Cemaat Cumhuriyetin sonucudur ve sorunlarının da çözümüdür Serdar Turgut / AKŞAM 21/04/2009

harp

Well-known member
Cemaat Cumhuriyetin sonucudur ve sorunlarının da çözümüdür Serdar Turgut / AKŞAM 21/04/2009

[FONT=verdana,sans-serif]Cemaat Cumhuriyetin sonucudur ve sorunlarının da çözümüdür[/FONT]
Serdar Turgut / AKŞAM
21/04/2009

1923 koşullarında 'Yeni Cumhuriyet'in öncelikli meselesi ülkeye bir ekonomi oluşturmaktı.
Çünkü o tarihte Türkiye'de ekonomi hiçbir yönüyle yoktu. Cumhuriyeti kuran kadrolar ülkeye bir altyapı ve temel endüstriyi acilen kurmak zorundaydılar. Savaşın yol açtığı olduğu tahribatın yanı sıra dünya yavaştan büyük depresyon dönemine gitmekte olduğundan dışarıdan kaynak bulmak söz konusu değildi. Anlayacağınız; o koşullarda Türkiye'ye ekonomi oluşturmak yoktan var etmek gibi bir şeydi.
Karl Marx'ın bize öğrettiği gibi bir ülkede değer yoktan varedilemez. Değer, bir sınıfın sömürülmesiyle oluşabilir ancak. O dönemde bir tek köylü sınıfı vardı. Bir tek onlar üretiyordu. Ve devlet acımasız ama rasyonel bir karar aldı, köylü sınıfı sömürülecekti. Orada üretilen değerin artısına el konulacaktı. Yani artı değeri devlet alacaktı. Ortada henüz burjuvazi olmadığı için devletin üstlenerek yaptığı bu işin popüler adı sömürüdür. (Daha fazlasını öğrenmek için Karl Marx'ın Kapital ve Grundrissse adlı eserlerini okuyabilirsiniz. Ayrıca Lenin'in toplu eserlerinin 3. cildindeki 'Köylülük' sorunu ile ilgili bölümü de hepinize mutlaka tavsiye ediyorum. Aslında bu yazının tüm teorik altyapısı ona dayanmaktadır.)
Kırsal kesimden el konularak alınan artık-değer, devlet eliyle kırsal kesimin dışına çıkarılıp ülkenin acil yatırımlarında kullanılacaktı.1929'a kadar olan dönemin hikayesi ayrı, 1930-40 döneminin ise hikayesi farklıdır ama temelde ikisinde de üzerinde oturduğu ekonomik süreç aynıdır.
Cumhuriyet sisteminin ekonomik yapısının mecburen aldığı biçimin gelecek için oldukça vahim sonuçları olmuştu. Artık-değer sömürüsü ve aktarımı bir tek köylülerden yapılabildiği için devlet hem ideolojik açıdan köylülükten uzaklaştı hem de sıradan insanların gözünde sömürücü olarak anılmaya başlandı.

Tabii ki bu arada halkın dini değerlerine de yabancılaşıldı. Cumhuriyet rejiminin ve CHP'nin halkın dini hassasiyetlerine karşı olarak algılanmasının temelinde bu köken vardır. (Genelkurmay Başkanı'nın son konuşmasında 'TSK hiçbir zaman dine karşı olmamıştır' vurgulamasını yapmaya kendini mecbur hissetmesinin temelinde bu tarihi sürecin onların omzuna yüklediği ağır tarihi yük de rol oynamıştır.)
Daha sonra Demokrat Parti iktidara gelebilmek için tek oy potansiyeli olan köylülüğü kucaklamak zorundaydı. DP, köylüden 'Yeter! Söz Milletin' diyerek oy istediği dönemde köylülük sadece atık değer üreten kesim olmaktan yavaşça çıkıp tüketici de olmaya başlamıştı.
Sömürücü devletin temsilcisi olan CHP'nin karşısında DP'nin bir seçimde başarısız olması imkanı yoktu. Köylüye sahip çıkmak dini değerlere de sahip çıkma anlamna geliyordu ve böylece Türk siyasetinde yıllardır bir türlü kapatılamayan fay hattı ortaya çıkmış oldu.
Dini değerlere yakın partiler hep sağda algılandı, CHP iktidarsızlaşmasının ilk belirtilerini daha o dönemde verdi. (Adalet Partisi Lideri Süleyman Demirel 'Benim halkım, benim köylüm' diyerek duyarlılığı algıladığını gösterdi ve gerektiğinde tabii ki din kartını açmak zorunda kaldı. DP'den AKP'ye bir direkt bağlantı çizgisi çekmek mümkündür.)
Demirel'in başarısının ekonomik açıklaması, köylüyü tüketici olarak tutma ve bunu geliştirmektir.
Anlayacağınız; bir döneme Türkiye'nin sınıfsal dengeleri oturmak üzereymiş görünümünü veriyordu. Ancak sonra başka bir ekonomik süreç devreye girdi ve iç göç başladı. Büyük şehirlere taşradan gelen insanları koruyup kollayacak mekanizmalar devlette yoktu. Cumhuriyetin kuruluş aşamasında sıradan insanın değerlerinden mecburen kopmuş olan devlet bırakınız sorunları çözmeyi, bu sorunları anlayabilecek kapasiteye bile sahip değildi.
Aslında göç eden insanlar büyük acılar çekiyordu. Hayata yabancılaşmışlardı, korkuyorlardı, sahipsizdiler... Bu dönem, türkülerin arabesk şarkılara dönüştüğü dönemdir. Temelde yaşam sevgisini anlatan türkülerin yerini acıları anlatan arabesk şarkılar aldı.

