Musibet,Bela,Çirkinliğin Yaratılmasının Hikmetleri

ademyakup

Well-known member
Suâlin Birinci Şıkkı: Bu makamda diyorsun ki: "Kâinatı hüsün ve cemâl ve güzellik ve adalet ihata etmiştir. Halbuki, gözümüz önünde bu kadar çirkinliklere ve musibetlere ve hastalıklara ve beliyyelere ve ölümlere ne diyeceksin?" 2.şua-şualar

Elcevap: Çok güzellikleri intaç veya izhar eden(gösteren) bir çirkinlik dahi, dolayısıyla bir güzelliktir. Ve çok güzelliklerin görünmemesine ve gizlenmesine sebep olan bir çirkinliğin yok olması, görünmemesi, yalnız bir değil, belki müteaddit defa çirkindir. Meselâ, vâhid-i kıyasî gibi bir kubh(çirkinlik) bulunmazsa, hüsnün (güzelliğin)hakikatı bir tek nevi olur; pek çok mertebeleri gizli kalır. Ve kubhun(çirkinliğin) tedahülü ile(ortaya çıkmasıyla güzelliğin) mertebeleri inkişaf eder. Nasıl ki soğuğun vücuduyla hararetin(sıcaklığın) mertebeleri ve karanlığın bulunmasıyla ziyanın(ışığın) dereceleri tezahür eder.(ortaya çıkar) Aynen öyle de, cüzî(küçük) şer(kötülük) ve zarar ve musibet ve çirkinliğin bulunmasıyla, küllî(büyük) hayırlar ve küllî menfaatler ve küllî nimetler ve küllî güzellikler tezahür ederler.

Demek çirkinin icadı çirkin değil, güzeldir. Çünkü, neticelerin çoğu güzeldir. Evet, yağmurdan zarar gören tembel bir adam, yağmura rahmet namını verdiren hayırlı neticelerini hükümden iskat etmez, rahmeti zahmete çeviremez.

Amma, fena ve zevâl (ayrılık)ve mevt(ölüm) ise, Yirmi Dördüncü Mektupta gayet kuvvetli ve katî bürhanlarla ispat edilmiş ki, onlar umumî rahmete ve ihatalı hüsne(kuşatıcı güzelliğe) ve şümûllü(geniş) hayra münâfi değiller(engel değiller); belki muktezalarıdırlar.(gereklidirler) Hattâ şeytanın dahi, mânevî terakkiyat-ı beşeriyenin(manen insanın olgunlaşmasının) zembereği olan müsabakaya(yarışmaya) ve mücadeheye sebep olduğundan, o nevin icadı dahi hayırdır, o cihette güzeldir. Hem, hattâ kâfir, küfürle bütün kâinatın hukukuna bir tecavüz ve şerefini tahkir ettiğinden, ona cehennem azabı vermek güzeldir. Başka risalelerde bu iki nokta tamamen tafsil edildiğinden, burada bir kısa işaretle iktifa ediyoruz. http://www.risaleara.com/oku.asp?id=1671

Herşeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakiki bir hüsün ciheti vardır. Evet, kâinattaki herşey, her hâdise, ya bizzat güzeldir, ona hüsn-ü bizzat denilir; veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir. Bir kısım hâdiseler var ki, zâhiri çirkin, müşevveştir. Fakat o zahirî perde altında gayet parlak güzellikler ve intizamlar var. http://www.risaleara.com/oku.asp?id=200
 

ademyakup

Well-known member
Bahar mevsiminde fırtınalı yağmur, çamurlu toprak perdesi altında, nihayetsiz güzel çiçek ve muntazam nebâtâtın tebessümleri saklanmış. Ve güz mevsiminin haşin tahribâtı, hazin firâk perdeleri arkasında, tecelliyât-ı Celâliye-i Sübhâniyenin mazharı olan kış hâdiselerinin tazyikinden ve tâzibinden muhâfaza etmek için, nazdar çiçeklerin dostları olan nâzenin hayvancıkları vazife-i hayattan terhis etmekle beraber, o kış perdesi altında nâzenin, taze, güzel bir bahara yer ihzar etmektir. Fırtına, zelzele, vebâ gibi hâdiselerin perdeleri altında gizlenen pek çok mânevî çiçeklerin inkişafı vardır. Tohumlar gibi neşv ü nemâsız kalan birçok istidad çekirdekleri, zâhiri çirkin görünen hâdiseler yüzünden sünbüllenip güzelleşir. Güyâ umum inkılâblar ve küllî tahavvüller birer mânevî yağmurdur.

