Hadis Sohbetleri 14 : Deprem..

Ukbaa

Well-known member



2903.jpg









Selamün aleyküm Kardeşler ;

Van'da meydana gelen deprem hepimizi ziyadesiyle müteessir etti. Cenab-ı Hak oradaki kardeşlerin yar ve yardımcısı olsun. Tez zamanda depremin yaralarını sarabilmeyi nasip etsin inşallah.

Bu Hadis Sohbetimizde depremi konu edelim istedik.


Hadis-i Şerifimiz;

[BILGI]Bir kötülük, (gücü yetenlerce) önlenmezse, Allahü Teâlâ, azabını hepsine umumi kılar.
[Hakim]

[/BILGI]


Acaba deprem hakkında neler düşünüyoruz ?

- Bir yaprak bile kainatın sahibinin izni dışında hareket etmezken koskoca zeminin harekete geçtiği deprem hadisesinin hikmeti nedir?

- Hangi günahlar umumi musibetlerin gelmesine sebep olabiliyor?

- Ahir zamanda işlenen günahlar ve insanların başına gelen hadiseler nelerdir?

- Dünyada işlenen ameller, misal aleminde nasıl şekil alıyor?

- Niçin deprem gibi afetler müslüman olmayan memleketlerin başlarına gelmiyorda bu bîçare Müslümanlara iniyor?

- Bu musibetlerin umumi şekilde gelmesinin sebepleri neler olabilir? Masumların suçu ne ?




Bu sorulara hep beraber cevap arayalım inşallah..
Katılımlarınızı bekliyoruz... Sizlerde soru ekleyebilirsiniz..




[NOT]Önceki Hadis Sohbetlerine ulaşmak için TIKLAYINIZ.[/NOT]
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hem kendini başıboş zannetme. Zira şu misafirhane-i dünyada, nazar-ı hikmetle baksan, hiçbir şeyi nizamsız, gayesiz göremezsin. Nasıl sen nizamsız, gayesiz kalabilirsin? Zelzele gibi vakıalar olan şu hadisat-ı kevniye, tesadüf oyuncağı değiller. Meselâ, zemine nebatat ve hayvanat envâından giydirilen, birbiri üstünde, birbiri içinde gayet muntazam ve gayet münakkaş gömlekler, baştan aşağıya kadar gayelerle, hikmetlerle müzeyyen, mücehhez olduklarını gördüğün ve gayet âli gayeler içinde kemâl-i intizamla meczup mevlevî gibi devredip döndürmesini bildiğin halde, nasıl oluyor ki, küre-i arzın, benî Âdemden, bahusus ehl-i imandan beğenmediği bir kısım etvâr-ı gafletin sıklet-i mâneviyesinden omuz silkmeye benzeyen zelzele gibi [SUP]HAŞİYE 1[/SUP] mevtâlûd hadisat-ı hayatiyesini, bir mülhidin neşrettiği gibi gayesiz, tesadüfî zannederek, bütün musibetzedelerin elîm zayiatını bedelsiz, hebâen mensur gösterip müthiş bir ye'se atarlar. Hem büyük bir hata, hem büyük bir zulüm ederler. Belki öyle hadiseler, bir Hakîm-i Rahîmin emriyle, ehl-i imanın fâni malını sadaka hükmüne çevirip ibka etmektir ve küfran-ı nimetten gelen günahlara kefarettir.
Nasıl ki bir gün gelecek, şu musahhar zemin, yüzünün ziyneti olan âsâr-ı beşeriyeyi şirk-âlûd, şükürsüz görüp çirkin bulur. Hâlıkın emriyle, büyük bir zelzele ile bütün yüzünü siler, temizler. Allah'ın emriyle ehl-i şirki Cehenneme döker; ehl-i şükre "Haydi, Cennete buyurun" der.

On Dördüncü Sözün Zeyli


ŞU SÛRE kat'iyen ifade ediyor ki, küre-i arz, hareket ve zelzelesinde vahiy ve ilhama mazhar olarak emir tahtında depreniyor. Bazan da titriyor.
Mânevî ve ehemmiyetli bir canipten, şimdiki zelzele münasebetiyle, altı yedi cüz'î suale karşı, yine mânevî ihtar yardımıyla cevapları kalbe geldi. Tafsilen yazmak kaç defa niyet ettimse de izin verilmedi. Yalnız icmalen kısacık yazılacak.
Birinci sual: Bu büyük zelzelenin maddî musibetinden daha elîm, mânevî bir musibeti olarak, şu zelzelenin devamından gelen korku ve meyusiyet, ekser halkın ekser memlekette gece istirahatini selb ederek dehşetli bir azap vermesi nedendir?
Yine mânevî cevap: Şöyle denildi ki, Ramazan-ı Şerifin teravih vaktinde kemâl-i neş'e ve sürurla, sarhoşçasına, gayet heveskârâne şarkıları ve bazan kızların sesleriyle, radyo ağzıyla bu mübarek merkez-i İslâmiyetin her köşesinde cazibedârâne işittirilmesi, bu korku azabını netice verdi.

