Dil Öğretim Mağdurları Ve Tavsiyeler

israfil

Active member

Türkiye’de o kadar çabaya rağmen doğru İngilizce öğretip dil öğrenenleri dili doğru üretici bir konuma getiremiyoruz. Pek çok kişinin telaffuzunu beğenmeyip alay ettiği Araplar bizden daha doğru dil üretebilmekte. Bu yazı dil öğrencilerine kendilerinin ve özellikle öğreticilerin verdiği zararlar ve yaklaşım yanlışlıkları üzerine olacaktır. Ben, özellikle sistem ve heyecanı eksilmiş dil öğreticilerinin dil öğrenmek isteyenlere verdiği zararlar üzerinde duracağım. Dil öğrenenlerin hangi açılardan mağdur olduğunu ve yanlış öğrendikleri ve bu yüzden de ürettikleri yanlış dil ile İngiliz diline yapılan haksızlıkları dile getireceğim.

1) Gramer mağdurları

A) –ING mağdurları

Hazırlık sınıflarına girdiğim her yıl aynı manzara ile karşılaştım.Tahtaya “Knowing a language is very important” gibi bir cümle yazdığımda sınıfta büyük bir kesim “Hocam “know” fiili “–ing” almaz ki” derlerdi. Belli ki “non-progresssive verbs” öğretilirken “çocuklar bu fiillere “–ing” eklenmez” denmiş. Bu sürekli zamanlarda (continuous tenses) kullanılmayan fiiller diye öğretilmeliydi. Ama öğretmen bu zamanlarda fiilde “–ing” takısı olduğu için kestirmeden gidip non-progressive verbs konusunu “¬–¬ing takısı almayan fiiller diye öğretiyor. Peki bu fiiller gerund yapıldığında ne olacak? “Dil bilmek çok önemlidir” cümlesini “Knowing a language is very important” diye yapamayacak mıyız? Bu fiilleri yıllarca “ing” almaktan mahrum etmeye hakkımız yok.

B) “Relative clause” mağdurları

Bazı öğretmenler şevkini yitirmiş ve bu yüzden de hem kendine hem öğrenciye zarar verebiliyor. İlgi zamirini seçerken “yer ismi” için “where” kullan diyor. Çocuk da sürekli bunu yapıyor ve çoğu zaman yanlış yapıyor. Bir yer ismi insan dışı bir şey olduğuna göre “which” “that” olamaz mı? Elbette olur. “Where” kendinden sonra gelen cümledeki özne yada nesneyi eksiltmez. Soruda boş bırakılan kısımdan sonra özne yok ve sırf yer ismi var diye öğrenci hala “where” olacak diyor. “Where” bir yer ismini o yerde yapılan bir işle tanımladığımızda kullanılır ve yanındaki cümleciğe “ki orada” anlamını katmalıdır.

C) “Passive” mağdurları

Her kuşun eti yenmediği gibi her cümle edilgen (passive) yapılmaz. Bazı “worksheet” lerde edilgen yapılması için şöyle bir cümle verilebiliyor : I have a good car. Edilgen yapıyı öğrenen (?) genç herhalde şunu cevap olarak yazacak “A good car is had by me” Aferin edilgen yapıyı çok güzel öğrettiniz. Böyle saçma bir cümle İngilizce’de olmayacaktır.

D) “Reported Speech” mağdurları

Öğrenci yanlış öğretim yüzünden “He said that” dedikten sonra kara kara düşünüyor yada bilinçsiz olarak bir şeyler yazdığı için yanlış yapıyor. Tereddüt etmeyin “He said that” den sonra gerçeği yazınız. Diyelim ki başbakan, “Gelecek ay Almanya’ya gideceğim” dedi. Hala “gelecek aydan” söz edildiğine göre ve sözün söylenmesinden bu yana gelecek ayın geçmişte kalacağı kadar vakit geçmediyse gerçek olan “gelecek zaman ve next month” kullanılmasıdır. (He said that he will go / is going to go / is going to Germany next month.” Burada tense bir derece geçmiş olabilse de “next month” “the next month” haline gelmez. Öğrenci dili gerçek hayatta “Reported Speech’ te yapılması gereken değişiklikler tablosuna” göre kullanmayacaktır. “I swam yesterday” diyen bir lişi bunu biraz önce söylediyse bir şeyi değiştirmeniz gerekmez. Söz yönü söylenmiştir ve “He said he swam yesterday” dersiniz.

