Risale-i Nur da Sünnet - Sünnetten ne anlıyoruz?

Abdurrahman

New member
Sünnetinin ne olduğunu açık manasıyla herkes bilir, ben yine alt tarafa örfü nasta bilinen şeklini yazacam. Ancak risale-i nurda sünnet nasıldır, farklılık varmıdır, bu konuda isterseniz beyin fırtınası yapalım.. hadii..

SÜNNET
Lugatte adet, tarikat demektir. Fıkıhta: "Resulü Ekrem (s.a.v) efendimiz tarafından farz ve vacip olmaksızın bazan terk edilmek üzere iltizam buyurulmuş olan herhangi bir fiil ve harekettir. Bu fiil ve hareket, ibadet kabilinden ise "Sünneti Hüda", Resulu ekreme mahsus adeti seniye kabilinden ise "Sünneti zevait" adını alır.
Usul ıstılahınca sünnet ise Nebiyyi Zişan hazretlerinden sudur eden sözler ile kasdi fiillerden ve takrirlerden harhangi biridir.
Resulü Ekrem'in mübarek sözlerine "Sünneti kavliye", fiillerine "Sünneti fiiliye" yapıldığını gördüğü bir şeye karşı sükut edip red ve inkar buyurmaması da bir "Sünneti takririye" dir ki, o şeyin cevazına delalet eder, sünnetin Cem'i; sünen'dir.
Evet aslında sünnetin zahir manası bu; birde bizim risalelerde gördüğümüz aslında yukardakilerin içinde olan, ama bilinmeyen, yada yabani kaldığımız sünneti merak ediyor ve soruyorum.. buyrun..dinliyoruz..
hidayet ve istikametten ayırma Allahım..
 

Abdurrahman

New member
Ynt: Risale-i Nur da Sünnet - Sünnetten ne anlıyoruz?

       hımm acip arkadaşların ilgisi yok.. neden ki.!
       Neyse; Sünnettin doğrusu ne olduğunu yukarda okuduk, ancak risale-i nur bize sünnete farklı bir bakış açısı kazandırıyor. Nasıl mı? Şöyle :
       Kanita bir manayı ismi ile birde manayı harfi ile bakmak var.. birisiyle bakıldığında dalalet oluyor, diğerşekilde bakıldığında ibadet oluyor. Peygamber (a.s.v) kainata işte ibadet vechi ile bakıyordu.. yani manayı harfiyle...
      Tabi bunlarla ilgilide konuşmak lazım... aktarmak isteyen buyursun.. yoksa ben aktaracam..  :mad:
     
      Allah şevk ve gayretimizi ziyadeştirsin.. 
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Ynt: Risale-i Nur da Sünnet - Sünnetten ne anlıyoruz?

hımm acip arkadaşların ilgisi yok.. neden ki.!

sabır abi sabır su an bizler forumla uğrasmaktayız forum henüz tamamlanmadı acdığın konular muhteşem en kısa zamanda acar hepsinede birbir cevap veririz inşallah
 

KaSýRgA

Member
Ynt: Risale-i Nur da Sünnet - Sünnetten ne anlıyoruz?

Senin ikinci sualin olan, mânâ-yı ismî ile mânâ-yı harfînin bahsi ise, ilm-i nahvin umum kitapları başlarında o mesele izah edildiği gibi, ilm-i hakikatin Sözler ve Mektubat’lar namındaki risalelerinde temsilâtla kâfi beyanat vardır. Senin gibi zeki ve müdakkik bir zata karşı, fazla izahat fazla oluyor.
Sen aynaya baksan, eğer aynayı şişe için bakarsan, şişeyi kasten görürsün. İçinde Refet’e tebeî, dolayısıyla nazar ilişir. Eğer maksat, mübarek simanıza bakmak için aynaya baktın;sevimli Refet’i kasten görürsün, "Yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde olan Allah’ın şânı ne yücedir." Mü’minûn Sûresi: 23:14. dersin. Ayna şişesi tebeî, dolayısıyla nazarın ilişir. İşte birinci surette ayna şişesi mânâ-yı ismîdir; Refet mânâ-yı harfî oluyor. İkinci surette ayna şişesi mânâ-yı harfîdir, yani kendi için ona bakılmıyor, başka mânâ için bakılır ki, akistir. Akis mânâ-yı ismîdir. Yani - Mânâsı kendisine delâlet eder- olan târif-i isme bir cihette dahildir. Ve ayna ise -Mânâsı başkasına delâlet eder- olan harfin târifine mâsadak olur.
Kâinat, nazar-ı Kur’âniyle, bütün mevcudatı huruftur, mânâ-yı harfiyle başkasının mânâsını ifade ediyorlar. Yani, esmâsını, sıfâtını bildiriyorlar. Ruhsuz felsefe, ekseriya mânâ-yı ismiyle bakıyor, tabiat bataklığına saplanıyor. Her neyse...
 

