hz.meryem

Yeltegiyan

Elfidam

Abdullah AYMAZ


Hepimizin Meryem'i

İslâmî kaynaklara göre Hz. Meryem'in babası İmran'dır. İmran, şerefli bir silsile ile Hz. İbrahim'e dayanan bir sülâledendir. Hz. Meryem'in annesi Fâzuka'nın kızı Hanne'dir. Hanne'nin kız kardeşi (bir rivayette Meryem'in kız kardeşi) İyşâ da Hz. Zekeriya'nın hanımı ve Hz. Yahya'nın annesi imiş. Hz. Muhammed (s.a.s.); "Yahya ile İsa, teyze oğullarıdır." demiştir.
Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyuruluyor:
"İmran'ın hanımı (Hanne): "Rabbim, karnımdakini tam hür olarak (dünyadan azad edilmiş ve tamamen ihlaslı bir ibadet duygusu ile Mabet bekçisi olarak) sana adadım. Benden kabul buyur. Şüphesiz Sen işiten, bilensin.' demişti. Onu doğurunca, -Allah onun ne doğurduğunu bildiği halde- (Hanne) şöyle dedi: 'Rabbim, onu kız doğurdum; erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu koğulmuş şeytanın şerrinden Sana ısmarlıyorum. Bunun üzerine Rabb'i onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi ve Zekeriya'nın himayesine verdi. Zekeriya ne zaman kızın bulunduğu mihraba girse, onun yanında yeni bir yiyecek bulurdu. 'Meryem! Bu sana nereden geldi?' deyince, o da: 'Bu, Allah katındandır.' derdi. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verir." (Âl-i İmran, 3:35-37)

Meryem kelimesi, Süryâni dilinde hizmetkâr mânâsınadır.

37. âyetteki mihrap kelimesi, cami ve mescitlerin ön tarafında imamın duracağı belli yerdir. Fakat burada mihraptan maksat, mabette merdivenle çıkılan mahfel olduğu beyan edilmektedir ki, Hz. Meryem, Zekeriya Aleyhisselâm tarafından buraya konulmuş ve burada muhafaza edilmiştir. İşte anne karnında babasından yetim kalan Hz. Meryem, böyle bir ruhaniyetle doğmuş ve böyle bir mihrapta Allah katından özel nâiliyet ile yetiştirilmişti. O mihrap ki: "Orada (mihrapta) Zekeriya, Rabb'ine 'Rabb'im! Bana katından hayırlı bir nesil ver. Şüphesiz Sen, duayı hakkıyla işitensin' diye dua etti." (3:38)

Bu arada Kur'ân-ı Kerim Hz. Zekeriya'nın duasının kabulünü anlattıktan sonra tekrar Hz. Meryem meselesine dönüyor:

"Hani melekler: 'Ey Meryem! Allah seni seçti, seni tertemiz yarattı ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı. Ey Meryem! Rabb'ine divan dur ve secdeye kapan ve rukû edenlerle beraber rukû et.' demişlerdi." (3:42-43)

Kur'ân'ın bu âyetlerinden anlaşıldığına göre Hz. Meryem, böyle İlâhî seçme ile tertemiz, pampak idi. Hiçbir kadında görülmemiş bir şekilde Hz. İsa'ya anne olması yönünden, dünyadaki kadınların hepsinden üstün oldu. İbadetini de cemaat ile Beytü'l-makdis'de eda ediyordu. Bir başka âyetin ifadesiyle sadece; "Onlarla kendi arasına bir perde çekmişti." (Meryem: 19:17)

Melekler şöyle demişti: 'Ey Meryem! Allah sana Kendisi'nden bir Kelime'yi müjdeliyor ki adı Meryem oğlu İsa Mesih'dir; dünyada da ahirette de itibarlı, aynı zamanda Allah'a çok yakınlardandır. Beşikte de, yetişkin çağında da insanlarla konuşacak ve iyilerden olacaktır.' (Meryem) 'Ey Rabb'im, bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?' dedi. Allah: 'Öyle ama, Allah dilediğini yaratır, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece (ol) der, o da oluverir.' buyurdu." (3:45-47)

