Yedinci Lem'a

Ukbaa

Well-known member
Yedinci Lem’a

Sûre-i Feth’in âhirindeki âyetin yedi nevi ihbar-ı gaybîsine dairdir

besmele.jpg


لَقَدْ صَدَقَ اللهُ رَسُولَهُ الرُّؤْيَا بِالْحَقِّ لَتَدْخُلُنَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ اِنْ شَاۤءَ اللهُ اٰمِنِينَ مُحَلِّقِينَ رُؤُسَكُمْ وَمُقَصِّرِينَ لاَتَخَافُونَ فَعَلِمَ مَالَمْ تَعْلَمُوا فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ فَتْحًا قَرِيبًا هُوَ الَّذِى اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَكَفٰى بِاللهِ شَهِيدًا مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ اَشِدَّاۤءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاۤءُ بَيْنَهُمْ تَرٰيهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِى وُجُوهِهِمْ مِنْ اَثَرِ السُّجُودِ ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ وَمَثلُهُمْ فِى اْلاِنْجِيلِ كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْئَهُ فَاٰزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوٰى عَلٰى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللهُ الَّذِينَ اٰمَنوُا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُمْ مَغْفِرةً وَاَجْرًا عَظِيمًا [SUB]1[/SUB]


SÛRE-İ FETH’İN bu üç âyetinin çok vücuh-u i’câzı vardır. Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın on vücuh-u külliye-i i’câziyesinden ihbar-ı bilgayb veçhi, şu üç âyette, yedi sekiz vecihle görünüyor.


BİRİNCİSİ

[SUB]2[/SUB] لَقَدْ صَدَقَ اللهُ رَسُولَهُ الرُّؤْيَا ilâ âhir. Feth-i Mekke’yi, vukuundan evvel kat’iyetle haber veriyor. İki sene sonra, haber verdiği tarzda vuku bulmuştur.[SUB]3[/SUB]

İKİNCİSİ

[SUB]4[/SUB] فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ فَتْحًا قَرِيبًا ifade ediyor ki: Sulh-u Hudeybiye, çendan zâhirî İslâm aleyhinde görülmüş ve Kureyşîler bir derece galip görünmüş olduğu halde, mânen, Sulh-u Hudeybiye mânevî büyük bir fetih hükmünde olacak ve sair fütuhatın da anahtarı olacak diye ihbar ediyor.

Filhakika, Sulh-u Hudeybiye ile, çendan maddî kılıç kılıfına muvakkaten konuldu. Fakat Kur’ân-ı Hakîmin bârika-âsâ elmas kılıcı çıktı; kalbleri, akılları fethetti. Musalâha münasebetiyle birbiriyle ihtilât ettiler. Mehâsin-i İslâmiyet, envâr-ı Kur’âniye, inat ve taassubât-ı kavmiye perdelerini yırtarak hükmünü icra ettiler. Meselâ, bir dâhiye-i harp olan Hâlid bin Velid ve bir dâhiye-i siyaset olan Amr ibnü’l-Âs gibi, mağlûbiyeti kabul etmeyen zatlar, Sulh-u Hudeybiye ile cilvesini gösteren seyf-i Kur’ânî onları mağlûp edip,[SUB]5[/SUB] Medine-i Münevvereye kemâl-i inkıyad ile İslâmiyete gerdendâde-i teslim olduktan sonra, Hazret-i Hâlid, bir seyfullah şekline girdi ve fütuhat-ı İslâmiyenin bir kılıcı oldu.

MÜHİM BİR SUAL: Fahrü’l-Âlemîn ve Habib-i Rabbü’l-Âlemîn Hazret-i Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Sahabelerinin, müşrikîne karşı Uhud’un nihayetinde ve Huneyn’in bidâyetinde mağlûbiyetinin hikmeti nedir?[SUB]6[/SUB]

Elcevap: Müşrikler içinde, o zamanda saff-ı Sahabede bulunan ekâbir-i Sahabeye istikbalde mukabil gelecek Hazret-i Hâlid gibi çok zatlar bulunduğundan, şanlı ve şerefli olan istikballeri nokta-i nazarında bütün bütün izzetlerini kırmamak için, hikmet-i İlâhiye, hasenât-ı istikbaliyelerinin bir mükâfât-ı muaccelesi olarak mazide onlara vermiş, bütün bütün izzetlerini kırmamış. Demek mazideki Sahabeler, müstakbeldeki Sahabelere karşı mağlûp olmuşlar—tâ, o müstakbel Sahabeler, berk-i süyuf korkusuyla değil, belki bârika-i hakikat şevkiyle İslâmiyete girsin ve o şehâmet-i fıtriyeleri çok zillet çekmesin.

ÜÇÜNCÜSÜ

لاَتَخَافُونَ [SUB]7[/SUB] kaydıyla ihbar ediyor ki: “Sizler emniyet-i mutlaka içinde Kâbe’yi tavaf edeceksiniz.” Halbuki, Ceziretü’l-Arabdaki bedevî akvam, çoğu düşman olmakla beraber, Mekke etrafı ve Kureyş kabilesi kısm-ı âzamı düşman iken, “Yakın bir zamanda, hiç havf hissedilmezken Kâbeyi tavaf edeceksiniz” ihbarıyla, Ceziretü’l-Arabı itaat altına ve bütün Kureyşi İslâmiyet içine ve emniyet-i tâmme vaz’edilmesine delâlet ve ihbar eder. Aynen haber verdiği gibi vukua gelmiştir.[SUB]8[/SUB]

DÖRDÜNCÜSÜ

هُوَ الَّذِۤى اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ 9

kemâl-i kat’iyetle ihbar ediyor ki, “Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın getirdiği din, umum dinlere galebe çalacak.” Halbuki, o zamanda yüzer milyon tebaası bulunan Nasârâ ve Yahudi ve Mecusî dinleri ve Roma, Çin ve İran hükûmeti gibi yüzer milyon tebaası bulunan cihangir devletlerin edyân-ı resmîleri iken, kendi küçük kabilesine karşı tam galebe edemeyen bir vaziyette bulunan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın getirdiği din, umum dinlere galip ve umum devletlere muzaffer olacağını ihbar ediyor. Hem gayet vuzuh ve kat’iyetle ihbar ediyor. İstikbal, o haber-i gaybîyi, Bahr-i Muhit-i Şarkîden Bahr-i Muhit-i Garbîye kadar İslâm kılıcının uzamasıyla tasdik etmiştir.

BEŞİNCİSİ

مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ اَشِدَّاۤءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاۤءُ بَيْنَهُمْ تَرٰيهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا [SUB]10 [/SUB]ilâ âhir. Şu âyetin başı, Sahabelerin enbiyadan sonra nev-i beşer içinde en mümtaz olduklarına sebep olan secâyâ-yı âliye ve mezâyâ-yı galiyeyi haber vermekle, mânâ-yı sarihiyle, tabakat-ı Sahabenin istikbalde muttasıf oldukları ayrı ayrı mümtaz has sıfatlarını ifade etmekle beraber, mânâ-yı işarîsiyle, ehl-i tahkikçe vefat-ı Nebevîden sonra makamına geçecek Hulefâ-i Râşidîne hilâfet tertibiyle işaret edip, herbirisinin en meşhur medar-ı imtiyazları olan sıfât-ı hassayı dahi haber veriyor.[SUB]11[/SUB] Şöyle ki:

[SUB]12[/SUB] وَالَّذِينَ مَعَهُ maiyet-i mahsusa ve sohbet-i hassa ile ve en evvel vefat ederek yine maiyetine girmekle meşhur ve mümtaz olan Hazret-i Sıddık’ı gösterdiği gibi, [SUB]13[/SUB]اَشِدَّاۤءُ عَلَى الْكُفَّارِ ile, istikbalde küre-i arzın devletlerini fütuhâtıyla titretecek ve adaletiyle zalimlere sâika gibi şiddet gösterecek olan Hazret-i Ömer’i gösterir. Ve [SUB]14[/SUB] رُحَمَاۤءُ بَيْنَهُمْ ile, istikbalde en mühim bir fitnenin vukuu hazırlanırken, kemâl-i merhamet ve şefkatinden, İslâmlar içinde kan dökülmemek için ruhunu feda edip teslim-i nefis ederek Kur’ân okurken mazlumen şehid olmasını tercih eden Hazret-i Osman’ı da haber verdiği gibi;

[SUB]15[/SUB] تَرٰيهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللهِ وَرِضْوَانًا

saltanat ve hilâfete kemâl-i liyakat ve kahramanlıkla girdiği halde ve kemâl-i zühd ve ibadet ve fakr ve iktisadı ihtiyar eden ve rükû ve sücudda devamı ve kesreti herkesçe musaddak olan Hazret-i Ali’nin (r.a.) istikbaldeki vaziyetini ve o fitneler içindeki harpleriyle mes’ul olmadığını ve niyeti ve matlubu fazl-ı İlâhî olduğunu haber veriyor.

ALTINCISI

[SUB]16[/SUB] ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ fıkrası, iki cihetle ihbar-ı gaybîdir.

BİRİNCİSİ: Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm gibi ümmî bir zâta nisbeten gayb hükmünde olan Tevrat‘taki evsâf-ı Sahabeyi haber veriyor.

Evet, Tevrat‘ta, On Dokuzuncu Mektupta beyan edildiği gibi, âhirzamanda gelecek Peygamberin Sahabeleri hakkında Tevrat‘ta bu fıkra var: “Kudsîlerin bayrakları beraberlerindedir.”[SUB]17[/SUB] Yani, onun Sahabeleri ehl-i taat ve ibadet ve ehl‑i salâhat ve velâyettirler ki, o vasıfları “kudsîler,” yani “mukaddes” tabiriyle ifade etmiştir.Tevrat‘ın pek çok ayrı ayrı lisanlara tercüme edilmesi vasıtasıyla o kadar tahrifat olduğu halde, şu Sûre-i Feth’in مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ [SUB]18[/SUB] hükmünümüteaddit âyâtıyla tasdik ediyor.

İKİNCİ CİHET ihbar-ı gaybî şudur ki: مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ fıkrasıyla ihbar ediyor ki, “Sahabeler ve Tâbiînler, ibadette öyle bir dereceye gelecekler ki, ruhlarındaki nuraniyet yüzlerinde parlayacak ve cephelerinde kesret-i sücuddan hâsıl olan bir hâtem-i velâyet nev’inde, alınlarında sikkeler görünecek.”

Evet, istikbal bunu vuzuhla ve kat’iyetle, parlak bir surette ispat etmiştir. Evet, o kadar acip fitneler ve dağdağa-i siyaset içinde, gece ve gündüzde Zeynelâbidin gibi bin rekât namaz kılan ve Tâus-u Yemenî gibi kırk sene yatsı abdestiyle sabah namazını edâ eden[SUB]19[/SUB] çok mühim pek çok zatlar مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ sırrını göstermişlerdir.

YEDİNCİSİ

وَمَثلُهُمْ فِى اْلاِنْجِيلِ كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْئَهُ فَاٰزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوٰى عَلٰى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ [SUB]20[/SUB] fıkrası, iki cihetle ihbar-ı gaybîdir.

BİRİNCİSİ: Nebiyy-i Ümmîye nisbeten gayb hükmünde olan İncil’in Sahabeler hakkındaki ihbarını ihbardır.
Evet, İncil’de, âhirzamanda gelecek Peygamberin (a.s.m.) vasfında [SUB]21[/SUB] مَعَهُ قَضِيبٌ مِنْ حَدِيدٍ وَ اُمَّتُهُ كَذَلِكَ gibi âyetler var. Yani, Hazret-i İsâ (a.s.) gibi kılıçsız değil, belki sahibüsseyf bir Peygamber gelecek, cihada memur olacak ve onun Sahabeleri dahi kılıçlı ve cihada memur olacaklardır. O kadîb-i hadid sahibi, Reis-i Âlem olacak. Çünkü, İncil’in bir yerinde der: “Ben gidiyorum, tâ Âlemin Reisi (a.s.m.) gelsin.”[SUB]22[/SUB] Yani, Âlemin Reisi geliyor.

Demek oluyor ki: İncil’in bu iki fıkrasından anlaşılıyor ki, Sahabeler çendan mebde’de az ve zayıf görünecekler; fakat çekirdekler gibi neşvü nemâ bularak yükselip, kalınlaşıp kuvvetleşerek, küffârın gayzlarını onlara yutkundurup boğduracak vakitte, kılıçlarıyla nev-i beşeri kendilerine musahhar edip, reisleri olan Peygamberin (a.s.m.) ise âleme reis olduğunu ispat edecekler. Aynen şu Sûre-i Feth’in âyetinin meâlini ifade ediyor.

İKİNCİ VECİH: Şu fıkra ihbar ediyor ki, Sahabeler çendan azlığından ve zaafından Sulh-u Hudeybiyeyi kabul etmişler; elbette, herhalde az bir zamandan sonra sür’aten öyle bir inkişaf ve ihtişam ve kuvvet kesb edecekler ki, rû-yi zemin tarlasında dest-i kudretle ekilen, nev-i beşerin o zamanda gafletleri cihetiyle kısa, kuvvetsiz, nâkıs, bereketsiz sümbüllerine nisbeten gayet yüksek ve kuvvetli ve meyvedar ve bereketli bir surette çoğalacaklar ve kuvvet bulacaklar ve haşmetli hükûmetleri gıptadan,hasetten ve kıskançlıktan gelen bir gayz içinde bırakacaklar. Evet, istikbal bu ihbar-ı gaybîyi çok parlak bir surette göstermiştir.

