Vecize Analizi 38 : Akıl odur ki

Huseyni

Müdavim
[BILGI]Âkıl odur ki, “Huz mâ safâ, da’ mâ keder” kaidesiyle amel eder, selâmet-i kalble gider.

Sekizinci Söz[/BILGI]

Vecizemizin Türkçe Anlamı: "Kederi bırak mutluluğu al"


Vecize Analiz derslerimiz devam ediyor. Katılımlarınızı bekliyoruz. Anladıklarımızı paylaşmaya devam...


[TAVSIYE]Diğer derslerimziden bazılarına aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.[/TAVSIYE]


"Zira o meyveler, nümunelerdir: Tatmaya izin var, ta asıllarına..."

"Zira helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir."

"Ey nefsim, hayat-ı dünyeviyeyi gaye-i maksat..."

"Malûmdur ki, zararsız yol, zararlı yola velev on ..."

"Halbuki namazda ruhun, kalbin, aklın büyük..."

"Elhasıl, âhiret gibi dünya saadeti dahi ibadette ve Allah’a asker..."
 

Eddaî2

Well-known member
Cevap: Vecize Dersimize Bekliyoruz...“Huz mâ safâ, da’ mâ keder”

Âkıl odur ki, “Huz mâ safâ, da’ mâ keder” kaidesiyle amel eder, selâmet-i kalble gider.

Allah insanın yaşadığı her alanda çirkinle güzeli, iyi ile kötüyü, siyah ile beyazı vs. zıtlıkları içiçe yaratmış. Bunun tabiki çok hikmetleri var. Mesela güzelliklerin içine çirkinlikleri serpiştirmiş ki, güzelliğin dereceleri tezahür etsin, daha iyi anlaşılsın. Herşeyi zıddıyla göstermiş, bildirmiş. Misal hastalıklar olmasa sağlık bilinmezdi. Soğuk olmasa sıcak bilinmezdi.

İnsan dünyaya ilim yolu ile tekemmül etmek için gelmiş. Hayvanlara nisbeten yaşam şartlarımız öğrenme sürecimiz çok farklı. Bir hayvan çok kısa bir sürede hayat şartlarının tamamını öğrenebilirken, insan 20-30 yaşlarına gelene kadar ancak o mesafeyi kaydedebiliyor. Mesela bir arı bir kaç günde hayat şartlarını tamamen öğrenir. İnsanın ise hayatı iyi ile kötüyü, yararlı ile zararlıyı öğrenmekle geçiyor. İnsanın bu öğrenme sürecindeki, tekemmülüne, kemale giden yolda en doğru ve en selametli vasıta şüphesiz marifetullahtır. Hayat Onu tanımakla güzelleşir, Ona iman etmekle lezzetli olur. Onu tanımayan ahiret saadetini kaybedeceği gibi, dünya saadetini dahi kaybeder. İmani bir bakış açısı herşeyi güzel gösterir. Dünyada cereyan eden olayların ardındaki hikmetleri gösterir. İmanı kavi bir insan bir şeyin ya bizzat ya da neticeleri itibariyle hayır olacağını bilir ve her hadiseye karşı teslimiyet gösterip, tevekkül eder. Yaşanan hadiselerin içinden kendisine lazım olan iyilikleri, güzellikleri alır, çirkin taraflarıyla vakit kaybetmez. Herşeyi güzel görür, güzel gördüğünden düşünceleri de güzelleşir. Güzel düşünceleri de hayattan lezet almasına vesile olur. Mesela bir musibet başına gelse Allahın basit bir başağrısının bile, inanan insan için bir günahı bağışlama vesilesi olduğunu düşünür ve hastalığına, musibete isyan değil, belki şükreder. Gençliğini kaybetse ebedi gençliğini düşünür müteselli olur... İnanan ve Allahı bilen insan için herşey güzeldir. İnanmayan ve Onu bilmeyen için ise; güzellikler bile çirkinliklerle, elemlerle doludur. Tıpkı Sekizinci Sözdeki gibi...