CEMAAT DEVREYE GİRİYOR

Korumasız kalan bu insanlara o dönemde cemat yardımcı oldu. Ve aslında hem onlara yardım etti hem de şehirdeki yaşama daha az sorunlu adapte olmalarını sağladı.
Özellikle Fethullah Gülen cemaati o dönemde sıradan insanlara sahip çıkarak hem bizim modernleşmemizin sonucu olan büyük bir problemin patlamasını engelledi hem de cumhuriyetin oluşum biçimi nedeniyle yabancılaşmış olan insanların daha radikal fikirlere itilmelerini önleyici oldu.
Sıradan insanlar yeni geldikleri şehirde geleneksel değerlerini dini inançları içinde yoğurarak yaşama fırsatını cemaatin çabaları sayesinde buldular.

TEHDİT ALGILAMASI MI?

Bu açıdan bakarsanız ben cemaatte bir tehdit algılaması görmediğim gibi, yani Genelkurmay Başkanı'nın yaptığı tespite katılamıyorum. Aksine cemaatin varlığını bir güvence olarak görüyorum.
Cemaat bir dönemden diğerine sancısız geçişi yani bir anlamda Türk modernleşmesinin sürekliliğini sağlamıştır.
İşte bu yüzden yazıya "Cemaat cumhuriyetin sonucudur ve sorunlarının da çözümüdür" diye başlık attım. Bu sürecin ekonomik altyapısı anlattığım gibi yaşanmıştır.
Ben bundan dolayı TSK ile cemaatin diyalog kanallarını kurmasını istiyorum.
Bu diyaloğa önümüzdeki yıllarda daha da ihtiyaç olacaktır.
21'inci yüzyılda modernleşme süreçlerinin doğal sonucu her kültürde, her sınıfta insanların inanç meselesi ile yüzleşip bunu kendi vicdanlarında bir şekilde çözmeleri kaçınılmaz olmuştur. Bu sağlıklı toplumlar yaratılabilmesi için kaçınılmaz bir süreçtir ve bunun ön koşuludur.

CEMAAT DEVLETE YARDIMCI OLABİLİR

Bu süreci, kuruluş felsefesi ve ekonomik zaruretler ile halkın değerlerinden koparak modernleşme sürecini başlatmış olan devletin tek başına başarması mümkün değildir. Cematin devlete yardımcı olması ihtimali vardır. Bu nedenle TSK'nın cemaat ile bir fikir alışverişi sürecine girmesinin yararı büyük olacaktır. Türkiye'yi modern, laik bir cumhuriyet olarak geleceğe omuzlarımızda taşıyacaksak Türkiye'de bir 'Büyük Diyalog' başlatmamız gerekiyor.
Korkular, tehdit algılamalarıyla yaşayıp durdum. Artık bari çocuklarımızın normal, huzurlu bir ülkede yaşayabilmelerini çok istiyorum. Bu tür yazılar da sadece o arzumun teorik çerçevesini çizmeye çalıştığım entelelektüel çabalardan ibarettir.
Mesajlarıyla destek verenlere gönülden teşekkür ediyorum.
 
Üst