İkinci sual: Niçin gâvurların memleketlerinde bu semavî tokat başlarına gelmiyor, bu biçare Müslümanlara iniyor?
Elcevap: Büyük hatalar ve cinayetler tehirle büyük merkezlerde ve küçücük cinayetler tâcille küçük merkezlerde verildiği gibi, mühim bir hikmete binaen, ehl-i küfrün cinayetlerinin kısm-ı âzamı Mahkeme-i Kübrâ-yı Haşre tehir edilerek, ehl-i imanın hataları kısmen bu dünyada cezası verilir.
[SUP]HAŞİYE 2[/SUP]

Üçüncü sual: Bazı eşhâsın hatasından gelen bu musibet bir derece memlekette umumî şekle girmesinin sebebi nedir?

On Dördüncü Söz - s.67​

Elcevap: Umumî musibet, ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle, ekser nâsın o zalim eşhâsın harekâtına fiilen veya iltizamen veya iltihaken taraftar olmasıyla mânen iştirak eder, musibet-i âmmeye sebebiyet verir.

Dördüncü sual: Madem bu zelzele musibeti hataların neticesi ve keffâretü'z-zünubdur. Masumların ve hatasızların o musibet içinde yanması nedendir? Âdaletullah nasıl müsaade eder?

Yine mânevî canipten elcevap: Bu mesele sırr-ı kadere taallûk ettiği için, Risale-i Kadere havale edip, yalnız burada bu kadar denildi:
Yani, "Bir belâ, bir musibetten çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zalimlere mahsus kalmayıp masumları da yakar."
Şu âyetin sırrı şudur ki: Bu dünya bir meydan-ı tecrübe ve imtihandır ve dar-ı teklif ve mücahededir. İmtihan ve teklif, iktiza ederler ki, hakikatler perdeli kalıp, ta müsabaka ve mücahede ile Ebu Bekir'ler âlâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebu Cehil'ler esfel-i sâfilîne girsinler. Eğer masumlar böyle musibetlerde sağlam kalsaydılar, Ebu Cehil'ler, aynen Ebu Bekir'ler gibi teslim olup, mücahede ile mânevî terakki kapısı kapanacaktı ve sırr-ı teklif bozulacaktı.
Madem mazlum zalim ile beraber musibete düşmek hikmet-i İlâhîce lâzım geliyor. Acaba o biçare mazlumların rahmet ve adaletten hisseleri nedir?
Bu suale karşı, cevaben denildi ki: O musibetteki gazap ve hiddet içinde, onlara bir rahmet cilvesi var. Çünkü o masumların fâni malları, onların hakkında sadaka olup bâki bir mal hükmüne geçtiği gibi, fâni hayatları dahi bir bâki hayatı kazandıracak derecede bir nevi şehadet hükmünde olarak, nisbeten az ve muvakkat bir meşakkat ve azaptan büyük ve daimî bir kazancı kazandıran bu zelzele, onlar hakkında ayn-ı gazap içinde bir rahmettir.


Beşinci sual: Âdil ve Rahîm, Kadîr ve Hakîm, neden hususî hatalara hususî ceza vermeyip koca bir unsuru musallat eder? Bu hal cemâl-i rahmetine ve şümul-u kudretine nasıl muvafık düşer?

Elcevap: Kadîr-i Zülcelâl herbir unsura çok vazifeler vermiş ve herbir vazifede çok neticeler verdiriyor. Bir unsurun birtek vazifesinde bir tek neticesi çirkin ve şer ve musibet olsa da, sair güzel neticeler, bu neticeyi de güzel hükmüne getirir. Eğer bu tek çirkin netice vücuda gelmemek için, insana karşı hiddete gelmiş o unsur o vazifeden men edilse, o vakit o güzel neticeler adedince hayırlar terk edilir; ve lüzumlu bir hayrı yapmamak şer olması haysiyetiyle, o hayırlar adedince şerler yapılır-ta birtek şer gelmesin gibi, gayet çirkin ve hilâf-ı hikmet ve hilâf-ı hakikat ve kusurdur. Kudret ve hikmet ve hakikat, kusurdan münezzehtirler. Madem bir kısım hatalar, unsurları ve arzı hiddete getirecek derecede bir şümullü isyandır ve çok mahlûkatın hukukuna bir tahkirli tecavüzdür. Elbette, o cinayetin fevkalâde çirkinliğini göstermek için, koca bir unsura, küllî vazifesi içinde, "Onları terbiye et" diye emir verilmesi ayn-ı hikmettir ve adalettir ve mazlumlara ayn-ı rahmettir.