Şu ihbarda hafî bir ima daha var ki: Sahabeyi tavsifât-ı mühimme ile senâ ederken, en büyük bir mükâfâtın vaadi makamca lâzım geldiği halde, مَغْفِرَةً [SUB]23[/SUB] kelimesiyle işaret ediyor ki, istikbalde Sahabeler içinde fitneler vasıtasıyla mühim kusurlar olacak. Çünkü mağfiret kusurun vukuuna delâlet eder. Ve o zamanda Sahabeler nazarında en mühim matlup ve en yüksek ihsan, mağfiret olacak. Ve en büyük mükâfat ise, af ile, mücâzât etmemektir. مَغْفِرَةً [SUB]24[/SUB] kelimesi nasıl bu lâtif imayı gösteriyor; öyle de, sûrenin başındaki لِيَغْفِرَ لَكَ اللهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَاَخَّرَ [SUB]25 [/SUB]cümlesiyle münasebettardır. Sûrenin başı—hakikî günahlardan mağfiret değil; çünkü ismet var, günah yok—belki makam-ı nübüvvete lâyık bir mânâ ile Peygambere müjde-i mağfiret ve âhirinde Sahabelere mağfiret ile müjde etmekle, o imaya bir letâfet daha katar.

İşte, âhir-i Feth’in mezkûr üç âyeti, on vücuh-u i’câzından yalnız ihbar-ı gaybî veçhinin çok vücuhundan yalnız yedi veçhini bahsettik. Cüz-ü ihtiyarî ve kadere dair Yirmi Altıncı Sözün âhirinde, şu âhirki âyetin hurufatının vaziyetindeki mühim bir lem’a-i i’câza işaret edilmiştir. Bu âhirki âyet, cümleleriyle Sahabeye baktığı gibi, kayıtlarıyla dahi yine Sahabenin ahvâline bakıyor. Ve elfâzıyla Sahabenin evsâfını ifade ettikleri gibi,[SUB]26[/SUB] hurufâtıyla ve o âyetteki hurufâtın tekerrür‑ü adediyle yine Ashab-ı Bedir, Uhud, Huneyn, Suffe, Rıdvan gibi tabakat-ı meşhure-i Sahabede bulunan zatlara işaret ettikleri gibi, ilm-i cifrin bir nev’i ve bir anahtarı olan tevafuk cihetiyle ve ebced hesabıyla daha çok esrarı ifade ediyor.

سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَناَۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ [SUB]27[/SUB]​



[BILGI]Dipnot-1 “And olsun ki Allah, Resulünün gördüğü rüyanın hak olduğunu tasdik etti. İnşaallah hepiniz emniyet içinde ve saçlarınızı tıraş etmiş ve kısaltmış olarak Mescid-i Harama gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bilir; onun için, Mekke’nin fethinden önce size yakın bir fetih daha ihsan etti. Bütün dinlere üstün kılmak üzere Resulünü hidayet ve hak din ile gönderen Odur. Buna şahit olarak Allah yeter. Muhammed Allah’ın Resulüdür. Onunla beraber olanlar da kâfirlere karşı şiddetli, kendi aralarında ise pek merhametlidirler. Sen onların rükû ve secde ettiklerini görürsün. Onlar Allah’ın lûtfunu ve rızasını ararlar. Yüzlerinde ise secde izi vardır. Onların Tevrat’taki vasıfları budur. İncil’deki vasıfları ise şöyledir: Onlar filizini çıkarmış, sonra git gide kuvvet bulmuş, kalınlaşmış ve gövdesi üzerinde yükselmiş bir ekine benzer ki, ekincilerin pek hoşuna gider. Allah’ın onları böylece çoğaltıp kuvvetlendirmesi, kâfirleri öfkeye boğmak içindir. Onlardan iman eden ve güzel işler yapanlara Allah mağfiret ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir.” Fetih Sûresi, 48:27-29.
Dipnot-2 “And olsun ki Allah, Resulünün gördüğü rüyanın hak olduğunu tasdik etti.” FetihSûresi, 48:27.
Dipnot-3 bk. İbni Hişam, Sîretü’n-Nebeviyye: 5:69; İbni Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ: 2:139, 146.
Dipnot-4 “Bundan önce size yakın bir fetih daha ihsan etti.” Fetih Sûresi, 48:27.
Dipnot-5 bk. İbni Hişam, Siretü’n-Nebeviyye: 4:7; İbni Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ: 4:252.
Dipnot-6 bk. Buhârî, Meğâzi: 54, Cihad: 52:61, 97, 167; Müslim, Cihad: 79; Tirmizî, Cihad: 15
Dipnot-7 Fetih Sûresi, 48:27.
Dipnot-8 bk. İbni Hişam, Sîretü’n-Nebeviyye: 5:69; İbni Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ: 2:139, 146.
Dipnot-9 “Bütün dinlere üstün kılmak üzere Resulünü hidayet ve hak din ile gönderen Odur.” Fetih Sûresi, 48:28.
Dipnot-10 “Muhammed Allah’ın Resulüdür. Onunla beraber olanlar da kâfirlere karşı şiddetli, kendi aralarında ise pek merhametlidirler. Sen onların rükû ve secde ettiklerini görürsün.” Fetih Sûresi, 48:29.
Dipnot-11 bk. Ahmed bin Hanbel, Fezâilü’s-Sahâbe: 1:434; Bağâvi, Maâlimü’t-Tenzîl: 4:206.
Dipnot-12 “Onunla beraber olanlar.” Fetih Sûresi, 48:29.
Dipnot-13 “Kâfirlere karşı şiddetli.” Fetih Sûresi, 48:29.
Dipnot-14 “Kendi aralarında merhametli.” Fetih Sûresi, 48:29.
Dipnot-15 Sen onların rükû ve secde ettiklerini görürsün. Onlar Allah’ın lûtfunu ve rızasını ararlar. bk. Fetih Sûresi, 48: 29.
Dipnot-16 Onların Tevrat’taki vasıfları budur. bk. Fetih Sûresi, 48: 29.
Dipnot-17 Kitâb-ı Mukkades (Türkçe tercüme), Eski Ahid, Tesniye, Bab: 33 Âyet:2; el-Halebî, es-Sîretü’l-Halebiyye: 1:218; Nebhânî, Hüccetullah ale’l-Âlemîn: 1:113.
Dipnot-18 “Onların Tevrat’taki vasıfları...” Fetih Sûresi: 48:29.
Dipnot-19 bk. Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn: 1:359; ez-Zehebî, Siyeru A’lâmü’n-Nübelâ: 4:547.
Dipnot-20 “İncil’deki vasıfları ise şöyledir: Onlar filizini çıkarmış, sonra git gide kuvvet bulmuş, kalınlaşmış ve gövdesi üzerinde yükselmiş bir ekine benzer ki, ekincilerin pek hoşuna gider. Allah’ın onları böylece çoğaltıp kuvvetlendirmesi, kâfirleri öfkeye boğmak içindir.” Fetih Sûresi: 48:29.
Dipnot-21 “Onun demirden bir asâsı, yani kılıcı olacak ve onunla savaşacak. Ümmeti de onun gibi olacak.” Nebhânî, Hüccetullah ale’l-Âlemîn: 99:114.
Dipnot-22 Kitâb-ı Mukaddes (Türkçe tercüme), Yeni Ahid, Yuhanna, Bab: 16 Âyet: 7; el-Halebî, es-Sîretü’l-Halebiyye: 1:214.
Dipnot-23 “Bir mağfiret.” Fetih Sûresi: 48:29.
Dipnot-24 “Bir mağfiret.” Fetih Sûresi: 48:29.
Dipnot-25 “Tâ ki, Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın.” Fetih Sûresi, 48:2.
Dipnot-26 bk. Ahmed İbni Hanbel, Fezâilü’s-Sahâbe: 1:434; İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr: 7:446; Suyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr: 7:544; Alûsî, Rûhu’l-Meânî: 26:129; Bağâvî, Maâlimü’t-Tenzîl: 4:206.
Dipnot-27 “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin.” BakaraSûresi, 2:32.[/BILGI]
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yedinci Lem'a - Sayfa 61

<?xml version="1.0" encoding="UTF-8" ?><!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all> body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt} </STYLE>BİRİNCİSİ

blank.gif
1
لَقَدْ صَدَقَ اللهُ رَسُولَهُ الرُّؤْيَا ilâ âhir. Feth-i Mekke’yi, vukuundan evvel kat’iyetle haber veriyor. İki sene sonra, haber verdiği tarzda vuku bulmuştur.
blank.gif
2


İKİNCİSİ

blank.gif
3
فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ فَتْحًا قَرِيبًا ifade ediyor ki: Sulh-u Hudeybiye, çendan zâhirî İslâm aleyhinde görülmüş ve Kureyşîler bir derece galip görünmüş olduğu halde, mânen, Sulh-u Hudeybiye mânevî büyük bir fetih hükmünde olacak ve sair fütuhatın da anahtarı olacak diye ihbar ediyor.


Filhakika, Sulh-u Hudeybiye ile, çendan maddî kılıç kılıfına muvakkaten konuldu. Fakat Kur’ân-ı Hakîmin bârika-âsâ elmas kılıcı çıktı; kalbleri, akılları fethetti. Musalâha münasebetiyle birbiriyle ihtilât ettiler. Mehâsin-i İslâmiyet, envâr-ı Kur’âniye, inat ve taassubât-ı kavmiye perdelerini yırtarak hükmünü icra ettiler. Meselâ, bir dâhiye-i harp olan Hâlid bin Velid ve bir dâhiye-i siyaset olan Amr ibnü’l-Âs gibi, mağlûbiyeti kabul etmeyen zatlar, Sulh-u Hudeybiye ile cilvesini gösteren seyf-i Kur’ânî onları mağlûp edip,
blank.gif
4
Medine-i Münevvereye kemâl-i inkıyad ile İslâmiyete gerdendâde-i teslim olduktan sonra, Hazret-i Hâlid, bir seyfullah şekline girdi ve fütuhat-ı İslâmiyenin bir kılıcı oldu.


MÜHİM BİR SUAL: Fahrü’l-Âlemîn ve Habib-i Rabbü’l-Âlemîn Hazret-i Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Sahabelerinin, müşrikîne karşı Uhud’un nihayetinde ve Huneyn’in bidâyetinde mağlûbiyetinin hikmeti nedir?
blank.gif
5



[NOT]
Dipnot-1 “And olsun ki Allah, Resulünün gördüğü rüyanın hak olduğunu tasdik etti.” Fetih Sûresi, 48:27.

Dipnot-2 bk. İbni Hişam, Sîretü’n-Nebeviyye: 5:69; İbni Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ: 2:139, 146.

Dipnot-3 “Bundan önce size yakın bir fetih daha ihsan etti.” Fetih Sûresi, 48:27.

Dipnot-4 bk. İbni Hişam, Siretü’n-Nebeviyye: 4:7; İbni Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ: 4:252.

Dipnot-5 bk. Buhârî, Meğâzi: 54, Cihad: 52:61, 97, 167; Müslim, Cihad: 79; Tirmizî, Cihad: 15

[/NOT]




<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Amr ibnü’l-Âs: (bk. bilgiler)</TD><TD>Fahrü’l-Âlemîn ve Habib-i Rabbü’l-Âlemîn: kâinatın övgüsüne sahip ve Alemlerin Rabbinin sevgilisi, Muhammed (a.s.m.)</TD></TR><TR><TD>Feth-i Mekke: Mekke’nin Peygamber Efendimiz tarafından fethi</TD><TD>Hazret-i Hâlid/Hâlid bin Velid: (bk. bilgiler – Hâlid bin Velid)</TD></TR><TR><TD>Hazret-i Resul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)</TD><TD>Huneyn: (bk. bilgiler – Gazve-i Huneyn)</TD></TR><TR><TD>Kureyşî: Kureyş kabilesinden olan</TD><TD>Kur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân</TD></TR><TR><TD>Medine-i Münevvere: (bk. bilgiler - Medine)</TD><TD>Sulh-u Hudeybiye: Hudeybiye Barışı</TD></TR><TR><TD>Uhud: (bk. bilgiler – Gazve-i Uhud)</TD><TD>bidâyet: başlangıç</TD></TR><TR><TD>bârika-âsâ: şimşek gibi</TD><TD>cilve: görüntü, akis</TD></TR><TR><TD>dâhiye-i harp: harp sanatında dehâ olan</TD><TD>dâhiye-i siyaset: siyaset konusunda dehâ olan</TD></TR><TR><TD>envâr-ı Kur’âniye: Kur’ân’ın nurları</TD><TD>fetih: zafer</TD></TR><TR><TD>filhakika: gerçekte, doğrusu</TD><TD>fütuhat: fetihler, zaferler</TD></TR><TR><TD>fütuhat-ı İslâmiye: İslâmın zaferleri</TD><TD>galip: yenen, üstün gelen</TD></TR><TR><TD>gerdendâde-i teslim: boyun eğerek teslim olma</TD><TD>hazret: saygıdeğer; saygı maksadıyla kullanılan bir ifadedir</TD></TR><TR><TD>hikmet: sebep, ince sır</TD><TD>icra etmek: yerine getirmek</TD></TR><TR><TD>ihbar etmek: haber vermek</TD><TD>ihtilât: karışma</TD></TR><TR><TD>ilâ âhir: sonuna kadar</TD><TD>kat’iyetle: kesin olarak</TD></TR><TR><TD>kemâl-i inkıyad: tam ve mükemmel bir itaat</TD><TD>mağlûbiyet: yenilgi</TD></TR><TR><TD>mehâsin-i İslâmiyet: İslâmiyetin güzellikleri</TD><TD>musalâha: barış yapma</TD></TR><TR><TD>muvakkaten: geçici olarak</TD><TD>mânen: mânevî olarak</TD></TR><TR><TD>müşrik: Allah’a ortak koşan</TD><TD>nihayet: son</TD></TR><TR><TD>sahabe: Hz. Peygamberi (a.s.m.) hayattayken görüp onun yolundan gidenler</TD><TD>sair: diğer </TD></TR><TR><TD>seyf-i Kur’ânî: Kur’ânî kılıç</TD><TD>seyfullah: Allah’ın (c.c.) kılıcı</TD></TR><TR><TD>taassubât-ı kavmiye: kendi kavminin ve milletinin kurallarına sıkıca bağlılık</TD><TD>vuku: gerçekleşme, meydana gelme</TD></TR><TR><TD>zâhirî: dış görünüşte</TD><TD>çendan: gerçi</TD></TR></TBODY></TABLE>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yedinci Lem'a - Sayfa 62

