, aynanın rengine bakar. Siyah ise, siyah görünür; kırmızı ise, kırmızı görünür.

Yirmi Birinci Söz
 

teblið

Vefasýz
Düne kadar cıvıl cıvıl konuşan ,koşan,yürüyen,yemek yiyen,sevdiklerini mutlu eden bir beden öldüğü zaman ne kadar soğuk gelir tüm sevdiklerine??!! Korkarlar onunla aynı ortamda bulunmaktan...aradan biraz zaman geçtikten sonra beden çürüdükçe severek baktıkları o kişiyer tahammül bile edemezler ..kokusundan nefret ederler..uzaklaşmak isterler..hiç düşünmezler ki bu beden bi kaç zaman önce benim en sevdiğim canımdı ,,kanımdı demezler..yalnızlığına terk ederler ...

Tüm bunlar hepimizin başına gelmeyecek mi??? mutlaka gelecek..


Hani nerde o çok sevdiğimiz insan??o kadar çok seviyorduk da ..ölü bedenine neden bi kaç gün bile tahammül edemedik??

Demekki dünyadaki görevlerimiz için beden sadece bir giysiymiş..nasıl ki bi elbise ile işimiz bittiğinde onu çıkarıp bir kenara koyuyoruz..aynen o şekilde "beden elbisesini" de toprağa bırakıp gidiyoruz..

İnsan misafirliğe giderken eli boş gitmez...böyle gördük böyle öğrendik..Hele ki bu gidişimizRabbimize ise o zaman en güzel hediyelere layık değil midir O (c.c)???
 
Son düzenleme:

HAYAL ET

Well-known member
Esselamun aleykum
Bende kendime tuttuğum bir notu paylaşayım bu konu ile ilgili inşaallah


Ömür dediğin üç gündür,

Dün geldi geçti, Yarın meçhuldür,

O halde ömür dediğin bir gündür,

O da bu gündür…..


Bizler de lüzumlu işler olarak Kur’an-ı Kerimin emir yasaklarına uymayı ve onu kendimize rehber edinmeyi, ailemize ve ulaşabildiğimiz herkese anlatmayı kendimize prensip edinelim. Evet, şuan bu yazıyı okurken bile dünya hayatından bir günü daha ömrümüzün tozlu mazi rafına çoktan kaldırdık bile, yeni güne ve günlere temiz sayfalar açmanın mutluluğunu yaşayıp, her ne kadar hayat zorluklarla deveran olsa da biz hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğini ve bu geçici dünya hayatında imtihanda olduğumuzu unutmayarak Bismillah diyerek hayat yolculuğundaki mücadelelerle yolumuza devam etmeliyiz, çünkü fani dünyadayız, bugün varız yarın ise meçhul.
 

HAYAL ET

Well-known member
Akşam yatağımıza girdiğimizde şu soruyorum kendime;

Yarın kıyamet günü, iflas halinle meydana çıkarsın. Orada ne din bakımından, ne dünya bakımından hiç karın olmaz. Ne kazandın nefse uymakla?...

Eğer onu doğru yola getirseydin, her iki cihanda da mesut olacaktın. Nefse uymadan ahireti sermaye kabul etseydin, her ikisini de kazanacaktın. Ayrıca, dünyadaki nasibin, bol ve rahat gelecekti. Sen, her kötülükten temiz ve her pislikten beri olacaktın. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyurdu: “Allah (müslümana), dünyayı ahiret niyetine göre verir. Ahireti, dünya niyetine göre vermez.”
 

HAYAL ET

Well-known member
[NOT]Değerli kardeşlerim affınıza sığınarak konulara arada sırada örnekler vererek katkıda bulunmak isterim katıldığım derslerde bunun faydasını görmüştüm bir nebze daha kalıcı olabiliyor.[/NOT]




İnsan kendi nefsine: "Ey nefsim! Sen dünyayı güzel görüyorsun, peki ya sonun nedir?" demelidir. Şam dolaylarından biri, Hz. Peygamber (S.A.V)'i ziyarete geldi. Hz. Peygamber (S.A.V) oranın arazisinin nasıl olduğunu sorunca, adam arazilerinin geniş, verimli ve bol ürünlü olduğunu anlattı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (S.A.V) ona: "Elde ettiğiniz bu bol ürünleri ne yapıyorsunuz?" diye sordu. Adam: "Onlardan çeşit çeşit yemekler yapıp yiyoruz." dedi. Hz. Peygamber (S.A.V): "Peki, yedikleriniz ne oluyor, nereye gidiyor?" diye sordu. Adam: "Ya Resulallah, bildiğiniz yere gidiyorlar, açıkcası sidik ve dışkı oluyorlar." dedi. O zaman Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurdu: "İşte dünya da tıpkı böyledir." (Ahmed bin Hanbel)
 

