Lahika Analizi 15: Benlik, enâniyet, şân ü şeref perdesi

ebrar172

Well-known member
Bismillahirrahmanirrahim

Es Selamu Aleykum Aziz Kardeşlerim..
Bu Haftaki Lahika Dersimizde
" Benlik, enâniyet, şân ü şeref perdesi.." Konusunu ele almak istedik..
Sizinde bu konu hakkındaki görüşlerinizi almak isteriz.. Katılımlarınızı bekliyoruz..
Selam ve dua ile..






[BILGI]Ey kardeşlerim, sizler biliyorsunuz ki, bizim mesleğimizde, benlik, enâniyet, şân ü şeref perdesi altında makam sahibi olmaktan, öldürücü zehir gibi ondan kaçıyoruz. Onu ihsâs eden hâlâttan şiddetle içtinâb ediyoruz.

Kastamonu Lâhikası, s.104.

"Said, tam toprak gibi mahviyet ve terk-i enaniyet ve tevazu-u mutlakta bulunmak şarttır; tâ ki Risaletün-Nuru bulandırmasın, tesirini kırmasın."

Kastamonu Lâhikası, s.13.
[/BILGI]


Sorular

1) Benlik, enaniyet, şan ü şeref perdesinden kasıt nedir?

2) Terk-i enaniyet ve tevazu-u mutlaka ne demektir?

3) Makam ve mansıb sahibi olmak bir müslüman için tehlikeli midir?

4) Enaniyet terk edilmez, tevazu elden bırakılır ise Risale-i Nur'un tesiri azalır mı?
 

teblið

Vefasýz
3) Makam ve mansıb sahibi olmak bir müslüman için tehlikeli midir?

3. soru yu okuyunca Her nedense aklıma Peygamberler tarihini anlatan kitaptaki okuduğum Peygamberler hayatı geldi gözümün önüne; Ve bazı Peygamberlerimiz Makam ve mevkilerle imtihan olduğunu biliyoruz ha demekki Makam tehlikeli değil İslam esaslarıyla yöneticilik yapıyorsa müslüman;

Ne zaman tehlikeli olur ozaman ?

Şunu kabul etmek gerekirki nefsin elinde oyuncak olursa o makamlar işte ozaman yandığının resmidir..Çünkü bu makamlarda Yüce Mevlanın senin için tayin ettiği bir imatihan vesilesidir..Demek ki sözün özünde Her halimizle İmtihan dairesinde olduğumuzu bir lahza dahi unutmayacağız ..

Güzel bir örnek Hz yusuf (as) kıssası hem nefs imtihanı hemde makam imtihanını sabır ve tevvekkülle nasıl salih bir dairede yaşadığının kanıtıdı dır.Allah dostluğu bütün bu makamların üstünde bir makamdır .

Müslüman bu hakikate iman etmiştir..Ve bilirki geçici makamların hiç bir hükmü yoktur ..Mülk_ü saltanat El Vahidül Kahhar olan Allah 'ındır.
 

faris

Well-known member
1) Benlik, enaniyet, şan ü şeref perdesinden kasıt nedir?

Desinlere gitmek. Bu zamanın ehemmiyetli bir telkinatı olan kariyer sahibi olmanın bir başka adı. Ene risalesinde ifade edildiği gibi insan kendi enesinin farkına varır ve bilir se kamil bir imana sahip olabilir yada bunun zıddı olan kendini mabud sanabilir..
 

faris

Well-known member
2) Terk-i enaniyet ve tevazu-u mutlaka ne demektir?

Yirmiüçüncü sözde enaniyet ve enaniyetten kurtulmanın gerekliliği bir çok örnek ile açıklanmıştır. Bununla beraber onyedinci sözde şu veciz ifade ile terki enaniyeti anlıyabiliriz.

İşte, şu cihan kadar ve milyarlar ile ancak istihsâl edilen hâcet nerede; ve bu beş paralık cüz-i ihtiyârî nerede? Bununla onların mübâyaasına gidilmez. Bununla onlar kazanılmaz. Öyle ise, başka bir çare aramak gerektir. O çare ise şudur ki: O cüz-i ihtiyârîden dahi vazgeçip, irâde-i İlâhiyeye işini bırakıp, kendi havl ve kuvvetinden teberrî edip, Cenâb-ı Hakkın havl ve kuvvetine ilticâ ederek, hakikat-i tevekküle yapışmaktır. "Yâ Rab! Mâdem çare-i necât budur. Senin yolunda o cüz-i ihtiyârîden vazgeçiyorum, ve enâniyetimden teberrî ediyorum.

