Dördüncü Lem'a

Ukbaa

Well-known member
Dördüncü Lem’a

“Minhâcü’s-Sünne” bu risaleye lâyık görülmüştür.

Mesele-i İmamet bir mesele-i fer’iye olduğu halde, ziyade ehemmiyet verildiğinden,
bir mesâil-i imaniye sırasına girip, ilm-i kelâmda ve usulüddinde medar-ı nazar olduğu
blank.gif
1
cihetle

Kur’ân’a ve imana ait hizmet-i esasiyemize münasebeti bulunduğundan, cüz’î bahsedildi.

besmele.jpg

لَقَدْ جَاۤءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُفٌ رَحِيمٌ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِىَ اللهُ لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
blank.gif
2

قُلْ لاَۤ اَسْئَلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْرًا اِلاَّ الْمَوَدَّةَ فِى الْقُرْبىٰ
blank.gif
3

Şu âyet-i azîmenin çok hakaik-i azîmesinden bir iki hakikatine İki Makam ile işaret edeceğiz.

[NOT]
Dipnot-1 el-İcî, Kitabü’l-Mevakıf: 3:331; Ahmed bin Muhammed, Kitabü Usûli’d-Dîn: 269, 279.

Dipnot-2 “Size, kendi içinizden öyle bir peygamber geldi ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona pek ağır gelir. O size çok düşkün, mü’minlere çok şefkatli, çok merhametlidir. Ey Peygamber, eğer senden yüz çevirecek olurlarsa de ki: Allah bana yeter. Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur.” Tevbe Sûresi, 9:128-129.

Dipnot-3 “De ki: Vazifem karşılığında sizden bir ücret istemiyorum. Sizden istediğim, ancak akrabaya sevgi ve Ehl-i Beytime muhabbettir.” Şûrâ Sûresi, 42:23.

[/NOT]


<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Minhâcü’s Sünne: sünnet yolu</TD><TD>cüz’î: ferdî, az, sınırlı</TD></TR><TR><TD>ehemmiyet: önem</TD><TD>hakaik-i azîme: büyük gerçekler</TD></TR><TR><TD>hakikat: asıl, esas, gerçek ve doğru mahiyet</TD><TD>hizmet-i esasiye: asıl hizmet</TD></TR><TR><TD>ilm-i kelâm: kelâm ilmi; iman hakikatlerini ispat eden ve açıklayan bilim dalı</TD><TD>lem’a: parıltı</TD></TR><TR><TD>medar-ı nazar: tartışma alanı, konusu</TD><TD>mesele-i fer’iye: asılla, esasla ilgili olmayıp ayrıntılarla ilgili mesele</TD></TR><TR><TD>mesele-i imamet: ümmete imamlık meselesi, halifelik meselesi</TD><TD>mesâil-i imaniye: imanla ilgili meseleler</TD></TR><TR><TD>münasebet: bağlantı, ilgi</TD><TD>risale: Risale-i Nur’u oluşturan bölümlerden herbiri</TD></TR><TR><TD>usulüddin: din usulü, kelâm</TD><TD>ziyade: çok</TD></TR><TR><TD>âyet-i azîme: büyük ve yüce âyet</TD></TR></TBODY></TABLE>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Dördüncü Lem'a - Sayfa 48

Birinci Makam
Dört Nüktedir.

BİRİNCİ NÜKTE

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın ümmetine karşı kemâl-i şefkat ve merhametini ifade ediyor.

Evet, rivayet-i sahiha ile, mahşerin dehşetinden herkes, hattâ enbiya dahi “nefsî, nefsî” dedikleri zaman, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm “ümmetî, ümmetî” diye
blank.gif
1
refet ve şefkatini göstereceği gibi,
blank.gif
2
yeni dünyaya geldiği zaman, ehl-i keşfin tasdikiyle, validesi onun münâcâtından “ümmetî, ümmetî”
blank.gif
3
işitmiş. Hem bütün tarih-i hayatı ve neşrettiği şefkatkârâne mekârim-i ahlâk, kemâl-i şefkat ve refetini gösterdiği gibi, ümmetinin hadsiz salâvatına hadsiz ihtiyaç göstermekle,
blank.gif
4
ümmetinin bütün saadetleriyle kemâl-i şefkatinden alâkadar olduğunu göstermekle hadsiz bir şefkatini göstermiş.


İşte bu derece şefkatli ve merhametli bir rehberin sünnet-i seniyyesine müraat etmemek ne derece nankörlük ve vicdansızlık olduğunu kıyas eyle.

İKİNCİ NÜKTE

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, küllî ve umumî vazife-i nübüvvet içinde bazı hususî, cüz’î maddelere karşı azîm bir şefkat göstermiştir. Zâhir hale göre o azîm şefkati o hususî, cüz’î maddelere sarf etmesi, vazife-i nübüvvetin fevkalâde ehemmiyetine uygun gelmiyor. Fakat hakikatte o cüz’î madde, küllî, umumî bir vazife-i nübüvvetin medarı olabilecek bir silsilenin ucu ve mümessili olduğundan, o silsile-i azîmenin hesabına, onun mümessiline fevkalâde ehemmiyet verilmiş.



[NOT]Dipnot-1 Buharî, Tevhid: 36, Tefsir: 17, Sûre 5, Fiten: 1; Müslim, Îmân: 326, 327; Tirmizî, Kıyâmet: 10; Dârimî, Mukaddime: 8.

Dipnot-2 bk. Buhârî, Tevhid: 32; Müslim, Îman: 326.

Dipnot-3 bk. Suyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ: 1:80, 85, 91; en-Nebhânî, Hüccetullâhi ale’l-Âlemîn: 224, 227-228.

Dipnot-4 bk. Ahzap Sûresi, 33:56; Ayrıca bk.: Tirmizî, Kıyamet: 24.

[/NOT]



<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun</TD><TD>Resul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)</TD></TR><TR><TD>alâkadar: alâkalı, ilgili</TD><TD>azîm: büyük, yüce</TD></TR><TR><TD>cüz’î: ferdî, küçük, az</TD><TD>dehşet: korku, ürkme</TD></TR><TR><TD>ehl-i keşif: mâneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini gözlemleme seviyesine ulaşmış insanlar</TD><TD>enbiya: nebiler, peygamberler</TD></TR><TR><TD>fevkalâde: olağanüstü</TD><TD>hadsiz: sayısız</TD></TR><TR><TD>hakikat: doğru gerçek</TD><TD>kemâl-i şefkat: tam ve mükemmel şefkat</TD></TR><TR><TD>küllî: kapsamlı, genel</TD><TD>kıyas etmek: karşılaştırmak</TD></TR><TR><TD>mahşer: haşir meydanı</TD><TD>makam: derece, yer</TD></TR><TR><TD>medar: dayanak noktası, sebep</TD><TD>mekârim-i ahlâk: ahlâkın en güzel ve üstün olanı</TD></TR><TR><TD>merhamet: acıma, şefkat</TD><TD>mümessil: temsilci</TD></TR><TR><TD>münâcât: Allah’a yalvarış, dua</TD><TD>müraat etmek: riayet etmek, uymak</TD></TR><TR><TD>nefsî, nefsî: nefsim, nefsim</TD><TD>neşretmek: yaymak</TD></TR><TR><TD>nükte: ince ve derin anlamlı söz</TD><TD>refet: esirgeme, koruma, acıma</TD></TR><TR><TD>rivayet-i sahiha: sağlam ve doğru olarak aktarılan haber</TD><TD>saadet: mutluluk</TD></TR><TR><TD>salâvat: Peygamberimize edilen rahmet ve esenlik duası</TD><TD>sarf etme: kullanma, harcama</TD></TR><TR><TD>silsile: zincir</TD><TD>silsile-i azîme: büyük zincir</TD></TR><TR><TD>sünnet-i seniyye: Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler</TD><TD>tarih-i hayat: hayat boyu yaşanan olaylar; özgeçmiş</TD></TR><TR><TD>umumî: özel</TD><TD>valide: anne</TD></TR><TR><TD>vazife-i nübüvvet: peygamberlik vazifesi</TD><TD>zâhir: açık, âşikar</TD></TR><TR><TD>ümmetî, ümmetî: ümmetim, ümmetim</TD><TD>şefkatkârâne: şefkat dolu</TD></TR></TBODY></TABLE>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Dördüncü Lem'a - Sayfa 49

<?xml version="1.0" encoding="UTF-8" ?><!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all> body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt} </STYLE>Meselâ, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-i Hasan ve Hüseyin’e karşı küçüklüklerinde gösterdikleri fevkalâde şefkat ve ehemmiyet-i azîme,
blank.gif
1
yalnız cibillî şefkat ve hiss-i karâbetten gelen bir muhabbet değil, belki vazife-i nübüvvetin bir hayt-ı nuranîsinin bir ucu ve verâset-i Nebeviyenin gayet ehemmiyetli bir cemaatinin menşei, mümessili, fihristesi cihetiyledir.


Evet, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-i Hasan’ı (r.a.) kemâl-i şefkatinden kucağına alarak başını öpmesiyle,
blank.gif
2
Hazret-i Hasan’dan (r.a.) teselsül eden nuranî nesl-i mübarekinden, Gavs-ı Âzam olan Şah-ı Geylânî gibi çok mehdî-misal verese-i nübüvvet ve hamele-i şeriat-ı Ahmediye (a.s.m.) olan zatların hesabına Hazret-i Hasan’ın (r.a.) başını öpmüş. Ve o zatların istikbalde edecekleri hizmet-i kudsiyelerini nazar-ı nübüvvetle görüp takdir ve istihsan etmiş. Ve takdir ve teşvike alâmet olarak, Hazret-i Hasan’ın (r.a.) başını öpmüş.


