Günahlarını küçük zannetme

topraktoprak

Well-known member
Muhterem kardeşlerim bu dersimizde,günahların tehacümatına karşı neler yapmalıyız?
Bu günahlardan sakınmak,çekinmek ve uzak durmak için hangi çarelere baş vurmamız gerektiğini anlamaya üzerinde durmaya çalışalım inşl.
Katılımlarınızı bekliyoruz.
Allah'ın selamı hepimizin üzerine olsun. Amin

[BILGI].İ’lem eyyühe’l-aziz! Şu görünen umumî âlemde her insanın hususî bir âlemi vardır. Bu hususî âlemler, umumî âlemin aynıdır. Yalnız umumî âlemin merkezi şemstir. Hususî âlemlerin merkezi ise şahıstır. Her hususî âlemin anahtarları o âlemin sâhibinde olup letâifiyle bağlıdır. O şahsî âlemlerin safveti, hüsnü ve kubhu, ziyası ve zulmeti, merkezleri olan eşhasa tâbidir. Evet, ayinede irtisam eden bir bahçe, hareket, tegayyür ve sair ahvalinde ayineye tâbi olduğu gibi, her şahsın âlemi de, merkezi olan o şahsa tâbidir: Gölge ve misal gibi. Binaenaleyh, cisminin küçüklüğüne bakıp da günahlarını küçük zannetme. Çünkü, kalbin kasâvetinden bir zerre, senin şahsî âleminin bütün yıldızlarını küsufa tutturur.Mesnevi-i Nuriye[/BILGI]
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Huseyni

Müdavim
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 4 : Günahlarını küçük zannetme


"İ’lem eyyühe’l-aziz!

Şu görünen umumî âlemde her insanın hususî bir âlemi vardır. Bu hususî âlemler, umumî âlemin aynıdır. Yalnız umumî âlemin merkezi şemstir. Hususî âlemlerin merkezi ise şahıstır. Her hususî âlemin anahtarları o âlemin sâhibinde olup letâifiyle bağlıdır."


Dünyanın her neresinde olursak olalım, hepimize göre bu alemin merkezi güneştir. Bu sabit alemimizi üzerinde tasarruf etmeye bizim gücümüz kudretimiz yok. Ancak herkesin bu alemden kendine ait bir de hususi alemi var. Bu hususi alemi insan kendi tercihleriyle belirler. Allah bu alemimizi belirleyebilmemiz için akıl ve irade gibi onlara tabi olan sayısız hissiyat vermiş. Akıl, şefkat, acıma, üzülme, öfkelenme, gülme, ağlama vs. gibi çok hisleri bunların içinde sayabiliriz. İnsan kendine verilen bu azalar ve hissiyatlarla kendi dünyasını, hususi alemini şekillendirebilir. Bu hususi alemlerin esfeli safilinden alayı illiyyine kadar dereceleri vardır. İnsan kendine verilen aza ve hissiyatları kullandığı alanda yol kateder. Mesela akıl bir aletttir. O akıl kainatı tefekkür ve mütalaa edebilen bir his iken aynı zamanda cerbezeye de sebeb olabilen bir histir. Kalp, Allaha ait sevginin merkezi iken aynı zamanda tüm fani mahbupların firak ve zevalinden acı çekebilen bir azamızdır.

"O şahsî âlemlerin safveti, hüsnü ve kubhu, ziyası ve zulmeti, merkezleri olan eşhasa tâbidir. Evet, ayinede irtisam eden bir bahçe, hareket, tegayyür ve sair ahvalinde ayineye tâbi olduğu gibi, her şahsın âlemi de, merkezi olan o şahsa tâbidir: Gölge ve misal gibi. Binaenaleyh, cisminin küçüklüğüne bakıp da günahlarını küçük zannetme. Çünkü, kalbin kasâvetinden bir zerre, senin şahsî âleminin bütün yıldızlarını küsufa tutturur."


Allah insana verdiği her nimetin idaresini de kendisine vermiş. Akıl ve irademiz sahip olduğumuz hususi nimetlerin yönetmenliğini yapıyor. Tercihlerimizi Allaha ve habibullaha ittiba yönünde kullandığımızda tüm mevcudatın sultanı hükmüne geçiyoruz. Ancak irademizi fenalıklara çevirdiğimizde verilen aynı nimetler hem dünyada hem ahirette başımıza bela olduğu gibi kendimizle de sınırlı kalmayıp diğer insanlara ve varlıklara da zararları dokunabiliyor. Bu nedenle insanın
“Ben neyim? Ne kıymetim var ki benim için kıyamet kopsun, mizan vaz edilsin, hesap görülsün?” (Mesnevi-i Nuriye) demeye hakkı yoktur, diyemez. Çünkü o insan küçüklüğü ile beraber amellerinin neticesi kendi cisminden çok çok büyüktür. Misal olarak küfür bir tek günah olduğu halde;

[BILGI]"Demek, Hazret-i Âdem’in Cennetten ihracı ayn-ı hikmet ve mahz-ı rahmet olduğu gibi, küffârın da Cehenneme idhalleri haktır ve adalettir. Onuncu Sözün Üçüncü İşaretinde denildiği gibi, çendan kâfir az bir ömürde bir günah işlemiş; fakat o günah içinde nihayetsiz bir cinayet var.