NİSANUR

Well-known member
Evliyânın büyüklerinden Gavs-ül-âzam Seyyid Abdülkâdir Geylânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) âhiret işlerini önce yapmak husûsunda buyur- dular ki: "Âhireti sermâyen, dünyâyı bu sermâyenin kazancı yap. Zamâ­nını, önce âhireti elde etmek için sarf et. Geri kalan vaktini, geçimini te­min için harca. Sakın dünyânı sermâye, âhiretini onun kârı şeklinde yapma. Böyle yaparsan, dünyâdan artan zamânını, âhiretin için sarf edersin. Bu zaman zarfında namazlarını kılmaya çalışırsın. Fakat çabu­cak kılayım diye, rükünlerine riâyet etmezsin. Sonra dünyâ işlerinden dolayı yorulur ve bitkin düşersin. Geceleri kazâ namazı kılmaya fırsat bulamazsın. Yorgunluktan ölü gibi yatar, gündüz de faydasız olursun. Nefsine, hevâ ve isteğine hattâ şeytâna tâbi olursun. Âhiretini dünyâya karşılık satarsın. Nefsinin kölesi ve onun bineği olursun. Hâlbuki sen, nefsine binmek, onu yalanlayıp tekzib etmek ve selâmet yoluna sok­makla emrolunmuşsun. Bunlar âhiret yolu, Rabbine tâat yoludur. Sen, nefsinden gelen istekleri kabûl etmekle, kendine zulmettin. İpini onun eline verdin. İsteklerinde, lezzetlerinde, hevâsında ona uydun. Sonunda dünyâ ve âhiretin hayırlısını kaçırdın. Dünyâ ve âhiretini zarara soktun. Böyle olursa, Kıyamet günü din ve dünyâ bakımından insanların en müf­lisi ve en zararlısı olursun. Nefsine uymakla, dünyâdan fazla bir şeye ulaşamadın. Eğer nefsini âhiret yoluna çekseydin, âhiretini esas ve ser­mâye kabûl etseydin, dünyâ ve âhiretini kazanırdın. Nefsin kötülüklerin­den korunur, iyilerden olurdun. Eğer dünyâya rağbet etmeyerek, kötü­lüklerden uzak kalarak Allahü teâlâya itâat edersen, Allahü teâlânın has kullarından olursun."
 

teblið

Vefasýz
Soru :2=Yarın ahirette bizim beraatlerimize yarayacak Lüzumlu işler nelerdir ?

[h=5]Unutmamamız gereken bir husus, cennet ve cehennemin bu dünyada kazanılacağıdır.[/h] Bu yüzden dünya ahiretin tarlasıdır. Dünya tarlasına ne ekilirse ahirette de o biçilir. Onun için her insan ölüm gelmeden önce aklını kullanıp dünyanın değerini bilmelidir. İnsan dünyaya bir kez gelir ve ölünceye kadar ne yapabilmiş ise onu azık olarak ahirete götürür. İyilik yapmış olan, gittiği yerde o iyiliğin sevap ve ödülünü bulur. Kötülük yapanlar da onun cezasını görürler. Bu yüzden ahirette yiyeceğimiz azığı şimdiden iyi hazırlamaya çalışmalı ve ahirete yarayacak hayırlı işler yapmalıyız.
 

memluk

Hatim Sorumlusu
maşallah hocam çok güzel bir vecize ,

Soru :2=Yarın ahirette bizim beraatlerimize yarayacak Lüzumlu işler nelerdir ?

öyle bir hayat yaşamalıyızki hesabı kolay görülsün ama insan fıtratı gereği günah işlemeyede müsait,peki nasıl olacak beraati kazanmak?

beşinci sözde;Namaz kılmak ve büyük günahları işlememek, ne derece hakikî bir vazife-i insâniye ve ne kadar fıtrî, münasib bir netice-i hilkat-i beşeriye dir...
işte burda insan ömür sermayesini büyük günahlardan uzak kalıp namaza dikkat etse aradaki küçük günahların farkına varınca tevbe ederek tamir etse işte o zaman ömür sermayesi insanın eline beraat olarak verilir inş.
 

HAYAL ET

Well-known member
Unutmamamız gereken bir husus, cennet ve cehennemin bu dünyada kazanılacağıdır.

