Gazâlî’nin batı’ya etkisi
Gazâlî insanlık tarihinin çok önemli bir kazancıdır. Gazâlî tipi zekalar ve karakterler az yetişir. Genel olarak sanıldığının aksine Gazâlî sadece İslam dünyasını değil, aynı zamanda Batı’yı da derinden etkilemiştir. Zaten öyle bir dehadan “gerçeği bulma uğrunda her şeyi fedaya hazır” araştırıcı ruhların et-kilenmemesi düşünülemez. Diğer müslüman düşünürlere göre Gazâli’nin özel bir durumu vardı, O hem kelâmcı, hem ahlakçı hem de filozoftu. Ayrıca kendisi son derece takva sahibi, alabildiğine dürüst ve yüreği sevgi dolu birisiydi. Bu sebeple onun Batıdaki etkisi İbn-i Rüşd ve İbn-i Sina’nın tersine hem dinî hem de felsefi yönde olmuştur. Batı’daki teolojik yaklaşımların büyük bir ekseriyeti Gazâlî damgalıdır. Aynı şe-kilde felsefe ve bilim düşüncesi üzerine de derin etki bırakmıştır. Burada şunu rahatlıkla iddia edebiliriz: Batı, tüm zamanların birikiminin kendisinde toplandığı Gazâlî’yi değerlendirerek ve O’nun düşüncelerini kendi özlem ve beklentilerine uygun hale getirerek modern kapitalist uygarlığı kurmuştur.
Miguel Asin Palacios, Gazâli’nin Batı düşüncesi üzerindeki kelâmî etkisini bazı eserlerinde incelemiştir. Batı’ya en fazla etki eden eser doğal olarak düşünürün Aristo felsefesinin bazı kısımlarını eleştirdiği Tehafüt yoluyla olmuştur. Tehâfüt’ün Latincesi çok erken bir tarihte Onikinci yüzyılda hazırlanmıştır. Aynı şekilde Makasıd da ayrı bir etki kaynağı olmuştur. Bu eser Latince’ye Logika et Philosophia Algazelis Arabic adıyla Gundisalvus tarafından çevrilmiş, 15O6’da Venedik’de basılmıştır. El-nefs el-İnsani adlı eseri de De Anima Humana adıyla çevrilmiştir.
Asin Palacios düşünürün Batı’ya et-kisini La Espiritualidad de Algazel su Cristiano adlı kitabında derinlemesine inceler. Araştırmacı Gazalî’nin etkisinin ilk olarak bir Dominiken rahibi olan Raymond Martini’ye olduğunu hatırlatır. O’na göre Martinî, Gazâli’nin dinî ve felsefî eserlerinden önemli ölçüde istifade etmiştir. Palacios’a göre ilk Hıristiyan kaynakların (örneğin St. Augustine) fikirlerinin Gazâli’ye nasıl ve ne yolla ulaştığını bulmak mümkün değilse de, onun Gazâli’nin yetiştiği fikir çevresinde çok etkili olduğunu saptamak mümkündür. Yine de Palacios, bunu destekleyecek bir delil bulamaz; ancak Gazâli’nin düşüncesinin Batıya geçişini çok daha fazla belgeyle delillendirmek mümkündür.