Altıncı sual: Zelzele, küre-i arzın içinde inkılâbât-ı madeniyenin neticesi olduğunu ehl-i gaflet işâa edip, adeta tesadüfî ve tabiî ve maksatsız bir hadise nazarıyla bakarlar. Bu hadisenin mânevî esbabını ve neticelerini görmüyorlar, ta ki intibaha gelsinler. Bunların istinad ettiği maddenin bir hakikati var mıdır?

Elcevap: Dalâletten başka hiçbir hakikati yoktur. Çünkü, her sene elli milyondan ziyade münakkaş, muntazam gömlekleri giyen ve değiştiren küre-i arzın üstünde binler envâın birtek nev'i olan, meselâ sinek taifesinden hadsiz efradından birtek ferdin yüzer âzâsından birtek uzvu olan kanadının kast ve irade ve meşiet ve hikmet cilvesine mazhariyeti ve ona lâkayt kalmaması ve başıboş bırakmaması gösteriyor ki, değil hadsiz zîşuurun beşiği ve anası ve mercii ve hâmisi olan koca küre-i arzın ehemmiyetli ef'al ve ahvali, belki hiçbir şeyi, cüz'î olsun küllî olsun, irade ve ihtiyar ve kasd-ı İlâhî haricinde olmaz. Fakat Kadîr-i Mutlak, hikmetinin muktezasıyla, zahir esbabı tasarrufatına perde ediyor. Zelzeleyi irade ettiği vakit, bazan da bir madeni harekete emredip ateşlendiriyor.
Haydi, madenî inkılâbat dahi olsa, yine emir ve hikmet-i İlâhî ile olur, başka olamaz. Meselâ bir adam bir tüfekle birisini vurdu. Vuran adama hiç bakılmasa, yalnız fişekteki barutun ateş alması noktasına hasr-ı nazar edip biçare maktulün büs bütün hukukunu zayi etmek ne derece belâhet ve divaneliktir. Aynen öyle de, Kadîr-i Zülcelâlin musahhar bir memuru, belki bir gemisi, bir tayyaresi olan küre-i arzın içinde bulunan ve hikmet ve irade ile iddihar edilen bir bombayı, "Ehl-i gaflet ve tuğyanı uyandırmak için ateşlendir" diye olan emr-i Rabbânîyi unutmak ve tabiata sapmak, hamâkatin en eşneidir.

On Dördüncü Söz - s.68​

Altıncı sualin tetimmesi ve haşiyesi: Ehl-i dalâlet ve ilhad, mesleklerini muhafaza ve ehl-i imanın intibahlarına mukabele ve mümanaat etmek için, o derece garip bir temerrüd ve acip bir hamâkat gösteriyorlar ki, insanı insaniyetten pişman eder. Meselâ, bu âhirde beşerin bir derece umumiyet şeklini alan zulümlü, zulümatlı isyanından, kâinat ve anâsır-ı külliye kızdıklarından; ve Hâlık-ı Arz ve Semavat dahi, değil hususî bir Rububiyet, belki bütün kâinatın, bütün âlemlerin Rabbi ve Hâkimi haysiyetiyle, küllî ve geniş bir tecellî ile, kâinatın heyet-i mecmuasında ve Rububiyetin daire-i külliyesinde nev-i insanı uyandırmak ve dehşetli tuğyanından vazgeçirmek ve tanımak istemedikleri Kâinat Sultanını tanıttırmak için, emsalsiz, kesilmeyen bir su, hava ve elektrikten, zelzeleyi, fırtınayı ve harb-i umumî gibi umumî ve dehşetli âfâtı nev-i insanın yüzüne çarparak onunla hikmetini, kudretini, adaletini, kayyumiyetini, iradesini ve hâkimiyetini pek zahir bir surette gösterdiği halde; insan suretinde bir kısım ahmak şeytanlar ise, o küllî işârât-ı Rabbâniyeye ve terbiye-i İlâhiyeye karşı eblehâne bir temerrüdle mukabele edip diyorlar ki, "Tabiattır, bir madenin patlamasıdır, tesadüfîdir. Güneşin harareti elektrikle çarpmasıdır ki, Amerika'da beş saat bütün makineleri durdurmuş ve Kastamonu vilâyeti cevvinde ve havasında semayı kızartmış, yangın suretini vermiş" diye, mânâsız hezeyanlar ediyorlar.
Dalâletten gelen hadsiz bir cehalet ve zındıkadan neş'et eden çirkin bir temerrüd sebebiyle, bilmiyorlar ki, esbab yalnız birer bahanedirler, birer perdedirler. Dağ gibi bir çam ağacının cihazatını dokumak ve yetiştirmek için bir köy kadar yüz fabrika ve tezgâh yerine küçücük çekirdeği gösterir; "İşte bu ağaç bundan çıkmış" diye, Sâniinin o çamdaki gösterdiği bin mucizâtı inkâr eder misilli, bazı zahirî sebepleri irâe eder. Hâlıkın ihtiyar ve hikmetle işlenen pek büyük bir fiil-i rububiyetini hiçe indirir. Bazan gayet derin ve bilinmez ve çok ehemmiyetli, bin cihette de hikmeti olan bir hakikate fennî bir nam takar. Güya o nam ile mahiyeti anlaşıldı, âdileşti, hikmetsiz, mânâsız kaldı!
İşte, gel, belâhet ve hamâkatin nihayetsiz derecelerine bak ki, yüz sayfa ile tarif edilse ve hikmetleri beyan edilse ancak tamamıyla bilinecek derin ve geniş bir hakikat-i meçhuleye bir nam takar; malûm bir şey gibi, "Bu budur" der. Meselâ, "Güneşin bir maddesi, elektrikle çarpmasıdır."
Hem birer irade-i külliye ve birer ihtiyar-ı âmm ve birer hâkimiyet-i nev'iyenin ünvanları bulunan ve "âdetullah" namıyla yad edilen fıtrî kanunların birisine, hususî ve kasdî bir hadise-i Rububiyeti ircâ eder. O ircâ ile, onun nisbetini irade-i ihtiyariyeden keser; sonra tutar, tesadüfe, tabiata havale eder, Ebu Cehil'den ziyade muzaaf bir echeliyet gösterir. Bir neferin veya bir taburun zaferli harbini bir nizam ve kanun-u askeriyeye isnad edip kumandanından, padişahından, hükûmetinden ve kasdî harekâttan alâkasını keser misilli, âsi bir divane olur.
Hem meyvedar bir ağacın bir çekirdekten icadı gibi, bir tırnak kadar bir odun parçasından, çok mucizatlı bir usta, yüz okka muhtelif taamları, yüz arşın muhtelif kumaşları yapsa, bir adam o odun parçasını gösterip dese, "Bu işler tabiî ve tesadüfî olarak bundan olmuş"; o ustanın harika san'atlarını, hünerlerini hiçe indirse, ne derece bir hamâkattir. Aynen öyle de...

