Tevbe ve Istigfar

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Tevbe ve Istigfar

Tevbe; günahtan dönmek, pişmanlık duymak demektir. Kalpte ikilik yapan Hakk'tan gayrı bütün isteklerden ayrılmak, Mevla'ya yönelmek, günahların hepsini terketmek, günah arzusunu kalpten tamamen silmek, iyiliklere dönmek demektir.

Tevbe, yolunu şaşırmış bir insanın yeniden yola gelmesi, vuslat kapısının anahtarı, saliklerin Allah yolundaki ilk adımıdır.

İstğfar da, yapılan günahların Allah-u Teala'dan af buyurulmasını niyaz eylemektir.

Günahlardan tevbe etmek, her mümine vaciptir.Bu; kiyap, sünnet ve icma (dinde ileri gelenlerin söz birliği ) ile sabittir.Bunun içindir ki, tevbeyi terketmekte ayrıca bir günahtır. Günahlardan uzak durmak meleklere mahsus olduğu için hiç bir insan tevbenin dışında kalamaz.

Hadis-i şerif : ''İnsanoğlunun herbiri hataya düşmekten kendini alamaz.Ancak, hata işleyenlerin en hayırlısı tevbe edenlerdir.'' (Tirmizi) Bir diger Hadisi Serifte de söyle buyrulur: "Günah kalbde bir iz bırakır, tevbe ve istiğfar edilince, o leke kaybolur, kalb cilalanır" (Tirmizi)

Ayet-i kerime : ''Ey müminler! Hepiniz Allah'a tevbe ediniz ki felaha eresiniz.'' (Nur:31) ve "Biri günah işler veya kendine zulmeder, sonra pişman olup, Allahü teâlâya istiğfar ederse, Allahü teâlâyı çok merhametli ve af ve mağfiret edici bulur." (Nisa 110) buyrulur


Sahabelerin Dilinden Tevbe ve Istigfar:

Hâris bin Süveyd diyor ki:

Abdullah ibn Mes'ud -radıy
icon_question.gif
u anh- bize biri Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-den, diğeri de kendisinden olmak üzere iki hadîs tahdîs etti. Nebiyy-i Ekrem'den olan hadîs-i şerîfi şöyle rivâyet etti:


"Mü'min günâhlarını bir dağ altında oturup da üzerine dağın hemen çöküvereceğinden korkan bir kimse gibi görür. Fâcir ise günâhlarını burnunun üzerine konup uçmuş bir sinek gibi görür."


Sonra Abdullah ibn Mes'ud diyor ki:

Muhakkak Allah Teâlâ Hazretleri kulunun tevbe-sinden şöyle bir kimsenin sevincinden daha fazla sevinir ki, bu kimse uzun bir yolculuk esnasında tehlikeli bir yerde konaklar. Üzerine bütün yiyeceğini içeceğini yüklediği bineği de yanındadır. Başını yere koymasıyla şöyle bir uykuya dalar. Uyandığında bineğini kaybolup gitmiş olarak görür. Üzerine sıcak basmış, susuzluğu son haddine varmış, yahud Allah dilediği kadar sıcağı ve onun susuzluğunu artırmış. Sonra o kimse devesini aramak için etrafa çıkmış, aramış, bulamamış, o dereceye gelmiş ki hararetten ve susuzluktan tâkati kesilmiş, ümîdi tükenmiş, böyle bir halde tekrar eski yerine dönerek uyuyakalmış. Sonra uyandığında biraz evvel kaybolan devesini başı ucunda bulur. "İşte bu adam ne derece ferahlanır ise Cenâb-ı Hakk -celle ve âlâ- Hazretleri de bir kulunun tevbesinden dolayı o devesini kaybedip de başı ucunda bulan adamdan ziyâde ferahlanır. Yani râzı olur. Tevbe edenin tevbesini kabul edip onu yüksek derecelere nâil eyler, demektir." (Sahihi Müslim)

"Ey insanlar! Ölmeden evvel Allah'a tevbe ediniz." (Ibn Mace)


Şartlarına uygun yapılan tevbe muhakkak kabul edilir. Tevbenin kabul edileceğinde şüphe edilmemelidir. Tevbenin şartlarına uygun olup olmadığından şüphe edilmelidir. Tevbesi kabul edilen kimse, hiç günah işlememiş gibi olur.

Bir kimsenin tevbesinin kabul edildiğinin alâmeti şöyledir.

1- Dilini fuzulî sözlerden alıkor. Su-i zandan, gıybetten ve bütün günahlardan kaçar.
2- Kötü arkadaşları terk eder, iyilerle, sâlihlerle beraber olmak için can atar.
3- Daima güleryüzlü olur, herkesle iyi geçinir. İnsanlardan gelen sıkıntılara göğüs gerer.
4- Kimsenin ayıbını göremez. Hep kendi ayıplarını düşünür.
5- Her an ölüme hazır vaziyettedir.

Kalbe gelen her sıkıntı ve karartı; tevbe, istigfar ve pişmanlık ile ve Allahü Teâlâya siginarak kolayca giderilebilir. Rabbim, günah işleyince, hemen kalb ile tevbe ve dil ile istiğfar etmeyi nasip etsin cümlemize..


 

memluk

Hatim Sorumlusu
Allah razı olsun ehemmiyetli bir konu seçmişsiniz ,
Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: "Günahlarınız semaya ulaşacak kadar çok bile olsa, arkadan tevbe etmişseniz, günahınız mutlaka affedilir."
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
İstiğfar etmek, (estağfirullah) demektir. Tevbe, haram işledikten sonra, pişman olup, Allah'ü teâlâdankorkmak, bir daha yapmamaya azmetmek, karar vermektir.


Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Tevbe, günahtan sonra o günahı bir daha yapmamaktır.) [İ.Ahmed]

Günahtan hemen sonra tevbe etmek farzdır. Tevbeyi geciktirmek de büyük günahtır. Bunun için de, ayrıca tevbe etmek gerekir.
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah'a tevbe edin!) [Nur 31]

(Allah'ü teâlâ, tevbe edenleri sever.)Bakara 222]

(Allah'a tevbe-i nasuh yapınız!) [Tahrim 8]

Nasuh kelimesine 23 mana verilmiştir. Bunlardan en meşhuru günahlara pişman olup, istiğfar etmek ve bir daha işlememeye karar vermektir. Nasuh tevbesinin ne olduğunu soran zata Peygamber Efendimiz(s.a.s) buyurdu ki:
(Tevbe-i nasuh, günahkârın işlediği günahtan pişman olması, Allahü teâlâdan mağfiret dilemesi, bir daha böyle bir günah işlememesi demektir.) [Beyheki]

İstiğfarın fazileti çok fazladır. Kur'an-ı Kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İstiğfar okuyun, imdadınıza yetişirim.) [Hud52]

Pişman olan affedilir
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, günah işleyip pişman olanı, istiğfar etmeden önce affeder.) [Taberani]

(Küçük günahlarda ısrar edilirse küçük kalmaz. Büyük günahlara istiğfar edilirse büyük kalmaz.) [Deylemi]

(İstiğfar eden, günde 70 defa aynı günahı işlese ısrar etmiş sayılmaz.) [Tirmizi]

(Günde 70 defa istiğfar edenin, 700 günahı affolur.) [Beyheki]

(İstiğfara devam edeni, Allahü teâlâ, dertlerden, sıkıntılardan kurtarır. Ummadığı yerden rızıklandırır.) [Nesai]

(Bir mümin günah işleyince, melek üç saat bekler, eğer o kimse istiğfar ederse, o günahı yazmaz.) [Hakim]

(Günahınız çok olup göklere kadar ulaşsa, pişman olunca, Allahü teâlâ, tevbenizi kabul eder.) [İbni Mace]

(Günahlar kalbi paslandırır, karartır. Kalblerin cilası ise istiğfardır.) [Beyheki]

(Derdinizi ve devasını bildireyim. Derdiniz, günahlar, devası da istiğfardır.) [Hakim]

(Bir günahkâr, istiğfar eder, sonra bu günahı tekrar yapar, sonra istiğfar eder. Üçüncüde yine yapar, yine tevbe ve istiğfar ederse, dördüncü defa yapınca, büyük günah yazılır.) [Deylemi]

(Tevbe eden günah işlememiş gibi olur.) [İbni Mace]

(Günaha devam edip, dili ile istiğfar eden, Rabbi ile alay etmiş sayılır.) [Beyheki]

(Herkes günah işler. Fakat günahkârların en iyisi tevbe edendir.) [Hakim]

(Günahına pişman olup abdest alıp, namaz kılanı ve günahı için istiğfar edeni, Allahü Teâlâ affeder.) [Nesai]

(Kıyamette, amel defterinde çok istiğfar bulunana müjdeler olsun!) [Beyheki]

(Elinizden geldiği kadar çok istiğfar edin. Çünkü Allah katında kurtuluşunuza bundan daha iyi vesile olacak ve Allahü Teâlânın bundan daha çok sevdiği bir şey yoktur.) [Hakim]

Tevbe edebilmek, Hak teâlânın büyük nimetlerinden biridir. Günah işleme korkusu ile tevbeyi asla geciktirmemelidir! Çünkü, hadis-i şerifte (Sonra yaparım diyenler helak oldu) buyuruldu. Yani tevbeyi ve diğer iyi işleri geciktirenler, bu günün işini yarına bırakanlar, aldandı, ziyan etti. (İ.Gazali)

Günah, kulun yanında küçük ve kıymetsiz görününce, Allahü Teâlâ katında büyük olur. Kul küçük günahı büyük görünce, o günah Allahü Teâlânın katında küçülür. Mümin, iman ve marifetiyle küçük günahları da büyük görür. Her günah işleyişte kalbi sızlar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin, günahını dağ gibi görüp, üstüne düşeceğinden korkar. Münafık ise, burnunun üzerine konan ve hemen uçacak sinek gibi görür.) [Buhari]

Günah işlediğini bilmek
nokta.gif
.

Şu halde, günah işlediğini bilmek büyük nimettir. O kişinin mümin olduğunu gösterir. Allahü Teâlânın hakkı olan günahları için tevbe etmeli, pişmanlık ve üzüntü duymalı, günahı terk etmeli, kefaret olması için çok sevap işlemelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Günah işlediğin zaman, karşılığında onu mahvedecek sevap işle!) [İ.Gazali]

Kul hakkının kefareti için, hak sahiplerine iyilik ve dua etmelidir! Hak sahibi ölmüş ise, o kimseyi rahmetle anmalı, çoluk çocuğuna ve varislerine ihsanda bulunmalıdır! Günahları için istiğfara devam etmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü Teâlâ, istiğfara devam edeni, her sıkıntıdan kurtarır, her darlıkta bir genişlik verir ve ummadığı yerden rızıklandırır.) [Nesai]

Günah işlemeye devam eden kimse unutkan olur, ahmaklaşır, aklı da azalır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Günah işleyenin bir aklı gider, bir daha geri dönmez.) [İ.Gazali]

Günahların hepsi Allahü Teâlânın emrini yapmamak olduğundan büyüktür. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ufacık bir günahtan kaçınmak, bütün cin ve insanların ibadetleri toplamından daha iyidir.) [R.Nasıhin]

Allahü Teâlânın gazabı günahlar içinde saklıdır. Kişi, bir günah yüzünden büyük azaba maruz kalabilir. Yüz bin sene ibadet eden makbul bir kulunu ebediyen Cehenneme koyabilir. Mesela iki yüz bin sene itaat eden İblis, kibredip secde etmediği için sonsuz olarak Cehennemlik oldu. Âdem aleyhisselamın oğlu, bir adam öldürdüğü için ebedi Cehennemlik oldu. Her duası kabul olan Belam-ı Baura, bir günaha meylettiği için imansız gitti. Karun zekat vermediği için malı ile helak oldu.

Günahım çok, ne yapsam Allah beni affetmez demek doğru değildir. Çünkü Cenab-ı Hak, tevbe edilen her günahı affeder. Bir kâfir, küfrüne tevbe ederse, mümin olur, bütün günahları affolur. Bir mümin de Allaha şirk koşsa, sonra pişman olup tevbe etse Allah affeder. Bir âyet-i kerime meali:
(Ey günahta haddi aşanlar, Allahın rahmetinden ümid kesmeyin! Zira Allah, bütün günahları affeder. O, gafururrahimdir, affı, merhameti çoktur.) [Zümer 53]

Kolaylaştırın Güçleştirmeyin!
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü Teâlânın rahmetinden ümit kestirip [dinden] nefret ettirenlere Allah lanet etsin! Kolaylaştırın, güçleştirmeyin!) [Nesai]

(Allahü Teâlâyı kullarına sevdirin ki, Allahü Teâlâ da sizi sevsin!) [Taberani]

(İnsanlara Rablerinden bahsederken, korku ve sıkıntı veren şeylerden söz etmeyin!) [Beyheki]

(Hak teâlâ buyurdu ki, kulumun, günahı göklere kadar yükselse, benden ümit kesmeyip, af dilerse affederim.) [Tirmizi]

(İhlasla "La ilahe ill
Allah.gif
" diyen Cennete girer. İhlasla söylemek, söyleyeni haramlardan alıkoymasıdır.)
[Taberani]

(Bir kimse, yakînen Allah'ın Rab, benim de Peygamber olduğuma inansa, Cehennem ona haram olur.) [Hakim]

(Allah'ü Teâlâ, günahını affından büyük görene şiddetli gazap eder.) [Deylemi]

(İyilik ve ibadet edene büyük ecir verileceğini müjdeleyin, nefret ettirmeyin!) [Şira]

(Ömründe bir defa Allah'ı anan veya Ondan korkan müslüman Cehennemden çıkar.) [Tirmizi]

(Allah'ü Teâlâ buyurdu ki, "Ey kulum, af dilediğin müddetçe, günahlarının çokluğuna bakmadan affederim. Günahların bulutlara kadar yükselse de yine affederim. Yer dolusu günahla gelsen, yer dolusu mağfiretle karşılarım. Yeter ki iman ile gel!") [Tirmizi]

Selam Ve Dua İle
nokta.gif
.
001_tt1.gif
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
471193060_c693b5b68e.jpg


“Ey mü’minler! Hepiniz topluca, günahkarca davranışlardan dönüp,
000.gif
’a yönelin ki, dünya ve ahiret mutluluğunu elde edesiniz.” (Nûr: 24/31)

“Rabbinizden günahlarınız için bağışlanma dileyin ve sonra tevbe ve pişmanlık tavrı içinde O’na yönelin.” (Hûd 11/3)
“Ey iman edenler! Tam bir pişmanlık ve gönül huzuru içinde gösterişten uzak ölçüde
000.gif
’a tevbe edin.” (Tahrim 66/8)


Ömer b. Hattab (r.a.) şöyle anlatır:
000.gif
Resulü'nün huzuruna bir takım esirler gelmişti. Bunların içinde bir kadın vardı ki çocuğunu aramakta idi. Kadın esirler arasında çocuğu bulunca hemen onu aldı bağrına bastı ve emzirmeye koyuldu.
000.gif
Resulü (a.s.) bize: "Şu kadının, kendi çocuğunu ateşe atacağını sanır mısınız?" dedi. Biz de: Hayır vAllahi. Atmamak elinden geldiği sürece atmaz, dedik. Bunun üzerine
000.gif
Resulü: "İşte muhakkak ki yüce
000.gif
, kullarına bu kadının çocuğuna acımasından daha merhametlidir" buyurdu.

Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4947


000.gif
’a ait olup kul hakkı karışmayan bir şeyde tevbe etmenin üç şartı vardır

1. O günahı terketmek,
2. Yaptığına pişman olmak,
3. Bir daha yapmamaya karar vermek.
İşlenen günaha kul hakkı karışmışsa bu üç şartın yanısıra;
1.Bu günah, mal gasbı ve benzeri birşey ise o malı sahibine geri vermeli,
2. Zina ve iftira gibi bir suç ise o kimseden kendisini bağışlamasını ister veya o kimseye cezalandırma yetkisi verir,
3. İşlenen suç gıybet ise o kimseden affedilmesini ister.
Böylece müslüman daima tevbe ve istiğfar eder olmalı, işlediği günah ve hatalarından dolayı da tevbe ve istiğfara ömür boyu devam etmelidir.

Arifler nezdinde tevbe kısım kısımdır.
Avamın tevbesi,kötü huy ve işlerden tevbe etmek vaz geçmektir.
Mutteki(Allahdan korkanların) tevbesi, günah şübheli,şaibesi olan şeylerden tevbedir.
Muhabbet erbabının tevbesi,zikrullah dan Gafletten dolayı olan tevbedir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Seyyidü’l-İstiğfar Duası için Efendimiz (sas) şöyle buyuruyor:

“İstiğfar dualarının en değerli ve en üstünü şöyle demendir:

‘Allâhümme ente Rabbî, lâ ilâhe illâ ente halaktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve va’dike mesteta’tü, eûzü bike min şerri mâ sana’tü, ebûü leke bi ni’metike aleyye ve ebûü bi zenbî feğ’firlî fe innehû lâ yağfiru’z-zünûbe illâ ente.”

Anlamı: “Allah’ım! Sen benim Rabb’imsin! Sen’den başka hiçbir ilâh yoktur. Beni Sen yarattın. Ben Sen’in kulunum; gücüm yettiği kadarıyla Sen’in akdin ve vaadin üzere bulunuyorum. Yaptığım fenalıkların şerrinden Sana sığınırım. Bana verdiğin üzerimde olan nimetlerini itiraf ederim, günahımı da itiraf ederim. Beni bağışla; çünkü Sen’den başka hiçbir kimse günahları mağfiret edemez.”

