Kur'an-ı Kerim'in anlatım özellikleri nelerdir?

Ahmed Han

Yeni Üye
Selamun aleykum,

Arabca bilmediğim için Kur'an-ı Kerim'i hemen herkesin yaptığı gibi herakelendirilmiş Arabca yazısından okuyorum, ve beraberinde de zahiri anlamını anlayabilmek için Türkçe mealini takib ediyorum. Ancak takdir edersiniz ki, Arabca bilmeyen birisi için Kur'an-ı Kerim'i sadece mealini okuyarak anlamaya çalışmak pek de mümkün değil, zira Kur'an-ı Kerim'in sadece zahiri anlamını anlayabilmek için (ilm sahiblerinin anlayabildiği batınî anlamına hiç değinmiyorum) gerek Arab dilinde kullanılan bazı dilbilgisi konularını gerekse Kur'an-ı Kerim'in kendine has bazı anlatım özelliklerini bilmek gerekiyor.

Kur'an-ı Kerim-i çocukluğumdan beri çok okuduğum için ve çeşitli tefsir sohbetlerini takib ettiğim için yukarıda bahsettiğim bazı özellikleri zaman içerisinde öğrenegeldim. Bu özelliklerinden bazılarını burada, neyden bahsettiğimin tam olarak anlaşılması için, örnek vermek istiyorum:


  • "ve" ve "fe" Bağlaçları: Aynı konunun devamı niteliğindeki ardışık ayetler birbirlerine üç farklı şekilde bağlanırlar. Birincisi "ve" bağlacı ile; "ve" bağlacı ile bağlanan ayetlerin anlamları arasında bir ilişki olduğu manası anlaşılır. İkincisi "fe" bağlacı ile; "fe" bağlacı ile bağlanan ayetler "ve" bağlacına göre daha "çabuk" bir ilişkiye sahibtirler. Mesela "Fe kâlû... (Ve dedi ki...)" şeklinde başlayan bir ayette belirtilen konuşma bir önceki ayetteki olaydan "hemen" sonra denmiştir. Mesela tarihi bir olay anlatırken "fe" bağlacı kullanılmışsa bu olay hemen bir öncekini takiben gerçekleşmiş demektir. Halbiki "ve" ile bağlanan tarihi olay önceki ayetteki olayın bir sonucu olarak takib eden olaylar dizisi ile yıllar sonra zuhur etmiş olabilir. Üçüncüsü ise hiçbir bağlaç kullanılmadan direk ikinci ayetin birincisini takib etmesidir, bu durumda ayetlerdeki olaylar arasındaki ilişki daha zayıftır.
  • "Demek" Fiili: Kur'an-ı Kerim'de pek çok yerde kullanılan "demek", "söylemek" gibi fiillerdeki anlam gerçekte ağız ile konuşmak manasına gelmeyebilir, hatta gelmemektedir. Mesela Bakara suresinin ikinci sayfasında geçen "Ve minen-nasi men yekûlû... (Ve insanların bir kısmı derler ki...)" diye başlayan ayette aslında insanların ağızlarıyla söyledikleri şeylerden çok, davranış olarak ortaya koydukları tavır kastedilmektedir.
  • Sayılan isimlerden ilk zikredilenlerin sonrakilerden daha baskın olması: Kur'an-ı Kerim'deki bazı ayetlerde, bazı şeylerin isimleri sayılmıştır. Örneğin Fatih'a suresinde "İyyâke nâbudû ve iyyâke nesteıyn (Yalnız sana ibadet ederiz, ve yalnız senden isteriz)" ayetinde Allah'a teslimiyetin iki ana "ibadet etmek (emirlerinie uyup yasaklarından kaçınmak" maddesi "istemek (medet ummak)" maddesinden önce zikredilmiştir. İkinci bir örnek, Ahzab suresinin 73. ayetinden: "Allah, münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azablandıracak; mü'min erkeklerin ve mü'min kadınların tevbesini kabul edecektir. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir" ayetinde "azab etme" bahsi "bağışlama bahsinden, "erkek" cinsi "kadın" cinsinden, "münafık" da "muşrik"ten önce zikredilmiştir.

