Sultanul Arifin Mahmud Sami Ramazanoğlu

T

talib

Misafir
Duası

Sami Efendi hazretleri sevenleri için yapmış olduğu altı isteği şöyle belirtir:

Rabbimden Altı Şey İstedim

1.Bana intisab edenlerin çoğunun ilim sahibi olmasını.

2.İhvanımın ölüm anında şeytanın musallat olmaması için başlarında bulunmamı.

3.İhvanımın ihtisab ettiği andan itibaren nefsi galip geldiği zaman vazifesini yapamazsa benim onların vazifesini yapıp ikmal etmemi.

4.İhvenımın intisab ettikten sonra sülûkunu ikmal etmeden ölüm vuku bulursa sülûkunu kabirde ikmal ettirerek Resûlullah (s.a.v)’e öylece teslim etmeyi.

5.Kabirde sual meleklerine cevap vermeye kadir olamazsa bizzat yardımında bulunmayı.

6.İhvanımın kabirde yatan komşu mevtalardan en az 40 kişiye şefaatçi olmalarını.
 
T

talib

Misafir
Hakkında Söylenenler

"Reisü'l-kurrâ" ve "hâdimu'l-Kur'ân" Gönenli Mehmed Efendi onun hakkında: "Sami Efendi, bu ümmetin en büyüğü idi. Başka ne söylense boştur." demiştir.

Ali Yakub Hoca Efendi de: "Takva babında bütün evsâfıyla selef-i sâlihin zâhid ve âbidlerini andıran bu zâtın kemâlât-ı mâneviyesi hakkında söz söylemek, bizim gibi nâçiz bir abd-i âcizin kârı değildir " der.

Mahir İz Hoca Efendi, gördüğü bir rüya üzerine muhib ve bağlıları arasında katıldığı Sami Efendi hazretleri hakkında: "O, Hazret-i Sami'dir. Biz devr-i pâdişâhîden beri neler gördük, fakat böylesine tesadüf etmedik" diyordu.

Bekir Hâki Efendi de Sami Efendi'yi sevip takdir edenlerdendi ve Sami Efendi'nin bir sohbetinden dönerken şunları söylüyordu: "Bu zenginleri saatlerce dizüstü sessizce oturtmak, Boğaz'dan gelen bir gemiyi Sarayburnu'nda bağlamaktan daha zordur. Bizler bu işi yapamayız. Bunu ancak Sami Efendi yapabilir."

Bekir Hâki Efendi belki bunları söylerken Es'ad Efendi'nin Sami Efendi'ye verdiği icazetnamede çizdiği irşâd stratejisinden habersizdi. Es'ad Efendi şöyle diyordu icazetnamede: "Ne ticaret, ne de alışverişin Allah'ın zikrinden alıkoymadığı kimseler vardır." (Nûr, 37) âyet-i celîlesinin ilâhî hükümlerine vâkıf olan muhterem ihvanımıza arzedebilirim ki, bâtınını tasfiye ve nefsini tezkiyeye tâlib olanların... Sami Efendi'nin sohbetlerine devam ve açıklayacağı usûl ve âdaba gösterecekleri gayret ve ihtimam sayesinde bu isteklerine kavuşacaklarında şüphe yoktur." (Mektûbat, 134. Mektup sh. 361).

Reis-ül Kurra Gönenli Mehmed Efendi, Sami Efendi’nin bağlısı Lütfi Eraslan’a Sami Efendi hakkında şöyle demiştir: “Öyle bir zata sahipsiniz ki, bütün kafirler bir araya gelse, gökyüzünden onu yere atsalar yine ayakları üzerine düşer. Hiç bir kafir ona bir şey yapamaz. Zira Cenab-ı Hakk tarafından teyid edilen bir vazifesi vardır.”

Yılların İzi adlı hatıratında merhum Mahir İz hoca şöyle yazıyor: “Hakikat-ı mahzaya vukuf ancak ehlinin irşadı ile mümkün olabileceğine inanırım. İşte bu sebebtendir ki, yakaza dışı bir işaretle süllem-i irademi sema-i marifete rapt etmek için feyz-i Sami’ye rapt eyledim.”