 

LEVLAK

Well-known member
Cevap: Vecize Dersimize Bekliyoruz...“Huz mâ safâ, da’ mâ keder”

İnsana keder veren fıtratına konulmuş olan acizlik, fakirlik, zaiflik ve korku,elem, firak, zeval vs. gibi şeylerdir. Fakat insanın kendisine keder veren bu şeylerin hiçbirisiyle mücadele edecek ne gücü-kuvveti ne de sermayesi yoktur. Öyle ise insanın bunların hepsine hükmedecek, hepsi üzerinde tasarruf etmeye salahiyeti ve kudreti olacak bir Zât'a ihtiyacı vardır. Elbette o Zât'ta bu duygu, his ve latifeleri insanın fıtratına derc eden C.H.'tan başkası değildir. Yani bizim fıtratımıza mezkûr şeyleri kim koymuş ise onlara hükmedecek olanda ancak O'dur. Gayrısının buna gücü yetmez çünkü; onlarda o sıfatlarla, duygularla, latifelerle teçhiz edilmiştir. Öyle ise insan kendindeki kederi kendisi izaleye çalışmamalı. Yahut C.H.'ın gayrısından medet beklememeli. Herbir latife, duygu ve hissinin yüzünü tasarruf sahibib olan Kadir-i Zülcelal'e çevirmeli ve ona istinad etmeli. Hakiki kuvvet ve kudreti elinde bulundurana dayanarak kederlerinin ona bırakmalı, O'nun vazifesine karışmamalı (gemideki yolcu misali). Ancak o zaman ruh hakiki safaya erebilir. Aksi takdirde kederlerinin kendisi izaleye çalışan veya mahlukattan meded bekleyen insan kendisi buna güç yetiremeyip, mahlukattanda hakiki yardım bulamayınca kendisine yeni kederler edinecek ve o kederler içerisinde boğulup gidecektir.
 

topraktoprak

Well-known member
Cevap: Vecize Dersimize Bekliyoruz...“Huz mâ safâ, da’ mâ keder”

Olaylara ve hadiselere iman ve hidayet gözlüğü ile bakan birisi, her şeyin iyi ve güzel tarafını görür ve onunla mutlu olur. Zahirde çirkin ve azap gibi duran şeyleri de kadere havale edip, tam bir teslimiyet ve tevekkül ile o huzur ve mutluluğuna halel ve zarar verdirmez. Bu sebepledir ki, kadere iman eden kederden emin olur, denilmiştir.
Kafasına ve kalbine iman ve hidayet gözlüğünü takmayan bir münkir ise, her şeyin ve her hadisenin kötü ve çirkin tarafını görür ya da öyle algılar. Hayatı bir azap makinesine döner. Sefayı unutur, kederi alır, hayatı zehir olur.
Evet iman her şeyi güzel gösteren bir iksir ve formül gibidir. Kim bu formülü ve iksiri elde ederse, hem bu dünya hayatı hem de ebedi olan ahiret hayatı kurtulur. Aksi durumda olan insanlar ise keder ve azap yumağı içinde helak olurlar.
Kısacası, güzel gören güzel düşünür, güzel düşünene ise hayatından lezzet alır.
Safa vereni al, keder vereni bırak” manasıyla aciz insanlar
safa bulmak adına hiçbir şeye aldırmayıp hayatın tadını çıkarmak üzere zevk ve eğlence peşinde koşanlar dünyevî ölçekte dahi huzur ve mutluluk bulamamışlar. Böyle bir anlayışın hoşnutluk getirmesi mümkün değil çünkü. Ahmaklıktan, akledememekten kaynaklanan ölçüsüz ve manasız bir eğlence düşkünlüğü demek olan sefahat huzur getirmez. Sefahati artanın dünyaya bağlılığı artar, ölüm korkusu büyür; bu korku her türlü lüks ve eğlenceye rağmen hayatı zehir eder insana.

Dünyadaki safa ve huzur, nefsin hevasını tatmin için koşturmakla değil, ölüm sonrasına hazırlanıp ölüm korkusundan sıyrılmakla temin edilir. Kaldı ki mümin, ölümün bir tasfiye olduğunun farkındadır. Azrail mümine hoş gelmiş, safa getirmiştir. “Safa getirdin”le hoşça karşılanan bir ölüm, safa bulduran bir ölümdür.

 

akna

Well-known member
Cevap: Vecize Dersimize Bekliyoruz...“Huz mâ safâ, da’ mâ keder”

