Hayrat ve Hasenâtın Hayatı Niyet İledir

topraktoprak

Well-known member
Es selamu aleykum ve rahmetullah değerli dostlar
Risale derslerimiz devam ediyor katılımlarınızı bekliyoruz
ALLAH"ın selamı üzerinize ve üzerimize olsun.(amin)


[BILGI]"İ’lem eyyühe’l-aziz! Hayrat ve hasenâtın hayatı niyet iledir. Fesadı da ucub, riyâ ve gösteriş iledir. Ve fıtrî olarak vicdanda şuur ile bizzat hissedilen vicdaniyatın esası, ikinci bir şuur ve niyet ile inkıtâ bulur.

Nasıl ki amellerin hayatı niyet iledir. Onun gibi, niyet bir cihetle fıtrî ahvalin ölümüdür. Meselâ, tevâzua niyet onu ifsad eder; tekebbüre niyet onu izâle eder; feraha niyet onu uçurur; gam ve kedere niyet onu tahfif eder. Ve hâkezâ, kıyas et."
Mesnevi-i Nuriye[/BILGI]
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

topraktoprak

Well-known member
Cevap: Risale Açıklamalı 9:Mesnevi-i Nuriye Hayrat ve hasenâtın hayatı niyet iledir...

Ameller niyetlere göredir.” 1 “Niyet bir rûhtur. O rûhun rûhu da ihlâstır." 2 “Ve keza, nazarla niyet mâhiyet-i eşyayı tağyir eder. Günahı sevaba, sevabı günaha kalb eder. Evet, niyet âdi bir hareketi ibâdete çevirir. Ve gösteriş için yapılan bir ibâdeti günaha kalb eder."3

Niyet; azîm, kasıt, kesin irâde; kalbin bir şeyi bilmesi; kalbin bir şeye karar verip, o işin niçin yapıldığını bilmesi anlamında bir kavramdır. Niyet kalbin yönelmesidir. Bir arzu ve duygudur. Kalbdeki mânâların veya tesirât-ı hâriciyeden tevellüd eden temâyüllerin yönünü belirlemede başlayan ve o müyûlâtın seyrinin devamında veya fiil hâline gelmesinden önceki arzu ve istektir. O fiil boyunca niyet devam eder. İhlâs ile o niyet hem kıymet kazanır, hem de ’ın rızasına ulaşır.

Bedîüzzamân Hazretleri niyet için şu izahatları yapar. ”Evet, niyet öyle bir hâsiyete mâliktir ki, âdetleri, hareketleri ibâdete çeviren pek acîp bir iksir ve bir mâyedir. Ve keza, niyet ölü ve meyyit olan hâletleri ihyâ eden ve canlı, hayatlı ibâdetlere çeviren bir rûhtur. Ve keza, niyette öyle bir hâsiyet vardır ki, seyyiâtı hasenâta ve hasenâtı seyyiâta tahvil eder. Demek, niyet bir rûhtur. O rûhun rûhu da ihlâstır. Öyleyse, necat, halâs, ancak ihlâsladır. İşte bu hâsiyete binaendir ki, az bir zamanda çok ameller husûle gelir. Buna binaendir ki, az bir ömürde Cennet, bütün lezâiz ve mehâsiniyle kazanılır. Ve niyetle insan daimî bir şâkir olur, şükür sevabını kazanır.”4

Yine Mesnevî-i Nuriye’de gelen şu ifâdeler de niyeti izah etmektedir: “Hayrat ve hasenâtın hayatı niyetledir. Fesadı da ucub, riyâ ve gösterişledir. Ve fıtrî olarak vicdanda şuurla bizzat hissedilen vicdaniyâtın esası, ikinci bir şuur ve niyetle inkıtâ bulur. Nasıl ki amellerin hayatı niyetledir. Onun gibi, niyet bir cihetle fıtrî ahvâlin ölümüdür. Meselâ, tevâzua niyet onu ifsad eder; tekebbüre niyet onu izâle eder; feraha niyet onu uçurur; gam ve kedere niyet onu tahfif eder. Ve hâkezâ, kıyas et.”5

Niyetin ihlâs ile bir iksir ve mâye oluşu ne kadar mânidardır. Basit bir âdeti sünnet niyeti ile yapan kişi âdetini ibâdete çevirmiş olur. Niyet bir rûh ise o rûhun da rûhu ve özü ihlâstır ki ölü mânâları hayattar ve canlı hâle getiriyor ve nûrlandırıyor. Niyet ihlâs ile kıvama geliyor ve bizi Rabbimizin rızasına kavuşturuyor. ’ın rızası niyetin rûhu olan ihlâs hakîkati ile taçlanıyor ve kalbî ve fiilî ameli semeredâr hasenâta kavuşturuyor.