Elcevap: Müşrikler içinde, o zamanda saff-ı Sahabede bulunan ekâbir-i Sahabeye istikbalde mukabil gelecek Hazret-i Hâlid gibi çok zatlar bulunduğundan, şanlı ve şerefli olan istikballeri nokta-i nazarında bütün bütün izzetlerini kırmamak için, hikmet-i İlâhiye, hasenât-ı istikbaliyelerinin bir mükâfât-ı muaccelesi olarak mazide onlara vermiş, bütün bütün izzetlerini kırmamış. Demek mazideki Sahabeler, müstakbeldeki Sahabelere karşı mağlûp olmuşlar—tâ, o müstakbel Sahabeler, berk-i süyuf korkusuyla değil, belki bârika-i hakikat şevkiyle İslâmiyete girsin ve o şehâmet-i fıtriyeleri çok zillet çekmesin.

ÜÇÜNCÜSÜ

لاَتَخَافُونَ
blank.gif
1
kaydıyla ihbar ediyor ki: “Sizler emniyet-i mutlaka içinde Kâbe’yi tavaf edeceksiniz.” Halbuki, Ceziretü’l-Arabdaki bedevî akvam, çoğu düşman olmakla beraber, Mekke etrafı ve Kureyş kabilesi kısm-ı âzamı düşman iken, “Yakın bir zamanda, hiç havf hissedilmezken Kâbeyi tavaf edeceksiniz” ihbarıyla, Ceziretü’l-Arabı itaat altına ve bütün Kureyşi İslâmiyet içine ve emniyet-i tâmme vaz’ edilmesine delâlet ve ihbar eder. Aynen haber verdiği gibi vukua gelmiştir.
blank.gif
2


DÖRDÜNCÜSÜ

هُوَ الَّذِۤى اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ
blank.gif
3
kemâl-i kat’iyetle ihbar ediyor ki, “Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın getirdiği din, umum dinlere galebe çalacak.” Halbuki, o zamanda yüzer milyon tebaası bulunan Nasârâ ve Yahudi ve Mecusî dinleri ve Roma, Çin ve İran hükûmeti gibi yüzer milyon tebaası bulunan cihangir devletlerin edyân-ı resmîleri

[NOT]
Dipnot-1 Fetih Sûresi, 48:27.

Dipnot-2 bk. İbni Hişam, Sîretü’n-Nebeviyye: 5:69; İbni Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ: 2:139, 146.

Dipnot-3 “Bütün dinlere üstün kılmak üzere Resulünü hidayet ve hak din ile gönderen Odur.” Fetih Sûresi, 48:28.

[/NOT]


<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun</TD><TD>Ceziretü’l-Arab: Arap yarımadası</TD></TR><TR><TD>Hazret-i Hâlid: (bk. bilgiler – Halid bin Velid)</TD><TD>Kureyş: Peygamberimiz Hz. Muhammed’in de (a.s.m.) bağlı olduğu Arab kabilesi</TD></TR><TR><TD>Kâbe: (bk. bilgiler)</TD><TD>Mecusî: ateşe tapan</TD></TR><TR><TD>Mekke: (bk. bilgiler)</TD><TD>Nasârâ: Hıristiyanlar</TD></TR><TR><TD>Resul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)</TD><TD>Roma: (bk. bilgiler)</TD></TR><TR><TD>Yahudi: (bk. bilgiler - Yahudilik)</TD><TD>akvam: kavimler</TD></TR><TR><TD>bedevî: çölde yaşayan, göçebe</TD><TD>berk-i süyuf: kılıç darbesi, parıltısı</TD></TR><TR><TD>bârika-i hakikat: hakikat ışığı</TD><TD>cihangir: dünyayı ellerinde tutan</TD></TR><TR><TD>delâlet etme: delil olma, işaret etme</TD><TD>edyân-ı resmî: resmi dinler</TD></TR><TR><TD>ekâbir-i Sahabe: Sahabenin önde gelenleri</TD><TD>emniyet-i mutlaka: sınırsız güvenlik</TD></TR><TR><TD>emniyet-i tâmme: tam bir güven</TD><TD>galebe çalmak: üstün gelmek</TD></TR><TR><TD>hasenât-ı istikbaliye: geleceğe ait güzellikler</TD><TD>havf: korku </TD></TR><TR><TD>hikmet-i İlâhiye: Allah’ın gözettiği fayda ve gaye</TD><TD>ihbar etmek: haber vermek</TD></TR><TR><TD>istikbal: gelecek zaman</TD><TD>izzet: değer, itibar, yücelik</TD></TR><TR><TD>kabile: topluluk</TD><TD>kemâl-i kat’iyet: tam kesinlik</TD></TR><TR><TD>kısm-ı âzam: büyük kısım</TD><TD>mazi: geçmiş zaman</TD></TR><TR><TD>mağlûp: yenik düşen</TD><TD>mukabil gelmek: karşılaşmak</TD></TR><TR><TD>mükâfât-ı muaccele: peşin ödenen ödül </TD><TD>müşrik: Allah’a ortak koşan</TD></TR><TR><TD>nokta-i nazar: bakış açısı</TD><TD>saff-ı Sahabe: Hz. Muhammed’i görmüş ve onun sohbetinde bulunmuş olan mü’min kimselerin oluşturduğu ilk insanlar</TD></TR><TR><TD>sahabe: Hz. Peygamberi (a.s.m.) hayattayken görüp onun yolundan gidenler</TD><TD>tavaf etmek: hacıların Kâbe etrafında yedi defa dönmeleri</TD></TR><TR><TD>tebaa: tâbi olanlar</TD><TD>umum: bütün</TD></TR><TR><TD>vaz’ etme: koyma, yerleştirme</TD><TD>vukua gelme: meydana gelme</TD></TR><TR><TD>zillet: hor, hakir, aşağılanma</TD><TD>Çin: (bk. bilgiler)</TD></TR><TR><TD>İran: (bk. bilgiler)</TD><TD>şehâmet-i fıtriye: yaratılıştan gelen yiğitlik</TD></TR></TBODY></TABLE>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yedinci Lem'a - Sayfa 63

<?xml version="1.0" encoding="UTF-8" ?><!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all> body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt} </STYLE>iken, kendi küçük kabilesine karşı tam galebe edemeyen bir vaziyette bulunan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın getirdiği din, umum dinlere galip ve umum devletlere muzaffer olacağını ihbar ediyor. Hem gayet vuzuh ve kat’iyetle ihbar ediyor. İstikbal, o haber-i gaybîyi, Bahr-i Muhit-i Şarkîden Bahr-i Muhit-i Garbîye kadar İslâm kılıcının uzamasıyla tasdik etmiştir.

BEŞİNCİSİ

مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ اَشِدَّاۤءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاۤءُ بَيْنَهُمْ تَرٰيهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا
blank.gif
1
ilâ âhir. Şu âyetin başı, Sahabelerin enbiyadan sonra nev-i beşer içinde en mümtaz olduklarına sebep olan secâyâ-yı âliye ve mezâyâ-yı galiyeyi haber vermekle, mânâ-yı sarihiyle, tabakat-ı Sahabenin istikbalde muttasıf oldukları ayrı ayrı mümtaz has sıfatlarını ifade etmekle beraber, mânâ-yı işarîsiyle, ehl-i tahkikçe vefat-ı Nebevîden sonra makamına geçecek Hulefâ-i Râşidîne hilâfet tertibiyle işaret edip, herbirisinin en meşhur medar-ı imtiyazları olan sıfât-ı hassayı dahi haber veriyor.
blank.gif
2
Şöyle ki:


blank.gif
3
وَالَّذِينَ مَعَهُ maiyet-i mahsusa ve sohbet-i hassa ile ve en evvel vefat ederek yine maiyetine girmekle meşhur ve mümtaz olan Hazret-i Sıddık’ı gösterdiği gibi,
blank.gif
4
اَشِدَّاۤءُ عَلَى الْكُفَّارِ ile, istikbalde küre-i arzın devletlerini fütuhâtıyla titretecek ve adaletiyle zalimlere sâika gibi şiddet gösterecek olan Hazret-i Ömer’i


[NOT]
Dipnot-1 “Muhammed Allah’ın Resulüdür. Onunla beraber olanlar da kâfirlere karşı şiddetli, kendi aralarında ise pek merhametlidirler. Sen onların rükû ve secde ettiklerini görürsün.” Fetih Sûresi, 48:29.

Dipnot-2 bk. Ahmed bin Hanbel, Fezâilü’s-Sahâbe: 1:434; Bağâvi, Maâlimü’t-Tenzîl: 4:206.

Dipnot-3 “Onunla beraber olanlar.” Fetih Sûresi, 48:29.

Dipnot-4 “Kâfirlere karşı şiddetli.” Fetih Sûresi, 48:29.
[/NOT]


<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı üzerine olsun</TD><TD>Bahr-i Muhit-i Garbî: Atlas Okyanusu</TD></TR><TR><TD>Bahr-i Muhit-i Şarkî: Hint Okyanusu</TD><TD>Hazret-i Sıddık: [bk. bilgiler – Ebû Bekir (r.a.)]</TD></TR><TR><TD>Hazret-i Ömer: [bk. bilgiler – Ömer (r.a.)]</TD><TD>Hulefâ-i Râşidîn: ilk dört halife</TD></TR><TR><TD>Muhammed-i Arabî: Arapların içinden çıkan peygamberimiz Muhammed (a.s.m.)</TD><TD>Sahabe: Hz. Peygamberi (a.s.m.) hayattayken görüp onun yolundan gidenler</TD></TR><TR><TD>ehl-i tahkik: hakikatleri delilleri ile araştıran âlimler</TD><TD>enbiya: nebiler, peygamberler</TD></TR><TR><TD>fütuhât: fetihler, zaferler</TD><TD>galebe çalmak: üstün gelmek</TD></TR><TR><TD>galip: üstün gelen</TD><TD>haber-i gayb: bilinmeyen, görünmeyen âleme ait haberler</TD></TR><TR><TD>has: özel</TD><TD>hilâfet: halifelik, Peygamberimizin vekili olarak din ve dünya işlerinde genel reislik</TD></TR><TR><TD>ihbar etmek: haber vermek</TD><TD>ilâ âhir: sonuna kadar</TD></TR><TR><TD>istikbal: gelecek zaman</TD><TD>kabile: topluluk</TD></TR><TR><TD>küre-i arz: yeryüzü</TD><TD>maiyet: beraberlik, yakınlık</TD></TR><TR><TD>maiyet-i mahsusa: özel beraberlik</TD><TD>medar-ı imtiyaz: farklı ve üstün olma sebebi</TD></TR><TR><TD>mezâyâ-yı galiye: çok kıymetli, yüksek meziyetler</TD><TD>muttasıf: vasıflanmış, bir özellikle sıfatlandırılmış</TD></TR><TR><TD>muzaffer olma: zafer kazanma</TD><TD>mânâ-yı işarîsi: işaretle ifade edilen mânâ</TD></TR><TR><TD>mânâ-yı sarih: açık anlam</TD><TD>mümtaz: seçkin</TD></TR><TR><TD>nev-i beşer: insanlık</TD><TD>secâyâ-yı âliye: yüce ahlâki değerler </TD></TR><TR><TD>sohbet-i hassa: özel sohbet ve yakınlık </TD><TD>sâika: yıldırım ateşi</TD></TR><TR><TD>sıfât-ı hassa: şahsa ait özel sıfatlar</TD><TD>tabakat-ı Sahabe: Sahabilerin dereceleri</TD></TR><TR><TD>tasdik etmek: doğrulamak, onaylamak</TD><TD>tertib: düzenleme</TD></TR><TR><TD>vefat-ı Nebevî: Peygamberimizin vefatı</TD><TD>vuzuh: açıklık</TD></TR><TR><TD>zalim: haksızlık eden</TD><TD>âyet: Kur’ân’ın her bir cümlesi</TD></TR></TBODY></TABLE>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yedinci Lem'a - Sayfa 64

gösterir. Ve
blank.gif
1
رُحَمَاۤءُ بَيْنَهُمْ ile, istikbalde en mühim bir fitnenin vukuu hazırlanırken, kemâl-i merhamet ve şefkatinden, İslâmlar içinde kan dökülmemek için ruhunu feda edip teslim-i nefis ederek Kur’ân okurken mazlumen şehid olmasını tercih eden Hazret-i Osman’ı da haber verdiği gibi;

2 تَرٰيهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللهِ وَرِضْوَا
blank.gif
نًا
saltanat ve hilâfete kemâl-i liyakat ve kahramanlıkla girdiği halde ve kemâl-i zühd ve ibadet ve fakr ve iktisadı ihtiyar eden ve rükû ve sücudda devamı ve kesreti herkesçe musaddak olan Hazret-i Ali’nin (r.a.) istikbaldeki vaziyetini ve o fitneler içindeki harpleriyle mes’ul olmadığını ve niyeti ve matlubu fazl-ı İlâhî olduğunu haber veriyor.