Abdurrahman

New member
Sünneti seniyeye zımnı işaret eder.. yada bana öyle geliyor.. la teşbih vela temsil... neyse.. kafam aslında şuan durgun ama yinede aktarayım..
Emirdağ Lahikası l -91
Hattâ İlm-i Mantık’ta “kaziye-i makbule” tabir ettikleri; yani büyük zâtların delilsiz sözlerini kabul etmektir. Mantıkça yakîn ve kat’iyyeti ifade etmiyor; belki zann-ı galible kanaat verir. İlm-i Mantık’ta bürhan-ı yakînî, hüsn-ü zanna ve makbul şahıslara bakmıyor, cerhedilmez delile bakar ki; bütün Risale-i Nur hüccetleri, bu bürhan-ı yakînî kısmındandır. Çünki ehl-i velayetin amel ve ibadet ve sülûk ve riyazetle gördüğü hakikatlar ve perdeler arkasında müşahede ettikleri hakaik-i imaniye, aynen onlar gibi Risale-i Nur ibadet yerinde, ilim içinde hakikata bir yol açmış; sülûk ve evrad yerinde, mantıkî bürhanlarla ilmî hüccetler içinde hakikat-ül hakaika yol açmış; ve ilm-i tasavvuf ve tarîkat yerinde, doğrudan doğruya İlm-i Kelâm içinde ve İlm-i Akide ve Usûl-üd Din içinde bir velayet-i kübra yolunu açmış ki; bu asrın hakikat ve tarîkat cereyanlarına galebe çalan felsefî dalaletlere galebe ediyor, meydandadır.
Teşbihte hatâ olmasın, nasılki Kur’anın gayet kuvvetli ve mantıkî hakikatı, sair dinleri felsefe-i tabiiyenin savletinden ve galebesinden kurtarıp onlara bir nokta-i istinad oldu; taklidî ve aklın haricindeki usûllerini de bir derece muhafaza etti. Aynen öyle de: Bu zamanda onun bir mu’cizesi ve nuru olan Risale-i Nur dahi, felsefe-i maddiyeden gelen dehşetli dalalet-i ilmiyeye karşı avam-ı ehl-i imanın taklidî olan imanlarını, o dalalet-i ilmiyenin savletinden kurtarıp, umum ehl-i imana bir nokta-i istinad ve yakın ve uzaklarda olanlara dahi, zabtedilmez bir kal’a hükmüne geçmiştir ki; bu emsalsiz dehşetli dalaletler içinde, yine avam-ı mü’minînin imanını şübhelerden ve İslâmiyetini hakikatsızlık vesveselerinden muhafaza ediyor.
Evet her tarafta, hattâ Hind ve Çin’de ehl-i iman, bu zamanın çok dehşetli dalaletinin galebesinden; acaba İslâmiyet’te bir hakikatsızlık mı var ki, sarsılmış diye şübheye ve vesveseye düştüğü vakit birden işitir ki; bir risale çıkmış, imanın bütün hakikatlarını kat’î isbat eder, felsefeyi mağlub edip zındıkayı susturuyor, diye anlar. Birden o şübhe ve vesvese zâil olup imanı kurtulur ve kuvvet bulur.
Yani Farklı bir bakış açısı.. mesela o hassa nurlarda var..
 