Risâle-i Nûr Külliyatının hiçbir bölümünün girişinde “On beş günde bir okunmalıdır” ihtarı yapılmadığı halde İhlâs Risâlesi’nin girişinde “Bu Lem’a lâakal her on beş günde bir defa okunmalı” diye çok önemli bir ihtar ve uyarı yapılmıştır. Çünkü ihlâs bütün amelleri hem nûrlandırıyor, hem canlandırıyor hem de hayattar yapıyor. Bir nevî amellerdeki niyetlerin rûhunu ubûdiyetin rıza makamına çıkarıyor. Böylece ameller hayattar bir mânâ kazanıyor ve kul kalbî mi'raclarla evc-i âlâya doğru uruc ediyor.

Üstad Bedîüzzamân On Yedinci Lem’a’da “Medar-ı necat ve halâs, yalnız ihlâstır. İhlâsı kazanmak çok mühimdir. Bir zerre ihlâslı amel, batmanlarla hâlis olmayana müreccahtır. İhlâsı kazandıran, harekâtındaki sebebi sırf bir emr-i İlâhî ve neticesi rıza-yı İlâhî olduğunu düşünmeli ve vazîfe-i İlâhiyeye karışmamalı."6 şeklinde mükemmel bir tesbit yaparak ihlâs hakîkatini izah etmiştir. Böylece kurtuluşun sadece ihlâsla olduğunu, ihlâsı kazanmanın, muhâfaza etmenin ve mânilerini def etmenin çarelerini ise İhlâs Risâlesi’nde ayrıntıları ile açıkladığını görüyoruz.

Bir fiillin bidayetinde müyûlat-ı kalbîye, tesirât-ı hâriciye ve niyet vardır. Ancak o müyûlat-ı kalbîye ve niyetin amel boyutunda ’ın rızasına kavuşmasının şartı ihlâs iledir. Çünkü ihlâs şartsız ’ın razı oluşuna bakar. Ya’nî ön şartsız olarak niyet edilen fiilin ’ın rızası aranarak yapılması ihlâs iledir. Yoksa o fiilin rûhu söner ve o niyette rızası kaçar, nefsî ve dünyevî bir niyet ve amel olmuş olur.

İhlâs karşılıksız olarak ’ın rızası için yapılan davranıştır. Sadece ’ın razı oluşuna yönelmek ve sadece O'ndan (cc) istemek ve rızası dairesinde itikad ve duruş yapmaktır. Bu duruş ve tavırdan sonra neticeyi düşünmemek hatta ve hatta amelini ’ın vazîfesine bina etmeden yapmaktır.
Peygamber hayatlarında ve kıssalarında hep bu duruş ve niyetin ihlâs izdüşümlerini görürüz.

Hz. İbrahim (as) ateşe atılırken (cc) Cebrail'i (as) gönderip “Kulum İbrahim’e söyle benden bir isteği var mı?” Dediğinde Hz. İbrahim’in (as) duruşu ve sözü yine ihlâs sırrının zirvesini taşımaktadır. “Allah bize yeter; O ne güzel vekildir."7 sırrı ile ’ın rızasına göre duruş yapmak ve sadece O’ndan (cc) istemek ve sebeplerin de ’ın emri altında olduğunu bilmek ve öyle bir teslimiyet ve ihlâs ile kulluğun zirvesine çıkmak. Böylece eşyanın esmâ ile olan ilişkisini ve âlemlerin Rabbine olan îmân ve teslimiyetin sırrını aralamak ve anlamak.

Yine Hz. İsmail’in (as) bıçak karşısında duruşu ve teslimiyetinde de aynı sırla karşılaşırız. Ön şartsız bir teslimiyet, îmân ve ihlâs sırrı ile zahirde kesen bıçak kesmez olur. O îmân ve ihlâs karşısında Yüce kulu İsmail’i korumuş ve kesen bıçağa bu îmân ve ihlâslı duruşun karşısında kesmemesini emretmiştir. Böylece eşyanın emir ile şekil aldığı ve ’ın kudretine boyun eğdiği hakîkati zahir olarak ortaya çıkmış oluyor.

Demek ki ihlâs öyle bir iksir ve rûh ki ateşin yakmamasına ve bıçağın kesmemesine giden yolun mukaddimesi olabiliyor. Çünkü bütün sır âlemlerin Rabbini razı edici duruşlar yapabilmekte ve öyle davranabilmekte. Ön şartsız bir îmân ve teslimiyet sırrı sanırım ihlâs hakîkatinde yatıyor. Ya’nî, ’ı razı edici duruşlar ve ameller yapabilmek.

İnsanın aklı, kalbi, vicdanı ve rûhu mutmain olmak için kalbin ameli olan ihlâs sırrına muhtaçtır. Çünkü yapılan ameller rızası için sırr-ı ihlâs ile mayalanıyor ve netice veriyor. Böylece aklın marifetullah mertebeleri, kalbin muhabbetullah neticeleri ve rûhun hayattan mânevî gıdaları ihlâs sırrı ile iksirleniyor ve latîfe-i rabbâniyemiz tam gıdalarını almış oluyor.
Dipnotlar:
1- Buharî, Bed’ü’l-Vahy: 1.
2- Mesnevî-i Nuriye, 2006, s: 112.
3- Mesnevî-i Nuriye, 2006, s: 84.
4- Mesnevî-i Nuriye, 2006, s: 112.
5- Mesnevî-i Nuriye, 2006, s: 318.
6- Lem’alar, 2005, 323.
7- Âl-i İmrân Sûresi, 3: 173.
 

topraktoprak

Well-known member
Cevap: Risale Açıklamalı 9:Mesnevi-i Nuriye Hayrat ve hasenâtın hayatı niyet iledir...

