Nur cemaatinin farklı kolları vardır; asıl hizmet hangisidir?

memluk

Hatim Sorumlusu
Nur cemaatinin farklı kolları vardır; asıl hizmet hangisidir?

Genellikle dışa dönük hizmetlerin hakim olduğu bir cemaati ve cemaatin liderini asıl hizmet olarak görenler var.

Fani şahıslar üzerine bu hakikat bina edilebilir mi?


Üstad Hazretleri hizmet tarz ve metodunu mutlak bırakmıştır. Yani belli bir kalıba sokmamıştır.
Bu yüzden Risale-i Nur dairesi geniştir, her mizaçta ve karakterde adamları bünyesinde muhafaza eder. Üstad Hazretleri kendi döneminde bile farklı kabiliyet ve mizaçtaki ağabeyleri mizaç ve kabiliyetine göre istihdam ediyordu.

Bütün insanların bir kalıba girip, aynı tarzda hareket etmesi Allah’ın adetullah kanuna zıttır. Buna en büyük delil İslam tarihindeki hak mezhep ve meşreplerin çokluğudur.
Risale-i Nurlar da bir meslektir, çok meşrepleri ve mizaçları bünyesinde barındırabilir. Hiç kimse kalkıp kendi meşrep ve mizacını ölçü alıp, "Nurculuk budur, hizmet tarzı sadece böyledir." diyemez, demeye de hakkı yoktur.

Şayet böyle bir zorlama yapılırsa, cemaat sağlıksız ve menfi bir tarzda bölünmelere gider, uhuvvet ve ihlas kaideleri yerle bir olur. Bu bütün İslam aleminde menfi bir tesir yapar, gücümüz zaafa uğrar. Öyle ise Risale-i Nurların genel çerçevesini çiğnemeyen ve bozmayan ama kendine özgü hizmet tarzları ve usulleri bulunan cemaatlere saygı ve sevgi duymalıyız.

Biz bir şahsın ya da bir ağabeyin mizaç ve karakterini esas alıp,

"Nur dairesi budur, hizmet böyle olur."

diye dikte edersek,
"Bundan başka hizmet tarzı olmaz ve yoktur."
dersek, ihtilaf ve çatışmalara kapı aralamış oluruz. Üstad Hazretleri bu yüzden herkesin mizaç ve meşrebi bir olmaz, fazla sıkı tutmayın diye bize yol gösteriyor.

Mesela günümüzde Risale-i Nur dairesinde kalıp eğitime ağırlık veren ya da neşriyat tarzına ağırlık veren cemaatleri dışlamak ya da Nur dairesi haricinde görmek taassup ve hamlığın bir tezahürüdür.

Böyle hareket etmek Üstad Hazretlerinin uhuvvet ve ihlas prensiplerine yakışmayan bir durumdur.

Onun için bir Nur talebesi geniş bakmak, dar bakmamak, kuşatıcı olmak itici olmamak, toplayıcı olmak dağıtıcı olmamak prensibine uygun hareket etmekle mükelleftir.
Herkes kendi tarz ve metodunu muhafaza etmekle beraber, başka hizmet tarzlarına da saygılı olması gerekir diye düşünüyoruz. Ve hepsinin kendi dairelerinde doğru ve hak olduğunu da ayrıca bilmeliyiz.

Üstad'ın tespiti ile; insanların mizaç ve meşreplerinin farklılığı Allah’ın isimlerinin farklılığından ve farklı tecelli etmesinden dolayıdır. İşin kökenini böyle anlarsak, bu müspet ihtilafların da müspet ve ulvi olduğunu anlarız.