Düşünüre göre Gazalî’den en fazla yararlananlardan biri de İslâm dünyasında Ebu’1 Ferec Ünvanıyla tanınan tarih-çi-filozof Bar Hebraeus’tu. Filozofun görevi onüçüncü yüzyılda bir Süryani-Ya’kubi kilisesinde vaizlikti. Arapça ve Süryanice yazan yazar, Gazâli’nin İhyâ adlı kitabından birçok bölümler alarak kendi kitapları olan Ethicon ve Güvercin’in Kitabı’na geçirmişti. (Şerif, 1991, s. 154)
Aynı şekilde St. Thomas, Gazâli’nin bazı metinlerini Contra Gentile’sinde doğrudan ya da Raymond Martini kanalıyla alarak kullanmıştır. Gazâli’nin yoktan yaratma, Allah’ın ilminin cüz’iyi de kapsaması konusundaki delilleri, haşr-i cismaniyi doğrulaması gibi dokt-rinleri St.Thomas da dahil birçok Batılı skolastik tarafından benimsenmiştir. St.Thomas, Gazâli felsefesini çok iyi biliyordu ve bunları Aristo felsefesini eleştirirken de kullandı. St. Thomas’ın Gazâli’den çok etkilendiği görülen konulardan bazıları Allah’ın varlığını ispat etmede kullanılan Mümkün ve Zorunluluk teorileri, Allah’ın bilgisi, Allah’ın basitliği, esmâ-i hüsnâ ve Allah’ın sıfatları, Allah’ın kelâmı, nübüvvet gerçeğini destekleyen deliller olarak mucizeler ve öldükten sonra diril-me gibi konulardır.(Şerif, 1991, s. 155)
Gazâli’nin etkisi orta çağların sonunda Batı’da son derece önemli bir hal almıştır. Ondördüncü yüzyılda üç şüpheci filozof Gazâli yoluyla el-Eş’âri’nin nedensellik sorunu konusundaki delillerinden etkilendiler. Bunlar; Peter of Ally, Nicholas of Autrecourt ve Guillaume of Occam idi.
Gazâli’nin etkilediği diğer bir Batı’lı Pascal’dı. Gazâli ve Pascal arasında ahiret düşüncesi açısından tam bir mutabakat vardı. Gazâli tarafından dini savunmak için en çok başvurulan delil olan “iddialaşma” delili, Pascal tarafından tekrar tekrar kullanılmıştır.
Aynı şekilde Descartes’in de Gazâlî’den derinden etkilendiği anlaşılmaktadır. Batı’nın nankör karakterinden kaynaklanan eğilimden dolayı Gazâli’nin modern Avrupa düşüncesine etkisi şimdiye dek tam takdir edilememiştir. Descartes’in doğrudan ya da dolaylı olarak bir Müslüman düşünüre bağlantısı doğal olarak Batı’da kabul görmemiştir. Ancak gerek kullandığı yöntem, gerekse konular açısından incelendiğinde O’nun Gazâli’nin genel tavrını ve düşüncesini bilmediğine ve ondan Latin skolastikleri yoluyla etkilenmediğine inanmak zordur. Onları mutlaka okumuş olmalıdır.
Bir felsefe tarihçisinin tespit ettiği gibi Gazâlî’yle Descartes arasında sayılmayacak kadar paralellikler vardır. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz: Gazâli gibi, Descartes de kendi nefsini inceleyerek felsefi düşüncelerini anlatmaya başlar. Gazâli’nin başlangıç formülü: “İrade ediyorum, demek ki varım” iken, Descartes’inki “Düşünüyo-rum, demek ki varım” dır. O da Gazâli gibi Allah’ın olumlu ve olumsuz sıfatlarını vâcibü’l-vücud kavramından çıkartır. Onun ve ondan önce Galile’nin sonsuzluk (ya da parçaları sayı ölçüyle ifade edilemeyen) ve sınırsızlık (yani sınırı olmayan) arasında yaptığı ayırım Gazâli ve İbn Sinâ ile uyuşmaktadır. O da tıpkı Gazâli gibi kendisini rahatsız eden meseleler konusunda bütün düşünce ekollerini inceleyerek cevap aradığını ve sonunda hepsini reddederek kesin bilgiye ulaştığını anlatır.