Bunun gibi daha başka benzer örnekler de var, ama hepsini burda anlatıp mesajımı uzatmak istemiyorum. Siz kardeşlerimden isteğim şunu öğrenmektir, acaba bu konuda yazılmış bir makale var mıdır? Kur'an-ı Kerim'in bu tür özelliklerinin listelendiği bir kaynak var mıdır? Bu konuda alimlerimizin bir beyanatı mevcut mudur?

Şüphesiz ki, Kur'an-ı Kerim'i okurken bu kendine has anlatım özelliklerine dikkat edersek çok çok daha verimli bir şekilde istifade edebiliriz, daha derin anlamların farkına varabiliriz. Lütfen, hem bu kardeşinizi hem de bu yazıyı daha sonra okuyacak olan kardeşlerimizi aydınlatmak adına, bu konuda bilgisi olan kardeşlerim var ise bildiklerini bizimle paylaşsınlar.

Teşekkürler.
 

Kýrýk Testi

Well-known member
Kur'an'ı Doğru Anlamanın Altyapısı ve Usulü

Ahmet TEKİN

Kur'an üzerinde çalışan bir zatta birinci derecede ara-nacak olan hem kaynak metnin dilini, Arapçayı, hem de hedef metnin dilini iyi bilmesidir. Kaynak dilin Arapça'dan Arapça'ya lügatları, ansiklopedik lügatları kullanılmalıdır. Hedef dilde de müellif, kendi lügatini şahitlendirerek anla-tabilecek bir seviye kazanmış olmalıdır. Arapçadaki sarf ve nahiv bilgisi ciddi medrese tahsili görenlerin seviyesini tut-turabilmeli, hedef dildeki dilbilgisi kurallarına da en az kaynak dilin dilbilgisi kurallarına vakıf olduğu kadar vukuf kesbetmiş olmalıdır. Anlayışlar ve yorumlar, Arap dilinin imkânları ve sınırları içinde kalmalıdır. Kur'an'ın nüzulü döneminde Arapların dildeki temel anlayışlarıyla uyuşmalıdır.
Kur'an üzerinde çalışan kaynak ve hedef dilin belâgat kurallarını uygulamalı olarak iyi bilmelidir, ciddi metin tahlilleri tecrübesine sahip olmalıdır.
Kur'an üzerinde çalışan ciddi bir matematik ve mantık bilgisine ve bu bilgilerle meşbu bir kafaya sahip olmalı, tarihî, sosyolojik ve felsefî tahliller yapabilmeli, tabii ilimleri zorlanmadan anlayabilmelidir.
Kur'an'ın doğru anlaşılmasında en önemli alt yapılardan birisi sünnettir. Sünnet iyi bilinmeden Kur'an anlaşılmaz. Nüzul sebepleri, fakih sahabilerin anlayışı da sünnet bilgisi kadar önemlidir.
Doğrudan Kur'an ilmi olan kıraat ilmi de Kur'an'ın doğru anlaşılmasını ve mâna zenginliğini sağlayan ilimlerden biridir. İlgili âyetlerde ve ilgili kelimelerde bu ilmî veriler gözönünde bulundurulmalıdır.
Usul bilgisi (fıkıh, hadis ve tefsir usulü) Kur'an'ı doğru anlamın olmazsa olmaz şartlarından biridir. Fıkıh ve dinî ilimler de bu vadide bilinmesi, zaman zaman tazelenmesi gereken ilimlerdendir. Bunlarla irtibatlı olarak Kur'anda geçen ilimlerin, konuların terminolojilerine vakıf olmak ve bunları yazılı metinlerde kullanma seviyesinde tecrübe sahibi olmak gerekir. Kur'an'ı doğru anlamanın alt yapısını teşkil eden konulardan biri de, kaynak dilin şiir dilini iyi bilmek gereğidir. Kur'an-ı Kerim şiir değildir, şiirden üstün bir nesir olması hasebiyle şiir diline iyi vukuf büyük önemi haizdir.