Abdülvehhab-ı Salahi (Şam’da Halbuni camii imam-hatibi, Nakşibendi meşayihinden) “Şam ehlullah diyarıdır.Ben bu mübarek zâtı daima derin bir hayranlıkla temaşa ederim. Sebebi ise, bütün güzel sıfatları üzerinde toplayan bu zat kadar Ebubekir es Sıddık meşrebinde bir insan görmedim.”

Esad Erbili hazretlerinin Sami Efendi hakkında iki sözü:

Sami evladımın edebine melekler gıpta ederler. Mahviyeti benden fazladır.”

Bir defasında da ihvanına şöyle demişlerdi: “Yeryüzünde melek görmek isteyen Sami evladımızın yüzüne baksın.”

Konya’daki bir konferansı sonrası Necip Fazıl merhuma Sami Efendi hakkında bir suale Necip Fazıl şöyle cevap verir: “Sami Efendiyi tanırım. Elini öpme şerefine erdim. Sami Efendi gökten inen taze yağmur gibidir, idrofilli pamuk gibidir, yaralara konur, tedavi edilir.”

Merhum Musa Topbaş’ın belirttiğine göre Ali Haydar Efendi sık sık Sami Efendiye şöyle söylermiş; “Manevi dereceni gizle bakalım! Öldüğüm de cenaze namazımı muhakkak sen kıldıracaksın

Musa Efendi şunları yazıyor: “Bir defa üstaz hazretleri uzun bir yolculuğa çıkmışlardı. Buna pek üzülen, Ali Haydar kuddise sirruh: “Ya benim cenaze namazımı kim kıldıracak? Keşke bu yolculuklarında yerlerine birisini tayin etselerdi de namazımı, o kimse kıldırsaydı.” Buyurmuşlardı. Filvaki vefatlarında, Mahmud Sami hazretlerinin, imamete geçmek adetleri olmadığı halde, imamete geçip kesîf bir cemaate cenaze namazlarını kıldırmağı kabullenmişlerdir.

Muhammed Haccar (sellemehullah) Musa Efendi merhum bu zat hakkında şunları yazıyor: “Haleb'li, alim, zahid, maneviyat ehli. Üç oğlunu birden şehid etmişlerdi. Medine-i Münevvere'de mücavir. Her görüştüğümüzde şu aşağıdaki sözü tekrar ederler: "O kadar manevî meclislerde bulundum. Mahmud Sami Efendi Haleb'e uğradıklarında bir hatm-i hace yaptırmıştı. Ben de bulunmuştum. Bir daha o kadar tesirli ve huşulu bir toplantı göremedim.

Seyyîd Muhammed Mekkî -kuddise sirruh-Merhum Sadık Dânâ bu zat için şunları yazıyor: Kainatın Efendisinin sülalesinden. Şam'ın meşhur ulema ve mücahitlerinden mütevazı, ahlak-ı hamîde sahibi bir Allah dostu idi. Dünya Müslümanlarının hallerini yakınen takip ederdi ve onlara karşı derin şefkatleri vardı. Onların sevinçleri ile sevinir, kederleri île kederlenirdi. Tarikat-ı Şazeliyye şeyhi olup, aslen Faslı idi.Muhterem Mahmud Sami-kuddise sirruh- hakkındaki sözleri:

-"Şam'da bir tedhiş devresinde idik. Buna rağmen bîr ilim meclisinde, en şecaatli, cesaretli konuşmayı bu büyük Allah dostu yapmıştır. O bakımdan ben bu zatı can ü gönülden sever ve kendilerine hürmet beslerim."