Niyetin mahiyeti, fiil ve duygularımıza etkisi

Niyet, “hedefin düşünce planında oluşmasıdır” şeklinde tarif edilir. Bir düşünceyi uygulamaya geçirmek, bir faaliyeti ve işi yapmak için zihnimizde hâsıl olan yönelme, meyil ve karar diye de anlayabiliriz.

Kalpten beslenen, zihnî bir faaliyet olan niyetlerimizin ruh, duygu, düşünce ve arzularımız üzerinde bir iksir, bir maya gibi etkisi vardır. Psiko-biyo-fizyolojik yapımız üzerinde de önemli bir rolü olan niyetimiz; iç âlemimizde icra ettiği fonksiyonla dışa pozitif-negatif veya kesin-kararsız olarak yansıyabilir. Niyetlerimiz düşünce ve fiillerimizi formatladığından onu olumlu kullanamazsak fikrimiz ve hareketlerimiz çelişir. Niyetimiz düşüncelerimizi, düşüncelerimiz davranışlarımızı, onlar da hayatımızı etkilerler.
Niyet, her ne kadar şuur/bilinç ve irademiz dışında bulunan pek çok yansımalardan biri ise de; ruhumuza ve zihnimize komut veren, duygularımızı motive eden bir program gibidir. İyilik, yardım, hayır-hasenât gibi veya çirkin, kötü bütün davranış ve fiillerimizin hayatı, ruhu niyettir. Bitkilerin tohumu, kavunun kalbindeki çekirdeği onların niyeti gibidir. Bizim niyetlerimiz de çekirdekler gibi kalp ve beynimizin tarlasında sümbüllenirler.
Dimağ ve kalbimize arzu, istek, duâlarımızla olduğu gibi niyetlerimizle de “olumlu-olumsuz” mânâlar yükleriz. Farkına varmasak bile (şuuraltı diye de ifade edilebilir) beynimize verdiğimiz emirler, işler, niyetlerimiz istikametinde şekillenir. Çünkü niyet, bir maya, bir iksir ve kimyadır. Düşüncelerimizi reaksiyona sokar, hadiseleri değiştirir.
Hepimizin bu âlemde özel bir dünyası var ve onu istek, düşünce ve niyetlerimizle şekillendiririz. Tıpkı, evimizi istediğimiz renge boyamamız, dekorasyonunu ayarlamamız gibi. Düşüncelerimizi niyetlerimiz; niyetlerimizi de bilgi birikimi, duygu, şuur ve inançlarımız yönlendirir.
İşlerimiz, faaliyet ve davranışlarımız niyetlerimize göre şekillenir. Yani, niyetlerimizin sonuçları da sempati veya antipati prensibine göre lehte veya aleyhte oluşur. “Ameller/işler niyetlere göredir. Kişi için ancak niyetinin karşılığı vardır” 1 hadisi bunu ifade eder. Neye niyet edersek; karşımızda onu buluruz. Kültürümüzde bu, “Dervişin fikri ne ise, zikri de odur” veya “Niyetin ne ise kısmetin odur” tarzında formüle edilmiştir. Niyet konusuna yarın da devam edelim inşâallah.

Dipnot:
1- Buhârî, İman: 41; Müslim, İmâre: 155.
15.04.2011

Ali FERŞADOĞLU
 

topraktoprak

Well-known member
Cevap: Risale Açıklamalı 9:Mesnevi-i Nuriye Hayrat ve hasenâtın hayatı niyet iledir...

Niyetin çeşitleri ve etkileri

Niyeti, olumlu-olumsuz veya iyi-kötü diye ikiye ayırabiliriz. Olumlu niyet güzel; olumsuz niyetler de bencilce beklentiler içine girilmesine sebep olur. Ecdadımız bunu, “Niyet hayır, akıbet hayır” veya “Niyet hayır, akıbet selâmet” tarzında vecizeleştirmişlerdir.

H Halis niyet pozitif enerji, kötü niyet ise negatif enerji saçar. Niyetin müsbet olması, bir işe veya beklentiye girenin aklının ve vicdanın yettiği kadar diğergâm olmasını sağlar.

Giriştiğimiz işlerimizde niyetlerimizin kesinliği, büyüklüğü, ısrar sayısı, samimiyeti, içtenliği ölçüsünde sonuçlar alırız. Ruhî ve zihnî bir dalgaboyu olan niyetin titreşimleri hem etki, hem de tepki verir. Dolayısıyla iç ve dış dünyamıza tesir ederler.
Cansız maddelerin, gayet ince ve akıcı madde ötesi ışınlardan oluşan bir enerjilerinin bulunduğu ve bunu etraflarına yaydıkları, fizikî bir kural olarak bilinmektedir. Duyu, duygu, his ve lâtifelerimizin de farklı voltajlarda enerji üretip yaydığını birçoğumuz biliriz.

