Anne ve Baba Hakkı

topraktoprak

Well-known member
Değerli kardeşlerim; İnsanın anne-babası Efendimiz’den sonra elbette en ziyade hürmete layık kimselerdir. Bu hem Allah’ın arzusu hem de insanda fıtrî bir duygudur.
Sebeb-i hikmetini yine Nurlardan öğrenelim inşl...
Dersimize katılımlarınızı bekliyoruz
ALLAH"ın selamı üzerinize ve üzerimize olsun.(amin)

[BILGI]بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِبِحَمْدِهِاِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَا اَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُلْ لَهُمَا اُفّ ٍوَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلاً كَرِيمًا وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُلْ رَبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِى صَغِيرًا *رَبُّكُمْ اَعْلَمُ ِبمَا فِى نُفُوسِكُمْ اِنْ تَكُونُوا صَالِحِينَ فَاِنَّهُ كَانَ ِلْلاَوَّابِينَ غَفُورًا*"Onun adıyla. O her kusurdan münezzehtir. Hiçbir şey yoktur ki Onu hamd ile tesbih etmesin." "Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına erişecek olursa, onlara sakın ‘Öf' bile deme, onları azarlama; onlara güzel söz söyle. Onlara merhamet ve tevazu kanadını ger ve de ki: ‘Ey Rabbim, nasıl onlar beni ...küçükken besleyip büyüttülerse, Sen de onlara öylece merhamet buyur.' Sizin içinizde olanı Rabbiniz hakkıyla bilir. Eğer siz salih kimseler olursanız, muhakkak ki O, kendisine yönelenler için çok bağışlayıcıdır." (İsrâ Sûresi, 17:23-25.) Ey hanesinde ihtiyar bir valide veya pederi veya akrabasından veya iman kardeşlerinden bir amel-mande veya âciz, alîl bir şahıs bulunan gafil! Şu âyet-i kerimeye dikkat et, bak: Nasıl ki bir âyette, beş tabaka ayrı ayrı sûrette ihtiyar valideyne şefkati celb ediyor! [/BILGI]
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

teblið

Vefasýz
Cevap: Risale Açıklamalı 6: Yirmi Birinci Mektup anne ve baba hakkı

Fazîletli anne-babalar, evlâtlar için büyük bir rahmet ve berekettir. Sâliha anne, ilâhî kudretin insanoğluna lutfettiği bir rahmet kucağı, âilede saâdet kaynağı, huzur ve safâ ışığı, âile fertlerinin şefkat pınarıdır.

Rabbimizin, “er-Rahmân” ve “er-Rahîm” esmâsının dünyadaki müstesnâ ve mûtenâ bir tecellîgâhıdır.

Ne güzel bir dinin mensublarıyız elh;Şu ayete teslim olamak ne güzel
...
Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını vasiyet ettik! Çünkü anası, onu nice sıkıntılara katlanarak (karnında) taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun içiin«Önce Bana, sonra da ana-babana şükret!» diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak Banadır.” (Lokmân, 14)

Son olarak atasözlerimizdeki şu söz ne kadar manidardır;

Ana gibi yar olmaz ..............

Gerisi vesaire arkadaş.......
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Cevap: Risale Açıklamalı 6: Yirmi Birinci Mektup anne ve baba hakkı

Kur'anı azimüşşandaki anne ve babaya dair ayeti kerimelerin meallerini ben bilemiyorum ama bilen varsa Allah'u teala burada anne baba olarak mütedeyyin yani Allaha inanan dini vecibelerini yerine getiren anne ve baba için mi buyuruyor yoksa özellikle bir takı kullanmadan anne ve baba için mi buyuruyor?

geçen bir dostumuzun tesettur ile alakalı bir pasajı sorduğunda bu husus dikkatimi çekmişti, Ustadımız Bediüzzaman Hazretleri o pasajdaki kadını tasvir ettiğinde mubarek ve aciz kelimeleriyle tabir ediyordu. Kur'anı azimüşşanda da bu ayeti kerimelerde böyle bir tasvir söz konusu mu? Nitekim olsaydı gerek mealinde gerekse Ustadımız Bediüzzaman Hazretleri Yirmibirinci Mektup Ana ve Baba Hakkı meselesinde tasvir ve tabirlerde bulunurdu. O zaman şu bir kaç ayet ve bu paragraf ile Anne ve Babaya şartsız itaat ve şefkat emrediliyor. Bizim nefsimize ağır gelse dahi bu hususu düşünmeli ve ona göre hareket etmeliyiz..

Günümüzde en çok yaşanan hanesindeki ihtiyarı hassaten ana ve babasını Hanımını mutlu etmek için incitenlerin vay haline.. Kadınların ana ve babası genel itibari ile kıymetli iken Kocalarının ki dış kapını mandalı bir ağırlık bir yük. Bu haseble Ustadımız Bediüzzaman Hazretleri hem karıyı hem de kocayı uyarmak için hanesinde ihtiyar kimse bulunan diyerek, hem karıya; kocasının ve kendisinin ana ve babasına şefkati hem de aynı şekilde kocanın hem kendi hem de karısının ana ve babasına şefkat etmemiz gerektiğini ayeti kerimenin beş tabakası ile bizleri uyarıyor. Onun için hem kadın hem de koca hanesindeki ihtiyar kimse için bin düşünüp bir söylemeli.
 

topraktoprak

Well-known member
Cevap: Risale Açıklamalı 6: Yirmi Birinci Mektup anne ve baba hakkı

Yirmi Birinci Mektup yaşlı anne-baba ve yakınların hukuku ile ilgilidir. Bediüzzaman’ın “ihtiyar peder ve validelerinin haklarını anlamış ve o hukuklarına tam riayet etmiş olan ahiret kardeşlerinden Mustafa Çavuş’un” bu hali, kendisine çok tesir etmiş olmalı ki, belki de bu zat, böyle güzel ve şefkatli bir mektubun yazılmasına vesile olmuştur.
Bediüzzaman konuya İsrâ sûresinin, 23-25. ayetleriyle girer. Ayette yanınızda ihtiyarlık çağına erişecek olan anne-babaya “sakın öf bile deme onları azarlama; onlara güzel söz söyle. Onlara merhamet ve tevazu kanadını ger.” emredilir. Bu bir teklif, bir rica veya bir tavsiye değildir, eğilip bükülemeyecek derecede kesinlik arz eden bir emirdir. Allah’ın emirleri de bilindiği üzere farzdır. Belki siz unutmuş ve gaflete dalmış olabilirsiniz, bundan dolayı da hatırlayamayabilirsiniz diye Rabbimiz bir de hatırlatma yapar: “Ey Rabbim, nasıl onlar beni küçükken besleyip büyüttülerse, Sen de onlara öylece merhamet buyur.” Yani “bir back-raund yapın, geriye doğru bir dönüp bakın” der, ardından; “Eğer siz salih kimseler olursanız, muhakkak ki O, kendisine yönelenler için çok bağışlayıcıdır." açıklamasında bulunur, ihtiyar anne-babayı incitmeden hoşnut etmenin salih amellerden olduğunu, Kendisine yönelmiş olan böyle salih kimseleri de bağışlayacağını belirtir.
Dinimiz, anne-babaya İslamiyet dairesinde itaatsizliği, isyanı ve kötü muameleyi yedi büyük günahlardan birisi olarak sayar. Bu nedenle Bediüzzaman yukarıdaki ayetlere dayanarak; “peder ve validelerin evlâtlarına karşı şefkatlerini” dünyanın “en yüksek hakikati”, karşılık olarak da hürmet edilmesini “en âlî hukuk” olarak görür. İnsanlıktan çıkmamış ve canavarlaşmamış her bir evlat, kendisi için hayatlarını feda eden o muhterem, sadık ve fedakar anne-babasına halisane hürmet, samimanehizmet, rızalarını tahsil ve kalplerini hoşnut etmek zorundadır. Bu zaten Allah’ın kesin emridir yani farz olan bir ibadettir.
Bediüzzaman toplumu şefkatle kucaklar. Sadece anne-babayla sınırlamaz.“… akrabasından veya iman kardeşlerinden bir amel-mande veya âciz, alîl bir şahıs bulunan gafil!” diye hitapla başlar. Burada gafil kelimesini; şefkat, merhamet ve hürmet duygularının üzeri örtülmüş şeklinde anlamak lazım. Farkına varmamak da var işin içinde. Bediüzzaman böyle bir hitapla örtünün farkına vardırır ve “bir an önce üzerinizden, aklınızdan ve kalbinizden sıyırıp atın” demek ister. Kendilerine bakacak bir evladı veya başka bir kimsesi olmayan akrabalara ve iman kardeşlerine de sahip çıkılmasını da ister. Bunun yanında hala ve amcanın baba, dayı ve teyzenin de anne hükmünde olduğunu belirterek onların yakınlık derecesini artırır, anne-baba muamelesi yapılmasını tenbihler.
Son zamanlarda huzurevi ve yaşlı bakım evlerinin hızla yaygınlaşmasına bakacak olursak Bediüzzaman’ın “gafil” damgasını vurduğu gençlerin sayılarının bir hayli artış gösterdiği anlaşılır. Görüldüğü üzere, aile ve akrabalık bağlarının zayıflaması, batı toplumlarında olduğu gibi insanları yalnızlaştırmakta ve bencil bir hayat tarzını seçmelerine sebep olmaktadır.
Yaşlılarına sahip çıkmayan, gerekli ilgi ve hürmeti göstermeyen bir toplumun çok da mutlu olabileceği söylenemez. Mutsuz insanlar kolaylıkla veya en ufak bir zorlanmada zalimleşebilirler veya canavarlaşabilirler, dolayısı ile o mübareklerin bir an önce ölmeleri için vicdansızca ve alçakça bir arzu duyabilirler. Bu ise onlar için ne kadar da çirkin bir zulümdür.

Bencil insan hep kendisini düşünür. Fedakarlığın ne olduğunu bilmez. Bilse bile bencilliği ve enaniyeti ona unutturur. Hayatlarını kendisi için gözlerini bile kırpmadan feda eden anne-babasının bu fedakarlıklarını görmezden gelir, vicdansızca davranır.

Evladı bu davranış biçimine iten en önemli sebeplerinden birisi; geçim darlığıdır. Adım atmanın bile para ile olduğu bilinen şehir hayatının yoruculuğu, harcamaya dayalı ekonomi ve karşılanması imkansız ihtiyaçlar listesi karşısında, manevi değerleri yıpranmış kişilerin küçük hesaplara gireceği, yaşlı anne-babanın emekli maaşı gibi bir geliri de yoksa birer fazlalık olarak görecekleri, onların bereket direği, rahmet vesilesi, musibet ve belaların uzaklaştırıcısı oldukları inceliğini asla göremeyecekleri muhakkaktır.

İnsan her ne kadar yeryüzüne hükmetmeye çalışsa da esas hükmeden ve icraatı yapan Allah’tır. O ikram sahibidir, Rahim’dir, Kerim’dir. Dünyaya gönderdiği ve şefkatli anne-babasının ellerine teslim ettiği, son derece zayıf ve güçsüz bebeğin besleneceği sütü de hazır etmektedir. Güçsüz ve zayıflara bu kadar açık bir şekilde merhamet ve ikramda bulunan Allah’ın, elbette anne sütü gibi sırf bereket olan yaşlıların da rızıklarını da çalışan genç ve güçlü evlatlarının maaşlarından veya diğer gelirlerinden bereket suretinde sağdırmaması ve beslememesi mümkün değildir.

Bediüzzaman On İkinci Lem’a’da rızkın iktidar ile ters orantılı olduğunu, ihtiyar ve iktidardan bütün bütün mahrum olan yavruların daha iyi beslendiklerini söyler: (s.67) “Rızk-ı helâl iktidar ile alınmadığına, belki iftikàra binâen verildiğine delil-i katî, iktidarsız yavruların hüsn ü maîşeti ve muktedir canavarların dîyk-ı maîşeti, hem zekâvetsiz balıkların semizliği ve zekâvetli, hileli tilki ve maymunun derd-i maîşetle vücudca zayıflığıdır. Demek, rızık iktidar ve ihtiyâr ile ma’kûsen mütenâsibdir; ne derece iktidar ve ihtiyârına güvense, o derece derd-i maîşete mübtelâ olur.” (Sözler, 65)

İnsanlardan kimisi kendine güvenip ve gurura kapılıp geldiği konuma “tırnaklarımla kazıyarak kendim geldim” diyebilir. Böyle kişilere öncelikle; “Kazımakta kullandığın tırnak kimin?” ardından; “Aklın, kabiliyetlerin, sağlığın, vücudun ve dünya kimin? diye sormak gerekir. Elbette hepsi de Allah’ın. İnsanın sermayesi, Kader Risalesi’nde de dendiği gibi “cüz’î bir cüz’î ihtiyari”den başka bir şey değildir. Onu da insana veren yine Allah’tır. Böyle gururlanan bir genci, Allah isteseydi, taş, toprak ve ot olarak veya hiçbir iş göremeyen yatalak ve akılsız bir insan olarak da yaratabilirdi. Bunlar hep imkan dahilindedir ve bir takdire bakar. O zaman o güzelim tırnaklarını nasıl kullanabilecekti bir düşünsün bakalım.