Bugünkü teknik imkanlar, ilim adamının önüne sayısız imkanlar sermekle birlikte, Kur'an üzerinde çalışan için, henüz demir hafızlığın yerini tutacak bir imkan geliştirilmemiştir. Yürürken, araba kullanırken, otobüste giderken, yatakta yatarken, gözleri yumup dinlenirken bir âyetle meşgul olma sırasında kendiliğinden oluşan çağrışımlar sırasında hafızlığın sağladığı imkanı henüz sağlayacak bir alet geliştirilmemiştir. Ayrıca hafız bir zihnin, gelişmiş, remleri yüksek bilgisaraya benzer bir zihin olduğu unutulmamalıdır.
Kur'an üzerinde çalışan bir zat, iyi bir tercüme tecrübesine sahip olmalıdır. Hayatlarında analarına mektup yazmamış olanların, tercüme etme veya meal yapma adı altında, bildiği kırık dökük Arapça ve o seviyedeki Türkçe ile meal yazması, tefsir yazması mümkün değildir. Bu iş için tercüme tecrübesi de yetmemektedir. Bu işin ehli terminolojiye vâkıf üslup sahibi yazar seviyesinde olmaladır.
Kur'an üzerinde çalışan, Kur'an-ı Kerim'in nâzil olduğu dönemin veya o dönemin birikimlerinin tedvin edildiği dönemin diline, kültürüne ve tarihine vâkıf olmalıdır. Hatta, konumuz Kur'an üzerinde çalışma olduğuna göre, cahiliyye döneminin dili, kültürü, edebiyatı iyi bilinmelidir.
Kur'an üzerinde çalışma yapılırken altyapı teşkiline esas olmak üzere en az ona yakın özgün tefsir başından sonuna okunmalıdır. Bir veya iki Türkçe tefsirin dışında tefsirlerin tamamı Arapça yazılanlardan seçilmelidir. Arapça’daki okuma hızı Türkçe okuma hızına ve anlayışına yakın olmalıdır.
Kur'an üzerinde çalışma yapan, hadis lügatlarını yanından ayırmamalı en az üç ayrı hadis şerhinden fayda-lanmalıdır. Tefsirler ve hadis şerhlerindeki harcıâlem bilgilerin dışındaki dil ve kültür temeline dayalı orijinal bilgiler büyük bir Kur'an'ı Kerim üzerine işlenmelidir. Ayrıca en az iki ayrı ansiklopedik lügatta Kur'an kelimeleri taranmalı, harcıâlem bilgilerin dışındaki lügat bilgileri de büyük boy Kur'an’a işlenmelidir. Sadece Kur'an’a has lügatlar başucu kitabı olmalı, bunlar da tefsirler ve diğer lügatlarla kontrol edilerek kullanılmalıdır.
Vücuh ve nezâir kitapları da mutlaka gözden geçiril-meli, özgün mânalar, büyük boy Kur'an’a işlenmelidir.
Sarf ve nahiv tahlili yapan, farklı alternatifler sunan tefsirler ve Kur'an’daki edatların tahlillerini yapan "dirâsât" kitapları devamlı müracaat kitabı olarak kullanılmalıdır.
Kur'an-ı Kerim’deki deyimler tesbit edilmelidir. Bu tesbit hem Kur'an okuyarak, hem de, deyim lugatları ta-ranarak, dile iyi vakıf müfessirlerin tefsirlerindeki anlayışlarıyla mukayese ve kontrol edilerek yapılmalıdır. Bir metni mânalandırmak, o metindeki kelimelerin lügattaki karşılıklarını istif etmek değildir. O metinden kastedileni, o metnin bağlamına uygun, akla mülayim gelen mânayı yakala-maktır. Bakara sûresinin 92. âyetini, "kalplerine buzağı içi-rildi" şeklinde mânalandıranlar, mantığı olmayan bir kelime istifi yapmışlardır. "Kalplerine buzağı putu sevgisi yerleştirildi" şeklinde anlamlandıranlar da, bağlamda kastedilen mânayı yakalamışlardır.
Hem ilim, hem dil, hem teknik alanlarda, ciddi bir uz-man kadroyla gerekli durumlarda istişare ihmal edilmemelidir. Gerektiğinde şehirlerarası veya milletlerarası uzman-larla fikir alışverişinde bulunulmalıdır.