Merhum Ali Ulvi Kurucu bey hatıralarında Sami Efendiden şöyle bahsetmektedir: “Mısır’da tanımış olduğum gönül erbabı da bu Şeyh Efendinin hüsn-i sulûkundan nezih siretinden bahsederlerdi. 1949 yılı hac zamanında Mekke’de Harem-i Şerif’teydim. Ciyad kapısı tarafından bir zat dikkatimi çekti. Dedem geliyormuş gibi bir hal içinde kaldım. Gelen zat, narin, zarif, beyaz elbiseli,sanki dünyanın yükünü üzerinden atmış, zikrin aşkında ve fikrin şevkinde nur olmuş biriydi. Elini öpmek isteyince “musafaha kâfidir” dediler. Tam bir teslimiyet, kibarlık ve tevazu hali vardı.”

Hızır aleyhisselam'ın yardımcısı Ladikli Ahmet Ağa kendisine gelenlere yalnızca Sami Efendi'yi işaret eder ve O'na gidiniz derdi.
 
T

talib

Misafir
Sami Efendi'nin bu yüzyılda Peygamber Efendimiz'in vekili olmaları

Peygamberimizin manevi emaneti devir almasını Üveysi veli Ladikli Hacı Ahmet Ağa (k.s.) anlatıyor:

"Veraseti Nebeviyye makamına ait emaneti devir almak için Mahmud Sami Efendimiz Medine-i Münevvere'ye davet edilmişti. Haberi kendilerine tebliğ etmiştim. Birlikte Adana'dan Ravza'yı Mudahhara'ya dört dakikada yetişmiştik. Bütün ricaller, kutublar orada toplanmışlardı... Hocamda (Hızır aleyhisselam) orada idi.

Makam'ı Rasulullah’dan...

'Evladımız Mahmut Sami Efendiyi varisimiz olarak makamımıza tayin ettik!' emri peygamberiyyesi mühürlü olarak, icazetnamesi kendisine verilir.

Toplanan ricaller ve kutuplar kendilerine hemen orada biat ederler...

Hac dönüşü, Gavs-el Azam Abdülkadir Geylani (k.s.) Hazretleri ile görüşmüş ve kendilerine:

- Sami Efendi; evlatlarına benim Kadiri dersimi de tarif et ve yolumu ihya et!' diye tavsiye etmiş ve mübarek Sultanım memleketlerine dönünce ihvana Kadiri dersini tarif etmişlerdir.

---

Anlaşıldığı gibi tarikatlar kıyamete kadar devam edeceklerdir ve tarikatları kapatibilmek kimsenin kârı ve haddi değildir. Değil kapatmak bu zamanda olmaz demek bile büyük bir ahmaklıktır. Zira Efendimiz görevlerini vermişler ve Geylani hz.leri yolumu ihya et buyurmuşlar. Kimsenin tahfif etmeye dahi takati kalmamıştır artık.
 
T

talib

Misafir
Sami Efendi Hazretlerinin çoook çok sevdiği, muhabbet ettiği gayb ricalinden Lâdikli Ahmed Ağa ile ilgili çok renkli hatıraları derlemeye çalıştığım yıllarda, Konya'da, Hayra Hizmet Vakfında Konya İmam Hatib'den Kuran-ı Kerim Hocam Hasan Hüseyin Varol Hoca'yla Ahmed Ağa'yı konuşurken, söz yumağı dönmüş dolaşmış Sami Efendi Hazretlerine gelmişti.

Sami Efendi Hazretlerinin hiç bilinmeyen bir yönünden kapı aralanmıştı o gün. Konuşmamızın bağlantı bölümünde şunları anlatmıştı. Hasan Hüseyin Varol Hoca:

Yıl 1950-51 filân. Kore Savaşı konuşuluyor her yerde. İşte o günlerde, Ahmed Ağa'ya: Hacı Baba, Kore'deki muhasarada neler oldu? Siz orada mıydınız? diye sordum.