Hem Hazret-i Hüseyin’e karşı gösterdikleri fevkalâde ehemmiyet ve şefkat, Hazret-i Hüseyin’in (r.a.) silsile-i nuraniyesinden gelen Zeynelâbidin, Cafer-i Sadık gibi eimme-i âlişan ve hakikî verese-i Nebeviye gibi pek çok mehdî-misal zevât-ı nuraniyenin namına ve din-i İslâm ve vazife-i risalet hesabına boynunu öpmüş,
blank.gif
3
kemâl-i şefkat ve ehemmiyetini göstermiştir.


Evet, zât-ı Ahmediyenin (a.s.m.) gayb-âşinâ kalbiyle, dünyada Asr-ı Saadetten ebed tarafında olan meydan-ı haşri temâşâ eden ve yerden Cenneti gören ve zeminden gökteki melâikeleri müşahede eden ve zaman-ı Âdem’den beri mazi zulümatının perdeleri içinde gizlenmiş hâdisâtı gören, hattâ Zât-ı Zülcelâlin rüyetine mazhar olan nazar-ı nuranîsi, çeşm-i istikbal-bînisi, elbette Hazret-i Hasan

[NOT]
Dipnot-1 bk. Buhârî, Fazailü Ashâb: 22; Müslim, Fazailü’s-Sahâbe: 56:60.

Dipnot-2 bk. Müsned: 5:47; et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr: 3:32, 22:274.

Dipnot-3 bk. İbni Mâce, Mukaddime: 11; Müsned: 4:172.


[/NOT]


<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Asr-ı Saadet: Peygamberimizin (a.s.m.) yaşadığı dönem, mutluluk asrı</TD><TD>Cafer-i Sadık: (bk. bilgiler)</TD></TR><TR><TD>Gavs-ı Azam Şah-ı Geylânî: [bk. bilgiler – Abdulkàdir-i Geylânî (k.s.)]</TD><TD>Hazret-i Hasan: [bk. bilgiler – Hasan (r.a.)]</TD></TR><TR><TD>Hazret-i Hüseyin: [bk. bilgiler – Hüseyin (r.a.)]</TD><TD>Zeynelâbidin: (bk. bilgiler)</TD></TR><TR><TD>Zât-ı Zülcelâl: büyüklük ve haşmet sahibi olan Allah</TD><TD>alâmet: belirti, işaret</TD></TR><TR><TD>cibillî: soy ve ırk gibi yaratılıştan gelen topluluğa ve kavme ait</TD><TD>cihet: taraf, yön</TD></TR><TR><TD>din-i İslâm: İslâm dini</TD><TD>ebed: sonu olmayan, sonsuz</TD></TR><TR><TD>ehemmiyet-i azîme: büyük önem verme</TD><TD>eimme-i âlişan: çok yüksek şan sahibi imamlar</TD></TR><TR><TD>fevkalâde: olağanüstü</TD><TD>fihriste: özet, içerik</TD></TR><TR><TD>gayb-âşinâ: gaybi bilen, görünmeyenden haberi olan</TD><TD>hamele-i şeriat-ı Ahmediye: Peygamberimizin getirmiş olduğu dini nesilden nesile taşıyanlar</TD></TR><TR><TD>hayt-ı nuranî: nurlu bağlantı, ip</TD><TD>hiss-i karâbet: akrabalık hissi</TD></TR><TR><TD>hizmet-i kudsiye: kutsal hizmet</TD><TD>hâdisât: hadiseler, olaylar</TD></TR><TR><TD>istihsan etme: güzel görerek beğenme</TD><TD>istikbal: gelecek zaman</TD></TR><TR><TD>kemâl-i şefkat: tam bir şefkat</TD><TD>mazhar olan: erişen, nail olan</TD></TR><TR><TD>mazi: geçmiş</TD><TD>mehdî-misal: mehdî gibi</TD></TR><TR><TD>melâike: melekler</TD><TD>menşe: kaynak</TD></TR><TR><TD>meydan-ı haşir: haşir meydanı, öldükten sonra tekrar diriltildikten sonra insanların toplanacakları meydan</TD><TD>mümessil: temsilci</TD></TR><TR><TD>müşahede eden: gözlemleyen</TD><TD>nazar-ı nuranî: nurlu, aydınlık bakış</TD></TR><TR><TD>nazar-ı nübüvvet: Peygamberlik bakışı</TD><TD>nesl-i mübarek: mübârek nesil</TD></TR><TR><TD>nuranî: nurlu, nur saçan</TD><TD>rüyet: görme</TD></TR><TR><TD>silsile-i nuraniye: nurlu zincir, nurlu nesil</TD><TD>temâşâ etmek: bakmak, seyretmek</TD></TR><TR><TD>teselsül: zincirleme devam etme</TD><TD>vazife-i nübüvvet: peygamberlik vazifesi</TD></TR><TR><TD>vazife-i risalet: peygamberlik vazifesi</TD><TD>verese-i nübüvvet/verese-i nebeviye: Peygamberlik vârisleri</TD></TR><TR><TD>verâset-i Nebevî: Peygamberliğe varis olma</TD><TD>zaman-ı Âdem: Hz. Âdem zamanı</TD></TR><TR><TD>zemin: yeryüzü</TD><TD>zevât-ı nuraniye: nurlu kimseler</TD></TR><TR><TD>zulümat: karanlıklar</TD><TD>zât-ı Ahmediye: Peygamber Efendimizin zâtı, kendisi</TD></TR><TR><TD>çeşm-i istikbal-bîni: geleceği gören gözü</TD></TR></TBODY></TABLE>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Dördüncü Lem'a - Sayfa 50

ve Hüseyin’in arkalarında teselsül eden aktab ve eimme-i verese ve mehdîleri görmüş ve onların umumu namına başlarını öpmüş. Evet, Hazret-i Hasan’ın (r.a.) başını öpmesinden, Şah-ı Geylânî’nin hisse-i azîmesi var.

ÜÇÜNCÜ NÜKTE

اِلاَّ الْمَوَدَّةَ فِى الْقُرْبىٰ âyetinin bir kavle göre mânâsı: “Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, vazife-i risaletin icrasına mukabil ücret istemez; yalnız Âl-i Beytine meveddeti istiyor.”

Eğer denilse: “Bu mânâya göre, karâbet-i nesliye cihetinden gelen bir fayda gözetilmiş görünüyor. Halbuki,
blank.gif
1
اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللهِ اَتْقٰيكُمْsırrına binaen, karâbet‑i nesliye değil, belki kurbiyet-i İlâhiye noktasında vazife-i risalet cereyan ediyor.”


Elcevap: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, gayb-âşinâ nazarıyla görmüş ki, Âl-i Beyti, âlem-i İslâm içinde bir şecere-i nuraniye hükmüne geçecek. Âlem-i İslâmın bütün tabakatında, kemâlât-ı insaniye dersinde rehberlik ve mürşidlik vazifesini görecek zatlar, ekseriyet-i mutlaka ile, Âl-i Beytten çıkacak. Teşehhüddeki, ümmetin âl hakkındaki duası ki,
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰۤى اٰلِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ كَمَا صَلَّيْتَ عَلٰۤى اِبْرَاهِيمَ وَعَلٰۤى اٰلِ اِبْرَاهِيمَ اِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ
blank.gif
2
dir, makbul olacağını keşfetmiş.

Yani, nasıl ki millet-i İbrahimiyede ekseriyet-i mutlaka ile nuranî rehberler Hazret-i İbrahim’in (a.s.) âlinden, neslinden olan enbiya olduğu gibi;
blank.gif
3
ümmet-i



[NOT]Dipnot-1 “Allah katında en şerefliniz, en ziyade takvâ sahibi olanınızdır.” Hucurat Sûresi, 49:13.
Dipnot-2 Allahım! Tıpkı İbrahim’e ve İbrahim’in âline salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve Efendimiz Muhammed’in âline de salât et. Muhakkak ki Sen her türlü hamd ve övgüye nihayetsiz derecede lâyıksın ve şan ve şerefin herşeyden nihayetsiz derecede yüksektir. bk. Buhârî, Enbiya 10; Müslim, Salât: 65-66.

Dipnot-3 bk. İbni Hacer, Fethü’l-Bârî: 11:162.

