Hadis Sohbetleri 20 : Ölümü istemek..

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
بِسْمِاللَّهِالرَّحْمَنِالرَّحِيمِ


Selamünaleyküm Kardeşlerim;

Yeni hadis dersimiz başladı.
Bu Dersimizde başa gelen sıkıntılara dayanamayıp ölümü arzu etmek doğru bir davranış biçimi midir ?
Uzun ömür kulun kurtuluşuna nasıl vesile olabilir? Buyrun beraber mütaala edelim


[BILGI]
Hiç biriniz ölümün gelmesini istemesin. Eğer iyi biri ise, yaşamak belki iyiliğini arttırır. Eğer kötü ise, belki tövbe eder. (Buhari) [/BILGI]




Anladıklarımız ve aklımıza takılan sorulara cevab bulmaya devam ediyoruz inşallah.





[NOT]Önceki Hadis Sohbetlerine ulaşmak için TIKLAYINIZ.[/NOT]
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Günlük yaşantımızda maddiyata kapılan insanların kolayca hayata karşı duydukları nefret ve hınçla ağızlarından ‘ölsem de kurtulsam’ sözü… Gençlerden duymak. İdaelleri helal dairesini aşıp maddi hayatta kaybolan gençlik tövbe kapısını ne zaman çalmayı düşünüyor?

“Çok ibadet ettim bir de yaşlılık aldı başını gidiyor, ölüme yaklaşıyorum” demek ölümü basite almak değil midir? Ölüme hazır mıyız sorusuna cevap veremezken, kurtulmak için mi söylenir ‘ölsem de kurtulsam’? Kurtuluşu İslamın çağrısına uymanın dışında mıdır?

İnanan ya da inanmayan insanlar, her ikisi de ölümü isteyebiliyor. Oysa hadis-i şerifin dersiyle ikisinin de ölümü istememesi gerekir. İyi adam iyiliği arttırmayı düşünmeli, bunun kaygısı içinde olmalı. Kime Allah için ne öğretebilirim, nasıl yardım edebilirim tasasında olmalı. İnanmayan ise tövbe kapısının kapanmaması için istememeli.Kurtuluşu İslamda bulabilmek ve Allah rızası için nice iyilikler yapabilmek duasıyla layet
ezelzel.
 

memluk

Hatim Sorumlusu
aleykümselam hocam yeni dersimiz hayırlı olsun inş ,ölüm bilinmez bir alemin kapısını aralayan ilk durak istemekten ziyade hazırmıyız diye sormak lazım nefsimize.sıkıntılardan bunalıncaa ölümü temenni etmeyi Allah c c kullarına yasaklamıştır.ecel birdir değişmez öyle ise o an gelene kadar bize düşen hazırlanmaktır.
 

teblið

Vefasýz
Ölmek mümin için bir nimettir. Peygamber efendimiz, (Ölüm mümin için bir hediye ve bir kefarettir.) buyurmuştur. O halde, ölmekten korkmamalıdır. Çünkü ölmek yok olmak değildir, ruhun bedene olan bağlılığının sona ermesi, bedenden ayrılmasıdır. Ölüm, bir evden bir eve göçtür.

Hep ürkütür ölüm bizleri;

Evet ölümü istememek faydalıysada müm'ine ,şu demek değildir tabiki;En büyük vaaz ve en büyük hakikat olan ölümü tamamen unutalım !!!!

Takdiri ilahi Cenabı hakk hangisi hayırlısıysa onu nasip etsin biz fanilere !!!!!
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
ÖLÜMÜ İSTEMEK

'Bir kimse, Peygamber Efendimize (S.A.V.) gelerek: -İzin ver yâ Resulallah, ölümümü temenni edeyim.
Peygamber Efendimiz (S.A.V.):
-Ölüm öyle bir şeydir ki onun için hazırlıklı ol! Yol uzun, azık ister. Ölümü temenni edenin on hediye hazırlaması lazım.
O kimse sordu: Hediyeler kime yâ Resulallah?