ALTINCISI

blank.gif
3
ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ fıkrası, iki cihetle ihbar-ı gaybîdir.

BİRİNCİSİ: Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm gibi ümmî bir zâta nisbeten gayb hükmünde olan Tevrat‘taki evsâf-ı Sahabeyi haber veriyor.
Evet, Tevrat‘ta, On Dokuzuncu Mektupta beyan edildiği gibi, âhirzamanda gelecek Peygamberin Sahabeleri hakkında Tevrat‘ta bu fıkra var: “Kudsîlerin bayrakları beraberlerindedir.”
blank.gif
4
Yani, onun Sahabeleri ehl-i taat ve ibadet ve ehl‑i salâhat ve velâyettirler ki, o vasıfları “kudsîler,” yani “mukaddes” tabiriyle ifade etmiştir. Tevrat‘ın pek çok ayrı ayrı lisanlara tercüme edilmesi vasıtasıyla



[NOT]Dipnot-1 “Kendi aralarında merhametli.” Fetih Sûresi, 48:29.

Dipnot-2 Sen onların rükû ve secde ettiklerini görürsün. Onlar Allah’ın lûtfunu ve rızasını ararlar. bk. Fetih Sûresi, 48: 29.

Dipnot-3 Onların Tevrat’taki vasıfları budur. bk. Fetih Sûresi, 48: 29.

Dipnot-4 Kitâb-ı Mukkades (Türkçe tercüme), Eski Ahid, Tesniye, Bab: 33 Âyet:2; el-Halebî, es-Sîretü’l-Halebiyye: 1:218; Nebhânî, Hüccetullah ale’l-Âlemîn: 1:113.

[/NOT]


<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Hazret-i Ali: [bk. bilgiler – Ali (r.a.)]</TD><TD>Hazret-i Osman: [bk. bilgiler – Osman (r.a.)]</TD></TR><TR><TD>Sahabe: Hz. Peygamberi (a.s.m.) görüp onun yolundan giden Müslümanlar</TD><TD>Tevrat: (bk. bilgiler)</TD></TR><TR><TD>beyan etme: açıklama</TD><TD>cihet: yön, şekil</TD></TR><TR><TD>ehl-i salâhat: Allah’ın emirlerini eksiksiz olarak yerine getirenler; salih insanlar</TD><TD>ehl-i taat ve ibadet: Allah’ın emirlerini yerine getirenler ve ibadete düşkün olanlar</TD></TR><TR><TD>ehl-i velâyet: veli kimseler; Allah’ın dostluğunu kazananlar</TD><TD>evsâf-ı Sahabe: Hz. Peygamberi (a.s.m.) görüp onun yolundan giden Müslümanların özellikleri</TD></TR><TR><TD>fakr: fakirlik</TD><TD>fazl-ı İlâhî: Allah’ın lütfu, ihsanı</TD></TR><TR><TD>fitne: ahlâkta ve toplum düzeninde azgınlık ve bozgunculuk</TD><TD>fıkra: ifade, cümle</TD></TR><TR><TD>gayb: bilinmeyen ve görünmeyen âlem</TD><TD>hilâfet: halifelik, Peygamberimizin vekili olarak din ve dünya işlerinde genel reislik</TD></TR><TR><TD>ihbar-ı gaybî: bilinmeyen ve görünmeyen şeyler hakkında haber verme</TD><TD>ihtiyar etmek: seçmek</TD></TR><TR><TD>iktisad: tutumluluk</TD><TD>istikbal: gelecek zaman</TD></TR><TR><TD>kemâl-i liyakat: tam anlamıyla layık oluş</TD><TD>kemâl-i merhamet ve şefkat: mükemmel ve kusursuz merhamet ve şefkat</TD></TR><TR><TD>kemâl-i zühd: Allah korkusuyla tam olarak günahlardan kaçınıp kendini ibadete verme</TD><TD>kesret: çokluk</TD></TR><TR><TD>kudsî: kutsal</TD><TD>matlub: istek, arzu</TD></TR><TR><TD>mazlumen: zulme uğrayarak</TD><TD>mes’ul: sorumlu</TD></TR><TR><TD>mukaddes: kusur ve eksiklikten uzak, kutsal</TD><TD>musaddak: tasdik edilen, doğrulanan</TD></TR><TR><TD>nisbeten: kıyasla</TD><TD>rükû: namazda eğilme</TD></TR><TR><TD>saltanat: egemenlik</TD><TD>sücud: namazda yere kapanma</TD></TR><TR><TD>tabir edilen: adlandırılan</TD><TD>teslim-i nefis: bir kişinin kendisini bir şeye teslim etmesi</TD></TR><TR><TD>vasıf: özellik</TD><TD>vuku: gerçekleşme, meydana gelme</TD></TR><TR><TD>âhirzaman: dünya hayatının kıyamete yakın son devresi</TD><TD>ümmî: okuma-yazma bilmeyen, tahsil görmemiş</TD></TR></TBODY></TABLE>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yedinci Lem'a - Sayfa 65

o kadar tahrifat olduğu halde, şu Sûre-i Feth’in مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ
blank.gif
1
hükmünü müteaddit âyâtıyla tasdik ediyor.


İKİNCİ CİHET ihbar-ı gaybî şudur ki: مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ fıkrasıyla ihbar ediyor ki, “Sahabeler ve Tâbiînler, ibadette öyle bir dereceye gelecekler ki, ruhlarındaki nuraniyet yüzlerinde parlayacak ve cephelerinde kesret-i sücuddan hâsıl olan bir hâtem-i velâyet nev’inde, alınlarında sikkeler görünecek.”

Evet, istikbal bunu vuzuhla ve kat’iyetle, parlak bir surette ispat etmiştir. Evet, o kadar acip fitneler ve dağdağa-i siyaset içinde, gece ve gündüzde Zeynelâbidin gibi bin rekât namaz kılan ve Tâus-u Yemenî gibi kırk sene yatsı abdestiyle sabah namazını edâ eden
blank.gif
2
çok mühim pek çok zatlar مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ sırrını göstermişlerdir.


YEDİNCİSİ

وَمَثلُهُمْ فِى اْلاِنْجِيلِ كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْئَهُ فَاٰزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوٰى عَلٰى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ
blank.gif
3
fıkrası, iki cihetle ihbar-ı gaybîdir.

BİRİNCİSİ: Nebiyy-i Ümmîye nisbeten gayb hükmünde olan İncil’in Sahabeler hakkındaki ihbarını ihbardır.

Evet, İncil’de, âhirzamanda gelecek Peygamberin (a.s.m.) vasfında
blank.gif
4
مَعَهُ قَضِيبٌ مِنْ حَدِيدٍ وَ اُمَّتُهُ كَذَلِكَ gibi âyetler var. Yani, Hazret-i İsâ (a.s.)


[NOT]
Dipnot-1 “Onların Tevrat’taki vasıfları...” Fetih Sûresi: 48:29.

Dipnot-2 bk. Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn: 1:359; ez-Zehebî, Siyeru A’lâmü’n-Nübelâ: 4:547.

Dipnot-3 “İncil’deki vasıfları ise şöyledir: Onlar filizini çıkarmış, sonra git gide kuvvet bulmuş, kalınlaşmış ve gövdesi üzerinde yükselmiş bir ekine benzer ki, ekincilerin pek hoşuna gider. Allah’ın onları böylece çoğaltıp kuvvetlendirmesi, kâfirleri öfkeye boğmak içindir.” Fetih Sûresi: 48:29.

Dipnot-4 “Onun demirden bir asâsı, yani kılıcı olacak ve onunla savaşacak. Ümmeti de onun gibi olacak.” Nebhânî, Hüccetullah ale’l-Âlemîn: 99:114.

[/NOT]

<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Hazret-i İsâ: [bk. bilgiler – İsâ (a.s.)] </TD><TD>Nebiyy-i Ümmî: okuma-yazması olmayan peygamber</TD></TR><TR><TD>Sahabe: Hz. Peygamberi (a.s.m.) hayattayken görüp onun yolundan giden Müslümanlar</TD><TD>Sûre-i Feth: Fetih Sûresi, Kur’ân-ı Kerimin 48. sûresi</TD></TR><TR><TD>Tâbiîn: Hz. Peygamberin (a.s.m.) ashabıyla görüşmüş, onlardan hadis dinlemiş, ders almış olan Müslümanlar</TD><TD>Tâus-u Yemenî: (bk. bilgiler)</TD></TR><TR><TD>Zeynelâbidin: (bk. bilgiler)</TD><TD>acip: hayret verici</TD></TR><TR><TD>cephe: yüz, alın</TD><TD>cihet: yön</TD></TR><TR><TD>dağdağa-i siyaset: siyasî kargaşa ve çalkantılar</TD><TD>edâ eden: yerine getiren</TD></TR><TR><TD>fitne: ahlâkta ve toplum düzeninde azgınlık ve bozgunculuk</TD><TD>fıkra: ifade, cümle</TD></TR><TR><TD>gayb: bilinmeyen ve görünmeyen âlem</TD><TD>hâsıl olan: meydana gelen</TD></TR><TR><TD>hâtem-i velâyet: velilik mührü</TD><TD>ihbar: haber verme</TD></TR><TR><TD>ihbar-ı gaybî: bilinmeyen ve görünmeyen şeyler hakkında haber verme</TD><TD>istikbal: gelecek zaman</TD></TR><TR><TD>kesret-i sücud: bir çok kez secdeye gitme</TD><TD>müteaddit: bir çok</TD></TR><TR><TD>nev’i: çeşit</TD><TD>nisbeten: kıyasla</TD></TR><TR><TD>nuraniyet: nurlu olma</TD><TD>rekât: namazda bir kıyam, bir rüku’ ve iki secdeden oluşan bölüm</TD></TR><TR><TD>sikke: mühür, işaret</TD><TD>tahrifat: bir şey üzerinde yapılan değiştirme ve bozma işlemleri</TD></TR><TR><TD>tasdik etmek: onaylamak</TD><TD>vasıf: özellik, sıfat</TD></TR><TR><TD>vuzuh: açıklık</TD><TD>âhirzaman: dünya hayatının kıyamete yakın son devresi</TD></TR><TR><TD>âyât: âyetler</TD><TD>İncil: Hazret-i İsa’ya gelen kutsal kitap</TD></TR></TBODY></TABLE>
<TABLE role=presentation cellSpacing=0 cellPadding=0><TBODY role=presentation><TR role=presentation></TR></TBODY></TABLE>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yedinci Lem'a - Sayfa 66

<?xml version="1.0" encoding="UTF-8" ?><!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all> body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt} </STYLE>gibi kılıçsız değil, belki sahibüsseyf bir Peygamber gelecek, cihada memur olacak ve onun Sahabeleri dahi kılıçlı ve cihada memur olacaklardır. O kadîb-i hadid sahibi, Reis-i Âlem olacak. Çünkü, İncil’in bir yerinde der: “Ben gidiyorum, tâ Âlemin Reisi (a.s.m.) gelsin.”
blank.gif
1
Yani, Âlemin Reisi geliyor.


Demek oluyor ki: İncil’in bu iki fıkrasından anlaşılıyor ki, Sahabeler çendan mebde’de az ve zayıf görünecekler; fakat çekirdekler gibi neşvünemâ bularak yükselip, kalınlaşıp kuvvetleşerek, küffârın gayzlarını onlara yutkundurup boğduracak vakitte, kılıçlarıyla nev-i beşeri kendilerine musahhar edip, reisleri olan Peygamberin (a.s.m.) ise âleme reis olduğunu ispat edecekler. Aynen şu Sûre-i Feth’in âyetinin meâlini ifade ediyor.

İKİNCİ VECİH: Şu fıkra ihbar ediyor ki, Sahabeler çendan azlığından ve zaafından Sulh-u Hudeybiyeyi kabul etmişler; elbette, herhalde az bir zamandan sonra sür’aten öyle bir inkişaf ve ihtişam ve kuvvet kesb edecekler ki, rû-yi zemin tarlasında dest-i kudretle ekilen, nev-i beşerin o zamanda gafletleri cihetiyle kısa, kuvvetsiz, nâkıs, bereketsiz sümbüllerine nisbeten gayet yüksek ve kuvvetli ve meyvedar ve bereketli bir surette çoğalacaklar ve kuvvet bulacaklar ve haşmetli hükûmetleri gıptadan, hasetten ve kıskançlıktan gelen bir gayz içinde bırakacaklar. Evet, istikbal bu ihbar-ı gaybîyi çok parlak bir surette göstermiştir.