Çünkü, küfür, bütün kâinatı tahkirdir, kıymetlerini tenzil etmektir ve bütün masnuatın vahdâniyete şehadetlerini tekziptir ve mevcudat âyinelerinde cilveleri görünen esmâ-i İlâhiyeyi tezyiftir. Onun için, mevcudatın hakkını kâfirden almak üzere, mevcudatın Sultanı olan Kahhâr-ı Zülcelâlin, kâfirleri ebedî Cehenneme atması ayn-ı hak ve adalettir. Çünkü nihayetsiz cinayet nihayetsiz azâbı ister."


On İkinci Mektup
[/BILGI]
 

topraktoprak

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 4 : Günahlarını küçük zannetme

Her Müslüman bu dünya hayatında günahlardan çok sakınmalı, Rabbimizi razı etmenin yollarını birlikte aramalıdır. Hemen herkes nelerin günah nelerin sevap olduğunu gayet iyi bilmektedir. Ancak, çare bunları ciddiye alıp, hayatımıza düzen vermekte yatmaktadır.
Genel olarak insan başkalarının günah ve ayıplarını arayıp görmede çok istekli olup, iş kendine geldiğinde nefsin avukatlığına soyunmaktadır.
GÜNAHLARIN MAHİYETİ
Günahların adım, adım bizi nasıl küfre, felâkete doğru götürdüğünü Bediüzzaman hazretlerinin Mesnevi’sinden öğrendikçe ne kadar dikkatli olmamız gerektiğini anlarız; “İ'lem eyyühe'l-aziz! Mâsiyetin mahiyetinde, bilhassa devam ederse, küfür tohumu vardır.
1- Çünkü, o mâsiyete devam eden, ülfet peyda eder,
2- Sonra ona âşık ve müptelâ olur. Terkine imkân bulamayacak dereceye gelir.
3-Sonra o mâsiyetinin ikaba mûcip olmadığını temenniye başlar. Bu hal böylece devam ettikçe, küfür tohumu yeşillenmeye başlar.
4- En nihayet, gerek ikabı ve gerek dârü'l-ikabı inkâra sebep olur.
5- Ve keza, mâsiyete terettüp eden hacâletten dolayı, o mâsiyetin mâsiyet olmadığını iddia etmekle, o mâsiyete muttali olan melekleri bile inkâr eder.
6-Hattâ şiddet-i hacâletten, yevm-i hesabın gelmeyeceğini temenni eder.
7- Şayet yevm-i hesabı nefyeden ednâ bir vehmi bulursa, o vehmi kocaman bir burhan addeder. En nihayet nedâmet edip terk etmeyenlerin kalbi küsufa tutulur, mahvolur, gider. El-iyâzü Billâh!(RNK: 1329)
Bu metni okuyunca mahiyeti anlaşılan ve manevi dünyamızı sinsice yok etmeye çalışan günahlarımızın bize nasıl yaklaştığını da görmeliyiz;

GÜNAHLARINI SAKIN KÜÇÜK GÖRME !
“Binaenaleyh, cisminin küçüklüğüne bakıp da günahlarını küçük zannetme. Çünkü, kalbin kasâvetinden bir zerre, senin şahsî âleminin bütün yıldızlarını küsufa tutturur.
Evet kardeşlerim, insan günahlarını küçük görmemelidir. Hesabımız dehşetlidir. Ciddiyetimize göre ceza ve mükâfatımız olacaktır. Bakınız Lasiyyemalar’da nelere dikkat çekiliyor;
“Ve keza O Sultan’ın (CC);
Emir ve nehiylerini kıymetsiz görüp;
-Îman ile imtisal etmeyenler,
-İbadetle kendilerini sevdirmeyenler,
-Şükran ile hürmette bulunmayanlar için,
RUBUBİYETİN EBEDÎ KARARGÂHINDA, ELBETTE, Bir dar-ı mükâfat(cennet) ve mücazat(cehennem)OLACAKTIR.
Bu ifadeler bizi titretmeli ve daima uyanık tutmalıdır. İçinde bulunduğumuz asrın medeniyetinin faydalı kısımlarını bırakıp, sefahatine de dalmamalıyız.
 

topraktoprak

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 4 : Günahlarını küçük zannetme

Muhterem kardeşlerim,insan Rabbimiz tarafından çok mükemmel olarak yaratılmış ve eşref-i mahlukat ünvanına sahip ve esma-i hüsnaya en cami bir ayinedir.

Hem insan Yüce Allah'ı en mükemmel olarak tesbih,tahsin ve tahmid ile ubudiyet etmekte yaratılanların en mükemmeli ve şümullüsüdür.Bu istidad ve donanım ile insan yaratılmıştır.

Bu donanımı nasıl kullanacağı ve ala-i illiyyine nasıl ulaşacağı insana tebliğ edilmiş ve kullanma kılavuzu ve rehber-i mutlak ile de bütün sırlaş ifşa edilerek bidirilmiştir.İnsanın bu cihetle hiç bir itirazı olamaz.

Ancak insan bu dünyaya imtihan olmak için gönderilmiştir.İmtihanı da Rabbini tanımak ve ona kulluk ve ubudiyet yaparak O'nu razı etmektir.