[/NOT]



<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Hazret-i Hasan: [bk. bilgiler – Hasan (r.a.)]</TD><TD>Hazret-i Hüseyin: [bk. bilgiler – Hüseyin (r.a.)]</TD></TR><TR><TD>Hazret-i İbrahim: [bk. bilgiler – İbrahim (a.s.)]</TD><TD>Resul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)</TD></TR><TR><TD>aktab: kutuplar, büyük velilerden zamanının en büyük mürşidi olan kimseler</TD><TD>binaen: dayanarak</TD></TR><TR><TD>cereyan etmek: meydana gelmek</TD><TD>eimme-i verese: peygamberlik varisi olan imamlar</TD></TR><TR><TD>ekseriyet-i mutlaka: büyük çoğunluk</TD><TD>enbiya: nebiler, peygamberler</TD></TR><TR><TD>gayb-âşinâ: gaybı bilen, görünmeyenlerden haberi olan</TD><TD>hisse-i azîme: büyük pay</TD></TR><TR><TD>icra etme: yerine getirme</TD><TD>karâbet-i nesliye: soy yakınlığı</TD></TR><TR><TD>kavl: söz, rivayet</TD><TD>kemâlât-ı insaniye: insana ait mükemmellikler</TD></TR><TR><TD>kurbiyet-i İlâhiye: Allah’a yakınlık</TD><TD>makbul: kabul edilen</TD></TR><TR><TD>mehdî: insanları hidayete sevk eden</TD><TD>meveddet: sevgi</TD></TR><TR><TD>millet-i İbrahimiye: İbrahim milleti; Hz. İbrahim’in dinini kabul edenler</TD><TD>mukabil: karşılık</TD></TR><TR><TD>mürşid: doğru yol gösteren</TD><TD>nazar: bakış</TD></TR><TR><TD>nuranî: nurlu</TD><TD>nükte: ince ve derin anlamlı söz</TD></TR><TR><TD>tabakat: tabakalar, dereceler</TD><TD>teselsül eden: zincirleme devam eden, peşpeşe gelen</TD></TR><TR><TD>teşehhüd: namazda her iki rekâtın sonunda oturulan bölüm</TD><TD>umum: bütün, genel</TD></TR><TR><TD>vazife-i risalet: peygamberlik görevi</TD><TD>Âl-i Beyt: Hz. Peygamberin (a.s.m.) ev halkı</TD></TR><TR><TD>âl: Peygamber Efendimizin sülalesi, mübarek soyu</TD><TD>âlem-i İslâm: İslâm dünyası</TD></TR><TR><TD>âyet: Kur’ân’ın her bir cümlesi</TD><TD>ümmet: Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden mü’minler</TD></TR><TR><TD>ümmet-i Muhammediye: Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden mü’minler</TD><TD>Şah-ı Geylânî: [bk. bilgiler – Abdülkàdir-i Geylânî (k.s.)]</TD></TR><TR><TD>şecere-i nuraniye: nurlu ağaç, nurlu soy</TD></TR></TBODY></TABLE>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Dördüncü Lem'a - Sayfa 51

Muhammediyede de (a.s.m.), vezâif-i azîme-i İslâmiyette ve ekser turuk ve mesâlikinde, enbiya-yı Benî İsrail gibi,
blank.gif
1
aktâb-ı Âl-i Beyt-i Muhammediyeyi (a.s.m.) görmüş. Onun için, قُلْ لاَۤ اَسْئَلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْرًا اِلاَّ الْمَوَدَّةَ فِى الْقُرْبىٰ
blank.gif
2
demesiyle emrolunarak, Âl-i Beyte karşı ümmetin meveddetini istemiş.


Bu hakikati teyid eden mükerrer rivayetlerde ferman etmiş:

“Size iki şey bırakıyorum; onlara temessük etseniz necat bulursunuz: biri Kitabullah, biri Âl-i Beytim.”
blank.gif
3
Çünkü, Sünnet-i Seniyyenin menbaı ve muhafızı ve her cihetle iltizam etmesiyle mükellef olan, Âl-i Beyttir.


İşte bu sırra binaendir ki, Kitap ve Sünnete ittibâ ünvanıyla bu hakikat-i hadîsiye bildirilmiştir. Demek Âl-i Beytten, vazife-i risaletçe muradı, Sünnet-i Seniyyesidir. Sünnet-i Seniyyeye ittibâı terk eden, hakikî Âl-i Beytten olmadığı gibi, Âl-i Beyte hakikî dost da olamaz. 4

Hem ümmetini Âl-i Beytin etrafında toplamak arzusunun
blank.gif
5
sırrı şudur ki: Zaman geçtikçe Âl-i Beyt çok tekessür edeceğini izn-i İlâhî ile bilmiş ve İslâmiyet zaafa düşeceğini anlamış. O halde, gayet kuvvetli ve kesretli bir cemaat-i mütesânide lâzım ki, âlem-i İslâmın terakkiyât-ı mâneviyesinde medar ve merkez olabilsin. İzn‑i İlâhî ile düşünmüş ve ümmetini Âl-i Beyti etrafına toplamasını arzu etmiş.


Evet, Âl-i Beytin efradı ise, itikad ve iman hususunda sairlerden çok ileri olmasa da, yine teslim, iltizam ve tarafgirlikte çok ileridedirler. Çünkü İslâmiyete fıtraten, neslen ve cibilliyeten taraftardırlar. Cibillî taraftarlık zayıf ve şansız, hattâ haksız da olsa bırakılmaz. Nerede kaldı ki, gayet kuvvetli, gayet hakikatli, gayet şanlı bütün silsile-i ecdadı bağlandığı ve şeref kazandığı ve canlarını feda ettikleri


[NOT]Dipnot-1 bk. el-Münâvî, Feyzü’l-Kâdîr: 4:384; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ: 2:83.
Dipnot-2 “De ki: Vazifem karşılığında sizden bir ücret istemiyorum. Sizden istediğim, ancak akrabaya sevgi ve Ehl-i Beytime muhabbettir.” Şûrâ Sûresi, 42:23.

Dipnot-3 Tirmizî, Menâkıb: 31; Müsned, 3:14, 17, 26.

Dipnot-4 bk. et-Taberânî, Mu’cemü’l-Evsâd: 3:338; Ebû Dâvud, Fiten: 2; Müsned: 2:133.

Dipnot-5 bk. el-Bezzâr, el-Müsned: 9:343; el-Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr: 3:45-46, 12:34.

[/NOT]



<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Kitap/Kitabullah: Allah’ın kitabı; Kur’ân-ı Kerim</TD><TD>Sünnet-i Seniyye/Sünnet: Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler</TD></TR><TR><TD>aktâb-ı Âl-i Beyt-i Muhammediye: Hz. Muhammed’in (a.s.m.) neslinden gelen ve bulunduğu yerde veya memleketteki evliyanın başı hükmünde olan büyük veliler</TD><TD>binaen: dayanarak</TD></TR><TR><TD>cemaat-i mütesânide: dayanışma içindeki topluluk</TD><TD>cibilliyet: yaratılıştan kaynaklanan hal ve durum</TD></TR><TR><TD>cihet: taraf, yön</TD><TD>efrad: fertler</TD></TR><TR><TD>ekser: çoğunluk</TD><TD>enbiya-yı Benî İsrail: İsrailoğullarına gönderilen peygamberler</TD></TR><TR><TD>ferman etmek: buyurmak</TD><TD>fıtraten: yaratılış itibariyle</TD></TR><TR><TD>hakikat: gerçek, esas</TD><TD>hakikat-i hadîsiye: hadis-i şerifle vurgulanan hakikat</TD></TR><TR><TD>hakikî: asıl, gerçek, doğru olan</TD><TD>hususunda: konusunda</TD></TR><TR><TD>iltizam: sıkıca sarılma</TD><TD>itikad: inanç</TD></TR><TR><TD>ittibâ: uyma</TD><TD>izn-i İlâhî: Allah’ın izni</TD></TR><TR><TD>kesretli: çok sayıda</TD><TD>medar: dayanak, sebep</TD></TR><TR><TD>menba: kaynak</TD><TD>mesâlik: meslekler, tutulan yollar</TD></TR><TR><TD>meveddet: sevgi</TD><TD>muhafız: koruyan, saklayan</TD></TR><TR><TD>murad: kast edilen</TD><TD>mükellef: yükümlü</TD></TR><TR><TD>mükerrer: tekrarlanan</TD><TD>necat bulma: kurtulma</TD></TR><TR><TD>neslen: soy olarak</TD><TD>rivayet: Peygamberimizden duyulan ve görülen şeylerin nakledilmesi</TD></TR><TR><TD>silsile-i ecdad: atalar silsilesi, soy defteri</TD><TD>tarafgirlik: taraftarlık</TD></TR><TR><TD>tekessür etmek: çoğalmak</TD><TD>temessük etme: sarılma, tutunma</TD></TR><TR><TD>terakkiyât-ı mâneviye: manevî ilerlemeler</TD><TD>teyid eden: doğrulayan</TD></TR><TR><TD>turuk: yollar</TD><TD>vazife-i risalet: peygamberlik vazifesi</TD></TR><TR><TD>vazife-i âzîme-i İslâmiyet: İslâmın büyük görevi</TD><TD>Âl-i Beyt: Hz. Peygamberin (a.s.m.) ev halkı</TD></TR><TR><TD>âlem-i İslâm: İslâm dünyası</TD><TD>ümmet: Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden mü’minler</TD></TR></TBODY></TABLE><TABLE role=presentation cellSpacing=0 cellPadding=0><TBODY role=presentation><TR role=presentation></TR></TBODY></TABLE>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Dördüncü Lem'a - Sayfa 52

bir hakikate taraftarlık, ne kadar esaslı ve fıtrî olduğunu bilbedâhe hisseden bir zat, hiç taraftarlığı bırakır mı? Ehl-i Beyt, işte bu şiddet-i iltizam ve fıtrî İslâmiyet cihetiyle, din-i İslâm lehinde ednâ bir emâreyi kuvvetli bir burhan gibi kabul eder. Çünkü fıtrî taraftardır. Başkası ise, kuvvetli bir burhan ile sonra iltizam eder.