Efendimiz (sas) daha sonra şunları ekledi: “Kim bunları inanarak sabahleyin söyler de akşam olmadan ölürse, o kişi cennet ehlindendir. Yine kim bunları inanarak geceleyin söyler de sabaha ulaşamadan vefat ederse cennet ehlindendir.” (Buhârî, Deavât 2)

Kaynak:Ailem dergisi
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Tevbe, Genç İken Yapılmalı



Yüce Peygamberimiz (a.s.m.), bir hadislerinde şöyle buyurmuştur:

"Adâlet güzeldir, fakat idârecilerde olursa daha güzeldir. Cömertlik güzeldir, fakat zenginlerde olursa daha güzeldir. Dinde titiz olmak güzeldir, fakat âlimlerde olursa daha güzeldir. Sabır güzeldir, fakat fakirlerde olursa daha güzeldir. Tevbe güzeldir, fakat gençlerde olursa daha güzeldir. Hayâ güzeldir, fakat kadınlarda olursa daha güzeldir." (Deylemî, Müsnedü'l-Firdevs)

Görüldüğü gibi, burada sayılan güzel huylar en çok kim muhtaç ise onda daha güzel olacağı belirtilmiştir. İdâreci, başkaları hakkında çok hüküm verdiğinden, adâlete herkesten daha muhtaçtır. Cömertlik zenginlerde daha güzeldir, çünkü bu huyunun gereğini yapacak imkânı vardır. Herkes dinde titiz olmalıdır. Ancak âlimler, başkalarına yol gösterdikleri ve örnek oldukları için daha fazla hassas olmalıdır. Sabır herkes için lâzımdır. Fakat fakirlik çeken birisinin günaha girmemesi için daha sabırlı olması gerekir. Tevbe herkese lâzımdır, fakat günaha girmeye en eğilimli olan gençlerde daha güzeldir. Utanma duygusu güzeldir, ancak kadınlarda olursa, güzelliklerini başkalarına göstermezler ve günahtan çekinirler.
Burada, gençlerle ilgili tevbe konusuna biraz daha ağırlık verelim.

Her sözünde bir nur ve ümit bulunan Efendimizin (a.s.m.) bu hadîsinde de, gençler için mühim bir uyarı ve müjde vardır.

Tevbe, kişinin yaptığı günahtan dolayı pişman olmasıdır. Rabbimiz meâlen, "Ey îman edenler! Allah'a tam bir ihlâsla tevbe edin. Umulur ki Allah günahlarınızı bağışlar ve sizi altından ırmaklar akan Cennetlere koyar" (Tahrim: 8) buyurmuştur.

Tevbe, "pişmanlık" olduğu için bizzat günah işleyen kişi tarafından yapılmalıdır. Kişi, bir başkası için tevbe edemez. Ama, istiğfar edebilir. Çünkü, istiğfar Allah'tan bağışlanma istemektir ki, bir başkası için bunu isteyebiliriz.
Bağışlanma istemek için önce tevbe edilmelidir. Kişi işlediği günahtan pişman olmalıdır ki, onun bağışlanması için Allah'a yalvarabilsin.

Tevbe etmeyi teşvik eden pek çok hadis vardır. Nitekim, "Günahtan tevbe eden hiç günahı olmayan gibidir." (İbn-i Mâce, Zühd:30) meâlindeki hadîs, günahkârlar için önemli bir müjde verirken, şu hadîs meâli de, Rabbimizin tevbe eden kullarından memnun olduğunu belirtir: "Allah birinizin tevbe etmesine, o kimsenin kayıp hayvanını bulunca duyduğu sevinçten muhakkak daha çok sevinir." (İbn-i Mace, Zühd: 30)

Rabbimizin bir ismi de, "Tevvâb"dır. Yani O, tevbeleri çok kabul edendir. O kadar ki, Peygamberimiz, insanlar hiç günah işlemese dahi Rabbimizin yeni insanlar yaratıp, onlara günah işleteceğini ve tevbe ettirip bağışlayacağını söylemiştir. Çünkü, günahkârların ve tevbe edenlerin bulunması, Allah'ın Tevvâb isminin gereğidir. Kur'an'da, "Allah çok tevbe edenleri sever" meâlinde buyrulması da, tevbenin, Allah'ın sevgisine sebep olacağını ortaya koymaktadır.

Allah, "Rahmetim gazabımı geçmiştir" (Müslim, Tevbe: 4) buyurduğuna göre, Onun rahmetini celbetmek için bol bol tevbe etmemiz, af dilememiz gerekir. Peygamberimiz bile, günahsız olduğu halde, tevbe ve istiğfarın güzelliğinden dolayı, "Ben günde 70 kez tevbe ve istiğfar ederim" buyurmuştur.
Peygamberimiz (a.s.m.) Ebû Zerr'e (r.a.) şöyle buyurdu: Nerede olursan ol, Allah'tan kork ve kötülüğün peşinden hemen iyiliği yetiştir ki, onu silip yok etsin. Ayrıca insanlarla da güzel geçin." (Tirmizi, Birr: 55)

Demek ki, günahtan sonra tevbeyle birlikte hemen bir iyilik yapmak gerekir. Böylece o günah yok olur.
Bu kadar güzel olan tevbe, niçin gençlerde daha güzeldir?
Önce konuyu açıklayan iki âyet meâli verelim:
"Allah katında makbul olan tevbe, o kimsenin tevbesidir ki, onlar câhillik edip kötülük işlerler de, çok geçmeden pişman olup tevbe ederler. İşte onların tevbesini Allah kabul eder. Allah her şeyi hakkıyla bilir ve her işi hikmetle yapar. Yoksa Allah katında makbul olan tevbe, ömürleri boyunca günahları işleyip de, nihâyet her birine ölüm gelip çattığında 'Ben şimdi tevbe ettim' diyenlerin tevbesi değildir. Öyleleri için biz acı bir azap hazırladık." (Nisâ:17-18)

Görüldüğü gibi, asıl tevbe, günah denizine dalmadan, henüz ömrün baharında yapılan tevbedir. Çünkü, genç iken duygular, kabiliyetler daha temiz ve nezihtir. Genç iken tevbe eden, ömrünü güzel amellerle geçirir. Tabiî, her şeye rağmen kaç yaşında olursa olsun tevbe etmek, mutlaka güzeldir ve yapılmalıdır.
Yukarıdaki âyet ve hadisler, "Henüz gençsin. Ye iç, gül eğlen, yaşamaya bak. Bırak namazı niyazı, ihtiyarlayınca kılarsın" gibi sözlerin ne kadar anlamsız ve ahmakça olduğunu açıklamaktadır.

"Allah tevbe eden genci sever" (Câmiüssağîr: 1866) hadîsi de bizi tevbe etmeye sevk etmelidir. Allah'ın bizi sevmesinden daha büyük bir nimet olamaz.
Buna rağmen, eğer çok fazla günah işlemişsek veya ancak yaşlanınca şuurlanmışsak, yine ümitsiz olmamalıyız. Rabbimizin rahmeti geniştir. Bol bol tevbe ve istiğfar etmeli, hayır hasenatta bulunmalıyız.
Allah, gençlerimizi, henüz genç iken tevbe eden kullarından eylesin.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Allahü Teala ve tekaddes hazretleri buyurur:

- Ey mü'minler! Hepiniz Allah'a tevbe ediniz ki, felah bulasınız. (Sure-i Nur, 31)

- Ey mü'minler! bir daha dönmeyecek tevbe ile Allah'a tevbe ediniz. (Sure-i Tahrim, 8)

- Rabbınızdan istiğfar ediniz, sonra tevbe ediniz. (Sure-i Hûd, 8)

- Eğer yasak edildiğiniz büyük günahlardan kaçınırsanız sizin öbür kabahatlerinizi de örter ve sizi şerefli bir mevkie sokarız. (Sure-i Nisa, 31)

- Şirkten tevbe edip iyi amel ve harekette bulunan kimseleri, Allah kötülüklerden iyiliklere çevirir. Allah çok yargılayıcı, çok esirgeyicidir. (Sure-i Furkan, 70)

- Rabbınız kendi üzerine şu rahmeti yazdı. İçinizden kim bilmeyerek bir fenalık yapıb da sonra arkasından tevbe etmiş ve düzelmiş ise, şüphesiz ki O (Allah) gafur ve rahimdir.

- Ve bir günah işledikleri, yahut kendilerine zulmettikleri vakit, Allah'ı hatırlayarak günahlarına mağfiret isteyenlerdir. Günahları Allah'tan başka kim afvedebilir? Bir de onlar işledikleri günah üzerinde bilip dururlar iken ısrar etmeyenlerdir. (Sure-i Tahrim, 8)

- O, kullarının tevbesini kabul eden, kötü hareketlerini bağışlayan, ne işlerseniz bilendir. (Sure-i Şura. 25)

Resulü ekrem sall
Allah.gif
ü aleyhi ve sellem efendimiz buyurdular:


- Allahım! ikabından afvına, gadabından rızana, senden yine sana sığınırım. Sana layık bir sena etmekten acizim. Sen kendini nasıl sena etti isen öylesin Yarab. (Müslim)

- Kalbime öyle şeyler gelir ki, her gün ve gece yetmiş defa Allah'a istiğfar ederim.

- Günahlardan halis olarak tevbe eden kişi hiç günah işlememiş gibidir.

- Kul günahından tevbe ettiği zaman, Cenab-ı Hak bu günahı, kiramen katibin meleklerine, kulun günah işlediği azalarına ve kulun günah işlediği mekana ve o zamana unutturur ve böylece de kıyamet gününde o tevbe eden kulun işlediği günah için bir şahit bulunmaz.

- İstiğfar mü'minin sahife-i amalinde nur gibi parlar. (Ramuz el-Ehadis)

- Günahtan tevbe eden kimse günah işlememiş gibi olur. Fakat bir taraftan istiğfar diğer taraftan da günahta ısrar eder ise el-iyazü billah Cenab-ı Hakk ile istihza eden kimse gibi olur. (Müslim)

- Gündüz günah işleyenin tevbe etmesi için, Allah geceleyin elini açar (tevbeyi kabul eder) gece günahkar olanların tevbe etmeleri için de gündüzün elini açar, bu hal güneş battığı yerden doğuncaya kadar (yani kıyamete kadar) devam eder. (Müslim)

- Ey insanlar! Allah'a tevbe ve istiğfar ediniz ben günde yüz kere istiğfar ediyorum.

Ebu'd-Derda radıy
Allah.gif
ü anh'dan: Resulü ekrem sall
Allah.gif
ü aleyhi ve sellem hazretleri bir cuma günü bir hutbe irad ederek buyurdular ki:


- Ey insanlar! Hala sizde hayat varken, yani ölümünüzden evvel günahlarınıza nedamet ederek Allah'ın taatine koşunuz, dönünüz, ve masiva gafletinden, Allah'ın zikrine avdet ediniz.

Ve Allahü Teala ve Tekaddes Hazretleri buyurur:

"Tevbe-i nasuh ile Allah'a tevbe ediniz" (Tahrim, 8)

Tevbe: İsyandan rücü yani gafletten dönüştür.


TEVBE VE ŞARTLARI

Tevbenin tarifi: Kendi ihtiyariyle geçmiş olan günahın mislini tazimli bir halde terk etmektir.

Günahkarın, günahını kalben kendi ihtiyarı ile terk etmesi lazımdır. Eğer yalnız dili ile tevbe edib, kalbinden günahının terki için kararlı olmazsa, tevbesi sahih olamaz.

Nitekim Şair Saib divanında diyor ki:

-Elde tesbih, dudakta tövbe, kalb ise günahların şevk ve muhabbeti ile dolu olursa, o masiyet ve günahlar, kişinin tevbe ve istiğfarı ile alay ederler.

Tevbe, Allah'a ta'zim ve gazab-ı ilahisinden kaçınmak için olmalıdır. Eğer başka bir niyet için olursa bu tevbe kabul olunmaz.

Mevlana Celaleddin Rumî kuddise sirruh tevbeyi şöyle tarif etmiştir.

- Tevbe nasıl olur? İşte tövbe böyle olur. Yani günahkar, yaptığı günahlardan nedamet eder, Hakk Celle ve ala dergahında yeniden müslüman olup kemali tadarru ve niyaz ile ibadete başlar ve mecazdan i'raz edip hakikate teveccüh eder, yönelir.

Hazreti Ali radıy
Allah.gif
ü anh:


- Tevbe altı şeye bağlıdır buyurmuşlardır:

1. Geçmiş günahtan üzerine nedamet

2. Kazaya kalmış olan feraizi iade.

3. Hukuku ibada, yani kul hakkına olan mezalimi reddetmek, yani borcunu ödemek, gönlünü almak, helalleşmek.

4. Adem-i iadeye azmetmek

5. Nefsini Allah'ın taatiyle terbiye etmek.

6. Haramdan beslediği etini eritmek. (Kırk hutbe-i şerife, Esseyyid Mehmed Şefik Arvasi)

Ebu'1-Fazl Muhammed bin Hasen Halebi kuddise sirruh der ki:

- Allahü Teala, bu insanoğlundan bir kimseye, keramet tacı giydireceği zaman, ona tevbe nasib eder. Bir sevdiğinin hizmeti ile de meşgul eder. İş bu hizmet de, onun ikrama nail olmasına sebeb olur.

Resulü ekrem sall
Allah.gif
ü aleyhi ve sellem buyurur: (Hazreti Ali radıy
Allah.gif
ü anhden)


- Mahlukat yaratılmazdan dört bin sene önce. Arşın etrafına şöyle yazılmıştır: Ben (Allah) günahlarına tevbe edip iman eden ve salih ameller işleyen, sonra da istikamete gelen kullarımın günahlarını çok mağfiret ediciyim.

Gene buyurdular: (Ebu Hureyre radıy
Allah.gif
ü anhden)


- Bir kimse her hangi bir suretle günah işlemiş duruma düşer fakat hemen peşinden nadim olup tevbe-i istiğfar eder ve bir daha işlememeğe azmederek "Ya Rabbi, ben bir günah işledim. Beni mağfiret eyle!" derse Allah da şöyle buyurur:

Kulum bir günah işledi. Hemen peşinden, kendisinin bu günahını afvedebilecek bir Rabbi bulunduğunu düşünerek işlemiş olduğu günahtan dolayı peşimanlık duydu. Tevbe-i istiğfar etti. Ve bir daha işlememeğe azmetti. Ben de bu kulumu mağfiret eyledim.

Ebu Hureyre radıy
Allah.gif
ü anh anlatır:


- Bir gece Rasülullah sall
Allah.gif
ü aleyhi ve sellem ile yatsı namazını kıldıktan sonra çıkmıştım. Yolda, ayakta durmakta olan yaşmaklı bir kadınla karşılaştım. Bana ya Ebu Hureyre, "Ben büyük bir günah işledim. Tevbe etsem kabul olur mu?" dedi. Ben "nedir günah?" diye sordum. "Zina ettim. Bu zinadan doğan çocuğu da öldürdüm" dedi. Ben de "kendini de çocuğu da mahvetmişsin. V
Allah.gif
i senin için tevbe etmek mümkün değil. Tevbe etmeğe hakkın yok" dedim. Benim bu sözlerim üzerine bir çığlık attı, bayılarak yere düştü. Ben gittim. Giderken de şöyle düşündüm:


- Ben fetva verdim. Halbuki Rasülullah yakınımızda idi. Ona sorsaydım.

Sabahleyin hemen Resul-i ekrem efendimize koştum ve Ya Rasül
Allah.gif
, dün gece bir kadın benden şöyle bir fetva istedi. Ben de şöyle şöyle fetva verdim, dedim. Cevaben buyurdular ki:


- İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. V
Allah.gif
i ya Ebü Hureyre sen kendini de, kadını da mahvetmişsin. Sen şu ayetleri hatırlamadın mı?


- Onlar ki Allah'ın yanına başka bir ilah katıp tapmazlar. Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina etmezler, kim bunlardan birisini yaparsa cezaya uğrar. Kıyamet günü azabı kat kat olur ve o azabın içinde hor ve hakir olarak ebedi kalır. Meğer ki tevbe ve iman edip salih ameller işlemiş ola. İşte Allah onların kötülüklerini iyiliğe çevirir. Allah çok mağfiret edici, çok merhametlidir. (Furkan, 68-70)

Mahmud Sami Ramazanoğlu kuddise sirruh'un Dualar ve Zikirler kitabından:

Haris bin Süeyd radıy
Allah.gif
ü anh der ki:


- Abdullah İbn Mes'ud radıy
Allah.gif
ü anh bize biri Nebiyyi ekrem sall
Allah.gif
ü aleyhi ve sellemden diğeri de kendisinden olmak üzere iki hadis tahdis etti. Nebiyyi Ekrem'den olan hadisi şerifi şöyle rivayet etti:


- Mü'min; günahlarını bir dağ altında oturup da üzerine dağın hemen çöküvereceğinden korkan bir kimse gibi görür. Facir ise günahlarım burnunun üzerine konup uçmuş bir sinek gibi görür.

Ravi diyor ki: Ebu Şihab eliyle burnunun üzerini göstererek bu hadis-i şerifi rivayet etti. Sonra Abdullah ibni Mes'ud radıy
Allah.gif
ü anh derki: .


- Muhakkak Allahü Teala ve tekaddes hazretleri kulunun tevbesinden şöyle bir kimsenin sevincinden daha fazla sevinir ki, bu kimse uzun bir yolculuk esnasında tehlikeli bir yerde konaklar. Üzerine bütün yiyeceğini, içeceğini yüklediği bineği de yanındadır.

Başını yere koymasıyla şöyle bir uykuya dalar. Uyandığında bineğini kaybolup gitmiş olarak görür. Üzerine sıcak basmış, susuzluğu son haddine varmış. Yahut Allah dilediği kadar sıcağı ve onun susuzluğunu artırmış. Sonra o kimse devesini aramak için etrafa çıkmış. Aramış. Bulamamış. O dereceye gelmiş ki hararetten ve susuzluktan takati kesilmiş, ümidi kalmamış. Sonra uyandığında biraz evvel kaybolan devesini başı uçunda bulur.