Allah cebir ile kullarına muamele yapmaz.İnsana irade-i cüziyye vermiş,din ile onu teklif altına almış ve akla kapı açarak iradesini elinden almamıştır.Çünkü din bir imtihandır,akla kapı açar iradeyi elden almaz.

Ancak bu imtihan sürecinde insana emirler ve yasaklar bildirilmiş ve bunların neticeleri de net olarak tebliğ edilmiştir.Bundan sonrası ise inanın iradesine bırakılmış.Ancak neticesine katlanmak şartı ile.

İşte insanın önüne açılan bu imtihanda insanların bir kısmı önce iman ile hayatlanmış ve iman hayata tesir ederek helal dairesinde hayatını devam ettirmiştir.

Bazıları da yasaklara meyletmiştir.O insanları haramlara ve günahlara götüren en önemli sebep zaaf-ı imandır.Çünkü iman kalbde ve kafada manevi bir yasakçıdır.O iman hayata tesir etmesi için muhlakak kuvvetli bir iman olması gerekir ve o iman devamlı takviyeye,tecdide ve kuvve-i maneviyeye muhtaçtır.Çünkü her günah kalbi yaralar imanı zaafa uğratır.Zaafa uğrayan kalbdeki iman şeytanın vesveselerine ve nefisten gelen fena meyelanlara mağlup olacak ve kul bu aşamadan sonra kolayca günahları işleyebilecektir.

Öyleyse bütün gayretimizle imanı kuvvetli tutmanın yollarını aramalı ve her gün ve her an kullandığımız ekmek,su ve hava gibi imani ilimlere tahşidat yapmalıyız ve menevi cephemizin gıdasını her zaman vermeliyiz.

İnşallah dersimizi bu minval üzere devam ettireceğiz.
 

topraktoprak

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 4 : Günahlarını küçük zannetme

[h=2]
[Bu mektup gayet ehemmiyetlidir.]
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Bugünlerde, Kur'an-ı Hakimin nazarında, imandan sonra en ziyade esas tutulan takvâ ve amel-i salih esaslarını düşündüm.
Takvâ, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek ve amel-i salih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır.
Her zaman def-i şer, celb-i nef'a râcih olmakla beraber, bu tahribat ve sefahet ve câzibedar hevesat zamanında bu takvâ olan def-i mefasid ve terk-i kebair üssü'l-esas olup büyük bir rüçhaniyet kesb etmiş. Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, takvâ bu tahribata karşı en büyük esastır. Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur. Böyle kebair-i azime içinde amel-i salihin ihlasla muvaffakiyeti pek azdır.
Hem, az bir amel-i salih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir.
Hem, takva içinde bir nevi amel-i salih var. Çünkü, bir haramın terki vaciptir. Bir vacibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takvâ, böyle zamanlarda, binler günahın tehâcümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vacip işlenmiş oluyor. Bu ehemmiyetli nokta, niyetle, takvâ namıyla ve günahtan kaçınmak kastıyla menfî ibadetten gelen ehemmiyetli âmâl-i salihadır.
Risale-i Nur şakirtlerinin, bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı takvâyı esas tutup davranmak gerektir. Madem her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı içtiamiyede yüz günah insana karşı geliyor; elbette takvayla ve niyet-i içtinabla yüzer amel-i sâlih işlenmiş hükmündedir. Malûmdur ki, bir adamın bir günde harap ettiği bir sarayı, yirmi adam, yirmi günde yapamaz ve bir adamın tahribatına karşı yirmi adam çalışmak lazım gelirken; şimdi, binler tahribatçıya mukabil, Risale-i Nur gibi bir tamircinin bu derece mukavemeti ve tesiratı pekharikadır. Eğer bu iki mütekabil kuvvetler bir seviyede olsaydı, onun tamirinde mucizevâri muvaffakiyet ve fütuhat görülecekti.
Ezcümle: Hayat-ı içtimaiyeyi idâre eden en mühim esas olan hürmet ve merhamet gayet sarsılmış. Bazı yerlerde, gayet elîm ve biçare ihtiyarlar, peder ve valideler hakkında dehşetli neticeler veriyor.
Cenab-ı Hakka şükür ki, Risale-i Nur, bu müthiş tahribata karşı girdiği yerlerde mukavemet ediyor, tamir ediyor. Sedd-i Zülkarneynin tahribiyle Ye'cüc ve Me'cüclerin dünyayı fesada vermesi gibi, şeriat-ı Muhammediye (a.s.m.) olan sedd-i Kur'ani'nin tezelzülüyle ve Ye'cüc ve Me'cücden daha müthiş olarak ahlâkta ve hayatta zulmetli bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve ifsada başlıyor.
Risale-i Nur'un şakirtleri, böyle bir hadisede manevi mücahedeleri, inşaallah zaman-ı Sahâbedeki gibi, az amelle, pek büyük sevap ve âmâl-i sâlihaya medar olur. (Kastamonu Lahikası)
[/h]
 

topraktoprak

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 4 : Günahlarını küçük zannetme

İnsanın cihazat cihetiyle zenginliği şu sırdandır ki: Akıl ve fikir sebebiyle, insanın hasseleri, duyguları fazla inkişaf ve inbisat peydâ etmiştir.

Ve ihtiyâcâtın kesreti sebebiyle, çok çeşit çeşit hissiyat peydâ olmuştur.