Yedinci sual: Bu hadise-i arziye, bu memleketin ahali-i İslâmiyesine bakması ve onları hedef etmesi neyle anlaşılıyor? Ve neden Erzincan ve İzmir taraflarına daha ziyade ilişiyor?

Elcevap: Bu hadise hem şiddetli kışta, hem karanlıklı gecede, hem dehşetli soğukta, hem Ramazan'ın hürmetini tutmayan bu memlekete mahsus olması, hem tahribatından intibaha gelmediklerinden, hafifçe gafilleri uyandırmak için o zelzelenin devam etmesi gibi çok emarelerin delâletiyle, bu hadise ehl-i imanı hedef edip, onlara bakıp, namaza ve niyaza uyandırmak için sarsıyor ve kendisi de titriyor.
Biçare Erzincan gibi yerlerde daha ziyade sarsmasının iki vechi var:
Biri: Hataları az olmak cihetiyle, temizlemek için tâcil edildi.
İkincisi: O gibi yerlerde kuvvetli ve hakikatli iman muhafızları ve İslâmiyet hâmileri az veya tam mağlûp olmak fırsatıyla, ehl-i zındıkanın orada tesirli bir merkez-i faaliyet tesisleri cihetiyle, en evvel oraları tokatladı ihtimali var. Lâ ya'lemu'l-ğaybe illâllah.
 

memluk

Hatim Sorumlusu
aleykümselam hayırlı olsun yeni dersimiz inş.
Bir kötülük, (gücü yetenlerce) önlenmezse, Allahü Teâlâ, azabını hepsine umumi kılar.
[Hakim]



Umumî musibet, ekseriyetin hatâsından ileri gelmesi cihetiyle ekser nâsın (çoğunluğun) o zâlim eşhasın (kişilerin) harekâtına fiilen veya iltizâmen (tarafgirlikle) veya iltihaken (Katılarak) taraftar olmasıyla mânen iştirâk eder, musibet-i âmmeye (genel bir belaya) sebebiyet verir."
ON BİRİNCİ İŞARET
Ehl-i dalâletin (İNKARCILARIN,HAK YOLUN DIŞINDA OLANLARIN,KAFİRLERİN,MÜNAFIKLARIN V.S.) şerrinden(KÖTÜLÜKLERİNDEN,AZGINLIKLARINDAN) kâinatın kızdıklarını ve anâsır-ı külliyenin(BÜYÜK UNSURLARIN;SU,HAVA,TOPRAK,ATEŞ GİBİ) hiddet ettiklerini ve umum(bÜTÜN) mevcudatın(VARLIKLARIN) galeyana(KAYNAYIP COŞMAYA) geldiklerini, Kur'ân-ı Hakîm, mucizâne ifade ediyor.

