Açıklamalı - 24.MEKTUB-Cenab-ı Hakk'ın Rahim Hakim Vedud İsimleri Hakkında

Ukbaa

Well-known member
Bismillahirrahmanirrahim

Elhamdulillahi rabbil alemin vesselatu vesselamu ala rasuluna muhammedin ve ala alihi vesahbihi ecmain

24 mektubun ilk nüktesini birlikte anlamaya çalışalım inşallah.
Risale-i Nurlar da oldukça ilmi ve derin hakikatlere kapılar açıldığını görüyoruz.
24 mektupta aslında bu manada ilmi ve derin bir hakikattir.


24. MEKTUP



mektubat_324_2.gif

(Allah) dilediği hükmü verir. (Maide Suresi: 1)


mektubat_324_1.gif

Allah dilediğini yapar. (İbrahim Suresi: 27)


SUAL:Eâzım-ı Esmâ-i İlâhiyeden olan Rahîm ve Hakîm ve Vedûd'un iktiza ettikleri
şefkatperver şefkatperverâne terbiye ve maslahatkârâne tedbir
ve muhabbettârâne taltif,nasıl ve ne suretle, müthiş ve muvahhiş olan mevt ve ademle,
zeval ve firakla, musibet ve meşakkatle tevfik edilebilir?

Haydi, insan saadet-i ebediyeye gittiği için, mevt yolunda geçtiğini hoş görelim.
Fakat bu nazik ve nazenin ve zîhayat olan eşcar ve nebâtat envâları ve çiçekleri
ve vücuda lâyık ve hayata âşık ve bekaya müştak olan hayvânat taifelerin
mütemadiyen hiçbirini bırakmayarak ifnâlarında ve gayet süratle onlara göz açtırmayarak idamlarında ve onlara nefes aldırmayarak meşakkatle çalıştırmalarında
ve hiçbirini rahatta bırakmayarak musibetlerle tağyirlerinde
ve hiçbirini müstesna etmeyerek öldürmelerinde ve hiçbiri durmayarak zevallerinde
ve hiçbiri memnun olmayarak firaklarında hangi şefkat ve merhamet var,
hangi hikmet ve maslahat bulunur, hangi lütuf ve merhamet yerleşebilir?

Diye bir sual ediliyor.
Ki bu sualdeki itirazı mantıkla her halukarda karşılaşıyoruz.
En evvel dedi ki:
Esma-i Hüsna’nın en büyüklerinden 3 isim zikretti.
Ve onların açılımlarını ifade etti.

Rahim ismi--------neyi gerektiriyor-----şefkatperverane terbiye
Hakim ismi------- neyi gerektiriyor-----maslahatkarane tedbir
Vedud ismi--------neyi gerektiriyor-----muhabbetterane taltif

Bu isimlerle böyle muamellerde bulunan bir Rabbimiz var.
Şefkatiyle hikmetiyle muhabbetiyle…

Lakin sualde dedi ki bir yanda da
Mevtler var
Zevaller var
Firaklar var
Musibetler var
Meşakatler var…..

Bunlar birbiriyle nasıl örtüşüyor?
Ki hatırlayalım umumi afetler husule geldiğinde
Ayyuka çıkan seslerde böyleydi dimi?

Mesela bir deprem hadisesinde
Nerde adaletli İlahınız hitapları yükseldi. Hani merhamet dendi.
Veya tsunamide veya hortum hadiselerinde veya Filistin’de…
Veya bir başka yerde bir başka şekilde kalbimizi müteessir edecek hadiselerle…

Hemhal olduğumuz zamanlarda böylesi bir düşünce husule gelebiliyor.
Ve artı sualin devamına bakarsak;
Hadi dedi insanın çektiklerini hoş görelim.
Sonunda ebedi saadet var diyoruz.
Peki ya çok nazik ve nazenin yaratılmış ağaçlar, bitkiler, yaprakları, çiçekleri,
Hayvanat taifeleri….
Onlarda da var bu mevt.

Zeval firak meşakkat bu pencereden işte
Hangi şefkat var hangi merhamet var
Hangi hikmet maslahat var diye sual ediliyor.


ELCEVAP:
Dâi ve muktazîyi gösteren Beş Remizle ve gayeleri ve faydaları gösteren
Beş İşaretle şu suali halleden çok geniş ve çok derin ve çok yüksek olan
hakikat-i uzmâya uzaktan uzağa baktırmaya çalışacağız.

Bu konudaki sebep ve gerekçeleri 5 remizle ilk makamda izah ediyor üstad.
Gaye ve faydaları da 5 işaretle ikinci makamda izah ediyor.