Dillerin simetrik olmadığı hiç hatırdan çıkarılmamalı-dır. Arapçayı, Türçe hızıyla okuyup anlayacak seviyeye gelmeyen, Kur'an'ı başkalarına anlatmak için değil, anlamak, öğrenmek için çalışmalıdır.
Kur'an’daki sûre, âyet, kelime mâna irtibatları, Kur'an'ın bütünlüğü ve mantığı kavranmadan öğrenme niyetinin dışında, kalem, kâğıt üzerinde işlememelidir. Fatiha sûresini Nâs sûresi kadar, Nâs sûresini Fatiha kadar, Kur'andaki bir sûreyi bütün sûreler kadar iyi bilmeyen, Kur'an'ın bir veya birkaç sûresine odaklanarak doğru neticeler alamaz, ciddi noksanlıktan kurtulamaz.
Kur'an-ı Kerim’deki kelimelere, Kur'an’da yüklenilen mânalar, sık sık kısa sürede hatimler yaparak tesbit edilmelidir. İslâm'ın doğuşuyla birlikte, Arapça kelimelere yeni mânalar yüklendiği, Arapça’nın zenginleştirildiği unutulmamalıdır.
Kur'andaki genel kayıtların, kaydın zikredilmediği ve-ya kısmî zikredildiği yerlerde de kullanılacağı devamlı gö-zönünde bulundurulmalıdır. İnsanın meşietinin, ilâhi meşî-etle sınırlılığı yalnızca insanın meşietinin geçtiği yerler içinde de dikkatten uzak tutulmamalıdır.
Harf-i cerlerin kelimelere kazandırdığı mânalar iyi tesbit edilmeli; harf-i cerlerin müteallaklarıyla (ilgili olduğu kelimelerle) irtibatları sağlanarak mânalandırılmalı; birden fazla müteallakı olan harf-i cerlerin (tenazu sanatı) başında bulunduğu kelimelerden doğan mânalar müteallakların her birinin mânaları içine dahil edilmelidir.
Kur'an-ı Kerim’deki, aynı kökten türeyen benzer lafızlar veya müştaklarının tamamı biraraya getirilerek yerine göre hangi mânalarının tercih edileceği tesbit edilmelidir.
Teşbihlerde, cümlenin başına gelen teşbih edatının, cümle içinde ait olduğu kelime (müşebbehün bih) doğru ve mantıklı tesbit edilmelidir. Ayrıca müşebbehün bihin bir cümle veya birkaç cümleden müteşekkil cümleler gurubu olduğu durumlarda, edat-ı teşbih bir kelimeye hasredilerek kastedilen mâna fasit hale getirilmemelidir.
Kelimelere mâna tercihi yaparken Kur'an'ın bütünlüğüne dikkat edilmelidir.
Hz. Peygamber s.a.’in bir kısım âyetlerle ilgili yaptığı tefsirler, hadisler taranarak çıkarılmalıdır.
Çok iyi bildiğimizi zannetiğimiz, lügata bakma ihtiyacı dahi duymadığımız kelimelerle ilgili tekrar tekrar lügata bakmalı ve kelimeler irdelenmelidir. Kur'an'ın zorluğunun, kolay gözükmesinde olduğu unutulmamalıdır. Önceki tefsirlerde bulunan bilgilere, irdelenmeden gözü kapalı atıf ya-pılmamalıdır.
İçeriğinde gerekçeleri de mündemiç olan kelimeler, gerekçelerini de ifade eden mânalar tercih edilmeli veya gerekçeleri açıkca yazılmalıdır.
Mana verilirken şahısların ve muhatabın makamı dikkate alınarak mâna tercih edilmelidir.
Sıfat-mevsuf, sıla-mevsul irtibatları bozulmamalıdır. Cümlede yalnızca sıfatları kullanılan mevsuflar doğru takdir edilmelidir. Mevsulü mahzuf olan çoğul ismi mevsullere bağlamdaki yerlerine uygun tercihler yapılmalıdır.
Mübtelaları (özneleri), mefulleri (tümleçleri) veya herhangi bir ögesi mahzuf olan cümlelerde, bağlama göre mahzufu doğru takdir etmelidir. Bu takdir, ya Kur'an için-den alınmalı veya Kur'an'ın bütünlüğüne uygun olmalıdır.