İşte bu adam ne derece ferahlanır ise, Cenab-ı Hakk Celle ve ala hazretleri de bir kulunun tevbesinden dolayı o devesini kaybedip de başı uçunda bulan adamdan daha ziyade ferahlanır. Yani razı olur. Tevbe edenin tevbesini kabul edip onu yüksek derecelere nail eder, demektir. (Buhari, Deavat, 4)

Resulü ekrem sall
Allah.gif
ü aleyhi ve sellem buyurdular:


- "Sizin hastalığınızın ve şifanızın ne olduğunu söyleyeyim mi? Hastalığınızın günahlar, ila-cınızın da istiğfar olduğunu unutmayınız." (Ramüz-el-Ehadis)

Muhammed İbni Sîrîn şöyle der:

- Aman bir hayır işleyip de sonra onu terk etmekten sakın. Zira tevbe edip de sonra tevbesini bozan ve iflah bulan bir kimse görülmemiştir.

Günahlardan dönen kişiye yaraşan; tevbesini bozmamak için ecelini gözlerinin önüne getirmek, geçmişte işlemiş olduğu günahlar üzerinde düşünmek, Tevbe-i istiğfarı çok yapmak, tevbe nimetini verdiği ve ona muvaffak ettiği için Allah'a şükretmek ve kıyamet gününün sevabı hakkında tefekkür eylemektir. Zira şüphesiz ki ahiret sevabını düşünen güzel ameller işlemeğe daha çok rağbet eder. Ahiret azabını düşünen de kötü, çirkin ve haram fiillerden kendisini alı koyar.

Abdülkadir Geylanî kuddise sirruh buyurur:

- Ey Ahali! hayat kapısı açık bulunduğu müddetçe onu ganimet bilin. Hayatta oldukça değerlendirin. Zira yakında o kapı size kapanacak. Ömürleriniz tamamlanacak, hayatınız sona erecektir. Hayırlar işlemeğe kadir olduğunuz müddetçe onları işlemeyi ganimet bilin. Tevbe kapışı açık iken bu kapıyı ganimet bilin ve oradan girin. Dua kapısı açık iken onu ganimet bilin ve ihlaslı yakarışla Allah'a dua edin. Salih mü'min kardeşlerinizin sıkıntılı anlarını ganimet bilin. Böyle anlarda, sırf Allah rızası için onların yardımına koşun
nokta.gif
.


Gene buyuruyorlar:

- Günahlarınızdan ve kötü tavırlarınızdan dönünüz. Tevbe ediniz! Bu tevbe sizin kalblerinizde dikilmiş fidanlardır. Yanınızdaki binaların temelleridir. Şeytanın binasını yıkınız. Allah'ın binasını yapınız. İşte o zaman Mevla'ya ulaşırsınız. Rabbınıza kavuşursunuz. Ben öz-esas üzerinde duruyorum. Kabuk - posa üzerinde durmuyorum. Şu zahiri dış haller bir posadan ibarettir. Ben onun terbiyesi üzerinde durmuyorum. Bilakis, özünüzün ruhunuzun, kalbinizin, sırrınızın terbiyesi üzerinde duruyorum. Kısır, kabuktan ibaret zahirlerinizi ise bir kenara atıyorum. Sizi terbiye ediyorum. Taa Peygamberimizin gözü sizi tutuncaya kadar
nokta.gif
.


Vaktiyle abidlerden birisini, zamanın hükümdarına methetmişlerdi. Hükümdar methini duyduğu abidi sarayına çağırıp kendisiyle sohbet etmek istemiş idi. Abid daveti kabul etti saraya geldi ve ilk sözü şu oldu:

- Ey hükümdar istediğin güzel. Fakat bugün sarayına geldiğinde beni cariyelerinden biri ile oynaşır bulursan ne yaparsın?

Bu söze öfkelenen hükümdarın:

- Ey ahlaksız adam, bana böyle şeyler söylemeğe nasıl cür'et edersin? diye öfkelenmesi üzere, abid cevaben dedi ki:

- Benim kerim bir Rabbım var. O derece kerim o derece cömert ki, aynı günde yetmiş defa günah işlesek gene afveder. Beni kapısından kovmaz. Nimetinden mahrum etmez. Böyle olunca ben onun kapısından nasıl ayrılırım? Henüz bir suç işlemediğim halde bana öfkelenen birisinin kapısına nasıl gelirim. Henüz bir suç işlemeden kızan kimse, acaba suç işlediğim zaman neler yapar.

Ve bunları söyleyen abid çıktı, gitti.

Resulü ekrem sall
Allah.gif
ü aleyhi ve sellem buyurdular. (Ebu Hureyre radıy
Allah.gif
u anh'dan):


- Tevbe havada asılıdır. Gece gündüz oradan şöyle seslenir:

Bana yönelene azab olunmaz!
nokta.gif
. Güneş'in batıdan doğacağı günün sabahına kadar o böylece havada kalır ve seslenişine devam eder. Güneş battığı yerden doğduğu gün ise oradan alınır.


Birisi Hazreti Ali radıy
Allah.gif
u anha sordu:


- Ben bir günah işledim. Hazreti Ali kerrem
Allah.gif
u veche buyurdu:


- Tevbe ve istiğfar et. Allah'a dön, bir daha da o günahı işleme. Adam dedi:

- Ben tevbe istiğfar ettim, fakat sonra gene günah işledim. Hazreti Ali radıy
Allah.gif
u anh cevap verdi:


- Allah'a dön, o günahı bir daha işleme. Adam sordu:

- Ne zamana kadar?

Hazreti Ali radıy
Allah.gif
uanh:


- Şeytan sana vesvese verip, günah işlemekten yoruluncaya ve usanıncaya kadar.

Resulü ekrem sall
Allah.gif
ü aleyhi ve sellem'den buyrulmuştur ki:


- Göklere kadar yükselen günahı işleseniz de sonra nedamet etseniz Allahu Teala tevbelerinizi kabul eder. (İbni Mace)

Gene buyurdular:

- Kul işlediği günah sebebiyle cennete girer.

Bu nasıl olur deye soranlara:

- Çünkü işlediği günaha pişman olur ve daima ondan uzak kalmağa dikkat eder de bu sayede cennete girer, (İbni Mübarek)

Gene buyrulmuştur ki:

Günahtan tevbe eden, sanki hiç günah işlememiş gibidir, (İbni Mace)


.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
SEYYİDÜ'L İSTİĞFAR

Allahümme ente Rabbi, la ilahe illa ente halakteni ve ene abdüke, ve ene ala ahdike ve va'dike mesteta'tü Euzü, bike min şerri ma sana'tü ebuuleke bi ni'metike aleyye ve ebuu bizenbi, fağfirli zunubi feinnehu la yağfiruz zunube illa ente.

Şeddad bin Evs radıy
Allah.gif
u anhden:


Rasulü ekrem sall
Allah.gif
ü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlardır:


- Ya Allah! sen benim Rabbimsin. Senden başka ilah yoktur. Beni sen yarattın ve ben senin kulunum. Ve ben iman ve ubudiyetimde gücüm yettiği kadar senin ahd-ü misakın üzereyim. Ya Rabbi yaptıklarımın şerrinden sana sığınırım. Ve senin bana in'am ve ihsan ettiğin nimetleri ikrar ve itiraf ederim.

Ya Rabb! Sen beni afv ve mağfiret eyle. Zira senden başkası günahları afv ü mağfiret edemez. (Buhari, Deavat. Tirmizi, Deavat, Nesai, îstiaze, ibn Hanbel Müsned)

Bir kimse bu Seyyidü'l-îstiğfarı ihlas ve yakîn itikadıyla gündüz okur da o günde akşam olmadan evvel vefat ederse o kimse ehli cennettendir.

Ve eğer bu duayı yakîn itikadıyle gece okur da sabah olmazdan evvel vefat ederse, yine ehli cennettendir. Yani cennete ilk girecekler ile cehennemi görmeksizin ol kimse cennete dahil olur, demektir.

Bu duanın hülasa-i meali:

Ya Rabb ben cürüm ve kusurlarımı itiraf eylerim. Tevbe ve istiğfar ederim, nimetlerinin şükründen acizim, beni afv ü mağfiret eyle, demektir.

Ehemmiyetine binaen bu seyyidü'l-istiğfar duasını her müslüman ezberleyip, sabah ve akşam okumağa devam etmelidir.


GÜNAHLAR 3 KISIMDIR

Günahlar üçe ayrılır:

Bir kısım günahlar vardır ki afvı muhtemeldir.

Bir kısım günahlar vardır ki mağfiret edilmez.

Bir kısım günahlar vardır ki terk edilmez.

Mağfireti umulan günahlar kul ile Allahu Teala'nın arasında olan günahlardır.

Mağfiret edilmeyen günah ise şirktir.

Terk edilmeyen ve cezası verilecek olan günah da kul haklarıdır.

Resulü ekrem sall
Allah.gif
ü aleyhi ve sellem buyurdular:


- Yeryüzünde her hangi bir kimse 'La ilahe ill
Allah.gif
ü v
Allah.gif
ü ekber ve la havle ve la kuvvete illa billah' derse hatalarına keffaret olur. Bu hataları deniz köpükleri kadar da olsa. (Keşfü'1-hafa, Hadis-i Beyhaki)


Gene buyurdular:

- "Ya Ali, sana bir dua öğreteyim mi ki, zerreler adedince günahın olsa sen de beraber olmak üzere mağfiret olunur.

Şöyle söyle:

Allahümme La ilahe illa entel - halimül hakimü, tebarekte subhaneke Rabbil arşil azim.

Türkçe manası:

"İlahi! Senden başka tanrı yoktur. Sen halimsin, hikmet sahibisin, şanın yücedir. Seni tesbih ederim ey Arş'ın yüce Rabbi."

Yahya ibni Muaz kuddise sirruh buyurmuştur ki:

- Samimi bir tövbenin alameti üçtür:

Oruç tutmak için az yemek.

Namaz kılmak için az uyumak.

Hak Teala'yı zikretmek için az konuşmak.

Gene buyurdular:

- Tevbe, günahların hepsini yok eder. Tevbe bunu yaparsa, acaba onun rızası ne yapar? Rızası bunu yaparsa, sevgisi ne yapmaz ki, sevgisi akılları dehşete düşürür, sevgisi bunu yaparsa, dostluğu ne yapmaz ki. Dostluğu ondan gayrı her şeyi unutturur. Dostluğu bunu yaparsa, lütfu ne yapmaz ki?.

Cüneyd Bağdadî kuddise sirruh buyurdular:

- Tevbenin üç manası ve merhalesi vardır:

İlk olarak peşimanlık duymak, ikinci olarak yapılan kötü işi tekrar etmemeğe azmetmek. Üçüncü olarak da yapılan haksızlıkları ( kul haklarını) helal ettirip husumetten arınmaktır.

Mevlana Sadeddin Kaşgarî kuddise sirruh buyurur:

- İlaç diye öte-beri yemekten ise, perhiz etmek daha yerindedir. Çok yiyende çok hastalık olur. Onları defetmek için de ilaç alırlar. İyileşince de gene tıka basa yemeğe koyulurlar. Yine ilaç, yine sıhhat, yine yemek. Neticede ilaç da faide vermez ve marazı artırmaktan başka bir şeye yaramaz.

Günah ile tevbe de böyledir. Günah arkasından tevbe, yine günah yine tevbe. Neticede bu türlü tevbe de ayrı bir günah olup çıkar.

Onun içindir ki, Allah ehli her şeyde perhizi severler. Ve her şeyi bırakıp Allah ile meşgul olurlar. Ve bir gaflet anında öbür dünyaya göçmemek için çok dikkatli bulunurlar.

Şam muhaddislerinden olan Süfyan şöyle dedi:

-Mağribde bir kapı vardır. Bu kapının eni kırk yahut yetmiş yıllık yoldur. Yahut atlı olan kimse onun bir tarafından diğer tarafına kırk veya yetmiş yılda varır.

- Allahu teala gökleri ve yeri yarattığı gün, o kapıyı tevbe için açık yaratmıştır. Güneş batıdan doğuncaya kadar o kapı kapanmayacaktır. (Tirmizi)

Bir müslüman şeytana uyup da bir günah işlediği zaman derhal tevbe etmesi lazımdır.

Bir günah işleyen derhal tevbe ederse, Allahu Teala ve tekaddes hazretleri çok merhametli çok afvedici olduğu için o tevbeyi kabul eder, yalnız tevbe eden kimse üç hususa riayet etmelidir:

Birincisi; günah işleyenin işlediği günahından dolayı, samîmi bir şekilde pişman olmasıdır

İkincisi; o günahı derhal terk etmelidir.

Üçüncüsü; istikbalde o günahı bir daha işlememeğe azimli olmalıdır

Mü'min işlemiş olduğu günahını daima büyük görmelidir. Allah dostları en ufak zellelerini dahî, dağlar gibi cesim görmüşler, derin bir mahviyet içinde, Rabbımız zül - celal vel kemal hazretlerine gözyaşları ve büyük bir teessür içinde istiğfar etmişlerdir.

Halbuki itikadı zayıf, imanı kemale ermemiş kişiler ise dağlar gibi büyük büyük günahlar işlerler, hatalı sözler sarf ederler, o işledikleri cesim günah ve kabahatlerini nefisle, kendilerine basit, küçük ve ehemmiyetsiz gösterir ve istiğfar etmeye dahi lüzum görmezler.

Bütün peygamberanı izam, ashabi güzin radiy
Allah.gif
u anhum ecmain hazeratı, büyük veliler, Allah dostları, işlemiş oldukları pek ufacık zellelerini dahi büyük görmüşler, nedamet üzere, Allahu Teala ve tekaddes hazretlerine afvedilmeleri için iltica ve istiğfar etmişlerdir.


Sahabe-i güzin hazeratının en güzidesi, gözbebeği mesabesinde olan Ebu Bekri's-Sıddîk radıy
Allah.gif
ü anh hazretleri Cenabı Hakk'a hitaben:


"Yarab! Suçlarım kumlar gibi sayılmaz. Sen bu günahkar asi kulunu afvet" deyerek yalvarmış ve daimi olarak tevbe ve istiğfar etmiştir.

Bizlere, aciz kullara düşen, yapmakta olduğumuz günah, isyan ve nisyanlarımıza, daimi olarak tevbe ve istiğfar etmek ve yapmış olduğumuz günahları nasıl olsa affolunuyor deyerek, ikinci defa işlemeğe cür'et etmeyip, tevbemizde ihlas üzere sebatkar olmak olmalıdır.

Nitekim Sadeddin Kaşgarî hazretlerinin kelam-ı kibarlarında bu hususa işaret vardır.

Bilerek işlediğimiz günah ve hatalar yanında, göremediğimiz, idrakimizin dışında da bir çok nisyan ve hatalarımız vardır. Kul hatasız olamaz. Rabbımız azze ve celle hazretleri gafurdur, rahimdir.

Ebu Osman kuddise sirruh hazretlerinin Ebu Amr isminde bir talebesi anlatır:

- Bir zamanlar hocamın huzurunda tevbe etmiş ama sonradan yine bazı günahlara başlamıştım. Ve dolayısıyla da yanından ayrılmış, uzaklaşmıştım. Halimden utanıyor nerede görsem hocamdan kaçıyordum. Ama bir gün aniden yüz yüze geldim. Kaçmak imkanı kalmadı, O merhamet hazinesi bana acıyarak sunları söyledi:

- Yavrum, günahsız ve temiz olmadığın zaman, düşmanlarla oturup kalkma! Çünkü onlar sendeki kusuru görür ve buna sevinirler. Bu sebeple sen günah işlediğin zaman yine bizim yanımıza gel ki derdine çare bulalım ve belana canla başla katlanalım.

Hocam bir taraftan bana bu sözleri söylerken, bir taraftan da bana öyle bir manevî iltifatta bulundular ki, bende artık hiç bir günaha karşı en ufak bir alaka ve heves kalmadı. Ve Hocamın himmeti ile samîmi bir şekilde tevbe ettim. Bir daha da yarandan ayrılmadım.

Bir gün sarhoş bir kimse, elinde sazı olduğu halde giderken birden Ebu Osman hazretlerini görünce, sazını abasının içine gizledi. Kendisine nasihat edeceğini zannetmişti. Onun bu haline acıyan Ebu Osman hazretleri:

- "Evlat hiç çekinme, Allahu Teala günahları afveder, tevbeleri kabul eder" buyurdu. Genç bu sözler karşısında, ihlasla, kırık kalble tevbe edip talebeleri arasına girdi.

Bir gün muhterem Üstaz Mahmud Sami kuddise sirruh fakire hitaben buyurdular ki:

- Filan kişi ne yapıyor? Ondan haber getirseniz memnun olurum.

Araştırdım, adresini buldum. Yanına girdiğimde, kendisini ayakta duramayacak derecede sarhoş gördüm. Halinden kendisi de üzülüyordu. Nedamet içinde:

- Aman beni bu halimden kurtarın deye yalvarmağa başladı. Sözlerinde samimi idi. Kendisini mahcub etmeyecek şekilde nasihat ettim. Büyük bir üzüntü ve nedamet içinde tevbe etti. Dönüşümde gördüklerimi Üstazımız hazretlerine bildirdim. Kendilerine dua ettiler. Kısa bir zaman içinde bu alkolik olan kişi, eski, günahsız, temiz haline rücu eti. Bundan sonra tekrar müslümanlar arasına girip, sevilir, sayılır insanlardan oldu.