Düşünceye dayalı tesirlerin ve niyetlerimizin de bir titreşimi ve yaydıkları enerjileri olmalıdır. Beynimiz de, vücudumuzun santralı ve yöneticisi konumundaki kalbimizle birlikte bu tesirleri alma, nakletme ve yayma gücüne sahiptir.
Bediüzzaman’ın tesbitiyle, evliyalığın, samimiyetin ve sâir duyguların kerâmeti (olağanüstü, harika hâli) olduğu gibi, halis bir niyetin dahi kerâmeti vardır. Yani, olağanüstü sonuçları vardır. Güzel sözün, olumlu bakışın, sevginin; canlıları olumlu etkilediği, negatif telkin ve çirkin sözlerin ise olumsuz etki yaptığı ilmî bir tesbittir.

İnsanlara, hayvanlara veya diğer varlıklara pozitif ve negatif olmak üzere iki türlü niyetle yaklaşırız. Işık dalgaları, saniyede 300 bin kilometre sür'atle gider. Niyetlerimizle de enerji yayarız. Olumlu veya olumsuz, niyet dalgaları gider, muhataplarımızı etkiler. İnsanlar, hayvanlar ve çiçekler, bu yaklaşım tarzımızı algılarlar.

Olumlu niyet muhatabımıza pozitif enerji, olumsuz niyet ise negatif enerji aktarır. Daima olumlu niyet besler, niyetimizi bozmazsak şimşekleri üzerimize çekmez; duygu ve düşünceye yönelik, hissî saldırganlıkları da bir dereceye kadar önlemiş oluruz.

Niyet için “kimya ve maya” tabirleri kullanılır. Derinlemesine araştırmaya ihtiyaç kalmadan dikkat ettiğimizde niyetlerimizle varlıkları etkileyip, olayları reaksiyona uğratıp değiştirdiğimizi fark ederiz. Ki, niyet ile enerji arasındaki ilişki ve etkileşim çeşitli deneylerle ortaya konmuştur.
Bir sonraki yazımızda, bu deneylerden de örnekler vererek, niyetin kimyasını anlamaya çalışalım.

Ali FERŞADOĞLU
 

topraktoprak

Well-known member
Cevap: Risale Açıklamalı 9:Mesnevi-i Nuriye Hayrat ve hasenâtın hayatı niyet iledir...


Niyetin kimyası

Niyet için “kimya ve maya” tabirleri kullanılır. Derinlemesine araştırmaya ihtiyaç kalmadan dikkat ettiğimizde niyetlerimizle varlıkları etkileyip, olayları reaksiyona uğratıp değiştirdiğimizi fark ederiz.

Ki, niyet ile enerji arasındaki ilişki ve etkileşim çeşitli deneylerle ortaya konmuştur. Birisi şöyledir:
Acı, tuzlu, ekşi gibi tatlar, aynı moleküllerin farklı dizilişlerinden meydana gelir. Yani, elma ile limonun molekülleri aynıdır. Onları farklı kılan, moleküllerinin değişik dizilişleridir.

Tat algısını beynimize kimyevî elektrik sinyalleri ulaştırır. Olumlu veya olumsuz yaklaşımın yaydığı enerjinin suyun tadını, kokusunu değiştirmesi gibi; niyetlerimizin yaydığı enerji de gücü nispetinde varlıklar üzerinde değişiklik yapabilir. Bazı meyvelerin, hangi meyve niyetiyle yenirse, onun tadını vermesinin sırrı belki de budur.
Niyet, algılama/idrak biçimimizi şekillendirdiğinden değişik tatlar alıp-almamamızı sağlar. Bizzat yaşanan şu hikâye bu gerçeği dile getirir:

Padişah gezi esnasında nar bahçesi olan birisine uğrar ve ondan içecek bir şeyler ister. Evin kızcağızı birkaç narı sıkar ve suyunu padişaha verir. Kana kana içtikten sonra padişah, “Bu kadar lezzetli ve sulu narların olduğu bir bahçe benim olmalı!” diye içinden geçirir. Ve bir tas daha ister. İkinci tası ağzına dayarken de, niyetini bozar ve onu nasıl alacağının hesaplarını yapmaya başlar. Ne var ki, bu sefer nar suyu oldukça acımsıdır.

“Bu niye ilki gibi tatlı değil, yoksa bu nar ağacının cinsi farklı mı?” diye sorar.
“Hayır padişahım, acılık narlarda değil, sizin niyetinizdedir. Daha önce müteşekkirâne içtiğiniz nar suyunu, bu sefer niyetinizi bozarak içtiniz...”