Fakat insan, hem zâhirperest, hem hodgâm olduğundan, zâhire bakıp çirkinlikle hükmeder. Hodgâmlık cihetiyle, yalnız kendine bakan netice ile muhâkeme ederek şer olduğuna hükmeder. Halbuki, eşyanın insana âit gâyesi bir ise, Sâniinin esmâsına âit binlerdir. Meselâ, kudret-i Fâtıranın büyük mu'cizelerinden olan dikenli otları ve ağaçları muzır, mânâsız telâkkî eder. Halbuki onlar, otların ve ağaçların mücehhez kahramanlarıdırlar.Meselâ, atmaca kuşu serçelere tasliti, zâhiren rahmete uygun gelmez. Halbuki serçe kuşunun istidadı, o taslit ile inkişaf eder. Meselâ, "kar"ı pek bâridâne ve tatsız telâkkî ederler. Halbuki, o bârid, tatsız perdesi altında o kadar hararetli gâyeler ve öyle şeker gibi tatlı neticeler vardır ki, tarif edilmez. Hem insan, hodgâmlık ve zâhirperestliğiyle beraber, herşeyi kendine bakan yüzüyle muhâkeme ettiğinden, pek çok mahz-ı edebî olan şeyleri, hilâf-ı edeb zanneder. Meselâ, âlet-i tenâsül-i insan, insan nazarında bahsi hacâletâverdir. Fakat şu perde-i hacâlet, insana bakan yüzdedir. Yoksa, hilkate, san'ata ve gâyât-ı fıtrata bakan yüzler öyle perdelerdir ki, hikmet nazarıyla bakılsa ayn-ı edebdir, hacâlet ona hiç temas etmez. İşte, menba-ı edeb olan Kur'ân-ı Hakîmin bâzı tâbirâtı bu yüzler ve perdelere göredir. Nasıl ki bize görünen çirkin mahlûkların ve hâdiselerin zâhirî yüzleri altında gayet güzel ve hikmetli san'at ve hilkatine bakan güzel yüzler var ki, Sâniine bakar; ve çok güzel perdeler var ki, hikmetleri saklar; ve pek çok zâhirî intizamsızlıklar ve karışıklıklar var ki, pek muntazam bir kitâbet-i kudsiyedir.
 

ademyakup

Well-known member
Suâlin ikinci şıkkı: Haydi şeytana ve kâfire ait bu cevabı umumî noktasında kabul edelim. Fakat, Cemîl-i Mutlak ve Rahîm-i Mutlak ve hayr-ı mutlak olan Zât-ı Ganiyy-i âle'l-ıtlak, nasıl oluyor ki, bîçare cüzî ferdleri ve şahısları musibete, şerre, çirkinliğe müptelâ ediyor?

Elcevap: Ne kadar iyilik ve güzellik ve nimet varsa, doğrudan doğruya o Cemîl ve Rahîm-i Mutlakkın hazine-i rahmetinden ve ihsanat-ı hususiyesinden gelir. Ve musibet ve şerler ise, saltanat-ı rubûbiyetin, âdetullah namı altında ve küllî iradelerin mümessilleri olan umumî ve küllî kanunlarının çok neticelerinden tek tük cüzî neticeleri olmasından, o kanunlar cereyanının cüzî muktezaları olduğundan, elbette küllî maslahatlara medar olan o kanunları muhafaza ve riayet etmek için, o şerli, cüzî neticeleri dahi halk eder. Fakat o cüzî ve elîm neticelere karşı, imdâdât-ı hassa-i Rahmâniye ve ihsanat-ı hususiye-i Rabbâniye ile, musibete düşen efradın feryatlarına ve beliyyelere giriftâr olan eşhasın istiğaselerine yetişir. Ve fâil-i muhtar olduğunu ve her bir şeyin her bir işi, onun meşîetine bağlı bulunduğunu ve umum kanunları dahi daima irade ve ihtiyarına tâbi bulunmalarını ve o kanunların tazyikinden feryat eden fertleri, bir Rabb-i Rahîm dinlediğini ve imdatlarına ihsanıyla yetiştiğini göstermekle; Esmâ-i Hüsnânın kayıtsız ve hadsiz cilvelerine hadsiz ve kayıtsız bir meydan açmak için o küllî âdetullah düsturlarının ve o umumî kanunların şüzuzâtıyla ve hem, şerli cüzî neticeleriyle, hususî ihsanat ve hususî teveddüdat, yani sevdirmekle hususi tecelliyat kapılarını açmıştır.
 

ademyakup

Well-known member
Dördüncü Mebhas

Eğer desen: "Birinci Mebhasta(konuda) ispat ettin ki, kaderin her şeyi güzeldir, hayırdır. Ondan gelen şer de(kötülükte) hayırdır, çirkinlik de güzeldir. Halbuki, şu dâr-ı dünyadaki musîbetler, beliyyeler, o hükmü cerh ediyor."(çürütüyor)

Elcevap: Ey şiddet-i şefkatten şedid bir elemi hisseden nefsim ve arkadaşım!