Kur'an’daki gerekçe veya nihaî hüküm cümleleri, kendisinden önceki kelimenin veya cümlenin içeriğini tesbite ışık tutmaktadır. Cümlelere mâna verirken bu irtibat gözden uzak tutulmamalıdır.
Kur'an-ı Kerim’deki zamirler ya mezkûra, ya melhuza râcidir. Ayrıca zamirin cinsi, râci olduğu kelimenin, özellikle tekili-çoğulu, müzekkeri-müennesi aynı olan kelimenin tekil mi, çoğul mu, müzekker mi, müennis mi anlaşılması gerektiğini ortaya çıkarır. Zamirlere dikkat edilmelidir.
Aynı âyet içinde tesniyeden çoğula geçilerek hüküm bina edilmesinin maksadı iyi anlaşılmalı, cümle bu anlayışa göre kurulmalıdır.
Kur'an'ın bütünlüğü dikkate alınarak, âyetlerdeki du-raklar irdelenmeli ona göre mâna verilmelidir. Verilen ma-nanın hem geçmişte hem bu gün vakıa ile irtibatı gözö-nünde bulundurulmalıdır.
Kur'an-ı Kerim’deki, geçmiş kitaplar ve geçmiş peygamberlerle ilgili ifadelerde nesh, tadil ve ilga dikkate alın-malıdır.
Kur'an-ı Kerimdeki zaman kipleri, iyi irdelenmeli, geçmişte vuku bulanlar, bu gün gerçekleşen hadiselermiş gibi mânalandırılmamalı, te'kid için kullanılan kiplerle, za-manı belirtmek için kullanılanlar, hâle ve geleceğe şâmil olanlar birbirinden ayırt edilmelidir.
“Kâne”lerle birlikte kullanılan muz rîlerin alışkanlığı ve devamlılığı ifade ettiği gözönünde bulundurulmalıdır.
Nâkıs fiillerin tam fiil olarak kullanıldığı yerler tesbit edilmelidir.
Genel ifadeler, önceki âyetlerle, veya Kur'an'ın herhangi bir âyetiyle irtibatına bakılarak özel ifadeler haline getirilebilmelidir. 57/28’deki iman edenlerin, 57/27’deki özel bir gurubu ifade eden iman edenler mânasında olduğu dikkate alınmalıdır.
Tavsiye, emir ve hükümle, uygulamanın birlikte kastedildiği kelimeler doğru mânalandırılmalıdır (meselâ, Bakara, 2/270).
Kur'an'ın az sözle çok mâna ifade ettiği, vecizliği de-vamlı gözönünde tutulmalıdır.
Kur'andaki farklı kelimelerin, farklı kullanılma sebepleri dikkate alınarak her kelimeye farklı karşılıklar bulun-malı, hepsine tek kelimiyle aynı karşılık vermekten kaçınıl-malıdır. Takvâ, ihsan birr kelimelerine erdem karşılığı ve-rilmemelidir.
Kur'andaki kelimeler seçilerek tesbit edilmiş kelimelerdir. Kelimelerin içerikleri iyi tesbit edilmelidir.
Âyetlerde, öne ve sona alınarak mânalandırılması gereken kelimeler gözden kaçmamalıdır. Bunlar takdim te-hirli cümlelerden ayırt edilmelidir. mânalandırma, cümle yapılarına uygun olmalıdır.
Çok mânalı kalıp halindeki ifadelere, yerine göre uygun mânalar verilmelidir.
Farklı bablardan mastar olabilen aynı kelimeye, yerine göre ya doğru mâna tercih edilmeli veya her iki babtaki mânası da kullanılmalıdır.
Mastarların, kendi mânalarıyla birlikte, ismi fâil ve is-mi meful mânasına da kullanılabileceği, başına lam-ı tarif gelince çoğul olarak da anlaşılabileceği gözönünde bulundurulmalıdır.
Bir kelimeye veya bir cümleye verilen bir mâna, cümleden anlaşılan diğer mânalardan müstağni kılıyorsa tek mâna ile yetinilebilir. Ama müstağni kılmıyorsa, diğer ma-nalar da cümleye konulmalıdır. Hatta bir kelimedeki hakikat ile mecaz mânanın birlikte kullanılması halinde mâna tamamlanıyorsa, hakikat ile mecaz mâna birlikte verilmelidir.