Yalnız vurguyu yaptı Üstad
Bu mesele nasıl bir mesele..
Çok geniş
Çok derin
Çok yüksek bir hakikat-i uzma…

Evett birinci makam 5 remizdir diyor.
Şimdi bize 5 remizle neden bu musibetler bu zevaller bu meşakkatler mevtler…
Halbuki Allah’ın rahim hakim ve vedud isimlerine rağmen…
Bunun gerekçeleri izah ediliyor.

Birinci remize bakalım inşallah
Remiz deyince oraya bir parantez düşmek istiyorum
Remiz aslında işaret demek
Ama arapça çok geniş manaları tazammun eden bir dil olduğu için
Aralarında frekans farkı oluyor.
Ve Üstad öyle muhteşem yerli yerinde ifadeler kullanıyor ki
Burada remiz kelimesi en derin ve uzun
herkesin anlayamayacağı işaret manasında kullanılmış.


BİRİNCİ REMİZ

Yirmi Altıncı Sözün hâtimelerinde denildiği gibi,
nasıl ki mahir bir san'atkâr, kıymettar bir elbiseyi murassâ
ve münakkaş surette yapmak için,
bir miskin adamı, lâyık olduğu bir ücrete mukabil model yaparak,
kendi san'at ve maharetini göstermek için,
o elbiseyi o miskin adam üstünde biçer, keser, kısaltır, uzatır;
o adamı da oturtur, kaldırır, muhtelif vaziyetler verir.

Şu miskin adamın hiçbir hakkı var mıdır ki,
o san'atkâra desin:"Beni güzelleştiren bu elbiseye neden ilişip tebdil ve tağyir ediyorsun
ve beni kaldırıp oturtup meşakkatle benim istirahatimi bozuyorsun?"

Öyle bir hakkı var mıdır ?
26 sözden bu örneği hatırlıyoruz
Bir harika sanatkar sanatını nakşedecek bir miskin adamı ücretini vererek model yapıyor.
Sen hem ücret al hem de vazifen sadece modellik yapmak olsun.
Birde üstüne kalk sanatkara de ki haydaa benim elbisemi kestin biçtin ne hale getirdin.
Birde otur kalk bana zahmet verdin.
Böyle bir hakkı yoktur malumunuz..

Aynen öyle de, Sâni-i Zülcelâl, herbir nevi mevcudatın
mahiyetini birer model ittihaz ederek ve nukuş-u esmâsıyla
kemâlât-ı san'atını göstermek için, herbir şeye, hususan zîhayata,
duygularla murassâ bir vücut libasını giydirerek,
üstünde kalem-i kazâ ve kaderle nakışlar yapar, cilve-i esmâsını gösterir.
Herbir mevcuda dahi, ona lâyık bir tarzda bir ücret olarak,
bir kemal, bir lezzet, bir feyiz veriyor.

Cenab-ı hak yarattığı her mevcudu model kabul etmiş ve napıyor?
Esmasını nakşediyor.

Neden?
Kemal-i sanatını göstermek için.

Her mevcut üzerindeki nakış işleyiş kaza ve kader kalemiyle işleyiş aslında nedir?
Cilve-i Esma’dır ve buna mukabil ücret vermiş.

Nasıl vermiş?
Her mevcuda layık bir ücret vermiş.
Herkese ayrı ona layık bir ücret
Halada şikayetkar dilimiz var.

Mülkün sahibi, mülkünde nasıl dilerse öyle tasarruf eder,
sırrına mazhar olan o Sâni-i Zülcelâle karşı hiçbir şeyin hakkı var mıdır ki,
desin"Bana zahmet veriyorsun, benim istirahatimi bozuyorsun."
Hâşâ! Evet, mevcudatın hiçbir cihette Vâcibü'l-Vücuda karşı hakları yoktur
ve hak dâvâ edemezler.


Belki hakları daima şükür ve hamd ile,
verdiği vücut mertebelerinin hakkını edâ etmektir.

Dikkat edelim bu kısma
Mevcudatın hiç bir cihetle hak dava etme hakkı yok dedi.
Çünkü mülk sahibi mülkünde istediği gibi tasarruf eder.
O mevcut kendine malik mi ki hak dava etsin.

Buna mukabil ne yapacağız?
Varlığa ve verilenlere daimi hamd ve şükredenlerden olacağız inşallah.

Neye şükür ve hamd peki?
Verilen vücud mertebelerine…

Bir bakalım ne o verilen vücud mertebeleri nelerr
Şimdi en başta bizi ademde bırakmamış.
Napmış?
Bir vücuda getirmiş dimi… "VAR" etmiş.
Sonra hayat nimetini vermiş.
Ardından bize şuur vermiş.
Öylede bırakmamış ne vermiş?
İnsaniyeti ihsan etmiş.
Daha sonra bakıyorsunuz
İnsaniyet-i kübra olan islamiyeti nasib etmiş.
Marifetullahta terakki kapıları açmış.
Muhabettullah da deseniz öyle…
Ve artı bunların yanında hepimize has hususi ihsanları ki saymakla bitiremeyiz.
Hasılı bütün bunlar için bize düşen hamd ve şükürdür.