Âyetleri yorumlayan İslâm müfessirleri, Mesih kelimesini izah ederken şunları söylemişlerdir: "Mesih, İbranice aslında mübarek mânâsında mesihtir ki, Hz. İsa'nın lâkabıdır."1 "İsa Aleyhisselâm, Musa Aleyhisselâm'ın şeriatından bir kısım yükümlülükleri Allah'ın emriyle kaldırdığı için kendisine Mesih denilmiştir."2

Hz. İsa Aleyhisselâm hakkında Allah tarafından bir kelime ifadesini yorumlarken Elmalılı M. Hamdi Yazır, tefsirinde diyor ki; "Burada 'Allah'ın kelimesi' diye belirlilik ifadesinin kullanılmayıp belirsiz olarak getirilmesi şu nükteleri ifade eder: Evvelâ bu kelime tanınmadık, garip, âdet dışı bir kelimedir. Ve bu sebeple İsa'nın hüviyetini teşkil eder. Gerçekte İsa'nın yaratılışı bilinen âdetin dışındadır. 'Allah tarafından' kaydı da bunun vasıtasız bir yaratma ve bundan dolayı âdet dışı bulunduğunu ve aynı zamanda bu kelimenin bâtıl olmayıp, bir 'hak kelime' olduğunu gösterir." (Cilt 2: 363)

Aslında "kelime" kelimesi, Arapça "kelm" kökündendir. Kelm ise duyma ve görme gibi iki histen biriyle idrak olunan bir tesirdir. Bunun için tesiri açık bir cerh (yaralama) mânâsına gelir. Bu bakımdan; "Babasız çocuk nasıl olabilir?" sorusunu soranlara Allah'ın kudretini, hikmetini, ihyâ ve sair isim ve sıfatlarını da tazammum eden kelâmının; yani sadece "kün!/ol!" emrinin bunun için yeterli olduğu söylenmiştir.

İnsan türünün dörtte birinin başına reis olarak geçen, insan nevinden (bir cihette), melekler nevine intikal eden; arzı bırakıp gökleri vatan edinen harikulâde bir insan ferdinin, bu harikulâde vaziyetleri tenâsül (üreme) kanununun harika bir şeklini gerektirir. Bu bakımdan tenâsül kanununun içine Hz. İsa'nın doğumunu da mecburiyet varmış gibi almaya çalışmak hiç yakışmadığı gibi, hiçbir mecburiyeti de yoktur. Hem bu hususta Kur'ân'ın açık ifadeleri tevil kaldırmaz. Yüz cihetle zedelenen tenâsül kanununun tamiri hesabına hiçbir cihetle zedelenmeyen ve tenâsülün haricinde bulunan meleklerin cinsiyet kanunu ve Kur'ân'ın sarahat kanunu gibi kuvvetli kanunlar nasıl tahrip edilir? Evet, Allah katında İsa'nın durumu Adem'in yaratılışı gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona 'ol!' dedi, hemen oluverdi (Al-i İmran, 3:59), gibi kat'î âyetlerle Hz. İsa Aleyhisselâm'ın babasız olduğu katiyeti vardır. Zaten hiçbir kanun yoktur ki, istisnaları ve nadirleri bulunmasın, hârice çıkmış fertleri bulunmasın. Hiçbir kaide yoktur ki, harika fertleri ile tahsis (özel durumlar istisna) edilmesin. Hz. Âdem zamanından beri bu kanundan hiçbir fert istisna olmamak ve hâricine çıkmamak olamaz. Her şeyden önce zaten bu tenâsül kanunu, başlangıç itibarıyla ikiyüzbin hayvan türünün ilk yaratılışı ile (annesiz, babasız olarak, tenâsül kanununun haricinde) harika şekildedir. Yani, en evvelki pederleri âdeta Adem'leri hükmünde, ikiyüzbin o evvelki pederler, tenâsül kanununu geçersiz kılmışlar. Peder ve vâlideden gelmemişler. Onlara, o kanun haricinde vücut verilmiş. Hem her baharda gözümüzle gördüğümüz, yüzbin envaın en büyük kısmı, hadsiz fertleri, tenâsül kanunu haricinde, yaprakların yüzünde yaratılıyor. İlk başlangıçta ve hattâ her senede bu kadar istisnaları ile yırtılmış, zedelenmiş bir kanun ile Hz. İsa Aleyhisselâm gibi harika bir zat bağlanamaz. Onun doğumu da harikadır, mucizedir.3