Allahü Teala ve tekaddes hazretleri, cümlemizi, iman zayıflığından, günahlardan muhafaza etsin! Tevbe ve istiğfarımızı çoğaltsın. Amin
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Günahın tanımı ve çeşitleri:

Günah, “Allah’ın emirlerine aykırı olarak görülen iş, dinde suç kabul edilen davranış” demektir. “Kebâir” olarak isimlendirilen büyük günahlar; “bozgunculuğa sebep olan, hakkında tehdit edici bir nas (ayet veya hadis) bulunan, işleyenin dünyada veya ahirette cezalandırılmasına sebep olan büyük suçlar ve davranışlardır.” Büyük günahların en büyüğü Allah’a şirk koşmak ve O’nu inkar etmektir (küfür). İbn Ömer (r.a)dan büyük günahların dokuz tane olduğu rivayet olunmuştur; Allah’a şirk koşmak, ana-babaya itaatsizlik, yalancı şahitlik , haksız yere adam öldürmek, yetim malı yemek, faiz, zina iftirasında bulunmak, savaştan kaçmak, sihir yapmak, Mescid-i Haram’da yapılması yasak bir fiili işlemek. Ebu Hureyre (r.a) buna faiz yemeyi, Hz. Ali (r.a) ise hırsızlığı ve şarap içmeyi eklemişlerdir.
Küçük günahlar da bunların dışında kalan, ama Allah’ın hoş karşılamadığı, yapılmasını yasakladığı davranışlardır. Küçük günahlarda ısrar, onların büyük günah haline çevrilmesine sebep olacaktır.
Günahlar, ruh dünyamızı kirleten davranışlardır. Hz. Peygamber (s.a.v) “Kul, bir günah işlediği zaman kalbine siyah bir leke çizilir. Günahı bırakıp tevbe ederse kalbi temizlenir[1]” buyurmuştur. Yine İslam alim ve mütefekkirlerinden İmam Gazali: “Cilalı aynanın karşısında duran insanın aynaya yansıyan nefesinin aynayı karartması gibi, kişinin uyduğu şehvet ve işlediği günahlardan oluşan karanlıklar da kalp üzerine birikerek onu karatır, paslandırır. Aynanın yüzünde biriken pas zamanla madenin içine işleyip maddesini bozduğu gibi, kalbin üzerinde biriken pas da tabiat olur, kalbin üzerini karartır[2]” demiştir.
Yine Hz. Peygamber (s.a.v) bir başka hadis-i şerifte: “Kalpler de bakır gibi paslanır, onların cilası istiğfardır[3]" buyurmuştur.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Tevbenin Tanımı;

“Tevbe”, yaptığı kötülüğe pişman olmak, işlenmiş olan bir günah veya suçun bir daha işlenmeyeceğine dair Allah’a kesin söz vermek demektir. Günahlarla kirlenen, kararan gönül dünyamız tevbe ile arınır ve gerçek hüviyetine kavuşur.
Her insan niceliği ve niteliği değişse de günah işler, hata eder. Erdem ve gerçek iman sahibi mümin, işlediği günah ve yaptığı hatadan pişmanlık duyarak Rabbine sığınır, O’ndan af dileyerek tevbe eder. Günah veya hatasında bile bile ısrar etmez. Tevbeleri kabul merciinin sadece Allah olduğunu bilir ve O’na yönelir. “Tevvâb” Allah’ın güzel isimlerinden bir tanesidir ki Allah’ın yapılan kötülüğü, işlenen günahı veya kabahati affedip, bağışlamasını ifade eder. Âraf Suresi’nin 153. ayet-i kerimesinde Allah Teala şöyle buyurmaktadır; “Ve o kimseler ki kötülükleri işlemişler sonra arkasından tevbekâr olmuş ve iman etmişlerdir. Şüphe yok ki Rabbin elbette onları bağışlayıcıdır, hakkıyla esirgeyendir.”
Günahları sebebiyle umutsuzluğa kapılmış, hayata küsmüş insanları, tevbe yeniden hayata bağlar. Yaptığı hatanın affedileceği umudunu taşıyan insan, topluma yeni bir güç olarak döner.

Tevbenin Şartları:

Tevbenin sağlıklı olabilmesi, kabulüne zemin hazırlanması için üç şart vardır;
1. Yapılan günahlara pişmanlık
2. Günahlardan sıyrılmak (Günahı işlemeyi bırakmak).
3. Bir daha günaha dönmemeye azmetmek.[4]
Günah işleyen kişi, yaptığının kabahat ve günah olduğunu bilip öncelikle yaptığı hatadan dolayı kalben pişman olmalı ve Allah’tan af dilemelidir. İşlediği günahı terk etmeli ve tekrar işlememeye gayret etmelidir. Örneğin, bir kimsenin sağlığına zarar verdiği için veya malına, şerefine zararı dokunduğu için içki içmeyi bırakması, onun tevbe ettiği anlamına gelmez. Çünkü tevbe, yaptığı işin günah olduğunu, öncelikle Allah’ın emirlerine karşı bir kusur ve kabahat olduğunu bilmekle başlar.
İmam Gazalî de tevbeyi şöyle açıklar; “Tevbe; ilim, hâl ve fiil gibi sırasıyla birbirini gerektiren üç şeyin birleşmesinden meydana gelen değişmez ilahi bir sünnettir. İlimden maksat, günahların ve büyük zararların kul ile Allah arasında büyük bir perde oluşturduğunu bilerek, bu perde sebebiyle sevgili Mevlâsını kaybettiği için elem ve acı duyar. Hele kusur ve kabahat kendi tarafında ise, bu üzüntüsü elem ve ızdırabı daha da arttıracaktır. Bu acı ve ızdıraba pişmanlık denir. Acı ve elem kalbini ve gönlünü kapladığı zaman yeni bir hal, bir durum ortaya çıkar ki bu da şimdiki, geçmiş ve gelecek zamanla alakalı olan bir işi, bir fiili tasarlayıp kasıt ve niyet etmektir. Şimdiki zamanlar alakası, yapmış olduğu kabahati hemen terk edip bırakmaktır. Gelecek zamanla alakası, kendisini Rabbinden ayıran bu günahı ömrünün sonuna kadar asla yapmamaya azimli ve kararlı olmaktır. Geçmiş zamanla alakası ise, kaybettiğini, zararlarını iyilik etmekle veya kazâ etmekle telafi etmeye çalışmaktır.”
Şu halde tevbe, ilim (hatasını bilmek), pişmanlık ile şimdiki ve gelecek zamanda bu işi yapmamaya azimli olmak ve geçmişteki zararları da telafiye çalışmak gibi birbirini takip eden üç unsurdan oluşur.
Müminlerin tevbesinin nasıl olması gerektiği ile ilgili Tevbe suresinin 8. ayet-i kerimesinde Allah Teala şöyle buyuruyor; “Ey inananlar! Yürekten tevbe ederek (nasuh tevbe) Allah’a dönün ki Rabbiniz kötülüklerinizi örtsün ve sizi içlerinden ırmaklar akan Cennetine koysun.” Zemahşerî bu konuda; “Sağılmış sütün hayvanın memesine dönmesi nasıl mümkün değilse; günahlara dönmeyi de bu şekilde görmek nasuh tevbesidir”der.
Hz. Ali (r.a) ;”Tevbe altı şeyle olur” demiştir.
1. Geçmişte işlenmiş olan günahlardan pişman olmak ve farzları kaza etmek ,
2. Başkalarına haksızlık ve eziyet etmeyi bırakmak, helallik dilemek,
3. Düşmanlığı ve husumeti kaldırmak,
4. Günahlarla büyüyen nefsi, taatlerle küçülterek hiçliğini kabullendirmek,
5. Günah işlemenin sözde tadını çıkaran nefse, itaat edip günahlardan uzak durmanın acısını tattırmak,
6. Gülüşlerin her birine bedel olarak ağlamak.

Ne zaman tevbe edilmelidir?

Yüce Rabbimiz müminin ne zaman tevbe etmesi gerektiğini Nisa sûresinin 17. ve 18. ayetlerinde bize açıkça bildirmiştir:
“Allah indinde makbul olan tevbe ancak cahillik sebebiyle yapan sonra da çarçabuk (vazgeçip) tevbe edeceklerin tevbesidir. İşte Allah’ın tevbelerini kabul edeceği kimseler bunlardır. Allah (herkesin içini-dışını) hakkıyla bilendir, tam bir hüküm ve hikmet sahibidir.”
“Yoksa kötülükler yapıp yapıp da nihayet ölüm kendilerine gelip çatınca “şimdi tevbe ettim” diyenler ile kafirler olarak ölenlerin tevbesi makbul değildir. İşte onlara elem verici azap hazırlamışızdır.”
Aslolan hatayı yapar yapmaz, bunun farkına varıp, hemen pişman olmak ve hatadan hemen dönmektir. Zaten yapacak başka bir şey kalmadığı zaman, ölüm anında pişman olduğumuzu söylemek, Yüce Yaratıcı katında hoş ve makbul bir davranış değildir. Ama elbetteki Allah Rahman’dır, Rahim’dir, kalplerde gizli olan her şeyi bilendir. Son nefesimizde de olsa, günahlarımız için mağfiret isteyeceğimiz, sonsuz rahmetine sığınacağımız yalnızca O vardır.
Ebu Said el-Hudrî (r.a) rivayet ettiği bir hadiste şöyle bir hikaye nakletti;
“Geçmiş ümmetlerden bir adam vardı. 99 kişiyi öldürmüştü. Bütün günahlarından pişman oldu, tevbe etmek istedi. Bir keşiş bulup ona durumu anlattı. Keşiş ona :”Oo! Mümkün değil, senin tevben kabul olmaz” dedi. Adam onu da öldürdü ve döndü. Hâlâ pişmanlık duyuyordu. Ona başka bir rahip tavsiye ettiler. Ona giderken yolda eceli geldi ve öldü. Rahmet melekleri ve azap melekleri başına geldiler. Rahmet melekleri; “Adam tevbe etmek niyetiyle yola çıkmıştı. Onu biz götüreceğiz” dediler. Azap melekleri ise; “Henüz tevbe etmemişti. Onu biz götüreceğiz” dediler. Sonunda mesafeyi ölçmeye karar verdiler. Tevbe edeceği yere yakınsa rahmet melekleri, yoksa azap melekleri götürecekti. Neticede gitmek istediği yer yakın geldi ve adamı rahmet melekleri götürdü.[5]”
Allah’ın rahmetinden ümit kesilmez. “Tevbe niyeti” bile bu adamı kurtarmışken, inş
Allah.gif
tevbelerimiz de bizi kurtarır. Yeter ki pişman olalım ve bir daha işlediğimiz günaha geri dönmeyelim.
Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in amcası Hz. Hamza’yı şehit eden Vahşi Mekke-i Mükerreme’ye döndüğünde arkadaşlarıyla birlikte pişman oldular ve Peygamber Efendimize (s.a.v) şöyle bir mektup yolladılar; “Biz yaptığımıza pişman olduk. İslam’a girmek istiyoruz. Fakat Mekke’de iken okuduğumuz Furkan suresinin 68-69. ayetleri[6] bizim Müslüman olmamızı engelliyor. Çünkü biz Allah’ın haram kıldığı cana kıydık, zina ettik. Bu ayetler olmasaydı, elbette sana uyardık.” dediler. Bunun üzerine şu ayet-i kerime indi; “Ancak tevbe ve iman edip iyi amel işleyenler müstesna. İşte Allah bunların kötülüklerini çevirir. Allah çok bağışlayıcı ve ziyade acıyıcıdır. Kim tevbe edip, salih amel işlerse şüphesiz o, tevbesi kabul olarak Allah’a döner.” Furkan sûresinin 70-71. ayetleri olan bu ayet-i kerimeleri Resul
Allah.gif
(s.a.v) onlara yolladı. Onlar bu iki ayet-i celileyi okuyunca Peygamberimize; “Salih amel çok zor bir iştir. Biz iman etsek de, salih amel işleyemeyeceğimizden korkarız” diye cevap gönderdiler.
Bunun üzerine;”Şüphesiz ki Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındakilerden dilediği kimseyi bağışlar.” mealindeki ayet indi ve Peygamberimiz (s.a.v) bu ayeti de onlara gönderdi. Onlar da; “Bu ayette mağfiret Allah’ın dilediklerine vaad edilmiştir. Biz Allah’ın dilediklerinden olmayacağımızdan korkarız” diye mektup yolladılar. İşte o zaman Zümer Sûresi 53. ayeti indi; “Ey bütün kötülükleri yaparak kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım. Allah’ın rahmetinden ümidi kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O çok bağışlayan, ziyade esirgeyendir.” Böylelikle Vahşi ve arkadaşları Peygamber Efendimize (s.a.v) müracaat ederek, Müslüman oldular.
Tevbenin kabulünün iki şartı vardır; Pişman olmak ve işlenen günaha geri dönmemektir. Rabbimiz bizi tevbesi kabul olunan kullarından eylesin inş
Allah.gif
.

“Ey günahlıların sığınağı, sana sığınmaya geldim
Çok kabahatler işledim, sana yalvarmaya geldim.
Karanlık yerlere saptım, bataklıklara saplandım.
Doğru yolu aydınlatan ışık kaynağına geldim.
Çıkacak bir canım kaldı, ey bütün canların cânı
Uygun olur mu söylemek, canımı fedaya geldim.”

IV) Konu İle İlgili Bazı Ayet ve Hadisler
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَّصُوحاً عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُكَفِّرَ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يَوْمَ لَا يُخْزِي اللَّهُ النَّبِيَّ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ …
“Ey iman edenler!Allah’a yürekten (nasûh tevbesiyle) tevbe edin. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter. Allah’ın, peygamberi ve onunla beraber olanları utandırmayacağı günde, sizi altından ırmaklar akan cennetlere sokar
nokta.gif
.” [7]
قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعاً إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ

“De ki: Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”[8]
إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاءُ وَمَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدِ افْتَرَى إِثْماً عَظِيماً
“Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez. Bundan başkasını dilediğine bağışlar.”[9]
وَأَنِ اسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ …ِ
“Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O’na tevbe edin…”[10]

(والله إني لأستغفر الله وأتوب إليه في اليوم أكثر من سبعين مرة).
“V
Allah.gif
i ben, günde yetmiş defadan fazla Allah’tan beni bağışlamasını dilerim, tövbe ederim.” [11]
قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (الله أفرح بتوبة عبده من أحدكم، سقط على بعيره، وقد أضله في أرض فلاة
“Kulunun tövbe etmesinden dolayı Allah Teâla’nın duyduğu memnuniyet, sizden birinin ıssız çölde kaybettiği devesini bulduğu zaman ki sevincinden çok daha fazladır.”[12]
عن النبي صلى الله عليه وسلم قال "إن الله عز وجل يبسط يده بالليل، ليتوب مسيء النهارويبسط يده بالنهار، ليتوب مسيء الليل. حتى تطلع الشمس من مغربها".
“Allah Teâla gündüz günah işleyenin tövbesini kabul etmek için geceleyin elini açar. Geceleyin günah işleyenin tövbesini kabul etmek için de gündüzün elini açar. Güneş battığı yerden doğuncaya kadar böyle devam edip gider.” [13]
إِنَّ اللهَ عَزَّ وَجَلَّ لَيَقَبْلُ تَوْبَةَ الْعَبْدِ مَالَمْ يُغَرْغِر
“Bir kul can çekişmeye başlamadığı sürece, Allah Teâla onun tövbesini kabul eder.”[14]

VI) Yararlanılabilecek Bazı Kaynaklar
Nevevî, Riyazü’s-Salihin, Ter. Hasan Hüsnü Erdem ve Kıvamuddin Burslan, DİB yayınları, Ankara 1972.
Türkçe Tercüme ve Şerhi: Riyazü’s-Salihîn Peygamber Efendimizden Hayat Ölçüleri, Hazırlayanlar. Prof.Dr. M.Yaşar Kandemir, Prof. Dr. İsmail L. Çakan, Doç Dr. Raşit Küçük, Erkam Yayınları, İstanbul 1997.
Dr. Yaşar YİĞİT, “ Bireysel ve Toplumsal Kazanımlar Açısından Tevbenin Değerlendirilmesi” , Diyanet Aylık Dergi, sy.143, Mart 2003.
Sadık Kılıç, Kur’an’da Günah Kavramı
Lütfi Şentürk, İslam Dininde Haramlar ve Büyük Günahlar, DİB yayınları Ankara 1998.
Hamid b. Muhammed b. Hamid Muslih (terc. İsmail Kaya), Günahların Fert ve Toplumlara Zararları
İsmail Karaçam, İslam’da Tövbe, Nedve Yay., İstanbul 1982.
“İslamî Kimliğin Kazanılmasında Tövbenin Rolü ve Önemi” Diyanet Aylık Dergi, sy. 131.


[1] Müslim, iman,231
[2] Gazali, ihya IV, 10
[3] Buhari, daavât, 9
[4] Hasan Kamil Yılmaz, Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, s.169
[5] Buhari, Enbiya,54; Müslim, tevbe,46
[6] Furkan suresi 68-69: “Onlar ki Allah ile beraber başka ilahlara tapmazlar. Allah’ın haram kıldığı canı öldürmezler ve zina etmezler. Bunları yapan günahının cezasına kavuşur. Kıyamet günü de azabı kat kattır. Ve orada alçaltılmış olarak temelli kalır.”
[7]Tahrîm, 66/8.
[8]Zümer, 39/53.
[9]Nisa, 4/48.
[10] Hûd, 11/3.
[11] Buharî, Daavat, 80/3(VII, 145).
[12] Buhâri, Daavât, 80/4 (VII, 146).
[13] Müslim, Tevbe, 5/31(III, 2113).
[14] İbn Mace, Tevbe, 30.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Fahreddin er-Râzî (ö: 606/1209), "Mefatihu'l-Gayb" adlı tefsirinde el-Keffal'den (ö: 507/1113) naklen tövbe için gerekli olan şeyleri şöylece sıralıyor:


1- İşlediği bu günah olan işi veya kabahatı terketmek,
2- Geçmişte, yani önceden yapmış olduğu bu işten veya kabahatı terketmek,
3- Bu günah olan işin veya kabahatin bir benzerine asla bir daha dönmemeye azmetmiş olmak,
4- Bütün bu şeylerin hepsini bir daha yapmaktan korkup çekinmek.