Yani, kavm-i Nuh'un başına gelen tufan ile semâvat(GÖKLERİN) ve arzın(YERİN) hücumunu

ve kavm-i Semud ve Âd'ın inkârından hava unsurunun hiddetini(ŞİDDETLİ BİRSESLE YERE YIĞILMALARI)

ve kavm-i Firavuna karşı su unsurunun (MUSA AS VE KAVMİ GEÇERKEN,SUYUN FİRAVUN VE ADAMLARINI YUTMASI)ve denizin galeyanını

ve Karun'a karşı toprak unsurunun gayzını (ÖFKESİNİ-,KARUNUN TÜM MALLARINI YUTMASINI TOPRAĞIN ÖFKELENMESİ İLE)

ve ehl-i küfre(KAFİRLERE) karşı âhirette sırrıyla Cehennemin gayzını ve öfkesini

ve sair(DİĞER) mevcudatın(VARLIKLARIN) ehl-i küfür ve dalâlete karşı hiddetini gösterip ilân ederek gayet müthiş bir tarzda ve i'câzkârâne(MUCİZE GÖSTEREREK) ehl-i dalâlet ve isyanı zecrediyor. (engelliyor,menediyor,sakın azgınlaşma diyor)
 

memluk

Hatim Sorumlusu
“Herkes; kendi âleminde bir kumandan olduğundan, âlem-i asgarında cihad-ı ekber ile mükelleftir ve ahlâk-ı Ahmediye ile tahalluk ve sünnet-i nebeviyyeyi ihya ile muvazzaftır.”

demekki herkes üzerine düşeni hakkıyla yapsa bela ve müsibetlere düçar olunmuycak...

Cenab-ı Allah Yuşa (a.s)’a buyuruyor ki:

-“Kavminden 60 bir şerli ile 40 bin hayırlıyı helâk edeceğim.”

Yuşa (a.s.) sorar:
...
-“60 bin şerliyi günahları yüzünden helâk edeceksin; ama 40 bin Salih kimseyi neden helâk edeceksin?”

Allah (c.c.) vahyeder:

-“Onlar kötülere ve kötülüklere karşı çıkmamışlardır. Böylece susarak kötülere destek olmuşlardır. Onların günahına da ortak olmuşlardır.”

yine efendimiz:
Bir yerde kötülük zuhur ettiğinde, men edilmezse Allah onlara azabını indirir.”

Sahabe:

“Onlar arasında iyiler bulunsa da mı?” deyince:
...
“Evet, onlara da iner. Çünkü men etmemişlerdir” buyurur.

(Ramuz:54/3)
 

Ukbaa

Well-known member
- Hangi günahlar umumi musibetlerin gelmesine sebep olabiliyor?
Bu sorumuzun cvbına Hadis-i Şerif'ler eşliğinde bakalım.

- Günahlar açıktan işlenmeye başlanınca, iyi kötü herkes genel bir azaba maruz kalır. [Taberani]

- Zina yayılınca depremler ve fitneler çoğalır. [Deylemi]

- Zina ve faiz yaygınlaşan toplum, Allahü teâlânın azabını hak etmiş olur. [Hakim]

- Zekat verilmezse yağmurlar yağmaz olur. [Beyheki]


- Allahü teâlâ, bir meleğe, bir beldeyi yıkmasını emreder. O melek, bu beldede hiç günah işlemeyen bir zatın da olduğunu bildirince, Cenab-ı Hak, "Belde halkı ile onu da alt üst et! Çünkü o zat, günah işleyenlere yüzünü ekşitmemiştir" buyurdu. [Beyheki]


Ayrıca alimler, İki Z olunca üçüncü Z gelir demişler. Yani Zulüm ve Zina çoğalınca Zelzele olur.


Anlaşılacağı üzere günahların açıktan işlenmesi, zina, faiz, zekatın aksatılması, günah işleyenlere karşı kayıtsız kalınması umumi musibetlere neden olur diyebiliriz.


Üstad Kastamonu Lahikası'nda umumi musibetlerden birine işaret etmiştir;

’Bu asrın acip bir hassasıdır. Bu asırdaki ehl-i İslamın fevkalade safderunluğu ve dehşetli cânileri de âlicenâbâne affetmesi ve bir tek haseneyi, binler seyyiatı işleyen ve binler manevi ve maddî hukuk-u ibâdı mahveden adamdan görse, ona bir nevi taraftar çıkmasıdır. Bu suretle, ekall-i kalîl olan ehl-i dalâlet ve tuğyan, safdil taraftarla ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatasına terettüp eden
musibet-i âmmenin devamına ve idamesine, belki teşdidine kader-i İlahiyeye fetva verirler’’, "Biz buna müstehakız" derler.