DÖRDÜNCÜ NÜKTE

Üçüncü Nükte münasebetiyle, Şîalarla Ehl-i Sünnet ve Cemaatin medar-ı nizâı, hattâ akaid-i imaniye kitaplarına ve esasat-ı imaniye sırasına girecek derecede
blank.gif
1
büyütülmüş bir meseleye kısaca bir işaret edeceğiz. Mesele şudur:


Ehl-i Sünnet ve Cemaat der ki: “Hazret-i Ali Hulefâ-i Erbaanın dördüncüsüdür. Hazret-i Sıddık daha efdaldir ve hilâfete daha müstehak idi ki, en evvel o geçti.”
blank.gif
2


Şîalar derler ki: “Hak Hazret-i Ali’nin (r.a.) idi. Ona haksızlık edildi. Umumundan en efdal Hazret-i Ali’dir (r.a.).” Dâvâlarına getirdikleri delillerin hülâsası: Derler ki, Hazret-i Ali (r.a.) hakkında vârid ehâdis-i Nebeviye
blank.gif
3
ve Hazret-i Ali’nin (r.a.) “Şah-ı Velâyet” ünvanıyla, ekseriyet-i mutlaka ile evliyanın ve tariklerin mercii ve ilim ve şecaat ve ibadette harikulâde sıfatları ve Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm ona ve ondan teselsül eden Âl-i Beyte karşı şiddet-i alâkası gösteriyor ki, en efdal odur. Daima hilâfet onun hakkı idi, ondan gasp edildi.


Elcevap: Hazret-i Ali (r.a.) mükerreren, kendi ikrarı
blank.gif
4
ve yirmi seneden ziyade o hulefâ-i selâseye ittibâ ederek onların şeyhülislâmlığı makamında bulunması, Şîaların bu dâvâlarını cerh ediyor. Hem hulefâ-i selâsenin zaman-ı hilâfetlerinde fütuhat-ı İslâmiye ve mücahede-i a’dâ hadiseleri ve Hazret-i Ali’nin zamanındaki



[NOT]
Dipnot-1 bk. et-Teftazânî, Şerhü’l-Akâid (Terc: Süleyman Uludağ) s.321.

Dipnot-2 bk. Ahmed İbni Hanbel, el-Âkîde: 1:123; İbni Ebi’l-İzz, Şerhu Akîdeti’t-Tahâviyye: 1:545, 548.

Dipnot-3 Tirmizî, Menâkıb: 19; İbni Mâce, Mukaddime: 11; Müsned: 1:84, 118, 4:281.

Dipnot-4 bk. Buhârî, Fezâilü Ashâb: 5; Ebû Dâvud, Sünne: 7; Müsned: 1:106.


[/NOT]

<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun</TD><TD>Ehl-i Sünnet ve Cemaat: (bk. bilgiler) </TD></TR><TR><TD>Hazret-i Ali: [bk. bilgiler – Ali (r.a.)]</TD><TD>Hazret-i Sıddık: [bk. bilgiler – Ebû Bekir (r.a.)]</TD></TR><TR><TD>Hulefâ-i Erbaa: dört büyük halife; Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali</TD><TD>akaid-i imaniye: iman esasları</TD></TR><TR><TD>bilbedâhe: açık bir şekilde</TD><TD>burhan: sağlam ve güçlü delil</TD></TR><TR><TD>cerh etmek: çürütmek</TD><TD>cihet: taraf, yön</TD></TR><TR><TD>din-i İslâm: İslâm dini</TD><TD>dâvâ: iddia</TD></TR><TR><TD>ednâ: en basit, en küçük</TD><TD>efdal: üstün, faziletli</TD></TR><TR><TD>ehâdis-i Nebeviye: Hz. Peygamber tarafından söylenen sözler, hadisler</TD><TD>ekseriyet-i mutlaka: büyük çoğunluk</TD></TR><TR><TD>emâre: işaret, belirti</TD><TD>esasat-ı imaniye: imanın esasları</TD></TR><TR><TD>evliya: Allah dostları</TD><TD>evvel: önce</TD></TR><TR><TD>fütuhat-ı İslâmiye: İslâm adına yapılan fetihler</TD><TD>fıtrî: doğal</TD></TR><TR><TD>gasp edilmek: zorla alınmak</TD><TD>hakikat: gerçek, esas</TD></TR><TR><TD>hilâfet: halifelik; Peygamberimizin vekili olarak din ve dünya işlerinde genel reislik</TD><TD>hulefâ-i selâse: Hz. Ali’den önceki üç büyük halife; Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman</TD></TR><TR><TD>hülâsa: özet, öz</TD><TD>ikrar: doğrulama</TD></TR><TR><TD>iltizam: sıkıca sarılma</TD><TD>ittibâ etmek: tabi olmak, uymak</TD></TR><TR><TD>medar-ı nizâ: kavga, çekişme sebebi</TD><TD>merci: başvurulacak yer</TD></TR><TR><TD>mücahede-i a’dâ: düşmanla savaş</TD><TD>mükerreren: defalarca, tekrar ile</TD></TR><TR><TD>münasebet: ilişki, bağlantı</TD><TD>müstehak: hak etmiş, layık</TD></TR><TR><TD>nükte: ince ve derin anlamlı söz</TD><TD>tarik: yol</TD></TR><TR><TD>teselsül: peşpeşe gelme, birbirini takip etme</TD><TD>umum: bütün</TD></TR><TR><TD>vârid: söylenen</TD><TD>zaman-ı hilâfet: halifelik dönemi</TD></TR><TR><TD>ziyade: çok</TD><TD>zât: kişi </TD></TR><TR><TD>Âl-i Beyt/Ehl-i Beyt: Hz. Peygamberin (a.s.m.) ev halkı</TD><TD>Şah-ı Velâyet: velilerin şahı; Hz. Ali</TD></TR><TR><TD>Şîa: Hz. Ali’nin (r.a.) taraftarlığını esas alan topluluk</TD><TD>şecaat: yiğitlik, cesurluk</TD></TR><TR><TD>şeyhülislâm: halifeyi veya devlet başkanını temsilen devletin ilim, eğitim ve şer’î mahkemelerinden sorumlu en yüksek makamdaki kişi</TD><TD>şiddet-i alâka: aşırı ilgi</TD></TR><TR><TD>şiddet-i iltizam: çok sıkı bağlılık</TD></TR></TBODY></TABLE>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Dördüncü Lem'a - Sayfa 53

vakıalar, yine hilâfet-i İslâmiye noktasında Şîaların dâvâlarını cerh ediyor. Demek Ehl-i Sünnet ve Cemaatin dâvâsı haktır.

Eğer denilse: Şîa ikidir. Biri Şîa-i Velâyettir, diğeri Şîa-i Hilâfettir. Haydi, bu ikinci kısım, garaz ve siyaset karıştırmasıyla haksız olsun. Fakat birinci kısımda garaz ve siyaset yok. Halbuki Şîa-i Velâyet, Şîa-i Hilâfete iltihak etmiş. Yani, ehl-i turuktaki evliyanın bir kısmı Hazret-i Ali’yi efdal görüyorlar, siyaset cihetinde olan Şîa-i Hilâfetin dâvâlarını tasdik ediyorlar.

Elcevap: Hazret-i Ali’ye (r.a.) iki cihetle bakılmak gerektir. Bir ciheti şahsî kemâlât ve mertebesi noktasından, ikinci cihet Âl-i Beytin şahs-ı mânevîsini temsil ettiği noktasındandır. Âl-i Beytin şahs-ı mânevîsi ise Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın bir nevi mahiyetini gösteriyor.

İşte, birinci nokta itibarıyla, Hazret-i Ali (r.a.) başta olarak bütün ehl-i hakikat, Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer’i (r.a.) takdim ediyorlar.
blank.gif
1
Hizmet-i İslâmiyette ve kurbiyet-i İlâhiyede makamlarını daha yüksek görmüşler.


İkinci nokta cihetinde, Hazret-i Ali (r.a.) şahs-ı mânevî-i Âl-i Beytin mümessili ve şahs-ı mânevî-i Âl-i Beyt bir hakikat-i Muhammediyeyi (a.s.m.) temsil ettiği cihetle, muvazeneye gelmez. İşte, Hazret-i Ali hakkında fevkalâde senâkârâne ehâdis-i Nebeviye
blank.gif
2
bu ikinci noktaya bakıyorlar. Bu hakikati teyid eden bir rivayet-i sahiha var ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: “Her nebînin nesli kendindendir. Benim neslim Ali’nin (r.a.) neslidir.”
blank.gif
3


Hazret-i Ali’nin (r.a.) şahsı hakkında sair hulefâdan ziyade senâkârâne ehâdisin kesretle intişarının sırrı şudur ki: Emevîler ve Haricîler ona haksız hücum ve


[NOT]
Dipnot-1 bk. el-Gazâlî, Kavâidü’l-Akâid: 1:228; el-Kelâbâzî, et-Taarruf li Mezhebi Ehli’t-Tasavvuf: 1:57.

Dipnot-2 Tirmizî, Menâkıb: 19; İbni Mâce, Mukaddime: 11; Müsned: 1:84, 118, 4:281.

Dipnot-3 Taberânî, el-Mecmeu’l-Kebîr, no: 2630; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 10:333; el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, c.2, s. 223, no: 1717.