İşte bunların hepsi tövbe için muhakkak gereklidir." dedikten sonra sebeplerini de şöyle açıklıyor:

1- Terk şunun için gereklidir, zira kul günah olan o işi veya kabahatı terk etmezse, yapıyor demektir ki, bu durumda tövbe etmiş olmaz.
2- Pişmanlık şu bakımdan lüzumludur, çünkü pişman olmazsa, yaptığı işe rızası, gönlü var demektir. Bir şeye râzı olmak ise, çok kere onu yapmayı gerektireceğinden yine tövbe etmiş olmaz,
3- İşlediği günahın bir benzerine dönmemeye kararlı ve azimli olmak şunun için gereklidir, zira yaptığı iş günahtır, günaha tekrar niyyet edip azmetmek de günahtır,
4- Korkuya gelince, bu korku insana tövbe etmeyi emreder ve tövbe ederek bu işi kesip atmaktan başka yol olmadığını hatırlatır. "
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
İNSAN GÜNAH İŞLEYEBİLEN BİR VARLIK
nokta.gif
.

“Benim günah işlemem mümkün değil” diyebilen hiç kimse bulunmuyor. Her insan, şu veya bu şekilde, az veya çok, günah çukuruna yaklaşıyor, bazen de içine düşüyor.

Bizler, akıl ve kalb dengesi içinde hayatımızı sürdürüyoruz. Fakat, insan sadece akıl ve kalbden ibaret olmadığı için, başta nefis olmak üzere baskın duygular, söz dinlemez hisler, önü alınmaz hevesler ve karşı konulmaz vehimler altında, bazen farkında olarak veya olmayarak irademize söz geçiremiyor ve günah işliyoruz.

İşin aslına bakılırsa, Yüce Allah bizi kendisine yaklaştırmak, bizi kendisine muhtaç etmek, bizi kendisine çekmek için birbirinden farklı, değişik vesileler yaratmış. Meselâ, acıkma gibi bir duygu verip, bizi rızka muhtaç etmiş, Rezzak olduğunu göstermiş ve bizi bu yolla Kendisine bağlamış. Biz de kul olarak bütün ihtiyaçlarımızı O’ndan istemiş, O’nu Rezzak olarak bilmiş, gerçek anlamda rızık verici olarak O’nu tanımışız. Demek ki, Rezzak ismi, acıkmamızı gerektiriyor.

Aynı şekilde, biz günahkârız, Allah bağışlayandır. Biz hata işliyoruz, Allah affedendir. Biz isyana kapılıyoruz, Allah mağfiret edendir. Biz tevbe ediyoruz, Allah tevbemizi kabul edendir. Allah Gafûr’dur, Afuvv’dur, Gaffâr’dır, Tevvâb’dır. İşlediğimiz günahlar bizi Allah’ın bu isimlerine götürüyor, bizi O’na yöneltiyor. Böylece Allah’ı Gafûr ve Gaffâr isimleriyle tanımış oluyoruz. Bediüzzaman’ın dediği üzere, ‘Gaffâr ismi günahların vücudunu ve Settâr ismi kusurların bulunmasını iktiza ediyor.’ Açıkçası, günah işlensin ki Allah’ın Gaffâr ismi tecelli etsin; kusur edilsin, hata yapılsın ki, Allah da kulunun kusurunu yüzüne vurmayıp örterek Settâr olduğunu göstersin.

Bir hadisinde, sevgili Peygamberimiz bu tatlı gerçeği ne de güzel dile getiriyor:

“Nefsim kudret elinde olan Zât’a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, Allah sizi toptan helâk eder; sonra günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi.”1

Ne kadar günah, o kadar tevbe

İnsan nefsine aldanır, şeytana kanar, hislerine hâkim olamaz, iradesine söz geçiremez de, sonunda bir günah işler, ardında da yaptığına, yapacağına bin pişman olur ve tevbe üstüne tevbe eder. İşte, kulun günah işlemiş de olsa tevbe ile Rabbine rücu ettiği bu hal, hadislerden öğrendiğimize göre, Cenâb-ı Hakk’ı hoşnut etmektedir.

Ebû Hureyre radıy
Allah.gif
u anh anlatıyor:

“Resûlullah aleyhissalâtü vesselâm Rabbinden naklen buyurdular ki:

Bir kul günah işledi ve ‘Yâ Rabbi, günahımı affet!’ dedi.

Hak Teâlâ da, ‘Kulum bir günah işledi; arkadan bildi ki günahları affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır’ buyurdu.

Sonra kul dönüp tekrar günah işledi ve ‘Ey Rabbim, günahımı affet!’ dedi.

Allah'u Teâlâ da, ‘Kulum bir günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır’ buyurdu.

Sonra kul dönüp tekrar günah işledi ve ‘Ey Rabbim, beni affeyle!’ dedi.

Allah'u Teâlâ da, ‘Kulum günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi olduğunu bildi. Ey kulum, dilediğini yap, ben seni affettim’ buyurdu.”2

Büyük hadis âlimi İmam Nevevî, bu hadisten şu hükmü çıkarır:

“Günahlar yüz kere, hatta bin ve daha çok kere tekrar edilse de kişi her seferinde tevbe etse, tevbesi makbuldür. Veya bütün günahlar için bir tek tevbe etse bile, yine tevbesi sahihtir.”

Bir hadiste de, istiğfar eden kimsenin günde yetmiş defa günahını tekrar etse bile, ‘günahında ısrar etmiş’ sayılmayacağı belirtilir.3

Hz. Ali’nin bu konuya getirdiği açıklama daha ilginçtir:

“Beraberinde kurtuluş reçetesi olduğu halde helâk olan kimsenin durumuna hayret ediyorum. O reçete de istiğfardır.”

Zaten Gaffâr ve Tevvâb isimleri, ‘çok çok bağışlayan, tevbeleri çok çok kabul eden, her günah işleyişte istiğfar edeni affeden, her tevbe edişte tevbe edenin tevbesini kabul eden’ anlamına geliyor. Şayet Cenâb-ı Hak kulunu hayatı boyu sadece bir sefere mahsus olmak üzere affedecek olsaydı, ondan sonra insana günah işleme imkânı ve fırsatı vermemesi gerekirdi. Yani, Allah affetmek istemeseydi, bize af isteme duygusunu vermezdi.

Diğer taraftan, Cenâb-ı Hakk’ın günahları bağışlaması O’nun fazlı, lütfu ve ikramıdır. Hadiste de ifade edildiği gibi, günahı sebebiyle cezalandırması ise adaletinin tecellisidir. Said Nursî’nin belirttiği üzere, “Cenâb-ı Hakk’ın günahkârları affetmesi fazldır, tâzib etmesi [azap ile cezalandırması] adldir.”

Efendimizin(a.s.m.) dizi dibinde yetişen sahabe nesli bu ince noktayı çok iyi kavramıştı. Allah’ın yüce isimlerini mükemmel mânâda hem çok iyi anlamışlar, hem de hayatlarına yansıtmışlardı. Rivayet ettikleri hadislere bakınca, bu eğitimin seviyesini ve anlayışlarının kapasitesini farketmek hiç de zor değildir.

Meselâ, kulun günahı ne kadar çok olursa olsun ve kul ne kadar af dilerse dilesin, hiçbir zaman isteğinin karşılıksız kalmayacağını, Hz. Enes haber veriyor.

Enes radıy
Allah.gif
u anh, “Ben Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellemi şöyle buyururken dinledim” diyor.

“Allah'u Teâlâ [buyurdu ki]: Ey Âdemoğlu! Sen bana dua ettiğin ve benden af umduğun sürece, işlediğin günahlar ne kadar çok olursa olsun, onların büyüklüğüne bakmadan seni bağışlarım. Ey Âdemoğlu! Günahların gökleri dolduracak kadar olsa, sen Benden bağışlanmanı dilersen, günahlarını affederim. Ey Âdemoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla huzuruma gelsen, fakat Bana hiçbir şeyi ortak koşmamış, şirke bulaşmamış olsan, Ben de seni yeryüzü dolusu mağfiretle karşılarım.”4

Peygamber Efendimiz de, bir hadisinde, kulun işlediği günahtan dolayı tevbe edip Rabbine dönmesini çöl ikliminde yaşayan, çöle çıkınca varı yoğu devesi olan bir insanın üzüntüsünü ve sevincini dile getirerek bize şöyle anlatır:

“Öyle bir kimse ki, çorak, boş ve tehlikeli bir arazide bulunuyor. Beraberinde devesi vardır. Devesinin üzerine de yiyecek ve içeceğini yüklemiş. Derken uyur. Uyandığında bir de bakar ki, devesi gitmiş. Devesini aramaya koyulur. Bir türlü bulamaz. Açlıktan ve susuzluktan perişan bir vaziyette iken kendi kendine şöyle der: ‘Artık ilk bulunduğum yere gideyim de, ölünceye kadar orada uyuyayım.’ Gider, ölmek üzere başını kolunun üzerine koyar. Bir ara uyanır. Bakar ki, devesi yanıbaşında duruyor. Bütün azığı, yiyeceği ve içeceği de devesinin üzerindedir. İşte Allah mü’min kulunun tevbe ve istiğfarı ile, böyle bir durumda olan kimsenin sevincinden daha fazla sevinç ve lezzet alır.”5


Anne çocuğunu ateşe atar mı?


Cenâb-ı Hakk’ın rahmeti, şefkati ve merhameti sonsuzdur. Bütün kullara yeter, bütün bir âleme kâfi gelir. Kendini tanıyan, fakat günahtan elini çekemeyen, nefsinin eline esir düşmüş kullarını kendi hâline bırakmaz. Bir başka deyişle, Cenâb-ı Hak kendisine yönelen kulunu çeşitli vesileler yaratarak onu rahmet iklimine çeker. Yani, Allah kulunu cezalandırmak için yaratmamış, bir fırsatını yakalayıp da onu Cehenneme atmak için dünyaya göndermemiş. İnsan nasıl kendi çocuğunu hatasından dolayı ateşe atmazsa, Yüce Allah da kendisini Rab olarak tanıyan kullarından sonsuz merhametini esirgemez, onları Cehenneme atmaz.

Hazret-i Ömer Saadet Asrında şahit olduğu bir olayı anlatırken, bu hususta Efendimizin müjdesini bize de ulaştırıyor.

Bir savaş sonrasıydı. Esirler arasında çocuğundan ayrı düşmüş bir kadın da vardı. Kadıncağız çocuğuna olan özlemini gidermek için gördüğü her çocuğu kucaklıyor, bağrına basıyor ve emziriyordu. Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellem çevresindekilere:

“Bu kadının kendi çocuğunu ateşe atacağına ihtimal veriyor musunuz?” diye sordu.

“Asla, atmaz” dediler.

Bunun üzerine Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellem, ”İşte Allah'u Teâlâ kullarına bu kadının yavrusuna olan şefkatinden daha merhametlidir” buyurdu.6

Hadis-i şerifler Cenâb-ı Hakk’ın sonsuz mağfiretini ve rahmetini anlatıyor. Aynı şekilde, şaşmaz bir prensip olarak âyet-i kerimeler, genel ölçüleri verdikten sonra önemli bir noktayı hatırlatıyor. O da, kulluk şuurunu zedelememek, kulun Rabbine olan saygı sınırını taşmamaktır. Tevbe, istiğfar ettikten sonra, nasıl olsa Allah affeder deyip suç işlemeyi sürdürmemeli ki, kulluk sırrı kaybolmasın. Kur’ân bu gerçeğe şöyle işaret eder:

“Onlar çirkin bir günah işledikleri veya herhangi bir günaha girerek kendilerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlarlar ve günahlarını bağışlaması için O’na niyazda bulunurlar. Günahları ise Allah’tan başka affedecek kim vardır? Ve onlar işledikleri günahta bile bile ısrar etmezler.”7


Günahla manevî yükseliş


Kul işlediği günahtan dolayı Allah’a daha ciddi olarak sığındığı ve daha ihlaslı bir şekilde yöneldiği takdirde, manevî bir yükselişe de geçebilmektedir. Kur’ân bu gerçeği ‘günahların sevaba dönüştürülmesi’ şeklinde anlatmaktadır.

“Ancak tevbe eden ve güzel işler yapanlar bundan müstesnadır. Allah onların günahlarını silip yerlerine iyilikler verir. Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.”8

Cenâb-ı Hak, suç ve günahlarını itiraf eden, pişmanlık duyan kimselerin hem günahlarını bağışlıyor, hem de günahların yerini sevapla dolduruyor, böylece günah yerini sevaba bırakıyor, günah sevapla yer değiştiriyor. Bu sırdandır ki, bazı hadis âlimleri, “Birtakım günahlar vardır ki, mü’min için birçok ibadetten daha faydalıdır” derler.

Herkes hata işleyebilir, hatta herkes mutlaka hata eder, günaha girer. Fakat günahkârların da hayırlısı vardır. Bu hayrı Efendimiz şöyle ifade eder:

“Her insan hata işler; ama hata işleyenlerin en hayırlısı, çok tevbe edenlerdir.”9

Hata işleyenlerin tevbeleri ile hayırlı bir insan olmalarının ötesinde, bir de Allah’ın sevdiği bir kul olma mertebesine yükselmeleri sözkonusudur. Kur’ân’ın gösterdiği bu müjde, İslâm’ın insana sunduğu en tatlı müjdelerden biridir:

“Muhakkak ki, Allah çok çok tevbe edenleri ve temizlenenleri sever.”10

Peygamber Efendimiz, bu âyeti şöyle tefsir ederler:

“Şüphesiz Allah, tekrar tekrar günah işlediği halde üst üste tevbe eden kulunu sever.”11

Bu sevginin gerçek şuurunda olan Peygamberimiz, hiçbir günahı olmadığı, günahlara karşı korunduğu halde, günde yetmiş kere, bazı zamanlar yüz kere tevbe ve istiğfar ederdi. Çünkü, istiğfarın içinde ‘mahbubiyet’ mertebesi ve sevinci vardır.

Ancak, bu müjdeyi yanlış bir tarafa çekerek, “Madem günahlar sevaba dönüşebiliyor, önce günah işleyip sonra da tevbe etsek olmaz mı?” gibi cerbezelerle meseleyi istismar etmemek de gerekir.

Böyle bir yaklaşım, herşeyden önce, kulluk edebine aykırıdır. Bu durum, hâşa, Allah’ı imtihan etmek, dinî hükümleri ciddiye almamak sayılır ki, işin sırrını kavramamak olur. Böyle bir istismara karşı, birçok âyette af yetkisinin Allah’a ait olduğu, Allah’ın istediğini bağışlayacağı, istediğini azaba çarptıracağı bildirilerek, havf-reca muvazenesine, ümit-korku dengesine dikkat çekilir.

Kaldı ki, “Nasıl olsa tevbe ederim” düşüncesiyle günaha dalan kimse tevbe etme fırsatı bulabilecek midir, buna ömrü yetecek midir, bir garantisi var mıdır? Veya en önemlisi, davranışları Allah’ın gazabını çektiği halde, Allah kendisine tevbeye dönüş fırsatı verecek midir? Bütün bunların da gözönünde tutulması gerekir.


“Farzları yapan,

kebireleri işlemeyen kurtulur”


Bütün bunlarla birlikte, özellikle her gün yüzlerce günahın hücumuna maruz kalan mü’minin en mühim meselesi, günahtan kaçınmaya çalışması, günahlı ortamdan uzak durması, günah işlemeye açık olan kapılara yanaşmamasıdır. Bir bakıma, ‘def’i şer’ yapması, şerli işlerden uzak kalmasıdır. Bu husus bu zamanda çok büyük önem kazanmaktadır. Takva sırrına da ancak bu yolla erişilebilir. Çünkü bir haramı, bir büyük günahı terk etmek farzdır. Bir vacibi işlemek birçok sünnetten daha sevaplıdır. Takvanın esas alınmasıyla binlerce günahın hücumuna karşılık bir kerelik yüz çevirme ile, yüzlerce günah terk edilmiş, dolayısıyla yüzlerce farz ve vacip işlenmiş olur. Böylece, takva niyetiyle, günahtan kaçınmak maksadıyla çok sayıda salih amele yol açılır. Çünkü bu zamanda “Farzları yapan, kebireleri işlemeyen kurtulur.”12

Bu kurtuluşu, yani büyük günahlardan kaçınanların nimete, ikrama ve Cennet saadetine ereceklerini Kur’ân haber veriyor:

“Eğer size yasaklanmış günahların büyüklerinden kaçınırsanız, geri kalan günahlarınızı örter ve sizi nimet ve ikramlarımızla dolu olan Cennete koyarız.”13

Madem öyledir, “Hayatınızı imanla hayatlandırınız ve ferâizle zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.”14

1. Müslim, Tevbe 9.
2. Buhârî, Tevhid 35; Müslim, Tevbe 29.
3. Müsned, 5:130.
4. Tirmizî, Daavât 98.
5. Müslim, Tevbe 3.
6. Buhari, Edeb 19, Müslim, Tevbe 22.
7. Âl-i İmran sûresi, 3:135.
8. Furkan sûresi, 25:70.
9. Tirmizî, Kıyâme 49.
10. Bakara sûresi, 2:222.
11. Müsned, 1:80.
12. Risale-i Nur Külliyatı, 2:1632.
13. Nisa sûresi, 4:31.
14. Risale-i Nur Külliyatı, 1:5.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hâris bin Süveyd diyor ki:



Abdullah ibn Mes'ud -radıy
Allah.gif
u anh- bize biri

Nebiyy-i Ekrem -sall
Allah.gif
u aleyhi ve sellem-den, diğeri

de kendisinden olmak üzere iki hadîs tahdîs etti.