Demek günümüzde bazı safderun müslümanların her yönüyle zalim, cani olan insanlarda bir tek iyiliği görmekle, binler kötülüğü affedip ona taraftar olması umumi musibetlerin devamına sebeptir.
 

faris

Well-known member
Bir kötülük, (gücü yetenlerce) önlenmezse, Allahü Teâlâ, azabını hepsine umumi kılar.[Hakim]

Bu hadis-i şerifi okuduğumda aklıma terörden başka bir sebep gelmedi. ayeti kerime öyle bir musibetten çekininiz ki geldiği vakit yalnızca zalimleri değil masumlarıda helak eder demekte ve bu hadise bizlere bunu göstermekte. Evet bir çok masum ehli iman kardeşlerimizde bu hadiseden nasiplenerek ahirete intikal etmişlerdir bunun mukafatını ise inşallah şehadet mertebesiyle ehli cennet olarak almışlardır. Ancak kürtlerin özgürlüğü adı altında büyük vahşetlere adım atmak ne kadar bir zulüm ise buna destek vermekte bir okadarda zulümdür. Bir kötülük gördüğünüzde gücünüz yetiyorsa eliniz ile diliniz ile ve yetmiyorsa kalbiniz ile buğz ediniz manasındaki hadis-i şerif ile de bu hadis-i şerif birbirini destekler mahiyettedir. Ümid ederiz bu hadiseden ders çıkarır ve sözde kürt savunucularına bundan sonraki süreçte gereken cevap verilir.

Bugün medya ve basın deprem meselesine sadece bilimsel yaklaşmakta ve fen ile çözüm aramaktalar. Ama hayat sadece maddeden ibaret olmadığı mutlakdır. Bundan dolayı manevi boyutunada bakmalı ve bunun içinde çözümler üretilerek bilgilendirilmelidir. Mesela yine 1999 depreminde marmara bölgesindeki depremin manevi boyutuna baktığımızda ise bunun altında ise nefsin istek ve arzuları, ahlaksızlık ve Kur'anı azimüşşanın hakikatlerini yok etmek olduğunu görebiliriz. Bu deprem felaketinin ise manevi boyutları iyi araştırılmalıdır. Sağlam zeminlere sağlam konutlar yaparak depreme nasıl önlem alınıyor ise diğer boyutlarına da çözümler araştırılmalıdır. Bir kürt olarak bu bölgedeki manevi sorunun teröre destek olduğu olduğu yadsınılamayacak bir gerçektir. Bugün Vanda yaşanılanları iyi tahlil etmek ve her vanlı kardeşimizin bunu vicdanen muhasebesini yapmalı. Bu bir ceza ve bela değil depremi bir uyarı olarak algılamalıyız. Depremin ne olduğunu bilmediğimde ilk depremi yaşadığımda demek ki böyle bir şeyde varmış demiştim. Hayatımızı kurana ve sünnete göre düzene ve mizana koymak için illede bir bela ve musibetin gelmesini mi bekliyecez?
 

teblið

Vefasýz
Acaba deprem hakkında neler düşünüyoruz ?

Kainat yüce Allah 'ın(c.c.) şanına uygun belli bir düzen içinde yaratılmıştır..İlahi adalaet her yerde tecceli eder..Kişilere göre değişmez..Çünkü Allah Kahhar ismi şerifinden önce adil ve sabırlıdır..Rahmetin en büyük ismidir..Hani çok bilinen bir yet vardır ya;

RAHMETİM GAZABIMI GEÇMİŞTİR..

Evet imtihan dünyasında Hakk Teala kullarını bir çok şeyle sınar (imtihan ) eder..
Cenab-ı Allah ayeti kerimesinde çok açık ve net bildirmiştir biz kullarına;

Bismillah ;
"Allah'ın indirdiklerine tabi olun" dendiğinde;

Evrenin her zerresi Semi ve Besar olan Allah'tan gizli değildir. O halde deve kuşu olmayı bırakıp, "Ahseni Takvim" üzere yaratılmış olmanın hakkını vermeye çalış. “ALLAH indindeki Din’in” hükümleri, farkında olunmasa da işler durumda ve kesintisiz yürümekte..Akıllı müslüman bunun farkında olur ve gereğini yapar zaten..Ha yampadığı takdirde;herkez yaptığının bedelini öder..Hani halk arasında bir söz vardır ya;

ne ekersen onu biçersin...Esasen bizlere eziyet ve azap veren Yüce Allah (c.c.) değil biz kulların yaptığı hataların bedelidir..Zaten Cenabı hakk uyarmış en başta..İnsan bu ilahi emre karşı gelir kör ederse gözünü ve kalbini ;ozamanda azablara ve cezayı ödemeye düçar olur..Hazin son kaçınılmazdır..Allah adildir amenna;...

Yüce Allah (c.c.) hiç bir kuluna azap vermek istemez..ve bunun içinde kuranda bir çok ayetle buyrmuşdur;
bismillah..

Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki doğru yolu bulmuş olurlar."