Ve hassasiyeti çok tenevvü etmiş ve fıtratın câmiiyeti sebebiyle pek çok makasıda müteveccih arzulara medar olmuş; ve pek çok vazife-i fıtriyesi bulunduğu sebebiyle, âlât ve cihâzâtı ziyade inbisat peydâ etmiştir.

Ve ibâdâtın bütün envâına müstaid bir fıtratta yaratıldığı için, bütün kemâlâtın tohumlarına câmi bir istidat verilmiştir.

İşte, şu derece cihazatça zenginlik ve sermayece kesret, elbette ehemmiyetsiz, muvakkat şu hayat-ı dünyeviyenin tahsili için verilmemiştir.

Belki, şöyle bir insanın vazife-i asliyesi, nihayetsiz makasıda müteveccih vezâifini görüp, acz ve fakr ve kusurunu ubudiyet suretinde ilân etmek; ve küllî nazarıyla mevcudatın tesbihatını müşahede ederek şehadet etmek; ve nimetler içinde imdâdât-ı Rahmâniyeyi görüp şükretmek; ve masnuatta kudret-i Rabbâniyenin mucizâtını temâşâ ederek nazar-ı ibretle tefekkür etmektir.

Ey dünyaperest ve hayat-ı dünyeviyeye âşık ve sırr-ı ahsen-i takvimden gafil insan!

Şu hayat-ı dünyeviyenin hakikatini bir vakıa-i hayaliyede Eski Said görmüş. Onu Yeni Said'e döndürmüş olan şu vakıa-i temsiliyeyi dinle:
Gördüm ki, ben bir yolcuyum. Uzun bir yola gidiyorum, yani gönderiliyorum.

Seyyidim olan zat, bana tahsis ettiği altmış altından, tedricen birer miktar para veriyordu. Ben de sarf edip pek eğlenceli bir hana geldim.

O handa, bir gece içinde on altını kumara mumara, eğlencelere ve şöhretperestlik yoluna sarf ettim. Sabahleyin elimde hiçbir para kalmadı.

Bir ticaret edemedim. Gideceğim yer için bir mal alamadım. Yalnız o paradan bana kalan elemler, günahlar ve eğlencelerden gelen yaralar, bereler, kederler benim elimde kalmıştı.( Yirmi Üçüncü Söz)
 

topraktoprak

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 4 : Günahlarını küçük zannetme

Gafil olan insan, kendi vazifesini terk eder, Allah'ın vazifesiyle meşgul olur. Evet, insan, gafletten dolayı, iktidarı dahilinde kolay olan ubudiyet vazifesinin terkiyle, zayıf kalbiyle rububiyet vazife-i sakîlesinin altına girer, altında ezilir. Ve aynı zamanda bütün istirahatini kaybetmekle âsi, şakî, hâin adamların partisine dahil olur.

Evet, insan bir askerdir. Askerlik vazifesi başka, hükûmetin vazifesi başkadır. Askerlik vazifesi tâlim, cihad gibi din ve vatanı koruyacak işlerdir. Hükûmetin vazifesi ise, erzakını, libasını, silâhını vermektir. Binaenaleyh, erzakını temin için askerliğe ait vazifesini terk edip ticaretle-meselâ-iştigal eden bir asker, şakî ve hâin olur. Bu itibarla, insanın Allah'a karşı ubudiyet, vazifesidir. Terk-i kebâr, takvâsıdır. Nefis ve şeytanla uğraşması, cihadıdır.

Amma gerek nefsine, gerek evlât ve taallûkatına hayat malzemesini tedarik etmek Allah'ın vazifesidir. Evet, madem hayatı veren Odur. O hayatı koruyacak levazımatı da O verecektir. Yalnız, hükûmetin asker için ofislerde cem ettiği erzakı askerlere taşıttırdığı, temizlettirdiği, öğüttürdüğü, pişirttiği gibi, Cenab-ı Hak da hayat için lâzım olan levazımatı küre-i arz ofisinde yaratıp cem ettikten sonra, o erzakın toplanmasını ve sair ahvalini insana yaptırır ki, insana bir meşguliyet, bir eğlence olsun ve atâlet, betâlet azabından kurtulsun.

Ey insan! Rahm-ı mâderde iken, tıfl iken, ihtiyar ve iktidardan mahrum bir vaziyette iken, seni pek leziz rızıklarla besleyen Allah, sen hayatta kaldıkça o rızkı verecektir. Baksana: Her bahar mevsiminde sath-ı arzda yaratılan enva-ı erzakı kim yaratıyor ve kimler için yaratıyor? Senin ağzına götürüp sokacak değil ya! Yahu, eğlencelere, bahçelere gidip dallarda sallanan o güleç yüzlü leziz meyveleri koparıp yemek zahmet midir? Allah insaf versin!
Hülâsa: Allah'ı itham etmekle işini terk edip Allah'ın işine karışma ki, nankör âsiler defterine kaydolmayasın.( Mesnevî-i Nuriye - Onuncu Risale)
 

topraktoprak

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 4 : Günahlarını küçük zannetme

Bugünlerde hatırıma geldi ki, hayat-ı içtimaiyeye giren hangi şeye temas etse, ekseriyetle günahlara mâruz kalıyor. Her cihette günahlar serbestçe insanı sarıyorlar.