Peygamber Efendimiz (S.A.V.) buyurdu:
1- Azrail'in hediyesi.
2- Kabrin hediyesi
3- Münker ve Nekir'in hediyesi.
4- Mizanın hediyesi.
5- Sırat köprüsünün hediyesi
6- Malik'in hediyesi.
7- Rıdvan'ın hediyesi.
8- Rûhun hediyesi.
9- Peygamberinin hediyesi.
10- Rabbinin hediyesi.

- Bu hediyeler nelerdir, ya Resulallah?

Azrâil'in hediyeleri dörttür:
1- İyi huylu olmak.
2- Geçirdiğin ibadetleri kaza etmek.
3- Ölüme hazırlanmak, sefere çıkacak yolcu gibi.
4- Kalbinde Allah aşkını taşımak.

Kabrin hediyeleri de dörttür.
1- Söz taşımayı terk.
2- Elbiseye idrar sıçratmamak.
3- Kur'an-ı Kerimi okumak.
4- Salevât-ı şerifeyi çok okumak.

Münker ve Nekir'in hediyeleri;
1- Doğru konuşmak.
2- Gıybeti terk etmek.
3- Hakkı kabul etmek.
4- Tevazu sahibi olmak.

Mizanın hediyesi:
1- Amelini ihlâs ile yapmak.
2- Başkasına eza yapmaktan sakınmak.
3- Güzel ahlak sahibi olmak.
4- Allah'ı (c.c.) çok zikretmek.

Sırat Köprüsü'nün hediyesi:
1- Gadabını yutmak, kızmamak.
2- Takva sahibi olmak.
3- Cemaate devam etmek.
4- İbâdetlere ara vermeden devam etmek.

Malikin hediyesi:
1- Allah korkusundan ağlamak.
2- Gizli sadaka vermek.
3- İsyanı terk etmek.
4- Anne ve babaya iyilik etmek.

Cennet meleği Rıdvan'ın hediyesi:
1- Kötülüklerden kaçınmak.
2- Ni'metlere şükretmek.
3- Malını Allah yolunda infak etmek.
4- Emaneti muhafaza etmek.

Rûhun hediyesi:
1- Az yemek.
2- Az konuşmak.
3- Az uyumak.
4- İstiğfara devam etmek.

Peygamberin hediyesi:
1- Ehl-i beyti sevmek.
2- Sünnete uymak.
3- Peygamberin sevdiklerini sevmek.
4- Sahabe-i kiramı sevmek.

Allah zülcelalin hediyeleri:
1- Allah'ın emirlerini yapmak.
2- Nehyettiği, yasak ettiği şeylerden kaçınmak.
3- İnsanlara nasihat etmek.
4- Bütün mahlûkata karşı merhametli olmak.

Bunlara hazırsan ölümü temenni et!

alıntı
...dua ile...
 

Ukbaa

Well-known member
Biliyoruz ki insan ebed için yaratılmış ve bu dünyadaki çoğu şey insanın isteklerini karşılayamıyor. Buna rağmen insan bu dünyayı ebedi tevvehhüm edip, ölümü unutup cazibesine kapılıyor. İmanlı yaşlı hastalıklı birisi, ölümün bir son olmayıp sadece mekan değişikliği olduğunu bilmesine rağmen ölümün yüzü soğuk geliyor ve ölmek istemiyor.


Bide Allah'a imanmayan kişileri düşünelim. Onlar için ölüm yokluk, hiçlik demek.. Bunu bildiği halde ve fıtratında aşk-ı beka arzusu olmasına rağmen nasıl olur da ölümü ister, tercih eder ? Fikirlerinizi almak isterim.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Dünyaya hiç kimse kendi isteğiyle gelmedi. Yaşamakta olduğumuz hayatı arzu edip etmeyeceğimiz de bize sorulmadı. Hem içinde yaşadığımız kâinat hem de bizim için çizilen kader planı aynen uygulanmaktadır

Hiç kimse bu planı değiştirme, arzu ettiği planı uygulama imkânına sahip değildir. Şu halde hem bizi hem kâinatı yaratan ve işlerimize çeki düzen veren yüce bir kudret var. O kudret, varlığını kabul etmemizi, başımıza gelen her şeyi kendisinden bilmemizi ve halimizden hoşnut olmamızı istemektedir. Başımıza gelen sıkıntılara katlanmayıp ölümü istemek, kaderimizi çizene itiraz etmek anlamına gelir.

