Ciddiyet.

Kýrýk Testi

Well-known member
Hakikî mü'min, söz ve davranışlarında tam bir ciddiyet insanıdır. Ciddiyetsizlik ve lâubalilik, insanın günlük yaşamında olduğu gibi mânevî hayatı üzerinde de olumsuz tesirler icra eder.Mü'min, Allah (celle celâluhu) ile alâkalı meselelerde daha bir ciddîdir ve ciddî olmalıdır. Bir zaman okuduğum bir kitapta "Allah özenerek yaratmış." ifadesine rastlamıştım. Öyle zannediyorum ki bu, üzerinde düşünülmeden söylenmiş bir sözdü. Zira özenme, zaaftan kaynaklanan bir gayreti ifade eder. Allah'ın kudreti nâmütenâhîdir ve O'nun için özenme asla söz konusu değildir. O dilediğini en mükemmel şekilde ve hemen yaratma gücüne sahiptir. Kur'ân'da Kendisini bize yüzlerce ismiyle anlatan Allah (celle celâluhu) hakkında, dîk-i elfâzdan (ifade yetersizliği) da olsa bu tür tabirleri kullanmak kat'iyen doğru değildir.
İnsan, en ciddî konumda, en ciddî bir mesele için dünyaya gönderilmiş ve en ciddî şeyleri kazanmakla mükellef tutulmuştur. Her şeyden önce, Allah rızasını kazanma ve O'na hakkıyla kul olma, genel mânâda ciddiyeti gerektirmektedir. O, Allah tarafından kendine bir defaya mahsus olmak üzere verilmiş olan bu kulluk şansını çok iyi değerlendirmeli ve böyle bir ciddiyeti hayatının her karesine dağıtmalıdır. Zaten doğrudan doğruya eşyanın hakikatine müteveccih yaratılmış bulunan insanın durumunu lehviyatla (faydasız işler) telif etmek de mümkün değildir.
Konuyla doğrudan alâkalı olmasa da, burada akla gelebilecek bir soruyu hatırlatmakta yarar var: Âyette; "Onlar ki Allah'ı gâh ayakta divan durarak, gâh oturarak, gâh yanları üzere yatarak zikrederler ve göklerin, yerin yaratılışı hakkında düşünürler..." (Âl-i İmrân sûresi, 3/191.) deniyor. "Yatarken de Allah anılır mı? Bu ciddiyete münâfî değil mi?" şeklinde düşünülebilir.
Evet, mü'minin her ânı ibadet yörüngeli geçmelidir. Ama, ayağı uzatıp lehviyata dalmaktansa, ayağı uzatıp Kur'ân okumak elbette ki ondan daha iyidir. Bence, yatarken Allah'ın anılmasından daha ayıp bir şey varsa o da, yatarken, kalkarken, otururken Allah'ı anmamak, lehviyatla meşgul olmaktır. Zaten bir hadislerinde Allah Resûlü: "Müslümanın İslâmiyetine ait güzelliklerindendir, onun mâlâyânîyi terk etmesi..." buyurmuyor mu?

M.Fethullah Gülen
 

Abidin1

Well-known member
Ciddiyetsizlik ve lâubalilik, insanın günlük yaşamında olduğu gibi mânevî hayatı üzerinde de olumsuz tesirler icra eder.


Allah razı olsun çok açıklayıcı güzel bir yazı.. Özellikle şu vurgusu önemli bir noktayı gösteriyor.. "Ciddiyetsizlik ve lâubalilik", Müslüman tabiiki hep güler yüzlü ve neşelidir.. Fakat laubali olamaz..
Saygılar..
 

müdavim

Üye Sorumlusu
Biliyorsunuz, tevazu alçak gönüllü olmaktadır. Tevazu sahipleri kimseyi hor hakir görmez. Akranları arasında büyüklük taslamazlar. Vakar ise, ağırbaşlı olmak demektir. Vakur kişiler nerede, nasıl davranacaklarını iyi bilir, dengeli hareket ederler, ağızlarından çıkan sözlerin nerede kullanılacağını çok iyi bilirler. Bazı kimseler, kendilerini tevazu sahibi zannedip, yaptıkları hareketleri o kadar dengesizdir ki sözleri “Taş mı kırar yoksa kalp mi kırar” hiç bakmazlar.
İnsan hem mütevazı, hem vakur olmalıdır. Dinimiz tevazu ve vakar sahibi olmayı teşvik etmekle beraber, bu hususta aşırı gitmeyi yasaklamıştır. Çünkü tevazuda aşırı gitmek insanı hor görülmeye ve miskinliğe düşürür. Herkesin maskarası haline getirir. Bizi aşağılamalarına razı olmak ahlaki bir fazilet sayılmaz. Vakarda aşırılık ise insanı kibirli yapar ki bu da istenmeyen bir durumdur. O halde insana yakışan ölçüyü kaçırmadan sahip olduğu alçakgönüllü ve ağırbaşlı tavırlarıdır.
“İnsanlar kötülüğü, arzularının kuvvetli olmasından çok, vicdanlarının zayıf oluşundan dolayı yaparlar.”
Vakar ve Tevazu , ne kadar güzel huy ise, bunun zıddı olan kibir ve haysiyetsizlik de o nispette kötü ve çok tehlikeli bir hastalıktır. Mütevazı ve vakur olmak olgunluğun ve güzel ahlakın alameti olup, insanı yüceltir, kemale erdirir. Hakkın ve halkın sevgisini kazanmaya vesile olur. Alçak gönüllü insanları Allah da, kulları da sever. Kibir ise insanı alçaltır, aşağıların aşağısına mahkum eder.
Bu sebeple Sevgili Peygamberimiz, 'Sana hürmet göstermeyene, sen de hürmet gösterme, o gibiler insanlık şerefinden yoksundur. Kendisine gösterdiğin hürmeti senden esirgeyen kimseyle arkadaşlık etme' buyurmuşlardır.
O halde kemal sahibi bir insana yakışan, kibirden ve gururdan uzaklaşarak haysiyet, şeref ve vakarını korumaktır.
Her zaman nefsimize hakim olalım. “Nefsini bilen kimse onu idare etmesini bilir.” Böylelikle Alemi de güzel ve adil bir siyasette idare etmeye muktedir olur. Başkalarında gördüğü bir kusurun kendinde de olabileceğini düşünür ve kendi kusurlarını gidermeye çalışarak başkalarına da örnek olur.
 
Üst