Bediüzzaman, bereketi bizlere somut bir şeklide anlatmak için evine misafir olarak gelen kedilerden örnek veriyor. Tayın mikdarının kediler gelmeden önceki ve sonraki durumunu karşılaştırıyor. Tek başına tükettiği ve çoğu zaman da yetmeyen yarım ekmeğin dört kedi ile birlikte yeterli hale gelişini "Yeryüzünde yürüyen ve kendi rızkını yüklenemeyen nice canlının ve sizin rızkınızı Allah verir." (Ankebut Sûresi, 29: 60) ayetine dayanarak anlatıyor ve onların bereketiyle kendisinin de doymaya başladığını belirtiyor. Ardından ellerinde gençlik ve sağlık nimeti bulunan ve geçim darlığını bahane olarak öne süren insanları insafa davet ediyor: Hanende bulunan; “Mahlûkatın en mükerremi olan insan; ve insanların en mükemmeli olan ehl-i iman; ve ehl-i imanın en ziyade hürmet ve merhamete şâyân aceze, alîl ihtiyareler; ve alîl ihtiyarların içinde şefkat ve hizmet ve muhabbete en ziyade lâyık ve müstehak bulunan akrabalar; ve akrabaların içinde dahi en hakikî dost ve en sadık muhib olan peder ve valide”ler canavar suretindeki hayvanlardan daha çok berekete ve rahmete vesile olduklarını,"Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı, belâlar sel gibi üstünüze dökülecekti" (İmam-ı Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn, s. 341) hadis-i şerifi ile destekleyerek dile getiriyor.
İnsanın başına binlerce musibet ve belanın gelmesi imkan dahilindedir ve bunu da hiç kimse inkar edemez. Bir iyilik gördüklerinde ağızlarından samimi ve ihlaslı dualarını eksik etmeyen nur yüzlü ihtiyarların o güzel dualarını almanın, bu gelmesi muhtemel musibet ve belaların önüne set çektiğini Peygamberimiz haber veriyor. Biz farkında değiliz ama tusunami dalgası kadar şiddetli olan musibet ve belaların çoğundan korunuyor olmamızı yaşlılarımıza borçlu olduğumuzu da burada ifade etmek gerekir.

Bediüzzaman, akıbeti göstermek suretiyle; “İşte, ey insan, aklını başına al. Eğer sen ölmezsen, ihtiyar olacaksın.” der, anne-babana hürmet etmezsen senin evladın da sana hürmet etmeyecek ve “el-cezaü min cinsi’l-amel” sırrıyla aynı cezaya sen de çarptırılacaksın uyarısında bulunur.

Bir evladın hem dünyasını, hem de ahiretini kazanması için en büyük define anne-babasının rızalarını tahsil eylemesidir. Çok hassas olan kalplerini rencide etmek bu defineyi kaybetmek anlamına gelir.

Burada yeri gelmişken Hz. Musa’nın bir kıssasından bahsetmek konumuza bir mikdar ışık tutacaktır:

“Musa Aleyhisselam cennetteki komşusunu merak eder ve Allah'tan kim olacağını bildirmesini ister. Allah (C. C.) da; ‘Ey Musa, senin cenneteki komşun falan yerdeki kasaptır.’der. Musa Aleyhisselam doğruca o kasabı bulur ve kendisine misafir olmak istediğini söyler. Kasap Hz. Musa'yı evine misafir eder. Yemek vakti geldiği zaman kasap Hz. Musa'ya: ‘Siz buyurun, benim bir vazifem var, diyerek kalkar, tavanda asılı olan zenbili (sepeti) indirir. Orada küçücük bir canlı bulunmaktadır. Pişirdiği eti ona yedirir.’ Sonra Musa Aleyhisselam'ın yanına gelir. Hz. Musa meseleyi sorar. Kasap da der ki: ‘O zenbildeki, benim annemdir. Kendisi hastadır. Ben her akşam gelir onun hizmetini yapar, altını temizlerim. Fareler zarar vermesin diye giderken yukarı kaldırırım. Belki karım anneme bakmaz diye de evlenmedim. Hizmetini sadece kendim yapıyorum. O da bana hep 'Ya Rabbi benim bu oğlumu cennette Musa’ya komşu eyle’ diye dua eder. Bunun üzerine Hz. Musa kendisini tanıtır ve Allah'ın kendisine bildirdiği hususu açıklar. Kasap da sevinir.” (Ali Eren-Dini Hikayeler)

Kıssada hem yaşlı anne-babanın nasıl dua etmesi gerektiği, hem de evlatların nasıl hizmet etmeleri gerektiği öğütleniyor. Demek ki, Hz. Musa’nın ümmeti nasıl kendi peygamberine komşu olmak için dua ediyorsa, Hz. Muhammed’in ümmetinin de kendi peygamberine öyle dua edecektir; evlat da anne-babasına aynı şekilde hizmet edecektir anlamı çıkmaktadır. Görüleceği üzere anne-babasını hoşnut eden evlat Hz. Peygambere cennette komşu olmak gibi büyük bir makama mahzar olacağı müjdelenmektedir.

Bediüzzaman ahiret kardeşi Mustafa Çavuş’un hem dininde hem de dünyasında muvaffak oluşunun sırrını anlıyor ve herkesi, yani bahtiyar olmak isteyenleri, ihtiyar anne-babasının yüzünden rahat bulan bu kardeşine benzemeye davet ediyor.
Peygamber Efendimiz; “Cennet annelerin ayakları altındadır.” buyururken, Bediüzzaman da; “cennet ucuz değil” derken, ayetlerdeki tehditleri de hesba katarak yaşlılarla ilgilenmenin, onların hukuklarına riayet etmenin zorluklarına ve zahmetsiz rahmet olmayacağına dikkat çekmek istemektedirler.
32. Söz’de de anne-babaya hürmet ve muhabbetin, “Cenâb-ı Hakkın muhabbeti”ne âit olduğu belirtilir:
“Hem, peder ve vâlideyi şefkat ile teçhiz eden ve seni onların merhametli elleriyle terbiye ettiren hikmet ve rahmet hesâbına onlara hürmet ve muhabbet, Cenâb-ı Hakkın muhabbetine âittir. O muhabbet ve hürmet, şefkat, lillâh için olduğuna alâmeti şudur ki: Onlar ihtiyar oldukları ve sana hiçbir faydaları kalmadığı ve seni zahmet ve meşakkate attıkları zaman daha ziyâde muhabbet ve merhamet ve şefkat etmektir. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına erişecek olursa, onlara sakın "Öf" bile deme. (İsrâ Sûresi: 23.) âyeti, beş mertebe hürmet ve şefkate, evlâdı dâvet etmesi, Kur’ân’ın nazarında vâlideynin hukukları ne kadar ehemmiyetli ve ukùkları ne derece çirkin olduğunu gösterir.” (Sözler, s.583)
Allah’ın “Benim için” dediği bir başka ibdet de oruçtur. Peygamberimiz bir hadisinde; “Cenab-ı Allah’ın, … oruç sırf Benim rızam için tutulmuştur, Bana aittir. O zevkleri ve yemesini Benim için bırakır.” (İbni Mâce, Sıyam: 1) dediğini belirtmektedir. Böylece anne-babaya hürmet ve muhabbetin de oruç gibi sevabını ancak kişinin ihlas ve samimiyetine göre Allah’ın takdir edeceği çok faziletli bir ibadetlerden sayıldığını söylemek mümkündür.
Bunca faziletli bir iş olan yaşlı anne-babaya, akrabaya ve iman ehline sahip çıkmak her müminin borcudur. Hem dünyasını, hem de ahiretini emniyet altına almak isteyenler, bu borca çok iyi sahip çıkmakla ancak muvaffak olabilirler.
Kadir Aytar'ın yazısı
 

topraktoprak

Well-known member
Cevap: Risale Açıklamalı 6: Yirmi Birinci Mektup anne ve baba hakkı

Aile, sosyal, kültürel, dinî ve ahlâkî değerlerin yeni nesillere aktarılması ve toplumda yaşatılmasında en etkili olan kurumların ilkidir Birey dayanışmayı, paylaşmayı, yardımlaşmayı ve karşılıksız hizmet vermeyi, hizmet etmeyi, hakkı gözetmeyi, sevgiyi- saygıyı ve merhamet etmeyi ailede öğrenir Burada yaşananlar, toplumun geleceği açısından da önem arz eder Sosyal dayanışma ve uzlaşmanın, birlik ve beraberliğin en güçlü dayanağı olan aile ocağının temel esprisi sevgi ve saygıdır

ANNE BABAYA SAYGI VE İYİLİK ALLAHIN EMRİDİR

Ailede çocukların anne ve babaları üzerinde hakları olduğu gibi anne babaların da çocukları üzerinde hakları vardır Ancak anne ve babaların çocuklar üzerindeki hakları daha önemli ve önceliklidir Anne ve baba haklarına riayet, İslâm dininde hem itikâdî hem de ahlâkî sorumluluklar arasında yer almaktadır Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde Allah’a kulluk ve itaatten hemen sonra anne ve babaya iyi davranmanın gerekliliği vurgulanmıştır Bir insanın Allah’a şirk koşması, anne ve babasına kötü davranması ve fakirlik endişesiyle çocuklarını öldürmesi, Allah’a karşı yapılabilecek en büyük itaatsizlik ve isyan sayılan fiillerdendir Bu husus Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmektedir:


قُلْ تَعَالَوْا اَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ اَلاَّ تُشْرِكُوا بِه شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَلاَ تَقْتُلُوا اَوْلاَدَكُمْ مِنْ امْلاَقٍ

De ki: “Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım: Ona hiç bir şeyi ortak koşmayın Ana-babaya iyi davranın Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin” (En’âm, 6/151)
Allah’a ortak koşmanın herhangi bir mazereti olmadığı gibi, anne ve babaya kötü davranmanın da haklı bir mazereti yoktur Bu tür davranışların, büyük günahların en büyüğü olduğunu Hz Peygamber şöyle ifade etmiştir:


الا اُنَبِّئُكُمْ بِاَكْبَرِ الكِبائر (ثلاثا) االاشراكُ بالله وعقوقُ الوالدين وشهادة الزُور (اَوْ قولُ الزورِ)

Peygamberimiz (as), üç defa: “Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi? Allah’a şirk koşmak, ana-babaya itaatsizlik etmek ve yalancı şahitliği yapmaktır (ya da yalan sözdür)” buyurmuştur[2]
Anne ve baba ile alakayı kesmek, sıla-i rahimde bulunmamak, onların kalbini kıran her türlü söz ve davranışta bulunmak ana-babaya itaatsizlik sayılır Dolayısıyla, yapılması ve söylenmesi günah olmayan hususlarda onların sözünü dinlemek gerekir
Anne ve baba, çocukların hem varlık sebebidir hem de onları sevgiyle yetiştiren büyüten ve terbiye eden insanlardır Gönüllerindeki sonsuz sevgi ve evlat sahibi olmanın mutluluğuyla, onların katlandıkları fedakarlıklar her türlü takdirin üstündedir Çocuğun bakımında, temizliğinde, eğitiminde ve her türlü ihtiyacının karşılanmasında anne ve babaların gösterdiği ilgi ve titizliğin derecesini kelimelere dökmek âdeta imkânsızdır Bu sebeple, insanı yaratan ve ruh hâlini en iyi bilen Yüce Rabbimiz bu konuyu insanın fıtratına uygun olarak ilahî kelamında şu şekilde bildirmektedir


وَقَضى رَبُّكَ اَلاَّ تَعْبُدُوا اِلاَّ اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَا اَوْكِلاَهُمَا فَلاَ تَقُلْ لَهُمَا اُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلاً كَريمًاوَاخْفٍِِِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلّ منَ الرَّحْمَة وَقُلْ رَبّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَاني صغيرًا

"Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, ana-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın olara “öf” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve deki: “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı” (İsrâ, 17/23-24)
Rızık veren, besleyen, büyüten ve terbiye eden anlamlarına gelen “Rabb” ve “mürebbi” aynı kökten gelen kelimeler olup, Rabb Allah için; mürebbi ise insanlar için kullanılır İnsanî fiiller olarak, çocuğun ilk mürebbisi anne ve babasıdır Bu ilahî görev ve sorumluluğu üzerine almış olması sebebiyle, insanın anne ve babasına iyi davranması, mutlak anlamda rızık veren ve insanı fıtrat üzere yaratan Rabbine kulluk ve ibadet etmesi kadar önemlidir Bu konu ile ilgili olarak, Abdullah b Amr'dan rivayet edilen bir hadis-i şerif oldukça dikkat çekicidir:


قال اَقْبَلَ رَجُلٌ الى نبىَّ اللهِ فقال اُبَايِعُكَ على الهِجْرَةِ والجِهَادِ، اَبْتَغِى الاَجْرَ مِن الله قال: "فَهَلْ مِن وَالِدَيْكَ اَحَدٌ حَىٌّ" قال نَعم بَلْ كِلاَهُمَا قال : "فَتَبْتَغِى الاَجرَ من الله؟" قال نعم قال "فَارْجِعْ إلى والِدَيْكَ فَاَحْسِنْ صُحْبَتَهُمَا"

Bir gün Hz Peygambere bir adam geldi ve,
-“Sana hicret ve cihad şartı ile biat etmek istiyorum Ecri Allah’tan dilerim” dedi Hz Peygamber (as),
- “Annenle babandan sağ olan var mı?” diye sordu Adam,
- “Evet! Hatta ikisi de!” diye cevap verdi Hz Peygamber (as),
“Allah’tan ecir diler misin?” dediAdam,
- “Evet” cevabını verdi Bunun üzerine Hz Peygamber,
- “O hâlde hemen annenle babanın yanına dön ve onlarla güzel sohbette bulun” buyurdu[3]

ANNE-BABAYI ÜZECEK DAVRANIŞLARDAN SAKINILMALIDIR

Toplumun yapı taşı diyebileceğimiz aile içerisinde gerek yetişkinler gerekse çocuklar açısından aile bireylerinin diğerlerine göre daha kıdemli alan yaşlıların, bu birlik için büyük önemi bulunmaktadır Kendine has özellikleri olan bu dönemde takınılacak her tavır, söylenecek her söz, tabiatıyla özen gerektirmektedir Özellikle ihtiyarlık çağında kişinin enerjisinin, canlılığının, duygularını kullanma kabiliyetinin bazen de algılama gücünün azalmaya başlamasının, iletişim kazalarının daha sıklıkla yaşanması gibi tezahürleri olabilir Bütün yaşlılar için aynı durum söz konusu olmasa bile bazen yaşlılığın birtakım korkuları beraberinde getirdiği de görülmektedir
Yaşlılarımızın daha nazik bir yapıya sahip oldukları bu dönemde duyguları rencide edilmemeli, onlara kızgın bakılmamalı, yanlarında sesler yükseltilmemeli, hizmet edip gönülleri alınmalıdır Kendilerini istenmeyen kişiler olarak görmelerine yol açan her davranış, onların güven duygularını zedelediği gibi bireysel ve toplumsal uyumlarını da azaltabilir
Çoğunlukla yaşlıların tedavî altında bulunduruldukları bir sağlık merkezine resmî erkanın yaptığı bir ziyarette, ileri derecede yaşlı hastanın bulunduğu katı ziyaret etmelerine izin verilmeme sebebi şöyle zikredilir: “Buradaki yaşlı hastaların sayılı nefesleri kalmıştır Belki Yüce Allah’ın onlara verdiği ömrün son anlarını yaşamaktadırlar Onları gördüğünüzde yüzünüzde belirlenecek olan ifade yaşama sevinçlerini karartabilir ve mutsuzluklarına neden olabilir Bu sebeple onları ziyaret etmeniz uygun görülmemiştir, onların hizmetinde bulunan görevlilerimiz bu dikkatle hareket etmektedirler” Ömürlerinin son demlerini yaşayan hasta ve yaşlı insanlara gösterilen bu hassasiyetin hayatın bütün anlarını kuşatması gerekir

ANNE-BABAYA HİZMET KİŞİNİN CENNETE GİRMESİNE VESİLE OLUR

Anne-babaya karşı içtenlikle yapılan her hizmet, gönüllerini alan her söz insana sadece sevap kazandırmakla kalmayıp, evladın günahlarının affedilmesine de vesile olmaktadır Zira bir kişinin cennete girebilmesi için, iman ve hayırlı amelleri yanında, günahlarının da affedilmiş olması gerekir İşte bu noktada Hz Peygamber (as), ihtiyarlıkları sırasında anne ve babaya iyi davranmanın Allah katında ne derece önemli olduğunu şu sözleriyle dile getirmektedir:

رغم اَنْفُ ثم رغم انف ثم رغم انف قيل من يا رسول الله؟ قال: من ادرك اَبَوَيْهِ عِنْدَ الكِبَرِ اَحدهما او كِلَيْهُمَا فلم يدْخُل الجنة
“Burnu yere sürünsün! Sonra burnu yere sürünsün! Sonra burnu yere sürünsün” demiş; Sahabe,
“Kimin (burnu yerde sürünsün) ey Allah'ın Elçisi!)” diye sorunca,
“İhtiyarlığı anında annesi ile babasından birine yahut her ikisine yetişip de, onlar sebebiyle cennete giremeyenin” buyurmuştur[4]
Genel olarak, bakıma ve ilgiye daha çok ihtiyaç duyulan ihtiyarlık çağında, hem Allah’ın emri hem de bir vefa borcu olarak anne ve babanın kalplerinin kırılmaması en çok dikkat edilmesi gereken bir husustur Hatta sonsuz sevgi ve merhametle dolu bir kalple onlara yaklaşıp gönüllerini hoş etmek ve onlarla tatlı sohbet etmek gerekir Onların zayıf, güçsüz ve garip hallerini gördükçe, özellikle onlar için dua edip esenlik istemek her evladın yapması lazım gelen bir vazifedir
İnsan doğumdan ölüme kadar farklı süreçlerden geçer ve farklı deneyimler kazanır ‘Gençler bilebilseydi, yaşlılar yapabilseydi’ şeklindeki ifadeden yola çıkarak her iki neslin birbirinden alabileceği çok şeylerin olduğu ifade edilebilir Genç insanın kendisinden daha önce hayatın basamaklarını adımlayan yaşlıların tecrübe birikimlerinden yararlanması en akıllıca davranış olarak gözükmektedir
Sağlam temeller üzerine kurulan aile yapımızda, akrabalık ilişkilerinin kuvvetli olması, eşlerden birinin annesinin diğerinin kayınvalidesi, babasının, diğerinin kayınbabası olarak görülmesi, aile içinde mecburiyetlerin ötesinde bir anlayış ve yaklaşımla davranılmasını sağlamaktadır ki bu, bir toplumsal değer olarak yaşatıldıkça ve yeni nesillere bir kültür kodlaması olarak aktarıldıkça aile yapımız sağlamlığını daha rahat koruyacaktır
Ancak bugün aile yapımızı tehdit eden pek çok unsurla karşı karşıyayız Ahlâkî yozlaşma, rahata düşkünlük, kimlik bunalımı, özgürleşme ve bağımsız olma söylemlerinin kavramsal boyutunun doğru algılanamamasına bağlı olarak ‘biz’ şuurunun yerini almakta olan ‘ben’ (aşırı bireycilik eğilimleri ) ve neticede gittikçe küçülen yapı, üzerinde önemle durulması gereken hususlardadır
Yukarıdaki ayetlerde ve hadislerde tarif edilen davranış biçimi ile ulaşılması gereken ruh hali, İslâm inancının ve İslâm ahlâkının gereğidir Nasıl ki, insanoğlu herhangi bir şarta bağlı olmaksızın her halükarda Allah’a kulluk etmesi gerekiyor ise, aynı şekilde anne ve babasına da iyi davranması gerekir

İNSAN AİLE OCAĞINDA YETİŞİR

Konuyu çocuklar açısından ele aldığımızda, yaşlılarla birlikte yaşanılan daha geniş aile ortamların, onların bedeni ve ruhi kabiliyetlerinin geliştirilmeleri ve olumlu birtakım beceriler kazandırılması ve kültür ve medeniyetimizin nesilden nesile aktarılması üzerinde müspet etkilerinin olduğu gerçeği göz ardı edilemez Zira çocuk ilk sosyal deneyimlerini aile ortamında edinir Sözden ziyade davranışların daha etkili olduğu bu dönemde çocuğun aralarında sevgi bağı bulunan kişilerle daha iyi iletişim kurduğu ve daha itaatkar olduğu gözlenmektedir Çocukların duygusal eğitimlerinde yaşlıların pozitif katkılarının ile aile bağlarının daha güçlendiği alan uzmanları tarafından vurgu yapılan bir husustur
Yaşlılarımızın aile içinde yaşaması, kendilerine sevgi ve saygı gösterilmesi, güzel muamelede bulunulması ile çocuk, aile ortamında ilk defa daha büyük birisine saygı ve sınırları doğru belirlenmiş itaatin ne olduğunu görmektedir Eğitimin tevarüs yoluyla özellikle modelleme yöntemiyle gerçekleştiği düşünüldüğünde, anne ve babanın ailenin büyüklerine karşı tavırları ile aslında kendi geleceklerini hazırladıklarını söyleyebiliriz Zira her birimiz kendi varlığımız içinde bize verdikleriyle onlardan çok şey taşırız
Çocukların büyükanne-büyükbaba sevgisi tatmaları, büyükanne büyükbabanın da torun sevgisi tatmaları hayata daha kuvvetle tutunmayı sağlayan bir bağdır ve bu bağ “zamanım yok” bahanesiyle inceltilmemelidir Bayram günleri evladının ve torununun yolunu gözleyen yaşlılarımızın, anne babaların yaşam sevincini diri tutmak hepimizin ihmal edilmez sorumluluklarındandır

ANNE-BABAYA BAKMAK DİNİ BİR GÖREVDİR

Evladın anne ve babasına karşı sorumluluğu sadece maddi bir sorumluluk değildir Bu sebeple, İslâm dininde, hali vakti yerinde olan evladın, fakir olan anne ve babasına zekat vermesi caiz görülmemiştir Çünkü anne ve babanın bakıma muhtaç olması halinde, onların her türlü ihtiyacını karşılama mükellefiyeti öncelikle çocuklarınındır Zekat sadece mali bir sorumluluk iken, maddi ve manevi her türlü ihtiyacın karşılanması sorumluluğu çok daha kapsamlıdır
İman etmek ve hayırlı ameller işlemek her insanın vazifesidir İslâm dininde hayırlı amellerin en güzellerinden birisi de yine anne ve babaya iyi davranmak olarak va’z edilmiş yaşlılara saygı ahlâkî bir kural olarak ortaya konulmuş ve onların yalnızlığa terk edilmeden çevreleri ile diyaloglarını koparmadan hayatlarına devem etmelerini sağlamak için gereken tedbirlerin alınması istenmiştir Bu hususta Hz Peygamber (as) şöyle buyurmuştur:


سَألْتُ رسول الله (ص) اَىُّ الْعَمَلِ اَفْضَلُ؟ قال: الصلاة لِوَقْتِهَا قال قلت ثُمَّ اَىُّ قال بِرُّ الْوَالِدَيْنِ