Evet hocam Alemlerin rabbi bizim için bir çekirdeğin içine kocaman rızıklar sığdırmışken ona itaatsizlik ona kulluk yapmamak mümkünmüdür.Hiç unutulurmu.
Allah (cc) korusun.

Cennet için çalışan zaten Allah’ın rızasını kazanmak için çalışmaktadır. Allah’ın rızasını kazanmak için çalışan da hem onun rahmetini hem de cennetini kazanmak için çalışmaktadır. Fakat elbette ki bu hedeflerin en büyüğü, en yücesi Allah’ın rızasını kazanmaktır.
 

HAYAL ET

Well-known member
Bir kıssa anlatayım;

Buzdolabından önceki zamanlarda, çiçekleri ve bazı yiyecekleri korumak için, dağlardan buz kesilir ve pazar yerlerinde satılırdı. Sıcak bir yaz gününde, bir şeyh, talebeleriyle şehirde dolaşırken, böyle bir buz satıcısına rastladı. Satıcı:“Sermayesi eriyip giden şu adama acıyın, merhamet edin..” diye bağırıyordu. Satıcının bu sözlerini işiten şeyh aniden fenalaşarak bayıldı. Yanındakiler, kendisini gölgelik bir yere taşıdılar ve saatler sonra kendisine geldiğinde bayılma sebebini sordular. Şeyh satıcının eriyip giden buzlarında kendi hayatını görmüştü. Küçük sermayesinin ziyan olmaması için çırpınıp duran satıcı, milyarla ölçülmeyen ve sonsuz bir hayatta sınırsız bir mutluluğa vesile olabilecek ömür sermayesinin eriyip gidişine nasıl kayıtsız kalındığını düşündürmüştü ona…

Aynen öyle de bizim ömür sermayemiz de tükeniyor. Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi: “ömür sermayesi pek azdır, lüzumlu işler pek çoktur“. İş İşten geçmeden önce aklımızı başımıza almalıyız. Ölmeden önce ölmeli, nefis muhasebemizi yapmalıyız.
Birgün dünya bizi kovacak, dünyayı terk edeceğiz. Öyle ise dünya bizi kovmadan biz içimizdeki dünya sevgisini kovmalıyız.
Hz. Ali (r.a)’a soruyorlar: “acaip nedir, ondan daha acaip nedir. Cevaben Hz Ali (r.a) “dünya acaiptir, dünyayı sevmek ondan daha acaiptir” buyurmuştur.
Hal böyle iken galiba hiç ölmeyecek gibi dünya için çalışma işini biraz abartmış görünüyoruz. Allahın günlük olarak bize vermiş olduğu 24 saatin en az 1 saatini farz namazlarını kılarak değerlendirmemiz lazım. Yoksa Ömür sermayemiz erir gider. Ahirette de bunun hesabını veremeyiz. Dünyada işlemiş olduğumuz ve ilahi kameraların kaydetmiş olduğu iyi ve kötü amellerimize ait hayat filmimizin görüntüleri oynatılmaya başladığında pişman olmamak için kendimize çeki düzen vermemiz lazım.
 

Huseyni

Müdavim
Soru :1=Ömür sermayesi nedir ?

Hergün bize verilen yirmidört saat ömür sermayesidir. Gençliğimiz, elimiz, kolumuz, gözümüz ve tüm azalarımız ömür sermayesi. Bu sermaye ahireti kazanmak için verilmiş. Sermayeyi Allah'ın razı olduğu daire dışında kullananlar, emanet olarak verilen mülkü, malik-i mülkün rızasına aykırı kullananlar, bu sermayeyi kötüye kullanmış olup iflasa sürüklüyor kendini. Onun için hem zamanımızı, hem verilen bütün azalarımızı ve hatta hislerimizi dahi elden geldiğince, Onun izn-i dairesinde kullanmalıyız ki sermayemiz boşa gitmesin.
 

HAYAL ET

Well-known member
Sonuç olarak diyebilirizki ;


Kafir olan:
- ‘Keşke iman etseydik, keşke inansaydık da hiç olmasa Cehenneme girdikten sonra iman etmemiz sonucunda Cennete girseydik,ebedi cehennemden kurtulsaydık.’

Mü’min, fakat az sevabı olan:
-’Keşke biraz daha sevap işleseydim de, biraz daha ikrama mazhar olsaydım.’