Gençlik çağımızda niyetlerimizin yaydığı enerjinin, içtiğimiz şeyin lezzetini değiştirdiğini bizzat yaşayarak tecrübe etmiştik. Arkadaş grubuyla “sohbet toplantıları” yapıyorduk. Çaykur’un ürettiği düşük kaliteli çaylardan biriyle demlenmiş çayı içiyorduk. Bir gün, piyasada daha kaliteli ve pahalı olanını almaya karar verdik ve satın aldık. Mutfağa geçtik; kalitelisi yerine, eski çayı demliğe boca edip demledik ve arkadaşlarımıza servis yaptık. Arkadaşlarımız:

“Oooh, işte çay budur, tavşan kanı mübarek!” diyerek höpürdete höpürdete yudumlamaya başladılar. Biz bakışlarımızı kaçırıyor, gülmemek için kendimizi zor tutuyorduk. Koca demlik bitmişti. Sonunda gerçeği açıkladığımızda, belki de işletilmişlik duygusuyla fena halde bozulmuşlardı. Doğrusu, biz çayı değil, onlar niyetlerini değiştirmişlerdi! Olumlu niyet, çay suyunun kristallerini değiştirmişti. Gerçekten de, niyetleri, onlara düşündükleri ve inandıkları lezzeti tattırmıştı!
Kuantum fiziğine göre, kâinattaki her varlık, duygu ve hisleri derecesinde, bizim niyetlerimizden etkilenir. Hastalıklardan kurtulma ve şifa bulmanın, bir noktaya kadar, samimî niyetimize bağlı olduğunu da söyleyebiliriz. Olumsuz şartlar, moralsizlik, güven zafiyeti, menfî telkinler hastalanmamıza sebep olduğu gibi halis niyet de iyileşmemize sebep olmalıdır. Hz. Eyyüb’ün (as) hadisesi meşhurdur:

Gayet sıhhatli, güçlü-kuvvetli bir yapıya sahipken birden hastalanmış, yara-bere içinde kalmıştı. Hastalık, kalp ve dil hariç bedeninin her yerine yayılmıştı. Nefsî rahatlığı, çıkarı için değil; İlahî zikir, tefekkür ve kulluk için samimî bir niyetle
allah.gif
’tan şifa talep etmişti. Bu samimî, halis niyetiyle şifa bulmuştu. 1

Değişik ilâçlar aldıkları halde, “Bu beni iyi eder” niyetiyle, pek çok hastanın sağlığına kavuştuğu da tıbbî bir tesbittir. ABD’de yapılan bir araştırmada; üniversite öğrencileri iki gruba ayrılıyor. Birisine uyarıcı denilerek bir sakinleştirici ilâç, diğerine ise sakinleştirici denilerek bir uyarıcı ilâç veriliyor. Yapılan anket sonunda, uyarıcı alanlar gevşemişti. Diğer grup ise tam tersi yönde etkilenmişti. Üstelik bunlar gerçek kimyevî ilâçlardı. 2

Niyet, ağlamanın, gözyaşlarının mahiyetini bile değiştirir! Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Dr. W. Frey’in, “Ağlamak, Gözyaşlarının Sırrı” isimli kitabında, soğan soyarken oluşan gözyaşı ile duygusal gözyaşlarının protein yapılarının farklı olduğunu tesbit ettiğini naklediyor. 3 Bu örnekler,
allah.gif
için, mukaddes değerler için ağlamayla, dünya, nefis ve madde için ağlamanın sırrını ortaya koyuyor.
Bediüzzaman’ın, “Niyet öyle bir kimyadır ki, şişeleri elmasa çevirir” 4 sözü de, bu meseleye dikkat çeker...
Diğer taraftan çiçeklere de iyi niyet ve sevgiyle yaklaşıldığında canlandıkları; olumsuz yaklaşıldığında büzüştükleri, soldukları biliniyor. Keza, insanlara veya hayvanlara da kötü niyetle yaklaştığımızda rahatsız olmuyorlar mı? Duygu yoğunluğu yüksek, duyarlılıkları hassas olanlar, olguları hemen fark eder.

Bu ve benzeri örnekler, niyetin duygu ve hasletlerimizi farklı reaksiyonlara soktuğunu apaçık gösterir.

Dipnotlar:
1- Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 18.
2- Muhammed Bozdağ, Ruhsal Zekâ, s. 57.
3- Stresi Mutluluğa Dönüştürmek, s. 165.
4- Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nuriye, s. 169.

17.04.2011
Ali FERŞADOĞLU
 

topraktoprak

Well-known member
Cevap: Risale Açıklamalı 9:Mesnevi-i Nuriye Hayrat ve hasenâtın hayatı niyet iledir...