Sahabeden Abdullah İbn Mes’ud anlatıyor:
"Allah'ın Elçisine, "amellerin hangisinin daha faziletli olduğunu" sordum Hz Peygamber,
“Vaktinde kılınan namazdır” buyurdu
- “Ondan sonra hangisidir?” diye sordum
- “Ana-babaya iyilik yapmaktır" buyurdu[5]
Sahibi için bağışlanmaya sebep olan sıkıntı, üzüntü hastalık gibi problemler insanın karşı karşıya olduğu imtihanın bir parçasıdır Yaşlılığın getirdiği güçlüklere evladın göstereceği tahammül, aynı zamanda Allah’a yakınlığa açılan bir fırsat olarak görülebilmeli ve değerlendirilebilmelidir Onlar aynı zamanda Allah’ın bir emanetidir
Hz Peygamber (as), anne ve babasına saygıda kusur etmeyen ve onlara ihsanda bulunan kişilerin karşılaştıkları büyük zorluk ve sıkıntılar karşısında çaresizlik halinde yaptıkları duaların kabul edildiğini haber vermektedir Nitekim Buhari’de geçen uzun bir hadis-i şerifte; üç genç bir mağaraya sığınmış iken, büyük bir kaya parçası düşerek mağara kapısını kapatır Çaresizlik içerisinde, yaptıkları iyilikleri dile getirerek dua eden gençlerin duası kabul olunur ve mağaranın kapısını açılır Bu gençlerden birisi de anne ve babasına karşı saygısını ve ikramını gösteren davranışlarından birini dile getirerek dua ve niyazda bulunmuştur[6]
Toplum hayatı içerisinde bazı anne ve babalarda görülen bir takım hatalı tutum ve davranışlara bakarak, anne ve babalarımıza karşı görev ve sorumluluklarımızı asla hafife almamalıyız Zira eğitimsizlik, psikolojik veya ekonomik sorunlar sebebiyle yapılan bazı yanlışlıklar örnek alınması gereken davranışlar olmayıp, düzeltilmesi ve bunun için de yardım edilmesi gereken istisnai durumlardır Bu gibi hatalı davranışların düzeltilmesi için sadece bireysel bir sorumlulukla değil aynı zamanda toplumsal sorumlulukla hareket etmenin gerekli olduğunu burada özellikle belirtmek gerekir
Kişinin anne ve babasına iyi davranması gerektiği, ayet ve hadislerde ısrarla dile getirilmekte; insanı günaha ve isyana sevk edecek bir istekte bulunmaları halinde onların bu isteklerini yerine getirmemekle birlikte, onlara iyi davranmaya devam edilmesi gerektiği vurgulanmaktadır


وَوَصَّيْنَا الاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ اُمُّهُ وَهْنًا عَلى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فى عَامَيْنِ اَنِ اشْكُرْ لى وَلِوَالِدَيْكَ اِلَىَّ المَصيرُ


وَاِنْ جَاهَدَاكَ عَلى اَنْ تُشْرِكَ بى مَا لَيْسَ لَكَ بِه عِلْمٌ فَلا تُطِعْهُمَا وَصَاحِبْهُمَا فِى الدُّنْيَا مَعْرُوفًا وَاتَّبِعْ سَبيلَ مَنْ اَنَابَ اِلَىَّ ثُمَ اِلَىَّ مَرْجِعُكُمْ فَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

"İnsana da anne babasına iyi davranmasını emrettik Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır Onun sütten kesilmesi de iki yılda olur (İşte onun için) insana şöyle emrettik: “Bana ve anne babana şükret Dönüş banadır Eğer, hakkında hiç bir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seninle uğraşırlarsa, onlara itaat etme Fakat dünyada onlarla iyi geçin Bana yönelenlerin yoluna uy Sonra dönüşünüz ancak banadır Ben de size yapmakta olduğunuz şeyleri haber vereceğim” (Lokman, 31/14-15)
Ana babanın evladı üzerindeki haklarından biri de onların maddi ihtiyaçlarını karşılamaktır

ANNE-BABA MÜSLÜMAN OLSA BİLE SAYGIYA LAYIKTIR
Meryem Suresinin 41-48 ayetlerinde anlatılan Hz İbrahim (AS) ile iman etmeyen babası Azer arasında geçen konuşmalar, böyle bir durumda bir evlat olarak nasıl davranılması gerektiğini gösteren güzel bir örnektir Hz İbrahim’in (as), putlara tapmaktan vazgeçirmek ve imana davet için babasına söylediği her söze “babacığım” diye başlaması, babasına selam ve hayır dualar ile sözlerini bitirmesi, İslâm ahlâkının yüceliğini göstermesi açısından oldukça dikkat çekicidir


وَاذْكُرْ فِى الْكِتَابِ اِبْراهيمَ اِنَّهُ كَانَ صِدّيقًا نَبِيًّا اِذْ قَالَ لاَبيهِ يَا اَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لاَ يَسْمَعُ وَلاَ يُبْصِرُ وَلاَ يُغْنى عَنْكَ شَيْئًا


يَا اَبَتِ اِنّى قَدْ جَاءَنى مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَاْتِكَ فَاتَّبِعْني اَهْدِكَ صِرَاطًا سَوِيًّا يَا اَبَتِ لاَ تَعْبُدِ الشَّيْطَانَ اِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ للِرَّحْمنِ عَصِيًّا يَا اَبَتِ اِنّى اَخَافُ اَنْ يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِنَ الرَّحْمن فَتَكُونَ للِشَّيْطَانِ وَلِيًّا قَالَ اَرَاغِبٌ اَنْتَ عَنْ الِهَتى يَا اِبْراهيمُ لَئّنْ لَمْ تَنْتَهِ لاَرْجُمَنَّكَ وَاهْجُرْنى مَلِيًّا قَالَ سَلاَمٌ عَلَيْكَ سَاَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبّي اِنَّهُ كَانَ بي حَفِيًّا وَاَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِنْ دُون اللّهِ وَاَدْعُ

"Kitapta İbrahim’i de an Gerçekten o, son derece dürüst bir kimse, bir peygamber idi Hani babasına şöyle demişti: “Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana bir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?
Babacığım! Doğrusu sana gelmeyen bir ilim bana geldi Bana uy ki seni doğru yola ileteyim
Babacığım! Şeytana tapma! Çünkü şeytan Rahman’a isyankar olmuştur
Babacığım! Doğrusu ben, sana, çok esirgeyici Rahman tarafından bir azabın dokunmasından, böylece şeytana bir dost olmandan korkuyorum
Babası, “Ey İbrahim! Sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, mutlaka seni taşa tutarım Uzun bir süre benden uzaklaş!” dedi
İbrahim şöyle dedi: “Esen kal! Senin için Rabbimden af dileyeceğim Şüphesiz O, beni nimetleriyle kuşatmıştır Sizi ve Allah’tan başka taptıklarınızı terk ediyor ve Rabb’ime ibadet ediyorum Rabbime ibadet etmekle de mutsuz olmayacağımı umuyorum”

ANNE-BABANIN SEVGİYE İHTİYACI VARDIR

Başta anne-baba ve çocuklar olmak üzere, aile fertleri ve akrabalar arasında büyüklere saygı, küçüklere de sevgi göstermek ve merhamet etmek her Müslümanın ahlâkî görevlerindendir Esasen sevgi ve saygı birbirini tamamlayan unsurlardır Seven bir insan sevdiğini belli etmelidir Zira, belli etmeden sevme olmaz Dokunmadan, dinlemeden ve paylaşmadan bir sevgi olmaz Çünkü sevgi paylaşmayı gerektirir Sevgi paylaştıkça da çoğalır Genellikle, büyüklerin küçükler için söylediği “seviyorum ama belli etmiyorum” veya “sevdiğimi belli edersem şımarır” gibi sözler, bu yöndeki eksikliğin bir göstergesidir Nitekim, Peygamberimiz (as) de çeşitli hadislerinde, karşılaşınca selam vermeyle ve gülümsemeyle bile olsa sevginin belli edilmesi gerektiğini vurgulamıştır
Bir gün otururken süt annesi, süt babası ve süt kardeşi yanına geldiğinde onlara sevgi ve saygısını ifade etmek üzere Hz Peygamberin (as) ayağa kalktığı, elbisesini yere sererek bir ucuna süt babasını, diğer ucuna süt annesini, aralarına da süt kardeşini oturttuğu rivayet edilmektedir[7]
Resulullah’ın (as) davranışlarında olduğu gibi, saygı göstermenin de severek yapılması gerekir Sevgisiz bir saygı ya korku ifadesidir ya da gösteriş (riyakarlık) ifadesidir İnsanları korkutarak istemedikleri bir şeyi yapmaya mecbur bırakmak da riyakarlık yapmak da dinimizde yasak olan davranışlardandır
Yine Hz Peygamber’in (as) kızı Hz Fatıma’nın yanına varınca Hz Fatıma’nın ayağa kalktığı, Hz Peygamber’i öperek yanına oturduğu; Hz Fatıma’nın da Hz Peygamberin yanına vardığı zaman Resulullah’ın ayağa kalktığı, onu öperek yanına oturttuğu rivayet edilmektedir[8]
Büyüklere saygı gösterme, küçüklere de merhametle muamelede bulunma hususu ile ilgili olarak Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır:


ليس منا من لم يرحم صغيرنا و يوقر كبيرنا

Küçüğümüze merhamet etmeyen ve büyüğümüzün hakkını gözetmeyen bizden değildir[9]
Sevgi ve saygı, ifade edilebildiği ölçüde çoğalır ve yaygınlaşır Ana babayı en mesut eden, yüzünü güldüren davranışlardan biri de gönül dostları kurdukları kimselere evladı tarafından saygı ve itibar gösterilmesidir Nitekim Efendimizin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “En iyi iyilik, insanın babasının samimi dostuna iyiliği ve ihsanı devam ettirmesidir”[10] Anne ve babanın dost ve arkadaşlarını ziyaret etmek, onlara ikramda bulunmak, anne ve babaya gösterilen sevgi ve saygı gibi değerli ve önemlidir Bu hususu Resulullah (as) bir başka hadislerine de şöyle ifade etmiştir:


إنّ اَبَرَّ الْبِرِّ صِلَةُ الوَلَدِ اَهْلَ وُدِّ اَبِيهِ

“Şüphesiz ki iyiliğin en iyisi, evladın baba dostlarını ziyaret (sıla) etmesidir[11]

SONUÇ
Görüldüğü gibi İslâm dini anne ve babaya iyi davranmayı, onların ihtiyaçlarını karşılamayı, meşru ölçüler içerisinde isteklerini yerine getirmeyi, gönüllerini almayı ve onlara merhamet kanatlarını gererek hayır dualar etmeyi emretmektedir Onlarla alakayı kesmeyi, kaba ve sert konuşmayı, gönüllerini kırmayı, onlara karşı her türlü isyankar söz ve davranışlarda bulunmayı da kesin olarak yasaklamaktadır Aynı şekilde öncelikle aile içinde ve yakın akrabalar arasında olmak üzere büyüklere saygı gösterip küçüklere de merhametle muamelede bulunmayı ahlâkî bir sorumluluk saymaktadır
Modern toplumda, ilişkilerin mekanikliği içinde adeta kaybolurcasına yaşadığımız hayatlarımızda, anne baba ve yaşlılarımızın her zamandan daha çok sevgiye, ilgiye ve yakınlığa ihtiyaçları var Sevgiyi yaşarken hissettirmek, onları manen kuşatır, yalnızlıktan, çaresizlikten kurtarır, kişiliklerine katılır ve gıda olur Böylece aile ocağı herkes için huzurun soluklandığı mekanlar haline gelebilir ve en umulmadık güzellikleri yakalama fırsatı bulunabilir
Toprak tohuma, tohum yağmura, yağmur buluta ne kadar muhtaç ise insanda ana babaya öyle muhtaçtır Sevgilerini yüreğimizde büyüterek, sözlerimize ve davranışlarımıza yansıttığımız ölçüde onları mutlu edebiliriz

[1] Bu bölüm Dini Yayınlar Dairesi Başkan Vekili Dr Ahmet ONAY tarafından hazırlanmıştır

[2] Müslim, İman, 143, I, 91

[3] Müslim, Birr, 6, IV, 197

[4] Müslim, Birr, 9, IV, 1978

[5] Müslim, İman, 137, I, 90

[6] Buhârî, Edeb, 5, VII, 69

[7] Ebu Davud, Edeb, 129 No: 5145, V, 354

[8] Ebû Dâvûd, 5217, V,391

[9] Tirmizi, Birr, 15, IV, 1919

[10] Müslim, Birr, 12, IV, 1979

[11] Müslim, Birr, 11, IV,1979
 

topraktoprak

Well-known member
Cevap: Risale Açıklamalı 6: ana-baba hakkı ile ilgili hadisler / tavsiyeler