Vücud (varlık) hayr-ı mahz(sadece hayır,sırf hayır), adem(yokluk) şerr-i mahz(sırf kötü) olduğuna, bütün mehâsin(iyilikler) ve kemâlâtın(mükemmelliklerin,namaz kılmak,oruç tutmak,hacca gitmek,kulluk yapmak gibi bütün kemalatlar,marifetullah,muhabbetullah) vücuda(varlığa) rücûu (girmesi yani;varlık ismine layık olması,var kabul edilmeleri,değer kazanmaları) ve bütün maâsi(günah) ve mesâib(musibetler) ve nekâisin(noksanlıkların) esâsı adem(yokluk) olduğu delildir.

Mâdem adem şerr-i mahzdır; ademe müncer olan(dayanan) veya ademi işmâm eden(hissettiren) hâlât(haller,günahlar,sıkıntılar,noksanlıklar) dahi şerri(kötülüğü) tazammun eder(içerir).

Onun için, vücudun en parlak nuru olan hayat, ahvâl-i muhtelife(muhtelif haller) içinde yuvarlanıp kuvvet buluyor, mütebâyin(zıt,farklı) vaziyetlere girip tasaffî ediyor(saflaşıyor) ve müteaddit keyfiyâtı alıp matlûb(istenilen) semerâtı(meyveyi) veriyor ve müteaddit tavırlara girip Vâhib-i Hayatın(hayatı hediye eden,bağışlayan,hibe eden Allahın) nukuş-u esmâsını(İsimlerinin nakışlarını) güzelce gösterir.

İşte şu hakikattendir ki, zîhayatlara(hayat sahiblerine) âlâm(acı) ve mesâib (musibet)ve meşakkat(sıkıntı) ve beliyyât(belalar) sûretinde, bâzı hâlât ârız olur ki; o hâlât ile hayatlarına envar-ı vücud(varlık nurunu) teceddüd edip(yenileyip) zulümât-ı adem(yokluk karanlıklarından) tebâud ederek(uzaklaştırarak) hayatları tasaffî ediyor(saflaşıyor).

Zîrâ(çünkü), tevakkuf(durmak), sükûnet(sakinlik), sükût(suskunluk,sessizlik), atâlet(tenbellik), istirahat, yeknesaklık(devamlı aynı halde olma,değişmemek), keyfiyâtta ve ahvâlde birer ademdir.

Hattâ en büyük bir lezzet, yeknesaklık içinde hiçe iner.

Elhâsıl: Mâdem hayat Esmâ-i Hüsnânın nukuşunu gösterir; hayatın başına gelen Her şey hasendir.

Meselâ, gayet zengin, nihayet derecede sanatkâr ve çok sanatlarda mâhir(usta) bir zât, âsâr-ı sanatını(sanatın eserlerini), hem kıymettar servetini göstermek için, âdi bir miskin adamı, modellik vazifesini gördürmek için, bir ücrete mukabil, bir saatte murassâ(süslü), musannâ(sanatlı), yaptığı gömleği giydirir, onun üstünde işler ve vaziyetler verir, tebdil eder(değiştirir); hem, her nevi (türlü)sanatını göstermek için keser, değiştirir, uzatır, kısaltır. Acaba şu ücretli miskin adam, o zâta dese, "Bana zahmet veriyorsun, eğilip kalkmakla vaziyet veriyorsun, beni güzelleştiren bu gömleği kesip kısaltmakla güzelliğimi bozuyorsun"demeye hak kazanabilir mi? "Merhametsizlik, insafsızlık ettin"diyebilir mi?

İşte, onun gibi, Sâni-i Zülcelâl, Fâtır-ı Bîmisâl, zîhayata göz, kulak, akıl, kalp gibi havâs ve letâif ile murassâ olarak giydirdiği vücud gömleğini Esmâ-i Hüsnânın(Güzel isimlerinin) nakışlarını göstermek için çok hâlât içinde çevirir, çok vaziyetlerde değiştirir.

Elemler, musîbetler nevinde olan keyfiyât, bâzı esmâsının ahkâmını göstermek için lemeât-ı hikmet içinde bâzı şuâât-ı rahmet ve o şuâât-ı rahmet içinde latîf güzellikler vardır.

http://www.risaleara.com/oku.asp?id=425
 

ademyakup

Well-known member
Meselâ, gayet zengin, nihayet derecede sanatkâr ve çok sanatlarda mâhir(usta) bir zât, âsâr-ı sanatını(sanat eserini),

hem kıymettar servetini göstermek için,

âdi bir miskin adamı, modellik vazifesini gördürmek için,

bir ücrete mukabil, bir saatte murassâ(süslü), musannâ(sanatlı),

yaptığı gömleği giydirir, onun üstünde işler ve vaziyetler verir, tebdil eder(değiştirir);

hem, her nevi sanatını göstermek için keser, değiştirir, uzatır, kısaltır.