İnsanın iki fıtratı vardır. Birisi doğuştan gelen özgün ve hakiki fıtratı, diğeri ise insanın kesbi ve kazanımı ile elde ettiği ikinci suni fıtratıdır. Buna İ’tiyad-i sani de denilmiştir. Yani insanın niyet ve iradesi ile kazandığı ikinci bir fıtrat.
Birinci fıtrat vicdani esaslara dayanan hakiki fıtrat, tabii ve doğal hal de diyebiliriz. Bu fıtrat hakkın ve doğrunun bir miyarı ve mizanıdır. Bu bütün insanlarda ortak bir anlayış ve ortak bir seziştir. Bu yüzden insanlığın ortak ve temel ahlaki normları ve kuralları bu özgün fıtri halin bir neticesi, bir sonucudur.
İnsandaki ikinci suni fıtrat ise insanın kesbi ve niyeti ile şekillendiği için arızalı ve sunidir. Bu yüzden her insanda bu ikinci fıtrat farklı farklı tezahür eder.
Bazı insanlar bu ikinci fıtri oluşumu tabi ve doğal olan fıtrata yakın bir terbiye ve tedbir ile oluşturduğu için, iki fıtrat arasında uyumluluk olur. Aralarında bir mutabakat tesis olur ve bu da davranış ve ahlakta güzel neticeler verir. Yani orijinal ve samimi davranışlar sergiler. İslam’ın ve onun terbiye sisteminin fıtri oluşu Müslümanlar üzerinde olumlu ve güzel ikinci fıtratların oluşmasına sebep olmuştur. Bu yüzden İslam alimleri ve evliyaları halis ve fıtri bir güzelliğe sahip olmuşlardır.
Birde su-i tedbirden dolayı bazı insanlar farklı inanç ve ideolojilerin de tesiri ile ikinci fıtratları gayet yamuk ve eğri büğrü oluşur. Birinci fıtrat ile ikinci fıtrat arasında bir uyumsuzluk oluşur. Daima birbirleri ile çelişir ve çatışırlar. Genelde ikinci suni fıtrat tabi ve doğal olan birinci fıtratı ifsat edip bozar. Birinci fıtrat olarak güzel iken, bozuk ikinci fıtratın müdahalesi ile o güzelliği bozar yerine suni ve yapmacık halleri getirir.
Zamanla ikinci bozuk fıtrat, tabii ve doğal olan birinci fıtratı ifsadı ile tamamen dönüştürüp kendi gibi bozuk hale getirebiliyor. Artık bu adamın hayra ve güzelliğe kabiliyeti kalmaz Bütün amelleri yapmacık ve suni olur. Üstad Hazretleri bu manaya fıtratı tefessüh edenler diye işaret ediyor. Artık böyle bozulmuş bir fıtratın doğal hali ifsat ve kötü hallerdir.
Bahsi geçen yerde Üstad Hazretleri bu iki fıtrat tipine şu ibareler ile işaret ediyor:
"İ’lem eyyühe’l-aziz! Hayrat ve hasenâtın hayatı niyet iledir. Fesadı da ucub, riyâ ve gösteriş iledir.Ve fıtrî olarak vicdanda şuurla bizzat hissedilen vicdaniyatın esası, ikinci bir şuur ve niyetle inkıtâ bulur."(1)
Burada asıl anlaşılması zor olan kısım, ikinci fıtratın müdahalesi ile birinci fıtratın tabiliğinin bozulmasıdır. Bu birinci fıtrat şayet tefessüh etmiş bir fıtrat ise, artık tekebbür ve kötü haller bunun tabi haline dönüşmüş şeklidir. Böyle olunca bu bozuk fıtrat tabi olarak tekebbür edeceği zaman niyet ile bu tabilik bozulabilir. Tıpkı birinci fıtratın mütevazı olan halinin ikinci bir fıtratın müdahalesi ile bozulması gibi.
Özet olarak, temiz ve doğal olan birinci fıtratın tabi halini, bozuk ve suni olan ikinci fıtratın müdahalesi bozar. Mesela, birinci fıtri hal tevazu kabiliyetinde iken, bozuk ve suni ikinci fıtratın müdahalesi ile o tevazu hali gider, yerine riya ve gösteriş hali gelir. Yine birinci fıtratı kokuşmuş olan bir fıtrat, tabii hali ile tekebbür etme kabiliyetinde iken, ikinci suni fıtratın müdahalesi ile o tekebbür halini izale eder. Yani bir nevi menfi fıtriliğini bozar. Fıtrilik müspet ve menfi iki halde de olabilir.
Yine mutlu ve ferahlı olmaya niyet etmek ikinci bir müdahale olmasından, doğallığı bozar, mutluluk ve ferahı kaçırır. Zira mutluluk ve ferahlık fıtri bir haldir, niyet ile elde edilemez. Ama gam ve kedere karşı insan psikolojik olarak kendini alıştırıp hazırlayabilir. O zaman gam ve keder gelse, hazırlıklı olduğu için hafif atlatır. Bu yüzden fıtri şeyler önünde suni setler çekmek bir şey ifade etmez.
Ama insanın elinde fıtri ahvali bozmak veya özgün halinde bırakmak imkanı vardır. Zaten sorumluluk da bundan dolayıdır. Bize düşen görev birinci fıtrat ile sonradan oluşan suni ikinci fıtrat arasında mutabakat ve uyumluluğa yardımcı olmaktır.

Sorularla Risale
 

faris

Well-known member
Cevap: Risale Açıklamalı 9:Mesnevi-i Nuriye Hayrat ve hasenâtın hayatı niyet iledir...