1- Hizmet ederek rızâlarını almak
Allahü teâlâ, ana-babaya iyilik edilmesini emrediyor
(Nisâ 36, En'âm 151, Ankebut 8)
Hadîs-i şerîflerde de buyuruldu ki:
(Ana-babasına hizmet edenin ömrü bereketli ve uzun olur Onlara karşı gelenin, âsî olanın ömrü bereketsiz ve kısa olur )
[Ey Oğul İlm]
(Ana-babasını dîne uygun hizmetleriyle râzı eden kimse, Allahı râzı etmiş olur, onları gazaplandıran, Allahı gazaplandırmış olur) [İNeccâr]
(Anasına-babasına âsî olan mel’ûndur) [Hâkim]
(Ana-babası, yanında ihtiyârladığı hâlde, [onların rızâlarını alamayıp] Cenneti kazanamıyanın burnu sürtülsün) [Tirmizî]
(Ana-babasına iyilik edene müjdeler olsun! Allah Onun ömrünü uzatır) [Buhârî]
(Cihâd, fîsebîlillah [Allah yolunda] sadece kılıç sallamak değildir Ana-babaya veya evlâda bakmak da cihâddır Ele muhtâç olmamak için çalışmak da cihâddır) [Deylemî]
Hasan-ı Basrî hazretleri, Kâ'beyi tavâf ederken sırtında yük olan bir zât görüp der ki:
- Niçin yükle tavâf ediyorsun?
- Bu yük değil, babamdır Bunu Şam'dan yedi defa getirip tavâf ettim Çünkü, bana dînimi, îmânımı öğretti Beni islâm ahlâkı ile yetiştirdi Bendeki hakkı büyüktür
- Kıyâmete kadar böyle arkanda taşısan, bir defa kalbini kırmakla bu yaptığın hizmet boşa gider Bir defa da gönlünü yapsan, bu kadar hizmete karşılık olur
Anneye hürmet ve hizmet, babadan önce gelir Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Anneye yapılan iyiliğin ecri iki mislidir) [İGazâlî]
(Önce, annene, sonra babana, kızkardeşine, erkek kardeşine ve sırası ile diğer yakınlarına iyilik et!) [Nesâî]
(Veysel Karânî'nin kavuştuğu bütün ihsân ve dereceler, anasına yaptığı iyilik sebebiyledir) [RNâsihîn]
(Yâ Resûlallah, annem müşriktir Ona iyilik etmem câiz midir?) diye soran kimseye, Peygamber efendimiz, (Evet, annene iyilikte bulun) buyurdu (Ebû Dâvüd)
Her peygamber, kendi annesinden de üstündür Buna rağmen, peygamberler de, annelerine hürmet ve hizmet etmişlerdir Görüldüğü gibi, dünya ve âhiret rütbesi ne kadar yüksek olursa olsun, müslüman ana-babaya hürmet ve hizmet şarttır Hattâ kâfir olan ana-babaya da hizmet etmek, nafakalarını vermek, ziyâretlerine gitmek lâzımdır Küfre sebep olan şeyleri yaptıracaklarından korkulursa, ziyâretlerine gidilmez (Bezzâziyye)
Ana-babaya iyilik, ihsân ederek, onların yaptıklarına karşılık şükretmelidir Kur'ân-ı Kerîmde ana-babaya şükredilmesi emredilmiştir Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın rızâsı, ana-babanın rızâsında, gadabı da, ana-babanın gadabındadır) [Tirmizî]
Birgün Peygamber efendimizin huzûruna bir kimse gelerek dedi ki:
- Yâ Resûlallah! İzin verirseniz sizinle beraber gazâya gelip cihâd etmek istiyorum
- Anan-baban var mı?
- Evet var
- Onların yanında bulun! Senin cihâdın, onlara hizmet etmektir (Müslim)
Annesini sırtına alıp Kâ'be-i muazzama'yı tavaf eden bir kimse, Abdullah ibni Ömer hazretlerine dedi ki:
- Efendim, annemi, böyle sırtıma alıp, Kâ'be-i muazzama'yı tavaf ettiriyorum Acaba annemin hakkını ödemiş olur muyum?
- Annenin hakkının yüzde birini bile ödeyemezsin Ancak iyi muâmele eder ve güzel bakarsan, yapacağın en küçük bir hizmete, çok büyük sevâb verilir
Enes bin Mâlik hazretleri şöyle anlatır:
Peygamber efendimiz zamanında Alkame isminde bir genç vardı Hep ibâdet ile meşgûl olur, yaz-kış oruç tutardı Bu genç hastalandı Fakat dili tutulup birşey söyleyemiyordu Durumdan Resûlullah efendimiz haberdâr edildi Peygamber efendimiz, HzAli ile Ammâr bin Yâsir hazretlerini gönderdi Onlar, gence Kelime-i Şehâdet telkîn ettikleri hâlde, genç söyleyemiyordu Peygamber efendimiz, Bilâl-i Habeşî hazretleri vâsıtası ile durumdan haberdâr edildi Peygamber efendimiz, yanında bulunanlara şöyle sordu:
- Alkame'nin ana-babası var mı?
- Yâ Resûlallah, ihtiyâr bir annesi var
- Annesini buraya getirin!
Annesi gelince, Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Alkame'ye ne oldu?
- Yâ Resûlallah, Alkame çok iyidir Hep ibâdet ile meşgûl olur Ama ben ondan râzı değilim Çünkü o, hanımının rızâsını, benim rızâmdan üstün tutmaktadır
- Dilinin tutulması bu yüzdendir Ona hakkını helâl et de dili açılsın!
- Yâ Resûlallah, O benim hakkıma riâyet etmedi Hakkımı helâl etmem
Bunun üzerine Peygamber efendimiz, (Ey Bilâl! Eshâbı çağır, odun getirsinler Alkame'yi yakalım Çünkü annesi, ondan râzı değildir) buyurdu Kadıncağız bunları işitince dedi ki:
- Yâ Resûlallah, oğlumu benim gözümün önünde mi yakacaksınız? Kalbim buna nasıl dayanabilir?
- Cehennem ateşi, dünya ateşinden çok daha kızgın ve yakıcıdır Sen ondan râzı olmadıkça, onun hiçbir tâ'ati makbûl değildir
Kadıncağız bunları işitince ağlamaya başlayıp dedi ki:
- Yâ Resûlallah, ben ondan râzı oldum, hakkımı helâl ettim
Böyle söyledikten sonra oğlunun yanına gitti ve oğlunun sesini duydu Kelime-i şehâdeti rahatlıkla söylüyordu Aynı gün vefât etti Cenâze hazırlıkları yapılıp defnedildi Definden sonra Resûlullah efendimiz, Eshâb-ı kirâma hitâben buyurdu ki:
(Hanımını annesinden üstün tutana, Allahü teâlâ ve melekler la'net eder) [RNâsıhîn]
2- Ana-babaya iyilik ve ihsân, evlâd üzerine farzdır Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Ana-babadan biri veya ikisi yaşlanınca usanıp da öf deme! Ağır söz söyleme! Onlarla yumuşak ve tatlı konuş!) [İsrâ 23]
(Allahtan başkasına kulluk etmeyin, ana-babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere iyilik edin, insanlarla güzel güzel konuşun, namazı kılın, zekâtı verin) [Bekara 83]
Peygamber efendimize, Lokman sûresinin (Dünyada ana-babanla iyi geçin) meâlindeki 15 âyet-i kerîmesinin açıklaması sorulduğunda şöyle buyurdu: (Onlarla iyi geçinmek demek;
1- Aç iseler, yemek vermek
2- Elbiseleri yoksa elbise yapmak
3- Hizmete muhtâç iseler, onlara hizmeti cana minnet bilmek
4- Çağırdıklarında, buyurun deyip yanlarına gitmek ve onlara hep iyilik etmek
5- Bir iş buyurduklarında emirlerini yerine getirmek, günah olan emirler yerine getirilmez
6- Onlarla konuşurken tatlı ve yumuşak hitâb etmek
7- Onları isimleri ile çağırmamak
8- Onlarla bir yere giderken arkalarından gitmek
9- Kendi için sevdiği şeyi, onlar için de sevmek
10- Kendine duâ ederken, onlara da duâ etmek) [RNâsıhîn]
Hadîs-i Şerîflerde buyuruldu ki:
(Ana-babasının ihtiyâcını karşılamak veya onları insanlara muhtaç etmemek için çalışan kimse, fîsebîlillah [Allah yolunda] çalışıyor demektir) [Taberânî]
(Ana-babaya ihsânda bulunmak ve akrabayı ziyâret etmek şekaveti saâdete çevirir, ömrü artırır ve insanı fena ölümden korur [Ebû Nuaym]
(Ömrünün uzun, rızkının bereketli olmasını istiyen, ana-babasına iyilik etsin, sıla-i rahim yapsın!) [İ Ahmed]
(Evlâd, babasının hakkını hiçbir sûretle ödeyemez Ancak onu köle olarak bulur ve sonra da satın alarak âzâd ederse, ancak o zaman hakkını ödemiş olabilir) [Müslim]
(İffetli olursanız, kadınlarınız da iffetli olur Ana-babanıza ihsân ederseniz, çocuklarınız da size ihsân eder!) [Taberânî]
(Annenin duâsı, en çabuk kabul olan duâdır) [İGazâlî]
(Ana-babaya iyilik etmek, namaz, oruç, hac ve cihâddan daha üstündür) [İGazâlî]
(Evlâdının iyiliğini görmesi için, ona yardım eden babaya, Allah merhamet etsin) [İbni Hibbân]
Bir kimse gelip dedi ki:
- Yâ Resûlallah, büyük bir günâh işledim Tevbem kabûl olur mu, ne yapmam lâzımdır?
Peygamber efendimiz buyurdu:
- Annen var mı?
- Hayır yok
- Teyzen var mı?
- Evet var
- Öyle ise ona iyilik et! (Tirmizî)
Allahü teâlâ, Hz Mûsâ'ya vahyetti ki:
(Ana-babasına itâ'at edip bana isyân edeni iyilerden yazarım Bana itâ'at edip ana-babasına isyân edeni ise kötülerden yazarım) [İGazâlî]
Bu konudaki hadîs-i şerîflerden birkaçı şöyle:
(Ana-babasını üzen ve sıla-i rahmi terk eden, Cennetin kokusunu duyamaz) [Taberânî]
(En üstün amel, vaktinde kılınan namaz ve ana-babaya iyiliktir) [Müslim]
(Ana-babasının rızâsını alan mü'mine Cennetten iki kapı açılır Onları üzene ise Cehennemden iki kapı açılır) [Beyhekî]
(İlim öğrenen talebe, kocasına itâ'at eden kadın, ana-babasına iyilik eden evlâd, Peygamberlerle beraber hesâbsız olarak Cennete girer) [İRâfi'î]
(Ana-babasına iyilik edenin ömrü uzun, rızkı bereketli olur) [İAhmed]
(En fazîletli amel, vaktinde kılınan namazdan sonra ana-babaya iyiliktir) [Müslim]
(Ana-babaya ihsân, bedbahtlığı saâdete çevirir, ömrü uzatır ve insanı kötü ölümden korur) [Ebû Nuaym]
(Ana-babanıza ihsân ederseniz, çocuklarınız da size ihsân eder) [Taberânî]
(Ömrünün uzun ve rızkının ziyâde olmasını istiyen, ana-babasına ihsânda bulunsun ve akrabasını yoklasın!) [İAhmed]
(Ebrâra "ebrâr" denmesi: Ana-baba ve cocuklarına iyilik etmelerindendir Ana-babanın senin üzerinde hakkı varsa, çocuklarının da senin üzerinde hakkı vardır) [Taberânî]
(Allah katında en fazîletli amel, vaktinde kılınan namaz, anaya-babaya ihsân ve Allah yolunda cihâddır) [Buhârî]
(İnsanlar içinde en büyük hak sahibi, erkeğin üzerine annesi, kadının üzerine de kocasıdır) [Hâkim]
(Sadaka veren kimse, neden müslüman olan ana-babasının ruhu için vermez? Halbuki böyle yaparsa, verdiği sadakanın sevâbı, onların rûhuna gideceği gibi, onlardan bir şey eksilmemek şartı ile, onların sevâbı gibi bir sevâb da kendisine yazılır) [Taberânî]
(Üç zümreye Cehennem ateşi dokunmaz: Bunlar, kocasına itâ'at eden kadın, ana-babasına iyilik eden evlâd ve insanlara merhamet eden kimsedir) [RNâsıhîn]
(Ana-babasını küstürmüş olduğu hâlde, sabahlıyan kimseye Cehennemden iki kapı açılır Bu halde akıllanmıyana da aynı şekilde Cehennemden iki kapı açılır Bunlardan bir tanesi hayatta olur da, onun rızâsını almaz ve onu küstürürse, kendisini Cehenneme götüren bir kapı açılır Ana-babası kendisine zulmetseler de, zulmetmeseler de, böyledir) [Beyhekî]
Görüldüğü gibi ana-baba, zâlim de olsalar, kendisine zulmetseler de evlâd, onları küstürmemelidir
Ana-babanın veya hiç kimsenin günâh olan emirleri yapılmaz Ana-babanın yemeklerinde harâm karışmış olduğu şüpheli bile olsa, ana-baba bu yemekten yemesi için evlâdını zorlasa, evlâdın o yemekten yemesi lâzımdır Çünkü şüpheli şeylerden kaçınmak vera', ana-babanın rızâsını almak ise vâcibdir
Yemen'den bir kişi gelip dedi ki:
- Yâ Resûlallah, cihâda gitmek istiyorum
- Yemen'de anan-baban var mı?
- Evet var yâ Resûlallah
- Cihâda gitmene izin verdiler mi?
- Hayır vermediler yâ Resûlallah
- Ana-babana git, izin iste! Müsâade ederlerse cihâda git! İzin vermezlerse, onlara hizmet et! Çünkü îmândan sonra, Allahü teâlânın rızâsına kavuşturucu amellerin en üstünü, ana-babaya iyilik ve ihsândır) (İAhmed)
Yine cihâda gitmek için gelen bir kişiye Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Annen var mı?
- Evet var yâ Resûlallah
- Onun yanına git! Cennet onun ayakları altındadır (Taberânî)
Bir kişi, hicret etmek için Peygamber efendimize dedi ki:
- Anne ve babamı ağlatarak geldim yâ Resûlallah
- Hemen git, onları ağlattığın gibi güldür! (Ebû Davud)
Bir zât suâl etti ki:
- Yâ Resûlallah cihâda gitmek istiyorum
- Annen var mı?
- Evet var
- Ona hizmet et, Cenneti, onu râzı etmekle kazanırsın! (Taberânî)
Cihâda gitmek için gelen başka birisine de, (Annenin yanından ayrılma! Cennet onun ayağı altındadır) buyuruldu (Nesâî)
Mûsâ aleyhisselâm dedi ki:
- Yâ Rabbî, Cennetteki arkadaşım kimdir?
- Filân yerde bir kasap vardır Senin Cennetteki arkadaşın odur
Mûsâ aleyhisselâm, tarif edilen yere gitti Güneş batıncaya kadar orada kaldı Akşam olunca, kasap, bir parça et alıp, çantasına koydu Kasap akşam evine giderken, Mûsâ aleyhisselâm sordu:
- Ey genç, misâfir kabul eder misin?
- Evet memnuniyetle
Beraber gittiler Eve gelince, genç, bu etten güzel bir yemek pişirdi Sonra evin tavanına asılı duran bir zenbili indirdi İçinde çok yaşlı, zaif, güçsüz bir kadın vardı Onu zenbilden çıkardı Bir kaşık alıp doyuncaya kadar ağzına yemek koydu Sonra elbisesini değiştirdi Tekrar zenbile yerleştirdi Bu esnâda kadının dudakları kımıldadı Sonra kasap zenbili alıp tavana astı Bunları gören Mûsâ aleyhisselâm sordu:
- Bu kadın kim, ona ne yaptın?
- Bu benim annemdir Çok yaşlandıTakati kalmadı Oturacak halde de değildir Çarşıdan gelince, onu doyurup altını değiştirmeden kendim bir şey yemem
- O esnâda annenizin dudaklarının kımıldadığını gördüm Bir şey mi söylüyordu?
- Evet hergün "Yâ Rabbî, oğlumu Cennette Mûsâ aleyhisselâma arkadaş eyle" diye duâ eder"
- Gözün aydın olsun, Mûsâ Peygamber benim ve Cennetteki arkadaşım da sensin (Şir'a)
İbni Abbâs hazretleri, "Ana-babana karşı, kusurlu, güçsüz, aşağı bir kölenin, sert kaba efendisine karşı bulunduğu hâl içerisinde ol" buyururdu
Hasan-ı Basrî hazretleri de buyurdu ki:
(Âlim bir evlâdın ana-babası kâfir olsa, kuyudan su çekmeleri için ona muhtaç olsalar, o da birkaç kova çektikten sonra öf dese, öf demesi sebebiyle bütün amelleri yok olur)
Ana-babasını beğenmiyerek ben onların oğlu, kızı değilim dememelidir! Çünkü Resûlullah efendimiz, (Annem-babam onlar değildir diyene, Allahın, meleklerin ve bütün insanların lâ'neti olsun Allahü teâlâ böyle diyenin farz ve nâfilelerini kabûl etmez) buyurdu (Şir'a)
Mûsâ aleyhisselâm, Allahü teâlâdan dokuz def'a nasîhat istedi Hepsinde de Cenâb-ı Hak, ana-babaya itâ'at etmesini istiyerek, (Ana-babasına iyilik edenleri, dünyada sevdiklerim arasına alırım Kabirde onlara arkadaş olur, mahşerde merhamet ederim Sırâtı geçirir, Cennette onlarla vâsıtasız konuşurum Ana-babasına âsî olan, Peygamberler gibi çok amel etse, amelini kabûl etmeyip, onu Cehenneme atarım Ana-babasına itâ'at edeni de, bana karşı kusurlu olsa da, affederim) buyurdu
Buhârî'deki hadîs-i şerîfte özetle deniyor ki:
Eski ümmetlerden üç kişi yolculuğa çıkarlar Geceyi geçirmek üzere bir mağaraya girince dağdan bir kaya parçası yuvarlanarak mağaranın ağzını kapatır "Bizi bu kayadan ancak iyi amellerimizi dile getirerek Allah'a yapacağımız duâ kurtarabilir" derler
İçlerinden biri şöyle dedi:
Anam-babam çok yaşlı idi Onları doyurmadan çoluk çocuğumu ve hayvanlarımı doyurmazdım Birgün, odun toplamak için uzaklara gitmiştim Geç vakte kadar da dönemedim Akşam içecekleri sütü, getirdiğimde anamla babam uyumuşlar Onlara sütlerini içirmeden önce çoluk çocuğumun ve hayvanlarımın karınlarını doyurmazdım Çocuklar da, yanımda ağlıyorlardı Çanak elimde tanyeri ağarıncaya kadar onların uyanmalarını bekledim Anamla babam uyanıp sütlerini içtiler "Ya rabbî bunu senin rızan için yapmışsam buradan bizi kurtar"
Kaya biraz açıldı Fakat çıkmak mümkün değildi
Diğeri her türlü imkân varken çok sevdiği amcasınının kızı ile zinâ etmediği ve kıza verdiği 120 dinar altını almadığı olayı hatırlayıp, (Yâ rabbî, bunları senin rızan için yapmışsam bizi buradan kurtar) dedi Kaya biraz daha açıldı Ancak yer çıkabilecekleri kadar değildi
Üçüncüsü şöyle dedi:
Çalıştırdığım işçilerden biri ücretini almadan gitmişti Ben de onun ücretini ürettim Öyle ki, bundan birçok mal meydana geldi Bir müddet sonra bana gelip ücretini istedi
(Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunların hepsi senin ücretinden üremiştir, al götür) dedim
O da (benimle alay etmiyorsun ya) dedi Ben de (hayır, alay etmiyorum, doğrusu bu) deyince, malların hepsini alarak götürdü Banahiçbir şey bırakmadı (Yâ rabbî bunu senin rızan için yapmışsam, içinde bulunduğumuz şu belâdan bizi kurtar)
Bunun üzerine kaya tamamen açıldı Onlar da mağaradan çıkarak yollarına devam ettiler
Ana-babaya karşı alçak gönüllü olmalı, yaşadıkları müddetçe onlara hizmet etmeli ve bununla onların rızâlarını kazanmalıdır HzHüseyn'in oğlu Alî, edeblerini gözetemem endişesiyle, ana-babasıyla yemek yemekten çekinirdi