Her iki düşünürün eserlerinde de ciddi paralellikler vardır. Gazâli’nin el-Munkız’ı da Descartes’in Discours de la Methode’u da otobiyografiktir. Hem Gazâli, hem de Descartes hayat öykülerine gençliklerini anlatarak başlarlar. Her ikisi de Müslüman ve Hıristiyan ailelerin çocuklarının, gelenek yoluyla nasıl Yahudi ailelerin yetiştirdiği çocuklardan farklı inançlar edindiklerini gösterirler. Bu nedenle her ikisi de gelenek, göreneğe dayalı bir şeye inanmamaya karar verip gerçeği keşfetmek için en karanlık köşelere kadar girdiler. Her ikisi de aynı nedenlerle duyuların kesin bilgi edinemeyeceğini ileri sürdüler. Her ikisinin de duyularla tecrübelerin eksikliklerini anlatış biçimleri ya da verdikleri örnekler hemen hemen aynıdır. Her ikisi de ellerine geçen bütün literatürü incelediler ve kendi incelemelerinde aynı konulardan söz ettiler: Felsefe, matema-tik, mantık, İlahîyat ve fizik bilimlerini incelediler. Bütün bu konuları ve inançları ayrıntılı bir şekilde inceledikten sonra kesin bilgiye ulaşamadıklarını ve böylece tüm otoriteleri reddettiklerini söylerler. Böylece her ikisi de, kendi zamanlarına kadar ulaşmış her türlü bilgiden şüphelendiler ve o zamana kadar sahip oldukları kendi doğrularını da kesinlikle reddettiler. Her ikisi de uykudan uyandıkları anda yaşadıkları aynı tecrübeden yola çıkarak kafalarında hiçbir gerçeğin olmadığı, uykuda da ha-yatın olduğuna ve bu sırada edindikleri izlenimlerin de yalnız rüyalar ve hayaller olduğuna karar verdiler. Her ikisi de çalıştıkları yerlerden ayrıldılar, yıllarca hakikat peşinde oradan oraya dolaştılar. Sonuçta daha sakin ve gerçeği arayışlarına daha uygun ülkelere vardılar (biri önce Tûs sonra Nişâbur’a, diğeri Hollanda’ya). Her ikisi de hakikatı keşf için yeni bir metod ihdas ettiler ve bu metod her ikisinde de tıpatıp aynı oldu. Bu metod yalnız hiçbir şüphe ihtimali olmadan çok açık bir kesinlikle idrak edileni doğru olarak almaktan ibaretti. Her ikisi de her hakikatten beklediklerinin matematik kesinlikte olması gerektiğini düşünüyorlardı. Örneğin 10’un 3’ten büyük olması ya da bir üçgenin açılarının toplamının iki dik açıya eşit olması gibi. Her ikisi de şunu alçakgönüllülükle beyan ettiler ki, söylediklerinden amaç herkesin kendi örneklerini izlemesi olmayıp, kendi hakikatı keşf metodlarını bulmasıdır. Bu yöntem tek değildir, başkaları hakikatı başka metodlarla da bulabilir.
İki dev düşünürün arasındaki bu çok şaşırtıcı benzerlik George Henry Lewis’e eseri Biographical History of Philo-sophy’de şunları söyletmiştir: “Eğer bu eserin (el-Munkız) Descartes döneminde bir tercümesi olsaydı, herkes bu hırsızlığa karşı isyan ederdi.” (Şerif, 1991, s.174-5)
Gazâlî sadece modern felsefenin kurucusu olan Descartes’i etkilemekle kalmamış, aynı zamanda modern felsefenin başka bir büyük ışığı olan Spinoza’yı da etkilemiştir. Spinoza’nın cevher düşüncesi Gazâli’nin Allah düşüncesi gibidir (basit, arızî özellikler taşımayan, cins ve tür ayırımı tanımayan ve mahiyet ve varlık arasında bir ayırım görmeyen). Onun hürriyet düşünecesi de Gäzâli’nin zorunluluk düşüncesinin (başkasına bağlı olmama) aynıdır. Yine, Spinoza’nın muhayyilenin biçimlerini tarifi, az çok Gazâli’den etkilenmişe benzer. Konular arasında sadece bir terminoloji farklılığı vardır.