Kalp, fuâd ve lübbün, akıl-kalp, akıl-gönül, akıl-vicdan mânaları gözönünde bulundurularak, bu kelimelerin geçtiği âyetlere dikkat edilmelidir.
Tekili, çoğulu, müzekkeri, müennesi aynı olan kelimelere, kelimenin geçtiği bağlamı ve Kur'an'ın bütünlüğü dikkate alınarak mâna tercihi yapılmalıdır.
Âbid ve hak benzeri zıt mânaları mündemiç kelimelere, ya bağlama göre doğru tercih yapılmalı veya birbirine zıt iki mâna birlikte kullanılmalıdır.
Şart edatlarının, kendilerinden önceki cümlenin veya kelimenin içerdiği durumu tebdil ve tağyir ettiği devamlı gözönünde bulundurulmalıdır.
Fâ-i takibiyyeden önce bir ara cümlenin varolduğu veya olmadığı yerler iyice tesbit edilmelidir.
İsmi işaretleri genel kalıplarla anlamlandırma yerine, metinde veya hayatta işaret ettiği yerler açılarak belirgin bir şekilde gösterilmelidir.
Kur'an’da birden fazla mânası olan kelimelere mâna tercihi yapılırken Hz. Peygamber s.a.’in hayatındaki icraat gözönüne alınmalıdır.
Kur'an'ın bütünlüğü içinde, kelimeler ve âyetlerarası irtibatlar, Kur'an’da kelimelere yüklenilen mânalar ve âyetlerin âyetlerle tefsiri, Kur'an'ı doğru anlamada en önemli hususlardır. Bir önceki âyetle bir sonraki âyetin irtibatı açıkça gösterilmelidir.
Atıflarda, mâtufun aleyh doğru değerlendirilmelidir.
Sûrelerin veya âyetlerin Mekke'de ve Medine'de nü-zulleri Kur’an'ı anlamada bir ölçü olmakla birlikte, bazı hükümlerin Medine'de uygulamaya geçirilmesi sebebiyle âyetlerin Medine'de indiği esas alınarak âyetlere mâna verilmemelidir. Âyet Mekke'de inmiş olmakla birlikte im-kân ve şartlar Mekke'de uygulama alanı bulamamış olabilir. Hz. Peygamber s.a. kendisinden 2-3 yıl önce Medine'ye hicret eden Muzâb G. Nmeyr r.a.’e Cuma namazı kıldırması ile ilgili talimat yazmıştır. Kendisi Mekke'de Cuma namazı kıldırma imkanı bulamamıştır.
Bir ismin başındaki lâm-ı tarifin marifelik veya kemal yahut çoğul ifadesi için mi kullanıldığı iyi tesbit edilmelidir.
Sıfat alan nekrelerin marifelik kazandığı gözden uzak tutulmamalıdır.
Birden fazla kelimeyle karşılanabilecek ifadelerde seçilen kelimelerin seçiliş maksadı tahlil edilerek daha anlaşılır bir mâna elde etmek mümkündür.
Fiillerin kullanıldığı bablarda ortaya çıkan mânaları metne geçirilerek anlam zenginliği sağlanmalıdır.
Müteradif gibi görülen ve kullanılan kelimeler arasında mutlaka bir mâna farklılığı olacağı hesap edilerek irde-lenmeli, uygun mânalar bulunmalıdır.
Kur'an’da zaid hiçbir şeyin, zaid noktanın virgülün dahi olmayacağı düşüncesinden hareketle, bazı müfessirle-rin zâid dediği şeyler üzerinde çalışılmalı, kafa yorulmalıdır.
Cümlenin başında kullanılmak mecburiyetinde olan soru edatlarının, cümlenin içindeki hangi kelimeyle irtibatlı olduğu iyi tesbit edilmelidir.
Kur'an’daki ahkâmın hem ferdî hukuku, hem de ka-mu hukukunu ilgilendirdiği devamlı gözönünde bulundu-rulmalı, âyetlerdeki mâna zenginliği ilâhi kelâmın üstünlüğü ortaya konmalıdır.
Kelimeler Kur'an’a konuluş maksatlarıyla birlikte anlaşılmalıdır.