"Bu kadar günahlara karşı insanın hususî ibadet ve takvâsı nasıl mukabele edebilir?" diye meyusâne düşündüm.

Hayat-ı içtimaiyedeki Risale-i Nur talebelerinin vaziyetlerini tahattur ettim.

Risale-i Nur şakirtleri hakkında necatlarına ve ehl-i saadet olduklarına dair kuvvetli işaret-i Kur'âniyeyi ve beşaret-i Aleviyeyi ve Gavsiyeyi düşündüm.

Kalben dedim ki: "Herbiri bin yerden gelen günahlara karşı bir dille nasıl mukabele eder, galebe eder, necat bulur?" diye mütehayyir kaldım. Bu tahayyürüme mukabil ihtar edildi ki:

Risale-i Nur'un hakikî ve sadık şakirtlerinin mâbeynlerindeki düstur-u esasiye olan iştirak-i a'mâl-i uhreviye kanunuyla ve samimî ve hâlis tesanüd sırrıyla herbir hâlis, hakikî şakirt, bir dille değil, belki kardeşleri adedince dillerle ibadet edip istiğfar eder.

Bin taraftan hücum eden günahlara, binler dille mukabele eder. Bazı melâikenin kırk bin dille zikrettikleri gibi, hâlis, hakikî, müttakî bir şakirt dahi kırk bin kardeşinin dilleriyle ibadet eder, necata müstehak ve inşaallah ehl-i saadet olur.

Risale-i Nur dairesinde sadakat ve hizmet ve takvâ ve içtinab-ı kebâir derecesiyle o ulvî ve küllî ubudiyete sahip olur. Elbette, bu büyük kazancı kaçırmamak için, takvâda, ihlâsta, sadakatte çalışmak gerektir.( Kastamonıu Lâhikası - Mektup No: 65 )

Evet,yukarıdaki mektup günahlar karşısında bizlere çok önemli bir reca kapısı ve müjdedir.Çünkü bu zamanda bizleri saran günahlara karşı dayanabileceğimiz ve karşı koyabileceğimiz kuvve-i maneviyemizdir.Hem şahsilikten ve ferdilikten çıkıp şahs-ı meneviye ve iştirak-i amal ile külli sevaplar kazanabileceğimiz bir kuvvettir.

Hem her bir kardeşimizin adına dua etmek ve istiğfar etmekle cemaatleşmenin bereketi ve kuvvetine kavuşmaktır.

Hatta böyle mütesanit bir cemaate sırr-ı ihlas ile girip iştirak etmekle ölüm gelse bile manevi olarak diğer kardeşlerimizin ruhu devam ettiğinden sevap cihetiyle ölmüyorum ve yaşıyorum diyebilmektir.

O zaman bu asrımızın bizlere hücum eden günahlarına karşı iştirak-i amal düsturu ve şahs-ı manevi havuzuna dehalet etmekle kutulma yoluna çok acele olarak dahil olmalıyız.Böylece herkes derecesine göre hissedar olacaktır inşallah.
 

topraktoprak

Well-known member
Cevap: Risale Açıklamalı 4 : Günahlarını küçük zannetme

Günahtan Korunma ve Kurtulma Yolları:

1 Manevî şirkete dahil olmak

Bediüzzaman'a göre, böyle fırtınalı bir zamanda, bu dehşetli hadiselere karşı, ihlâs kuvvetinden sonra en büyük kuvvet, "iştirâk-i âmâl-i uhrevîye" denilen manevî şirket düsturuyla birbirimizin amel defterine hasenat yazdırmaktır Aynı zamanda dillerimizle, birbirimizin takvâ kalesine ve siperine kuvvet ve yardım göndermektir Özellikle fırtınalı hücumlara hedef olan kardeşlerin, mübarek üç aylarda ve meşhur gecelerde yardımlarına koşmaktır

2 (İman+Farzlar)- günahlar


İmanla hayatlanmak, farzlarla süslenmek ve günahlardan kaçınmakla Müslüman bu dünya hayatından da lezzet alabilir Said Nursî şu sözüyle hayatı en güzel şekilde yaşamanın formülünü verir: "Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı imân ile hayatlandırınız ve feraizle zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz"

3 Günahlara karşı mânevî polisler

Acaba adam öldürmek, zina, hırsızlık, kumar, şarap gibi sosyal hayatı zehirlendiren pek çok büyük günahları işleyenleri onlardan men etmek için, yalnız hapis korkusu ve devletin bir polisinin görmesi yeterli mi?

