Bu haftaki ve sonraki derslerimiz Lem'alar risalesinden sırayla gidilecektir. Sorular risalenin içeriğinden oluştuğundan en avamdan en havasa her bir kardeşimiz kendi kabiliyeti ve fehmi nisbetince istifadelerini, istifademizin artması için paylaşabilirler..
[BILGI]
فَنَادٰى فِى الظُّلُمَاتِ اَنْ لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ
1اِذْ نَادٰى رَبَّهُ اَنِّى مَسَّنِىَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
2فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِىَ اللهُ لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ
تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
3حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ
4 لاَحَوْلَ وَلاَقُوَّةَ اِلاَّ بِاللهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ
5 يَا بَاقِۤى أَنْتَ الْبَاقِى يَا بَاقِۤى أَنْتَ الْبَاقِى
6 لِلَّذِينَ اٰمَنُوا هُدًى وَشِفَاۤءٌ
7
8
Hazret-i Yunus Aleyhisselâmın kıssa-i meşhuresinin hülâsası:
Denize atılmış, büyük bir balık onu yutmuş.
9 Deniz fırtınalı ve gece dağdağalı ve karanlık ve her taraftan ümit kesik bir vaziyette,
10 لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّۤ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ münâcâtı, ona sür’aten vasıta-i necat olmuştur.
Şu münâcâtın sırr-ı azîmi şudur ki:
O vaziyette esbab bilkülliye sukut etti. Çünkü o halde ona necat verecek öyle bir Zat lâzım ki, hükmü hem balığa, hem denize, hem geceye, hem cevv-i semâya geçebilsin. Çünkü onun aleyhinde gece, deniz ve hût ittifak etmişler. Bu üçünü birden emrine musahhar eden bir Zat onu sahil-i selâmete çıkarabilir. Eğer bütün halk onun hizmetkârı ve yardımcısı olsaydılar, yine beş para faydaları olmazdı.
11 Demek esbabın tesiri yok. Müsebbibü’l-Esbabdan başka bir melce olamadığını aynelyakin gördüğünden, sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf ettiği için, şu münâcat birden bire geceyi, denizi ve hûtu musahhar etmiştir. O nur-u tevhid ile hûtun karnını bir tahtelbahir gemisi hükmüne getirip ve zelzeleli dağvâri emvac dehşeti içinde, denizi, o nur-u tevhid ile emniyetli bir sahrâ, bir meydan-ı cevelân ve tenezzühgâhı olarak o nur ile semâ yüzünü bulutlardan süpürüp, kameri bir lâmba gibi başı üstünde bulundurdu. Her taraftan onu tehdit ve tazyik eden o mahlûkat, her cihette ona dostluk yüzünü gösterdiler. Tâ sahil-i selâmete çıktı, şecere-i yaktîn
12 altında o lûtf-u Rabbânîyi müşahede etti.
İşte, Hazret-i Yunus Aleyhisselâmın birinci vaziyetinden yüz derece daha müthiş bir vaziyetteyiz. Gecemiz istikbaldir. İstikbalimiz, nazar-ı gafletle, onun gecesinden yüz derece daha karanlık ve dehşetlidir. Denizimiz, şu sergerdan küre-i zeminimizdir. Bu denizin her mevcinde binler cenaze bulunuyor; onun denizinden bin derece daha korkuludur. Bizim hevâ-yı nefsimiz, hûtumuzdur; hayat-ı ebediyemizi sıkıp mahvına çalışıyor.
13 Bu hut, onun hûtundan bin derece daha muzırdır. Çünkü onun hûtu yüz senelik bir hayatı mahveder. Bizim hûtumuz ise, yüz milyon seneler hayatın mahvına çalışıyor.
Madem hakikî vaziyetimiz budur. Biz de, Hazret-i Yunus Aleyhisselâma iktidaen, umum esbabdan yüzümüzü çevirip, doğrudan doğruya, Müsebbibü’l-Esbab olan Rabbimize iltica edip
14 لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ demeliyiz ve aynelyakin anlamalıyız ki, gaflet ve dalâletimiz sebebiyle aleyhimize ittifak eden istikbal, dünya ve hevâ-yı nefsin zararlarını def edecek yalnız o Zat olabilir ki, istikbal taht-ı emrinde, dünya taht-ı hükmünde, nefsimiz taht-ı idaresindedir. Acaba Hâlık-ı Semâvat ve Arzdan başka hangi sebep var ki, en ince ve en gizli hâtırât-ı kalbimizi bilecek? Ve bizim için istikbali, âhiretin icadıyla ışıklandıracak ve dünyanın yüz bin boğucu emvâcından kurtaracak-hâşâ-Zât-ı Vâcibü’l-Vücuddan başka hiçbir şey, hiçbir cihette, Onun izin ve iradesi olmadan imdad edemez ve halâskâr olamaz.