[/NOT]


<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Ehl-i Sünnet ve Cemaat: (bk. bilgiler)</TD><TD>Emevîler: (bk. bilgiler)</TD></TR><TR><TD>Haricîler: (bk. bilgiler)</TD><TD>Hazret-i Ali: [bk. bilgiler – Ali (r.a.)]</TD></TR><TR><TD>Hazret-i Ebu Bekir: [bk. bilgiler – Ebû Bekir (r.a.)]</TD><TD>Hazret-i Ömer: [bk. bilgiler – Ömer (r.a.)]</TD></TR><TR><TD>Resul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)</TD><TD>cerh etmek: çürütmek</TD></TR><TR><TD>cihet: taraf, yön</TD><TD>efdal: en faziletli, en üstün</TD></TR><TR><TD>ehl-i hakikat: doğru ve hak yolda olan kimseler</TD><TD>ehl-i turuk: tarikatlere mensup olanlar</TD></TR><TR><TD>ehl-i şirk ve dalâlet: Allah’a ortak koşanlar ve hak yoldan sapmış inançsız kimseler</TD><TD>ehâdis/ehâdis-i Nebeviye: Hz. Peygamber tarafından söylenen sözler, hadisler</TD></TR><TR><TD>evliya: Allah dostları</TD><TD>ferman etmek: buyurmak</TD></TR><TR><TD>fevkalâde: olağanüstü</TD><TD>garaz: kötü niyet, art niyet</TD></TR><TR><TD>hak: doğru gerçek</TD><TD>hakikat: gerçek mahiyet</TD></TR><TR><TD>hakikat-i Muhammediye: Hz. Peygamberin mânevî şahsiyeti, İslâmiyet’in aslı ve esası</TD><TD>hilâfet-i İslâmiye: İslâm halifeliği</TD></TR><TR><TD>hizmet-i İslâmiyet: İslâm hizmeti</TD><TD>hulefâ: halifeler</TD></TR><TR><TD>iltihak etmek: katılmak</TD><TD>intişar: yayılma</TD></TR><TR><TD>itibarıyla: bakımından</TD><TD>kemâlât: mükemmel özellikler, üstünlükler</TD></TR><TR><TD>kesret: çokluk</TD><TD>kurbiyet-i İlâhiye: Allah’a yakınlık</TD></TR><TR><TD>mahiyet: nitelik, özellik</TD><TD>makam: yer, derece</TD></TR><TR><TD>mertebe: derece, makam</TD><TD>muvazene: karşılaştırma, kıyaslama</TD></TR><TR><TD>mümessil: temsilci</TD><TD>nebî: peygamber</TD></TR><TR><TD>nesil: soy </TD><TD>nevi: çeşit, tür</TD></TR><TR><TD>rivayet-i sahiha: Peygamberimizden doğru olarak nakledilmiş hadis</TD><TD>sair: diğer, başka</TD></TR><TR><TD>senâkârâne: senâ ederek, överek</TD><TD>takdim etmek: öne çıkarmak</TD></TR><TR><TD>tasdik etmek: doğrulamak, onaylamak</TD><TD>teyid eden: doğrulayan</TD></TR><TR><TD>vakıa: olay</TD><TD>ziyade: çok</TD></TR><TR><TD>Âl-i Beyt: Hz. Peygamberin (a.s.m.) ev halkı</TD><TD>Şîa: Hz. Ali’nin (r.a.) taraftarlığını esas alan topluluk</TD></TR><TR><TD>Şîa-i Hilâfet: (bk. bilgiler - Şîa)</TD><TD>Şîa-i Velâyet: (bk. bilgiler - Şîa)</TD></TR><TR><TD>şahs-ı mânevî: belli bir kişi olmayıp bir topluluktan meydana gelen manevî kişilik</TD><TD>şahs-ı mânevî-i Âl-i Beyt: Hz. Peygamberin (a.s.m.) neslinden gelenlerin oluşturduğu manevî şahsiyet [bk. a-n-y; bilgiler – Âl-i Beyt]</TD></TR></TBODY></TABLE>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Dördüncü Lem'a - Sayfa 54

tenkis ettiklerine mukabil, Ehl-i Sünnet ve Cemaat olan ehl-i hak, onun hakkında rivâyâtı çok neşrettiler. Sair Hulefâ-i Râşidîn ise öyle tenkit ve tenkise çok maruz kalmadıkları için, onlar hakkındaki ehâdisin intişarına ihtiyaç görülmedi.

Hem istikbalde Hazret-i Ali (r.a.) elîm hâdisâta ve dahilî fitnelere maruz kalacağını nazar-ı nübüvvetle görmüş, Hazret-i Ali’yi (r.a.) meyusiyetten ve ümmetini onun hakkında sû-i zandan kurtarmak için,
blank.gif
1
مَنْ كُنْتُ مَوْلاَهُ فَعَلِىٌّ مَوْلاَهُ gibi mühim hadislerle Ali’yi (r.a.) teselli ve ümmeti irşad etmiştir.


Hazret-i Ali’ye (r.a.) karşı Şîa-i Velâyetin ifratkârâne muhabbetleri ve tarikat cihetinden gelen tafdilleri, kendilerini Şîa-i Hilâfet derecesinde mes’ul etmez. Çünkü, ehl-i velâyet, meslek itibarıyla, muhabbetle mürşidlerine bakarlar. Muhabbetin şe’ni ifrattır.
blank.gif
2
Mahbubunu makamından fazla görmek arzu ediyor. Ve öyle de görüyor. Muhabbetin taşkınlıklarında ehl-i hal mâzur olabilirler. Fakat onların muhabbetten gelen tafdili, Hulefâ-i Râşidînin zemmine ve adâvetine gitmemek şartıyla ve usul-ü İslâmiyenin haricine çıkmamak kaydıyla mâzur olabilirler.


Şîa-i Hilâfet ise, ağrâz-ı siyaset, içine girdiği için, garazdan, tecavüzden kurtulamıyorlar, itizar hakkını kaybediyorlar. Hattâ,
blank.gif
3
لاَ لِحُبِّ عَلِىٍّ بَلْ لِبُغْضِ عُمَرَ cümlesine mâsadak olarak, Hazret-i Ömer’in (r.a.) eliyle İran milliyeti ceriha aldığı için,
blank.gif
4
intikamlarını hubb-u Ali suretinde gösterdikleri gibi, Amr ibnü’l-Âs’ın Hazret-i Ali’ye (r.a.) karşı hurucu ve Ömer ibni Sa’d’ın Hazret-i Hüseyin’e (r.a.)


[NOT]
Dipnot-1
“Ben kimin efendisiysem, Ali de onun efendisidir.” Tirmizî, Menâkıb: 19; İbni Mâce, Mukaddime: 11; Müsned, 1:84, 118, 119, 152, 331, 4:281, 368, 370, 382, 5:347, 366, 419; el-Kettânî, Nazmu’l-Mütenâsir fi’l-Ehâdîsi’l-Mütevâtir, s. 24; el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 6:218; İbni Hibbân, Sahih, 9:42; Hâkim, el-Müstedrek, 2:130, 3:134.

Dipnot-2 Ebû Dâvud, Edeb: 113; Müsned: 5:194, 6:450.

Dipnot-3 Sebep, Hz. Ali’ye duyulan sevgi değil; Hz. Ömer’e duyulan kindir.

Dipnot-4 bk. İbni Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ: 6:12, 21; et-Taberî, Tarihü’l-Ümem ve’l-Mülûk: 3:283, 289.

[/NOT]


<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Amr ibnü’l-Âs: (bk. bilgiler)</TD><TD>Ehl-i Sünnet ve Cemaat: (bk. bilgiler)</TD></TR><TR><TD>Hazret-i Ali: [bk. bilgiler – Ali (r.a.)]</TD><TD>Hazret-i Hüseyin: [bk. bilgiler – Hüseyin (r.a.)]</TD></TR><TR><TD>Hazret-i Ömer: [bk. bilgiler – Ömer (r.a.)]</TD><TD>Hulefâ-i Râşidîn: dört büyük halife; Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali</TD></TR><TR><TD>adâvet: düşmanlık</TD><TD>ağrâz-ı siyaset: siyasi taraftarlığın doğurduğu kin ve düşmanlık</TD></TR><TR><TD>ceriha: yara</TD><TD>ehl-i hak: hak ve doğru yolda olan kimseler</TD></TR><TR><TD>ehl-i hal: İlâhî aşka bağlanmış, çoşkunluk ve vecd sahibi</TD><TD>ehl-i velâyet: veli kullar, Allah dostları</TD></TR><TR><TD>ehâdis: hadisler, Peygamber Efendimizin söz, fiil ve davranışları</TD><TD>elîm: acı veren, üzücü</TD></TR><TR><TD>fitne: ahlâkta ve toplum düzeninde azgınlık ve bozgunculuk; baştan çıkarma</TD><TD>garaz: kötü kasıt</TD></TR><TR><TD>hadis: Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış</TD><TD>hubb-u Ali: Hz. Ali sevgisi</TD></TR><TR><TD>huruç: isyan</TD><TD>hâdisât: hadiseler, olaylar</TD></TR><TR><TD>ifrat: aşırılık</TD><TD>ifratkârâne: aşırıya giderek</TD></TR><TR><TD>intişar: yayılma</TD><TD>irşad etme: doğru yolu gösterme</TD></TR><TR><TD>istikbal: gelecek zaman</TD><TD>itizar: mazur görünme, özrün kabul edilebilir olması</TD></TR><TR><TD>mahbub: sevgili</TD><TD>meslek: gidilen yol, usül</TD></TR><TR><TD>meyusiyet: ümitsizlik</TD><TD>mukabil: karşılık</TD></TR><TR><TD>mâsadak olmak: uygun, muvafık</TD><TD>mâzur: mazeretli, özür sahibi</TD></TR><TR><TD>mürşid: doğru yolu gösteren</TD><TD>nazar-ı nübüvvet: Peygamberlik bakışı</TD></TR><TR><TD>neşretmek: yaymak</TD><TD>rivâyât: Hz. Peygamber’den (a.s.m.) aktarılan sözler</TD></TR><TR><TD>sair: diğer</TD><TD>suret: görünüş, şekil</TD></TR><TR><TD>sû-i zan: kötü zan, şüphe</TD><TD>tafdil: üstün tutma</TD></TR><TR><TD>tarikat: yol</TD><TD>tecavüz: haddi aşma, saldırma</TD></TR><TR><TD>tenkis: eksik ve kusurlu görme, ve gösterme</TD><TD>usul-ü İslâmiye: İslâm esasları</TD></TR><TR><TD>zemm: kınama, ayıplama</TD><TD>Ömer ibni Sa’d: (bk. bilgiler – Ömer ibni Sa’d bin Ebî Vakkas)</TD></TR><TR><TD>ümmet: Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden mü’minler</TD><TD>İran: (bk. bilgiler)</TD></TR><TR><TD>Şîa-i Hilâfet: (bk. bilgiler - Şîa)</TD><TD>Şîa-i Velâyet: (bk. bilgiler - Şîa)</TD></TR><TR><TD>şe’n: nitelik, bir şeyin gereği</TD></TR></TBODY></TABLE>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Dördüncü Lem'a - Sayfa 55