Mü’min, çok sevabı olan ise;

-’Ah ne olaydı da Makamımı biraz daha yükseltecek bir vakit daha namaz kılsaydım, biraz daha fazla sadaka verseydim, oruç tutsaydım, biraz daha sevap işleyecek ameller yapsaydım…’ diyeceklerdir.


Rabbim bu misallerden ders alıp, Ahirette pişman olmayacağımız ameller işlemeyi nasip eylesin…. Amin.
 

teblið

Vefasýz
Yaşadığımız her saniye ,her an ,her salise ya lehimize ,yada aleyhimize işliyor..Tabi geminin dümeni elimizde ..

Geride bıraktığımız yılla beraber kazandıklarımız, yaşadıklarımız da geride kalacak. Ya mazinin tozlu sayfalarında ya da kiramen katibin meleklerinin defterlerinde yer alacak.

Asıl mesele geçen her an her saniyede geleceği kazanmak, ebediyeti kazanmak. Bu dünyaya dair kazandığımız her şey zamanın eskiticiliği karşısında yok oluyor, biz yok olduğumuzda anlamı kalmıyor.

Yok olmasa bile dünyanın sonu geldiğinde yok olacak. İnsan dünyada Allah’ın kendisine verdiği sermaye ile öyle bir ticaret yapmalı ki baki bir alemde meyvelerini toplasın.

Rabb-i Rahman hepimizin yardımcısı olsun inşl.
 

HAYAL ET

Well-known member
Dünya gibi her an noksanlaşan ve her saat yıkılan bir hedef için, en lâyık olan uzun emelli olmamaktır. Gece ve gündüzün her an önümüze getirmekte olduğu bir gaip (âhi-ret) için lâyık olan derhal ona yönelmektir.
En güzel hazırlık, kula saadet ya da azap getiren ölüm için olmalıdır.
Allah katında takva sahibi olan kimse, nefsine öğütlerde bulunan, ölmeden önce tövbe yapan ve şehvetlerini yenen kimsedir. Zira insanın ölüm saati kendisinden gizlenmiştir. Boş emelleri onun için bir tuzak olmakta, kendisine musallat edilen şeytan onu, "ileride tövbe edersin" diye oyalamakta ve işlemesi için günahları kendisine süslü göstermektedir. Bu hal insanın en gafil bir anında ölümün kendisini yakalamasına kadar devam eder.
Şu bir gerçek ki, sizinle cennet ya da cehennem arasında ölümden başka hiçbir şey yoktur. Günlerini Allah'a isyan içinde çürüten, ömrünü kendi aleyhinde delil yapan gaflet sahiplerine yazıklar olsun.
Allah bizleri ve sizleri, nimetlerinin çokluğuyla şımarma-yan, günah işlemeyerek O'na itaatte kusur etmeyen, öldükten sonra hasret ve pişmanlık içinde bırakmadığı kullarından eylesin.
 

NİSANUR

Well-known member
ÜÇÜNCÜ DEVÂ
Ey tahammülsüz hasta! İnsan bu dünyaya keyif sürmek ve lezzet almak için gelmediğine, mütemadiyen gelenlerin gitmesi ve gençlerin ihtiyarlaşması ve mütemadiyen zeval ve firakta yuvarlanması şahittir. Hem insan, zîhayatın en mükemmeli, en yükseği ve cihazatça en zengini, belki zîhayatların sultanı hükmünde iken, geçmiş lezzetleri ve gelecek belâları düşünmek vasıtasıyla, hayvana nispeten en ednâ bir derecede, ancak kederli, meşakkatli bir hayat geçiriyor. Demek insan bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safâ ile ömür geçirmek için gelmemiştir. Belki azîm bir sermaye elinde bulunan insan, burada ticaret ile, ebedî, daimî bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir. Onun eline verilen sermaye de ömürdür.
Eğer hastalık olmazsa, sıhhat ve âfiyet gaflet verir, dünyayı hoş gösterir, âhireti unutturur. Kabri ve ölümü hatırına getirmek istemiyor. Sermaye-i ömrünü bâd-ı hava boş yere sarf ettiriyor. Hastalık ise, birden gözünü açtırır. Vücuduna ve cesedine der ki: "Lâyemut değilsin, başıboş değilsin, bir vazifen var. Gururu bırak, seni Yaratanı düşün, kabre gideceğini bil, öyle hazırlan."

Lemalar
 

teblið

Vefasýz
Merak ettiğim bir sorunun cevabını arıyorum ;

Peki Bedenen yaşadığımız sıkıntı ve hastalıklarda ÖMÜR SERMAYESİ midir biz ademoğluna?
 
Üst