15
Madem hakikat-i hal böyledir. Nasıl ki Hazret-i Yunus Aleyhisselâma o münâcâtın neticesinde hûtu ona bir merkûb, bir tahtelbahir ve denizi bir güzel sahrâ ve gece mehtaplı bir lâtif suret aldı. Biz dahi o münâcâtın sırrıyla
لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ demeliyiz.
16 لاَۤ اِلٰهَ الاَّ اَنْتَ cümlesiyle istikbalimize,
17 سُبْحَانَكَ kelimesiyle dünyamıza,
18 اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ fıkrasıyla nefsimize nazar-ı merhametini celb etmeliyiz.
19
Tâ ki, nur-u iman ile ve Kur’ân’ın mehtabıyla istikbalimiz tenevvür etsin ve o gecemizin dehşet ve vahşeti, ünsiyet ve tenezzühe inkılâp etsin. Ve mütemadiyen mevt ve hayatın değişmesiyle seneler ve karnlar emvâcı üstünde hadsiz cenazeler binip ademe atılan dünyamız ve zeminimizde, Kur’ân-ı Hakîmin tezgâhında yapılan bir sefine-i mâneviye hükmüne geçen hakikat-i İslâmiyet içine girip, selâmetle o denizin üstünde gezip, tâ sahil-i selâmete çıkarak hayatımızın vazifesi bitsin. O denizin fırtınaları ve zelzeleleri, sinema perdeleri gibi tenezzühün manzaralarını tazelendirmekle, vahşet ve dehşet yerine, nazar-ı ibret ve tefekkürü keyiflendirerek okşayıp ışıklandırsın. Hem o sırr-ı Kur’ân’la, o terbiye-i Furkaniye ile, nefsimiz bize binmeyecek, merkûbumuz olup, bizi ona bindirip, hayat-ı ebediyemizin kazanmasına kuvvetli bir vasıtamız olsun.
Elhasıl: Madem insan, mahiyetinin câmiiyeti itibarıyla, sıtmadan müteellim olduğu gibi, arzın zelzele ve ihtizâzâtından ve kâinatın kıyamet hengâmında zelzele-i kübrâsından müteellim oluyor. Ve nasıl ki hurdebinî bir mikroptan korkar, ecrâm-ı ulviyeden zuhur eden kuyruklu yıldızdan dahi korkar. Hem nasıl ki hanesini sever, koca dünyayı da öyle sever. Hem nasıl ki küçük bahçesini sever; öyle de, hadsiz ebedî Cenneti dahi müştakane sever. Elbette, böyle bir insanın Mâbudu, Rabbi, melcei, halâskârı, maksudu öyle bir Zat olabilir ki, umum kâinat Onun kabza-i tasarrufunda, zerrat ve seyyârat dahi taht-ı emrindedir.
20 Elbette öyle bir insan daima Yunusvâri (a.s.)
21 لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ demeye muhtaçtır.سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
22
Dipnot-1
“Karanlıklar içinde niyaz etti: ‘Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.’” Enbiyâ Sûresi, 21:87.
Dipnot-2
“Rabbine şöyle niyaz etmişti: ‘Bana gerçekten zarar dokundu. Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin.’” Enbiyâ Sûresi, 21:83.
Dipnot-3
“Eğer senden yüz çevirecek olurlarsa de ki: Allah bana yeter. Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi Odur.” Tevbe Sûresi, 9:129.
Dipnot-4
“Allah bana yeter; O ne güzel vekildir.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:173.
Dipnot-5
“Havl ve kuvvet, ancak herşeyden yüce ve nihayetsiz azamet sahibi olan Allah’a aittir.” Ayrıca bk. Buhârî, Meğâzî: 38; Müslim, Zikr: 44-46.
Dipnot-6
Bâkî kalan ancak sensin, ey Bâkî. Bâkî kalan ancak sensin, ey Bâkî.
Dipnot-7
“[Kur’ân] iman edenler için bir hidayet rehberi ve bir şifadır.” Fussilet Sûresi, 41:44.
Dipnot-8
Tirmizî, Deavât: 81; Müsned, 1:170.