karşı feci muharebesi 1 Ömer ismine karşı şiddetli bir gayz ve adâveti Şîalara vermiş.

Ehl-i Sünnet ve Cemaate karşı Şîa-i Velâyetin hakkı yoktur ki, Ehl-i Sünneti tenkit etsin. Çünkü Ehl-i Sünnet, Hazret-i Ali’yi (r.a.) tenkis etmedikleri gibi, ciddî severler. Fakat hadisçe tehlikeli sayılan ifrat-ı muhabbetten 2 çekiniyorlar. Hadisçe Hazret-i Ali’nin (r.a.) şîası hakkındaki senâ-yı Nebevî, 3 Ehl-i Sünnete aittir. Çünkü istikametli muhabbetle Hazret-i Ali’nin (r.a.) şîaları, ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaattir. Hazret-i İsâ Aleyhisselâm hakkındaki ifrat-ı muhabbet Nesârâ için tehlikeli olduğu gibi, Hazret-i Ali (r.a.) hakkında da o tarzda ifrat-ı muhabbet, hadis-i sahihte, tehlikeli olduğu tasrih edilmiş. 4

Şîa-i Velâyet eğer dese ki: “Hazret-i Ali’nin (r.a.) kemâlât-ı fevkalâdesi kabul olunduktan sonra Hazret-i Sıddık’ı (r.a.) ona tercih etmek kabil olmuyor.”

Elcevap: Hazret-i Sıddık-ı Ekberin ve Fâruk-u Âzamın (r.a.) şahsî kemâlâtıyla ve veraset-i nübüvvet vazifesiyle zaman-ı hilâfetteki kemâlâtıyla beraber bir mizanın kefesine; Hazret-i Ali’nin (r.a.) şahsî kemâlât-ı harikasıyla, hilâfet zamanındaki dahilî, bilmecburiye girdiği elîm vakıalardan gelen ve sû-i zanlara mâruz olan hilâfet mücahedeleri beraber mizanın diğer kefesine bırakılsa, elbette Hazret-i Sıddık’ın (r.a.) veyahut Fâruk’un (r.a.) veyahut Zinnureyn’in (r.a.) kefesi ağır geldiğini Ehl-i Sünnet görmüş, tercih etmiş.

Hem, On İkinci ve Yirmi Dördüncü Sözlerde ispat edildiği gibi, nübüvvet, velâyete nisbeten derecesi o kadar yüksektir ki, nübüvvetin bir dirhem kadar cilvesi, bir batman kadar velâyetin cilvesine müreccahtır. Bu nokta-i nazardan, Hazret-i

[NOT]Dipnot-1 bk. et-Taberî, Tarihü’l-Ümem ve’l-Mülûk: 3:298; İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye: 8:193.

Dipnot-2 Müsned: 1:160; Nesâi, es-Sünenü’l-Kübrâ: 5:137; el-Hâkim, el-Müstedrek: 3:132.

Dipnot-3 et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsad: 6:354, 355, 7:343.

Dipnot-4 Buharî, Tarihü’l-Kebîr, 2:1:257; Ahmed ibni Hanbel, Fedâilü’s-Sahâbe, no: 1087, 1221, 1222; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 9:133; İbnü’l-Cevzî, el-İleli’l-Mütenâhiye, 1:223.


[/NOT]


<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Aleyhisselâm: Allah’ın selâmı onun üzerine olsun</TD><TD>Ehl-i Sünnet/Ehl-i Sünnet ve Cemaat: (bk. bilgiler)</TD></TR><TR><TD>Fâruk-u Âzam: [bk. bilgiler – Ömer (r.a.)]</TD><TD>Hazret-i Ali: [bk. bilgiler – Ali (r.a.)]</TD></TR><TR><TD>Hazret-i Sıddık-ı Ekber: [bk. bilgiler – Ebu Bekir (r.a.)]</TD><TD>Hazret-i İsâ: [bk. bilgiler – İsâ (a.s.)]</TD></TR><TR><TD>Nasârâ: (bk. bilgiler – Hıristiyanlık)</TD><TD>Zinnureyn: [bk. bilgiler – Osman (r.a.)]</TD></TR><TR><TD>adâvet: düşmanlık</TD><TD>batman: yaklaşık 8 kg. ağırlığında bir ağırlık ölçüsü</TD></TR><TR><TD>bilmecburiye: zorunlu olarak</TD><TD>cilve: görünme, yansıma</TD></TR><TR><TD>dirhem: yaklaşık üç grama denk olan bir ağırlık ölçüsü</TD><TD>ehl-i hak: hak ve doğru yolda olan kimseler</TD></TR><TR><TD>ehl-i şirk ve dalâlet: Allah’a ortak koşanlar ve hak yoldan sapmış inançsız kimseler</TD><TD>elîm: acı ve sıkıntı veren</TD></TR><TR><TD>feci: kötü</TD><TD>gayz: hiddet, öfke</TD></TR><TR><TD>hadis: Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış</TD><TD>hadis-i sahih: hakkında şüphe edilmeyen ve doğruluğu kesin olarak bilinen Peygamberimizin sözü</TD></TR><TR><TD>hilâfet: halifelik, Peygamberimizin vekili olarak din ve dünya işlerinde genel reislik</TD><TD>ifrat-ı muhabbet: aşırı sevgi</TD></TR><TR><TD>istikamet: doğru</TD><TD>kabil: mümkün, olabilir</TD></TR><TR><TD>kefe: terazi gözü</TD><TD>kemâlât: mükemmel ve üstün özellikler</TD></TR><TR><TD>kemâlât-ı fevkalâde: olağanüstü, mükemmel özellikler</TD><TD>kemâlât-ı harika: olağanüstü üstün ve mükemmel özellikler</TD></TR><TR><TD>mizan: terazi</TD><TD>muhabbet: sevgi</TD></TR><TR><TD>muharebe: savaş</TD><TD>mâruz olma: uğrama, hedef olma</TD></TR><TR><TD>mücahede: cihad etme, mücadele</TD><TD>müreccah: tercih edilen, üstün olan</TD></TR><TR><TD>nisbeten: oranla</TD><TD>nokta-i nazar: bakış noktası</TD></TR><TR><TD>nübüvvet: peygamberlik</TD><TD>senâ-yı Nebevî: Peygambere ait övgü</TD></TR><TR><TD>sû-i zan: kötü zan</TD><TD>tasrih etme: açıkça ifade etme</TD></TR><TR><TD>tenkis etmek: değerini düşürme, eksik görme, gösterme</TD><TD>vakıa: olay</TD></TR><TR><TD>velâyet: velilik</TD><TD>veraset-i nübüvvet: peygamberin vârisliği makamı</TD></TR><TR><TD>zaman-ı hilâfet: halifelik zamanı</TD><TD>Şîa: (bk. bilgiler)</TD></TR><TR><TD>Şîa-i Velâyet: (bk. bilgiler - Şîa)</TD></TR></TBODY></TABLE>
<TABLE role=presentation cellSpacing=0 cellPadding=0><TBODY role=presentation><TR role=presentation></TR></TBODY></TABLE>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Dördüncü Lem'a - Sayfa 56

Sıddık-ı Ekberin (r.a.) ve Fâruk-u Âzamın (r.a.) veraset-i nübüvvet ve tesis‑i ahkâm-ı risalet noktasında
blank.gif
1
hisseleri taraf-ı İlâhîden ziyade verildiğine, hilâfetleri zamanlarındaki muvaffakiyetleri Ehl-i Sünnet ve Cemaate delil olmuş. Hazret-i Ali’nin (r.a.) kemâlât-ı şahsiyesi, o veraset-i nübüvvetten gelen o ziyade hisseyi hükümden iskat edemediği için, Hazret-i Ali (r.a.), Şeyheyn-i Mükerremeynin zaman-ı hilâfetlerinde onlara şeyhülislâm olmuş ve onlara hürmet etmiş. Acaba Hazret-i Ali’yi (r.a.) seven ve hürmet eden ehl-i hak ve sünnet, Hazret-i Ali’nin (r.a.) sevdiği ve ciddî hürmet ettiği Şeyheyni nasıl sevmesin ve hürmet etmesin?