Ana-babasını râzı eden kimse için, Cennette iki kapı açılır Bir kimsenin ana-babası zâlim olsalar dahi onlara karşı gelmek onlarla sert konuşmak câiz değildir Çeşitli vesilelerle, onların elleri öpülüp, duâları alınmalı, haklarını helâl ettirmelidir
Bu vesilelerden biri de bayramlardır Bayramlarda, ana-babaya çeşitli hediyeler alıp, bayramları tebrik edilerek, hakları helâl ettirilmeli ve duâlarını almalıdır! Arada kırgınlıklar varsa bu vesile ile giderilmelidir Allahü teâlâ buyurdu ki:
- Yâ Mûsâ, günahlar içinde bir günah vardır ki benim indimde çok ağır ve büyüktür O da, ana-baba evlâdını çağırdığı zaman emrini dinlememesidir (Ey Oğl İlm)
Ana-baba, kızıp birşey söylediği zaman onlara karşılık vermemelidir Emrettikleri şeyleri bir an önce yapıp onların duâsını almalıdır Onların üzülüp bedduâ etmelerinden korkmalıdır Yanlış bir iş yapıp onları üzünce hemen ellerine sarılıp özür dilemelidir İnsanın saâdeti ve felâketi onların kalblerinden gelen ve ağızlarından çıkacak olan sözdedir Atılan ok tekrar geri gelmez Onlar hayatta iken kıymetini bilip, hayır duâlarını almak lâzımdır Vefâtlarından sonraki pişmanlık fayda vermez Onlar hayatta iken ne yapıp yapıp onları memnun etmelidir
Soğuk bir kış gecesinde, Bâyezid-i Bistâmi hazretleri küçükken annesi ile yatsı namazını kılıp yatmıştı Gece yarısına doğru annesi uyandı Çok susamıştı Oğluna seslendi:
- Oğlum, bir bardak su verir misin?
Hemen yatağından fırlayan, küçük Bâyezid, su testisine baktı Fakat içinde su yoktu Annesine:
- Anneciğim, testide su yok ben hemen doldurup geleyim, dedi
Koşarak dışarı çıktı Her yer buz ile kaplıydı Zorlukla testiyi doldurup geri döndü Fakat, geri dönene kadar annesi tekrar uyumuştu Annesini uyandırmaya kıyamadı Elinde su dolu bardak ile, annesinin baş ucunda beklemeye başladı Hava çok soğuk olduğu için, bir müddet sonra soğuktan titremeye başladı Buna rağmen, bardağı bırakıp yatmadı Annesinin uyandığında, "Hani su" diyerek üzüleceğinden korkuyordu Anesini üzmemek için, her türlü sıkıntıya katlanmaya râzı idi Elinde su bardağı saatlerce ayakta annesinin uyanmasını bekledi Nihayet, annesi, "su, su" diye mırıldanmaya başladı Hemen, "buyur anneciğim, suyun hazır" dedi Annesi daha ilk sözünde suyun hazır olmasını anlıyamadı Oğluna sordu:
- Oğlum ne çabuk getirdin?
- Anneciğim, daha önce uyandığında, su istemiştin O zaman su olmadığı için, testiyi doldurmaya gittim Geldiğimde senin daldığını gördüm Uyanmanı bekledim
Oğlunun bu kadar, sadakatli olduğuna çok sevinen annesi sevinçten ağladı Allahü teâlâ kendisine böyle bir oğul ihsân ettiği için şükretti:
- Yâ Rabbî ben oğlumdan râzıyım, sen de râzı ol, dedi
Annesinin duâsı sebebiyle, Bâyezid-i Bistâmî hazretleri, evliyâlıkta yüksek derecelere kavuştu Allahü teâlânın sevgili kulu oldu
Kendisine sordular:
- Bu derecelere nasıl kavuştunuz?
- Annemin rızâsını almakla
Anne hakkı önemlidir Anneye hürmet ve hizmet, babadan önce gelir Biri, suâl etti ki:
- Yâ Resûlallah, insanlar içinde iyilik etmeme en lâyık olan kimdir?
- Annendir
- Sonra?
- Annendir
- Daha sonra?
- Babandır (Buhârî, Müslim)
Başka bir hadîs-i şerîfte de, (Önce, annene, sonra babana, kızkardeşine, erkek kardeşine ve sırası ile diğer yakınlarına iyilik et) buyuruldu (Nesâî)
Üstünlük başka, hakkı olmak, iyiliğe lâyık olmak başkadır Anne, kâfir bile olsa ona iyilik etmelidir! Bir kimse (Yâ Resûlallah, annem müşriktir Ona iyilik etmem câiz midir?) diye sorunca, (Evet annene iyilik ve ihsânda bulun) buyurdu (Ebû Dâvüd)
Îmânlı olup, Cehennemden en son çıkacaklar Allah yolunda olan ana-babasının islâmiyete uygun olan emirlerine âsî olanlardır Allahü teâlâ buyurdu ki:
- Yâ Mûsâ, ana-babasını râzı eden beni râzı etmiş olur Ana babasını râzı edip bana âsî olan kimseyi dahi iyilerden sayarım Ana-babasına âsî olan, bana mûtî [itâatkâr] olsa bile, onu fenâlar tarafına ilhâk ederim [Ey Oğul ilm]
HzMuâz, Resûlullah efendimize sordu:
- Minbere çıkarken üç kere âmin demenizin sebebi nedir?
- Cebrâil aleyhisselâm geldi "Ramazan ayına yetiştiği halde [günahları] mağfiret olunmadan ölen kimse ateşe girsin" dedi Ben de âmin dedim Sonra "yanında senin adın anıldığı halde sana salevât getirmiyen kimse ateşe girsin" dedi Ben de âmin dedim Daha sonra "ana-babasına veya ikisinden birine yetiştiği halde onların hakkını gözetmeden ölen, ateşe girsin " dedi Ben de âmin dedim) [İNeccâr]
3- Âsî olmamak, karşı gelmemek
(Agâh olun, büyük günâhların en büyüklerini haber veriyorum Bunlar Allaha şirk koşmak, ana-babaya âsî olmaktır) [Buhârî]
(Allahü teâlâ, Kıyâmette üç zümreye rahmet nazarıyla bakmaz: Ana-babasına karşı gelen, içki içen ve yaptığı iyiliği başa kakan kimse) [Buhârî]
(Ana-babaya karşı gelmek büyük günâhtır) [Buhârî]
(Ana-babasına âsî olan Cennete giremez) [Nesâî]
(Ana-babasına karşı gelenin ömrü bereketsiz ve kısa olur) [İslâm Ahlâkı]
(Ana-babaya karşı gelmekten, isyân etmekten sakının! Ana-babasına âsî olan, Cennetin kokusunu alamaz) [Deylemî]
(Allahü teâlâ, ba'zı günâhların cezâsını kıyâmete kadar geciktirir Ana-babaya isyân bundan müstesnâdır) [Hâkim]
Îmânı olanlardan Cehennemden en sonra çıkacak olanlar, Allahü teâlânın yolunda olan ana-babasının islâmiyyete uygun olan emîrlerine âsî olanlardır
Ana-babanın ve hiç kimsenin, dine uymıyan emri yapılmaz Fakat, ana-babaya, yine tatlı söylemek, onları incitmemek lâzımdır
Ana-baba kâfir ise, onları kiliseden, meyhâneden, sırtta taşıyarak bile, geri getirmek lâzımdır Fakat, oralara götürmek gerekmez Ana-baba zâlim de olsa, onlara karşı gelmek, onlarla sert konuşmak câiz değildir
(Anam-babam çok şefkatsız, onlara nasıl itâ'at edeyim) diyen bir kimseye, Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
(Anan seni dokuz ay karnında gezdirdi İki yıl emzirdi Seni büyütünceye kadar koynunda besledi ve sakladı, kucağında gezdirdi Baban da seni büyütünceye kadar birçok zahmete katlandı İdâre ve mâişetini temîn etti Sana dînini, îmânını öğretti Seni islâm terbiyesi ile büyüttü Şimdi nasıl olur da, şefkatsiz olurlar? Bundan daha büyük ve kıymetli şefkat olur mu?) [Ey Oğul İlm]
(Yâ Resûlallah, yaşlı anama elimle yedirip içiririm Abdestini aldırır, sırtımda taşırım Hakkını ödemiş olur muyum) diye soran kişiye buyurdu ki:
(Hayır yüzde birini bile ödemiş olamazsın O sana, yaşaman için hizmet ediyordu, sen ise, ölümünü bekliyerek hizmet ediyorsun Ancak Allahü teâlâ, bu az iyiliğine karşılık çok sevâb ihsân eder) [RNâsihîn]
Bir zât, (Yâ Resûlallah, ana-baba, evlâdına zulmetse de rızâlarını almıyan Cehenneme girer mi) diye sorunca, cevaben 3 defa (Evet zulmetseler de rızâlarını almıyan Cehenneme girer) buyurdu (Beyhekî)
Şu hâlde ana-baba zâlim olup, evlâda zulmetseler de, günâh işlemeyi emretseler de, yine onları üzmemeye, küstürmemeye çalışmalıdır! Günâh olan emirleri yapılmaz ama, yine de onları üzücü söz söylemek câiz olmaz Ana-baba kötü bile olsa, yine onlarla iyi geçinmelidir! Ziyâretlerini terk etmek büyük günâhtır Hiç olmazsa, selâm göndererek, tatlı mektûp yazarak, telefon ederek, bu günâhtan kurtulmalıdır!
Kur'ân-ı kerîmde 3 şey, 3 şeyle beraber bildirildi Biri yapılmazsa, ikincisi kabûl olmaz Peygambere itâ'at edilmezse, Allaha itâ'at edilmiş olmaz Ana-babaya şükredilmedikçe, Allahü teâlâya şükredilmiş olmaz Malın zekâtı verilmedikçe, namazlar kabûl olmaz (Tefsîr-i Mugnî)
4- İtâ'at etmek, karşı gelmemek, günâh olmıyan emîrlerini yapmak
Hadîs-i Şerîflerde buyuruldu ki:
(Ana-babaya itâ'at, Allaha itâ'attir, onlara âsî olmak, Allaha âsî olmaktır) [Taberânî]
(Ana-babasını hoşnud eden, Allahı hoşnud etmiş, ana-basını kızdıran da, Allahı kızdırmış olur) [İNeccâr]
Babasına âsî gelen kimse, çocuğundan mürüvvet göremez, murâdına kavuşamaz, âilesi ile geçinemez, evinin tadı bozulur (Şir'a)
Hz Ömer, oğlu Abdullah'ın bilmediği önemli bir sebepten dolayı hanımımdan ayrılmasını ister Oğlu da, hanımını çok sevdiği için, bu sözü duymamış gibi hareket eder Hz Ömer sözünü dinlemediğini görünce, durumu Resûlullah efendimize bildirir O da, (Ey Abdullah, babanın sözünü dinle, hanımını bırak) buyurur (Tirmizî)
Ananın, babanın ve hocanın, harâm olan şeyleri emretmeleri hâlinde, bunlara isyân edilmez Karşı gelinmez Bu emirler, dinde günâh ve suç olmıyacak şekilde yapılır Meselâ bir adama anası evlenme derse veya falanca kızı almıyacaksın veya âileni bırakacaksın derse veya falanca âlime gidip dinini öğrenmiyeceksin derse, bu sözleri islamiyyetin îcâp ettirdiği bir sebep ile değil ise, itâ'at îcâb etmez Fakat, yine sert söylemek, karşılık vermek câiz değildir
Ananın, babanın, hocanın, itâ'at lazım olmıyan emirleri, yapılmadığı zaman uygun bir şekilde özür dilemedir
5- Sert bakmamak, şefkatle, sevgi ile bakmak Hadîs-i Şerîflerde buyuruldu ki:
(Ana-babanın yüzüne sevgi ile bakmak ibâdettir) [Ebû Nuaym]
(Ana-babanın yüzüne şefkatle bakana, kabûl olmuş bir hac sevâbı yazılır) [İRafiî]
(Huzurunda alıcı ile satıcı arasındaki köle gibi durmayan kimse babasının hakkını ödiyemez) [İGazâlî]
Evlâd, ana-babasına, merhamet ve sevgi ile bakınca ona, böyle bir bakışı için, kabûl edilmiş bir hac sevâbı verileceği bildirilince, oradakiler, (günde bin defa bakarsa da böyle sevâba kavuşur mu?) dediklerinde, Peygamber efendimiz, (Günde yüzbin defa baksa da) buyurdu (Şir'a)
6- Üzmemek, incitmemek, rızâlarını kazanmak
Allahü teâlânın rızâsı, dînine bağlı olan ana-babanın rızâsında, Allahü teâlânın gazabı, dînine bağlı olan ana-babanın gazabındadır (Cennet ana-babanın ayağı altındadır) Ya'nî, sana dînini, îmânını öğreten ana-babanın rızâsındadır (Şir'a)
Ana-baba çağırdığı zaman herhangi bir işle uğraşırsan, hemen onu terkedip, derhal ana-babanın emrine koşacaksın! Anan-baban sana kızıp bağırırsa, onlara sen birşey söyleme! Ananın-babanın duâsını almak istersen, sana emrettikleri işleri çabuk ve güzel yapmaya çalış! Bu işini beğenmeyip sana gücenmelerinden ve bedduâ etmelerinden kork! Sana darılır iseler, onlara karşı sert söyleme! Hemen ellerini öperek gazablarını teskin eyle! Ananın-babanın kalblerine geleni gözet! Zîrâ senin saadetin ve felâketin, onların kalblerinden doğan sözdedir Anan-baban hasta ise, ihtiyâr ise, onlara yardım et! Saadetini onlardan alacağın hayır duâda bil! Eğer onları incitip, bedduâlarını alırsan, dünya ve âhıretin harâb olur Atılan ok tekrar geri yaya gelmez Onlar hayâtta iken, kıymetini bil!
Hasan-ı Basrî hazretleri Kâ'beyi ziyâret ve tavâf ederken arkasında bir zenbil ile tavâf eden bir zâta dedi ki:
- Arkadaş, arkandaki yükü koyup öyle tavâf etsen daha iyi olmaz mı?
O zât cevâben dedi ki
- Arkamdaki yük değil, babamdır Bunu Şam'dan yedi defa buraya getirip tavâf eyledim Çünkü, bana dînimi, imânımı bu öğretti Beni islâm ahlâkı ile yetiştirdi
- Kıyâmete kadar böylece arkanda getirip tavâf eylesen, bir defa kalbini kırmakla bu yaptığın hizmet boşa gider ve yine bir def'a gönlünü yapsan, bu kadar hizmete mukâbil olur
Gaflet ve şaşkınlığa kapılarak ana-babanın kalbini kırarsan, derhal onların rızâsını almaya çalış, minnet eyle ve her ne yaparsan yap, onların gönlünü al! Ana-babanın evlâd üzerinde hakları çok büyüktür Bunu dâimâ göz önünde tut! (İslâm Ahlâkı)
Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Ana-babasına âsî olan kimse, ne yaparsa yapsın Cennete giremez Ana-babasına iyilik eden de, ne yaparsa yapsın, Cehenneme girmez) [RNâsıhîn]
(Rabbin rızâsı, ana-babanın rızâsında, gazabı da, ana-babanın gazabındadır) [Buhârî]
(Ana-babasının rızâsını alan mü'mine Cennetten iki kapı, üzene de Cehennemden iki kapı açılır) [Beyhekî]
(Evlâda önce namazdan, sonra ana-baba hakkından sorulur ) [RNâsıhîn]
(Ana-babasına âsi olana "İstediğin ibâdeti yap sana mağfiret etmem" denir ve sâdık olana da, "Bildiğini yap seni mağfiret ederim" denir) [Ebû Nuaym]
Ana-babayı üzmek, onlara eziyet etmek büyük günâhtır Ana-babanın veya hiç kimsenin günâh olan emîrleri yapılmaz Ana-babanın yemeklerinde harâm karşılığı olduğu şüpheli olsa, ana-baba bu yemekten yemesi için evlâdını zorlasa, evlâdın o yemekten yemesi lâzımdır Çünkü şüpheli şeylerden kaçınmak vera', ana-babanın rızâsını almak ise vâcibdir Fakat gayrı meşrû emîrleri dinlenmez Meselâ onlar, (İçki iç, namaz kılma, yoksa senden râzı olmayız) deseler de, harâm olan şeyler yapılmaz Çünkü (Hâlıka isyân olan işte, kula itâ'at edilmez) emri vardır (Hâkim)
Bir insan, gaflet ve şaşkınlığa kapılarak, ana-babanın kalbini kırarsa, derhâl onların rızâsını almaya çalışmalı, yalvarmalı, onların gönlünü almalıdır Ana-babanın evlâd üzerinde hakları çok büyüktür Bunu dâima göz önünde tutarak, ona göre hareket etmelidir
Evliyânın büyüklerinden birisi, nâfile hacca gitmek üzere yola çıktı Bir ara Bağdat'a uğradı Orada Ebû Hâzım-ı Mekkî hazretlerini ziyâret etti O esnâda uyuyordu Bir müddet bekledi Uyandı ve o zâta dedi ki:
- Şimdi Resûlullah efendimizi rü'yâda gördüm Bana, senin hakkında, (Annesinin hakkını gözetsin, bu, hac etmekten daha iyidir) haberini ulaştırmamı emretti Bunun üzerine o zât geri döndü ve bütün hayatı boyunca annesine hizmet edip duâsına kavuştu
7- İzinsiz sefere gitmemek Onlardan izinsiz cihâda bile gitmek câiz olmadığı halde, ilim öğrenmek ve ilim öğretmek için gitmek câizdir Peygamber efendimiz, (Ana-babasından biri hayatta olup da, rızâsını almıyan, Cehenneme girmeye müstehak olur) buyurunca, Eshâb-ı kirâmdan biri, (Yâ Resûlallah, ana-baba, evlâdlarına zulmetse de böyle mi?) diye sorunca, cevabında, üç defa (Evet zulmetseler de) buyurdu (Beyhekî)
Hacca giderken, muhtâç olmıyan ana-babadan izin almak sünnettir
Ana-baba muhtâç ise, izinsiz gitmek harâmdır Ana-babası muhtâç olmıyan, onlardan izinsiz farz olan hacca gidebilir Fakat nâfile olan hacca izinsiz gidemez (RMuhtâr)
Cihâd için izin isteyen birine Peygamber efendimiz, ana-babasının sağ olduğunu öğrenince,
(Burada kal, onlara hizmet et, onlara hizmet cihâddır) [Buhârî]
Biri de, hicret etmek için gelip, (Yâ Resûlallah, ana-babamı ağlatarak geldim onları üzdüm) dedi Peygamberimiz, bu duruma üzülerek buyurdu ki:
(Hemen git, onları üzdüğün gibi sevindir!) [Ebû Dâvüd]
8- Saygıda, hürmette kusûr etmemek Onları görünce ayağa kalkmak, yanlarına gitmek, onlar oturuncaya kadar ayakta durmak, izinsiz oturmamak lâzımdır Otururken edebli oturmalı, ayağını uzatarak oturmamalı, bacak bacak üstüne atmamalıdır Onlar bana bir şey demiyor diye bunları ihmâl etmemelidir! Babamız olmasa da büyüklere saygı gerekir Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Büyüğünü saymıyan bizden değildir) [Tirmizî]
9- Onlarla yolda giderken, arkalarından gitmek Zarûretsiz önlerinde yürümemek HzAli, ak sakallı bir ihtiyârın yaşından dolayı önüne geçmemiş, arkasından yürümüş ve böylece namaza geç kalmıştı Cebrâil aleyhisselâm, Allahü teâlânın emri ile Peygamber efendimiz, rüküya eğilince, Hz Ali'nin ilk rek'ata yetişmesi için belini tutmuştur Ana-babanın arkasından yürümek ise elbette daha önemlidir!
10- Çağırınca, hemen kalkıp yanlarına gitmek, buyurun demek Ana-baba çağırınca, farz namazı bozmak câiz olur ise de, ihtiyâç yoksa, bozmamalıdır Sünnetler bozulur Hadîs-i Şerîfte buyuruldu ki:
(Ana-babaya iyilik etmek, [nâfile] namaz, oruç, hac ve cihâddan daha üstündür) [Şir'a]
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Risale Açıklamalı 6: Yirmi Birinci Mektup anne ve baba hakkı