Hazreti Ustad r.a. On üçüncü Lem'a da "Cehennem cezayı amel, cennet fazlu keremdir" (Yunus Süresi) mealindeki ayeti kerimenin hikmeti nedir sorusuna çok ince bir cevap vermekte, küçük bir günahı işlemenin onun nefsi isteyip kendisi de işlediği için ve günahların ademi olduğundan kulun istemesinden dolayı yaratıldığından neticelerinden dolayı cehennem gibi ancak Adalet mukayesesince bir cezaya müstehak olacağını ve hasenat ve hayırlı işler zati var olan işler olduğundan insanın istemesi ve işlemesi ile yaratılmıyor çünkü insandaki irade o işlerin arkasını göremeyecek kadar kısıtlıdır ve nefsi bu işlere meyilli değildir. Onun için hasenat ve hayır Allahın rahmeti istemekte ve kudreti ise halk etmektedir. Sadece insan imanın neticesinde bir nevi arzu etmekte ve bu ise Allahın verdiği nimetlere şükür olmaktadır. Bundan dolayıdır ki bu amelleriyle cenneti hak edemez manasıyla anlatmaktadır.
"Demek seyyiâtta sebep nefistir, mücâzâta bizzat müstehaktır. Hasenatta ise sebep Haktandır, illet de Haktandır. Yalnız, insan iman ile tesahup eder. “Mükâfâtını isterim” diyemez, “Fazlını beklerim” diyebilir."

Üçüncü Sözde ise Hazreti Ustad r.a. insanın Allaha asker olması meselesini anlatırken vurguladığı şu pasaj bize burayı açıklamakta;
"Malûmdur ki, zararsız yol, zararlı yola—velev on ihtimalden bir ihtimal ile olsa—tercih edilir. Halbuki, meselemiz olan ubûdiyet yolu, zararsız olmakla beraber, ondan dokuz ihtimalle bir saadet-i ebediye hazinesi vardır. Fısk ve sefahet yolu ise—hattâ fâsıkın itirafıyla dahi—menfaatsiz olduğu halde, ondan dokuz ihtimalle şekavet-i ebediye helâketi bulunduğu, icmâ ve tevatür derecesinde hadsiz ehl-i ihtisasın ve müşahedenin şehadetiyle sabittir ve ehl-i zevkin ve keşfin ihbaratıyla muhakkaktır."

Ustad Bediüzzaman k.s. yani vazifeleri yapsan dahi onda dokuz ihtimalle cennete gidersiniz, yapmasanızda onda dokuz ihtimalle cehenneme gidersiniz diyerek onda birlik bir payı bırakmakta.. Demek ki insanın amelinden önce muavezeneye çekilecek olan niyetidir. Niyeti ile yaptığı ameller onu cennete de götürebilir cehenneme de götürebilir..

Ustadımız Bediüzzaman a.s. niyeti bir pencerede yani amelin hayatını böyle ele alırken bir başka pencerede ise ruhun ölümünü şöyle ele almakta :

""İ’lem eyyühe’l-aziz! Hayrat ve hasenâtın hayatı niyet iledir. Fesadı da ucub, riyâ ve gösteriş iledir. Ve fıtrî olarak vicdanda şuur ile bizzat hissedilen vicdaniyatın esası, ikinci bir şuur ve niyet ile inkıtâ bulur.

Nasıl ki amellerin hayatı niyet iledir. Onun gibi, niyet bir cihetle fıtrî ahvalin ölümüdür. Meselâ, tevâzua niyet onu ifsad eder; tekebbüre niyet onu izâle eder; feraha niyet onu uçurur; gam ve kedere niyet onu tahfif eder. Ve hâkezâ, kıyas et."
Mesnevi-i Nuriye"

Yani niyeti burada vicdanın yani ruhun kendi içinde bulunan özelliklerinden bahsetmekte. Ve ruhta yerini almış bir mesele için tekrar niyet edilmesi gerekmez eğer tekrar niyet edilse o hasletin gerçekten ruha mal olmadığıdır.

Bir kimsenin ruhunda ve vicdanında olması gereken hasletleri kendisi niyet etmesi onun zati o özelliğin olmayacağını gösterdiğini anlayabiliriz. Yani insan tevazuya niyet ediyorsa o kişinin tevazunun bulunmadığıdır. niyetin tevazuyu ifsad etmesi ise böyle anlaşılabilir. Aynı şekilde insan kibirli olmaya niyet etmişse bu kişinin ruhunda kibir olmadığıdır..
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Risale Açıklamalı 9:Mesnevi-i Nuriye Hayrat ve hasenâtın hayatı niyet iledir...

Es selamu aleykum ve rahmetullah değerli dostlar
ALLAH"ın selamı üzerinize ve üzerimize olsun.(amin)



Ve aleyküm selam, amin.


[BILGI]"İ’lem eyyühe’l-aziz! Hayrat ve hasenâtın hayatı niyet iledir. Fesadı da ucub, riyâ ve gösteriş iledir. Ve fıtrî olarak vicdanda şuur ile bizzat hissedilen vicdaniyatın esası, ikinci bir şuur ve niyet ile inkıtâ bulur.

Nasıl ki amellerin hayatı niyet iledir. Onun gibi, niyet bir cihetle fıtrî ahvalin ölümüdür. Meselâ, tevâzua niyet onu ifsad eder; tekebbüre niyet onu izâle eder; feraha niyet onu uçurur; gam ve kedere niyet onu tahfif eder. Ve hâkezâ, kıyas et."