Efendim biz kalkıyoruz..
Yahu neden benim şu kadar, şunun kadar param yok?
Yada başkası gibi bilmem şöyle değilim
Kıyaslamalar….
Ve akabinden gelen itirazlar…
Var mı böyle hakkımız???

Çünkü verilen bütün vücut mertebeleri vukuattır, birer illet ister.
Fakat verilmeyen mertebeler imkânattır. İmkânat ise ademdir, hem nihayetsizdir.
Ademler ise illet istemezler. Nihayetsize illet olamaz.

Aslında bu bir kaide gibi.
Şimdi vukuat dediğimiz ortaya çıkan, vuku bulan şeyler.
Bize verilen o saydığımız vücud mertebeleri bir vukuat.

Allah’ın bize vermiş olduğu nimetler illet ister dedi Üstad
İlleti sebebi Allah’ın rahmeti cömertliği deriz değil mi?
Birde verilmeyenler var.
Bunlara Üstad imkanat dedi. Oladabilir olmayadabilir yani vuku bulmamış.
O zaman diyoruz ki ademdir.
Ki bunlarda nihayetsizdir.
Bir illet arayamayız
Yani neden verilmedi konumunda olmayız.

Allah’ın bize vermeyi gücü yettiği halde hikmetinden vermediği nimetler
onlar o yüzden illet istemezler.
Şimdi daha da açacak Üstad örneklerle
Onlara bakalım inşallah

Meselâ madenler diyemezler:
"Niçin nebâtî olmadık?" Şekvâ edemezler;
belki vücud-u madenîye mazhar oldukları için, hakları Fâtırına şükrandır.

Bir maden kalkıp beni neden bitki olarak yaratmadın nasıl der?
Derler ki hadi yaratmasayd….
Sana bir vücud vermiş değil mi? O neyi gerektiriyor?
Şükrü.
Kime? Fatırına…
Fatır; herbirşeyi yokluk zulümatından çıkaran demek.

Rabbimin bir esması bu kadar yerinde mi yazılır arkadaşlar subhanallah yaa
Esmay-ı Hüsna’yı bile Üstad rastgele koymuyor.

Nebâtat, "Niçin hayvan olmadım?" deyip şekvâ edemez
Belki, vücut ile beraber, hayata mazhar olduğu için, hakkı şükrandır.
Hayvan ise, "Niçin insan olmadım?" diye şikâyet edemez.
Belki, hayat ve vücut ile beraber, kıymettar bir ruh cevheri ona verildiği için,
onun üstündeki hakkı, şükrandır.
Ve hâkezâ, kıyas et.

Her birinde şükre medar bir nimet mertebesi var.
Yek diğerine bakıp neden diyemezler ve hakeza kıyas et.
Kendimize dönüp bakalım.
Verilmeyenler için dediklerimize hissettiklerimize…
Neden zengin değilim neden kuvvetli değilim neden güzel değilim neden nenden neden…
Herkesin alemine havale edelim bu nedenleri…

İşte bu nedenlerin karşısına Üstad koydu buyur dedi
Sendeki vücud nimetleri vazifen şükür hamd…
Rabbim bu vazifeyi hakkıyla yapmayı nasib etsin .

Ey insan-ı müştekî! Ey şikayet eden insan!
Sen mâdum kalmadın, vücut nimetini giydin hayatı tattın,
câmid kalmadın, hayvan olmadın,
İslâmiyet nimetini buldun, dalâlette kalmadın,
sıhhat ve selâmet nimetini gördün, ve hâkezâ...

İşte burada da sayıyor bizdeki nimetleri
Başta da dedi.
Ey müşteki, şikayet eden.
Ne kadar az farkındayız nimetlerimizin.

Ey nankör!
Daha sen nerede hak kazanıyorsun ki,
Cenâb-ı Hakkın sana verdiği mahz-ı nimet olan
vücut mertebelerine mukabil şükretmeyerek,
imkânat ve ademiyat nevinde ve senin eline geçmediği ve sen lâyık olmadığın
yüksek nimetlerin sana verilmediğinden,
bâtıl bir hırsla Cenâb-ı Haktan şekvâ ediyorsun ve küfrân-ı nimet ediyorsun?

Hakikaten ne nankörüz…
Onca vücud nimetini görmüyoruz.
Ademiyatta imkanatta olan bizim elimize geçmemiş.
Sen layık olmadığın nimete bana verilmedi diye şekva ediyorsun.
Nasıl batıl bir hırsla ve ne yapmış oluyoruz aslında
Küfran-ı nimet yani verileni hiçe saymış oluyoruz.