Şu ihbarda hafî bir ima daha var ki: Sahabeyi tavsifât-ı mühimme ile senâ ederken, en büyük bir mükâfâtın vaadi makamca lâzım geldiği halde, مَغْفِرَةً
blank.gif
2
kelimesiyle işaret ediyor ki, istikbalde Sahabeler içinde fitneler vasıtasıyla mühim kusurlar olacak. Çünkü mağfiret kusurun vukuuna delâlet eder. Ve o zamanda Sahabeler nazarında en mühim matlup ve en yüksek ihsan, mağfiret olacak. Ve en büyük mükâfat ise, af ile, mücâzât etmemektir.





[NOT]Dipnot-1 Kitâb-ı Mukaddes (Türkçe tercüme), Yeni Ahid, Yuhanna, Bab: 16 Âyet: 7; el-Halebî, es-Sîretü’l-Halebiyye: 1:214.
Dipnot-2 “Bir mağfiret.” Fetih Sûresi: 48:29.[/NOT]




<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Reis-i Âlem: bütün dünyanın reisi</TD><TD>Sahabe: Hz. Peygamberi (a.s.m.) hayattayken görüp onun yolundan giden Müslüman olanlar</TD></TR><TR><TD>Sulh-u Hudeybiye: (bk. bilgiler)</TD><TD>Sûre-i Feth: Fetih Sûresi, Kur’ân-ı Kerimin 48. sûresi</TD></TR><TR><TD>cihad: Allah yolunda savaşma</TD><TD>cihet: yön, taraf</TD></TR><TR><TD>delâlet etmek: delil olmak</TD><TD>dest-i kudret: Allah’ın kudret eli</TD></TR><TR><TD>fitne: ahlâkta ve toplum düzeninde azgınlık ve bozgunculuk</TD><TD>fıkra: ifade, cümle</TD></TR><TR><TD>gaflet: Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli</TD><TD>gayz: kin, öfke</TD></TR><TR><TD>gıpta: özenme, hayranlık </TD><TD>hafî: gizli</TD></TR><TR><TD>haset: kıskançlık</TD><TD>haşmet: görkem</TD></TR><TR><TD>ihbar etmek: haber vermek</TD><TD>ihbar-ı gaybî: bilinmeyen ve görünmeyen şeyler hakkında haber verme</TD></TR><TR><TD>ihsan: ikram, lütuf</TD><TD>ihtişam: görkemli oluş</TD></TR><TR><TD>ima: işaret, dolaylı anlatım</TD><TD>inkişaf: gelişme, açılma</TD></TR><TR><TD>istikbal: gelecek zaman</TD><TD>kadîb-i hadid: demir çubuk, kılıç</TD></TR><TR><TD>kesb etmek: kazanmak</TD><TD>küffâr: kâfirler, hak din olan İslâmiyeti inkâr edenler</TD></TR><TR><TD>makam: derece</TD><TD>matlup: istek</TD></TR><TR><TD>mağfiret: bağışlanma</TD><TD>mebde: başlangıç</TD></TR><TR><TD>meyvedar: verimli</TD><TD>meâl: anlam</TD></TR><TR><TD>musahhar etmek: boyun eğdirmek</TD><TD>mücâzât: cezalandırma</TD></TR><TR><TD>mükâfât: ödül</TD><TD>nazar: bakış</TD></TR><TR><TD>nev-i beşer: insanlık</TD><TD>neşvünemâ: büyüyüp gelişme</TD></TR><TR><TD>nisbeten: kıyasla</TD><TD>nâkıs: eksik, noksan</TD></TR><TR><TD>reis: başkan</TD><TD>rû-yi zemin: yeryüzü</TD></TR><TR><TD>sahibüsseyf: kılıç sahibi, savaşçı</TD><TD>senâ: övgü</TD></TR><TR><TD>suret: biçim, şekil</TD><TD>sür’aten: hızla</TD></TR><TR><TD>tavsifât-ı mühime: önemli özelliklerle anlatım</TD><TD>vaad etmek: söz vermek</TD></TR><TR><TD>vasıta: araç</TD><TD>vecih: yön</TD></TR><TR><TD>vuku: meydana gelme</TD><TD>âlem: dünya</TD></TR><TR><TD>âyet: Kur’ân’ın her bir cümlesi</TD><TD>çendan: gerçi</TD></TR><TR><TD>İncil: Hazret-i İsa’ya gelen kutsal kitap</TD></TR></TBODY></TABLE>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yedinci Lem'a - Sayfa 67

<?xml version="1.0" encoding="UTF-8" ?><!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all> body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt} </STYLE>مَغْفِرَةً
blank.gif
1
kelimesi nasıl bu lâtif imayı gösteriyor; öyle de, sûrenin başındaki

blank.gif
لِيَغْفِرَ لَكَ اللهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَاَخَّرَ
2
cümlesiyle münasebettardır. Sûrenin başı—hakikî günahlardan mağfiret değil; çünkü ismet var, günah yok—belki makam-ı nübüvvete lâyık bir mânâ ile Peygambere müjde-i mağfiret ve âhirinde Sahabelere mağfiret ile müjde etmekle, o imaya bir letâfet daha katar.

İşte, âhir-i Feth’in mezkûr üç âyeti, on vücuh-u i’câzından yalnız ihbar-ı gaybî veçhinin çok vücuhundan yalnız yedi veçhini bahsettik. Cüz-ü ihtiyarî ve kadere dair Yirmi Altıncı Sözün âhirinde, şu âhirki âyetin hurufatının vaziyetindeki mühim bir lem’a-i i’câza işaret edilmiştir. Bu âhirki âyet, cümleleriyle Sahabeye baktığı gibi, kayıtlarıyla dahi yine Sahabenin ahvâline bakıyor. Ve elfâzıyla Sahabenin evsâfını ifade ettikleri gibi,
blank.gif
3
hurufâtıyla ve o âyetteki hurufâtın tekerrür‑ü adediyle yine Ashab-ı Bedir, Uhud, Huneyn, Suffe, Rıdvan gibi tabakat-ı meşhure-i Sahabede bulunan zatlara işaret ettikleri gibi, ilm-i cifrin bir nev’i ve bir anahtarı olan tevafuk cihetiyle ve ebced hesabıyla daha çok esrarı ifade ediyor.




سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَناَۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
blank.gif
4



endOfSection.gif
endOfSection.gif



[NOT]Dipnot-1 “Bir mağfiret.” Fetih Sûresi: 48:29.
Dipnot-2 “Tâ ki, Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın.” Fetih Sûresi, 48:2.

Dipnot-3 bk. Ahmed İbni Hanbel, Fezâilü’s-Sahâbe: 1:434; İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr: 7:446; Suyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr: 7:544; Alûsî, Rûhu’l-Meânî: 26:129; Bağâvî, Maâlimü’t-Tenzîl: 4:206.

Dipnot-4 “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin.” Bakara Sûresi, 2:32.
[/NOT]


<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Ashab-ı Bedir: Hz. Peygamber (a.s.m.) ile Bedir muharebesinde bulunan sahâbiler</TD><TD>Huneyn: (bk. bilgiler – Gazve-i Huneyn)</TD></TR><TR><TD>Rıdvan: (bk. bilgiler – Ashab-ı Rıdvan)</TD><TD>Sahabe: Hz. Peygamberi (a.s.m.) hayattayken görüp onun yolundan giden Müslümanlar</TD></TR><TR><TD>Suffe: (bk. bilgiler – Ashab-ı Suffe)</TD><TD>Uhud: (bk. bilgiler – Gazve-i Uhud)</TD></TR><TR><TD>ahvâl: hâller, davranışlar</TD><TD>cihet: yön, taraf</TD></TR><TR><TD>cüz-ü ihtiyarî: insanda bulunan sınırlı irade</TD><TD>dair: ilgili, ait</TD></TR><TR><TD>ebced hesabı: Arap harflerinin her birisine farklı sayısal değerler verilerek yapılan hesap</TD><TD>elfâz: kelimeler, sözler</TD></TR><TR><TD>esrar: sırlar</TD><TD>evsâf: özellikler</TD></TR><TR><TD>hurufât: harfler</TD><TD>ihbar-ı gaybî: gayb âleminden gelen haberler</TD></TR><TR><TD>ilm-i cifr: harflerin sayı değerlerinden anlam çıkarmak üzerine kurulu ilim</TD><TD>ismet: günahsızlık</TD></TR><TR><TD>kader: Allah’ın meydana gelecek hadiseleri olmadan önce bilmesi, takdir etmesi, planlaması</TD><TD>lem’a-i i’câz: mu’cizelik parıltısı</TD></TR><TR><TD>letâfet: hoşluk, güzellik</TD><TD>lâtif: ince, güzel</TD></TR><TR><TD>makam-ı nübüvvet: peygamberlik makamı</TD><TD>mağfiret: bağışlanma</TD></TR><TR><TD>mezkûr: adı geçen</TD><TD>mânâ: anlam</TD></TR><TR><TD>müjde-i mağfiret: Allah’ın affetme müjdesi</TD><TD>münasebettar: ilgili, bağlantılı</TD></TR><TR><TD>nev’i: tür</TD><TD>sûre: Kur’ân-ı Kerim’i oluşturan herbir bölüm</TD></TR><TR><TD>tabakat-ı meşhure-i Sahabe: meşhur sahabilerin kendi aralarındaki farklı dereceleri</TD><TD>tekerrür-ü aded: sayı tekrarı</TD></TR><TR><TD>tevafuk: uygunluk</TD><TD>vaziyet: durum, hâl</TD></TR><TR><TD>vech: yön</TD><TD>vücuh: yönler</TD></TR><TR><TD>vücuh-u i’câz: mu’cize olma yönleri</TD><TD>zât: kişi</TD></TR><TR><TD>âhir: son</TD><TD>âhir-i Feth: Kur’ân-ı Kerimin 48. sûresi olan Fetih Sûresi’nin sonu</TD></TR><TR><TD>âyet: Kur’ân’ın her bir cümlesi</TD></TR></TBODY></TABLE>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yedinci Lem'a - Sayfa 68

<?xml version="1.0" encoding="UTF-8" ?><!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all> body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt} </STYLE>
Sûre-i Feth’in âhirindeki âyetin mânâ-yı işarîsiyle verdiği ihbar-ı gaybî münasebetiyle, gelecek âyette aynı haber, aynı mânâ-yı işarî ile verdiği münasebetle, bir nebze ondan bahsedilecek.

Bir Tetimme

وَلَهَدَيْنَاهُمْ صِرَاطًا مُسْتَقِيمًا وَمَنْ يُطِعِ اللهَ وَالرَّسُولَ فَاُولٰۤئِكَ مَعَ الَّذِينَ اَنْعَمَ اللهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاۤءِ وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ اُولٰۤئِكَ رَفِيقًا
blank.gif
1

Bu âyetin beyanında binler nüktelerinden iki nükteye işaret edeceğiz.

BİRİNCİ NÜKTE

Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, mefâhimiyle, mânâ-yı sarihiyle ifade-i hakaik ettiği gibi, üslûplarıyla, hey’âtıyla çok maânî-yi işariyeyi dahi ifade ediyor. Herbir âyetin çok tabaka-i mânâları var. Kur’ân ilm-i muhitten geldiği için, bütün mânâları murad olabilir. İnsanın cüz’î fikri ve şahsî iradesiyle olan kelâmlar gibi bir iki mânâya inhisar etmez.

İşte bu sırra binaen, âyât-ı Kur’âniyenin ehl-i tefsir tarafından hadsiz hakaiki beyan edilmiş. Müfessirînin beyan etmediği daha çok hakaiki var. Ve bilhassa hurufâtında ve mânâ-yı sarihinden başka işârâtında çok ulûm-u mühimme vardır.