Nebiyy-i Ekrem'den olan hadîs-i şerîfi şöyle rivâyet

etti:

"Mü'min günâhlarını bir dağ altında oturup da üzerine

dağın hemen çöküvereceğinden korkan bir kimse gibi

görür. Fâcir ise günâhlarını burnunun üzerine konup

uçmuş bir sinek gibi görür."

Râvi diyor ki, Ebû Şihâb eliyle burnunun üzerini

göstererek bu hadîs-i şerîfi rivayet etti.

Sonra Abdullah ibn Mes'ud diyor ki:

Muhakkak Allah Teâlâ Hazretleri kulunun tevbe-

sinden şöyle bir kimsenin sevincinden daha fazla

sevinir ki, bu kimse uzun bir yolculuk esnasında

tehlikeli bir yerde konaklar. Üzerine bütün yiyeceğini

içeceğini yüklediği bineği de yanındadır. Başını yere

koymasıyla şöyle bir uykuya dalar. Uyandığında

bineğini kaybolup gitmiş olarak görür. Üzerine sıcak

basmış, susuzluğu son haddine varmış, yahud Allah

dilediği kadar sıcağı ve onun susuzluğunu artırmış.

Sonra o kimse devesini aramak için etrafa çıkmış,

aramış, bulamamış, o dereceye gelmiş ki hararetten ve

susuzluktan tâkati kesilmiş, ümîdi tükenmiş, böyle bir

halde tekrar eski yerine dönerek uyuyakalmış. Sonra

uyandığında biraz evvel kaybolan devesini başı ucunda

bulur. "İşte bu adam ne derece ferahlanır ise Cenâb-ı

Hakk -celle ve âlâ- Hazretleri de bir kulunun

tevbesinden dolayı o devesini kaybedip de başı ucunda

bulan adamdan ziyâde ferahlanır. Yani râzı olur. Tevbe

edenin tevbesini kabul edip onu yüksek derecelere nâil

eyler, demektir." (1)
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
“Bir kimse istiğfarı dilinden düşürmezse,
iccon04.gif
ona her darlıktan bir çıkış, her üzüntüden bir kurtuluş yolu gösterir ve ona beklemediği yerden rızık verir.”

(Ebû Davud, Vitr 26)

İstiğfarBağışlanmayı dilemek… Yapılan yanlışlıkların hiç yapılmamış sayılmasını arzulamak… Bu dileğe dili ve bedeni şahit tutmak… Diliyle affolunmayı dilerken davranışlarla bu dilekteki samimiyeti göstermek…

İnsana kendi ruhundan üfleyerek onu şereflendiren
iccon04.gif
-u Teâlâ ile kulun ilişkisinde dengeyi sağlayan bir fonksiyonu vardır istiğfarın. İstiğfar kulluğun gereğidir; insanın mutlak saltanat sahibini tanıyıp kendi acziyet hududunu çizebilmesinin gereğidir. Kulun Rabbini unutmadığının nişanesidir.


Hatadan berî olmak insan için muhal. Hatasız yaşamayı dilemek, melek olmayı dilemek demektir. Oysa “Canım kudretiyle elinde tutan
iccon04.gif
’a yemin ederim ki, siz hiç günah işlemeseydiniz,
iccon04.gif
sizi yok eder, sizin yerinize, günah işledikten sonra
iccon04.gif
’tan af dileyecek bir millet getirir ve onları affederdi.
(Müslim, Tevbe 11) buyurmuştur Hz. Peygamber.Efendimiz (SAV) Buradan anlaşılıyor ki İslam’a göre insandan beklenen şey, günaha hiç düşmemek değil, günahta ısrar ederek ona dadanmamaktır. Zira bu ısrar insanda potansiyel olarak mevcut olan iyiliğe meyli köreltir, kötülüğü normal görmeye zemin hazırlar ve kişiyi, kendini temize çıkarabilmek için dinin hükümlerini olduğundan farklı yorumlamaya sevk eder. Günahtan/ kötülükten uzak durmaya çalışmanın bile bizatihi hayır olduğunu (Buhari, Itk 2) kavramaktan uzaklaştırır. Böylelikle iyilik yapma fırsatları da birer birer kaçmaya başlar.


İnsan hatasını düzeltebilme, hatalardan yola çıkarak öğrenebilme yeteneği ile yaratılmıştır. Hatayı düzeltebilmek için ise ilk önce bunu istemek, yapılan yanlıştan dolayı pişmanlık duymak gerekir. Bunun da temel şartı doğru ile yanlışın ne olduğu konusunda bilgi ve fikir sahibi olmak, bunların arasını ayırabilme feraset ve basiretini kazanmış olmaktır. Hatanın ne ve nerede olduğu, kimden kaynaklandığı konusunda sağlıklı bir bilgi ve düşünceye ulaşamamış insan ne için bağışlanma dileyecektir? İşte tam bu noktada peygamberlik müessesesinin fonksiyonu önümüze çıkar: İnsanın bütün davranış, fikir ve ahlakının büyük ölçüde kaynağı olan bakış açısı ve düşünce tarzını oluşturma ve yeniden yapılandırmada peygamberler son derece önemli rol üstlenmişlerdir. Kuran ve sünnet, insan davranışına, doğru ile yanlışın, iyi ile kötünün ayrımında göreceli formattan uzak, ilâhî temele dayalı argümanlar sunmak suretiyle yön verir. “Bize göre” doğru olan ile “dine göre” doğru olan arasındaki ayrımı yapabilmek, olan bitenler ve olması gerekenlerdeki kişisel payımız hakkında farkındalık şuuru geliştirmek sorumlu müslüman olmanın gereğidir.

“Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki O birçoğunu da bağışlar.” (Şura 42/30)

ayeti bize şimdi ve şu anda, gelecekte yaşamak istemediğimiz dünyevî-uhrevî tüm musibetler için önemli bir mesaj vermektedir: Kendi davranışlarımızı kontrol ederek bugün için üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmek. Bu açıdan istiğfar, görünürdeki sebeplerin ötesinde bir yerde saklı duran kendi sorumluluklarımızı idrak etmemizi sağlayacak en önemli şuurlanma aracıdır aynı zamanda.

İstiğfar, insanı kibir, şımarıklık ve her nimeti kendinden bilme sarhoşluğundan korur. Önünde eğildikçe insanlığımızın yükseleceği bir kemal kapısı sunar bizlere. Bizi günaha karşı duyarlı ve donanımlı kılar. Bu duyarlılık ve donanım ise dikkati diri tutarak kişiyi günahtan uzaklaştırır. İnsanın Rabbi ile ilişkisinde yeni bir dönüm noktası oluşturur. Bütün varlığın sahibine kendisini emanet edebilmiş olmanın huzuru ile bütün sıkıntılarında O’na sığınarak arınabilmeyi öğretir.
iccon04.gif
’ın sevdikleri arasına girme fırsatı verir. Ancak kendisi için af dileyen insan affedilmenin ne demek olabileceğini kavrar ve insanlara karşı hoşgörü sahibi olur.


Bağışlanma dile(ye)memek ise kendini müstağni görmenin sonucu olabilir ancak. Kişinin önündeki en büyük engellerden biri de bu büyüklenmeci benlik algısıdır. Nefsin kendini temize çıkarmak için akıl almaz yöntemleri olduğunu da akıldan çıkarmamalı. Bizi kendimizle hesaplaşmaktan uzak tutacak hangi sebebin zihnimizin bize oynadığı oyun/bahane olduğuna dikkat etmeli. Burada mantıkî açıklamaların tuzağına da düşmemek gerekir. Çünkü her hata için geçerli bir neden bulabiliriz. Oysa unutmayalım ki İblis’i şeytanlaştıran şey de “hiçbir kimse” önünde eğilmeyen o mağruriyeti idi.

“Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra
iccon04.gif
’tan kendini bağışlamasını dilerse,
iccon04.gif
’ı çok bağışlayıcı, çok merhametli bulacaktır.”
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hz. Davut zamanında tembel bir sufi vardı. Bu adam daima Hakk'a yalvarıp yakarır ve;

- Ya Rabbi! Mademki beni tembel yarattın, rızkımı da zahmetsizce bağışla, derdi. Halk onu kınıyor ve;

- Bak hele! Davut peygamber bile rızkını zırh yaparak sağlarken sana da ne oluyor! Böyle merdivensiz göğe tırmanma isteği de ne demek, diyorlardı. Fakat beriki duasında ısrarını sürdürüyor ve bu itirazlara kulak asmıyordu. Nihayet bir gün uzaktan bir öküzün koşarak kendi evine geldiğini gördü de:

- Ya Rabbi, sana şükürler olsun, duamı geri çevirmeyeceğini biliyordum, diye sevinçle onu kesip kebap etti. Bu sırada kayıp öküzün sahibi durumu öğrendi ve gelip öfkeyle onun yakasına sarıldı ve öküzünün kesilme sebebini sordu
nokta.gif
. Beriki:


- Abes bir iş yaptığımı ve nahak yere öküzünü kestiğimi sanma. Ben yıllardır
iccon04.gif
'tan emeksiz bir rızık isteyip duruyordum. Nihayet duam kabul oldu ve senin öküzün rızık olarak ayağıma gönderildi. İşte sana cevabım budur, dedi. Bu cevap üzerine öküz sahibi deliye döndü ve fakiri dövmeye başladı. Bir yandan da feryat figanla ortalığı kaldırıyor ve diyordu ki:


- Ey müslümanlar gelin de uğradığım zulmü görün. Benim öküzüm nasıl duayla onun malı oluyormuş? Eğer iş böyle olsaydı herkes zahmetsizce bir duayla mal mülk sahibi olurdu
nokta.gif
. Bu işin hangi kitapta yeri var. O halde ya öküzümün zararını karşılasın ya da cezasını çeksin.


Neticede iki taraf anlaşamayınca durum Hz. Davud'un hakemliğine kaldı. Öküzü kesen adam onun huzuruna çıkarken içinden:

- Ya Rabbi, nice gecelerdir ettiğim duaları, yakarışlarımı sen biliyorsun, hakimin huzurunda sen benim yüzümü kara çıkarma, diye dualar etti. Hz. Davut önce davacıyı dinledi ve sonra berikine yaptığı işin delilini sordu:

- Ey Davut, tam 7 yıldır, Rabbimden helal ve zahmetsiz bir rızık için niyazda bulundum. Bu durumu beni tanıyan herkesten sorabilirsin. Ben o öküzü tamahtan kesmedim. Duamın kabulüne sevindim ve bir şükür olmak üzere öküzü kestim.

- Bu sözünün bir geçerliliği yok
nokta.gif
. Zira mal mirasçıdan başkasına helal olmaz. Ekine onu ekenden başkası el koyabilir mi? Sen mal kazanmayı da ekine kıyas et
nokta.gif
. O halde sana düşen bu adamın malını ödemendir. Git borç bul ve borcunu öde.


Öküzü kesen adam bu karar üzerine yere kapanarak:

-
iccon04.gif
'ım, sırrım sana ayan. Sen Davud'un kalbine ilham ver, diye dua etti.


Bu yalvarışın samimiyeti Hz. Davud'un kalbine tesir etti. Davacıya dedi ki:

- Bana bir gün mühlet ver, ta ki bu işin sırrı bana açılsın. Eğer namaza durursam bu dava hallolur.

Hz. Davut böyle söyleyip halvete çekildi ve mihraba yöneldi. Orada niyaz halinde iken ilahi sırlar kendisine açıldı ve işin gerçeğini anladı. Ertesi gün yine dava meclisi kurulduğunda Hz. Davut davacıya:

- Gel bu öküzü bu müslümana helal et
nokta.gif
. Çünkü Cenab-ı Hak senin bazı sırlarını gizledi. Sen de onun şükrü olarak bu öküzden vazgeç, dedi
nokta.gif
.


Adam bunu üzerine feryad u figana başladı:

- Bu nasıl hüküm, bu nasıl adalet! Sıra bana gelince kitabın kanunları mı değişti? Ey insanlar gelin de bu uğradığım zulmü görün!

Hz. Davut bunun üzerine:

- Ey inatçı madem ki inat ediyorsun o halde sadece öküzü değil, bütün malını mülkünü bu adama vermene hükmettim. Buna razı ol, yoksa halin herkese yayılır bilmiş ol, dedi.

Adam bu beklenmedik karar karşısında feryadı arttırıp, üstünü başını parçalamaya başladı ve Hz. Davud'u adaletsizlikle itham etti. Davut ise:

- Madem öyle, artık karın ve çocukların da bu adamın kölesidir, böyle bil, dedi. Adam iyice çılgına dönmüş, kendini yerden yere vurmaya başlamıştı. İşin sırına vakıf olmayan halk da Hz. Davud'u verdiği hükümden dolayı kınıyor ve:

- Ey Davut! Bu hüküm senin gibi seçilmiş bir insana layık değil. Böyle bir günahsızı perişan ettin, diyordu
nokta.gif
.


Bunun üzerine Hz. Davut:

- Madem iş bu noktaya geldi, artık bu sırrı açıklamak gerek. Haydi beni takip edin, dedi.

Böylece hep birlikte şehrin dışına çıktılar ve dalları çadır gibi her yana yayılan gür bir ağacın altına geldiler. Hz. Davut:

- Bu ağacın altından bana kan kokusu geliyor. Bu aşağılık adam evvelce bir köleydi. Sahibini öldürdü ve buraya gömdü. Öküzü kesen bu genç işte o adamın oğludur, ama o sıralar pek küçük olduğundan hiçbir şeyden haberi olmadı.
iccon04.gif
katilin bu günahını örtmüştü ama o nankör bu duruma şükretmedi. Bir öküz için eski efendisinin çocuğunu perişan etmeye kalktı. Cenab-ı Hakk'ın örttüğü sır perdesini kendi eliyle yırttı, açığa çıkardı.


Hz. Mevlânâ bazı azgın günahkarların ve kafirlerin durumunu da buna benzetiyor. Bunlar gizlenmesi gereken günahlarını bir fazilet gibi ortaya saçıp döker de hal diliyle:

- Boynuzlu kişi görmek isteyen bana baksın, cehennem öküzü görmek isteyen bana baksın, der. Bu ifadeler bu günün durumunu ne kadar iyi özetliyor değil mi, efendim. Şüphesiz her devirde çirkinlikler ve günahlar olmuştur. Ancak zamanımızda günah ve çirkinlikler bir fazilet gibi takdim edilir oldu. İnsanın kendisinden bile gizlemesi gereken çirkinlikler bu gün nasıl da bir fazilet gibi arsızca ekranlarda ve gazete sayfalarında arz-ı endam ediyor, bizzat sahipleri tarafından pazarlanıyor. İnsanın vicdanındaki son tutamak noktası olan utanma ve pişmanlık duygusu nasıl da yerini arsız bir pişkinliğe bırakıyor. Artık ar perdesini de yırtan insan insanlıktan külliyen istifa etmiş sayılmaz mı?

Lakin biz yine kaldığımız yere geri dönelim ve hikâyemizin sonunu görelim. Hz. Davud'un emriyle ağacın altı kazılınca ceset ve cinayet aleti olan bıçak ortaya çıktı. Bıçağın üzerinde sahibinin ismi vardı. Hz. Davut katile dedi ki:

- Madem adalet istiyordun, adalet şudur: Sen öldürdüğün adamın kölesiydin. Şimdi de onun oğlunun kölesi oldun. Kölenin kazancı da efendisinindir. O halde senin bütün kazancın da ona ait. Diğer taraftan karın da öldürdüğün adamın cariyesiydi. Cariye erkek kız her ne doğurduysa sahibine aittir. Karın ve çocuklarınla ilgili hükmüm bu kanundan dolayıdır. Gelelim son hükme: Senin layıkın da cinayete karşı kısas olunmandır. Bunun üzerine suçlunun boynu vuruldu. Hz. Davud'u kınayan insanlar da gerçeği öğrenir öğrenmez onun huzurunda özür secdesine kapandılar ve suizanlarından dolayı pişmanlıklarını belirttiler. (3/55)



Benzerlikler

Bu hikâyede şüphesiz ana mesaj affedilmek isteyen insanın affetmesi gerektiğidir. Kendi suçlarının örtülmesini isteyenler başkalarının suçunu örtmelidir. Ama bunun yanında Hz. Mevlânâ hikâyede başka benzerlikler de kuruyor. Buna göre insanın nefsi davacı katile benzer, aklı ise öküzü öldürene. Hz. Davut ise Hakk'ı veya Hakk'ı temsil eden kâmil şeyhi temsil eder. Nefis aslında köledir ama efendilik davasında bulunur. Akıl bedeni terbiye etmeye kalktığında nefis; "Sen ten öküzümü öldürdün!" diye ona dava açar. Ama nefis adil bir yargıç olan şeyhin önüne gelince onun emrine ram olur. Davud'a gelince
nokta.gif
. Halk başlangıçta onun verdiği hükmün sebebini anlayamamıştır; bazı Hak erenlerinin halk tarafından anlaşılamaması da buna benzer.




