Yİne rÜya ve kurban

heysem

Well-known member


gulum3.jpg
Asil ve soylu Abdülmuttalib'in bir gece rüyasında önüne heybetli bir adam dikildi ve seslendi:

- Yâ Abdülmuttalib! Muradına erdin... Nezrini yerine getir!
Abdülmuttalib dehşetler içinde uyandı ve hemen bir koç kesti.
Yine rüyada bir ses:
- O kurbandan daha büyüğü olmalı!...
Uyandı ve bir sığır kesti...
Aynı rüya, aynı hâl:
- Daha büyüğü, daha büyüğü!..
Terinden sıçradı; koştu bıçağa sarıldı...
Bir deve kesti...
Fakat yine ihtar:
- Olmaz! Onun daha büyüğü...
Abdülmuttalib haşyetle sordu:
- Daha büyüğü, daha büyüğü, diyorsunuz. Bundan büyüğü nedir?
- Oğullarından biri!... Ahdettin, nezrettin, Allah sana on erkek evlât verdi... Şimdi onlardan birini kurban et!..

Bu tecelliden Abdülmuttalib'in aklı kamaştı ve hayretler içinde kaldı. Ne yapmalıydı?
Nezrini nasıl yerine getirmeliydi. Çünkü Allah'a söz vermişti...
Oğullarını huzuruna aldı ve onlara:
- Oğullarım, dedi; ne dersiniz?
Asil ve soylu çocuklar babalarının emrine boyun büktüler ve dediler:
- Sen bizim babamızsın, hükmüne razıyız. İçimizden kimi istersen kurban et...
Evlâdın hangisine kıyılabilir ki? Hangisi feda edilebilir ki? Ama Allah'a verdiği sözü mutlaka yerine getirmeliydi. Çünkü yüce Allah onun dileğini vermişti... Bir çare düşündü. Oğullarının ellerine birer ok verdi ve üzerlerine isimlerini yazdırdı...
 

heysem

Well-known member
Ve doğruca Kâbe' ye varıp kur'a attı ve isim düştü:

- Abdullah!..
Kur'a en küçük oğlu Abdullah'a düşmüştü. O da kaderine boyun eğdi... İlâhi tecelliye bakınız ki, kurban olmak Peygamber babası Abdullah' a kaldı... Demek bu fidan boylu, gümüş bedenli güzel genç, kurban edilecek...
Abdülmuttalib, eline bir bıçak aldı, Abdullah'ı bileğinden yakaladığı gibi bir kenara çekti ve boğazlamaya hazırlandı... O ân Kureyş uluları koşuştular:
- Olmaz, yâ Abdülmuttalib, olmaz!
Abdülmuttalib başını kaldırıp sordu:
- Neden olmasın?
Cevap verdiler:
- Biz senin oğlunu bu tarzda boğazlamana razı değiliz!
- Oğul benim değil mi?
- Senin!
- O halde size ne oluyor?
- Şu oluyor, yâ Abdülmuttalib! Aramızda evlât kurban etmek âdeti yerleşir ve önüne gelen, oğlunu nezreder ve Kâbe'ye getirip boğazlamaya kalkar... Sen Rabbinden başka bir yol iste ve onu razı etmeye çalış...
- Nasıl bir yol?
- Duyduğumuza göre Hayber Kalesi'nde yaman bir Yahudi karısı varmış, adı Kutbe'ymiş acayip kâhineymiş... Ona git, sana bir çıkış yolu göstersin...
Zaten cehalet devrinin Arapları, müşkül bir işleri olduğu zaman hemen bir kâhine giderler ve ona danışırlardı... Abdülmuttalib'e de bu yolu göstermişlerdi...
Abdülmuttalib, yanına yakınlarından birkaç kişi alıp Hayber'in yolunu tuttu. Oraya varıp kadını buldu ve olanları bir bir anlattı ve dedi:
- Bize bir yol, bir çâre var mı?
Acûze kazma dişlerini gösteren bir sırıtışla atıldı:
- Elbette var!
- Nasıl?
- Kureyş âdetince bir adamın diyeti nedir?
- On deve...
- Şimdi gidin, on deve alıp Abdullah ile develer arasında kura çekin!.. Kur'a develere düşerse ne âlâ; düşmezse on deve daha ekleyin ve yine kur'a çekin... Kur'a develere düşünceye dek her defa onar onar develeri fazlalaştırın !.. Kur'a develere düşünce de hepsini birden kurban edip bu dâvanın içinden çıkın... Kur'a develere düştü mü Rabbimiz râzı olmuş demektir...

Abdülmuttalib sevinç içinde koştu. Yahudi karısının dediğini harfi harfine yerine getirdi.. Her on deveye bir kur'a... Kur'a her defasında Abdullah'a düşüyordu... Nihayet onuncu tecrübe ve yüzüncü devede kur'a develere isabet etti... Abdullah kurtulmuştu...
Abdülmuttalib, yüz deveyi birden kurban etti... Günlerce insan, kuş, yırtıcı hayvan, develeri yiye yiye bitiremediler.

Abdullah, Allah Resûlünün babasıdır. Aziz ve Celil olan Allah, kulu ve Peygamberi Hazret- i İbrahim'den de oğlunu Hak yoluna kurban etmesini istemişti. Hazret-i İbrahim, durumu mübarek oğluna açınca, oğlu Hazret-i İsmail'den şu cevabı almıştı:

"Babacığım, emrolunduğunu yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın"

Yüceler yücesi Allah'ın hikmetine bakınız ki, asırlar ve devirler geçtikten sonra bu tertemiz sülâleden bir başka baba imtihana tâbi tutuluyordu. Babadan bir evlâdının kurban edilmesi isteniyordu. Bu oğul! da o billûrlardan daha duru ve daha temiz sülâleden olduğunu ispat etmiş, tıpkı dedesi ve ceddi Hazret-i İsmâil gibi Allah'ın yüce emrine boyun eğmişti... Her iki babayı da Allah, sabırlarının ve itaatlarının karşılığı olarak mükâfatlandırdı...

Bunun içindir ki âlemlere rahmet olan sevgili Peygamberimiz:
- Ben iki kurbanlığın oğluyum!.. buyurmuşlardır...
 
Üst