İKİNCİ NÜKTE

İşte bu âyet-i kerime,

مِنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاۤءِ وَالصَّالِحِينَ
blank.gif
وَحَسُنَ اُولٰۤئِكَ رَفِيقًا
2


[NOT]Dipnot-1 “Muhakkak onları doğru yola ilettik. Her kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Al-lah’ın kendilerine pek büyük nimetler bağışladığı peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salih kimselerle beraberdirler. Ne güzel arkadaştır onlar!” Nisâ Sûresi, 4:68-69.
Dipnot-2 “Peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salih kimseler—ne güzel arkadaştır onlar!” Nisâ Sûresi, 4:69.
[/NOT]

<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamaları mu’cize olan Kur’ân</TD><TD>Sûre-i Feth: Fetih Sûresi, Kur’ân-ı Kerimin 48. sûresi</TD></TR><TR><TD>beyan: açıklama, anlatım</TD><TD>beyan etmek: açıklamak</TD></TR><TR><TD>bilhassa: özellikle</TD><TD>binaen: dayanarak</TD></TR><TR><TD>cüz’î: ferdî, az, sınırlı</TD><TD>ehl-i tefsir: Kur’ân’ı tefsir eden, yorumlayan âlimler</TD></TR><TR><TD>hadsiz: sayısız, sınırsız</TD><TD>hakaik: gerçekler</TD></TR><TR><TD>hey’ât: yapısal özellikler</TD><TD>hurufât: harfler</TD></TR><TR><TD>ifade-i hakaik: hakikatlerin ifade edilmesi</TD><TD>ihbar-ı gaybî: bilinmeyen âlemler hakkında haber verme</TD></TR><TR><TD>ilm-i muhit: herşeyi içine alan ilim</TD><TD>inhisar etmek: sınırlandırmak</TD></TR><TR><TD>irade: dileme, tercih etme</TD><TD>işârât: işaretler</TD></TR><TR><TD>kelâm: ifade, söz</TD><TD>maânî-yi işari: işaret edilen mânâlar</TD></TR><TR><TD>mefâhim: mefhumlar, kavramlar</TD><TD>murad olunmak: istenmek, kastedilmek</TD></TR><TR><TD>mânâ: anlam</TD><TD>mânâ-yı işarî: işaretlerle ifade edilen anlam</TD></TR><TR><TD>mânâ-yı sarih: açık olarak ifade edilen, anlaşılan mânâ</TD><TD>müfessir: Kur’ân-ı Kerimi tefsir eden, yorumlayan âlim</TD></TR><TR><TD>münasebet: bağlantı, ilişki</TD><TD>nebze: az miktar</TD></TR><TR><TD>nükte: ince ve derin anlamlı söz</TD><TD>tabaka-i mânâ: mânâ derecesi</TD></TR><TR><TD>tetimme: ek, tamamlayıcı not</TD><TD>ulûm-u mühimme: önemli ve değerli ilimler</TD></TR><TR><TD>âhir: son</TD><TD>âyet: Kur’ân’ın her bir cümlesi</TD></TR><TR><TD>âyet-i kerime: Kur’ân’ın herbir cümlesi</TD><TD>âyât-ı Kur’âniye: Kur’ân ayetleri</TD></TR><TR><TD>üslûp: ifade tarzı</TD><TD>şahsî: kişisel</TD></TR></TBODY></TABLE>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yedinci Lem'a - Sayfa 69

<?xml version="1.0" encoding="UTF-8" ?><!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all> body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt} </STYLE>tabiriyle, sırat-ı müstakimin ehli ve hakikî niam-ı İlâhiyeye mazhar nev-i beşerdeki taife-i enbiya ve kafile-i sıddıkîn ve cemaat-i şüheda ve esnaf-ı salihîn ve envâ-ı tâbiînin bulunduklarını ifade etmekle beraber, âlem-i İslâmiyette o beş kısmın en mükemmelini dahi ayrıca sarahaten gösterdikten sonra, o beş kısmın imamları ve baştaki rüesalarını sıfât-ı meşhureleriyle zikretmekle onlara delâlet edip ifade ettiği gibi, ihbar-ı gayb nev’inde bir lem’a-i i’câz ile o taifelerin istikbaldeki reislerinin vaziyetlerini bir vecihle tayin ediyor.

Evet, مِنَ النَّبِيِّينَ
blank.gif
1
nasıl ki sarahatle Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâma bakıyor; وَالصِّدِّيقِينَ
blank.gif
2
fıkrasıyla Ebu Bekri’s-Sıddık’a bakıyor. Hem Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmdan sonra ikinci olduğuna ve en evvel yerine geçeceğine ve “Sıddık” ismi ümmetçe ona ünvan-ı mahsus ve sıddıkînlerin başında görüneceğine işaret ettiği gibi, وَالشُّهَدَاۤءِ
blank.gif
3
kelimesiyle Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali Rıdvanullahi Aleyhim Ecmaîni, üçünü beraber ifade ediyor. Hem üçü Sıddıktan sonra nübüvvetin hilâfetine mazhar olacaklarını ve üçü de şehid olacaklarını, fazilet-i şehadetleri de sair fezâillerine ilâve edileceğini işaret ve gaybî bir surette ifade ediyor. وَالصَّالِحِينَ 4
kelimesiyle

Ashab-ı Suffe,


[NOT]Dipnot-1 “Peygamberlerden.” Nisâ Sûresi, 4:69.

Dipnot-2 “Sıddıklar.” Nisâ Sûresi, 4:69.

Dipnot-3 “Şehitler.” Nisâ Sûresi, 4:69.

Dipnot-4 “Salihler.” Nisâ Sûresi, 4:69.
[/NOT]



<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun</TD><TD>Ashab-ı Suffe: (bk. bilgiler)</TD></TR><TR><TD>Ebu Bekri’s-Sıddık: [bk. bilgiler – Ebû Bekir (r.a.)]</TD><TD>Hazret-i Ali: [bk. bilgiler – Ali (r.a.)]</TD></TR><TR><TD>Hazret-i Osman: [bk. bilgiler – Osman (r.a.)]</TD><TD>Hazret-i Ömer: [bk. bilgiler – Ömer (r.a.)]</TD></TR><TR><TD>Rıdvanullahi Aleyhim Ecmaîn: Allah onların hepsinden razı olsun</TD><TD>cemaat-i şüheda: şehitler topluluğu</TD></TR><TR><TD>delâlet etmek: delil olmak</TD><TD>envâ-ı tâbiîn: Hz. Muhammed’in (a.s.m.) ashabıyla görüşmüş olan Müslümanların oluşturduğu gruplar</TD></TR><TR><TD>esnaf-ı salihîn: salih kulların oluşturduğu sınıflar</TD><TD>evvel: önce</TD></TR><TR><TD>fazilet-i şehadet: şehitlik mertebesinin yüceliği</TD><TD>fezâil: faziletler, üstün özellikler</TD></TR><TR><TD>fıkra: ifade, cümle</TD><TD>gaybî: bilinmeyen, gayba ait olan</TD></TR><TR><TD>hakikî: gerçek</TD><TD>hilâfet: halifelik</TD></TR><TR><TD>ihbar-ı gayb: bilinmeyen şeyler hakkında haber verme</TD><TD>imam: önder</TD></TR><TR><TD>istikbal: gelecek zaman</TD><TD>kafile-i sıdıkkîn: Peygamberleri her zaman doğrulayan ve bağlı kalan insanlar topluluğu</TD></TR><TR><TD>lem’a-i i’câz: mu’cizelik parıltısı</TD><TD>mazhar olmak: sahip olmak, edinmek</TD></TR><TR><TD>nev-i beşer: insanlık</TD><TD>nev’i: tür</TD></TR><TR><TD>niam-ı İlâhiye: Allah’ın nimetleri</TD><TD>nübüvvet: peygamberlik</TD></TR><TR><TD>reis: başkan</TD><TD>rüesa: reisler, önde gelenler</TD></TR><TR><TD>sarahat: açıklık</TD><TD>sarahaten: açıkça</TD></TR><TR><TD>suret: biçim, görünüş</TD><TD>sıddık: çok doğru ve gönülden bağlı</TD></TR><TR><TD>sıddıkîn: daima doğruluk üzere ve Allah’a ve peygambere sadakatte en ileride olanlar</TD><TD>sıfât-ı meşhure: meşhur özellikler</TD></TR><TR><TD>sırat-ı müstakim ehli: doğru yolda olanlar</TD><TD>tabir: açıklama, yorumlama</TD></TR><TR><TD>taife: grup, topluluk</TD><TD>taife-i enbiya: peygamberlerin oluşturduğu topluluk</TD></TR><TR><TD>tayin etme: belirleme</TD><TD>vecih: şekil, yön</TD></TR><TR><TD>zikir: anma </TD><TD>âlem-i İslâmiyet: İslâm dünyası</TD></TR><TR><TD>ümmet: Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden mü’minler</TD><TD>ünvan-ı mahsus: özel ifade, bir kişiye özel olarak kullanılan ünvan</TD></TR></TBODY></TABLE>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yedinci Lem'a - Sayfa 70

<?xml version="1.0" encoding="UTF-8" ?><!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all> body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt} </STYLE>Bedir, Rıdvan gibi mümtaz zevâta işaret ederek, وَحَسُنَ اُولٰۤئِكَ رَفِيقًا
blank.gif
1
cümlesiyle, mânâ-yı sarihiyle onların ittibâına teşvik ve Tâbiînlerdeki tebaiyeti çok müşerref ve güzel göstermekle, mânâ-yı işarîsiyle Hulefâ-i Erbaanın beşincisi olarak ve
blank.gif
2
اِنَّ الْخِلاَفَةَ بَعْدِى ثَلاَثُونَ سَنَةً hadis-i şerifin hükmünü tasdik ettiren, müddet-i hilâfeti azlığıyla beraber kıymetini azîm göstermek için o mânâ-yı işarîsiyle Hazret-i Hasan Radıyallahu Anhı gösterir.


Elhasıl, Sûre-i Feth’in âhirki âyeti Hulefâ-i Erbaaya baktığı gibi, bu âyet dahi, teyiden, ihbar-ı gayb nev’inden onların istikbaldeki vaziyetlerine kısmen işaret suretiyle bakar. İşte, Kur’ân’ın envâ-ı i’câzından olan ihbar-ı gayb nev’inin lemeât-ı i’câziyesi âyât-ı Kur’âniyede o kadar çoktur ki, hasra gelmez. Ehl-i zâhirin kırk elli âyete hasretmeleri, nazar-ı zâhirî iledir. Hakikatte ise binden geçer. Bazan bir âyette dört beş vecihle ihbar-ı gaybî bulunur.


رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَاۤ اِنْ نَسِينَاۤ اَوْ اَخْطَاْنَا
blank.gif
3

سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
blank.gif
4



endOfSection.gif
endOfSection.gif


[NOT]Dipnot-1 “Ve bunların arkadaşlıkları ne güzeldir.” Nisâ Sûresi, 4:69.
Dipnot-2 “Hilâfet benden sonra otuz sene devam edecek, ondan sonra saltanat şekline girecektir.” el-Münâviî, Feyzü’l-Kadîr: c.3 s.509; İbnu Abdilber, et-Temhîd: c.8 s.67. Ayrıca bk.: Tirmizî, Fiten: 48; Müsned, 5:220, 221; el-Elbânî, Sahîhu Câmiu’s-Sağîr, no: 3336.

Dipnot-3 “Ey Rabbimiz, unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesaba çekme.” Bakara Sûresi, 2:286.

Dipnot-4 “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin.” Bakara Sûresi, 2:32.
[/NOT]


<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Bedir: (bk. bilgiler – Gazve-i Bedir)</TD><TD>Hazret-i Hasan: [bk. bilgiler – Hasan (r.a.)]</TD></TR><TR><TD>Hulefâ-i Erbaa: ilk dört halife [bk. Hz. Ebû Bekir (r.a.), Hz. Ömer (r.a.), Hz. Osman (r.a.), Hz. Ali (r.a.); ḫ-l-f]</TD><TD>Radıyallahu Anh: Allah ondan razı olsun</TD></TR><TR><TD>Rıdvan: (bk. bilgiler – Ashab-ı Rıdvan)</TD><TD>Sûre-i Feth: Fetih Sûresi, Kur’ân-ı Kerimin 48. sûresi</TD></TR><TR><TD>azîm: büyük</TD><TD>ehl-i zâhir: sadece dış görünüşe göre hüküm verenler</TD></TR><TR><TD>elhasıl: özetle</TD><TD>envâ-ı i’câz-ı Kur’ân: Kur’ân’ın çeşitli mu’cizelik özellikleri</TD></TR><TR><TD>hadis-i şerif: Peygamberimize ait söz, fiil, davranış veya onun onayladığı başkasına ait söz, fiil ve davranışlar</TD><TD>hakikat: gerçek mâhiyet</TD></TR><TR><TD>hasr: sınırlandırma</TD><TD>ihbar-ı gaybî: bilinmeyen ve görünmeyen şeyler hakkında haber verme</TD></TR><TR><TD>istikbal: gelecek zaman</TD><TD>ittibâ: uyma, tabi olma</TD></TR><TR><TD>lemeât-ı i’câziye: Kur’ân’daki mu’cizelik parıltıları</TD><TD>mânâ-yı sarih: açıkça anlaşılabilen anlam</TD></TR><TR><TD>müddet-i hilâfet: halifelik süresi</TD><TD>mümtaz: seçkin, üstün </TD></TR><TR><TD>nazar-ı zâhirî: dış görünüşü dikkate alan bakış açısı</TD><TD>nev’i: çeşit</TD></TR><TR><TD>suret: biçim, görünüş</TD><TD>tasdik etmek: onaylamak</TD></TR><TR><TD>tebaiyet etmek: tabi olmak, uymak</TD><TD>teyiden: destekleyerek</TD></TR><TR><TD>tâbiîn: Hz. Peygamberin (a.s.m.) ashabıyla görüşmüş, onlardan ders almış nesil</TD><TD>vecih: yön</TD></TR><TR><TD>zevât: kişiler</TD><TD>âhir: son</TD></TR><TR><TD>âyet: Kur’ân’ın her bir cümlesi</TD><TD>âyât-ı Kur’âniye: Kur’ân ayetleri</TD></TR></TBODY></TABLE>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yedinci Lem'a - Sayfa 71

<?xml version="1.0" encoding="UTF-8" ?><!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all> body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt} </STYLE>
Bu tetimmeye ikinci bir izah HAŞİYE-1

Şu âhir-i Feth’in işaret-i gaybiyesini teyid eden, hem Fâtiha-i Şerifedeki sırat-ı müstakim ehli ve
blank.gif
1
صِرَاطَ الَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ âyetindeki murad kimler olduğunu beyan eden, hem ebedü’l-âbâdın pek uzun yolunda en nuranî, ünsiyetli, kesretli, cazibedar bir kafile-i rüfekayı gösteren ve ehl-i iman ve ashab-ı şuuru şiddetle o kafileye tebaiyet noktasında iltihak ve refakate mucizâne sevk eden şu âyet,

فَاُولٰۤئِكَ مَعَ الَّذِينَ اَنْعَمَ اللهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاۤءِ وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ اُولٰۤئِكَ رَفِيقًا
blank.gif
2
yine âhir-i Feth’in âhirki âyeti gibi, ilm-i belâgatte “maârîzu’l-kelâm“
blank.gif
3
ve “müstetbeâtü’t-terâkib” tabir edilen
blank.gif
4
mânâ-yı maksuttan başka, işarî ve remzî mânâlarla Hulefâ-i erbaa ve beşinci halife olan Hazret-i Hasan’a (r.a.) işaret ediyor, gaybî umurdan birkaç cihette haber veriyor. Şöyle ki:


Nasıl ki şu âyet, mânâ-yı sarihi ile, nev-i beşerde niam-ı âliye-i İlâhiyeye mazhar olan, ehl-i sırat-ı müstakim olan kafile-i enbiya ve taife-i sıddıkîn ve cemaat-i şüheda ve envâ-ı salihîn ve sınıf-ı tâbiîn, muhsinîn olduğunu ifade ettiği gibi;


[NOT]Haşiye-1
Kardeşlerim, her ikisini faydalı bulmasından iki izahı beraber kaydetmişler. Yoksa biri kâfi idi.
Dipnot-1 “Kendilerine in’âmda bulunduğun kimselerin yolu.” Fâtiha Sûresi, 1:7.