Her şeyi bu kadar mükemmel yaratıp yürüten Cenâb-ı Hakk’ın bizim sıkıntımızdan habersiz olması mümkün müdür? Elbette hayır. Böyle bir şeyi düşünmek bile mümkün değildir. Öyleyse bizim Rabbimiz, başımıza gelen sıkıntıları bilerek vermekte, o sıkıntılara katlanmamızda bizim için hayır görmektedir. Sabrettiğimiz takdirde, bize hadsiz hesapsız mükâfatlar vereceğini Kur’ân-ı Kerîm’inde belirtmektedir. Dertli ve çileli de olsa, uzun bir ömür sürmek kulun lehinedir.

“Ne yapayım, Allah’dan geldi” diyerek başa gelen sıkıntılara katlanan, öte yandan ibadet ve tââtını elinden geldiği kadar yapmaya çalışan bir kimse Allah’ın rızâsını kazanabilir. Çünkü hayat bir fırsattır. Öldükten sonra tekrar dünyaya gelmek, eksik bıraktıklarını tamamlamak mümkün değildir. İyi bir insan için hal böyledir.Kötü yolda olan, günah ve isyan batağına dalan kimselere gelince, yaşadıkları sürece o şahısların kendilerine gelmeleri, içinde yaşadıkları çirkinliği anlayıp güzel bir hayata dönmeleri dâima mümkündür. Nitekim hatasını anlayıp yaptıklarına pişman olan kimseler az değildir.

Peygamber Efendimiz’in bir sohbeti sırasında, cennetle müjdelenen sahâbîlerden Sa’d İbni Ebû Vakkâs çok duygulanmış ve:- Âh, keşke şimdi ölmüş olsaydım! diye hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı.O zaman Resûl-i Ekrem Efendimiz bu sevgili arkadaşını şöyle uyarmıştı:
- “Sa’d! Eğer cennetlik isen, hayatının uzun ve yaptıklarının iyi olması senin için daha hayırlıdır” (Ahmed İbni Hanbel, Müsned, V, 267).

Efendimiz’in bu uyarısı, uzun bir ömrün mü’mine verilmiş iyi bir fırsat olduğunu göstermektedir.Zamanın iyice kötüye gittiği, fenalıklara engel olma imkânı kalmadığı zaman ölümü istemekte bir sakınca yoktur. Çünkü bu durumda kul kadere isyan etmemekte, tam aksine, zaman seline kapılarak günah batağına düşmekten korktuğunu göstermektedir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Bu dünya hakikaten de çok yoruyor insanı. İnsan bir an evvel Rabbine ve Efendisine kavuşmayı arzuluyor… Gelin görün ki bu duygular içerisinde iken ölümü arzulamamakgerektiğini öğrenmek kişiyi bu imtihana daha da bağlıyor. O yüzden bu dünyayı çok iyi değerlendirmeli ve ahiretin tarlası olarak kullanmayı artırarak devam etmeliyiz.Ahirete çıkış çok şiddetlidir!

Buhari ve Nesai Ebû Hüreyre (r.a.)'dan o da Peygamber Efendimizden; şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: «Sakın hiçbiriniz ölümü istemesin; eğer iyi ise umulur ki iyiliğini arttırır. Şayet kötü ise umulur ki vazgeçer.»