Dipnot-9 bk. et-Taberî, Câmiu’l-Beyân: 17:79-81.
Dipnot-10 “Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.” Enbiyâ Sûresi, 21:87.
Dipnot-11 bk. En’âm Sûresi, 6:17; Yûnus Sûresi, 10:107; Fâtır Sûresi, 35:2.
Dipnot-12 bk. Saffât Sûresi, 37:146.
Dipnot-13 bk. Yusuf Sûresi, 12:53.
Dipnot-14 “Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.” Enbiyâ Sûresi, 21:87.
Dipnot-15 bk. Kehf Sûresi, 18:23-24; İnsan Sûresi, 76:30; Tekvîr Sûresi, 81:29; Hac Sûresi, 22:65.
Dipnot-16 Senden başka ilâh yoktur.
Dipnot-17 Sen her noksandan münezzehsin.
Dipnot-18 Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.
Dipnot-19 bk. Buhârî, Ezan: 149, Tevhid, 9; Müslim, Zikr: 47-48, Hudûd: 23.
Dipnot-20 bk. Âl-i İmrân Sûresi, 3:180; Zümer Sûresi, 39:63; Şûrâ Sûresi, 42:12; Hadîd Sûresi, 57:10.
Dipnot-21 “Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.” Enbiyâ Sûresi, 21:87.
Dipnot-22 “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin.” Bakara Sûresi, 2:32.
[/BILGI]
[DIKKAT]
Soru 1 : HAZRET-İ YUNUS ibni Mettâ Alâ Nebiyyinâ ve Aleyhissalâtü Vesselâm sözünde ibni Metta kimdir? Ustad Bediüzzaman neden peygamber efendimiz a.s.v'ı hatırlatan "Aleyhissalâtü Vesselâm" sözünü kullanmıştır?
Soru 2 : Hazret-i Yunus Aleyhisselâmın hikayesi nedir?
Soru 3 : "Esbab bilkülliye sukut etti" ne demek?
Soru 4 : "sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf ettiği için" sözünden ne anlamalıyız?
Soru 5 : "Hazret-i Yunus Aleyhisselâmın birinci vaziyetinden yüz derece daha müthiş bir vaziyetteyiz" bu sözde geçen Hazret-i Yunus (a.s.)'ın birinci vaziyeti nedir ve bizim yüz derece müthiş vaziyetimiz nasıl oluyor?
Soru 6 : Gecemiz istikbaldir. İstikbalimiz nazar-ı gafletle onun gecesinden yüz derece daha karanlık ve dehşetlidir.. Cümlesini açıklar mısınız?
Soru 7 : "Bizim hevâ-yı nefsimiz, hûtumuzdur; hayat-ı ebediyemizi sıkıp mahvına çalışıyor." Nefis nasıl olurda ahiretimizin mahvına çalışır?
Soru 8 : "gaflet ve dalâletimiz sebebiyle aleyhimize ittifak eden istikbal" gaflet ve dalaletimize örnek verir misiniz?
Soru 9 : Hakikat-ı İslamiyet kavramını izah eder misiniz?Soru 10: "Ve bizim için istikbali, âhiretin icadıyla ışıklandıracak" bu sözü nasıl anlamalıyız açıklar mısınız?
Soru 11: Ustad Bediüzzaman bu Lem'a da o münacatın sırrıyla ifadesini tekraren kullanıyor. O münacatın sırrıyla derken ne demek istiyor?
Soru 12: O münacat nedir ve bize bakan yönleri nelerdir?
Soru 13: Bu Lem'a daki "nur-u iman" ın neticeleri nelerdir?
Soru 14: İnsan nelerden mütellim olur ve nelerden korkar ve neyi sever? İnsan bu hissiyatlarını nasıl tatmin eder?
[/DIKKAT]
[BILGI]
فَنَادٰى فِى الظُّلُمَاتِ اَنْ لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ
تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
Otuz Birinci Mektubun birinci kısmı, her zaman, hususan mağrib ve işâ ortasında otuz üçer defa okunması çok faziletli bulunan mezkûr kelimât-ı mübarekenin herbirinin çok envârından birer nurunu gösterecek altı Lem’adır.
Birinci Lem’a
HAZRET-İ YUNUS ibni Mettâ Alâ Nebiyyinâ ve Aleyhissalâtü Vesselâmın münâcâtı, en azîm bir münâcattır ve en mühim bir vesile-i icabe-i duadır.
Birinci Lem’a
Hazret-i Yunus Aleyhisselâmın kıssa-i meşhuresinin hülâsası:
Denize atılmış, büyük bir balık onu yutmuş.