O halde, her evde, belki herkesin yanında daima bir polis, bir hafiye bulunmak lâzım gelir ki, serkeş nefisler kendilerini o pisliklerden çeksinler Said Nursi'ye göre, Risâle-i Nur, salih amel noktasında, imân tarafında, herkesin başında her vakit bir mânevî yasakçıyı bulundurmaktadır Bu dünyada iman içinde lezzeti gösterdiği gibi, günahlar içinde de sıkıntıları, elemleri göstermektedir Günah işleyen kişi cehennem hapsini ve Allah'ın gazabını hatırına getirmekle fenalıktan kolayca kurtulmaktadır İman, kalbde, kafada sürekli mânevî bir yasakçı bıraktığından, fena meyiller histen, nefisten çıktıkça 'yasaktır' deyip kovmakta ve kaçırmaktadır

4 Günahlardan utanmak

Günahların insanlara verdiği utanma duygusu onları bir süre sonra terk etme yoluna götürür Dünyada, çok namus sahipleri, cinayetlerinin verdiği utançtan kurtulmak için, kendilerine cezanın tatbikini istemişlerdir ve isteyenler de vardır Basından takip ettiğimize göre suç işleyen bazı kimseler suçlarını itiraf ederek karakollara teslim olmaktadırlar

5 Nefsin kusurunu görmek

Şeytanın şerrinden kurtulmanın yolu Allah'a sığınmaktır Bediüzzaman bunun yolunu şöyle çizer: "Nefsini itham eden, kusurunu görür Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder İstiğfar eden, istiâze eder İstiâze eden, şeytanın şerrinden kurtulur" "Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır" diyen Said Nursî, kişi kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkacağını ve itiraf etse, affa müstehak olacağını da belirtir

6 Hastalıklara sabretmek

Hastalıklara eğer sabredip şikâyet edilmezse, şu geçici bir hastalıkla sürekli pek çok hastalıklardan kurtulma imkânı vardır En önce, sınırsız yaralı ve hastalıklı bu büyük mânevî vücudun hadsiz hastalıklarına katî ilâç ve katî şifa verici bir tiryak olan imân ilâcını aramak ve itikadını düzeltmek gerektir O ilâcı bulmakta en kısa yol, bu maddî hastalığın yırttığı gaflet perdesinin altında bizlere gösterdiği acz ve zaaf penceresiyle, bir Kadîr-i Zülcelâlin kudretini ve rahmetini tanımaktır

7 Takva ve salih amel zırhına bürünmek

Kur'ân-ı Hakim'in nazarında, imandan sonra en çok esas tutulan takvâ ve salih ameldir

Takvâ, yasaklardan ve günahlardan kaçınmaktır Takvanın üç mertebesi vardır: 1 Şirki terk etmek, 2 Günahları terk etmek, 3 Allah'tan başkasını terk etmek

Salih Amel: Emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır

Said Nursî, "Her zaman def-i şer, celb-i nef'a râcih olmakla beraber, bu tahribat ve sefahet ve câzibedar hevesat zamanında bu takvâ olan def-i mefasid ve terk-i kebair üssü'l-esas olup büyük bir rüçhaniyet kesb etmiş Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, takvâ bu tahribata karşı en büyük esastır" derken şerleri def etmenin faydalı şeyleri celb etmekten önce geldiğini ifade eder Yani takvanın salih amelden önce geldiğini belirtir Şu zamanın dehşeti karşısında çok önemli bir de müjde verir: "Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur"

8 Haramları terk etmek

Şu zamanın ağır şartları altında az bir salih amel çok hükmündedir Takva içinde de bir çeşit salih amel vardır Çünkü, bir haramın terki vaciptir Bir vacibi işlemek, çok sünnetlere karşılık sevabı vardır Takvâ, böyle zamanlarda, binler günahın hücumlarında bir tek kaçınmak, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vacip işlenmiş olur Bu ehemmiyetli nokta, niyetle, takvâ namıyla ve günahtan kaçınmak kastıyla menfî ibadetten gelen ehemmiyetli salih amellerdir

9 Günahlardan korunmak için niyet etmek

Bediüzzaman, "Risâle-i Nur şakirtlerinin, bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı takvâyı esas tutup davranmak gerektir" deyip günümüz günahlarına dikkat çekmekte ve "Madem her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı içtimaiyede yüz günah insana karşı geliyor; elbette takvayla ve niyet-i içtinabla yüzer amel-i sâlih işlenmiş hükmündedir" demektedir Said Nursî günlük hayattan şöyle bir örnek verir: "Bir adamın bir günde harap ettiği bir sarayı, yirmi adam, yirmi günde yapamaz Bir adamın tahribatına karşı yirmi adam çalışmak lâzım gelirken; şimdi, binler tahribatçıya mukabil, Risâle-i Nur gibi bir tamircinin bu derece mukavemeti ve tesiratı pek harikadır"

10 İhlâs, sadakat ve tesanütle çalışmak

Sosyal hayata giren kimse hangi şeye temas etse, çoğunlukla günahlara bulaşmaktadır Her yönden gelen günahlar serbestçe insanı sarıyorlar Bu kadar günahlara karşı insanın hususî ibadet ve takvâsı nasıl mukabele edebilir? Her biri bin yerden gelen günahlara karşı bir dille nasıl mukabele eder, galebe eder, kurtulur?

