Allah Sevgisi

MUHAMMED AÞIÐI

Active member
İmandan sevgiye intikal, Allah sevgisinin nûrunu yakar. Ne var ki, Allah sevgisi kesinlikle teorik bir tutku değildir. Aksine istekle seçilmiş bir eylemdir. Rıza ile başlar. Allah'ın takdirine büyük bir teslimiyet, her türlü tecelliye gönlünde sıcak bir hoşgörü ile sürer. Böylece benlikten adım adım uzaklaşmaya başlar.

Her sevgi, hoşgörü ve sevgiliden gelen her şey, içtenlik ister. Mecazî aşk'ta bile, sevgiliden gelen ikram da, sitem de hep sıcak bir mutluluk yaratır. Allah'a inanıp, O'nu seviyorum dedikten sonra: Kadere rıza kaçınılmaz bir sonuçtur. Allah sevgisi başladıktan sonra, dengeli bir şekilde artarak kadere rızayı en üst seviyelere getirir. Eğer, bu rıza gelişmeyip, ara sıra isyanlar hüküm sürüyorsa, sevgide kesiklik vardır; çaresi infakı artırmaktır. Namaz konusu Allah sevgisinin en vazgeçilmez unsuru olduğu için, dikkat ederseniz o konuda ikaz bile gerekmiyor. Çağımızın : «Benim kalbim temiz, Allah"ı da çok seviyorum» diyen taklitçilerine hiç aldırmayın. Zîra kalp arınınca inanç ve Allah sevgisine koşar ki : Onun kapısı Namaz'dır. Sevgide aksamalar nefsin gönle taktığı çelmelerdir. Yüce kitabımız Kur'an, infakı emrederek gönlü bu tehlikeden korumuştur.



Allah sevgisinin sırrı arttıkça nefs perdesi incelir. Îmandan ve Allah sevgisinden murat: Nefsi, onun simgesi olan benliği eriterek sevgiliyi gönlünde hissetmek ve yaşamaktır.

Bu sevginin artışı nefsi ve nefsin dünya ilgilerini sildikçe yavaş yavaş olayların ardındaki gerçek seyredilmeye başlar. İnsan, hikmetten hikmete geçerek, her yeni olayda, Cenâb-ı Hakk'ın sonsuz kudretinden başka bir bahane olmadığını fark eder.

Hak âşığı olanların, dünyaya değil de; olaylara karşı tavırları ilâhi sevginin mihengidir. Dünyayı terk yanlıştır. Çünkü dünyayı terk kulluğu terk gibi bir tezattır.

Olayların etkilerini terk etmekse Hak âşığı için zorunludur.

Allah Sevgisi'nin, Allah indinde makbul olan sırrı ise gönlün her türlü telâş ve gaileden arınıp Allah'a âyine olma noktasına gelmesidir. Mânevi eğitimle insan servetinden, tutkularının tümünden, gereğinde aziz sandığı canından bile vazgeçmesini bilecek ve tüm hayatını bu çizgide yaşayacaktır.

Allah sevgisinin gönüldeki şiddeti benliğin yok olma sürati ile paraleldir. Ve gönül arınmasını tamamlayınca âyine-yi ilâhi olur. Allah'ın Cemâli yansır. Böyle bir durumda zaten kişilikten arınmış kulun yerini tayin mümkün değildir. Ne var ki bu anda Allah'ın aşk ateşi o gönüle Muhammed (S.A.S.) sevgisi eker. Allah aşkı ile dolan gönül, kulun ekranına sevda-yı Muhammedi'yi doğurunca imanın asıl sırrı tamamlanır. Böylece Kelime-i Şahâdet'in ilk ışığı, mânâdaki îman tahakkuk eder. Gönül semâsındaki sır budur. Aşk-ı İlâhi öyle net bir gerçektir ki; gönle yansıyınca, o gönülde tüm sıfatların tecellileri o kulun dünyasına ışık tutar. Rahmetle yıkanan gönülde merhamet sonsuzlaşır; sabır, şefkat doğar. Unutmamak gerekir ki, ilâhi tecellinin en bariz bir yanı heyecan ve cesarettir. İlâhi tecelliye uğrayan kul tüm bu yeniden hayat buluş sırrı ile Kâinatın İncisi Efendimizin sevda fırtınasına yakalanır. Bu nedenle Efendimize gerçek iman, ancak gönüllerinde ilâhi tecelli olanlara has bir sırdır. Böyle bir anda gönlün karşısında:

«Levlâke levlâk, lemmâ halaktü'I-eflâk» hadisi okununca:

— Vallahi haklısın,

— Billahi haklısın, diye coşar.

O kul artık bilmektedir ki : 24 saat içinde en temiz, en yakın, en güzel nefesi, Ezân-ı Muhammedî okunurken alabiliriz. Günde üç beş kez beş dakika kasvetten uzak şeytansız soluruz. Çünkü o anda Efendimizi soluruz.

Bir gönül mutlak anlamda ilâhi tecelliye uğrarsa âşık makamına intikal eder. Gönlünde, Efendimizin ışığını bulduğu kimseye nazar eder, bir tarz Şems-Mevlâna senaryosu dağar. Bu, gönüllerde bir sâmadır. Ne Şems sırrı, ne Mevlâna hikmeti kimsenin elinde değildir. Bu bir Allah vergisidir. Allah, istediği an, istediği gönülde bu semânın ateşini yakıverir.

alıntı
 
Üst