Câbir (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: «Ölümü istemeyiniz. Çünkü, ölümden sonra, âhirete çıkışın korkunçluğu çok şiddetlidir. Hem de Allah, insana tevbe ve dönüşü nasip edinceye kadar ömrünün uzaması, mutluluktur.»Buhâri ve Müslim'in rivayetlerine göre, Enes, (r.a.) şöyle buyurmuştur: «Eğer Resulullah, (S.a.v) ölümü istemekten nehyetmeseydi, ölmemizi isteyecektik.»

Buhâri de Kays İbni Ebi Hazım (r.a.)'dan şunu nakletmiş; «Habbab (r.a.)ın yanma gittik. Onu ziyaret edecektik. Hasta idi yedi dağla dağlanmıştı. Bize: «Eğer Resûlullah (S.a.v.) bizi ölümü istemekten menetmeseydi, ölümümü isteyecektim.» dedi.Amelimize ne kadar güvenebiliriz ki!?

Îmam-Ahmed, Ebû Ya'la, Taberani, Ünunü'l-Fadl (r.a.)'dan rivayetlerine göre: Resulullah, (S.a.v.) yanlarına geldi, amcası, Abbâs (r.a.) hasta idi, şikayetlenip ölümü istiyordu. Resulullah (s.a.v.) ; «Amca! Ölümü isteme, eğer sen iyiysen ecelinin ertelenip iyiliğini arttırman senin için daha hayırlıdır; eğer kötü isen, ecelin ertelenip kötülüğünden vazgeçmen yine senin için daha iyidir, sakın, asla ölümü isteme!» diye buyurdu.

İmam Ahmed'in Ebu Hüreyre (r.a.)'dan rivayetine göre, Resulullah (S.a.v.) şöyle buyurmuştur: Kendisine ölüm gelmeden hiç kimse ölümü istemesin, ve ameline güvenmeden ölümün gelmesine dua etmesin.» [İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 18-20.]İ

lla isteyecekseniz!!!

Buhâri ve Müslim'in, Enes (r.a.)’dan rivayet ettiklerine göre, Peygamber (S.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Sakın kimse kendisine dokunan bir zarardan dolayı ölümü istemesin. Eğer kendini ölümü istemekten alıkoyamıyorsa şöyle desin;
- Rabbim, yaşamak bana daha hayırlı olduğu müddetçe beni yaşat; ölümüm bana daha hayırlı olduğu zaman ruhumu al.»

Müslim'in Ebû Hüreyre (r.a.)'dan rivayetine göre, Peygamber (S.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Hiç biriniz ölümü asla istemesin ve ölüm gelmeden de gelmesine dua etmesin. Çünkü sizden biriniz öldüğü zaman ameli kesilir. Hem de, müminin ömrü kendisine hayırdan başka bir şey arttırmaz.»Kalmak sana daha hayırlıdır

Mervizi'nin Muaviye kölesi Kasım (r.a.)'dan rivayetine göre, Resulullah (S.a.v.)'in işiteceği bir tarzda, Sa'd İbn-i Ebi Vakkas (r.a.) ölümü istedi. Resulullah, (S.a.v.):«Ölümü isteme, eğer Cennet ehlinden isen kalmak sana daha hayırlıdır, eğer cehennem ehlinden isen, ne acelen, var ki, ona koşuyorsun» diye buyurdu.

Hâtib'in, tarih kitabında İbn-i Abbâs (r.a.) rivayetine göre, Peygamber Efendimiz (S.a.v.) şöyle buyurmuştur;
«Hiç kimse ölümü istemesin, çünkü kendisine ne hazırlandığını (Yani başına ne geleceğini) bilmez.»

İnsan hastalığı ile sızlanmaz, feryat etmez, sabır ve metanet gösterirse Allah’ın affına mazhar olur. Hastanın feryad ü figan etmesi, ağlayıp sızlanması ve ölümü istemesi doğru bir davranış değildir.
 