Kelimelerin, birlikte kullanıldığı kelimelerle farklı ma-nalar kazandığı gözönünde bulundurulmalıdır.
Muayyen konularla ilgili kısa sürede sık sık hatimler yapılarak ilgili konular, yeni mânalar doğrudan Kur'an’da aranmalıdır.
Hal cümleleri mutlaka tesbit edilmeli, ana cümle ile birlikte mânalandırılmalıdır. Hal cümlelerine ayrı mâna vermek, her iki cümlede de mâna zenginliğinin kaybolmasına sebep olur.
İki meful alabilen fiillerle kurulan cümlelerde, meful ile zarfın karışmasına meydan verilmemelidir.
Cümlelerin başında ve KAD 17/12 ortasında kullanılan vavların, müste'nefe vavı mı, hal vavı mı, atıf edatı mı olduğu iyi tesbit edilmelidir.
Hem lâzım-geçişsiz, hem müteaddi-geçişli olarak kul-lanılan fiilerdeki mâna tercihi bağlama göre doğru yapılmalıdır.
İstisna edatı ile müsbete dönen menfi cümleler par-çalanmadan mânalandırılmalıdır.
İstisna-i muttasıl ile istisna-i münkatı ayırımı doğru yapılmalıdır.
Müteşabih kelimelerdeki yerine göre anlama dikkat edilmelidir.
Kur'an'ın mantığından, Kur'an ile meşguliyetten zihin hiç ayrılmamalıdır. Kur'an üzerinde çalışan, yalnızca Kur'an'ı ilgilendiren konularla ilgilenmelidir. Zamanını tamamen buna hasretmelidir.
Bir lâm-ı tarif takısının kelimeye ve cümleye kazandıracağı anlam devamlı gözönünde bulundurulmalıdır. KAD 3/37.
Mefûlü mutlakların cümleye, hükme sağladığı te'kit hedef dilin özelliklerine göre anlamlandırılmaladır.
Bir cümlede, kelimeleri sıralama mantığının, cümleye yeni bir mâna kazandıracağı unutulmamalıdır. KAD 24/56
Mükâfat ve cezayı mutazammın cümlelerde müşterek olarak kullanılan kelimeler, cümlenin içeriğine uygun mânalandırılmalıdır.
Kelimelerde ilk aklan gelen karşılıklar yerine, o kelimedeki mündemiç mânalar içinden maksada uygun karşılıklar tercih edilmelidir.
Kaynak dilde ve hedef dilde müştereken kullanılan aynı kelimelerin, kaynak dildeki kullanılışına göre hedef dilde mânalandırılmalıdır.
Kur'an’daki edatlara doğru tercihler, Kur'an'ın bütünlüğüne uygun tercihler yapılmalıdır. KAD 28/68
Kur'an, içinde geçen konuların çağdaş terimleriyle anlamlandırılmalı, İslâmî terimler gözardı edilmeden terim birliği sağlanmalı, terimlerle oynanarak, müslümanın geçmişle irtibatı kesilmemelidir.
Kur'andaki sayısal ifadelerin kullanılış maksatları doğru tesbit edilmelidir.
Hedef dildeki kelimelerin kullanılışına, çağrıştırdığı mânalara, metin içinde taşıdığı misyona çok dikkat edilmelidir. Nasîr, yardım eden olarak da kullanılabilir, yardımcı olarak da kullanılabilir. Yardım edenle yardımcı arasındaki fark görülerek Kur'an’daki kullanışlarında yardım eden tercih edilmelidir.
Bunlar kadar önemli olan bir husus da Kur'an üzerinde çalışan her gün bu çalışmaya gusul ve zikirle yani maddi manevi temizlikle başlamalıdır.
Kur'an üzerinde çalışan, her türlü anlayışını ve tesbitini kâğıda geçirmeli, zorlayan konuları zamana bırakarak zihnin çözüm bulmasına imkan tanımalı veya istişarelerle çözerek yanlışlarını ayıklamalıdır.
Kur'an, üzerinde çalışmayı düşünen, Kur'an’a kendi düşünceleri söyletmek üzere peşin hükümle yaklaşmama-lıdır.
 