Bu tehlikelere karşı, Risâle-i Nur'un hakikî ve sadık talebelerinin aralarındaki esas düstur olan "iştirak-i âmâl-i uhreviye kanunuyla ve samimi ve halis tesanüd sırrı" önemlidir Yapılacak iş şudur: Her bir halis nur talebesi kardeşleri adedince dillerle ibadet edip istiğfar eder Bin taraftan hücum eden günahlara, binler dille karşılık verir Bazı meleklerin kırk bin dille zikrettikleri gibi, halis, hakikî, müttakî bir nur talebesi dahi kırk bin kardeşinin dilleriyle ibadet eder Kurtuluşa müstehak ve inşaallah ehl-i saadet olur Risâle-i Nur dairesinde sadakat, hizmet, takvâ ve büyük günahlardan çekinmek derecesiyle o ulvî ve küllî ubudiyete sahip olur Elbette, bu büyük kazancı kaçırmamak için, takvâda, ihlâsta, sadakatte çalışmak gerektir

11 Gıyaben duâ etmek

Günahlara bulaşan din kardeşlerine gıyaben, günahsız bir dille duâ etmek O insanlara manen yardım etmiş oluyor Sevab kefesine destek sağlanıyor

Sonsöz

Risâle-i Nur'da, günahları, günahların açtığı yaraları ve tedavi çarelerini bulmaya çalıştık İşlenen günahlara karşı en güzel silâh duâ, tevbe ve istiğfardır Bediüzzaman Said Nursî'nin sözleriyle yazımızı bitirmek istiyoruz:

"Ey cirmi ve cismi küçük ve cürmü ve zulmü büyük ve ayıp ve zenbi azîm biçare insan! Kâinatın hiddetinden, mahlûkatın nefretinden, mevcudatın öfkesinden kurtulmak istersen, işte kurtulmanın çaresi: Kur'ân-ı Hakîmin daire-i kudsiyesine girmektir ve Kur'ân'ın mübelliği olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın sünnet-i seniyyesine ittibâdır Gir ve tâbi ol"

"Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir Harama girmeye hiç lüzum yoktur Ferâiz-i İlâhiye ise hafiftir, azdır Allah'a abd ve asker olmak, öyle lezzetli bir şereftir ki, tarif edilmez Vazife ise, yalnız bir asker gibi, Allah nâmına işlemeli, başlamalı Ve Allah hesâbiyle vermeli ve almalı Ve izni ve kanunu dairesinde hareket etmeli, sükûnet bulmalı Kusur etse istiğfar etmeli: "Yâ Rab, kusurumuzu affet Bizi Kendine kul kabul et Emânetini kabzetmek zamanına kadar bizi emânette emîn kıl Amin!" demeli ve O'na yalvarmalı"
 

nuraram

Member
Cevap: Risale Açıklamalı 4 : Günahlarını küçük zannetme

Kastamonu Lâhikası - 62.mektup(Manevî şirkete dahil olmak)


Aziz, sıddık kardeşlerim,
Saniyen: Bu seneki Ramazan-ı Şerif hem âlem-i İslâm için, hem Risale-i Nur şakirtleri için gayet ehemmiyetli, pek çok kıymetlidir.
Risale-i Nur şakirtlerinin iştirâk-i a'mâl-i uhreviye düstur-u esasiyeleri sırrınca, herbirisinin kazandığı miktar, herbir kardeşlerine aynı miktar defter-i a'mâline geçmesi, o düsturun ve rahmet-i İlâhiyenin muktezası olmak haysiyetiyle, Risale-i Nur dairesine sıdk ve ihlâsla girenlerin kazançları pek azîm ve küllîdir. Herbiri, binler hisse alır. İnşaallah, emval-i dünyeviyenin iştirâki gibi inkısam ve tecezzî etmeden, herbirisine, aynı amel defterine geçmesi, bir adamın getirdiği bir lâmba, binler âyinelerin herbirisine aynı lâmba inkısam etmeden girmesi gibidir.
Demek, Risale-i Nur'un sadık şakirtlerinden birisi leyle-i Kadrin hakikatini ve Ramazan'ın yüksek mertebesini kazansa, umum hakikî sadık şakirtler sahip ve hissedar olmak, vüs'at-i rahmet-i İlâhiyeden çok kuvvetli ümitvârız.
 
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 4 : Günahlarını küçük zannetme

Bediüzzaman Hazretlerini sohbet ortamında tanıdım.Çok etkilendim.Dinimi çok seviyorum.Bu büyük insanı daha iyi tanımak eserlerini anlamak istiyorum.Bu siteyi tavsiye ettiler.Ancak "sözler" kitabındaki anlatımın türkçe halini görmek,kendimi geliştirmek istiyorum.Biliyorum,manalar derin,tam türkçe karşılığı yok.Ama bizim gibi onu tam bulmuşken,anlamak ve islamı içinde yaşamak isteyenlere yardımcı olur musunuz? Emeğinize sağlık sitenizi beğendim,faydalanacağımı biliyorum.
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 4 : Günahlarını küçük zannetme

Bediüzzaman Hazretlerini sohbet ortamında tanıdım.Çok etkilendim.Dinimi çok seviyorum.Bu büyük insanı daha iyi tanımak eserlerini anlamak istiyorum.Bu siteyi tavsiye ettiler.Ancak "sözler" kitabındaki anlatımın türkçe halini görmek,kendimi geliştirmek istiyorum.Biliyorum,manalar derin,tam türkçe karşılığı yok.Ama bizim gibi onu tam bulmuşken,anlamak ve islamı içinde yaşamak isteyenlere yardımcı olur musunuz? Emeğinize sağlık sitenizi beğendim,faydalanacağımı biliyorum.