ölümü temenniden ziyada yok olup gitmeyi çok arzuladım, hala da arzuluyorum. kimseler tarafından tanınmamayı, tanıyanlar arasında ise hatırlarından silinmeyi arzu etmişimdir fakat her zaman tam tersi oldu. şimdi yine yok olup gitmeyi diliyorum Allah tan.. ya da üzerine basılıp geçen bir toprak veyahut bir toz parçası olmak oradan oraya savrulmak..
evet ölüme hazır değilim ama yaşamaya da takatim kalmadı :(,
bu da herhalde iman zayıflığından geliyor... dua beklerim kardeşlerim selametle kalın
 

Ukbaa

Well-known member
ölümü temenniden ziyada yok olup gitmeyi çok arzuladım, hala da arzuluyorum. kimseler tarafından tanınmamayı, tanıyanlar arasında ise hatırlarından silinmeyi arzu etmişimdir fakat her zaman tam tersi oldu. şimdi yine yok olup gitmeyi diliyorum Allah tan.. ya da üzerine basılıp geçen bir toprak veyahut bir toz parçası olmak oradan oraya savrulmak..
evet ölüme hazır değilim ama yaşamaya da takatim kalmadı :(,
bu da herhalde iman zayıflığından geliyor... dua beklerim kardeşlerim selametle kalın



Kardeşim dünyaya gönderildiysek, yokluk aleminden varık alemine çıkarıldıysak bu en başta bizim için büyük bir nimettir. İnsanız, arada tökezlemelerimizin olması doğal. Ama hemen toparlanıp, kulluk şuuruyla kaldığımız yerden devam etmeli. Depoyu iyi dolduralım ki bu dünyanın meşgaleleri arasında bizi yarı yolda bırakıp, zora sokmasın.

Cenab-ı Hak insanı Ahsen-i takvim suretinde yaratıp, mahiyetine de bir çok hissiyat ve latifeler koymuş. Bu hissiyat ve latifelerin hepsinin kuvvetleri, görevleri, sezme ve hissediş biçimleri farklı farklı.. Mesela ; kalpte beliren bir manayı, maddi olan dilin anlatmakta aciz kalacağı gibi ya da vicdanın hissettiği ince bir meseleyi de akıl tartmakta, anlamakta zorlandığı gibi..

Yoklukta aynı bu gibi. Nefisle, cesetle değerlendirmeye çalıştığımızda anlamaktan aciz kalıyoruz. Hatta yanlış düşüncelere kapılıyoruz. Çünkü nefis sürekli hazır lezzet istiyor ve nerde meşakkat, zorluk görse hemen kaçmaya, kurtulmaya çaılışıyor. Şuandaki bir gram azaptan kurtulmak için, ilerideki yüz ton ağırlığındaki mükafatı reddedecek mahiyette. Hazır lezzeti almak için ilerideki hayatını mahvedecek hapsi göze almakta. Halbuki bu mesele vicdanla ilgili bir meseledir ve ancak onunla anlaşılabilir.


[DIKKAT]
Kim kendi uyanık vicdanını dinlerse, “Ebed, ebed!” sesini işitecektir. Bütün kâinat o vicdana verilse, ebede karşı olan ihtiyacının yerini dolduramaz. Demek, o vicdan, o ebed için mahlûktur.

( Sözler)
[/DIKKAT]

Hatta Üstad Asay-ı Musa adlı eserinde
“Bir zaman, küçüklüğümde, hayalimden sordum: ‘Sana bir milyon sene ömür ve dünya saltanatı verilmesini, fakat sonra ademe ve hiçliğe düşmesini mi istersin? Yoksa, bâki fakat âdi ve meşakkatli bir vücudu mu istersin?’ dedim. Baktım, ikincisini arzulayıp birincisinden ‘Ah!’ çekti. ‘Cehennem de olsa beka isterim’ dedi.” diyor.

Belki diyeceksiniz ben dünyada bile yaşamak istemiyorum, bide cehennemden bahsediyorsunuz.. Bunun sebebi ise tartacağımız şey için kullandığımız terazinin yanlışlığı olsa gerek. Çok hassas ölçüm yapmamız gereken bir yerde tutup hassasiyeti giderilmiş kaba bir terazi kullandığımız için yanlış sonuçlara varabiliyoruz ve anlamakta aciz kalıyoruz. Bizim vicdan terazimiz de Üstad kadar ince, hassas olsa idi bırakalım yok olayı, yok olmak yerine ''Cehennemde Olsa Ebed İsterim'' diyebilecektik.