Şu münâcâtın sırr-ı azîmi şudur ki:
O vaziyette esbab bilkülliye sukut etti. Çünkü o halde ona necat verecek öyle bir Zat lâzım ki, hükmü hem balığa, hem denize, hem geceye, hem cevv-i semâya geçebilsin. Çünkü onun aleyhinde gece, deniz ve hût ittifak etmişler. Bu üçünü birden emrine musahhar eden bir Zat onu sahil-i selâmete çıkarabilir. Eğer bütün halk onun hizmetkârı ve yardımcısı olsaydılar, yine beş para faydaları olmazdı.
İşte, Hazret-i Yunus Aleyhisselâmın birinci vaziyetinden yüz derece daha müthiş bir vaziyetteyiz. Gecemiz istikbaldir. İstikbalimiz, nazar-ı gafletle, onun gecesinden yüz derece daha karanlık ve dehşetlidir. Denizimiz, şu sergerdan küre-i zeminimizdir. Bu denizin her mevcinde binler cenaze bulunuyor; onun denizinden bin derece daha korkuludur. Bizim hevâ-yı nefsimiz, hûtumuzdur; hayat-ı ebediyemizi sıkıp mahvına çalışıyor.
Madem hakikî vaziyetimiz budur. Biz de, Hazret-i Yunus Aleyhisselâma iktidaen, umum esbabdan yüzümüzü çevirip, doğrudan doğruya, Müsebbibü’l-Esbab olan Rabbimize iltica edip
Madem hakikat-i hal böyledir. Nasıl ki Hazret-i Yunus Aleyhisselâma o münâcâtın neticesinde hûtu ona bir merkûb, bir tahtelbahir ve denizi bir güzel sahrâ ve gece mehtaplı bir lâtif suret aldı. Biz dahi o münâcâtın sırrıyla
لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ demeliyiz.
Tâ ki, nur-u iman ile ve Kur’ân’ın mehtabıyla istikbalimiz tenevvür etsin ve o gecemizin dehşet ve vahşeti, ünsiyet ve tenezzühe inkılâp etsin. Ve mütemadiyen mevt ve hayatın değişmesiyle seneler ve karnlar emvâcı üstünde hadsiz cenazeler binip ademe atılan dünyamız ve zeminimizde, Kur’ân-ı Hakîmin tezgâhında yapılan bir sefine-i mâneviye hükmüne geçen hakikat-i İslâmiyet içine girip, selâmetle o denizin üstünde gezip, tâ sahil-i selâmete çıkarak hayatımızın vazifesi bitsin. O denizin fırtınaları ve zelzeleleri, sinema perdeleri gibi tenezzühün manzaralarını tazelendirmekle, vahşet ve dehşet yerine, nazar-ı ibret ve tefekkürü keyiflendirerek okşayıp ışıklandırsın. Hem o sırr-ı Kur’ân’la, o terbiye-i Furkaniye ile, nefsimiz bize binmeyecek, merkûbumuz olup, bizi ona bindirip, hayat-ı ebediyemizin kazanmasına kuvvetli bir vasıtamız olsun.
Elhasıl: Madem insan, mahiyetinin câmiiyeti itibarıyla, sıtmadan müteellim olduğu gibi, arzın zelzele ve ihtizâzâtından ve kâinatın kıyamet hengâmında zelzele-i kübrâsından müteellim oluyor. Ve nasıl ki hurdebinî bir mikroptan korkar, ecrâm-ı ulviyeden zuhur eden kuyruklu yıldızdan dahi korkar. Hem nasıl ki hanesini sever, koca dünyayı da öyle sever. Hem nasıl ki küçük bahçesini sever; öyle de, hadsiz ebedî Cenneti dahi müştakane sever. Elbette, böyle bir insanın Mâbudu, Rabbi, melcei, halâskârı, maksudu öyle bir Zat olabilir ki, umum kâinat Onun kabza-i tasarrufunda, zerrat ve seyyârat dahi taht-ı emrindedir.
Dipnot-1
“Karanlıklar içinde niyaz etti: ‘Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.’” Enbiyâ Sûresi, 21:87.
Dipnot-2
“Rabbine şöyle niyaz etmişti: ‘Bana gerçekten zarar dokundu. Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin.’” Enbiyâ Sûresi, 21:83.
Dipnot-3
“Eğer senden yüz çevirecek olurlarsa de ki: Allah bana yeter. Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi Odur.” Tevbe Sûresi, 9:129.