Abdurrahman

New member
Lemalar 327
Burda da yine sünnetin farkları bahsedilir, yani diğer mesleklerden ayıran hassa, sünnet bilinir, bilindiği zannedilir... Doğrusu; O meretebeye çıkılmaz, ama onurdan istifadenin yolu ona benzemektir.. İşte sahabelirin durumu; en büyük veli en küçük sahabiye yetişemiyor... sünnetin seniyeyi bununla anla..
İkincisi: Âlem-i İslâmın şecere-i kübrasının menşei, çekirdeği, hayatı, medarı olan mahiyet-i Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm’ın fevkalâde istidad ve cihazatıyla, âlem-i İslâmiyetin maneviyatını teşkil eden kudsî kelimatı, tesbihatı, ibadatı en evvel bütün manalarıyla hissedip yapmaktan gelen terakkiyat-ı ruhiyesini düşün; habibiyet derecesine çıkan ubudiyet-i Muhammediyenin (A.S.M.) velayeti, sair velayetlerden ne kadar yüksek olduğunu anla!
Bir zaman bir tek tesbihin, bir tek namazda, Sahabelerin tarz-ı telakkisine yakın bir surette bana inkişafı, bir ay kadar ibadet derecesinde ehemmiyetli göründü. Sahabelerin yüksek kıymetini onunla anladım. Demek bidayet-i İslâmiyede kelimat-ı kudsiyenin verdiği feyiz ve nurun başka bir meziyeti var. Tazeliği haysiyetiyle başka bir letafeti, bir taraveti, bir lezzeti var ki; gaflet perdesi altında mürur-u zamanla gizlenir, azalır, perdelenir. Zât-ı Muhammediye (A.S.M.) ise, onları menba-ı hakikîsinden (Zât-ı Akdes’ten) turfanda, taze olarak, fevkalâde istidadıyla almış, emmiş, massetmiş. Bu sırra binaen o zât; bir tek tesbihten, başkasının bir sene ibadeti kadar feyiz alabilir.

Neam; doğrusu nurları okuyarak zahirden hakikete geçmek mümkün, acz, fakr,tefekkür...(ihtiyacını hissetmek).. çalışmak lazım..
 

Abdurrahman

New member
Mektubat 83


Doğrusu en büyük velayet belli,gel görki insanlar boş durmuyor, bize istikametten ayırmasın düşer.. esasatı sünneti seniye demiştik.. bakın kimler buna uymuş ve ne mertebedeymiş..

İKİNCİ MES’ELE-İ MÜHİMME: Sual: Vahdet-ül Vücud mes’elesi, çoklar tarafından en yüksek makam telakki ediliyor. Halbuki velayet-i kübrada bulunan başta Hulefa-yı Erbaa olmak üzere Sahabeler ve hem başta Hamse-i Âl-i Abâ olarak Eimme-i Ehl-i Beyt ve hem başta Eimme-i Erbaa olarak müçtehidîn ve tâbiînden bu çeşit vahdet-ül vücud meşrebi sarihan görülmemiş. Acaba onlardan sonra çıkanlar daha ileri mi gitmişler, daha mükemmel bir cadde-i kübra mı bulmuşlar?

:)) ne güzel bir sual, doğru bundan daha güzel bir meslek mi var yoksa o meslekler nakıs bir mertebe midir?_________________________________________________
KaSıRgA ' Alıntı:

Kâinat, nazar-ı Kur’âniyle, bütün mevcudatı huruftur, mânâ-yı harfiyle başkasının mânâsını ifade ediyorlar. Yani, esmâsını, sıfâtını bildiriyorlar. Ruhsuz felsefe, ekseriya mânâ-yı ismiyle bakıyor, tabiat bataklığına saplanıyor.



Cevap vermek için geç kaldık ama kusura bakılmasın.
Evet esasat-ı sünneti seniyeden anlaşılması gereken kainata bakarken mevcudatı bir harf gibi bilmek, başkasının manasını ifade ettiğini anlamaktı.
Bu güzel bir çiçek, ağaç ta olduğu gibi, hadiselerde de onun izini eserini görmekti. İşte Velayet-i Kübra sahiplerini diğerlerinden mertebe olarak yüksekte tutan bu hakikat olması lazım. İnşaallah bu zamanda da nurlar velayet-i kübra feyizlerini ihtiyaç sahiplerine dağıtıyor..
Evet devam..
 
Üst