Vakta ki Cenâb-ı Hak, hikmet-i ezeliye ile inâyet-i ezeliyenin iktizasınca, insanların kabiliyetlerinin tezahürünü ve istidatlarının neşvünemasını irade etmekle, nev-i beşeri imtihan ve tecrübeye tâbi tuttu, zararları menfaatlere kattı, şerleri hayırların içine attı, güzellikleri çirkinliklerle cem etti. Hepsini birbirine karıştırarak kâinatın hamuruyla beraber yaratılış teknesinde yoğurduktan sonra, kâinatı tagayyür, tebeddül, tekâmül kanunlarına tâbi tuttu.
Vakta ki imtihan perdesi kapanır ve tecrübe zamanı nihayet bulur ve kâinat tarlasının vakt-i hasadı hulûl eder. Sâni-i Hakîm, inâyetiyle, birbiriyle karışık yoğurduğu zıtları tasfiye eder, içlerinden tagayyürü doğuran esbabı ayırır ve ihtilâf maddelerini tefrik eder. Sonra Cehennem, ebede elverişli olarak metin ve kavî bir cisimle teşekkül ederek, وَامْتَازُوا (bir kenara çekiliniz) hitabına hedef olur. Cennet ise, esasatıyla beraber ebedî ve muhkem bir şekilde tecellî eder ve müncelî olur.
İ’şaratü’l-İcaz'dan


Üstad Hz’nin de açıkça ifade ettiği gibi başlangıcı olmayan ve her işini hikmetle yapan Allah cc, kainatın ölçü ve dengesi gereğince insanlığa çeşitli kabiliyetler vermiş ve bu kabiliyetleri hayır yönüyle kullanmalarını emredip sınava tabii tutmuştur. Zararları menfaatlere, şerleri hayırların içine, güzellikleri çirkinliklere katmıştır.
İşte bu imtihan sırrı gereği her türlü yeteneği hayra kullanmamız, her işin hayr yönüne bakmamız, çirkinliklerin arasından güzellikleri seçmemiz gerek. Elhamdülillah ki Kerim olan Rabbimiz cc bizleri sayısız kabiliyetlerle donatmıştır. İnsanları iyi ve kötü olarak ayıran, bu kabiliyetleri kullandıkları yerlerdir yani seçimleridir. Akıllı insan o dur ki her zaman kendine faydalı olanı, meşru olanı alır, zararlı olanı, yasak olanı bırakır.
Kainat hasat vaktine girip, tecrübe zamanı son bulup, imtihan perdesi kapandığı zaman her işi hikmetle ve sanatla yapan Allah cc, inayetiyle bu zıtlıkları birbirinden temizler, içlerinden sebepleri ve uyuşmazlıkları ayırır.
Rabbim cc verdiği istidatların hakkını verebilen hayırlı kullarından eylesin.. amin
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: Âkıl odur ki, “Huz mâ safâ, da’ mâ keder” kaidesiyle...

" Kederi bırak mutluluğu al "

Mutluluğu alabilmek için de öncelikle kişinin by-pass yapılacak damarları bilmesi lazım..Bunun için,kendi kendini tamir etmeli.Kimse kimseye kendi keşfinden daha çok yardımcı olamaz bu konuda..Sadece,birkaç seçeneğin varlığını anımsatır hepsi o'dur.

Damarlar açıldıktan sonra, bana göre keder de o tıkanıklıktan ibaret kalır.Bu da bir yorum tabi...
 

Muvahhid1

Well-known member
Saniyen:
image006.gif
"Kadere iman eden gam ve hüzünden emin olur" sırrıyla,
image008.gif
"Herşeyin güzel cihetine bakınız" kaidesinin sırrıyla,

image010.gif



gayet kısacık bir meâli: "Sözleri dinleyip, en güzeline tâbi olup fenasına bakmayanlar, hidayet-i İlâhiyeye mazhar akıl sahibi onlardır" meâlinde, bizler için şimdi herşeyin iyi tarafına ve güzel cihetine ve ferah verecek vechine bakmak lâzımdır ki, mânâsız, lüzumsuz, zararlı, sıkıntılı, çirkin, geçici haller nazar-ı dikkatimizi celb edip kalbimizi meşgul etmesin.

Sekizinci Sözde, bir bahçeye iki adam, biri çıkar, biri giriyor. Bahtiyarı bahçedeki çiçeklere, güzel şeylere bakar, safâ ile istirahat eder. Diğer bedbaht, temizlemek elinden gelmediği halde çirkin, pis şeylere hasr-ı nazar eder, midesini bulandırır, istirahata bedel sıkıntı çeker, çıkar, gider.Şimdi hayat-ı içtimaiye-i beşeriyenin safhaları, hususan Yusufiye medresesi bir bahçe hükmündedir. Hem çirkin, hem güzel, hem kederli, hem ferahlı şeyler beraber bulunur.


Âkıl odur ki, ferahlı ve güzel şeylerle meşgul olup çirkin, sıkıntılı şeylere ehemmiyet vermez, şekvâ ve merak yerinde şükreder, sevinir.


Şualar
 
Üst