Söz Ola..

ebrar172

Well-known member



Yunus, "Keleci bilen kişinin, yüzünü ağ ede bir söz / Sözü pişirip diyenin, işini sağ ede bir söz" diyor. Atalar da demişler ki, kişi sözünden bilinir ve güzel söz yüz ağartır.

Onlara göre sırf söylemiş olmak için söz söylemek hamakattan sayılırmış. İşte çağımızın salgın hastalıklarından biri bu söz hamakatıdır. Oysa ki "Söz ola kese savaşı, söz ola bitire başı"dır. "Söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ede bir söz"dür. Ağı katılmış aşı bal eden sözler elbette öncelikle kanaat önderlerinden, devletlulardan, mürşitlerden, tebliğ sahiplerinden, değerli ve büyük insanlardan sadır olur; illa ki istenirse herkes ağuyu bal eyleyebilir. Meşhur hikâyedir; sultanın biri düşünde dişlerinin döküldüğünü görmüş. Önden arkaya doğru ağzında hiç diş kalmamış. Dehşetle uyanmış ve derhal ülkesinin en iyi rüya yorumcusunu huzuruna getirtmiş. Adam rüyayı dinledikten sonra telaşlanıp "Eyvah hünkarım, eyvah!.." demiş, "Gördüğünüz rüya bir felaketi gösteriyor. Çocuklarınızın her bireri ölecek!.. Allah size sabır versin!.." Hükümdar duyduklarından dolayı çok üzülmüş. Bu yoruma göre evlat acısına dayanmak bir yana ülkesi de başsız kalacakmış. Öfkesi başından aşmış ve bu üzüntülü haberi kendisine veren adama gazap edip attırmış zindana. Çeksin cezasını!..

Günler geçtikçe padişahın içine bir umut düşmüş. Nihayet bu bir rüyadır ve belki başka türlü de yorumu vardır. Bu sefer başka bir yorumcu çağırtmış. Bu gelen de rüyayı sonuna kadar dinlemiş. O da önce üzülmüş, ama sonra şöyle anlatmış:

-Hünkarım rüyanız mübarek olsun. Allah size öyle uzun bir ömür bağışlamış ki, evlatlarınızın hepsinden uzun yaşayacak, onların mutluluklarına şahit olacaksınız.

Padişah duyduklarından dolayı gayetle mutlu, tabirciye ihsanlarda bulunmuş.

İşte buyurun; ağulu aşı bal ile yağ eden bir söz. Şüphesiz ilk yorumcunun sözleri doğrudur, lakin hem incelikten yoksun, hem de mahalle ve devrana uygun değildir. Eskilerin "Küllü makamun makal (Her makamın uygun bir sözü ve üslubu vardır)" buyurmalarındaki hikmet burada kendini gösterir[1]. Çünkü "Kişi bile söz demini, demeye sözün kemini"dir. Ancak o vakit "Bu cihan cehennemini, sekiz uçmağ ede(n) bir söz" söylenmiş olur. Eğer sözün demi (zamanlaması) bilinmezse ne kadar güzel de söylense söz kem (kötü) sonuç doğurur. Buna mukabil yerinde ve uygun söylenen bir söz cehennemi cennet gösterebilir, hatta belki orayı cennete çevirir. Sözü üsluba uygun ve sanatlı söylemek bu bakımdan önemlidir. Sözün inceliklerine vakıf olunduktan sonra her söz savaş kestirir, her söz baş bitirip can katar. Acıların tesellisi de, zehrin şekere dönmesi de bu sayede mümkündür. Keza anlatırlar, hani başka bir padişahın da çok sevdiği bir atı varmış. Yalnızca bu atın bakımı için birkaç seyis görevlendirmiş. Atı o kadar severmiş ki "Kim bu atın öldüğünü bana söylerse başını cellada veririm" der, böylece herkesin o ata ihtimam göstermesini sağlarmış. Ne var ki at da bir canın sahibi, üç yıl, beş yıl derken vadesi yetince günün birinde ölüvermiş. Seyislerin her biri padişahın gözüne çarpmamak için köşe bucak saklanır olmuşlar. Öyle ya, kim şimdi huzura çıkıp "Sultanım, atınız maalesef öldü!" diyebilir ki? Bunu hükümdara söyleyecek bir adam aramaya başlamışlar. Bilgelerden, söz bilen bir zat çıkıp "Hiç korkmayın, ben bu haberi sultana veririm, siz de rahat eder, başınızı kurtarırsınız" demiş. Dediğini de yapmış, huzura çıkıp padişaha arz etmiş:

-Haşmetli hünkarım! Atınız her zamanki haşmetiyle bir yattı ki yerinden kaldırabilmek kabil değil.

-İşte benim asil atım!..

-Gözlerini bir yumdu ki açsa da o nergis gözleri bir kez daha görebilsem diye hasretle bekleşenler neredeyse kuruyup soldular.

-Gözlerini açmadı demek, Allah Allah!.. Böyle yapmazdı hiç!..

-Ceylanları andıran ayaklarını şöyle bir uzattı ki, görenler, toplamasını beklemek beyhude emek diyorlar.

-Ayaklarını uzattı ha!?.. Hımm!..

-Üstelik hünkarım nalları da güneşe karşı bir parlıyor, bir parlıyor...

-Desene ki atım öldü...

-Hünkarım, and olsun bunu siz söylediniz!.. Ben öyle bir şey demedim.

Padişah üzülmüş üzülmesine ama adamın sözdeki kurnazlığına da hayran kalmış, onu sevindirmiş, seyislere de atın hesabını sormamış.

Bize gelince, "Aferin o bilgeye!"den başka ne denir!. Ve bir de makama uygun sözü hatırlamaktan başka: "Yunus şimdi söz yatından, söyle sözü gayetinden / Pek sakın o şah katından, seni ırağ ede bir söz".

Hamiş: İnsanoğlu şahlar katından sürüleceği sözleri ölçüp biçiyor da yarın huzur-ı mahşerde gerçek Şah'ın huzurunda utanacağı sözlerden hiç sakınmıyor.

[1] Bu Arapça darbımesele Türkçe kafiyeli bir başka söz daha ilave edilmiştir ki bazı uyanık ve açıkgöz söz erbabını anlatmak bakımından ibretliktir: "Küllü makamun makal; küllü ormanin çakal (Her makama uygun bir söz, her ormanda bir çakal mutlaka vardır)."



İskender Pala 'Zaman Gazetes 15 kasım tarihli köşe yazısı'

 
Üst