Mesnevi-i Nuriye[/BILGI]



Bu veciz ifadenin açıklaması niteliğinde, yine Mesnevi-i Nuriyeden başka bir vecizede şu şekilde anlatıyor Üstad niyeti.

[NOT]Arkadaş! Bu niyet meselesi, benim kırk senelik ömrümün bir mahsulüdür. Evet, niyet öyle bir hâsiyete mâliktir ki, âdetleri, hareketleri ibadete çeviren pek acip bir iksir ve bir mayedir.

Ve keza, niyet ölü ve meyyit olan hâletleri ihya eden ve canlı, hayatlı ibadetlere çeviren bir ruhtur.

Ve keza, niyette öyle bir hâsiyet vardır ki, seyyiatı hasenata ve hasenatı seyyiata tahvil eder. Demek, niyet bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlâstır. Öyleyse, necat, halâs, ancak ihlâs iledir. İşte bu hâsiyete binaendir ki, az bir zamanda çok ameller husule gelir. Buna binaendir ki, az bir ömürde Cennet, bütün lezaiz ve mehâsiniyle kazanılır. Ve niyet ile insan daimî bir şâkir olur, şükür sevabını kazanır.[/NOT]

Evet niyet ihlasla olduğu takdirde amele dönüşmese bile veyahut çok az bir amele dahi dönüşse Allah Onu çoğaltır. Efendimiz aleyhissalatü vesselam “Mü’minin niyeti amelinden hayırlıdır” bk. el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 6:291. diyerek, bize niyetin ne kadar mühim olduğunu ders veriyor.

Buna göre yaptığımız veya yapmak istediğimiz herşey niyetimize göre Allah katında değer buluyor. Çok iyi birşey yapıyor dahi olsak bunu yaparken içimizdeki niyet bozuksa işlenen amelin Allah katında kıymeti olmuyor. Niyet düzgün olup neticeler menfi ise, yine Allah neticeye değil içimizdeki niyete bakıyor. Bir işimizde muvaffak olup olmamamız çok fazla önemli değil. Mühim olan niyet ve niyete göre sarfedilen çaba ve gayret. Üstad Hazretleri Yirminci Lem'ada şu şekilde ifade ediyor bu gerçeği.

[BILGI]Ey sevaba hırslı ve a’mâl-i uhreviyeye kanaatsiz insan! Bazı peygamberler gelmişler ki, mahdut birkaç kişiden başka ittibâ edenler olmadığı halde, yine opeygamberlik vazife-i kudsiyesinin hadsiz ücretini almışlar. Demek hüner, kesret-i etbâ’ ile değildir. Belki hüner, rıza-yı İlâhîyi kazanmakladır. Sen neci oluyorsun ki, böyle hırsla “Herkes beni dinlesin?” diye, vazifeni unutup vazife-i İlâhiyeye karışıyorsun? Kabul ettirmek, senin etrafına halkı toplamak Cenâb-ı Hakkın vazifesidir. Vazifeni yap, Allah’ın vazifesine karışma.[/BILGI]

Niyetin çok kısa zamanda büyük amellere dönüşebileceğine bir misal sahabelerden Amr b. Sabit b. Vakş r.a. dır. Uhud Savaşı günü müslüman olmuş ve bir vakit namaz bile kılmaya fırsat bulamadan savaşarak şehit düşmüştür. Eğer yaşasaydı elbetteki niyetinde namaz kılmak Allaha ibadet etmek vardı.


Velhasılı kelam Allah cc. niyetlerimizi halis niyetlerden eylesin, amin.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Risale Açıklamalı 9:Mesnevi-i Nuriye Hayrat ve hasenâtın hayatı niyet iledir...

Niyetin amelden daha hayırlı olduğunu anlamak için şu kısmı da okuyalım inşallah.

[TAVSIYE]Eğer desen: "Şu küllî hadsiz nimetlere karşı, nasıl şu mahdut ve cüz'î şükrümle mukabele edebilirim?"

Elcevap: Küllî bir niyetle, hadsiz bir îtikad ile. Meselâ, nasıl ki bir adam beş kuruş kıymetinde bir hediye ile bir padişahın huzuruna girer ve görür ki, herbiri milyonlara değer hediyeler, makbul adamlardan gelmiş, orada dizilmiş. Onun kalbine gelir, "Benim hediyem hiçtir, ne yapayım." Birden der: "Ey seyyidim! Bütün şu kıymettar hediyeleri kendi nâmıma sana takdim ediyorum. Çünkü, sen onlara lâyıksın. Eğer benim iktidarım olsaydı, bunların bir mislini sana hediye ederdim."

İşte hiç ihtiyacı olmayan ve raiyyetinin derece-i sadâkat ve hürmetlerine alâmet olarak hediyelerini kabul eden o padişah, o bîçarenin o büyük ve küllî niyetini ve arzusunu ve o güzel ve yüksek îtikad liyâkatini, en büyük bir hediye gibi kabul eder.


Yirmi Dördüncü Söz[/TAVSIYE]
 
Üst