Beynimizi böyle vesveselerle bulandırmak yerine Cenab-ı Hakk’a olan kulluk vazifemizi yerine getirdiğimizde inşallah hepimizdeki manevi yaralar şifa bulup, kalp ve ruhumuz inşirah bulacaktır. Çünkü ruhumuz, kalbimiz bu sıkıntılı, geçici, boğucu, zulümatlı, kasvetli olan dünyada teneffüs etmeye muhtaçtır ve ancak namazın penceresiyle nefes alabilir.

Rabbim bu meşakkatli yolda yar ve yardımcınız/mız olsun inşallah.
 
amin amin amin
ama şu meseleyi henüz anlamış değilim neden üstad gibi bir zat dahi ebedi dahi olsa cehennemi tercih ediyor,..? kim derse ki herkesin ruhunda edebiyet arzusu var, biraz daha düşünüp etrafına baksasınlar bence o zman karar versinler
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
amin amin amin
ama şu meseleyi henüz anlamış değilim neden üstad gibi bir zat dahi ebedi dahi olsa cehennemi tercih ediyor,..?

Hazreti Ustadın bu meselesinin geçtiği Şualar risalesinde onbirinci şuaya bakalım :

[BILGI]İnsan, sair hayvanata muhalif olarak, hanesiyle alâkadar olduğu misilli, dünya ile alâkadardır. Ve akaribiyle münasebettar olduğu gibi, nev-i beşer ile de ciddî ve fıtrî münasebettardır. Ve dünyada muvakkat bekasını arzuladığı gibi, bir dâr-ı ebedîde bekasını, aşk derecesinde arzuluyor. Ve midesinin gıda ihtiyacını temin etmeye çalıştığı gibi, dünya kadar geniş, belki ebede kadar uzanan sofraları ve gıdaları, akıl ve kalb ve ruh ve insaniyet mideleri için tedarik etmeye fıtraten mecburdur, çabalıyor. Ve öyle arzuları ve matlapları var ki, ebedî saadetten başka hiçbir şey onları tatmin etmiyor. Hattâ, Onuncu Sözde işaret edildiği gibi, bir zaman, küçüklüğümde, hayalimden sordum:

"Sana bir milyon sene ömür ve dünya saltanatı verilmesini, fakat sonra ademe ve hiçliğe düşmesini mi istersin? Yoksa, bâki fakat âdi ve meşakkatli bir vücudu mu istersin?" dedim.

Baktım, ikincisini arzulayıp birincisinden "Ah!" çekti.

"Cehennem de olsa beka isterim" dedi.[/BILGI]

Burada Ustadımız Bediüzzaman cennet ve cehennemi karşılaştırmıyor. Yok olma azabı ve cehennem azabını karşılaştırmakta ve cehennem azabının dahi ebedi bir hayat vermekle rahmet olduğunu bizlere anlatıyor. Nasıl ki bir mahkuma idam cezası vermeyip müebbet hapis vermek o mahkum için bir nimet ise Allahu teala da merhametinin iktiza ettiği sürette kafirleri yok etmeyip rahmet ile muamele ederek cehennemi veriyor..

kim derse ki herkesin ruhunda edebiyet arzusu var, biraz daha düşünüp etrafına baksasınlar bence o zman karar versinler

Bu sözünü tam anlayamadığım için bir şey diyemiyorum biraz izah yada örnek verir misiniz?
 

ebrar172

Well-known member
"Nasıl ki bir mahkuma idam cezası vermeyip müebbet hapis vermek o mahkum için bir nimet ise Allahu teala da merhametinin iktiza ettiği sürette kafirleri yok etmeyip rahmet ile muamele ederek cehennemi veriyor.."