Dipnot-2 “İşte onlar, Allah’ın kendilerine pek büyük nimetler bağışladığı peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salih kimselerle beraberdirler. Ne güzel arkadaştır onlar!” Nisâ Sûresi, 4:69.

Dipnot-3 bk. İbni Manzûr, Lisânü’l-Arab: 7:183; Kurtubî, el-Câmi’ bi Ahkâmi’l-Kur’ân: 10:191, 199.

Dipnot-4 bk. İbni Hacer, Fethü’l-Bâri: 1:406; el-Münâvî, et-Teârîf: 1:32, 55; el-Hamevî, Ezânetü’l-Edeb; 2:194.

[/NOT]


<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Fâtiha-i Şerife: Fatiha Sûresi</TD><TD>Hazret-i Hasan: [bk. bilgiler – Hasan (r.a.)]</TD></TR><TR><TD>Hulefâ-i Erbaa: ilk dört halife [bk. Hz. Ebû Bekir (r.a.), Hz. Ömer (r..a), Hz. Osman (r.a.), Hz. Ali (r.a.); ḫ-l-f]</TD><TD>ashab-ı şuur: şuurlu kimseler</TD></TR><TR><TD>beyan edilen: açıklanan</TD><TD>cazibedar: cazibeli, çekici</TD></TR><TR><TD>cemaat-i şüheda: şehitler topluluğu</TD><TD>ebedü’l-âbâd: sonsuzlar sonsuzu</TD></TR><TR><TD>ehl-i iman: Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseler, mü’minler</TD><TD>ehl-i sırat-ı müstakim: dosdoğru yolda olanlar</TD></TR><TR><TD>envâ-ı salihîn: dinin emir ve yasaklarını eksiksiz olarak yerine getirenler</TD><TD>gaybî: bilinmeyen, görünmeyen</TD></TR><TR><TD>haşiye: dipnot, açıklayıcı not</TD><TD>ilm-i belâgat: belâgat ilmi</TD></TR><TR><TD>iltihak: katılma</TD><TD>işaret-i gaybiye: geleceğe veya bilinmeyen bir olaya işaret</TD></TR><TR><TD>işarî: işaret yoluyla</TD><TD>kafile: grup, topluluk</TD></TR><TR><TD>kafile-i enbiya: Peygamberlerin oluşturduğu topluluk</TD><TD>kafile-i rüfeka: arkadaşlar topluluğu</TD></TR><TR><TD>kesretli: çok sayıda</TD><TD>mazhar olan: sahip olan; üzerinde yansıtan</TD></TR><TR><TD>maârîzu’l-kelâm: sözün katmanları arasından çıkan ince mânâlar</TD><TD>mucizâne: mucizeli şekilde</TD></TR><TR><TD>muhsinîn: güzel işler yapanlar; Allah’ı görür gibi ibadet edenler</TD><TD>murad: kast edilen, istenen</TD></TR><TR><TD>mânâ-yı maksut: kastedilen anlam</TD><TD>mânâ-yı sarih: çok açık bir şekilde anlaşılan anlam</TD></TR><TR><TD>müstetbeâtü’t-terâkib: bir sözdeki kelimelerin çağrıştırdıkları mânâlar</TD><TD>nev-i beşer: insan türü</TD></TR><TR><TD>niam-ı âliye-i İlâhiye: Cenâb-ı Hakkın yüce nimetleri</TD><TD>nuranî: nurlanmış</TD></TR><TR><TD>remzî: dolaylı olarak</TD><TD>sınıf-ı tâbiîn: Hz. Peygamberin (a.s.m.) ashabıyla görüşmüş, onlardan ders almış olan Müslümanların topluluğu</TD></TR><TR><TD>sırat-ı müstakim ehli: İslâmın yolunda olanlar</TD><TD>tabir edilen: adlandırılan</TD></TR><TR><TD>taife-i sıddıkîn: daima doğruluk üzere, Allah’a ve peygambere çok sâdık olanların oluşturduğu topluluk</TD><TD>tebaiyet etmek: tabi olmak, uymak</TD></TR><TR><TD>tetimme: ek, tamamlayıcı açıklama</TD><TD>umur: gelişmeler, olaylar</TD></TR><TR><TD>âhir-i Feth: Kur’ân-ı Kerimin 48. sûresi olan Fetih Sûresi’nin son bölümü</TD><TD>âyet: Kur’ân’ın her bir cümlesi</TD></TR><TR><TD>ünsiyetli: dost, canayakın</TD></TR></TBODY></TABLE>

<TABLE role=presentation cellSpacing=0 cellPadding=0><TBODY role=presentation><TR role=presentation></TR></TBODY></TABLE>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yedinci Lem'a - Sayfa 72

<?xml version="1.0" encoding="UTF-8" ?><!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all> body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt} </STYLE>âlem-i İslâmda dahi o taifelerin en ekmeli ve en efdali bulunduğunu ve Nebiyy-i Âhirzamanın sırr-ı veraset-i nübüvvetten teselsül eden taife-i verese-i enbiya ve Sıddık-ı Ekberin maden-i sıddıkiyetinden teselsül eden kafile-i sıddıkîn ve hulefâ-i selâsenin şehadet mertebesiyle merbut bulunan kafile-i şüheda,
وَالَّذِينَ اٰمَنوُا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ 1 sırrıyla bağlanan cemaat-i salihîn ve
قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللهَ فَاتَّبِعُونِى يُحْبِبْكُمُ اللهُ
blank.gif
2
sırrını imtisal eden ve Sahabelerin ve Hulefâ-i Râşidînin refakatinde giden esnaf-ı Tâbiîni ihbar-ı gaybî nev’inden gösterdiği gibi, وَالصِّدِّيقِينَ kelimesiyle, mânâ-yı işarî cihetinde, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan sonra makamına geçecek ve halifesi olacak ve ümmetçe “Sıddık” ünvanıyla şöhret bulacak ve sıddıkîn kafilesinin reisi olacak Hazret-i Ebu Bekri’s-Sıddık’ı ihbar ediyor.

وَالشُّهَدَاۤءِ kelimesiyle, Hulefâ-i Râşidînden üçünün şehadetini haber veriyor. Ve Sıddıktan sonra üç şehid halife olacaklar. Çünkü شُّهَدَاۤءِ cem’dir; cem’in ekalli üçtür. Demek Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali (Radıyallahu Anhüm) Sıddıktan sonra riyaset-i İslâmiyete geçecekler ve şehid olacaklar. Aynı haber-i gaybî vuku bulmuştur.

Hemوَالصَّالِحِينَ kaydıyla, Ehl-i Suffe gibi taat ve ibadette Tevrat’ın senâsına


[NOT]Dipnot-1 “İman eden ve güzel işler yapanlar.” Bakara Sûresi, 2:82.
Dipnot-2 “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:31.
[/NOT]

<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Ehl-i Suffe: (bk. bilgiler – Ashab-ı Suffe)</TD><TD>Hazret-i Ali: [bk. bilgiler – Ali (r.a.)]</TD></TR><TR><TD>Hazret-i Ebu Bekri’s-Sıddık: [bk. bilgiler – Ebû Bekir (r.a.)]</TD><TD>Hazret-i Osman: [bk. bilgiler – Osman (r.a.)]</TD></TR><TR><TD>Hazret-i Ömer: [bk. bilgiler – Ömer (r.a.)]</TD><TD>Hulefâ-i Râşidîn: insanlara doğru yolu gösteren ilk dört halife; Hz. Ebû Bekir (r.a.), Hz. Ömer (r.a.), Hz. Osman (r.a.), Hz. Ali (r.a.)</TD></TR><TR><TD>Radıyallahu Anhüm: Allah onlardan razı olsun</TD><TD>Resul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)</TD></TR><TR><TD>Sıddık-ı Ekber: Hz. Peygambere bağlılıkta en ileride olan [bk. bilgiler – Ebû Bekir (r.a.)]</TD><TD>Tevrat: Hz. Mûsâ’ya indirilen kutsal kitap</TD></TR><TR><TD>cemaat-i salihîn: salih insanlar oluşturduğu topluluk</TD><TD>cem’: çoğul</TD></TR><TR><TD>efdal: en faziletli, en üstün</TD><TD>ekal: en az</TD></TR><TR><TD>ekmel: en mükemmel</TD><TD>esnaf-ı Tâbiîn: Hz. Peygamberin (a.s.m.) ashabıyla görüşmüş, onlardan hadis dinlemiş, ders almış olanların oluşturduğu sınıflar</TD></TR><TR><TD>haber-i gaybî: bilinmeyen, gayb âlemiyle ilgili haber</TD><TD>halife: Hz. Peygamberden sonra idarecilik görevini üstlenen kişi</TD></TR><TR><TD>hulefâ-i selâse: üç halife (Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali)</TD><TD>ihbar-ı gaybî: bilinmeyen ve görünmeyen şeyler hakkında haber verme</TD></TR><TR><TD>imtisal eden: emre uyan</TD><TD>kafile: grup, topluluk</TD></TR><TR><TD>kafile-i sıddıkîn: daima doğruluk üzere Allah’a ve peygambere çok sâdık olanların oluşturduğu topluluk</TD><TD>kafile-i şüheda: şehitler topluluğu</TD></TR><TR><TD>maden-i sıddıkiyet: doğruluğun ve sadakatin kaynağı</TD><TD>merbut: bağlı</TD></TR><TR><TD>mânâ-yı işarî: işaretlerle ifade edilen anlam</TD><TD>nebiyy-i Âhirzaman: kıyametten önce gönderilen en son peygamber Hz. Muhammed (a.s.m.)</TD></TR><TR><TD>nev’i: tür, çeşit</TD><TD>riyaset-i İslâmiyet: İslâmî idarenin başı olma</TD></TR><TR><TD>sahabe: Hz. Peygamberi (a.s.m.) hayattayken görüp, onun yolundan giden Müslümanlar</TD><TD>senâ: övgü</TD></TR><TR><TD>sıddıkîn: daima doğruluk üzere olan, Allah’a ve peygambere sadakatte yüksek mertebelere ulaşmış olanlar</TD><TD>sırr-ı veraset-i nübüvvet: peygamber varisliğinin sırrı, hikmeti, hakikati</TD></TR><TR><TD>taat: Allah’ın emirlerine uyma, yasaklarından kaçınma</TD><TD>taife: grup, topluluk</TD></TR><TR><TD>taife-i verese-i enbiya: peygamberlerin mirasçıları olan alimler topluluğu</TD><TD>teselsül eden: zincirleme devam eden, peşpeşe gelen</TD></TR><TR><TD>âlem-i İslâm: İslam dünyası</TD><TD>ümmet: Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden mü’minler</TD></TR><TR><TD>şehadet: şehitlik</TD></TR></TBODY></TABLE>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yedinci Lem'a - Sayfa 73

<?xml version="1.0" encoding="UTF-8" ?><!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all> body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt} </STYLE>mazhar olmuş ehl-i salâhat ve takvâ ve ibadet, istikbalde kesretle bulunacağını ihbar etmekle beraber,وَحَسُنَ اُولٰۤئِكَ رَفِيقًا cümlesi, Sahabeye ilim ve amelde refakat ve tebaiyet eden Tâbiînlerin tebaiyetini tahsin etmekle, ebed yolunda o dört kafilenin refakatlerini hasen ve güzel göstermekle beraber; Hazret-i Hasan’ın (r.a.) birkaç ay gibi kısacık müddet-i hilâfeti çendan az idi, fakat
اِنَّ الْخِلاَفَةَ بَعْدِى ثَلاَثُونَ سَنَةً hükmüyle ve ihbar-ı gaybiye-i Nebeviyenin tasdikiyle ve
blank.gif
1
اِبْنِى حَسَنٌ هٰذَا سَيِّدٌ سَيُصْلِحُ اللهُ بِهِ بَيْنَ فِئَتَيْنِ عَظِيمَتَيْنِ hadisindeki mucizâne ihbar-ı gaybî-yi Nebevîyi tasdik eden ve iki büyük ordu, iki cemaat-i azîme-i İslâmiyenin musalâhasını temin eden ve nizâı ortalarından kaldıran Hazret-i Hasan’ın (r.a.) kısacık müddet-i hilâfetini ehemmiyetli gösterip, Hulefâ-i Erbaaya bir beşinci halife göstermek için, ihbar-ı gaybî nev’inden mânâ-yı işarîsiyle ve وَحَسُنَ اُولٰۤئِكَ رَفِيقًا kelimesinde beşinci halifenin ismine, ilm-i belâgatte “müstetbeâtü’t-terâkib” tabir edilen bir sırla işaret ediyor.