Bu hakikati bir misalle izah edelim: Meselâ, gayet zengin bir zâtın irsiyetinden, evlâtlarının birine yirmi batman gümüş ile dört batman altın veriliyor. Diğerine beş batman gümüş ile beş batman altın veriliyor. Öbürüne de üç batman gümüş ile beş batman altın verilse, elbette âhirdeki ikisi çendan kemiyeten az alıyorlar, fakat keyfiyeten ziyade alıyorlar. İşte, bu misal gibi, Şeyheynin veraset-i nübüvvet ve tesis-i ahkâm-ı risaletinde tecellî eden hakikat-i akrebiyet-i İlâhiye altınından hisselerinin az bir fazlalığı, kemâlât-ı şahsiye ve velâyet cevherinden neş’et eden kurbiyet-i İlâhiyenin ve kemâlât-ı velâyetin ve kurbiyetin çoğuna galip gelir. Muvazenede bu noktaları nazara almak gerektir.
blank.gif
2
Yoksa, şahsî şecaati ve ilmi ve velâyeti noktasında birbiriyle muvazene edilse, hakikatin sureti değişir.


Hem Hazret-i Ali’nin (r.a.) zâtında temessül eden şahs-ı mânevî-i Âl-i Beyt ve o şahsiyet-i mâneviyede veraset-i mutlaka cihetiyle tecellî eden hakikat-i Muhammediye (a.s.m.) noktasında muvazene edilmez. Çünkü orada Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmın sırr-ı azîmi var.


[NOT]Dipnot-1 bk. Buhârî, Fezâilü Ashâb: 6; Müslim, Fazâilü’s-Sahâbe: 15-16; Tirmizî, Rüya: 9.

Dipnot-2 bk. Tirmizî, Rüya: 10; Ebû Dâvud, Sünnet: 8; Müsned: 5:44, 50.

[/NOT]


<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Ehl-i Sünnet ve Cemaat: (bk. bilgiler)</TD><TD>Fâruk-u Âzam: [bk. bilgiler – Ömer (r.a.)]</TD></TR><TR><TD>Hazret-i Ali: [bk. bilgiler – Ali (r.a.)]</TD><TD>Hazret-i Sıddık-ı Ekber: [bk. bilgiler – Ebû Bekir (r.a.)]</TD></TR><TR><TD>batman: yaklaşık 8 kg ağırlığında bir ağırlık ölçüsü</TD><TD>cevher: öz, temel</TD></TR><TR><TD>cihet: yön, taraf</TD><TD>ehl-i hak: doğru yolda olan kimseler</TD></TR><TR><TD>ehl-i şirk ve dalâlet: Allah’a ortak koşanlar ve hak yoldan sapmış inançsız kimseler</TD><TD>hakikat: gerçek mahiyet, asıl, esas</TD></TR><TR><TD>hakikat-i Muhammediye: Hz. Peygamber’in mânevî şahsiyeti</TD><TD>hakikat-i akrebiyet-i İlâhiye: Cenâb-ı Hakkın insana yakın oluşunun hakikati</TD></TR><TR><TD>hazret: saygıdeğer; saygı maksadıyla kullanılan bir ifadedir</TD><TD>hilâfet: halifelik</TD></TR><TR><TD>hisse: pay</TD><TD>hürmet etmek: saygı göstermek</TD></TR><TR><TD>irsiyet: soydan gelen, veraset</TD><TD>iskat etme: düşürme </TD></TR><TR><TD>kemiyet: sayıca çokluk, nicelik</TD><TD>kemâlât-ı velâyet: velilik vasıfları</TD></TR><TR><TD>kemâlât-ı şahsiye: kişisel üstünlüğü sağlayan özellikler</TD><TD>keyfiyet: özellik, nitelik</TD></TR><TR><TD>kurbiyet: Allah’a yakınlık</TD><TD>kurbiyet-i İlâhiye: Allah’a yakınlık</TD></TR><TR><TD>makam: konum, yer</TD><TD>misal: örnek</TD></TR><TR><TD>muvaffakiyet: başarı</TD><TD>muvazene etme: karşılaştırma</TD></TR><TR><TD>nazar: bakış, görüş</TD><TD>neş’et eden: kaynaklanan</TD></TR><TR><TD>suret: görünüş, şekil</TD><TD>sırr-ı azîm: büyük sır</TD></TR><TR><TD>taraf-ı İlâhî: Allah’ın tarafı</TD><TD>tecellî eden: yansıyan, görünen</TD></TR><TR><TD>temessül eden: görünen</TD><TD>tesis-i ahkâm-ı risalet: Peygamberlik makâmının hükümlerinin tesisi, uygulamaya konulması</TD></TR><TR><TD>velâyet: velilik</TD><TD>veraset-i mutlaka: her yönüyle varislik</TD></TR><TR><TD>veraset-i nübüvvet: peygamberlik makâmının vârisliği</TD><TD>zaman-ı hilâfet: halifelik dönemi</TD></TR><TR><TD>ziyade: çok, fazla</TD><TD>âhir: son</TD></TR><TR><TD>çendan: gerçi, her ne kadar</TD><TD>Şeyheyn/Şeyheyn-i Mükerremeyn: üstün şeref sahibi olan iki zat; Hz. Ebubekir (a.s.) ile Hz. Ömer (r.a.)</TD></TR><TR><TD>şahs-ı mânevî-i Âl-i Beyt: Hz. Peygamberin (a.s.m.) ev halkından meydana gelen manevî kişilik</TD><TD>şahsiyet-i mâneviye: mânevî şahsiyet</TD></TR><TR><TD>şecaat: yiğitlik, cesurluk</TD><TD>şeyhülislâm: halifeyi veya devlet başkanını temsilen devletin ilim, eğitim ve şer’î mahkemelerinden sorumlu en yüksek makamdaki kişi</TD></TR></TBODY></TABLE>
<TABLE role=presentation cellSpacing=0 cellPadding=0><TBODY role=presentation><TR role=presentation></TR></TBODY></TABLE>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Dördüncü Lem'a - Sayfa 57

Amma Şîa-i Hilâfet ise, Ehl-i Sünnet ve Cemaate karşı mahcubiyetinden başka hiçbir hakları yoktur. Çünkü bunlar Hazret-i Ali’yi (r.a.) fevkalâde sevmek dâvâsında oldukları halde tenkis ediyorlar ve sû-i ahlâkta bulunduğunu onların mezhepleri iktiza ediyor. Çünkü diyorlar ki, “Hazret-i Sıddık ile Hazret-i Ömer (r.a.) haksız oldukları halde, Hazret-i Ali (r.a.) onlara mümâşât etmiş, Şîa ıstılahınca takiyye etmiş, yani onlardan korkmuş, riyâkârlık etmiş.”
blank.gif
1
Acaba böyle kahraman-ı İslâm ve “Esedullah” ünvanını kazanan
blank.gif
2
ve sıddıkların kumandanı ve rehberi olan bir zâtı riyâkâr ve korkaklıkla ve sevmediği zatlara tasannukârâne muhabbet göstermekle ve yirmi seneden ziyade havf altında mümâşât etmekle, haksızlara tebaiyeti kabul etmekle muttasıf görmek, ona muhabbet değildir. O çeşit muhabbetten Hazret-i Ali (r.a.) teberrî eder.


İşte, ehl-i hakkın mezhebi hiçbir cihetle Hazret-i Ali’yi (r.a.) tenkis etmez, sû‑i ahlâk ile itham etmez, öyle bir harika-i şecaate korkaklık isnad etmez ve derler ki: “Hazret-i Ali (r.a.) Hulefâ-i Râşidîni hak görmeseydi, bir dakika tanımaz ve itaat etmezdi. Demek ki, onları haklı ve râcih gördüğü için, gayret ve şecaatini hakperestlik yoluna teslim etmiş.”
blank.gif
3


Elhasıl: Herşeyin ifrat ve tefriti iyi değildir. İstikamet ise, hadd-i vasattır ki,
blank.gif
4
Ehl-i Sünnet ve Cemaat onu ihtiyar etmiş. Fakat, maatteessüf, Ehl-i Sünnet ve Cemaat perdesi altına Vahhâbîlik ve Haricîlik fikri kısmen girdiği gibi, siyaset meftunları ve bir kısım mülhidler, Hazret-i Ali’yi (r.a.) tenkit ediyorlar. Hâşâ, siyaseti bilmediğinden hilâfete tam liyakat göstermemiş, idare edememiş diyorlar. İşte bunların bu haksız ithamlarından, Alevîler Ehl-i Sünnete karşı küsmek vaziyetini alıyorlar. Halbuki, Ehl-i Sünnetin düsturları ve esas-ı mezhepleri, bu fikirleri iktiza etmiyor, belki aksini ispat ediyorlar. Haricîlerin ve mülhidlerin



[NOT]
Dipnot-1 bk. er-Râzî, İ’tikâdâtü Firâki’l-Müslimîn ve’l-Müşrikîn: 1:60, 61: İbni Teymiyye, Minhâcü’s-Sünne: 6:320.

Dipnot-2 bk. Ahmed bin Abdullah et-Taberî, er-Riyadu’n-Nâdıra: 1:245, Zehâiru’l-Ukbâ: 1:92.

Dipnot-3 bk. İbni Ebi’l-Hadîd, Şerhu Nehci’l-Belâğa, 1:130-132.