Bahçeyi istediği gibi bir cennetide isteyen bu insan nasıl olurda kendi enaniyetine güvense ve hadi diyelim bahçeyi yaptı peki cenneti nasıl icad edecek demek ki kendi enaniyeti ancak bir yere kadar onun işini görebilir daha fazlası için enaniyetini terk etmesi ve hakiki hacetleri giderene yönelmesi gerekmektedir..

Ve tevazu mutlak :


b424.gif


b855.gif
Yaptıkları kötülüklerle sevinen ve yapmadıkları hayırla övülmekten hoşlanan kimseleri, sakın azabdan kurtulurlar zannetme. Onlar için pek acı bir azab vardır. (Al-i İmrân Sûresi: 188.)


Nefs-i emmâreme bir sille-i te'dib
Ey fahre meftun, şöhrete mübtelâ, methe düşkün, hodbînlikte bîhemtâ sersem nefsim! Eğer binler meyve veren incirin menşei olan küçücük bir çekirdeği ve yüz salkım ona takılan üzümün siyah kurucuk çubuğu bütün o meyveleri, o salkımları kendi hünerleri olduğu; ve onlardan istifade edenler o çubuğa, o çekirdeğe medih ve hürmet etmek lâzım olduğu, hak bir dâvâ ise, senin dahi sana yüklenen nimetler için fahre, gurura, belki bir hakkın var. Halbuki, sen dâim zemme müstehaksın. Zîrâ o çekirdek ve o çubuk gibi değilsin. Senin bir cüz-i ihtiyârın bulunmakla, o nimetlerin kıymetlerini fahrin ile tenkîs ediyorsun. Gururunla tahrip ediyorsun ve küfrânınla iptal ediyorsun ve temellükle gasb ediyorsun. Senin vazifen fahr değil, şükürdür. Sana lâyık olan şöhret değil, tevâzudur, hacâlettir. Senin hakkın medih değil istiğfardır, nedâmettir. Senin kemâlin hodbînlik değil, hudâbînliktedir.

Tevazunun zıddı olan şan ve şöhret, kibir ve fahr nefse ait olan kötü arzulardandır. Ustadımız Bediüzzaman bu kötü arzulara örnek olarak meyve çekirdeğini ve üzüm sapını örnek vermekte. Ve insana ait olan bütün levazımatlarını ise onlara benzetmekte ve mukayese ile bizlere ders vermekte bize takılan onca kabiliyet ve istidat ve özellikler ve cihazatlar eğer nefse verilmesini inciri çekirdeğe, üzümü ise kuru sapına vermek ile yüzler kıymeti var iken bire indirmiş olarak basitleştirmiş olacağız. Hatta insanın kendi ayıp ve kusurlarını görüp bunları gidermeye çalışmasının onun vazifesi olduğunun bundan dolayı kendisine ait levazımatlar ile övünemeyeceğidir. Eğer övünse hem kusurlarını görmeyecek hem de kıymetini düşürecek. Zarar içinde zarar edecektir.

Hem terki enaniyet ve tevazu tasavvufun amaçları arasındadır.
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
[BILGI]Ey kardeşlerim, sizler biliyorsunuz ki, bizim mesleğimizde, benlik, enâniyet, şân ü şeref perdesi altında makam sahibi olmaktan, öldürücü zehir gibi ondan kaçıyoruz. Onu ihsâs eden hâlâttan şiddetle içtinâb ediyoruz.

Kastamonu Lâhikası, s.104.

"Said, tam toprak gibi mahviyet ve terk-i enaniyet ve tevazu-u mutlakta bulunmak şarttır; tâ ki Risaletün-Nuru bulandırmasın, tesirini kırmasın."

Kastamonu Lâhikası, s.13.
[/BILGI]

Kastamonu Lahikasinda gecen bu mektup ayni zamanda Tarihceyi hayatta da gecmekte. Ustadin talebeleri onun hakkindaki hissiyatlarini kaleme alinca , Ustad tarafindan bu sekilde ikaz olunuyorlar.

Talebelik mesleginin esasinin IHLAS olup, san ve sohret isteginden, fahris abinin ifade ettigi gibi "desinler" diye makam sahibi olma isteginin öldürücü zehrinden kaçmak gerekiyor. Ustad bu konudaki hassasiyetini dile getiriyor. Ve bu noktalarin insanin en zayif ve gorunmez noktalarini oldugunu bilmek gerekiyor. Cunku bu gibi durumlarda seytan sagdan yaklasiyor, dolayisiyla burda ki hileyi yanlisi kotulugu sezmek insanlar icin bir kat daha zorlasiyor.

