Yalnız Allah'tan korkmalı

uður1

Well-known member
[FONT=&quot]Yalnız Allah'tan korkmalı[/FONT]
[FONT=&quot] [/FONT]
[FONT=&quot]Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:[/FONT][FONT=&quot][/FONT]
[FONT=&quot]Allah'tan korkan ve her işinde Allah'ın rızasını gözeten, hiç üzülmesin! Ama hesabını kitabını, başkalarına göre yaparsa, sonunda bir gün onlar onun başına bela olur. Büyüklerimiz, nasihat isteyen bir devlet adamına, (Siz Allah'tan korkun! Şundan bundan korkmayın! Çünkü Allah'tan korkarsanız, onlar size saygı duyar. Eğer Allah'tan korkmazsanız, o zaman sizi saymazlar. İş Allah'tan korkmaya bağlıdır) diyerek şunu anlatır:[/FONT]
[FONT=&quot]Mübarek bir zat, köydeki bir türbeye gider, oranın halkı der ki:[/FONT]
[FONT=&quot]- Aman yaklaşma, sakın türbeye girme![/FONT]
[FONT=&quot]- Niye, ne var?[/FONT]
[FONT=&quot]- Orada büyük büyük yılanlar var, ziyaretçileri sokuyor, sağ çıkan olmuyor.[/FONT]
[FONT=&quot]- Ben yılanlara ne yaptım ki beni soksunlar?[/FONT]
[FONT=&quot]Türbeye girer. Ziyaretini yapar. Uykusu geldiği için yatıp orada uyur. O yılanlar, nergis dallarını sallayıp gölgelik yaparlar. Köylüler toplanır, o kişinin buradan nasıl çıkacağını merak ederler. O zat, uyandıktan sonra, kalkıp dışarı çıkar. Köylüler ona derler ki:[/FONT]
[FONT=&quot]- Buradan kimse sağ çıkmazdı. Nasıl oldu bu iş?[/FONT]
[FONT=&quot]- Ben Allah'tan korkarım, yılandan değil. Yılan, Allah'tan korkana dokunmaz. Allah'tan korkmayıp başkalarından korkanı, yılan da sokar, çıyan da...[/FONT]
[FONT=&quot]Allah'ı unutmamalı, hep Allah demeli. Son nefeste herkes bu kelimeye muhtaçtır. Allah diyen, imanla gider. Para diyenin sonu felaket olur. Para olmalı, ama gönlümüzde değil, cebimizde olmalı. Para, istiflemek için değil, kullanmak içindir. Nerede kullanılır? Âhiret yolunda kullanmalı. Zekât, sadaka vermeli, İslamiyet'in yayılması ve çoluk çocuğun nafakası için harcamalı. Kullanılmayan para vebaldir ve âhirette azap vesilesidir. Bu dünya hayaldir. Er geç, herkes göçecektir, onun için fırsatı kaçırmamalı. Cenab-ı Hak paranın kullanıldığı yere bakar. Kendi rızasına uygun olarak ne kadar çok kullanıldıysa, o kadar çok arttırır. Parayı hayırda kullanan kazanır.[/FONT]
[FONT=&quot]Asıl hayat, âhiret hayatıdır. Orada Cennetten ve Cehennemden başka yer yoktur. Bu yüzden, ölüm ve sonrasını düşünmeyen, buna hazırlanmayan ahmaktır. Dünyada ve âhirette sıkıntı verecek şeylerden vazgeçmeli, dinimize uyup, Cenneti kazanmaya çalışmalı. Başkalarının da bu nimete kavuşması için uğraşmalı, her şeyi Allah için yapmalı.[/FONT][FONT=&quot][/FONT]

 

uður1

Well-known member
MESNEVİ-İ NURİYE DERSLERİ
4.1.REŞHALAR
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
TENBİH
Hâlık-ı Âlemi bize târif ve ilân eden deliller ve burhanlar, lâyüad ve lâyuhsâdır. O delillerin en büyükleri üçtür.

Birincisi: Bazı âyetlerini gördüğün, işittiğin şu kitab-ı kebir-i kâinattır.

İkincisi: Bu kitabın âyetü’l-kübrâsı ve divan-ı nübüvvetin hâtemi ve künûzu mahfiyenin miftahı olan Hazret-i Muhammed Aleyhissalatü Vesselâmdır.

Üçüncüsü: Kitab-ı âlemin tefsiri ve mahlûkata karşı Allah’ın hücceti olan Kur’ân’dır.

Şimdi, birkaç reşha zımnında ikinci burhanı tariften sonra sözlerini dinleyeceğiz.

BİRİNCİ REŞHA:

Arkadaş! Hâlıkımızı tarif eden, pek büyük bir şahsiyet-i mâneviyeye mâlik, burhan-ı nâtık dediğimiz, “Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm kimdir?” diye yapılan suale cevaben deriz ki:

Hazret-i Muhammed (a.s.m.) öyle bir zâttır ki, azamet-i mâneviyesinden dolayı sath-ı arz, o zâtın mescid-i aksâsıdır. Mekke-i Mükerreme onun mihrabı, Medine-i Münevvere onun minber-i fazl-ı kemâlidir. Cemaat-ı mü’minîne en son ve en âli imam ve nev-i beşerin hatîb-i şehîridir; saadet düsturlarını beyan ediyor. Ve bütün enbiyânın reisidir; onları tezkiye ve tasdik ediyor. Çünkü, dini bütün dinlerin esasatına câmidir. Ve bütün evliyânın başıdır; şems-i risaletiyle onları terbiye ve tenvir ediyor.


Lügatler :
Aleyhissalatü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
âli : yüksek, yüce
âyet : delil; Kur’ân’daki âyetler gibi, iman esaslarına delâlet eden kâinattaki herbir fiil, hâl ve varlık
âyetü'l-kübrâ : büyük delil, alâmet
azamet-i mâneviye : mânevî büyüklük
burhan : güçlü ve sarsılmaz delil, kanıt
burhan-ı nâtık : konuşan delil
cemaat-ı mü'minîn : mü’minler cemaati, topluluğu
cevaben : cevap olarak
divan-ı nübüvvet : peygamberlik divanı
düstur : kâide, kural
Hâlık : herşeyi var eden yaratıcı Allah
Hâlık-ı Âlem : âlemin yaratıcısı Allah
hâtem : mühür, damga
hatîb-i şehîr : çok meşhur hatip
hüccet : kanıt, delil
kitab-ı âlem : âlem kitabı; bir kitap gibi her bir varlığıyla iman esaslarını gösteren kâinat
kitab-ı kebir-i kâinat : büyük kâinat kitabı
künûz-u mahfiye : gizli hazineler
lâyüad ve lâyuhsâ : sayısız ve hesap edilemeyecek kadar çok
mahlûkat : yaratılmışlar, varlıklar
mâlik : sahip
miftah : anahtar
mihrab : câmide imamın namaz kıldırdığı yer
minber-i fazl-ı kemâl : mükemmellik ve fazilet minberi
nev-i beşer : insan nevi, insanlık
reşha : “sızıntı” mânâsını taşıyan başlıklardan her birisi
Reşhalar : "sızıntılar " mânâsına gelen bir risale
saadet : mutluluk
sath-ı arz : yeryüzü
sual : soru
şahsiyet-i mâneviye : belli bir kişi olmayıp bir topluluktan meydana gelen mânevî kişilik
tefsir : yorum, açıklama
tenbih : ikaz, uyarı
zat : kişi
zımnında : dahilinde, içinde


 
Üst