Değerli Kardeşim; Risale-i nur eserleri özellikle de söylediğiniz Sözler eserini günümüz türkçesine göre düzenler isek bu eserlerden istifademizi azaltacaktır ve ruhumuzu ve kalbimizi tatmin etmek yerine sadece aklımızı tatmin etmiş olacağız. Eserleri anlayabilmenin sağlıklı yolu ise kendi başımıza devamlı olarak her gün azda olsa okumaya başlayarak başarabiliriz. Akabinde sohbetlere katılarak neler anlatılmak istenildiğini anlıyabiliriz. Bunun yanı sıra bu site gibi benzeri risale üzerine çalışmalar yapan sitelerde sorularınızı sorabilir, paylaşılan makale veya dersleri okuyabilirsiniz. Ama en önemlisi kendinizin bu eserleri aksatmadan okumanız ilk başlarda belki akıl yorulacak ama ruh ve kalb hissesini alacağı ve zamanla aklın kabiliyeti daha da gelişerek istifadenin daha da artacağı belki yüz bin tecrübeyle sabittir..
 
H

hatve

Misafir
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 4 : Günahlarını küçük zannetme

İşte, şu derece cihazatça zenginlik ve sermayece kesret, elbette ehemmiyetsiz, muvakkat şu hayat-ı dünyeviyenin tahsili için verilmemiştir.

SADAKTE
 
H

hatve

Misafir
Cevap: Risale Açıklamalı 4 : Günahlarını küçük zannetme

ALLAH RAZI OLSUN çok güzel olmuş bütün bu günahlardan korunma vekurtulma yollarından azami müstefid olma duasıyla..........
 
H

hatve

Misafir
Cevap: Risale Açıklamalı 4 : Günahlarını küçük zannetme

Ey cirmi ve cismi küçük ve cürmü ve zulmü büyük ve ayıp ve zenbi azîm biçare insan!
Kâinatın hiddetinden, mahlûkatın nefretinden, mevcudatın öfkesinden kurtulmak istersen,
işte kurtulmanın çaresi:
Kur'ân-ı Hakîmin daire-i kudsiyesine girmektir ve
Kur'ân'ın mübelliği olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın sünnet-i seniyyesine ittibâdır
Gir ve tâbi ol"
 

Fatýma Gül

Yeni Üye
Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor.
Meselâ, utandıracak bir günahı gizli işleyen bir adam, başkasının ıttılaından çok hicap ettiği zaman, melâike ve ruhaniyâtın vücudu ona çok ağır geliyor. Küçük bir emâre ile onları inkâr etmek arzu ediyor.

Hem meselâ, Cehennem azâbını intaç eden büyük bir günahı işleyen bir adam, Cehennemin tehdidâtını işittikçe istiğfarla ona karşı siper almazsa, bütün ruhuyla Cehennemin ademini arzu ettiğinden, küçük bir emâre ve bir şüphe, Cehennemin inkârına cesaret veriyor.
Hem meselâ, farz namazını kılmayan ve vazife-i ubudiyeti yerine getirmeyen bir adamın, küçük bir âmirinden küçük bir vazifesizlik yüzünden aldığı tekdirden müteessir olan o adam, Sultân-ı Ezel ve Ebedin mükerrer emirlerine karşı farzında yaptığı bir tembellik, büyük bir sıkıntı veriyor. Ve o sıkıntıdan arzu ediyor ve mânen diyor ki, keşke o vazife-i ubudiyeti bulunmasaydı! Ve bu arzudan, bir mânevî adâvet-i İlâhiyeyi işmam eden bir inkâr arzusu uyanır. Bir şüphe, vücud-i İlâhiyeye dair kalbe gelse, katî bir delil gibi ona yapışmaya meyleder; büyük bir helâket kapısı ona açılır. O bedbaht bilmiyor ki, inkâr vasıtasıyla, gayet cüz'î bir sıkıntı vazife-i ubudiyetten gelmeye mukabil, inkârda milyonlarla o sıkıntıdan daha müthiş mânevî sıkıntılara kendini hedef eder. Sineğin ısırmasından kaçıp yılanın ısırmasını kabul eder. Ve hâkezâ, bu üç misale kıyas edilsin ki, sırrı anlaşılsın. Lem'lar
 

Huseyni

Müdavim
İ’lem eyyühe’l-aziz!

Mâsiyetin mahiyetinde, bilhassa devam ederse, küfür tohumu vardır.
Çünkü, o mâsiyete devam eden, ülfet peyda eder, sonra ona âşık ve müptelâ olur. Terkine imkân bulamayacak dereceye gelir. Sonra o mâsiyetinin ikaba mûcip olmadığını temenniye başlar. Bu hal böylece devam ettikçe, küfür tohumu yeşillenmeye başlar. En nihayet, gerek ikabı ve gerek dârü’l-ikabı inkâra sebep olur.

Ve keza, mâsiyete terettüp eden hacâletten dolayı, o mâsiyetin mâsiyet olmadığını iddia etmekle, o mâsiyete muttali olan melekleri bile inkâr eder. Hattâ şiddet-i hacâletten, yevm-i hesabın gelmeyeceğini temenni eder. Şayet yevm-i hesabı nefyeden ednâ bir vehmi bulursa, o vehmi kocaman bir burhan addeder. En nihayet nedâmet edip terk etmeyenlerin kalbi küsufa tutulur, mahvolur, gider. El-iyâzü Billâh!

Mesnevi-i Nuriye
 
Son düzenleme:
Üst