Hak Her Şeyi Bilir

İnsan bu dünyada kendi günahlarını başkalarının gözünden gizleyip örtebilir. Nitekim her suçun cezası bu dünyada verilmiyor ve bazı şeyler ahirete kalıyor
nokta.gif
. Ama Cenab-ı Hak alim, basir ve semi'dir. Yani çok iyi bilir, görür ve işitir. Mevlânâ bu isimlerden hareketle insanı uyarıyor: "O kötü sözler söylememen için "ben işitirim" dedi. Fesat fikirlerden korkman için "alim" adını kullandı. Gizli de olsa yaptıklarının görüldüğünü hatırlatmak için "basir" olduğunu belirtti." Demek ki her ne yaparsak yapalım
iccon04.gif
'ın ilmi dışında değil. O halde bize düşen
iccon04.gif
'tan bir şey gizlenemeyeceği şuuruyla hareket etmek, günahtan kaçınmak, hasbelbeşer bir suç işlediysek de o hususta hemen
iccon04.gif
'tan af dilemektir
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
İnsan hem iyilik hem de kötülük yapmaya uygun yaratılmıştır. Onun için zaman zaman isteyerek veya istemeyerek günahlara girebiliyor. Bu konuda Kur’anı Kerim de, “Allah, kendisine şirk koşulmasının dışındaki istediği kimselerin bütün günahlarını bağışlar.(Nisa Süresi,48;116)” buyurarak hangi günah olursa olsun affedebileceğini bildirmektedir.

Kitaplarımız da canı gönülden yapılan tövbenin Allah tarafından kabul edileceği ifade edilir. Nitekim Allah’u Teala, “Ey iman edenler, nasuh tövbe ile tövbe edin ki Allah da sizin kabahatlerinizi affetsin ve altlarından ırmaklar akan cennetlerine koysun.” (Tahrim Suresi, 8) buyurarak yapılan tövbelerin kabul edileceğini beyan eder. Ayette geçen nasuh tövbe ise şöyledir:

1-Allah’a karşı günah işlediğini bilerek, bu günahtan dolayı Allah’a sığınmak ve pişman olmak.

2-Bu suçu işlediği için üzülmek, Yaratıcıya karşı böyle bir günah işlediğinden dolayı vicdanen rahatsız olmak.

3-Bir daha böyle bir suça dönmeyeceğine dair bir karar içerisinde olmak.

4-Kul hakkını ilgilendiriyorsa onunla helalleşmek.

Bir hadiste Peygamberimiz şöyle buyurmuş. Nasuh tövbe şudur:

-Günahlara pişmanlık.

-Farz ibadetleri yapmak.

-Zulüm ve düşmanlık yapmamak.

-Kırgın ve küskünlerle barışmak.

-Bir daha o günaha dönmemek üzere karar vermek.

İnş
Allah.gif
bu şartları yerine getirirsek Allah’ın tövbelerimizi kabul edeceğinden ümitli oluruz. Ancak insan her zaman korku ve ümit içerisinde olmalı. Ne ibadetlerimize güvenip övünebiliriz. Ne de günahlarımızdan ümitsizliğe düşebiliriz. Ben çok iyiyim, bu işi hallettim demek ne kadar yanlışsa; ben bittim, beni Allah kabul etmez demek de o kadar yanlıştır. Ayrıca, suçunu anlayıp tövbe edip, Allah’a sığınmak da büyük bir ibadettir. Günah işleyipte daha sonra tevbe ederim gibi bir düşünce de yanlıştır.


Manevî Kirlerden Arınma Yolu: Tövbe

Sözlükte “Allah’a dönüş ve yöneliş” anlamına gelen tövbe, dini terim olarak “günahtan Allah’a dönme” anlamıyla meşhur olmuştur.1

İmam Gazalî, İbn Arabi, İbn Hacer gibi İslâm âlimleri tövbeyi farklı şekillerde tarif etmişlerdir.2

Biz burada tövbeyi açık ve anlaşılır bir tarzda tarif edecek olursak şöyle diyebiliriz: Tövbe; yapılan kötülüğü, işlenen günahı veya kabahati günah olduğunu bilip, onu bırakıp terk ederek Allah’a dönmek, O’ndan affetmesini, bağış lamasını dilemek, yaptıklarından pişman olduğunu da belirterek yalnız Allah’a yal varmak demektir.

1. Tövbenin Önemi:

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadis-i şeriflerinde: “Bütün Âdemoğulları günahkârdır, günahkârların en hayırlıları ise tövbe edenlerdir.” (İbn Mâce, Zühd, 30) buyurmaktadır. Başka bir hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz: “Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı.” (Müslim, Tevbe, 9, 10, 11) buyurmuştur.

Bu zikrettiğimiz hadislerden de anlaşıldığı üzere, insan, günah ve sevap işleme özelliğinde yaratılmış bir varlıktır. Günah işlemek, insanı meleklerden ayıran bir özelliktir. Bilindiği gibi melekler nurdan yaratılmış olup, asla Allah’a karşı gelmeyen, günah işle me yen varlıklardır.

İslâm fıtrat dinidir. İslâm’da insanın günah işleyebileceği kabul edilmiş ve bundan korunma ve kurtulma yolları insana öğretilmiştir. İşte yapılan kötülükten, işlenen günah ve kabahatten kurtulup manevi kirlerden temizlenme yolu tövbedir. Tövbe ile insan, yapmış olduğu günah ve kusurlar dan kurtulup o günah ve hataları hiç yapmamış gibi tertemiz olur. Nitekim bu hususta Peygamber Efendimiz, “Günahtan tam dönen ve tövbe eden, o günahı hiç işlememiş gi bidir.” (İbn Mace, Zühd 30) buyurur.

Yüce Allah kullarını tövbeye çağırmakta ve şöyle buyurmaktadır: “Ey müminler! Hepiniz toptan Allah’a tövbe ediniz ki, felaha edesiniz.” (Nur, 24/31) Başka bir ayette ise Yüce Al lah, Peygamberine şöyle buyurur: “De ki: “Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Al lah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Allah dilerse bütün günahları mağfiret eder. Çünkü O, çok affedicidir, merhamet ve ihsanı fazladır.” (Zümer, 39/53)

Bu ayette Yüce Allah, Peygamberine, günahkâr kullara, Allah’ın rah metinden umut kesmemelerini söylemesini emrediyor. Çünkü çok bağışlayan, çok acıyan Allah, dilerse bütün günahları bağışlar. Bundan dolayı kullar, Allah’ın azabı gelmezden önce Allah’a yönelmeli, O’na teslim olmalı, şirki ve bütün günahları bırakmalıdırlar.

Bir rivayete göre, çok günah işlemiş olan bazı müşrikler, Müslüman oldukları takdirde günahlarının affedilip edilmeyeceğini Hz. Peygambere sormuşlar ve bunun üzerine bu ayet inmiştir.3 Bu ayet, bütün insanları tövbeye ve İslâm’a yöneltmekte, Müslüman oldukları takdirde Allah’ın, onların bütün günahlarını affedeceğini bildirmekte, günahkârlara umut kapılarını ardına kadar açmaktadır.

Kullar ne kadar günah işlemiş olurlarsa olsunlar, umutsuzluğa kapılmadan Allah’a yönelip tövbe ederlerse Allah onları affeder. Bu ayetler yanında kulları umutsuzluktan kurtarıp tövbeye yönelten çok hadis vardır. (Bkz: Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Tevbe 46, 47)

Günah ruhun kiri, tövbe ise cilasıdır. Günahta ısrar, kulun ruhunu iyice bozar. Onun için Mevlânâ Celâleddin Rûmî de her insanı, her ne durumda olursa olsun mutlaka günah bataklığından tövbenin aydın düzlüğüne şöyle çağırmaktadır:

Gel, gel, ne olursan ol, yine gel! Kâfir, Mecusî, putperest de olsan gel! Bizim bu dergâhımız umutsuzluk dergâhı değildir. Yüz bin kere tövbeyi bozmuş olsan da yine gel!

Yüce Allah, Tahrim suresi 8. ayette: “Ey inananlar, tövbe- i nasûh ile Allah’a tövbe ediniz. Umulur ki Rabbiniz, kötülüklerinizi örtüp temizler ve sizi içinden ırmaklar akan Cennetlere yerleştirir
nokta.gif
.” buyurmaktadır. Bu ayette kastedilen nasûh tövbesi nedir?


Nasûh Tövbesi Nedir?

Nasûh, nush kökünden mübalağa kipidir. Çok öğüt veren demektir. Tövbe, çok öğüt verici olarak nitelendirilmiştir. Yani sahibine, günahı bırakmasını öğütle yen, onu günahtan kurtaran sadık bir tövbe ile tövbe ediniz, Allah’a dönünüz demektir. O halde nasûh tövbesi; hemen günahı terk etmek, geçmişte olanlara pişman olmak, gele cekte günah işlememeye karar vermek ve üzerinde bulunan her hakkı sahibine ödemek demektir.4

Efendimiz (s.a.s.), nasûh tövbesini; “Kulun işlediği günahtan pişmanlık duyması, Allah’a tam rucu’ edip, tıpkı sütün memeye dönmediği gibi, kişinin tekrar günaha dön memesidir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/446) şeklinde tanımlamıştır.

Gazalî, nasûh tövbesini tanımlarken şunlara yer vermiştir: “Nasûh tövbesi yapan lar, tövbe edip ölünceye kadar tövbesinde duranlardır. Bunlar geçmişteki eksiklerini tamamlar ve bir daha günaha dönmeyi hatırdan bile geçirmezler, zelle ve sürçmeler müs tesna. İşte tövbede istikamet budur. Günahların sevaplarla değiştirilip hayırlarda müsabaka edenler bu tür tövbe sahipleridir.”5

2. Tövbenin Kabulünün Şartları:

Kur’ân-ı Kerim’de Yüce Allah’ın tövbe edenleri methetmesi (Tevbe, 9/112) ve tövbe kapısını çalan kullarını sevdiğini ifade etmesi (Bakara, 2/222), tövbelerin kabul edileceğinin birer delilidir.

Allah Resulü (s.a.s.), kullarının tövbesi karşısında Allah’ ın ne kadar hoşnut olacağını şöyle bir örnekle anlatmaktadır: “Allah’ın kulunun tövbesine sevinmesi şuna benzer: Bir insan azığını, su tulumunu bir deveye yüklemiş, sonra yolculuğa çıkmıştır. Nihayet çorak bir yere vardığında uykusu gelmiş, devesinden inerek bir ağacın altında istirahata çekil miştir. Kalktığında devesinin kaybolduğunu görmüş ve değişik tepelere koşarak onu aradığı halde bulamamış ve yorgun bir vaziyette, ağacın altına yatmıştır. Tekrar uyandığında devesini yanı başında durduğunu görüp de yularından yapışıp, son derece sevinerek, yanlışlıkla; “Ey Allah! Sen benim kulumsun, ben senin Rabbinim.” (Buhârî, Deavât 4; Müslim, Tevbe 3) demiştir. İşte Yüce Allah, kendisine tövbe eden kuluna, devesini kaybettikten sonra bulan adamdan daha fazla sevinir.

Tövbenin Allah katında makbul olması için bazı şartlar vardır. Yalnız bu şartlar işlenen günahın çeşidine göre farklılık arz etmektedir. Günahın kime karşı işlenmiş ol duğu, onlardan kurtulmak için tövbe yapılırken önem arz etmektedir. Bu bakımdan gü nahı ikiye ayırabiliriz:

a- Allah Hakkı ile İlgili Günahlar: Allah hakkı ile ilgili günahlardan tövbe etme nin üç şartı vardır:

1) O günahı işlediğine pişmanlık duymak: İnsan vicdanında, işlenen günahın bir kötülük olduğu ve kul ile Allah arasında bağlantıyı zedelediğine karar verildiğinde, bir huzursuzluk6 ve pişmanlık başlayacaktır.

Günah işleyen kul, tövbe kapısına; günahlarını itiraf ederek, bu günahların verdiği huzursuzluk ve pişmanlıkla silkinmiş, uyanık bir kalp ve gönülle gelecektir.7 Sözü edilen huzursuzluk, şahsı tövbe etmeye iten bir etkendir.

Pişmanlık tövbenin ilk şartıdır. Nitekim Allah Resulü, önemine binaen, “tövbe pişmanlıktır” (İbn Mâce, Zühd 30; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/376, 423) buyurmuştur. Pişmanlık tövbenin kendisidir. Pişmanlık olmadan tövbe yapılamaz.

2) Tövbe edilen günahı kesinlikle terk etmek: Tövbe; yalnız bir kalp işi, bir ürperti, irkilme ve gözyaşı dökme şeklinde, soyut bir pişmanlık değildir. Yani tövbe, birtakım iç duygulardan ibaret değildir. Aksine tövbe, derunî duygular üzerine birtakım eylemlerin bina edildiği bir süreçtir. Örneğin, tövbe eden, Allah’ın yasakladığı günahı terk etmeli8, imkân ölçüsünde emirlerini yerine getirmelidir.9 Tövbe ettiği günaha devam etme meli dir.10 Günahlarına tövbe ettiği halde, onları işlemeye devam eden fert, kendisi ile tezada düşmüş demektir. Böyle bir tavır, pişmanlık olgusu ve günahı tekrar işleme yeceğine dair sözü ile bağdaşmayacaktır. Hâlbuki şahsın, tövbe ettiği günahları hemen terk etmesi,piş manlığının ve aynı günahı tekrar işlememedeki kararlılığının bir belirtisi ola caktır.

3) Tövbe edilen günaha kesinlikle dönmeme kararı: Geçmişteki günahlarından pişmanlık duyan şahsın, tövbe etmiş olması için, o günahı tekrar işlememeye kesin karar vermiş olması gerekmektedir.11 Pişmanlık ve tövbe edilen günaha dönmeme kararı, birer kalp işi olduğundan, bunları gerçek anlamıyla yalnız Allah bilebilecektir. Dolayısıyla, ki min gerçek manada tövbe etmiş olacağı insanlar tarafından bilinemeyecektir.12 Tövbenin sıhhat bulması için, şahsın tövbe ettiği günaha tekrar dönmeyeceğine dair Allah’a söz vermesi gerekmektedir.13

b- Kul Hakkı ile İlgili Günahlar: Kul hakkı ile ilgili günahlardan tövbe etmenin ise dört şartı vardır. Bu şartlar; yukarıda zikrettiğimiz üç şartla birlikte dördüncü şart ise; hakkı yenilen kulun hakkını sahibine iade etmek ve ondan helallik almaktır. Kul hakları, mal nevinden ise, aşağıdaki ihtimallerle karşılaşılabilecektir.

1. Gasbedilen mal, elde mevcut ve sahibi de biliniyorsa geri verilmelidir.14 Burada suçu gizleyerek tövbe etmeye çalışmak yetmez.

2. Çalınan mal, hırsızın elinde mevcut, ancak sahibi bilinmiyorsa, bu mal tasadduk edilerek zimmetten çıkarılır. 15

3. Bir şahısta önceki yıllara ait kul hakları var ve sahipleri de belli değilse, gasbe dilen mallar kadar tasadduk eder, hayır-hasenat yapar.

4. Suçlunun yediği bir mal, mislî değil de; kıymeti belirlenebilen cinstense ve şah sın imkânı da varsa, o kıymeti sahibine vermelidir.16 Buna gücü yetmiyorsa, imkân bul duğunda vermeye niyet etmelidir. İmkân nispetinde, malı sahibine ulaştırmaya çalışıp da bunu başaramayanı Allah’ın affetmesi umulur.17

5. Malında ne kadar haram bulunduğunu bilmeyen şahıs, zann-ı galibine göre, bir miktar ayırır ve onu önceki kul haklarını elinden çıkarma niyeti ile dağıtır.18

Tövbe edilmek istenen günah, insanın namusu ve şahsiyeti ile ilgili olduğunda; söylenen söz, eğer mağdurun kulağına gitmemişse, tıpkı Allah hakkı ile ilgili günahtan tövbe edildiği gibi tövbe yapılabilir. Bu tür söylenen sözler, mağdurun kulağına gitmiş ise, o zaman şahsa müracaat edilerek, helallik alınması gerekir.

İşte bu şekilde, günahkâr şahıs, utanarak Rabbinden bağışlanmasını ister ve zik rettiğimiz bu şartları yerine getirirse, Allah böyle tövbe eden kulunun tövbesini kabul ederek bağışlayacak ve ona azap etmekten hayâ edecektir.

3. Tövbede Zaman Unsuru:

Günahlar, Allah’a giden yolda birer engeldir. Günahkâr, zehirlenmiş bir insan gi bidir. Zehirlenen kişi için, vakit geçirmek ne derece tehlikeli ise, günah işleyenin de tövbede gecikmesi o derece risklidir.

Günah işleyen mü’min, imanının bir belirtisi olarak rahatsızlık duyacak ve hemen ondan kurtulmanın yollarını arayacaktır. Günahın hemen ardından tövbe etmenin farz ol duğu hususunda icma mevcuttur. Ayrıca tövbeyi geciktirenler bu sebeple günah kazan maktadırlar.19

Gazâlî’ye göre; kişi yaptığının günah olduğunu anladığı an, derhal pişmanlık duy malı ve onun tesirini iyi amel ile silmelidir. Aksi halde, kötülükler kalbi istila eder ve bir daha izalesi mümkün olmaz.20

Nitekim hadiste: “Mü’min günah işlediğinde, kalbinde siyah bir leke olur. Tövbe eder, günahı terk eder ve istiğfar ederse, bu siyahlıktan kurtulur, günah artarsa siyahlık da artar
nokta.gif
.” (İbn Mâce, Zühd 29) buyurulmaktadır.


Tövbe için geçerli olan zamanın son sınırı hakkında şu hadis bize bir fikir vermektedir: “Allah kulunun tövbesini, can boğaza gelmedikçe kabul eder.” (Tirmizî, Deavât 100; İbn Mâce, Zühd 30) Ölüm kesinleşip, can boğaza geldiğinde ise, tövbe kabul edilmeyecektir.