Allah razı olsun mübarek hakikaten çok isabetli bir örnek..
 

Ukbaa

Well-known member
kim derse ki herkesin ruhunda edebiyet arzusu var, biraz daha düşünüp etrafına baksasınlar bence o zman karar versinler
İnsandaki ebed arzusunu yaşantımızda görmek mümkün. Misal olarak insanların asırlardır ölümsüzlüğü bulmak adına yaptığı çalışmaları veya kendi adını taşıyan cami, çeşme, bina, heykel vs. bırakma arzularını sayabiliriz. En basitinden insan çok severek aldığı kıyafete karşı bile bir muhabbet besliyor ve onun hemen eskimesi insanı üzüyor. Çok sevdiği bir yiyeceğin hemen bitmesinden hüzünleniyor. Ya da çok sevdiğimiz bir arkadaşımızın bizi bırakip ebedi aleme göç etmesi bizi derinden etkiliyor. Demek insanda muhabbet beslediği şeylerin daima onunla beraber olmasını isteyen, firaklardan etkilenen bir duygu var. Buna da ebed aşkı diyebiliriz.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), hayatın mü'minler için ölümden hayırlı olduğunu söyler:

"Mü'min kişinin ömrü, onu hayırca ziyadeleştirir.”

"Sizden kimse ölümü temenni etmesin. Muhsin (iyi amel üzere) ise hayır cihetiyle artacağı umulur. Kötü amel işliyorsa kötülükten dönüp Allah'ın rızasını arayacağı ümid edilir." Mamafih, iyilerin de bozulma ihtimali olsa da bunun istisna olduğu, aslolanın, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın buyurduğu gibi yaşamanın daha hayırlı olacağı belirtilmiştir. Şu halde ölüm, hayırlı amellerin, sevabın son bulmasıdır. Öyle ise ölüm temenni edilmemelidir.

ÖLÜMÜ İSTEMEK NİÇİN YASAKLANMIŞTIR?

İslâm inancına göre, ecel kaderle bağlıdır, dua ve temenni ile değildir. Kişinin eceli gelince, istese de istemese de, ne uzar ne kısalır (Yunus 49, Nahl 61). Şu halde ölümü temenni etmek veya etmemek, ahlakî bir yöne sâhip, bir mü'minlik edebidir. Bu açıdan ölümü temennî etmede iki mühim ahlâkî sakınca görmek mümkündür:

1) Kadere karşı bir itiraz söz konusu olabilir.

2) Gayesi çeşitli hallerle imtihan olan hayat vazifesinden kaçmak olabilir. Bu ise meskenettir, kişiyi ruhen yıkmaktır. Kur'ân-ı Kerim, maldan, candan, meyvelerden eksiltmeler, musibetler ve korkularla imtihan edilmek üzere insanın yaratıldığını bildirmekte (Bakara 155, Mülk 2) bu imtihanı kazanmak için sabır tavsiye etmektedir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yarın kıyametin kopacağını bilse bile bugün elindeki filizini dikmeyi emretmektedir.

Böylesi bir hayat anlayışı getiren İslâm dininin diğer taraftan, dünyevî, maddî musibetler sebebiyle ölümü temenni etmeyi uygun görmesi mümkün değildir. Bu durumlarda ölümü temenni etmenin meşru olması, hayatın musibetleri karşısında mukavemet gücünü kırıcı olurdu. Hatta, ölümü temenni etmeyi meşru kılan sebepler arasında zikredilen bazı durumların meydana geldiği zamanlarda bile hayattan kaçmanın esas alınmaması gerekir. Zira ölümü temenniyi meşru kıldığı belirtilen hallerle ilgili rivayetlerin asıl gayesi, sayılan o hallerin kötülüğünü bildirmek ve zihinlerde yer etmesini sağlamaktır. Sözgelimi son kaydettiğimiz hadiste saılan altı halden meselâ "hükmün satılması" yani rüşvet yoluyla mahkemelerden hüküm satın alınması, böyle bir toplumda adaletin kalmadığının ifadesidir. Böyle bir toplum, sosyal yapının bozukluğun en ileri safhalarına varmış demektir. İnananlar, ölümü bile meşru kılacak böylesine kötü bir amelden sakındırılmış olmaktadır. Sayılan diğer ameller de böyledir.

