Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan, sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
|
Dâim-i Bâkî: kendi varlığı sonsuza kadar devam eden, dilediği varlığa da bekà veren, onları sonsuz ve kalıcı yapan Allah |
Firavun: (bk. bilgiler) |
Habbe: dane, tohum; Mesnevî-i Nûriye’de yer alan bir risale |
Hubâb: daneler, tohumlar; Mesnevî-i Nûriye’de yer alan bir risale |
Katre: damla; Mesnevî-i Nûriye’de yer alan bir risale |
Nemrud: (bk. bilgiler) |
Nokta: Mesnevî-i Nûriye’de yer alan bir risale |
Rahmânî: rahmeti sonsuz olan, yarattıklarını esirgeyip koruyan, şefkat eden ve rızıklandıran Allah’a âit |
Sâni-i Zülcelâl: sonsuz büyüklük ve haşmet sahibi olan ve her şeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah |
Zerre: en küçük madde parçası, atom; Mesnevî-i Nûriye’de yer alan bir risale |
bekà: devamlılık, kalıcılık |
delâlet etmek: işaret etmek |
emir: iş, olay, olgu |
ene: ben, benlik |
feyiz: mânevî gıda, ilham, bereket, bolluk |
firavunluk: kendini Firavun gibi ilâh derecesinde büyük görme |
gaflet: umursamazlık, duyarsızlık; âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma hâli |
gölgevâri: gölge gibi, gölgeye benzer |
hamd: övgü, teşekkür, minnet |
hayvaniyet: canlılık, hayat taşıma |
hüve: O, Allah |
insaniyet: insanlık |
izah edilmek: açıklanmak |
i’lem eyyühe’l-aziz: “Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!” mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir söz |
kasten: bilerek ve isteyerek |
keza: bunun gibi |
lâtif: şirin, güzel, hoş |
maahaza: bununla beraber, bununla birlikte |
maddiyun: materyalistler, herşeyi maddeye bağlayıp, madde ile açıklamaya çalışanlar |
mevhum: gerçekte olmadığı halde var sayılan |
mezkûr: zikredilen, ifade edilen |
mâhiyet: temel özellik, asıl nitelik |
mütereddit: şüpheli, kararsız; iki şey arasında gidip gelen |
nakış: işleme, süs |
nazar: bakış, görüş |
nazar-ı ehemmiyete alma: önem verme |
risale: Risale-i Nur’u oluşturan bölümlerden her birisi |
râci: dönen, ait olan |
sanem: put |
san’at-ı şuuriye-i Rahmâniye: rahmeti sınırsız olan Allah’ın sonsuz ilminin neticesi olarak ortaya çıkan san’atı |
sıbğat: boya |
tabiat: (tabiat fikri) materyalist düşünce; tabiat için, “insan faaliyetlerinin dışında kendi kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve değiştiren güç” düşüncesi |
tahavvül etmek: bir halden başka bir hale dönüşmek |
tebârüz etmek: belirmek, görünmek |
tâğut: ibadet edilen bâtıl şey, put |
zarif: ince, nazik |
zeval: yokluk |
zikir: devamlı Allah’ı anma |
âkıbet: netice, son |
İlâhî: Allah’a ait, Allah’tan gelen |
Şemme: bir kere koklama; Mesnevî-i Nûriye’de yer alan bir risale |
şeriat-ı fıtriye-i İlâhiye: düzeni ve ahengi sağlamak için Allah tarafından kainata koyulan ve bütün varlıkların uymak zorunda olduğu kanun ve kuralların tamamı |
şükür: minnet duyup, teşekkür etme |
Sosyal İmleme