E) “Parantez” mağdurları

Meslektaşımız, “already, yet, just, since, for görürsen parantezi present perfect tense kullanarak aç” diyor. Bu zaman zarfları present perfect tense’in tapulu malı mı? Sanki İngilizce öğretmiyor, adeta kendi öğrencisine özel ders verirken sınav için kopya veriyor. Peki şu cümleler present perfect tense değil, öyleyse yanlış mı?

e.g. Askerlik yaparken bir Amerikan subayını Genel Kurmay Başkanının odasına götürmek
istiyorum bana şunu diyor “I already know the way”
e.g. Sanki dün ofisten ayrılmadan önce yağmur yağacak gibiydi (By the time I left the office, it
was already raining)
e.g. I studied for two hours last night.
e.g. The child is three years old, but he cannot walk yet.

Bu zaman zarflarının anlamını veriniz ve present perfect tense ile kullanıldıklarında ne anlama geldiklerini söyleyin o kadar. Bırakın öğrenmek isteyen öğrensin. Sınavdan daha çok kişi iyi not alsın diye kestirme kurallar vermeyin.

2) Sözcük Mağdurları (provide = sağlamak? (peki maintain, enable?)

Öğretmen öğrencilere dönemin ilk dersinde yaz tatilini nasıl geçirdikleri ile ilgili bir kompozisyon ödevi vermiş. Kendisi de sınıfın kapısında bir öğretmenle sohbet ediyor ve bir dil öğrenim mağduru / kurbanı yaklaşıyor “hocam her şeye rağmen” nasıl deriz? Öğretmenimiz büyük bir rahatlıkla “Although everything” deyip postalıyor. Allah yardım etsin bu öğrencilere. Kendisini sözlük + gramer = dil saçmalığına indirgemiş bir öğretmen ve öğrenciyi herhalde şu yanlış sözcük seçimi yüzünden suçlayamayız.

“Provide = sağlamak” belası

e.g. The school provides the course books = Ders kitaplarını okul sağlıyor. (Doğru)
e.g. The police and the gendarm provide security in Turkey = Ülkemizde güvenliği polis ve
jandarma sağlıyor (YANLIŞ) Provide yerine “maintain” yazınız…
e.g. His wealth provides him to be respected = Zenginliği saygı görmesini sağlıyor (YANLIŞ)
Provide yerine enable kullan…

3) Şekle yoğunlaşma mağdurları.

Yanlış dil üretmenin en temel kaynağı şekle yoğunlaşmaktır. Öğrenci ve bazı meslektaşlarımız “gramer + sözlük = dil” saplantısından kutulamıyor. Oysa bu bakış açısı dil öğreniminin ilk basamağıdır ve orada kalmalıdır. Bu basamakta her birimiz deneme yanılma yaşadık “yanlış dil” ürettik. Bu devrede yazdığınız yıllar öncesine ait bir kompozisyon elinize geçse gülersiniz. Tam tersi “o zaman da şimdiki kadar güzel İngilizce biliyormuşum” diyorsanız ilerlememişsiniz demektir. Öğrenci ilk önce şekle bakar. “Her şeye rağmen” şeklinde dil üretecekse sözlüğe bakar ve “although everything” diyebilir. Yanlış olur ama öğrenme sürecinde durumunu düzeltir. Dil, gramer + sözlük değildir. Dil, o dilde o dilin kültürüne ait kişilerce yazılmış yada söylenmiş orijinal eserleri yada konuşmaları izleyerek gelişir. Her kültürün dünyadaki varlık ve olguları kavramsallaştırması farklıdır. Biz iki şeyi “ucundan bağlarız” (bind two things from the ends –yanlış) onlar “uçlarıyla bağlar” (bind two things by the ends – doğru).

Türkçe’de görüneni bildiğimiz gramer ve sözlük yardımıyla İngilizce’ye aynen geçirme yanlışından nasıl kurtulabiliriz? Bol miktarda okumalıyız. İngiliz gramerini büyük ölçüde kavradıktan sonra bol bol okuyarak gramer ile sözcüklerin yoğruluşunu izlemeliyiz. Hangi sözcüklerin arkadaş olduklarını sık görüştüklerini (collocation) kavramalıyız.