Kur'ân-ı Kerim; (Meryem suresinde) Hz. Meryem'in hâmile kalışını ve Hz. İsa Aleyhisselâm'ın mucize doğumunu şöyle anlatıyor:

"(Resûlüm!) Kitap'ta Meryem'i de an. Hani o, ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti. Meryem, onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Derken, biz ona ruhumuzu gönderdik de o, kendisine tastamam bir insan şeklinde göründü. Meryem dedi ki: Senden, çok esirgeyici olan Allah'a sığınırım! Eğer Allah'tan sakınan bir kimse isen (bana dokunma). Melek: Ben, yalnızca, sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamam için Rabbi'nin bir elçisiyim, dedi. Meryem: Bana bir insan eli değmediği, iffetsiz de olmadığım hâlde benim nasıl çocuğum olabilir? dedi. Melek: Öyledir, dedi; (zira) Rabb'in buyurdu ki: Bu bana kolaydır. Çünkü biz, onu insanlara bir delil ve kendimizden bir rahmet kılacağız. Bu, hüküm ve karara bağlanmış (ezelde olup bitmiş) bir iş idi. Meryem ona hamile kaldı. Bunun üzerine onunla (karnındaki çocukla) uzak bir yere çekildi. Doğum sancısı onu bir hurma ağacına (dayanmaya) sevk etti." "Keşke, dedi, bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim! "Aşağısından (İsa yahut melek) ona şöyle seslendi: "Tasalanma! Rabb'in senin alt yanında bir su arkı vücuda getirmiştir." "Hurma dalını kendine doğru silkele ki, üzerine taze, olgun hurma dökülsün." "Ye, iç. Gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen de ki: Ben, çok merhametli olan Allah'a oruç adadım; artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım." Nihayet onu (kucağında) taşıyarak kavmine getirdi. Dediler ki: Ey Meryem! Hakikaten sen iğrenç bir şey yaptın! Ey Harun'un kız kardeşi! Senin baban kötü bir insan değildi; annen de iffetsiz değildi. Bunun üzerine Meryem, çocuğu gösterdi. "Biz, dediler, beşikteki bir sabî ile nasıl konuşuruz?"

Çocuk, şöyle dedi: "Ben, Allah'ın kuluyum. O, bana Kitab'ı verdi ve beni peygamber yaptı." "Nerede olursam olayım, O, beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti." "Beni anneme saygılı kıldı; beni bedbaht bir zorba yapmadı." "Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağım gün esenlik banadır." (Meryem, 19: 16-33)

Hz. İsa'nın doğduğu yeri bile belki Kur'ân-ı Kerim'in tarifi ile bulmak mümkün... "Ailesinden doğu tarafına çekildi...", "Aralarına bir perde koydu" ifadeleri herhalde ya doğup büyüdüğü veya son olarak yanlarında yaşadığı teyzesinin ve teyzesinin kocası Zekeriya peygamberi kastederek onlarla yaşadığı yerin doğu tarafını veyahut da mabedin yanı Mescid-i Aksa'nın doğu tarafını kastediyor. Çünkü Mabette kalıyordu. "Doğum sancıları tutunca da" oradaki bir hurma ağacının yanına gittiği orada da bir su arkının veya suyu akan bir pınarın yahut nehrin bulunduğu anlatılıyor. Müminûn suresi'nde ise şöyle buyuruluyor: "Meryemoğlu (İsa'yı) ve annesini de bir âyet (alâmet, mucize) kıldık; Onları, yerleşmeye elverişli, sulu (pınarlı, çeşmeli, akarsulu), bir tepeye yerleştirdik." (Müminûn, 23: 50)