Son nefeste tövbenin kabul edilmeyişinin sebepleri şunlardır: İnsan o anda ümit sizlik halindedir. Hâlbuki tövbe, kişinin hayattan ümidini kesmediği bir ortamda olmalıdır. Son nefeste fertlerden teklif kalkar. O anda yapılan işler için iyi veya kötü denmez. Hâlbuki tövbe dünya işlerindendir ve teklif kalkmadan yerine getirilmelidir. Ahirette herkes pişman olacaktır, ancak o halleri tövbe olarak nitelendirilmeyecektir. 21 Zira son nefeste günahkârların pişmanlık duydukları an, teklifin olmadığı andır.22 Son nefeste yapılan tövbe kabul edilmediği gibi, o bir yok hükmündedir ve sonuç olarak hiç bir şey ifade et memektedir.23 Ömrü boyunca hiç tövbe etmeyenle, ölümü anında tövbe eden, sonuç itibarıyla aynı görülmektedir.24

Sonuç olarak, tövbe ile ilgili şöyle bir zaman dilimi çizebiliriz: Tövbe için zaman; günahın peşinden başlamakta, ileriki günlerde herhangi bir vakte bağlı kalmadan devam etmekte ve ölüm alametleri belirince son bulmaktadır. Yani, tövbenin son sınırı olarak; yaşama ümidinin bitmesi, ölüm alametlerinin belirmesi ve şahsın son anlarını yaşamasıdır.

4. Tövbede Mekân Unsuru:

Namaz, hac gibi bazı ibadetlerin, belli mekânlarda yapılması, faziletli veya gerekli olduğu halde, tövbe için böyle bir 13 mekân şartı yoktur. Zira tövbe, çok yönlü bir pişmanlık olduğu için, yalnız bir mekânda başlayıp sona ermeyecektir.

Bu sebeple, tövbe edebilmek için, şahsın camide bulunması, tekke veya zaviyede olması şeklinde bir şart yoktur. Diğer taraftan; cemaat ha linde, bir araya toplanarak, koro halinde tövbe etmek de şart değildir.

Günah işlemiş insan, tövbesini her mekânda gerçekleştirebilir. Şahıs için, günah larını göz önüne getirdiği, onların çirkinliklerinden kurtulmaya karar verdiği her yer tövbe mekânıdır. Yani işçi işinin başında, çiftçi tarlasında, evde kalanlar evlerinde, bu kararı ve rebilir ve tövbe sürecini başlatabilir.

Nitekim Yunus (a.s) balığın karnında ve denizin karanlıklarında; “Ya Rabbi Sensin ilah, Senden başka ilah yoktur, Sübhansın, bütün noksanlıklardan münezzehsin, Yücesin. Doğrusu ben kendime zulmettim, yazık ettim. Affını bekliyorum Rabbim!” (Enbiyâ, 21/87) deyip, en faziletliyi yapabilecek iken faziletli olanı yaptığından ötürü Allah’tan af dilemiş tir.25 Allah da onu affetmiştir.

Yine bilindiği gibi Hz. Âdem ve Hz. Havva, cennette yasak meyveden yiyerek, Al lah’ın emrine karşı gelmişlerdi. Cennetten çıkarılıp, dünyada epey müddet dolaştıktan sonra Arafat meydanında “Rahmet Dağı” denen bir dağın başında yaptıkları hatadan do layı Allah’a tövbe etmişler; “Rabbimiz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, muhakkak ki zi yana uğrayanlardan oluruz” (A’raf, 7/23) diyerek Yüce Allah’a yalvarmışlar ve af dilemişler, Cenab-ı Hak da onları affetmiştir.

Tövbe süreci, günahlardan kurtulmaya kalbin kesin olarak karar vermesiyle başlamaktadır. Bu kararın verilebildiği her yerde tövbe sahihtir. Tövbeyi bir mekâna hasretmek, tövbe için kutsal bir yer şartını ileri sürmek, tövbe olayını bilmemek ve konu ile ilgili İslâm’ın esprisini yakalayamamak demektir.

Sonuç:
Yüce Allah, insanı sevap ve günah işleyebilecek bir özellikte yaratmıştır. Yapılan kötülüklerden, işlenen günah ve kabahatten kurtulma, manevî kirlerden arınma yolu tövbedir. Tövbe ile insan, yapmış olduğu günah ve kusurlardan kurtulur ve o günahı hiç işlememiş gibi tertemiz olur. Her insanın tövbeye ihtiyacı olduğu tartışılmaz bir gerçektir.

Tövbe, günahın hemen peşinden olabileceği gibi, ölüm döşeğine düşüp, ölüm emarelerinin belirmesi öncesine kadar devam eden bir zaman içinde yapılabilir. İnsanın eceli belli olmadığı için, bir an önce tövbe etmelidir.

Tövbe etmek için, insanın bir aracıya ihtiyacı olmadığı gibi, belirli zaman ve mekânda tövbe eylemini gerçekleştirmek gibi, bir zorunluluk da yoktur.

Gerçek tövbe için; kişi geçmişe pişmanlık duymalı, gelecekte aynı hatayı işlememe kararı ile birlikte, yaşadığı ortamda günahı terk etmelidir. Kul haklarının sahibine iade edilmesi tövbenin en önemli rüknüdür.

Yapılan tövbe sonucu, günahlardan temizlenip temizlenilmediği kuşkusu yersiz olup, Allah her türlü günah işleyeni temizlemek için tövbe kapısını açık bulundurmaktadır. İnsanların dikkatli olması gereken husus; tövbenin sahih olarak ortaya konulup konulmadığıdır.

DİPNOTLAR
1. Fîruzabâdî, Muhammed b.Ya’kub, el-Kâmûsu’l-Muhît, Beyrut 1991, I, 166; Cevherî, İsmail b.Hammad, es-Sıhah fi’l-Lüga ve’l-Ulûm, Beyrut 1974, I, 146; İbn Manzur, Ce ma leddin Muhammed b.Mükerrem, Lisanu’l-Arab, Beyrut 1990, I, 233.
2. Bu tarifler için bkz., Gazâlî, Ebu Hamid Muhammed, İhyâu Ulûmi’d-Din, (trc. Ahmed Serdaroğlu), İstanbul 1974, IV, 10; Muhyiddin İbn Arabî, el-Futuhâtü’l-Mekkiyye, (thk. Osman Yahya), Kahire 1988, XIII, 298; İbn Hacer, el-Askalânî, Şihabuddin Ahmed b.Ali, Fethu’l-Bârî bi Şerhi’l-Buhârî, Kahire 1987, XI, 106.
3. Kurtubî, Ebu Abdillah Muhammed b.Ahmed, el-Câmî li Ahkâmi’l-Kur’an, Kahire 1959, XV, 268; İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, IV, 59.
4. İbn Manzur, age, II, 617; İbnü’l-Kayyım, Medâricü’s-Sâlikîn, Kahire trs, I, 356.
5. Gazalî, İhyâ, IV, 78.
6. Bu huzursuzluğun imanın bir alameti olduğu hadiste şöyle belirtilmiştir: “Kişi kötülük yapar da, bu ona rahatsızlık verirse işte o mü’mindir.” Bkz., Buharî, Deavât, 4; Tirmizî, Kıyamet, 49; Ahmed b.Hanbel, age., IV, 12.
7. Gazalî, İhyâ, IV, 9.
8. Kurtubî, age, V, 91.
9. Kâsımî, Muhammed Cemaleddin, Mehâsinü’t-Te’vil, (thk. M.Fuad Abdulbâkî), Kahire trs, XII, 4597.
10. İbnü’l-Kayyım, el-Cevziyye, Muhammed b.Ebubekir, Medâricü’s-Sâlikîn, Kahire trs, I, 301.
11. Kurtubî, age, V, 91.
12. M.Ebu Zehra, el-Cerime ve’l-Ukûbe fi’l-Fıkhı’l-İslâmî, Kahire trs, s.223.
13. İbn Hacer, age, XI, 106; Âlûsî, Ruhu’l-Meânî, IV, 240.
14. Serahsî, el-Mebsut, IX, 176; Kâsânî, Bedâyi, VIII, 96; Âlûsî, age, VII, 96.
15. Aliyyü’l-Kârî, Şerhu’l-Fıkhı’l-Ekber, (trc. Yunus Vehbi Yavuz), İstanbul 1979, s.415.
16. Muhyiddin İbn Arabî, Futuhât, XIII, 298.
17. İbn Hacer, age, XI, 106.
18. Gazalî, İhyâ, IV, 68, 69.
19. İbn Kayyım, age, I, 297, 298.
20. Gazalî, İhyâ, IV, 13.
21. Âlûsî, age, XXVIII, 158.
22. Kurtubî, age, V, 93.
23. Suyûtî, Abdurrahman Celalüddin, ed-Dürrü’l-Mensur fi Tefsiri’l-Me’sur, Beyrut 1414h, II, 458.
24. Maverdî, Tefsir, I, 456.
25. Taberî, Ebu Cafer Muhammed b.Cerir, Câmiu’l-Beyân an Te’vili’l-Kur’an, Beyrut 1988, XVII, 80.
Doç. Dr. Mehmet Soysaldı
Selam ve dua ile
nokta.gif
.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Tevbe veya tövbe; yaptığı kötülükten pişmanlık duymak, bir daha yapmamaya karar vererek, Cenâbı Allah'tan af dilemektir. Yalnız günah işlemiş olanların değil, bütün mü'minlerin günahlardan arınarak kurtulmaları, ancak tövbe etmekle mümkün olur. Tövbe, bir kulluk görevidir ve her zaman yapılması gerekli bir ibadet şeklidir. Hucurat 49/11: " Kim ki tövbe etmez, işte böyleleri zalimdir. "

ALLAH TÖVBE EDENLERİ SEVER

2/222:
nokta.gif
. Allah, çok tövbe edenleri sever
nokta.gif
.

9/118:
nokta.gif
. Şüphesiz ki Allah TEVVÂB'tır, Tövbeleri çok kabul edicidir, RAHÎM'dir, merhameti sınırsızdır.


Tövbe edenler, Cenâbı Allah'ın sevgisi ile yücelmiş mutlu benliklerdir. Onlar Allahü Teâlâ'ya yönelerek her zaman çok ve pek çok tövbe ederek kulluk görevlerini yerine getirirler. Cenâbı Allah'ın bir isim sıfatı da tövbeleri çok kabul eden, tövbe nasip eden, Kendisine yönelenleri karşılıksız bırakmayan anlamında TEVVÂB oluşudur. Tevvâb'lık ve kuldaki " tövbe etme " ilişkisi, bir yaratılış yasası olarak her zaman devam etmektedir. Kul, bilip bilmediği günahlardan dolayı Cenâbı Allah'a sığınarak tövbe edecek ve çok affedici ve merhametli olan Yüce Allah'da kulunu bağışlayacaktır.

AF DİLEMEK BİR İBADET ŞEKLİDİR

24/31:
nokta.gif
. Ey mü'minler, hepiniz topluca Allah'a tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz.

51/18: Takva sahipleri seher vakitlerinde af dilerlerdi.

Tövbe, sadece günahlardan kurtulma değil, aynı zamanda bir ibadet şeklidir. Cenâbı Allah, bütün mü'minleri tövbe etmeye çağırmaktadır. Allahü Teâlâ'ya sığınarak tövbe etmek, aynı zamanda imanın kuvvetlenmesini de gerçekleştirir. Böylece bilip bilmediği günahlardan affa erişen mü'min, günahsız olarak bir üst mertebeye çıkarak yücelecektir. Hadis de: " Tövbe eden hiç günah işlememiştir. " diye buyrulması tövbenin önemini vurgulamaktadır.

Kur'ân; kemale ermiş benliklerin temsilcisi takva sahiplerinin tövbe ibadetlerini gecenin son üçte biri olan seher vakitlerinde yaptıklarını belirtmektedir. Tövbe, günün her vaktinde yapılırsa da seher vakti; dua, af ve merhametin kabulü bakımından çok önemli bir zaman dilimidir. Peygamber Efendimiz : " Ben her gün 70 defadan çok tövbe ederim. " diye buyurmakla tövbenin her zaman yapılması gereğine açıklık getirmiştir.

TÖVBE İLE İMANA YÖNELİŞ

5/74: Halâ Allah'a yönelip tövbe ederek O'ndan af dilemiyorlar mı?
nokta.gif
.

9/126: İman etmeyenler her sene bir veya iki defa çeşitli belâlara çarptırılarak imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Böyle iken yine tövbe etmiyorlar, ibret almıyorlar.
7/153: Günahları işledikten sonra tövbe edip imana sarılanlara gelince, tövbe ve imandan sonra Allah çok affedici, çok merhametli olacaktır.

Cenâbı Allah, birçok ayetlerle günahkarları ve yanılgı halindeki insanları tövbe etmeye çağırıyor. Onlar görmüyorlarmı ki, her sene bir iki defa çeşitli belalar ile sınava tabi oluyorlar. Hastalık, kaza, sıkıntı v.s. onları perişan ediyor. Halâ tövbe etmiyor, gerçekleri göremiyorlar. Ancak kalplerinde iman ışığı yanar da; " Suçluyum, kötülük yaptım, pişmanım, vazgeçiyorum. " derlerse durum değişir. O zaman Allah'ı çok affedici ve çok merhamet edici bulacaklardır. Cenâbı Allah'a giden yolda bir köprü durumunda olan tövbe etme sırrı, imanı gönlünde hissetmenin de bir neticesidir.

SEN AFFETMEYİ ESAS AL

7/199: Sen affetmeyi esas al
nokta.gif
.

42/40: Kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Fakat affedip barışmayı esas alanın ödülünü bizzat Allah verir
nokta.gif
.

3/134: Takva sahipleri
nokta.gif
. insanların kusurlarını affederler. Allah da o iyilik edenleri sever.

24/22: Affetsinler, hoş görsünler. Allah'ın sizi affetmesini istemez misiniz?

Kur'ân yapılan bir kötülüğe, ancak eş ve dengi bir cezayı öngörmekte, adaletin böylece işleyeceğini açıklamaktadır. Kötülüklerin karşılığı olarak ceza verilirken, haddi aşarak zulüm de yapılmamalıdır. Ancak, affetmeyi esas almanın ödülü ise bizzat Cenâbı Hakk tarafından verilir. En sevgili kul olan takva sahipleri; kendilerine yapılan kötülükleri ve kusurları, ceza vermeye güçleri yettiği halde, hep hoş görmeyi ve affetmeyi tercih ederler. Nasıl ki Allahü Teâlâ bizlerin günahlarını affediyorsa, sen de affı tercih ederek barışmayı esas al.

RAHMETİMDEN ÜMİT KESMEYİN

39/53-54: De ki : Ey günah işlemekte haddi aşarak kendilerine zulmetmiş kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O; çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. Öyle ise azap yakanıza yapışmadan Rabbinize dönüp O'na teslim olun. Sonra size yardım edilmez.
23/118: Şöyle yakar: Rabbim! Affet, merhamet et, Sen merhametlilerin en hayırlısısın.

İslâm bilginleri bu ayeti, kulun işlemiş olduğu en büyük günahlarını bile affedebileceğinin müjdesi olarak görmüşlerdir. Bu suça teşvik değil, insanların en kötü şartlarda bile Cenâbı Allah'a sığınmak sureti ile af edilebileceklerinin bir kanıtıdır. Şu halde bütün günahlar, hatta şirk (Allah'a ortak koşma) bile Yüce Yaratıcı'nın sonsuz rahmetinin lütfu olarak tövbe ile affedilmektedir. Nisa 4/116: " Doğrusu, Allah Kendine şirk koşulmasını asla bağışlamaz
nokta.gif
."
ayetinin hüküm ihtiva etmesi, kulun af dilemediği takdirdedir. Yoksa tövbe edildiği zaman Cenâbı Allah'ın affetmeyeceği hiçbir günah yoktur. Ancak kul, aynı suçu bir daha tekrarlamamalıdır.


TÖVBELERİ ASLA KABUL EDİLMEZ

3/90: İmanlarının arkasından inkâr yoluna sapmış, sonra da inkârlarında daha da azıtmış kimselerin tövbeleri asla kabul edilmez. Onlar sapıkların ta kendileridir.

İman ettikten sonra; nankörlük ederek hak ve hakikatten, İslâmiyet yolundan sapanlar ve sonra inkârlarında daha da ileri gidenler için sonsuz kurtuluşlarını sağlayacak tövbe yolu onlara tamamiyle kapatılır. Çünkü onlar, ne yaptığını bilmeyen sapıklardan başkası değildir. Kur'ân inkâr etmeyi adet haline getirenler için kalbin mühürlenmesi ifadesini kullanmaktadır. Araf 7/101: "
nokta.gif
. Allah, inkar etmeyi adet haline getirenlerin kalblerini işte böyle mühürler. "


ÖLÜM DÖŞEĞİNDE TÖVBE

10/90-91: Ve İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun ve ordusu azgınlık ve düşmanlıkla onları izlemekteydi. Nihayet suda boğulmaya başlayınca: " İnandım; gerçekten İsrailoğullarının iman ettiğinden başka tanrı yok. Ben de O'na teslim olanlardanım. " dedi. Ona: " Şimdi mi iman ediyorsun? Halbuki bundan evvel isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun. " dendi.
4/18: Devamlı kötülük yapıp da herbirine ölüm gelince: " İşte ben şimdi tövbe ettim. " diyenler için tövbe yoktur. Kâfir olarak ölenlere de tövbe yoktur. Böylelerine Biz korkunç bir azab hazırladık.

Kur'ân; kötülükleri yapıp yapıp da, ölümün acı gerçeği ile can çekişirken " İman ettim " demenin geçersiz olacağını açıklamaktadır. Ancak akıl ve şuur yerinde iken ve ölüm ile karşılaşmadan daha evvel, Cenâbı Allah'a sığınması, tövbe ederek de iman etmesi ile af gerçekleşebilir.
 
Üst