Keza başka önemli bir düşünür olan Leibniz de Gazâlî’den etkilenenler arasındadır. Bir felsefe tarihçisine göre Leibniz, Gazâli’nin sadece yanlış ve gelişmemiş bir halidir. (Şerif, 1991, s.76) Leibniz de Gazâli gibi dünyayı zâhirî bir şey olarak (phenomenal) görür.
Modern çağın başka bir büyük düşünürü Kant’ın da Gazâlî’den et-kilendiği anlaşılmaktadır. Gazâli gibi Kant da zâhir (phenomeno) ve batın (noumena) ayrımını yapmış ve fizik dünyayı zahirler dünyası olarak hakkında yalnız bilimsel bilginin doğru olduğu, kendisine göre eşit derecede subjektif olan kategorilerle—ki Gazâli’de kabul edilen nedensellik, cevher ve nitelik bu kategorilerdir—uygulanabildiği bir dünya olarak görmüştür. Gazâli gibi o da nazarî aklın yalnız duyularca algılananı yorumlayacağını ve bu nedenle örneğin Allah’ın varlığı, sıfatlarının mahiyeti ruhun ölümsüzlüğü ve âlemin ezeliliği gibi felsefe ve dinin temel ve daha önemli sorunlarını çözemeyeceğini göstermiştir. Kant bu sorunları çözen anahtarı pratik aklında bulmuş, oysa Gazâli bunu Peygamberin dinî tecrü-besinde ve tasavvufla keşfetmiştir; bu keşif de etkilediği ruhun manevî tatmin ve etkilenişiyle sınanmalıdır. Bu karşılaştırma, felsefenin Copernic’inin Kant mı yoksa Gazâli mi olduğunu bize göstermektedir. (Şerif, 1991, s. 176)
Gazâlî’nin, gayr-i müslimler üzerine etkisi tasavvufi alanda da oldukça büyük oldu. Hem doğu hem de batı Müslümanları içindeki Yahudi alimleri Arapça tahsil yaparak bir çok eserler yazdılar. El-Gazâlî’nin ölümünden sonra daha yarım asır geçmeden Toledo’da Hıristiyanlığa dönen bir Yahudi, onun felsefe üzerine yazmış olduğu eserlerini Latinceye çevirtti. Ahlakî bir inceleme olan “Mizan el-Amel” Onüçüncü asrın ortalarında Barcelona’da yaşayan bir Yahudi tarafından Latinceye aktarıldı. Ortaçağın en ünlü Yahudi fılozoflarından biri olan Kurtuba’lı İbn Meymun (öl 1204) Gazâlî’nin Makasıd adlı eserinden faydalandı. Tasavvufî bir inceleme olan “Mişkat e1-Envar” (Nurlar Feneri) tercüme edildi ve Yahudi ilim adamları arasında bir çok spekülâsyolara sebep oldu.
Gazalî’den bu konuda en fazla etkilenenler arasında Halep’li Yakubi piskoposu İbn el-İbrî(1286) idi. İbn el-İbrî, bir süre Bağdat’da yaşadı ve Gazâlî’yi yakından izleyerek tasavvufla ilgili iki adet eser yazdı ve bu eserlerinde İhya’dan iktibaslar yaptı. İbn el-İbrî’nin Allah bilgisi konusundaki görüşleri, onun Gazâlî’ye yaklaşmasına sebep oldu ve Gazâlî’den geniş ölçüde etkilendi.
Thomas Aqinas (1225-75) Napoli’de devlet eliyle kurulan ve ilk Üniversite olan Napoli Üniversitesinde daha öğrenci iken İslâmın etkisine maruz kaldı. Bu Üniversitenin kurucusu Sicilya’lı Norman Kralı II. Frederick Arapça öğretimini destekliyordu, İbn Rüşd ve diğer Müslüman fılozoflarının eserlerini burada Latinceye tercüme ettiriyor ve ders kitabı olarak okutturuyordu. Bu üniversitede Thomas, Gazâlî’nin eserlerini inceledi ve derinden etkilendi. Etkilen-mesinin şiddeti şuradan anlaşılıyordu ki, bunların her ikisi de Allah’ın birliği, insanın Allah indindeki üstün yeri ve insanın en üstün emelinin İlahi sezgi olduğu konularında hemfikirdiler. St. Thomas’tan çok önceleri Gazâlî, İhya adlı eserinde ilâhî mutluluğun Allah sevgisinin yoğunluğuna bağlı olduğunu ve bu sevginin daha dünyadayken insanın kendi seçimi sonucu Allah bilgisini (marifet) elde etmesiyle orantılı olduğunu yazmıştı.