Dipnot-4 bk. el-Beyhâkî, Şuabü’l-Îmân: 3:402, 5:261; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ: 1:470.

[/NOT]


<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Alevî: (bk. bilgiler – Alevîlik)</TD><TD>Ehl-i Sünnet/Ehl-i Sünnet ve Cemaat: (bk. bilgiler) </TD></TR><TR><TD>Esedullah: Allah’ın arslanı; Hz. Ali’nin (r.a.) bir lâkabı</TD><TD>Haricî: (bk. bilgiler - Haricîler)</TD></TR><TR><TD>Hazret-i Ali: [bk. bilgiler – Ali (r.a.)]</TD><TD>Hazret-i Sıddık: [bk. bilgiler – Ebû Bekir (r.a.)]</TD></TR><TR><TD>Hazret-i Ömer: [bk. bilgiler – Ömer (r.a.)]</TD><TD>Hulefâ-i Râşidîn: ilk dört halife [bk. bilgiler; ḫ-l-f; r-ş-d)]</TD></TR><TR><TD>Vahhâbî: (bk. bilgiler – Vehhâbîlik)</TD><TD>cihet: yön, taraf</TD></TR><TR><TD>düstur: kural</TD><TD>ehl-i hak: doğru ve hak yolda olan kimseler</TD></TR><TR><TD>elhasıl: kısaca, özetle</TD><TD>esas-ı mezhep: mezhebin temeli</TD></TR><TR><TD>fevkalâde: olağanüstü</TD><TD>hadd-i vasat: orta çizgi, orta yol</TD></TR><TR><TD>hakperestlik: sadece doğruyu savunma</TD><TD>harika-i şecaat: yiğitlik ve yüreklilikte benzersiz olma</TD></TR><TR><TD>havf: korku </TD><TD>hazret: saygıdeğer (saygı maksadıyla kullanılan bir ifadedir)</TD></TR><TR><TD>hilâfet: halifelik, Peygamberimizin vekili olarak din ve dünya işlerinden sorumlu olan makam</TD><TD>hâşâ: asla</TD></TR><TR><TD>ifrat: bir şeyde aşırıya gitme</TD><TD>iktiza etme: gerektirme</TD></TR><TR><TD>isnad etmek: dayandırmak</TD><TD>istikamet: doğruluk</TD></TR><TR><TD>itham etme: suçlama</TD><TD>kahraman-ı İslâm: İslâm kahramanı</TD></TR><TR><TD>liyakat: lâyık olma</TD><TD>maatteessüf: ne yazık ki</TD></TR><TR><TD>meftun: düşkün</TD><TD>mezhep: dinde tutulan yol</TD></TR><TR><TD>muttasıf: belirgin bir özelliğe sahip</TD><TD>mülhid: dinsiz</TD></TR><TR><TD>mümâşât etme: bir kimsenin fikrine katılıyormuş gibi görünme</TD><TD>riyâkâr: iki yüzlü</TD></TR><TR><TD>riyâkârlık: iki yüzlülük</TD><TD>râcih: üstün olan, tercih edilen</TD></TR><TR><TD>sû-i ahlâk: kötü ahlâk</TD><TD>sıddık: çok doğru, çok bağlı</TD></TR><TR><TD>takiyye etme: birinin mensup olduğu mezhep ve inancını gizlemesi</TD><TD>tasannukârâne: yapmacık bir şekilde davranma</TD></TR><TR><TD>tebaiyet: tabi olma, uyma</TD><TD>teberrî etme: uzaklaşma, sakınma</TD></TR><TR><TD>tefrit: bir şeye aşırı seviyede ilgisiz kalma</TD><TD>tenkis etme: değerini indirme</TD></TR><TR><TD>ziyade: çok, fazla</TD><TD>zât: şahıs</TD></TR><TR><TD>ıstılah: tabir, terim, kavram</TD><TD>Şîa: (bk. bilgiler)</TD></TR><TR><TD>Şîa-i Hilâfet: (bk. bilgiler – Şia)</TD><TD>şecaat: yiğitlik, cesurluk</TD></TR></TBODY></TABLE>
<TABLE role=presentation cellSpacing=0 cellPadding=0><TBODY role=presentation><TR role=presentation></TR></TBODY></TABLE>

 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Dördüncü Lem'a - Sayfa 58

tarafından gelen böyle fikirlerle Ehl-i Sünnet mahkûm olamaz. Belki Ehl-i Sünnet, Alevîlerden ziyade Hazret-i Ali’nin (r.a.) taraftarıdırlar. Bütün hutbelerinde, dualarında Hazret-i Ali’yi (r.a.) lâyık olduğu senâ ile zikrediyorlar. Hususan, ekseriyet-i mutlaka ile Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebinde olan evliya ve asfiya, onu mürşid ve Şah-ı Velâyet biliyorlar.
blank.gif
1
Alevîler, hem Alevîlerin, hem Ehl-i Sünnetin adâvetine istihkak kesb eden Haricîleri ve mülhidleri bırakıp ehl-i hakka karşı cephe almamalıdırlar. Hattâ bir kısım Alevîler, Ehl-i Sünnetin inadına sünneti terk ediyorlar. Her ne ise, bu meselede fazla söyledik; çünkü ulemanın beyninde ziyade medar-ı bahs olmuştur.


Ey ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat! Ve ey Âl-i Beytin muhabbetini meslek ittihaz eden Alevîler! Çabuk bu mânâsız ve hakikatsiz, haksız, zararlı olan nizâı aranızdan kaldırınız. Yoksa, şimdiki kuvvetli bir surette hükmeyleyen zındıka cereyanı, birinizi diğeri aleyhinde âlet edip, ezmesinde istimal edecek. Bunu mağlûp ettikten sonra, o âleti de kıracak. Siz ehl-i tevhid olduğunuzdan, uhuvveti ve ittihadı emreden yüzer esaslı rabıta-i kudsiye mâbeyninizde varken, iftirakı iktiza eden cüz’î meseleleri bırakmak elzemdir.


endOfSection.gif
endOfSection.gif



İkinci Makam

فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِىَ اللهُ لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ
blank.gif
رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ 2
Âyetinin ikinci hakikatine dair olacak.HAŞİYE-1


endOfSection.gif
endOfSection.gif

[NOT]Dipnot-1 bk. İmam-ı Rabbânî, el-Mektûbât: 1:134 (251. Mektup).

Dipnot-2 “Eğer senden yüz çevirecek olurlarsa de ki: Allah bana yeter. Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur.” Tevbe Sûresi, 9:129.

Haşiye-1 Bu ikinci Makam, On Birinci Lem’a olarak telif edilmiştir.

[/NOT]


<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Alevî: (bk. bilgiler – Alevîlik)</TD><TD>Ehl-i Sünnet/Ehl-i Sünnet ve Cemaat: (bk. bilgiler) </TD></TR><TR><TD>Hazret-i Ali: [bk. bilgiler – Ali (r.a.)]</TD><TD>adâvet: düşmanlık</TD></TR><TR><TD>aleyhinde: karşısında</TD><TD>asfiya: Hz. Peygamberin yolundan giden ilim ve takvâ sahibi büyük zâtlar</TD></TR><TR><TD>cereyan: akım</TD><TD>cüz’î: ferdî, küçük</TD></TR><TR><TD>ehl-i hak: doğru ve hak yolda olan kimseler</TD><TD>ehl-i tevhid: Allah’ın birliğine inanan kimseler</TD></TR><TR><TD>ekseriyet-i mutlaka: büyük çoğunluk</TD><TD>elzem: çok gerekli</TD></TR><TR><TD>evliya: Allah dostları</TD><TD>hakikat: doğru gerçek</TD></TR><TR><TD>haşiye: dipnot</TD><TD>hususan: özellikle</TD></TR><TR><TD>hutbe: İlâhi emirleri hatırlatan konuşma ve dualar</TD><TD>iftirak: ayrılık</TD></TR><TR><TD>iktiza eden: gerektiren</TD><TD>istihkak: hak etme</TD></TR><TR><TD>istimal etme: kullanma</TD><TD>ittihad: birlik, birleşme</TD></TR><TR><TD>ittihaz etme: kabullenme, edinme</TD><TD>kesb eden: kazanan</TD></TR><TR><TD>makam: derece, yer</TD><TD>mağlûp etme: yenme</TD></TR><TR><TD>medar-ı bahs: söz konusu</TD><TD>mezhep: dinde tutulan yol</TD></TR><TR><TD>mâbeyn: iki şeyin arası</TD><TD>mülhid: dinsiz, inkâr eden</TD></TR><TR><TD>mürşid: doğru yol gösteren</TD><TD>nizâ: anlaşmazlık, çekişme</TD></TR><TR><TD>rabıta-i kudsiye: mukaddes bağ</TD><TD>senâ: övgü</TD></TR><TR><TD>suret: şekil</TD><TD>sünnet: Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler</TD></TR><TR><TD>uhuvvet: kardeşlik</TD><TD>ulema: âlimler</TD></TR><TR><TD>zikir: anmak, hatırlatmak</TD><TD>zındık: dinsiz</TD></TR><TR><TD>Âl-i Beyt: Hz. Peygamberin (a.s.m.) ev halkı</TD><TD>âlet: araç, vasıta</TD></TR><TR><TD>âyet: Kur’ân’ın her bir cümlesi</TD><TD>Şah-ı Velâyet: velilerin şahı; Hz. Ali</TD></TR></TBODY></TABLE>
 
Üst