23 Aralık 1999 tarihinde Süddeutsche Zeitung'un haftalık magazin ekinde Kur'ân-ı Kerim'deki Meryem suresinin Almanca meali yayınlandı. Derginin bu mevzuda tanıtım spotunda şöyle deniliyordu: "En güzel Weihnachten (Noel) hikâyelerini İncil'de değil, Kur'ân'da buluyoruz." Bir cizvit papazı bunun niçin böyle olduğunu açıklıyor. Yazının başlığı: "İsa'nın Doğum Mucizesi," yazının başladığı sayfadan iki sayfa öncesinde bir hurma ağacının altında, kucağında çocuk bulunan bir kadın resmi var. Ağaçtan taze hurmalar dökülüyor. Önünde bir su arkı var. Bu resimli sayfaların üzerinde büyük harflerle şöyle yazılmış: "Eğer ailenize bir sürpriz yapmak istiyorsanız bu ağacın altında gerçekleşen Weihnachten (Noel) hikâyesini okuyabilirsiniz."

Dergi, Meryem suresinin birinci âyetinden otuz yedinci âyetine kadar tamamen Almanca olarak verdikten sonra, 70 yaşındaki cizvit papazı Prof. Dr. Ruport Lay'a bir yorum yaptırmış. Frankfurt ve Walldürn Odenwald'da yaşayan, felsefeci-yazar ve bir işletme danışmanı olan Dr. Lay, "Neden Kurân'ın öğretisi, İncil'den daha İsevî'dir?" alt başlıklı yazısında şunları yazıyor: "Kur'ân, sürekli Meryem'in oğlu İsa'dan bahseder. Muhammed için, Yusufoğlu İsa ifadesini kullanmak günah olurdu. Zira onun için İsa; Meryem'in oğlu Mesih'tir. Birçok Hıristiyanın belki de Tanrı'nın İsa'dan daha mükemmel şekilde tecelli ettiği konusunda şüpheye düştüğü bir zamanda Kur'ân'ın öğretisi, bazı Hıristiyan din adamlarından çok daha İsevî'dir. Muhammed ve İslâm, İsa'nın Tanrı'nın oğlu olduğu sıfatını kabul etmez; ama İsa'nın babasının olmadığı konusunda emindir (...) Bu konuda İslâm tasavvufu da çok daha güzel ve Hıristiyanlar için faydalı olabilecek Allah'ın dinamik kudretinden bir imaj anlatır. Şöyle ki: Allah, aynı zamanda seven, sevilen ve sevgidir. (...) Muhammed, şüphesiz Meryem'e en büyük saygı duyanlardan biridir. Zira o, Mesih'in annesidir. Meryem (bazılarının zannınca) gayri meşru çocuk dünyaya getiren bir anne olarak anlaşıldığı için, özel bir korumaya da ihtiyacı vardı. Eğer yolunuz bir gün Efes'e düşerse, Meryem'in son yıllarını geçirdiği evi mutlaka ziyaret ediniz. Orada kimlerin dua ettiğini görünce çok hayret edeceksiniz. Birçok Müslümanı; ama çok az Hıristiyanı..."

Bu çeşit yayınlar, ümit ederim, Müslüman-Hıristiyan diyaloğunda önümüzdeki günlerde çok daha güzel ufukların açılmasına vesile olacaktır.

Dipnotlar
1) Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, 2. Cilt, 362.
2) Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, 521.
3) Bazı küçük tasarruflarla, Bediüzzaman Said Nursi, Lâtif Nükteler, 9. Lema.
 
Üst