Acaba şu ücretli miskin adam, o zâta dese,

"Bana zahmet veriyorsun, eğilip kalkmakla vaziyet veriyorsun,

beni güzelleştiren bu gömleği kesip kısaltmakla güzelliğimi bozuyorsun"demeye hak kazanabilir mi?

"Merhametsizlik, insafsızlık ettin"diyebilir mi?
 

ademyakup

Well-known member
"Herbir unsurun, her bir nevin, her bir mevcudun, külli ve cüz i müteaddit vazifeleri ve o her bir vazifenin çok neticeleri ve meyveleri var.

Ve ekseriyet-i mutlakası, maslahat ve güzel ve hayır ve rahmettirler.

Ve az bir kısmı,
kabiliyetsizlere

ve yanlış mübaşeret edenlere

veya ceza

ve terbiyeye müstehak olanlara

veya çok hayırları sünbül vermeye vesile olanlara rast gelir;

zahiri, cüz'i bir şer, bir çirkinlik olur, bir merhametsizlik görünür.

Eğer o cüz'i şer gelmemek için rahmet tarafından o unsur, o külli mevcud o vazifesinden menedilse, o vakit bütün hayırlı, güzel sair neticeleri vücud bulmaz. Bir hayrın ademi şer ve bir güzelliğin bozulması çirkinlik olması itibariyle, o neticeler adedince şerler, çirkinlikler husul bulur.

Demek, birtek şer gelmemek için yüzer şerler, merhametsizlikler irtikab edilir ki, bütün bütün hikmete, maslahata, rububiyetteki rahmete muhalif düşer. Mesela, kar, soğuk, ateş, yağmur gibi nevilerin yüzer hikmetleri, maslahatları içinde bazı dikkatsiz ve ihtiyatsızlar, su-i ihtiyarlarıyla kendileri hakkında şer yapsa, mesela elini ateşe soksa, "Ateşin hilkatinde rahmet yoktur" dese, ateşin had ve hesaba gelmeyen hayırlı, maslahatlı, merhametli faydaları onu tekzib edip ağzına vurur." şualar
 

ademyakup

Well-known member
az bir kısmı,
kabiliyetsizlere:

Allah vadileri ve ovaları ziraat için yaratmıştır. Birisi gidip oralara ev yapar ve de evini su basarsa bu suç kendisine aitttir. Çünkü orakları sele açık bir yerdir.

ve yanlış mübaşeret edenlere:

Elektrik insanı öldürür. Biri gidip yanlışlıkla ya da tedbirini almadan elektriğe temas ederse neticeden kendisi mesuldür.

veya ceza:

Bazı suçluların cezası ahirete kalmaması için rahmet olarak cezası burada verilir.

ve terbiyeye müstehak olanlara:

Bebeklerin sık sık hastalanması gibi..

veya çok hayırları sünbül vermeye vesile olanlara rast gelir;

İslam dünyasının ittihadı için zalimlerin musallat edilmesi gibi.. (zemzemi kardeş)
 

ademyakup

Well-known member
Yunus abi kubhun nasıl bir kıyas olduğunu daha açabilirmiyiz..yada nurlardaki misallerle süsleyebilirmiyiz.. (seyyah kardeş)

Herşey zıddıyla bilinir seyyah abim.

Buna hakaiki nisbiye deniliyor.
Çirkinlik olmasa idi,güzellik ne idi?

Karanlık olmasaydı aydınlık ne idi?

Sıcaklık olmasa idi,soğukluk ne idi?

İşte zıdların ortaya çıkmasıyla güzelliklerin mertebeleri ortaya çıkıyor.

Bütün insanlar sima olarak aynı olsaydı.

Ne olurdu?

Güzellik ne idi?

Bilemeyecektik.
 

ademyakup

Well-known member
Dolayısıyla çirkinliğin yaratılması netice itibarıyla güzelliktir.

Çirkinlik bizzat güzellik değildir.

Çirkinlik güzelliğin mertebelerini ortaya çıkardığı için,çirkinliğin yaratılması netice itibarıyla güzelliktir.

Zaten başta eklemişiz.

Demek çirkinin icadı çirkin değil, güzeldir.

Çünkü, neticelerin çoğu güzeldir.

Evet, yağmurdan zarar gören tembel bir adam, yağmura rahmet namını verdiren hayırlı neticelerini hükümden iskat etmez, rahmeti zahmete çeviremez.
 
Üst