Sıratıl müstakiymin adresi buysa onada uymak düşer..Pusulayı şaşırdın mmı ?ozaman Kahhar olan yüce Allah'ın gazabınada rıza göstereceksin..

her şeyin bedeli muhakkakki vardır ..;yüce Allah (c.c)
Kuvvet ve kudretiyle her şey'i içinden ve dışından kuşatmıştır. Hiçbir şey O'nun bu ihâtasından dışarı çıkamaz. Ona karşı herşey'in boynu büküktür....;
 

uður1

Well-known member
EVET HOCAM ÇOK BÜYÜK GÜNAHLAR İŞLENİNCEDE O TOPLUMA AZAP GELİYOR ÇOK ŞİDDETLİ BİR ŞEKİLDE ALLAH GAZABIYLA KAHRUPERİŞAn ediyor o zalimleri ...kafirleri zındıkları ve ecnebileri.......kahharı zülcalel tecelli ediyor etmiş oluyor hatırlayalım hemen eski kavimleri ad kavmini semud kavminin niye neden helak olduğunu.ONLARDA ALLAHI İNKAR ETTİLER KİBİRLENDİLER GÜNAH İŞLEDİLER ÇOK BÜYÜK SUÇLAR GÜNAHLAR İŞLEYİNCEDE ALLAH C.C. ONLARI ÇARPMIŞTIR HELAK EDEREK CEZALANDIRMIŞTIR.BU YÜZDEN DİKKATLİ OLMALIYIZ HER ZAMAN VEDE DİKKATLİ DAVRANMALIYIZ.HER ZAMAN İYİLİĞE GİDEN YOLLARDAN GİTMELİYİZ.ZATEN ASIL KAZANÇ YOLU DA BUDUR.GERİYE KALAN ANCAK İMAN VE KALAN İBADETLERDİR SADECE.UNUTALACAĞIZ ELBETTE HEPİMİZ HATTA UNUTULDUĞUMUZDA UNUTALACAK BELKİ BİZİ BİR MEZAR TAŞI HATIRLAYACAK.BELKİDE O DA UNUTMUŞ OLACAK.ŞİMDİDEN BEN MESELA UNUTULMUŞUM.BENDE UNUTMUŞUM HERŞEYİ VE HERKESİ.EY RABBİMİZ BÜTÜN ÜMİTLER SANA BAĞLIDIR ÜMİTSİZLİĞE DÜŞÜRME BİZİ ÜMİT VER HEPİMİZE UMUT VER HEPİMİZE.İYİLİK VER HAYIR VER FAZLINDAN FAZLA FAZLA VER EY RABBİMİZ.BİZİ SENDEN UZAKLIĞIN CEHENNEMİNDEN UZAK EYLE KORU..YARDIM ET BİZE.KALDIRAMAYACAĞIMIZ YÜKLERİ YÜKLEME EY RABBİMİZ...BİLİRİZ HERŞEY SANA MUHTAÇTIR...YEĞNİ TUTMAYI BİLEMEDİK EY RABBİMİZ AFFET BİZİ.BAĞIŞLA..BİZE ACI EY RABBİMİZ...SENDEN BAŞKA İLAH YOKKİ KAPINDAN BAŞKA BİR YERE GİDEYİM..EY BİRİCİK ÜMİDİMİZ ÜMİT VER BİZE UMUT VER BİZE EY RABBİMİZ ZALİMLERİN KALBLERİNE ADALETİNİN KORKUSU VER EY RABBİMİZ EY KEREMİNİ UMDUĞUMUZ BAĞIŞLA BİZ İSYANKAR KULLARINI EY RABBİMİZ.EY BİRİCİK RABBİMİZ.BAĞIŞLA BİZ İSYANKAR KULLARINIZ.BİZE YAŞAMA SEVİNCİ UMUDU ÜMİDİ VER EY RABBİMİZ.....İŞİTMEMİZİ SENİ ANANLARI DUYMAKLA GÜZELLEŞTİR EY RABBİMİZ. BİZ MÜSLÜMANLARA İSLAMİYET ALEMİNE YARDIM ET......AMİN AMİN AMİN AMİN ECMAİN İNŞAALLAHUTEALA.......SELAMÜN ALEYKÜM.SELAMETLE VE DUA İLE.SAYGILARIMLA.HAKKA EMANET OLUN İNŞ. HER DAİM DOSTLAR........
 

Huseyni

Müdavim
Selamün aleyküm Kardeşler ;


[BILGI]Bir kötülük, (gücü yetenlerce) önlenmezse, Allahü Teâlâ, azabını hepsine umumi kılar.
[Hakim]

[/BILGI]

- Bir yaprak bile kainatın sahibinin izni dışında hareket etmezken koskoca zeminin harekete geçtiği deprem hadisesinin hikmeti nedir?




Ve aleyküm es selam.

