Yazar : Risale ForumNot
BİRİNCİSİ: Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm gibi ümmî bir zâta nisbeten gayb hükmünde olan Tevrat‘taki evsâf-ı Sahabeyi haber veriyor.
....
BİRİNCİSİ: Nebiyy-i Ümmîye nisbeten gayb hükmünde olan İncil’in Sahabeler hakkındaki ihbarını ihbardır.
Soru 11: Peygamber Efendimizi s.a.v.'ın ümmi olmasından neden söz edilmiştir?
O dönemin müşrikleri Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın getirdiği Kur'anî hakikatleri O'nun uydurduğunu ileri sürmekteydiler. Halbuki kendileri dahi biliyorlardı ki O ne okuma nede yazma biliyordu. Birde kavimleri içe kapalı bir kavimdi yani diğer dinlerle kültürel bir etkileşim yoktu. Hali ile hiç okumamış ve yazmamış, yazma ve okuma bilmeyen bir zatın böyle mücize bir kitabı kendi uydurması beklenmediği gibi söylentilerden etkilenmiş olması da düşünülemez.
Kur'an-ı Kerime baktığımız zaman onun içindeki hakikatlerin yayılmış söylentilerden çok uzak geçmişten verdiği haberlerde her detayı sadık ve kesin malumatın bulunması onun Allah kelamı olduğunun bir delilidir. Mesela Habeş Kralı Necaşi'den müşrikler sahabe efendilerimizi istemeye gittiklerinde, Sahabe-i Kiramdan Hz. Cafer r.a.'ın Kur'an-ı Kerimden Hz. İsa a.s. ve Hz Meryem'e dair okuduğu ayeti kerimeler neticesinde Habeş Kralı Necaşi bunların doğru olduğunu tasdik etmesi Kur'an-ı Kerimin; Allah kelamından başka kelam olmadığının bir delilidir.
Risale-i Nur'da Ustad Bediüzzaman bu meseleyi şöyle ifade etmekte :
Bilgi
Birinci Şavk:
Maziye ait ihbarat-ı gaybiyesidir.
Evet, Kur'an-ı Hakîm bil'ittifak ümmi ve emin bir Zâtın lisanıyla, zaman-ı Âdem'den tâ Asr-ı Saadete kadar enbiyaların mühim hâlâtını ve ehemmiyetli vukuatını öyle bir tarzda zikrediyor ki, Tevrat ve İncil gibi kitabların tasdiki altında gayet kuvvet ve ciddiyetle ihbar ediyor.
Kütüb-ü Sâlifenin ittifak ettikleri noktalarda muvafakat etmiştir. İhtilaf ettikleri bahislerde, musahhihane hakikat-ı vakıayı faslediyor.
Demek Kur'anın nazar-ı gayb-bînisi, o Kütüb-ü Sâlifenin umumunun fevkınde ahval-i maziyeyi görüyor ki, ittifakî mes'elelerde musaddıkane onları tezkiye ediyor. İhtilafî mes'elelerde musahhihane onlara faysal oluyor.
Halbuki Kur'anın vukuat ve ahval-i maziyeye dair ihbaratı aklî bir iş değil ki, akıl ile ihbar edilsin. Belki, semaa mütevakkıf nakildir. Nakil ise, kıraat ve kitabet ehline mahsustur. Dost ve düşmanın ittifakıyla kıraatsız, kitabetsiz, emanetle maruf, ümmi lâkabıyla mevsuf bir zâta nüzul ediyor.
Hem o ahval-i maziyeyi öyle bir surette ihbar eder ki, bütün o ahvali görür gibi bahseder. Çünki uzun bir hâdisenin ukde-i hayatiyesini ve ruhunu alır, maksadına mukaddeme yapar. Demek Kur'andaki fezlekeler, hülâsalar gösteriyor ki, bu hülâsa ve fezlekeyi gösteren, bütün maziyi bütün ahvali ile görüyor.
Zira bir zâtın bir fende veya bir san'atta mütehassıs olduğu; hülâsalı bir sözle, fezlekeli bir san'atçıkla, o şahısların meharet ve melekelerini gösterdiği gibi, Kur'anda zikrolunan vukuatın hülâsaları ve ruhları gösteriyor ki, onları söyleyen, bütün vukuatı ihata etmiş, görüyor, (tabir caiz ise) bir meharet-i fevkalâde ile ihbar ediyor.
Sözler ( 404 - 405 )
Sosyal İmleme