"Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir." (AI-i İmran 104) -- Tusî, Telhis eş-Şafi, 310. İran taş baskısı.
Yine Allah Teala şöyle buyurur:
"Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten men'eder ve Allah'a inanırsınız." (Al-i İmran 110) (Burada bir gruptan değil de Mü'min topluluğunun vasfından söz etmektedir.)
Şüphesiz emr-i bi'l-ma'ruf, mü'minin hak uğrunda çağrıda bulunmasını, onu her yerde söylemesini ve bu konuda hiçbir ayıplayanın ayıplamasından korkmamasını gerektirir. Ancak böylesi bir görevi meydana getirmede mutlak bir acziyete düşecek olursa ve bu hususta çaresizliğe düşen yahut zorlamaya maruz bırakılan kişinin durumu gibi bir pozisyonla karşılaşacak olursa, Allah Teala'nın şu sözü gereği sükut etmesi=pasifize olması (Yani Takiyye prensibi) konusunda kendisine ruhsat verilmiştir:
"Kalbi İman İle mutmain olduğu halde (dinden dönmeye) zorlanan hariç..." (Nahl 106)
Fakat bununla beraber Rasulullah (s.a.v)'in şu ifadesi gerekçesiyle hakkı her yerde açıkça söylemek, en faziletli olandır: "Cihadın en faziletlisi, zalim sultanın huzurunda gerçeği haykırmaktır."
Yine Aleyhisselam şöyle buyuruyor: "Şehidlerin en hayırlısı, Hamza bin Abdulmuttalib'dir. Bir de zalim hükümdarın karşısında gerçeği haykırıp bu yüzden sultanın kendisini öldürdüğü kimsedir."
Bu görüş uyarınca şehitler atası, Hz. İmam Hüseyin bin Ali (r.a) tırmanan zulmü ve gerilere itilen gerçeği gördüğü için Yezid bin Muaviye'ye karşı kıyam etti. Fakat Irak halkı onu perişan etti. Tıpkı daha önce babasına yardımcı olmaktan gerisin geri durdukları gibi. (ve daha sonra torunu Hz. İmam Zeyd' e de yaptıkları gibi)