Allahın cc. izni olmaksızın bir yaprak kımıldamazken koca zeminin tüm dünyanın ilgisini çekecek şekilde sarsılması, harekete geçmesi elbette çok hikmetlere mebnidir. En bariz hikmetlerinden biri olarak uyuyanların uyandırılmasını sayabiliriz. Deprem gibi afetler ve musibetler birer ihtar-ı rahmanidir, ikaz niteliğindedir. Deprem vesilesiyle insanların yardımlaşmaya önem verdiğini görüyoruz. Yardımlar şükür ki sel gibi akıyor. Yardım etme hasletimiz henüz ölmemiş elhamdülillah. Ama Allah bizden sadece musibet zamanında yardım istemiyor. Belki de bu tür ihmallerimizin neticesidir bu depremler. Keşki her zaman insanlar muhtaç olanların imdadına yetişseydi böyle ihtar ve ikazlara maruz kalmazdık.

Deprem vasıtasıyla gerçek mülk sahibinin olduğu şuurunu bir kez daha yakalamış bulunuyoruz. Herşeyi, kazandıklarımızı kendimizin zannedip dört elle hayata sarılırken bir bakıyoruz ki bir ömür uğrunda çalışıp çabaladığımız malımız, servetimiz tamamı 30 sn. gibi kısa bir süre içerisinde elimizden alınabiliyor. Bugün Vanda olan yarın bizim kapımıza da gelebilir nihayetinde. Sahip olan biz değiliz, mülk bizim değil. Mülk Allahın, biz onların emanetçisiyiz. Bize ibahe suretinde verilmiş, temellük etmek sahiplenmek için değil.

Bu ihtarlardan herkesin kendine göre ders çıkarması gerekiyor. Mesela devlet bu musibetten kendine şöyle bir pay çıkarmalı; "bu depremler benim bina yapımlarındaki denetimimin ne kadar eksik olduğunu gösteriyor."

Ömrünü mal mük uğrunda heder eden düşünmeli ki; Sırf dünya için yaratılmamışım, öyle olsaydı bir ömür kazandıklarını, insanlar bir anda kaybetmezlerdi.

Sevdiklerini Allah hesabına sevmeyenler düşünmeli ki; sevdiklerim zaman oluyor beni benden izin almaksızın terkediyor, zaman oluyor ben onlardan ihtiyarım haricinde ayrılıyorum.

Gücü kuvveti zenginliği yerinde olanlar; Bugün varlığım herşeyim yerinde yarın ise en aciz ve muhtaç duruma düşebilirim dersini çıkarmalı...vs...
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Van depremi saat 13.41de oldu !

13.sure 41.ayet ! Ra'd Suresi !

Onlar, bizim yeryüzüne (kudretimizle) gelip onu etrafından eksilttiğimizi görmediler mi?

Allah hükmeder.

Onun hükmünü bozacak hiçbir kimse yoktur. O, hesabı çabuk görendir.



 

Ukbaa

Well-known member
Ömer bin Abdülaziz’in hilafeti sırasında İslam memleketlerinde günler süren bir zelzele zuhur etti. Bunun üzerine, halife hazretleri bütün vilayetlere şöyle bir ferman gönderdi: “Allah’a hamd ve O’nun habibine salatu selamdan sonra beyan olunur ki, bu zelzele yeryüzünde ilahi azabın alametidir. Ben bütün vilayetlere yazdım ki, falan tarihte meydanlara çıkarak, dua ederek yalvarsınlar. Mal sahipleri de hayır ve hasenat yapsınlar. Çünkü Allah celle celaluhu buyurdu ki:


“Doğrusu felâh buldu (masiyetten) temizlenen. Ve rabbinin ismini anıp da namaz kılan” (El A’la–14, 15)


Ve Âdem aleyhisselam gibi şöyle deyin:


Rabbimiz! Kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz" (El Â’raf:23)


Aynı zamanda, Nuh aleyhisselam gibi şöyle deyin;


Beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen kaybedenlerden olurum" (Hûd: 47)


ve Yunus aleyhisselamın dediğini deyin:


Gerçekten ben nefsine zulmedenlerden oldum” (Enbiya: 87)
 

uður1

Well-known member
[ı][sıze=4]van depremi saat 13.41de oldu ! [/sıze]

[sıze=4]13.sure 41.ayet ! Ra'd suresi ! [/sıze]
[/ı]
[ı][sıze=5]
[/sıze][/ı]
[sıze=4][ı][ı][sıze=5][ı][sıze=5]
onlar, bizim yeryüzüne (kudretimizle) gelip onu etrafından eksilttiğimizi görmediler mi?

Allah hükmeder.

Onun hükmünü bozacak hiçbir kimse yoktur. O, hesabı çabuk görendir.




[/sıze][/ı]
[/sıze][/ı]

[/ı]
[/sıze]
Allah razı olsun inş. çok güzel bir tevafuk olmuş hakikaten demekki her zaman bu depremler kıyamete yakın artacak.....hadi hayırlısı olsun inş. Herşeyin.selametle........
 
Üst