Şunu anlattı bize o zaman; Oradaydık, dedi, tabii oradaydık. Biz emir aldık, gittik. Gece yarısı bekliyoruz, yeni bir emir gelecek, müdahele edeceğiz! Türk tugayını ateş çemberinin içinden çıkaracağız. Bize verilen vazife bu ama, hâdisenin her kademesinde ayrı bir emirle hareket ediyoruz. Biz orada, seher vakti filân işte, müdâhele emrini - hücum konutunu - beklerken, bir baktık ki karanlığı yırtıp gelen bir teveccüh, muhasarayı yardı geçti. Sami Efendi Hazretlerinin teveccühüydü bu... Taaa Türkiye'den oturduğu yerden bir teveccühle tugayımıza yol açtı. Bu zatın kıymetini bilin...

İTİRAZ, MUTKRİZ VE ÜST MANTIK

- Bu tür menkıbeler gündeme gelince, bab-ı şeriattan (şeriat kapısından) tarikat, marifet ve hakikat haremine geçemeyen dostlar: Yahu, bu adamların madem ki bu kadar güçleri var da, niye boyunlarını çekivermiyorlar şu namızsız gâvurların? İslâmı hâkim etseler ya yeryüzüne.? Şer farelerinin, küfür böcülerinin işlerini bitiriverseler ya şöyle, sizin üzerinde çok durduğunuz şu meşhur teveccüh" ve "tasarruf"larıyla? gibi itirazlar yöneltiyorlar.

Bana göre bu tür itirazların sağlam bir mantığı yok. Eğer her tarafın dümdüz ve güpegündüz olması gerekseydi, Cenâb-ı Hak öyle yaratırdı herhalde. Böyle bir dünya engel çangal olacak ki, hareket ve bereket esrarı ortaya çıkacak. Karanlık diye bir şey olmasaydı, aydınlığın tek başına canı sıkılırdı herhalde? Gündüzün güzelliği, gecenin koynundan çıkmışlığa hayli değil midir? Eğer eksi yoksa, artı tek başına ne işe yarar ki? Bir şeyin yaraması için, o şeyin tersinin de olması lâzım değil mi?

Üst mantık meseleleri bunlar tabii elbet. Mantık üstü mantık ötesi boyutlarla ilgili olduğu için, çoğunluğun mantığında bir darlanma oluyor bu babda. E mantıkta bir darlanma olunca, itiraz şeklinde patlıyor tabii o... Bu tür patlamalar da, özellikle de alt mantık patlamaları, bir takım çatlamalara sebep oluyor. Ve bu çatlamalar, mu'terizleri. uluorta konuşturuyor. Zıtların âhenginde gönenme şevkini yakalayamıyor herkes, Gerçi bu zıtların ahenginde gönenme şevkini kimler yakalıyor ve bu şevkten şavkıyan aydınlıkla kimler, neler yapıyor, o da ayrı bir mesele ya!... Her neyse... Ariflerden başka herkes karanlıkta gölgelere kurşun sıkıyor! Ahmed Ağa ne derdi, ne ederdi bu kabil sualler karşısında Hocam?
Ben böyle biraz itiraz yapınca, Hasan Hüseyin Varol Hoca:

- Ben de sordum onu! Dedim ki, Hacı Baba, ne olacak bu dünyanın hali? Nasıl düzelir bu dünya, nasıl düzelecek?

Evlât, dedi şöyle sakin, bu Çoban Ahmed var ya!...Eğer müsaade etseler, iki üç saatte dünyayı düzeltirim amma, hikmet-i ilâhidir, ona biz müdahale edemeyiz... Emirsiz hareket edemeyiz... Bu hâdiseler böyle olacak, herkesin iman ölçüsü, cihad ölçüsü ortaya çıkacak! Mü'mini münafığı, müşriği kâfiri belli olacak!... Hâdiseler gelişe gelişe netîceye ulaşacak!(1).

1) Mustafa Özdamar, Ladikli, Ahmed Ağa 1997 İstanbul sf 214-215

Kaynak: Ramazanoğlu Mahmud Sami Efendi, Mustafa Özdamar, KIRK KANDİL
 
Üst