İslâmın etkisine maruz kalan diğer bir Hıristiyan mistiği büyük şair Dante (ölümü 1321 ) idi. İkinci derecedeki yazılarında Dante sıksık İbn-i Sina, İbn Rüşd ve el-Gazâlî’den iktibaslar yaptı.
Dante’nin içte doğan ışık, Allah’ın görüntüsüyle mutluluk ve İspanyol mis-tiklerinden Muhyiddîn İbni Arabî’nin yedi göğe yükselişi konularındaki görüşlerini Gazâlî’den edindiği tahmin edilmektedir.
Ünlü şarkiyatçı Hitti, Gazalî’yi en iyi kavrayan düşünürlerden biri idi. Gazalî konusunda şu çarpıcı yorumu yapar: “Gazâlî’nin şahsiyet ve karakterinin çarpıcı görünümü, biyograficilerin onu belirlemelerinden ziyade, yazılarının dikkate şayan özelliklerinden ortaya çıkmaktadır. Biz daha önce onun merakı, ilme karşı düşkünlüğü, açık fikirliliği ve gerçeklere bağlılığı konusundaki entellektüel taraflarından söz etmiştik. Okuyucu, ahlakî konuda onun dünya menfaatlerini umursamayışı, halk tarafından hoş görülmemesi pahasına üstün manevî cesaret gösterişinden, meselâ, müziği benimsemesi, dinî müzik aletlerini hoş görmesi, bu konuda ilâhi-yatçı ve fıkıhçı meslektaşları tarafından eleştirilmesi, Hıristiyanlara karşı müsamahası, bu dünyada ve öbür dünyada ruhsal değerlerin üstün olduğu görüşünde ısrar etmesi gibi görüşlerinden son derece etkilenmiştir.” (Hitti, 1995, s. 194)
Sonuç olarak Batı Gazâlî’yi en iyi şekilde değerlendirmiştir. Batılı filozofların düşünce sistemi içinde daha önce İslam dünyasında derinliğine tartışılmış ve sonuca bağlanmış çok sayıda konu vardır. Uygarlık bir birikimin ürünü olduğu kabul edilirse, yeni bir uygarlık kurabilmek için mevcut birikimi en iyi şekilde değerlendirmemiz gerekmektedir. Batı modern çağları inşa ederken asıl kaynaklarına Müslüman filozof ve kelamcıların yorumlarıyla ve katkılarıyla ulaştığı ve yepyeni bir uygarlık inşa ettiği gibi, biz de yeni bir uygarlık inşa ederken bir taraftan direkt kendi kaynaklarımıza, diğer taraftan o kaynaklardan elde edilip geliştirilen Batı düşüncesine yönelmemiz ve ikisini beraber değerlendirerek yeni bir senteze ulaşmamız gerekmektedir.
Yararlanılan Kaynaklar
Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, c. I-II, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1994.
Bünyamin Duran, İslam Tarihinin Konjonktürel Değişimi, Nesil, İstanbul,1997.
Descartes, Felsefenin İlkeleri, ç. Mesut Akın,1983.
Erwin I.J. Rosenthal, Ortaçağ’da İslam Siyaset Düşüncesi, çev. Ali Çaksu, İz Yay., İstanbul,1996.
İmam-ı Azam, Fıkh-ı Ekber,Aliyyül-Karî Şerhi, ç. Y. Vehbi Yavuz, 1978.