Bahsi geçen ayeti kerimenin tefsiri hükmünde olan bu risaleden çok dersler çıkarmak mümkün. Allah cc. en aciz olduğumuz anne karnında olduğumuz andan itibaren annemizi ve babamızı ve yakınlarımızı bize hizmetkar kılmış. Elimizin kolumuzun tutmadığı, ayakta duramadığımız, hatta varlığımızın bile farkında olmadığımız en aciz zamanlarımızda, Allahın rahmeti, bizim acizliğimize binaen onları bize hizmetkar etmiş. Karşılık olarak bizden beklenen hiçbir şey, menfaat yok. Tamamen Allahın Rahim isminin, şefkatinin tecellisi ve safiyane karşılıksız bir ilgi ve alaka ile karşılaşıyoruz.

Bir süre sonra roller değişiyor. En aciz olan güçlü kuvvetli duruma, güçlü kuvvetli olanda yaşlanarak ya da hastalanarak aciz duruma düşüyor. İnsaniyetini yitirmemiş bir insan bu durumdan düşünür ve anlar ki; "Nasıl geçmişte onlar benim bütün ihtiyaçlarımı gidermiş, uykusuz kalmış, avutmaya çalışmış, sözlerin en güzellerini söylemiş ise; bugün de aynı duruma düşen o anne babaya hürmet ve saygı göstermeliyim, mütevazi davranmalıyım, hoş sözlerle gönlünü almalıyım, onlara merhamet etmeliyim, ihtiyaçlarını gidermeliyim ve kırılıp darılacakları hoş olmayan sözleri söylememeliyim." Aksi halde bugün anne babamıza veya hanemizde bulunan yaşlı ve hasta akrabalarımıza yapılan hürmetsizlik, kötü muamele, onların ölümlerini arzu etmek gibi dehşet verici hallerin, kısa bir süre sonra kendi başımıza geleceği unutulmamalı.