Bu çeşit hadislerin asıl gayesi, sayılan ameller sebebiyle ölümün temennisini meşru kılmak olsaydı, her devirde ölümü temenni etmek meşru olmuş olurdu, zîra bu kötü ameller hiç bir zaman toplumlarda eksik olmamış, aksine hep işlenegelmiştir. Söylediğimiz bu konuya destek veren bir durum, Ahmed İbnu Hanbel'den kaydettiğimiz hadisin başka bir veçhinde: "Altı kötü iş ortaya çıkmadan önce hayır amel işlemekte acele edin.." denmiş olmasıdır. Yani o fitneler hatırlatılarak, iyi amele teşvik edilmektedir.

Ölüm acıdır. Hayatta olmak ahirete daha iyi hazırlanma imkan ve fırsatını verir. Bunun için ölüm arzu edilmez. İşte bundan dolayı Peygamberimiz: "Ölümü temenni etmeyin" buyurmuştur.

Şiddetli ağrılar ve sancılar içinde kıvranan bir hasta, düşkün ve bakacak kimsesi olmayan bir kişi: "Allahım! Bana yaşamak hayırlı ise hayat ver, ölüm hayırlı ise canımı al" (Müslim, Zikr, 10) diye dua edebilir.

Can çekişmek, ruh teslim etmek, ölüm sarhoşluğu (sekeratu'l-mevt) zordur. Mümin bunu Allah'tan bilir ve sabreder. Eğer bu elem ve ızdıraba sabrederse günahları silinir, derde sabretmek günahlara keffaret olur. (Ebu Davud, Cenaiz, 1,3)


bk. Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-ü Site – Muhtasarı tercüme ve şerhi – Akçağ Yayınları, 5/9.


Sorularla İslamiyet
 
anlıyorum üstadın yokluk ile cehennemi karşılaştırdığını, yine aklım almıyor cidden insan neden ebediyeti ister veya yokluk istemez?


ikincisi ise yaratılmış olan insanların hepsimi ebedi olmayı istiyor? ( mesela sorulsa bana ben istemem ebediyeti,Rabbime karşı belli bir vazifem var ve o bittikten sonra bende bitmek yok olmak istiyorum)
Allah'tan öldükten sonra Rabbimi müşahede etmeyi ondan sonrada yok olup gitmeyi dilerim
 
İnsandaki ebed arzusunu yaşantımızda görmek mümkün. Misal olarak insanların asırlardır ölümsüzlüğü bulmak adına yaptığı çalışmaları veya kendi adını taşıyan cami, çeşme, bina, heykel vs. bırakma arzularını sayabiliriz. En basitinden insan çok severek aldığı kıyafete karşı bile bir muhabbet besliyor ve onun hemen eskimesi insanı üzüyor. Çok sevdiği bir yiyeceğin hemen bitmesinden hüzünleniyor. Ya da çok sevdiğimiz bir arkadaşımızın bizi bırakip ebedi aleme göç etmesi bizi derinden etkiliyor. Demek insanda muhabbet beslediği şeylerin daima onunla beraber olmasını isteyen, firaklardan etkilenen bir duygu var. Buna da ebed aşkı diyebiliriz.

hayır ukba kardeş benim anlatmak istediğim bunlar değil, bahsettiğiniz şeylere hiç öyle bir muhabbet beslemedim, çünkü gelenler Allah tan geldiği gibi gidenlerde Allah a gittiğini bildiğimden hiç aramam. ben kastettiğim ölüm gerçekten beni bitirseydi, gerçekten ölerek yok olsaydım, insanlar neden ebedi olmak ister işte bunu gerçekten anlamıyorum
 
Üst