İşte, mezkûr işarî ihbarlar gibi daha çok sırlar var. Sadedimize gelmediği için şimdilik kapı açılmadı. Kur’ân-ı Hakîmin çok âyâtı var ki, herbir âyet çok vecihlerle ihbar-ı gaybî nev’indendir. Bu nevi ihbârât-ı gaybiye-i Kur’âniye binlerdir.


رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَاۤ اِنْ نَسِينَاۤ اَوْ اَخْطَاْنَا
blank.gif
2

سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ
blank.gif
الْحَكِيمُ
3



[NOT]Dipnot-1 “Şu benim oğlum Hasan, seyyiddir. Allah onun vasıtasıyla Müslümanların iki büyük ordusunu barıştıracaktır.” Buharî, Fiten: 20; Tirmizî, Menâkıb: 25; Nesâî, Cum’a: 27; Müsned, 5:38, 44,49, 51.

Dipnot-2 “Ey Rabbimiz, unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesaba çekme.” Bakara Sûresi, 2:286.

Dipnot-3 “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin.” Bakara Sûresi, 2:32.
[/NOT]


<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Hazret-i Hasan: [bk. bilgiler – Hasan (r.a.)]</TD><TD>Hulefâ-i Erbaa: dört büyük halife</TD></TR><TR><TD>Kur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân</TD><TD>amel: dinin emirlerini yerine getirme</TD></TR><TR><TD>cemaat-i azîme-i İslâmiye: büyük İslâm topluluğu</TD><TD>ebed: sonsuzluk</TD></TR><TR><TD>ehl-i salâhat: Allah’ın bütün emirlerini yerine getiren sâlih kişiler</TD><TD>hadis: Peygamberimize ait söz, fiil, davranış veya onun onayladığı başkasına ait söz, fiil ve davranışlar</TD></TR><TR><TD>halife: Hz. Peygamberden sonra idarecilik görevini üstlenen kişi</TD><TD>hasen: güzel</TD></TR><TR><TD>ihbar etmek: haber vermek</TD><TD>ihbar-ı gaybiye-i Nebeviye: Hz. Peygamberin geleceğe dair haber vermesi</TD></TR><TR><TD>ihbârât-ı gaybiye-i Kur’ân: geçmiş ve gelecek zamana ait olan haberleri bildiren Kur’an</TD><TD>ilm-i belâgat: belâgat ilmi</TD></TR><TR><TD>istikbal: gelecek zaman</TD><TD>işarî: işaret yoluyla</TD></TR><TR><TD>kafile: grup, topluluk</TD><TD>kesret: çokluk</TD></TR><TR><TD>mazhar olmak: sahip olmak, elde etmek</TD><TD>mezkûr: adı geçen</TD></TR><TR><TD>musalâha etmek: barışmak</TD><TD>mu’cizâne: mu’cizeli şekilde</TD></TR><TR><TD>mânâ-yı işarî: bir sözün dolaylı olarak ifade ettiği anlam</TD><TD>müddet-i hilâfet: halifelik süresi</TD></TR><TR><TD>müstetbeâtü’t-terâkib: bir sözdeki kelimelerin çağrıştırdıkları mânâlar</TD><TD>nev’i: tür, çeşit</TD></TR><TR><TD>nizâ: kavga, uyuşmazlık</TD><TD>sahabe: Hz. Peygamberi (a.s.m.) hayattayken görüp, onun yolundan giden Müslümanlar</TD></TR><TR><TD>tahsin etmek: güzel bulmak</TD><TD>takvâ: Allah’ın emirlerini tutup, günahlardan sakınma</TD></TR><TR><TD>tebaiyet etmek: tabi olmak, uymak</TD><TD>tâbiîn: Hz. Peygamberin (a.s.m.) ashabıyla görüşmüş, onlardan hadis dinlemiş, ders almış olan Müslümanlar</TD></TR><TR><TD>vecih: yön</TD><TD>âyât: âyetler</TD></TR><TR><TD>çendan: gerçi</TD></TR></TBODY></TABLE>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yedinci Lem'a - Sayfa 74

<?xml version="1.0" encoding="UTF-8" ?><!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all> body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt} </STYLE>
Hâtime


Kur’ân-ı Hakîmin tevafuk cihetinden tezahür eden i’câzî nüktelerinden bir nüktesi şudur ki:

Kur’ân-ı Hakîmde ism-i Allah, Rahmân, Rahîm, Rab ve İsm-i Celâl yerindeki Hüvenin mecmuu dört bin küsurdur. بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ Hesab-ı ebcedin ikinci nev’i ki, huruf-u hecâ tertibiyledir, o da dört bin küsur eder. Büyük adetlerde küçük kesirler tevafuku bozmadığından, küçük kesirlerden kat-ı nazar edildi. Hem الۤمۤ tazammun ettiği vav-ı atıf ile beraber, iki yüz seksen (280) küsur eder. Aynen Sûre-i el-Bakara’nın iki yüz seksen (280) küsur İsm-i Celâline ve hem iki yüz seksen (280) küsur âyâtın adedine tevafuk etmekle beraber, ebcedin hecâî tarzındaki ikinci hesabıyla, yine dört bin küsur eder. O da, yukarıda zikri geçmiş beş esmâ-i meşhurenin adedine tevafuk etmekle beraber,
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ ‘in kesirlerinden kat-ı nazar, adedine tevafuk ediyor. Demek, bu sırr-ı tevafuka binaen, الۤمۤ hem müsemmâsını tazammun eden bir isimdir, hem el-Bakara’ya isim, hem Kur’ân’a isim, hem ikisine muhtasar bir fihriste, hem ikisinin enmuzeci ve hülâsası ve çekirdeği, hem
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ in mücmelidir. Ebcedin meşhur hesabıyla
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ ism-i Rab adedine müsavi olmakla beraber,



<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Hüve: “O”, Allah</TD><TD>Kur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân</TD></TR><TR><TD>Sûre-i el-Bakara: Bakara Sûresi</TD><TD>binaen: dayanarak</TD></TR><TR><TD>cihet: yön</TD><TD>ebced: Arap harflerinin herbirisine rakam değeri verilerek yapılan yorum</TD></TR><TR><TD>enmuzec: örnek</TD><TD>esmâ-i meşhure: Cenâb-ı Allah’ın meşhur isimleri, Allah, Rahmân, Rahîm, Rab ve Hüve isimleri</TD></TR><TR><TD>hecâî: bir harfin isminin heceler olarak sayılması</TD><TD>hesab-ı ebced: Arap alfabesindeki herbir harfe sayısal değer verilerek yapılan bir yorum şekli</TD></TR><TR><TD>huruf-u hecâ: alfabe sırasına göre dizili harfler</TD><TD>hâtime: sonuç, son bölüm</TD></TR><TR><TD>hülâsa: özet</TD><TD>ism-i Allah: Allah’ın ismi</TD></TR><TR><TD>ism-i Rab: herbir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran anlamında Allah’ın ismi</TD><TD>ism-i Rahmân: çok merhamet sahibi ve şefkatle bütün yaratıkların rızkını veren anlamında Allah’ın ismi</TD></TR><TR><TD>ism-i Rahîm: rahmeti herşeyi kuşatan, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi anlamında Allah’ın ismi</TD><TD>i’câz: mu’cize oluş, bir benzerini yapmakta başkalarını aciz bırakma</TD></TR><TR><TD>kat-ı nazar: gözardı etme</TD><TD>kesirler: küsürlu sayılar</TD></TR><TR><TD>mecmuu: bir şeyin tamamı</TD><TD>muhtasar: kısa, özet</TD></TR><TR><TD>mücmel: kısa, öz</TD><TD>müsavi: eşit</TD></TR><TR><TD>müsemmâ: isimlendirilen</TD><TD>nev’i: tür</TD></TR><TR><TD>nükte: ince ve derin anlamlı söz</TD><TD>sırr-ı tevafuk: uygun gelmenin sırrı</TD></TR><TR><TD>tazammun etme: içine alma, kapsama</TD><TD>tertib: düzenleme</TD></TR><TR><TD>tevafuk: uygunluk, uyum</TD><TD>tezahür eden: ortaya çıkan, görünen</TD></TR><TR><TD>vav-ı atıf: atıf vavı, kelimeyi veya cümleyi birbirine bağlayan Arapçadaki vav harfi</TD><TD>zikir: anma</TD></TR><TR><TD>âyât: âyetler</TD><TD>İsm-i Celâl: “Allah” ismi</TD></TR></TBODY></TABLE>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yedinci Lem'a - Sayfa 75

<?xml version="1.0" encoding="UTF-8" ?><!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all> body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt} </STYLE>الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ deki müşedded ر iki ر sayılsa, o vakit 990 (dokuz yüz doksan) olup, pek çok esrar-ı mühimmeye medar olup, on dokuz harfiyle on dokuz bin âlemin miftahıdır.

Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyanda Lâfza-i Celâlin tevafukat-ı lâtifesindendir ki, bütün Kur’ân’da sayfanın âhirki satırın yukarı kısmında seksen Lâfza-i Celâl birbirine tevafukla baktığı gibi, aşağıki kısımda da aynen seksen Lâfza-i Celâl birbirine tevafukla bakar. Tam o âhirki satırın ortasında yine elli beş Lâfza-i Celâl birbiri üstüne düşüp ittihad ederek, güya elli beş Lâfza-i Celâlden terekküp etmiş birtek Lâfza-i Celâldir. Âhirki satırın başında yalnız ve bazı üç harfli kısa bir kelime, fasıla ile yirmi beş tam tevafukla tam ortadaki elli beşin tam tevafukuna zammedilince, seksen tevafuk olup, o satırın nısf-ı evvelindeki seksen tevafuka ve nısf-ı âhirdeki yine seksen tevafuka tevafuk ediyor. Acaba böyle lâtif, zarif, muntazam, mevzun, i’câzlı bu tevafukat nüktesiz, hikmetsiz olur mu? Hâşâ, olamaz. Belki, o tevafukatın ucuyla mühim bir define açılabilir.



blank.gif
رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَاۤ اِنْ نَسِينَاۤ اَوْ اَخْطَاْنَا
1

سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
blank.gif
2




Said Nursî




endOfSection.gif
endOfSection.gif



[NOT]
Dipnot-1 “Ey Rabbimiz, unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesaba çekme.” Bakara Sûresi, 2:286.

Dipnot-2 “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin.” Bakara Sûresi, 2:32.
[/NOT]





<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>
Kerâmet-i Gavsiye Risalesi: Abdülkàdir-i Geylânî’nin kerametli kasidesi

</TD><TD>
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla mu’cize olan Kur’ân

</TD></TR><TR><TD>
Lâfza-i Celâl: Allah lâfzı

</TD><TD>
Said Nursî: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)

</TD></TR><TR><TD>
esrar-ı mühimme: önemli sırlar

</TD><TD>
fasıla: ara

</TD></TR><TR><TD>
hikmet: bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde olma

</TD><TD>
hâşâ: asla

</TD></TR><TR><TD>
ittihad: birleşme

</TD><TD>
i’câz: mu’cize oluş, bir benzerini yapmakta başkalarını aciz bırakma

</TD></TR><TR><TD>
lâtif: güzel, hoş

</TD><TD>
mecmua: belli bir konuda kaleme alınmış yazılardan oluşan eser

</TD></TR><TR><TD>
medar: dayanak noktası

</TD><TD>
mevzun: ölçülü

</TD></TR><TR><TD>
miftah: anahtar

</TD><TD>
muntazam: düzenli

</TD></TR><TR><TD>
müşedded: şeddelenmiş, Arapçada bir harfi iki kez okumayı sağlayan işaretin konulduğu harf

</TD><TD>
nükte: ince ve derin anlamlı söz

</TD></TR><TR><TD>
nısf-ı evvel: ilk yarı

</TD><TD>
nısf-ı âhir: son yarı

</TD></TR><TR><TD>
teksir: bir yazılı metnin teksir makinesiyle çoğaltılmış şekli

</TD><TD>
terekküp etme: meydana gelme

</TD></TR><TR><TD>
tevafuk: uyum

</TD><TD>
tevafukat: uygunluklar

</TD></TR><TR><TD>
tevafukat-ı lâtife: ince ve güzel uygunluklar

</TD><TD>
zammetme: ekleme

</TD></TR><TR><TD>
âhir: son

</TD></TR></TBODY></TABLE>​
 
Üst