Üstad Hazretleri bu hakikate şu şekilde işaret ediyor:
"Fakat, çendan insan bütün esmâya mazhardır; fakat kâinatın tenevvüünü ve melâikenin ihtilâf-ı ibâdâtını intaç eden tenevvü-ü esmâ, insanların dahi bir derece tenevvüüne sebep olmuştur. Enbiyanın ayrı ayrı şeriatleri, evliyanın başka başka tarikatleri, asfiyanın çeşit çeşit meşrepleri şu sırdan neş'et etmiştir. Meselâ, İsâ Aleyhisselâm, sair esmâ ile beraber, Kadîr ismi onda daha galiptir. Ehl-i aşkta Vedûd ismi ve ehl-i tefekkürde Hakîm ismi daha ziyade hâkimdir."
"İnsan çendan bütün esmâya mazhar ve bütün kemâlâta müstaiddir. Lâkin, iktidarı cüz'î, istidadı muhtelif, arzuları mütefavit olduğu halde, binler perdeler, berzahlar içinde hakikati taharrî eder. Onun için, hakikatin keşfinde ve hakkın şuhudunda berzahlar ortaya düşüyor; bazılar berzahtan geçemiyorlar. Kabiliyetler başka başka oluyor; bazıların kabiliyeti, bazı erkân-ı imaniyenin inkişafına menşe olamıyor. Hem esmânın cilvelerinin renkleri mazhara göre tenevvü ediyor, ayrı ayrı oluyor; bazı mazhar olan zat, bir ismin tam cilvesine medar olamıyor. Hem külliyet ve cüz'iyet, ve zılliyet ve asliyet itibarıyla, cilve-i esmâ başka başka suret alıyor; bazı istidat cüz'iyetten geçemiyor ve gölgeden çıkamıyor. Ve istidada göre bazan bir isim galip oluyor, yalnız kendi hükmünü icra ediyor; o istidatta onun hükmü hükümran oluyor. İşte, şu derin sırra ve şu geniş hikmete, esrarlı, geniş ve hakikatle bir derece karışık bir temsille bazı işaretler ederiz."(1)
Son olarak; nasıl gök kuşağı yedi rengin karışımından hasıl olan mükemmel bir tablo ise, İslam güzelliklerinin bütününe birden bakılabilirse, gökkuşağı gibi mükemmel ve büyüleyici vasıfları insanı kendisine çeker, harika ve mucize olduğunu irae eder. Yani kendini gösterir.

Tek renk, tek tipte o harika tablo olmaz ve o manzara teşekkül etmez.
Ancak muhtelif ve farklı renkler güzel bir desen ve ahenk ile bir araya gelirse, o manzara oluşabilir. İşte İslam medeniyeti çok renkleri ve meslekleri bünyesinde barındıran bir gökkuşağı gibidir. Farklı renklerin ve farklı meşreplerin bulunması İslam birliğine zarar vermez, bilakis her alanda bir güzelliğin tezahür etmesine bir vesile olur.
Bu ölçü Nur mesleği içindeki farklı meşrepler için de geçerlidir.
Her cemaat ve meşrep içinde bir kanaat önderinin, bir ağabeyin lider manasını deruhte eden bir şahsın bulunması fıtri ve realitedir. Bu gün Nur hizmet tarzını benimseyen nice gruplar vardır ve hepsinde de bir ağabeyin rehberlik ettiği veya bir ağabeyin temeyyüz ettiğini görmekteyiz.
Meşverete dikkat edildiği sürece bu ağabeylerin varlığı bir zenginlik olur.

Özet olarak insanların müspet ihtilafı hem rahmettir hem de Allah’ın isimlerinin bir tezahürü ve tecellisidir ki, insanlar bir kalıpta ve bir tipte halk olunmamışlar.
Asıl ihlasa zıt olan, bu gibi meşrep ve hareketlere menfi bakmaktır diye düşünüyoruz.
(1) bk. Sözler, Yirmi Dördüncü Söz
 

teblið

Vefasýz
Aynen katılıyorum size hocam;Hem de kelimesi kelimesine;

Üstad hz'leri yıllar evvel bu ayrımcılık hastalığına şöyle dikkat çekmiştir;

Ahir zamanda ümmetin helakına şu üç şey sebep olacaktır;

SEFALET CEHALET VE TEFRİKALAR.....;

Bizim tefrikalarla işimiz olamaz olmamalı..Birlik ve uhuvet varken tefrika ne anlamsız;

HER TEFRİKA BİZE HIZLA KAN KAYBETİRİR...

Tefrikalar gayri müslümanların aramıza soktuğu bir nifak ateşidir..lütfen görelim bunu ...
 
Üst