Anne babanın dualarını almak çok önemlidir. Hem aynı risalede geçen: "Bil ki senin hanendeki bereket direği ve rahmet vesilesi ve musibet dâfiası, hanendeki o istiskal ettiğin ihtiyar veya kör akrabandır." veciz ifadeden anlıyoruz ki; Onlar bize yük değil. Nasıl Allah cc. bizim en aciz zamanlarımızda rahmeti ve kudreti ile onların eliyle bize bir zenginlik ihsan buyurmuş, aynen onun gibi bugünde bizim hanemizi onların aciz durumlarına binaen bereketlendiriyor. Eğer onların aciz durumları olmasa idi şüphe yokki daha çok geçim derdine düşecektik. Onların acizlikleri, hem hanemizin bereketine vesile, hem başımıza gelebilecek musibetlerin def'ine vesile, hem de Allahın rahmetine vesile olduğundan, değil onlardan kaçınmak ömrümüzü onların rızasını tahsil etmeye harcasak yeridir. Eğer ahireti istiyor isek Allahın rızası onların rızasından geçiyor. Eğer sırf dünya hayatını istiyor isek yine onların rızasını tahsil etmek hayatın rahatına ve rızkın bolluğuna sebeptir. Yani her halikarda anne babanın rızasını almak, gönlünü hoş etmek hem insaniyetin muktezası, hem dünya ve ahiret hayatının huzuruna sebeptir. Dinimize muhalif istekleri ise bahsimizden hariçtir.
 

teblið

Vefasýz
Cevap: Risale Açıklamalı 6: Yirmi Birinci Mektup anne ve baba hakkı

Anne ve babalarımız bizim dünyaya gelmemize sebep ve vesile olan, yemeyip yediren, giymeyip giydiren, tabiri caizse uğrumuzda kendilerini paralayan insanlar olarak, Allah’tan sonra saygıya en layık ve en önemli insanlardır.

Nitekim Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’inde: “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine "of!" bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle.”(İsra Suresi, )buyurarak buna işaret buyurmuştur.

Ayette Rabbimiz, kendisine kulluk edilmesini talep ettikten hemen sonra ana ve babaya iyilikte bulunulmasını emretmiştir. Peygamber Efendimiz (sav) de, büyük günahları sayarken şöyle buyurmuş ve onların arasında anne ve babaya itaatsizlik edilmesini de dile getirmiştir:

“Büyük günahlar şunlardır: Allah’a ortak koşmak, ana babaya itaatsizlik etmek, haksız yere adam öldürmek ve yalan yere yemin etmek.”
 

topraktoprak

Well-known member
Cevap: Risale Açıklamalı 6: Yirmi Birinci Mektup anne ve baba hakkı

“Efendimiz s.a.v.:

– Allah yolunda yapılan harcamadan daha üstün olan harcamayı bilir misiniz, buyurdu. Sahabiler:

– Allah ve Rasulü daha iyi bilir, dediler. Efendimiz s.a.v.:

– Evladın anne babasına harcamasıdır, buyurdu.”

(Hadis-i Şerif; Humeydî; İbn Ebi’d-Dünya)

İslâm, insan hayatını bütün boyutlarıyla kuşatan bir ahlâk sistemidir. Müslüman kimse kendisine, ailesine, komşularına, çevresindeki insanlara hatta hayvanlara ve tabiata karşı ahlâkî davranmakla sorumludur. Bütün bu sorumluluklar “kulluk” adı altında değerlendirilir.

Her müslüman farz ibadetlerinin yanı sıra içinde bulunduğu şartlara göre bu vazifeleri yerine getirmekle mükelleftir. Anne babaya hürmet ve iyilik de bu mükellefiyetlerin en önemlilerinden biridir.

Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v.’in anne babaya hürmet gösterilmesi hususunda pek çok emri ve tavsiyesi vardır. Yukarıdaki hadis-i şerif de anne babaya iyilik ve yardımı teşvik etmekte, bu kapsamda yapılacak harcamanın Allah yolunda yapılandan üstün olduğunu müjdelemektedir.

Anne babaya iyilik yapmaya dair hadisler arasıdan en meşhuru anne hakkının önceliğini belirten şu hadis-i şeriftir.
Ebu Hüreyre r.a. anlatıyor:

“Bir adam Allah Rasulü s.a.v.’e gelerek;

– Ey Allah’ın Rasulü, kendisine iyi davranma ve haklarını koruma hususunda en öncelikli kişi kimdir, diye sordu. Allah Rasulü s.a.v.:

– Annendir, buyurdu.

Ben;

– Sonra kim, diye sordum.

– Annendir, buyurdu.

– Sonra kim, diye sordum, üç defa ‘Annendir’ buyurdu. Ondan sonra kim gelir, diye sorunca:

– Sonra baban gelir, buyurdu.” (Müslim; Ahmed b. Hanbel; İbn Mâce)

Aile, insan hayatının en temel unsuru ve kalbidir. Sevgi, muhabbet, merhamet, şefkat gibi bütün güzellikler bu çekirdekten tomurcuk verir. Kulun aile içindeki haklara dikkat etmesi, Allah’a karşı bu nimetin şükrünü eda etmesidir.

Anne hakkında dilimize atasözü gibi yerleşmiş şu hadis-i şerif, aile içinde annenin konumunu ve haklarının büyüklüğünü etkili bir şekilde ifade etmektedir:

“Cennet, annelerin ayakları altındadır.” (Kudâî, Süyûtî)

Son asırda yaşamış meşhur alimlerimizden Ömer Nasuhi Bilmen rh.a. bu hadis hakkında şunları söyler:
“Bir mümin, cennete girebilmek için annesine karşı çok mütevazi olmalıdır. Annesinin rızasını kazanmaya çalışmalıdır. Onun hizmetlerini düşünerek kendisine daima teşekkür etmelidir.

Annelere karşı kötü hareketlerde bulunmak ise büyük manevi sorumlulukları beraberinde getirir.”

Şu hadis-i şerif de anne babaya hürmet ve hizmetin evlat için fırsat olduğunu belirtir:

“Allah Rasulü s.a.v. bir gün minbere çıktı, geri indiğinde Cebrail’in kendisine şöyle söylediğini buyurdu:

– Kim anne babasına veya onlardan birinin yaşlılığına ulaşır da günahları bağışlanmazsa, Allah onu hayırdan uzaklaştırsın.” (Tirmizî; Ebû Davud; İbn Mâce)

Anne baba evlat için Allah rızası kapısının anahtarıdır. Nitekim Efendimiz s.a.v. anne babanın duası hakkında şöyle buyurmuştur:

“Kelime-i şahadet ve anne babanın duası hariç, her şeyle Allah arasında bir perde vardır.” (Tirmizî)

Bir başka hadiste de Efendimiz s.a.v. kabul edilen üç dua arasında anne babanın duasını da saymıştır. (Buharî; Taberânî)

Anne baba hakkı o kadar önemlidir ki, teyze, amca, büyük kardeş gibi akrabalar arasındaki hukuk da anne babaya benzetilerek açıklanmıştır. Teyze ‘anne yarısı’, amca ‘baba yarısı’ olarak ifade edilmiştir. Bir hadis-i şerifte de büyük kardeşlerin küçük kardeşlerin üzerindeki hakkının, babanın evlatlar üzerindeki hakkı gibi olduğu ifade edilmiştir.
Anne baba hayatta olduğu sürece onlara hürmet etmek, isteklerini yerine getirmek, sıkıntılarını gidermek bir evlat için vazifedir. Bu yüzden evlat anne ve babasına zekât veremez. Çünkü onlara bakmak zaten görevidir.

Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. anne baba vefat ettikten sonra, onların arkadaşlarına hürmet etmek, arada ziyaret etmek gerektiğini ifade buyurmuştur. Ebeveynin memnuniyeti Allah katında o kadar kıymetlidir ki, onların arkadaşlarının memnun edilmesi bile önemlidir.

Anne babaya hürmetin gerekliliği ve ölçüsü de en açık şekilde ayet-i kerimede belirtilmiştir:

“Rabbin, yalnız kendisine tapmanızı ve ana babaya iyilik etmeyi buyurmuştur. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı “Öf!” bile deme, onları azarlama. İkisine de hep tatlı söz söyle.” (İsrâ, 23)
Ailem dergisi
 
Üst