Acaba bir adam, minare başına çıkmak gibi âli derecatlı bir mertebeye çıksın,
büyük makam bulsun, her basamakta büyük bir nimet görsün;
o nimetleri verene şükretmesin ve desin:
"Niçin o minareden daha yükseğine çıkamadım?"
diye şekvâ ederek ağlayıp sızlasın ne kadar haksızlık eder
ve ne kadar küfrân-ı nimete düşer,
ne kadar büyük divanelik eder; divaneler dahi anlar.

İşte böyle bu misaldeki gibi oluyoruz
Oysa Üstad divane bile anlar divaneliktir bu diyor.

Bize yüksek bir makam verilmiş
Oraya çıkana kadar çıktığımız her merdivende basamakta da hediyeler ihsan edilmiş.
Biz halaa bu merdiven neden daha uzun değil derdindeyiz maalesef.
Verilen onca basamaktaki onca nimeti görmeyip inkar ediyoruz.

Ey kanaatsiz, hırslı ve iktisatsız, israflı ve haksız, şekvâlı, gafil insan!

Üstadım son 3 paragraftır nefsimizin yüzüne şamar gibi vuruyor.
Ey abd işte böylesin.
MÜŞTEKİSİN
NANKÖRSÜN
KANAATSİZSİN
HIRSLI VE İKTİSATSIZSIN
İSRAFLI VE HAKSIZSIN
ŞEKVALISIN VE GAFİLSİN.

Katiyen bil ki,
kanaat, ticaretli bir şükrandır;
hırs, hasâretli bir küfrandır.
Ve iktisat, nimete güzel ve menfaatli bir ihtiramdır.

Bakın ihtiramdır dedi.
Yani iktisad nimetlere güzel, menfaatli bir saygı, hürmet göstermektir dedi.
İsraf ise, nimete çirkin ve zararlı bir istihfaftır.
Burdada hafife almaktır dedi.

Ve reçete geliyor diyor ki;


Eğer aklın varsa kanaate alış ve rızaya çalış.
Tahammül etmezsen, "Yâ Sabûr" de ve sabır iste, hakkına razı ol, teşekkî etme.
Kimden kime şekvâ ettiğini bil, sus.

Herhalde şekvâ etmek istersen, nefsini Cenâb-ı Hakka şekvâ et;
çünkü kusur ondadır.

Rabbim ben gerçekten kendine zulmedenlerden oldum
Sen ise merhametlilerin en merhametlisin demedi mi peygamberi…
Veya Yakup as veya Eyub as hepsi bize örnekler….
Şekva makamında değil belki nefsimizi şikayet eder gibi…

Halimizi arz etmekten öteye geçme hakkımız yok
Başka söze de sanırım hacet yok…

Rabbim inşallah bizleri hakkıyla hamd ve şükrünü yaparak yaşayan kullarından eder.

Subhaneke al ilmelena illa maallemtena inneke entel alimul hakim ve ahiru davahum anilhamdulillahi rabiil alemin el fatiha

21.30’da sohbet kanalında yapılan derstir.
Muhabbet-i Bakiye
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
Cevap: Açıklamalı - 24.MEKTUB-Cenab-ı Hakk'ın Rahim Hakim Vedud İsimleri Ha

Rabbim Seni tanıyan, bilir doluyu, boşu,
Kapına geldi işte yorgun bir aşk sarhoşu.
Garibim, muzdaribim, ama umutsuz değil,
Seninle dost olanlar cihanda mutsuz değil.


Kainatta ne varsa hepsinin zikrinde Sen.
Hamd ve Şükür Sanadır, herşey Seninle esen;
Sen ki, Sana geleni çevirmezsin eli boş,
Aşık boşa dememiş; "Lütfun da, kahrın da hoş"
Bir beyaz dilekçedir sana her yalvarışım,
Imanımla amelim, hem perdem, hem nakışım
Çalı bile kendine sığınan kuşu itmez,
Sen Gafur'sun, Aziz'sin, senin keremin bitmez.
Geldim işte kapına, kul senden ırak olmaz,
Sana adanmamışsa yürek de yürek olmaz.
Benden önce esirge Muhammed ümmetini,
Esen gitsin her kervan, en sona ula beni.
Kainat bir mozaik, her şeye sahip Allah,
Ey gizli ve aşikar her derde tabip Allah...
 

Livza

Well-known member
Eğer aklın varsa kanaate alış ve rızaya çalış. Tahammül etmezsen,"Yâ Sabûr" de ve sabır iste, hakkına razı ol, teşekkî etme. Kimden kime şekvâ ettiğini bil, sus. Herhalde şekvâ etmek istersen, nefsini Cenâb-ı Hakka şekvâ et; çünkü kusur ondadır.
 
Üst