Dipnot-4
“Allah bana yeter; O ne güzel vekildir.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:173.
Dipnot-5
“Havl ve kuvvet, ancak herşeyden yüce ve nihayetsiz azamet sahibi olan Allah’a aittir.” Ayrıca bk. Buhârî, Meğâzî: 38; Müslim, Zikr: 44-46.
Dipnot-6
Bâkî kalan ancak sensin, ey Bâkî. Bâkî kalan ancak sensin, ey Bâkî.
Dipnot-7
“[Kur’ân] iman edenler için bir hidayet rehberi ve bir şifadır.” Fussilet Sûresi, 41:44.
Dipnot-8
Tirmizî, Deavât: 81; Müsned, 1:170.
Dipnot-9 bk. et-Taberî, Câmiu’l-Beyân: 17:79-81.
Dipnot-10 “Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.” Enbiyâ Sûresi, 21:87.
Dipnot-11 bk. En’âm Sûresi, 6:17; Yûnus Sûresi, 10:107; Fâtır Sûresi, 35:2.
Dipnot-12 bk. Saffât Sûresi, 37:146.
Dipnot-13 bk. Yusuf Sûresi, 12:53.
Dipnot-14 “Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.” Enbiyâ Sûresi, 21:87.
Dipnot-15 bk. Kehf Sûresi, 18:23-24; İnsan Sûresi, 76:30; Tekvîr Sûresi, 81:29; Hac Sûresi, 22:65.
Dipnot-16 Senden başka ilâh yoktur.
Dipnot-17 Sen her noksandan münezzehsin.
Dipnot-18 Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.
Dipnot-19 bk. Buhârî, Ezan: 149, Tevhid, 9; Müslim, Zikr: 47-48, Hudûd: 23.
Dipnot-20 bk. Âl-i İmrân Sûresi, 3:180; Zümer Sûresi, 39:63; Şûrâ Sûresi, 42:12; Hadîd Sûresi, 57:10.
Dipnot-21 “Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.” Enbiyâ Sûresi, 21:87.
Dipnot-22 “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin.” Bakara Sûresi, 2:32.
[/BILGI]
[DIKKAT]
Soru 1 : HAZRET-İ YUNUS ibni Mettâ Alâ Nebiyyinâ ve Aleyhissalâtü Vesselâm sözünde ibni Metta kimdir? Ustad Bediüzzaman neden peygamber efendimiz a.s.v'ı hatırlatan "Aleyhissalâtü Vesselâm" sözünü kullanmıştır?
Soru 2 : Hazret-i Yunus Aleyhisselâmın hikayesi nedir?
Soru 3 : "Esbab bilkülliye sukut etti" ne demek?
Soru 4 : "sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf ettiği için" sözünden ne anlamalıyız?
Soru 5 : "Hazret-i Yunus Aleyhisselâmın birinci vaziyetinden yüz derece daha müthiş bir vaziyetteyiz" bu sözde geçen Hazret-i Yunus (a.s.)'ın birinci vaziyeti nedir ve bizim yüz derece müthiş vaziyetimiz nasıl oluyor?
Soru 6 : Gecemiz istikbaldir. İstikbalimiz nazar-ı gafletle onun gecesinden yüz derece daha karanlık ve dehşetlidir.. Cümlesini açıklar mısınız?
Soru 7 : "Bizim hevâ-yı nefsimiz, hûtumuzdur; hayat-ı ebediyemizi sıkıp mahvına çalışıyor." Nefis nasıl olurda ahiretimizin mahvına çalışır?
Soru 8 : "gaflet ve dalâletimiz sebebiyle aleyhimize ittifak eden istikbal" gaflet ve dalaletimize örnek verir misiniz?
Soru 9 : Hakikat-ı İslamiyet kavramını izah eder misiniz?Soru 10: "Ve bizim için istikbali, âhiretin icadıyla ışıklandıracak" bu sözü nasıl anlamalıyız açıklar mısınız?
Soru 11: Ustad Bediüzzaman bu Lem'a da o münacatın sırrıyla ifadesini tekraren kullanıyor. O münacatın sırrıyla derken ne demek istiyor?
Soru 12: O münacat nedir ve bize bakan yönleri nelerdir?
Soru 13: Bu Lem'a daki "nur-u iman" ın neticeleri nelerdir?
Soru 14: İnsan nelerden mütellim olur ve nelerden korkar ve neyi sever? İnsan bu hissiyatlarını nasıl tatmin eder?
[/DIKKAT]