Yirmi Sekizinci Söz
“Cennete dairdir”
“Cennete dairdir”
Şu sözün iki makamı var. Birinci Makam, Cennetin bazı letâifine işaret eder. Fakat Onuncu Sözde on iki hakikat-i kàtıa ile gayet kat’î bir surette ve bu Sözün İkinci Makamında, Onuncu Sözün hülâsası ve esası, müteselsil gayet metin Arabî bir burhan-ı kat’î
1 ile gayet parlak bir tarzda vücudu ispat olunan Cennetin ispat-ı vücudundan bahis değil, belki şu makamda yalnız sual ve cevaba ve tenkide medar olan birkaç ahvâl-i Cennetten bahseder. Eğer tevfik-i İlâhî refik olsa, sonra azîm bir Söz, o muazzam hakikate dair yazılacaktır inşaallah.
وَبَشِّرِ الَّذِينَ اٰمَنُو وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِى مِنْ تَحْتِهَا اْلاَنْهَارُ كُلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ رِزْقاً قَالُوا هٰذَا الَّذِى رُزِقْناَ مِنْ قَبْلُ وَاُتُوا بِهِ مُتَشَابِهًا وَلَهُمْ فِيهَاۤ اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Cennet-i bâkiyeye dair bazı suallere kısa cevaplardır.
Cennete dair, Cennetten daha güzel, hurilerinden daha lâtif, selsebilinden daha tatlı olan beyanat-ı âyât-ı Kur’âniye kimseye söz bırakmamıştır ki, fazla birşey söylensin. Fakat o parlak, ezelî ve ebedî, yüksek ve güzel âyetleri fehme takrib
[NOT]Dipnot-1
“Arabî bir bürhan-ı katî…” Mesnevî-i Nûriye’deki “Lâsiyyemalar” risâlesidir.
Dipnot-2
“İman eden ve güzel işler yapanları müjdele: Altlarından ırmaklar akan Cennetler onlarındır. O Cennetlerden rızık olarak bir meyve yediklerinde, ‘Bu daha önce yediğimiz rızıktandır’ derler. Rızıkları, dünyadakine benzer şekilde kendilerine sunulur. Orada onlar için ter temiz eşler vardır. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır.” Bakara Sûresi, 2:25.
[/NOT]
Arabî: Arapça | Cennet-i bâkiye: devamlı ve kalıcı olan Cennet hayatı (bk. b-ḳ-y) |
ahvâl-i Cennet: Cennet halleri | azîm: büyük (bk. a-ẓ-m) |
bahis: konu | beyanat-ı âyât-ı Kur’âniye: Kur’an’ın âyetlerinin açıklamaları (bk. b-y-n) |
burhan-ı kat’î: kesin delil | ebedî: sonu olmayan, sonsuz (bk. e-b-d) |
ezelî: başlangıcı olmayan, sonsuz (bk. e-z-l) | fehm: anlayış |
hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) | hakikat-i kàtıa: kesin gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ) |
huri: Cennet kızı | hülâsa: özet |
inşaallah: Allah’ın izniyle | ispat-ı vücud: varlığın ispatı (bk. v-c-d) |
kat’î: kesin | letâif: güzellikler (bk. l-ṭ-f) |
lâtif: hoş, güzel (bk. l-ṭ-f) | medar: sebep, vesile |
metin: sağlam, kuvvetli | muazzam: çok büyük (bk. a-ẓ-m) |
müteselsil: zincirleme, peş peşe | refik: yardımcı, arkadaş (bk. r-f-ḳ) |
selsebil: Cennetteki bir çeşme veya ırmak | suret: biçim, şekil (bk. ṣ-v-r) |
takrib: yaklaştırma | tenkid: eleştiri |
tevfik-i İlâhî: Allah’ın yardımı ve başarıya ulaştırması (bk. e-l-h) | vücud: varlık (bk. v-c-d) |
<tbody>
</tbody>