Oyle parlak ambalajlar icerisinde sunuyorki seytan,bu benlik enaniyet ve sanu seref hilelerini insanin akli duruyor.
Dine daha iyi hizmet edecegim gerekcesiyle, daha layik, daha tesirli olacagim dusuncesiyle bu hilenin icerisinde kendini buluyor hafizanallah.
 
Ders yapmakta niyet, kardeşce bir araya gelmek. Sâikası hissi muhabbet. Değil hocavâri veya amirâne tahakkümü bir vaziyet, mahviyetkârâne bir şahsı mânevi teşkil etmek. Kalbler bir, fikirler aynı şeyle meşgul. Celb olur inâyet. Tevfikat-ı subhâniye âsân olur. Eller uzak mânalara ulaşır. Ellerimize verilir nurlu meyveler. Çünkü şahsı mânevi bir veliyyi kâmil hükmünde. Sırrı tefânili uhûvvet…mânasıda şudur ki; her bir ferde var tevâzu ve mahviyet derk-i kusur ve terk-i enâniyet. Hem derste bir araya gelmekte bir niyet her birisi, her birisine ders müzakeresinde birer zeki muhatab ve mucib ve güzel seciyelerin inikâsında birer ayine olmakla vücûd birliği haline gelmek. O şahsı mânevide erimek ve kendi cüz-i şahsiyetini eritmek ve zerre kadar enâniyet eseri göstermemek…Samimâne isterler ki; her bir kardeş hem güzelce anlayabilsin, hem güzelce anlatabilecek duruma gelsin. O vakit teşehhusat kalkar. Her bir ferd diğeri kadar yetişmiş olur. Omuz omuza gelir. İşin ehli olur.maksadını anlar, mânaya âşîna olur. Yabanilik kalkar. Çünki, mânadan istifâde öyle bir iksir-i nurânidir ki; kalbi ve ruhû ve fikri yıkar temizler,genişlendirir, ferahlandırır. Kardeşleri ile mânidar âlemin şenliği ile neşe bulur. Keyiflenir. Nefsaniyet ve hodgamlığın sıkıcı havasından kurtulur. Biiznillahi teâlâ. Demek en güzel bir niyet içinde duâmız ki deriz:

İlahî ve ilahena! Acz ve fakrımızı bize hissettir.nefsimizin kusurunu ve noksanlıklarımızı bize derkettir. Vücûdumuzu genişlendir. Geniş ve ferahlıklı, hafif ve nurlu mânidar olan kardeşlik vücûdunu bize ihsan ve bizi dünya ve berzah ve ahiret ateşinden, darlıklarından, vücûdsuzluklarından, yalnızlıklarından kurtar. Tecrid ve hapisliklerden âzad eyle. Yâ! Erhamerrâhimiyn. Amin.

Enâniyyet yapan, şahsiyet gösteren,kendine makam veren ve âmirâne vaziyet takınan ergeç yalnız kalmaya mahkum olur. Yalnızlıktan kurtulmaklığımıza ve her türlü şenliklerle neş’elenip, ferahlanmamıza zerre kadar bile olsa enâniyet mikrobundan temizlenmemize niyetimiz ve gayretimiz ve tedâviyi sabırla ve ümidle beklememiz, güzel bir duâdır. Şâfi-î hakikiden ümid kesilmez. Tenkid tahakkümü işmam eder. Tahakküm bir başlık bir reislik, liderlik gibi bir makamda bulunmayı ihsas ettirir. Bu ise hubbu câh ve faziletfüruşluk ve hodfüruşluktan ileri gelir. O da karşısındakinde gıpta damarını uyandırır. Müzâheme ve rekabet ile sen-ben başlar. İlacı ihlâs risalesinde dördüncü düstûrdur. Meselâ; kendisini şeyh ve baba gibi bir ağa görür, bir makam verir, âmirane bir vaziyet takınır. Halbuki; ağabey olsa olsa bir muâvinlik, muâvenet ve yardımcılık vaziyetidir. Gayet samimâne tevâzu ve mahviyet ister.

Hulisi Yahyagil ağabeyin notları olarak elime geçmişti inşaallah istifadeye vesile olur.
 
Üst