Kýrýk Testi

Well-known member
Büyük Kur'an Tefsiri [ İbn-i Kesir Tefsiri ]

Kur ân ın Hadislerle Tefsîrini öğrenmek istiyorsanız, Ashâb-ı Kirâm ın Kur ân ı nasıl tefsîr ettiğini bilmek istiyorsanız, Kur ân ın Tâbiîn ve Tebai Tâbiîn tarafından yapılan tefsîrini bilmek istiyorsanız, Dört mezheb imamları; İmam Âzam, İmam Şafiî, İmam Malik, İmam Ahmed İbn Hanbel in Kur ân tefsîrlerini bilmek istiyorsanız, "Rivayet Tefsîri" okumak istiyorsanız, "Dirayet Tefsîri" okumak istiyorsanız, Taberî Tefsîri ni, Ebu l-Leys Semerkandî nin tefsîrini, İmam Süyûtî nin tefsîrini, İbn Kesîr Tefsîri ni, Zemahşerî nin Keşşâf ını, Kurtubî nin tefsîrini, Fahreddîn Râzî nin Tefsîr-i Kebîr ini, Muhyiddîn Ârabî nin tefsîrini, Kadı Beydâvî nin tefsîrini, Nesefî nin Medârik ini, Hâzin Tefsîri ni, İsmâîl Hakkı Bursevî nin tefsîrini, Âlûsî nin tefsîrini, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır ın tefsîrini, Tantâvî Cevherî nin tefsîrini, Ömer Nasuhî Bilmen in tefsîrini, Seyyid Kutub un Fi Zilâli l-Kur ân ını, Mevdûdî nin Tefhîmu l-Kur ân ını okumak istiyorsanız, Ayrıca 200 e yakın tefsîr âlimini tanımak istiyorsanız, Hadislerle KUR ÂN-I KERÎM TEFSÎRİ; İbn Kesîr i okumanizi tavsiye ederiz.
Selam ve Dua ile..
 
Üst