“DELIVER”’İN ARKADAŞLARI

“Deliver” arkadaşlarını bilirsiniz. Adı “mail” olan bir çeteye yön verir. Bu çetede kimler var dersiniz : package, letter, box,… vb – teslim edecek ne varsa. Pekala “deliver” in ara sıra “blow” ve “baby” ile görüştüğünü biliyor musunuz?

e.g. He delivered the package to the man’s address = Paketi adamın adresine teslim etti.
(Bu cümlede “deliver” sözcüğünün “package” ile arkadaşlığına diyecek yok.

e.g. He was angry with me. All of a sudden, he delivered me a blow = Birden bana bir yumruk
attı. (deliver = teslim etmek, blow = darbe => bir darbe teslim etti???) Bu cümlede deliver ile
blow Türkçe’de kurmadıkları bir arkadaşlık kurmuşlar.

Gramer + sözlük bir hücreye kilitlenme gibidir. Bir kasabaya tayininiz çıktı diyelim. Evden çıkmazsanız, şehirde ne olup bittiğini, kimin kimle arkadaş olduğunu bilemezsiniz. Kimler sık sık görüşüyor, kimler ara sıra bir araya geliyor bilemezsiniz. Aynı şekilde okuyarak yada dinleyerek hedef dile sık biçimde maruz kalmaz iseniz hangi sözcüklerin birbiriyle arkadaş olduğunu anlamaz, hele hele ara sıra beraber görünenleri hiç tanımazsınız. Yabancı dilde bir süre gezindiğinizde “wear”in arkadaşlarının “giyilen şeyler” olduğunu görürsünüz. Ama iyice dolaşmaz ve her şeyi yakından incelemezseniz “wear” ve “thin” sözcüğünün arkadaşlığını fark etmezsiniz.

e.g. He had been wearing the same pullover for years and it had already worn thin. (Yıpranmıştı, incelmişti)

APPEARANCES ARE DECEPTIVE (Görünüşe aldanmayın)

Bir yüzeysel yapı (surface structure) bir de derin yapı (deep structure) var. Görünene bakarken görünmeyeni düşünün. İfade özü ve sözü bir olan bir ifade mi yoksa görünen ile asıl kast edilen farklı mı? Bir siyasetçi şöyle diyor : “Türkiye küresel terörizmle mücadeleye kararlılıkla devam edecektir. ABD de etsin.” Şimdi bu beyanattan “ABD de etsin” bölümünü alırsak ve tüm beyanattan kopuk biçimde alarak (decontextualisation) İngilizceye çevirirsek hata yapabiliriz. İşte olası çeviriler :

a) Keşke ABD de öyle yapsa => We wish the USA would do so
b) Dua yada beddua eder gibi de dilekte bulunuruz => May the USA do so.

Bence bunların ikisi de YANLIŞ çeviridir. Çünkü bu cümleden önce bir cümle daha var. Ve işin metin dışı (extratextual context) bağlamı var. Bu sözleri söyleyen siyasetçi teröre karşı Türkiye ile beraber hareket etmeye söz veren ancak sadece oyalayan bir ülkeye “artık bize destek vermiyorsanız bu işi kendimiz yapacağız” tarzında “şiddetli tavsiyedir” Yani doğru çeviri şudur => Turkey is determined to fight against global terrorism. We urge the USA to do so. (It had better do so)

GELİŞİGÜZEL VE AYNI SİSTEMLE DEVAM EDERSEK NE OLUR?

Aşağıdaki türden şeyler olmaya davam eder :

“What are the places did you visit in Turkey?” Turist anlamıyor, bir TV kanalının muhabiri tekrar soruyor. “What are the places where did you visit in Turkey?” Turist “place” “where” ve “visit” sözcüklerini kafasında tartıyor ve kafasında şöyle diyor herhalde “bu muhabir, what are the places (that) you visited in Turkey?” cümlesini kurmaya çalışıyor ve hala Türkiye’deki tatilim bitmediğine göre “Where have you visited so far in Turkey?” demek istiyor herhalde” diyerek iç çekiyor olmalı.
M. Fatih Adıgüzel

Öğretmen, Yazar
 
Üst