İmam-ı Eş’arî, Makâlâtü’l-İslamiyyîn, c.1-2, Beyrut, 1990.
İmam-ı Maturidî, Kitab’üd-Tevhîd, yayına hazır: Fethullah Huleyf, çev. H. Sudi Erdoğan,1981.
Fahreddin-i Razî, Tefsir-i Kebir, c. 4, Beyrut, 1995.
Fazlurrahman, İslam, çev. A. Açıkgenç, İstanbul, 1980.
Henry Corbin, İslâm Felsefesi Tarihi, İletişim Yay., ç. Hüseyin Hatemi, 1994.
Hilmi Ziya Ülken, “İslam Düşüncesinin Batı’ya Etkisi”, ç. M. A. Tuğsuz, İslam Düşünce Tarihi, İnsan Yay., 1991.
İbn-i Rüşd, Faslu’l-Makal, h: Süleyman Uludağ, Dergah Yayınları, 1985
İmam-ı Gazalî, Faysalu’t-Tefrka Beyne’l-İslam ve’z-Zendeka, düz. Süleyman Dünya, ç. Ahmet T. Alkan, 1992,
İmam-ı Gazâlî, İhya-u-Ulumiddin, c. II, 1993.
İmam-ı Gazâlî, Tehafüt el-Felâsife, ç. Bekir Karlığa, Çağrı Yayınları, 1981.
İmam-ı Gazâlî, El-Munkıu Min-Ad-Dalâl, ç. Hilmi Güngör, MEB Yay., 1990.
İmam-ı Gazâlî, İtikatta İktisad, ç. O. Zeki Soyyiğit, 1971.
Macit Fahri, İslam Felsefesi Tarihi,ç. Kasım Turan, 1987.
K. Popper, Açık Toplum ve Düşmanları, c. I, Remzi Kitabevi, 1989.
Laura Veccia Vagleri, “Raşid Halifeler ve Emevi Halifeleri”, İslam Tarihi Kültür ve Medeniyeti, c.1, ed: P. M. Hold ve B.Lewis, Hikmet Yay., 1989.
M. Said Şeyh, “Gazâlî”, ç. Mustafa Armağan, İslam Düşünce Tarihi, c. 2, İnsan Yay., 1990.
M. M. Şerif, “İslam Düşüncesinin Descartes’ten Kant’a Kadar Batı’ya Etkisi”, ç. M. A. Tuğsuz, İslam Düşünce Tarihi, İnsan Yay.,1991.
Münir Şefik, Çağdaş İslâm Düşüncesi, çev.: Esat Pınarbaşı, Dünya Yayıncılık, İstanbul, 1991.
Mustafa Çağrıcı, Gazalî’ye Göre İslam Ahlakı, İstanbul, 1982.
Necip Taylan, Gazâlî’nin Düşünce Sisteminin Temelleri, 1994.
Oliver Leaman, Ortaçağ İslam Felsefesine Giriş, ç: Turan Koç, Rey Yayıncılık, 1992.
Philip K. Hitti, Arap Tarihinin Mimarları, Risale, 1995.
Sadeddin Taftazanî, Şerhu’l-Makasıd, c. I, II, III, IV, Beyrut, 1989.
Sadeddin-i Taftazanî, Şerhu’l Akaid, İstanbul,1289.
S. Hüseyin Nasr, İslam’da Düşünce ve Hayat, ç. Fatih Tatlılıoğlu, İstanbul, 1988.
S. Hüseyin Nasr, İslam Kozmolojisine Giriş, ç. Nazife Şişman, İstanbul, 1985.
S. Hüseyin Nasr, İnsan ve Tabiat, ç. Nabi Avcı, Ağaç Yay., İstanbul, 1991.
S. Hüseyin Nasr, Üç Müslüman Bilge, ç. Ali Ünal, İnsan Yay., 1985.
W. Montgomory Watt, İslamın İlk Dönemlerinde Hür İrade ve Kader, ç. Arif Aytekin, 1996.
KPR - K 98 - Modernleme Serveni